Yeni Üyelik
39.
Bölüm

❤️‍🔥 Bedenlere Tutsak 39 ❤️‍🔥

@sedefyyy5252


Bölüm geldi...

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. UNUTAYIM DEMEYİN HAA.. 😁💜🤭

❤️‍🔥❤️‍🔥❤️‍🔥


Çaresizliğin çepeçevre kuşattığı adam, gözlerini kapatmadan sesin geldiği odaya doğru bakıyordu. İçeri girmek için can atıyor olmasına rağmen sağ duyulu yaklaşmayı düşünecek kadar aklı başındaydı. İçeriden gelen hıçkırıklarını sesi daha net bir şekilde duyuluyor adamın yüzünün rengi daha da sararıyordu. Kendinden geçmiş bir şekilde hantalca yürüyüp kapıya iki kere tıkladı ve içerideki kadına seslendi.

"Hazel Hanım iyi misiniz?"

İçeriden herhangi bir karşılık alamayınca daha gür bir sesle bağırdı.

"Hazel Hanım ben Cihan. Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız ablanızı çağırayım."

İçderide hıçkırık seslerinin arasından acı dolu bir feryat kopunca Cihan, sertçe yutkundu.

"Cihan canım çok yanıyor ablamı çağır!"

Cihan korkuyla soğuk terler dökerken sorunun ne olduğunu sormayı akıl ederek konuştu. Kalbinin atışını sanki tüm zerresinde hissediyordu.

"Hazel Hanım doktor çağırmamı gerektirecek kadar ciddi bir mesele mi?"

"Bana sadece ablamı getir çabuk!"

Hazel beline giren kırampların ağrısıyla cebelleşirken kendisine hakim olamayarak bağırınca Cihan koşar adımlarla Hümeyra'nın odasına gitti. Boyunduruğu altından çıkan nefesini dizginlemeye çalışırken Hümeyra'nın kapısını tık tıklıyordu. İçeriden gelen nahif adım sesleriyle kadının kapıyı açacağını anlayıp bir kaç adım geriledi ve yüzündeki dehşet ifadesini ustalıkla gizlemeye çalıştı.
Kapı açılıp karşısına kendisine merakla bakan Hümeyra'nın çıkmasıyla onun konuşmasını beklemeden durumu izah etti.

"Hümeyra Hanımım size acil bir durumdan bahsetmek istiyorum."

Hümeyra elindeki seccadeyi katlarken çatık kaşlarını Cihan'ın yüzüne sabitleyip konuştu.

"Bu kadar acil olan nedir Cihan?"

Cihan ağzı dili kuruduğu için güçlükle konuştu.

"Şehzat Beyimin yanına giderken Hazel Hanımın acı dolu sesini işittim. Ne olduğunu sormak için kapı arkasından seslendiğimde acı çektiğini ve sizi çağırmam gerektiğini söyledi. Sanırım ters giden bir durum var."

Hümeyra endişeyle parıldayan kahverengi gözlerini ne yapacağını bilmeyerek etrafta gezdirirken hızla odasına girip seccadesini yatağın üzerine bıraktı ve sonra aceleyle odadan çıkıp Cihan'ın yanından geçti. Aynı zamanda da kardeşine ne olduğunu düşünerek korkuyla sorular soruyordu.

"Başka bir şey söyledi mi Cihan? Sesi çok mu kötü geliyordu?"

Cihan arkasından onu takip ederken sorusunu cevapladı.

"Başka bir şey söylemedi Hanımım. Lakin sesi de hiç iyi gelmiyordu. Acı çektiği açıkça belliydi."

Hümeyra endişeyle dolan gözlerini kırpıştırıp adımlarını hızlandırdı. Aynı zamanda da kardeşinin acı çekmesine Şehsuvar'ın sebep olduğunu düşünerek öfkeyle söyleniyordu.

"Kesin yine kocası olacak o pislik bir fenalık yapmıştır kardeşime! Ne zaman kurtulacağız bu merhametsizlerin elinden Allahım."

Onun bu figanını arkasından gelen Cihan duyuyor, kalbinde yeşeren nefret büyüdükçe büyüyordu. Şehsuvar'ın adını duymak bile tüm sinirlerini alt üst ederken canından çok değer verdiği kadına eziyet ettiğini düşünmek onu çileden çıkarıyordu. Sinirini içinde yaşamak için yumruk yaptığı ellerini sıkabildiği kadar sıktı. Kalbinin yangınını söndürmek zordu. Gerçi bu saatten sonra o yangını söndürmek için uğraşmayacak harlayabildiği kadar harlayacaktı.

Hümeyra kapının önünde durduğunda o da onun bir adım gerisinde durdu. Hazel'in acı dolu sesi kısık da olsa kulaklarına geliyordu. Hümeyra hızla kapı kolunu indirip açtığında bir süre olduğu yerde kala kalmıştı. Cihan onun neden durduğunu merak etse de açık olan kapının aralığından içeriye bakmadı. Bir kadının mahremiyetine saygısızca bakamazdı ama içeride neler olup bittiğini de merak etmiyor değildi.

Bir kaç saniye sonra önündeki kadının çığlığıyla kendine hakim olamayarak içeri baktığında karşılaştığı durumla eli ayağı birbine dolandı. Sevdiği kadın kanlı yatağın ortasında yarı baygın yatıyordu. Gözlerini ondan çekmek güçtü. Endişesini belli etmemek ise bambaşka bir güçlüktü. Titreyen gözlerle Hümeyra'nın odaya girmesini ve ağlayarak Hazel'in saçlarını okşamasını izledi. İçeri girmeyi delicesine istese de destur almadan giremeyeceğini iyi biliyordu. Tabi bu endişeyle Hümeyra'ya soru sormasına engel olamazdı.

"Hanımım Hazel Hanım'ın durumu çok mu kötü?"

Hümeyra hıçkırıklarının arasından kardeşine sesleniyor onun yarı açık gözlerinden cevap almaya çalışıyordu ama nafileydi. Hazel kendinden geçmek üzereydi. Hümeyra bunun farkındalığıyla Cihan'a bağırdı.

"Cihan soru sormayı bırakıp içeri gir! Kanaması var, yüzünün rengi iyice solmuş çok kan kaybetmiş olmalı. Hemen onu doktora götürmeliyiz."

Cihan aldığı emirle vakit kaybetmeden odanın içine daldı ve yatakta kendinden geçmiş bir halde yatan kadını incitmekten korkarcasına kucağına aldı. Yatağın üzerindeki kana kayan gözleri aklını yitirmesine sebep olurken Hazel'in elbisesinden eline bulaşan kan tüm hücrelerinin alev alev yanmasına sebep oldu. Ne yapacağını bilemeyerek Hümeyra'ya baktığında kardeşinin elini öpüp ağlayan kadın çayallaşmış sesiyle konuştu.

"Sen onu arabaya bindir hastaneye götür! Ben Şehzat'a haber vereyim. Onunla hemen arkanızdan hastaneye geliriz tamam mı?"

Cihan hızla başını sallayıp onu onayladı ve kapıya dönüp kucağında yarı baygın yatan kadınla ilerledi. Kapıdan tam çıkacakken arkasındaki kadının çaresizlik akan sesini işitince durmak zorunda kaldı.

"Cihan ona bir şey olmasın!"

Cihan daha fazla burada kalmanın vaktinden çalındığını düşünerek sadece başını salladı ve yoluna devam etti. Hazel'e bir şey olmasına izin vermeyecekti. O yaşayacaktı. Neredeyse koşar adımlarla koridordan geçip merdivenleri indi. Önüne çıkan, şaşkınlık ve korkuyla soru soran kimseyi gözü görmedi. Arabaya nasıl ulaştığını, Hazel'i ne ara arka koltuğa yatırdığını, arabayı nasıl çalıştırıp da sürdüğünü hiçbirini ne takip edecek ne de hatırlayacak durumdaydı. Kaybetme korkusu tüm zerresine nüfus etmişken bütün bunları düşünmesi zaten beklenilemezdi.

Kırk beş dakikalık yolu hızla tamamladığında arabayı hastanenin önünde durdurdu. Aklı çok karışıktı. Eline çok büyük bir fırsat geçmişti ama Hazel arka koltukla canıyla cebelleşirken net bir karar veremiyordu. Şimdi onu alıp uzaklara gidebilirdi. Lakin Hazel'in solgun yüzüne baktığında bunun hiç de mantıklı bir fikir olmadığını görebiliyordu. Onunla bir hayat yaşabilmesi için önce onun yaşaması gerekiyordu. Daha fazla düşünmekle oyalanmayıp arabadan indi ve hastanenin kapısından içeri girip yüksek sesle bağırdı.

"Acil hasta var biri buraya baksın!"

İleride birbiri ile konuşan iki sağlık görevlisi onun bağırmasıyla hızla yanına koştu. Cihan eliyle dışarıdaki siyah arabayı gösterip:

"Çok kanaması var." dedi.

Sağlık görevlileri onun yönlendirmesiyle hızla arabaya koşup Hazel'i içinden çıkardılar ve büyük bir dikkatle bedenini sedyeye yatırdılar. Cihan önünden geçip giden kadını hüzünlü gözlerle izlerken yüzünü sertçe ovaladı. Ela gözleri dolmuş almak için fırsat kolluyordu ama metanetini korumaya çalışarak önünde giden doktorları ve sedyede hareketsizce yatan kadını takip etti. Hazel ameliyathaneye girdiğinde ise sıkışan yüreğiyle yan yana dizilmiş oturaklardan birine oturup kaldı.

Yüreğinde binbir duygu yaşıyordu. Acı, öfke, kaybetme korkusu ve nefret. Tabi saymak istense daha çok duygu ortaya çıkardı. Boğazında takılı kalan yumruyu götürmek için bir kaç kez yutkundu ama nafileydi. Gitmiyordu. Bir süre üzerine üzerine gelen duvarları hissiz gözlerle izledi. Daralan ruhu nefes almasını engellerken oturduğu koltuktan ayaklandı. O bir ileri bir geri gelip giderken koridorun başında görünen çiftle gözleri kesişti. Kendisine çeki düzen vermesi gerekiyordu. Bir kaç els derin nefesler alıp verdikten sonra yanına gelen Hümeyra ve Şehzat'a başıyla selam verdi. Aralarından ilk konuşan Şezhat oldu.

"Hazel'in durumu nasıl Cihan?"

Cihan sedece Şehzat'ın anlayabileceği manidar bir bakış atıp ona cevap verdi.

"Bilmiyorum ameliyata aldılar. Şimdiye kadar da dışarı kimse çıkmadı."

Şehzat çatık kaşlarını ağrıyormuş gibi ovup derin bir iç çekti. Hazel'in bu halde olmasının sebebinin kardeşi olduğunu biliyordu. Onu eline geçirdiği an parçalayacaktı ama şu an için Hazel'in durumundan onu haberdar etmeyecekti. Zaten istese de yapamazdı. O buraya gelir gelmez ne Hümeyra ne de Cihan onu sağ bırakırdı. Sıkıntıyla gözlerini kapatıp açtığında yanındaki ağlamaktan bitap düşmüş karısına değdi gözleri. Hastaneye gelene kadar bir an olsun bile durmamıştı gözyaşları.

Elini Hümeyra'nın omzuna koyup sıvazlarken bir nebze de olsun onun içini rahatlatmaya çalıştı.

"Korkma Hümeyra. Kardeşine bir şey olmayacak."

Karısı ağlamaktan kızarmış gözlerini onun kara gözlerine çıkarıp çaresizce konuştu.

"Bunun garantisini veremezsin Şehzat ama ben sana, eğer kardeşimi kaybedersem kardeşini yaşatmayacağımın garantisini verebilirim!"

Şehzat bu sözlerle bir süre karısının kararlı gözlerinde takılı kaldı. Biliyordu söylediğini yapardı. Asıl bilmediği böyle bir ihtimal yaşanırsa kardeşini ondan koruyup korumayacağıydı.

İkilinin birbirine olan bakışlarını bölen Cihan'ın sözleri oldu.

"Şezhat Bey, ben iznin olursa evime uğramak istiyorum. Annem ile iyi bir telefon konuşması yapmadım aklım onda kaldı."

Şehzat bu istekten şühelenip tek kaşını kaldırarak Cihan'a baktı.

"Git gitmesine de nereden çıktı şimdi birden eve gitme isteği?"

Cihan delilik akan gözlerini onun kurnazca bakan gözlerine kenetleyip dişlerinin arasından konuştu.

"Dediğim gibi aklım annemde kaldı. Gidip bakmazsam içim rahat etmeyecek."

Şehzat onun göndermek istemediği için tam bu isteği reddedicekti ki Hümeyra'nın araya girmesiyle sustu.

"Gidebilirsin Cihan. Annene de yazık."

Cihan aldığı izinle son kez Şehzat'ın kara gözlerine bakıp yanından geçti ve hastanenin çıkışına doğru yürüdü. Arkaya dönüp ameliyat kapısına bakmamak için iradesini sonuna kadar zorladı. Kalbi buradaydı, aklı buradaydı. Giden tek şey bedeniydi.

Alevlerde kavrulan kalbini sevdiğinin yanında bırakıp çıktı hastaneden. Arabasına binmeden önce ciğerlerine temiz havayı hapsetmeden duramadı. Kendisine gelmesi gerekiyordu. Toparlanmalı ve bir plan yapmalıydı. Evet aklında bir şeyler vardı. Bugüne kadar durduğu, sessiz kaldığı yeterdi. Harekete geçme zamanı gelmişti. Kalbinin sesini dinleyecekti.

Arabayı çalıştırmak için anahtarına hamlede bulunduğu sırada oturduğu şoför tarafının kapısının açılmasıyla durmak zorunda kaldı. Onu durduran kişiyi tahmin etmek zor değildi. Bu kişi elbette ki Şehzat Asgari'ydi. Ona ne yapıyorsun dercesine bıkkınlıkla bakarken Şehzat konuştu.

"Ne yapmaya çalışıyorsun Cihan? Sakın bir delilik yapayım deme!"

Cihan kuruyan dudaklarını ıslatıp derin bir iç çekti sonrada ona cevap verdi.

"Bir delilik yaptığım yok. Annem ile aramda iyi bir konuşma geçmedi. Yaşlı kadın, üzülür fenalaşır diye korkuyorum."

Şehzat ona inanmayan gözlerle baktı. Kendisini kandırabileceğini zannediyorsa yanılıyordu.

"Kimi kandırmaya çalışıyorsun Cihan! Ben seni senden daha iyi tanıyorum. Aklından geçenleri okumak benim için zor değil bilmiyor musun!"

Cihan bu konuşmadan çok fazla sıkılmıştı. Şehzat'ın ne dediğinin bir önemi yoktu bu saatten sonra. Artık kendi bildiğini okuyacaktı. Onun kapıyı tutan elini itip kapıyı yüzüne kapattı ve kapıları kilitledi. Kendisi yokken istediği kadar konuşabilirdi. Onun öfkeyle parlayan yüzüne manidar bir gülüş sunup arabayı çalıştırdı ve hızla hastaneden uzaklaştı.

Eve gidip annesinden helallik almalıydı. Bu işin sonu ya aydınlığa ya da karanlığa çıkacaktı. Uzun zamandır bu günü bekliyordu. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar ayarlamış hazır etmişti. Yapılması gereken tek bir şey vardı. O da Hazel'i o hasteneden çıkatmaktı. Kolay olmayacaktı ama yapılması imkansız değildi.

Araba büyük konağın önünde durduğunda daha kapısına uzanmadan kapı onun için açıldı. Karşısında beş tane takım elbiseli koruma duruyordu. Arabadan inip onlara selam verdi ve hazırlanmalarını tembihledi. Bu gece onlar için çok çetin geçecekti. Gözlerini taş konağın duvarlarında gezdirerek avluya kadar girdi. Görünürde tek bir kişiden hariç kimse yoktu. Elindeki su bidonuyla çiçekleri sulayan yeşil gözlü Firuze karşısında duruyordu. Kız onu görür görmez özlemle iç çekerken Cihan en sonki karşılaşmalarında aralarında geçen konuşmayı hatırladı. Firuze onu sevdiğini açıkça söylemişti ama olmazdı. Onun kalbi başka bir kadın için çarparken Firuze'nin kanına giremezdi. Ona hiçbir zaman umut vermemişti şimdi de sonra da vermeyecekti.

İkili arasında rahatsız edici bir sessizlik oluşmuşken bu sessizliği bozan Peyker Hanım'ın özlem dolu sesi oldu.

"Oğlum! Cihanım gelmiş!"

Kadın koşar adımlarla yanına koşup hızla kollarını adamın boynuna sardı. Hem ağlıyor hem de oğlunu bir daha gitmemesi için ikna atmeye çalışıyordu. Cihan annesinin bu haline üzülmeden edemedi. Bu kadını bu hallere düşürmeye hakkı yoktu ama başka türlüsü de elinden gelmiyordu. Kollarını annesinin beline sıkıca sarıp onun gül bahçelerini andıran kokusunu içine çekti.

"Yalvarırım daha fazla ağlama artık anne!

Kadın kollarını oğlunun boynundan çözüp hüzünlü gözlerle onun elalatına baktı.

"Sen evine dönmediğin müddetçe benim gözümdeki yaşlar durmayacak oğlum!"

Cihan çarezilikle iç çekti. Annesine planından nasıl bahsedecekti. Ona nasıl Hazel'i kaçıracağını buradan çekip gideceğini söyleyecekti? Bu sefer kesin kalbine inerdi biliyordu. Daha fazla onu üzemezdi. Bu sebeple şimdilik susacaktı. Nasılsa yakında dünyevi kıyamet kopacak herkes her şeyden haberdar olacaktı.

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN

 

Bölüm sonuna hoş geldiniz.

Sizi daha fazla bekletmek istemediğim için bölümü burada bitiriyorum. Diğer bölüme de hemen yarın başlamayı düşünüyorum.
Fazlasıyla hareketli bir bölümü beklemede kalın. Seviliyorsunuz.

Loading...
0%