@sedefyyy5252
|
Keyifli okumalar dilerim 🥰 Hava henüz kararmaya yüz tutmamış ama güneş de hakimetini yitireli epey olmuştu. Akşam yaklaştığı için konakta yemek için hummalı hazırlıklar başlamıştı. Cihan annesine planından bahsetmemeye karar vermiş, annesini özlediği için eve geldiğini söylemişti. Biraz onunla sohbet ettikten sonra odasına çekilip dinleneceğini söylemiş ve annesinin yanından ayrılmıştı. Odasına çıkar çıkmaz kıyafetlerini çıkarmaya girişince avucundaki kurumuş kan lekesini gördü. Gözlerinin önüne gelen görüntüyle gözlerini sıkıca kapatıp derin bir iç çekti. Sevdiği kadının kanıyla boyanan elini daha yeni fark ediyordu. Yüreğindeki sızıyı dindirmek istercesine odasındaki mini buzdolabını açıp içinden bir şişe soğuk su çıkardı ve sonuna kadar içti. Kafasını toplamaya ihtiyacı vardı bunun için üzerinde kalan diğer kıyafetlerini de çıkarıp banyoya girdi. O soğuk su altında dingileşirken onun odasının hemen çaprazındaki odada Firuze pencerenin önündeki koltuğa oturmuş gökyüzünü izleyerek gözyaşlarını döküyordu. Sevdiği adam ın yüreğine yerleşememenin ağırlığıyla yanıp kavruluyordu. Yeşil gözlerini kırgınlıkla silip ağlamamak için dirensede başarılı olamıyordu. Aşık olduğu adam bir gün başını yakacak o kadın için canından olacak diye korkuyordu. Aşkına karşılık vermemesine dayanırdı ama onun ölmesine dayanamazdı. Bir gün bu korktuğu başına gelecek diye kah oturup kah kalkıyordu. Hıçkırıkları duyulmasın diye dudaklarını ince narin parmaklarıyla kapatıp için için ağlamaya devam ederken odasının kapısının açılmasıyla hızla ıslak yüzünü silip gelene baktı. Gelen, evin hanımı Peyker Hanzade idi ve Firuze'nin üzerindeki yeşil elbisesini ve benzer tondaki şalını düzeltip ayağa kalktığını görmesiyle ona anne şefkatini yansıtan tebessümüyle bakıp yanına yaklaştı. Ağlamaktan yeşil harelerinin etrafı kızıla dönen güzel kızın omuzlarından şefkatle tutup okşarken konuştu. "İstediğin kadar yüzündeki yaşları sil kızım. Yine de gözlerindeki o acıyı silemezsin." Firuze bu sözlerle zorla durdurduğu göz yaşlarını serbest bırakıp kalbindeki figanı dillendirdi. "Canım yanıyor Peyker anne! Cihan beni görmüyor, görsede fark etmiyor. Söylesene anne çok mu çirkinim ben? Hazel denen kadın benden daha mı güzel de oğlun benim yerime onu istiyor?" Peyker bu sözlerle derin bir iç çekip elleri altındaki omuzlara baskı uyguladı ve Firuze'yi koltuğa oturttuktan sonra yanına da kendisi oturdu. Bu kızı küçüklüğünden beri tanırdı. Büyüyüp serğildiğine, günden güne nasıl güzelleştiğine kendi gözleriyle şahitti. Lakin oğlu bu güzelliği görmek yerine elin karısını kurtarmanın derdine düşmüştü. Cihan'ın nasıl yanlış bir yolda olduğunu biliyordu. Ona mâni olmak için elinden geleni yapmıştı ama başarılı olamamştı. Oğlunun Firuze gibi güzel ahlaklı bir kızla evlenip yuva kurmasını canı gönülden arzuluyordu. Oğlunun yanına yakıştırdığı gelin adayı bir tek oydu. Kaç kişi Firuze'yi istemek için kapısına dayanmıştı lakin hepsine cevabı aynı olmuştu. Firuze onun gelini olacaktı. Hem kızında bu evliliğe rızası vardı. Tek sorun oğlunun iş bilmez halleriydi. Hazel denen o kadını sevdiğini zanneyordu ama ona karşı hissettiği tek şey merhametti. O her ne kadar bunu kabullenmek istemese de durum bundan ibaretti. Ellerini Firuze'nin yaşlarla sulanmış yüzüne çıkarıp okşadı. "Bugüne kadar senin kadar güzel bir kız görmedim güzel kızım. Kendine neden haksızlık yapıyorsun? Senin güzelliğin herkesin dilinde dolanırken bu sözleri söylemeye hakkın var mı sanıyorsun? Her gün kaç kişiyle uğraşıyorum biliyor musun sen?" Bu tatlı serzenişe Firuze içli gözlerle bakıp konuştu. "O zaman Cihan beni neden sevmiyor anne?" Peyker, bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemeyerek kısa bir süre sessiz kaldı. Bu işler kalp ile alakalı meseleler olunca bazen sözler kifayetsiz kalabiliyordu. "Söz konusu kalp olunca nedeni niçini sorulmaz kızım. Eğer Cihan nasibinde varsa yollarınız bir gün mutlaka kesişir. Eğer nasibinde yoksa işte o zaman olması için kendini parçalasanda olmaz. Hayatı bazen akışına bırakmak gerekir. Olacak olan bir gün mutlaka olur." Firuze derin bir iç çekip başını salladı ve onun bu sözlerini onayladığını gösterdi. Peyker annesi haklıydı. Ne kadar zorlasa da bazen olmayınca olmuyordu. Bu durum her ne kadar kalbe acı verse de yapacak bir şey yoktu. Elden gelen sadece dua etmekti. Peyker oturduğu koltuktan kalkıp Firuze'nin başını okşadı ve: "Bu şekilde görünme Cihan'ımın gözüne. Sana sataşmak için yer arıyor zaten. Birde kendi ellerimizle onun eline koz vermeyelim. Gidip elini yüzünü yıka, yüzünü hafif renklendir. Her şey bitmiş gibi yasa bürünme hemen." deyip ona şefkatle gülümseyip odadan çıktı. Firuze onun gidişiyle başını koltuğun baş kısmına yaslayıp gözlerini kapattı. Aşağı inmeyi gözü kesmiyordu. Bir süre orada hareketsizce durduktan sonra içi geçti ve uyuya kaldı. Firuze içi geçmiş uyurken Cihan banyosunu yapmış üztünü giyinmiş havluyla saçlarını kurutuyordu. Üzerinde büyük bir yorgunluk peydah etmişti. Tabi inceden sızlayan başı da cabasıydı. Gece için güç toplamalıydı. Bunun içinde iyi bir uyku çekmesi gerekliydi. Saçları hafif nemli kalana kadar kuruladıktan sonra elindeki siyah havluyu kahverengi deri koltuğun üzerine fırlatıp bedenini yatağın üzerine bıraktı. Bir anda uyku bastırmıştı ama başındaki ağrı onu uyutacak gibi durmuyordu. İlaç içmekten nefret ettiği için de inadını bırakıp ağrı kesici almıyordu. Bir süre ağrıyı göz ardı etmeye çalışarak yatağında dönüp durdu. Bu ağrı kesilmeden uyku yüzü göremeyeceği belliydi. Sıkıntıyla oflayarak yataktan kalkıp kapısını açtı ve çaprazındaki odanın önüne geldi. Bu ağrının hakkından ilaç haricinde sadece tek bir kişi gelebilirdi. Acaba Firuze odasında mıdır? Diye içinden geçirdi. Ondan uzak durmaya çalıştığı aklına geliyor ve odasına dönmek için müthiş bir arzu duyuyordu ama dönmeyecekti. Aynı evin içerinde ondan kaçmanın bir manası yoktu. Yerini ve haddini bildirdikten sonra Firuze ona ne yapabilirdi ki. Kendisini bu sözlerle cesaretlendirip hafifçe kapıya vurdu. İçeriden herhangi bir ses alamayınca tekrar vurdu ama bu sefer önceki vuruşundan daha çok ses çıkmıştı. Yine ses alamayınca sıkıntıyla nefes alıp odanın kapısını hafifçe araladı. Genç ve bekar bir kızın odasına girmenin doğru olmadığının bilincinde büyük bir rahatsızlıkla odanın içine adım attı. Gözleri yerde bir kaç adım ilerlediğinde pencerenin önündeki koltukta birinin varlığını hissedip ela gözlerini bedene doğru çıkarttı. Yeşil kıyafetler içerisinde başını koltuğun başına yaslayarak uyuya kalan Firuze görüş açısına girdiğinde bir süre ne yapacağını bilmeyerek olduğu yerde kaldı. Odadan çıkıp çıkmamak arasında kalmışken geliş sebebini hatırlatan baş ağrısıyla yavaşça uyuyan kıza yaklaştı. Burnu al rengini alan kızın güzelliği gözlerinin önünde iyice belirdiğinde derin bir nefes alıp gözlerini ondan çekti. Güzel kızdı Firuz'e. Yeşil gözleriyle, simsiyah uzun dalgalı saçlarıyla, bembeyaz teniyle bir başka güzeldi. Ona bakan tekrar dönüp bakmamak için içinde büyük savaş verirdi. Neredeyse berber büyüdüğü bu kızın güzelliğinin farkındaydı Cihan. Gerçi farkında olmamak için kör olmak gerekirdi. Lakin onun bu güzelliği kalbini hiçbir zaman titretmemiş ona hiçbir zaman alıcı gözle bakmamıştı. Annesi her ne kadar Firuze ile çok yakışacağını söylese de o kendisine ancak Hazel'i yakıştırabilmişti. Firuze'nin duygularına karşılık veremezdi. Onun kalbini kırmak isteyeceği en son şey bile değildi. Onunla bir geleceği olamazdı. O imkansızı yaşamak için and içmişti. Bile bile ölüme gidecek kalbini azad edecekti. Evli bir kadına hissettiği duygular onu kötü bir insan yapabilirdi. Herkes onu kötü bilsindi sorun yoktu. Evet Hazel'i seviyordu ama onun niyeti hiçbir zaman Hazel'in yuvasını yıkıp kendisine saklamak değildi. O sadece sevdiği kadının mutlu olmasını, özgür olmasını istiyordu. Onun kendisini sevmesini beklemiyordu. Sadece teşekkür etse bile ona yeterdi. O istemediği sürece onun gözüne dahi gözükmezdi. Yeterki onu Şehsuvar denen o adamın zulmünden kurtarsa da yeterdi. Onun geleceği de meçhuldü. İşte bu yüzden Firuze'ye umut vermek istemiyordu. Hazel'i kaçırdıktan sonra Asgari'ler peşine düşecek belki de onu öldüreceklerdi. Kafası çok karışmıştı. Gireceği yolun sonu umurumdan başka bir yere çıkmıyordu ve buna rağmen vazgeçmeyecek olması endişe verici cinstendi. Daha fazla boş boş dikilmesi doğru olmayacağı için Firuze'yi uyandırmaya çalıştı. Onu uykusundan sıçratmaktan çekinerek hafif sesli bir tonda ismini dillendirdi. "Firuze!" Derin uykuda olan kız onu duymamış olacak ki uyumasına devam etti. Cihan ne yapacağını bşlemeyerek sıkıntıyla iç çekip bir an için arkasını dönüp gitmeyi düşündü ama yapmadı. Gelmişken geri dönmenin bir manası yoktu. Koltuğa biraz daha yaklaşıp tam dibinde durdu ve yanakları pembeleşmiş kıza bakmamaya çalışarak omzuna hafifçe dokundu. Niyeti onu korkutmak değildi ama bu hareketi Firuze'nin bir anda uykusundan sıçrayarak uyanmasına sebep oldu. Cihan onun sıçrayarak uyanmasıyla tedirginlikle bir kaç adım gerileyip neden burada olduğunu açıklamaya çalıştı. "Korkma Firuze! Ben şey için buradaydım." Adam akıllı bir açıklama yapamadığı için kendine kızdı Cihan. Ne diye saçmalıyordu anlamıyordu ki. Firuze onun odasında olmasının şokunu yavaş yavaş üzerinden atarken koltuktaki oturuşunu düzeltip karşısına dikildi. Şaşkın gözlerini tedirginlikten konuşamayan adamın ela gözlerine dikip konuştu. "Bir şey mi isteyecektin beyim?" Cihan hızla başını sallayıp kuruyan dudaklarını ıslattı. Bu hali de neydi şimdi böyle. Ergen çocuklar gibi eli ayağı şaşmıştı. "Evet ben bir şey isteyecektim." Firuze merakla Cihan'a bakıp: "Nedir beyim?" dedi. Cihan elini başına atıp meramını anlattabildi sonunda. "Başım tuttu yine. Bilirsin ilaç içmeyi sevmem. Sen her zaman bir karışım yapardın. Yine ondan yapar mısın?" Firuze heyecandan göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi çarpan kalbini susturmaya çalışarak başını hızla salladı. Karşısındaki adamın tek bir isteği bile onun kalbini böyle şaşırtırken ondan nasıl vazgeçebilirdi. "Hazırlamam biraz zaman alacaktır beyim. Akşam yemeğinin hazır olması gerek. Sen karnını doyururken ben karışımı hazırlamış olurum." Cihan kapının önündeki kıza ela gözlerini çıkarıp başını tamam dercesine salladı. Yalnız bir konuda açıklama ihtiyacı hissetmiyor değildi. Buradaki varlığı yanlış firkiler uyandırsın istemiyordu. Firuze tam kaodan çıkıp gidecekken seslenip onu durdurdu. "Firuze bekle!" Firuze neden durdurulduğunu merak ederek arkasını döndü ve ela gözlere baktı. Cihan onun merakını gidermek için hemen konuştu. "Ben kapına iki kere vurdum ama sen duymadın. Sana dokunmadan önce de seslendim ama uyanmadın. Yanlış anlaşılma olmasın diye söylemek istedim." Firuze bu açıklamaya önce buruk bir tebessümle karşılık verdi ve sonra konuştu. "Yanlış anlamam beyim merak etme." Cihan onun gözlerinde parlayan hüznü görmek istemezcesine bakışlarını ayaklarına indirince Firuze içindeki harlanan ateşle odadan çıkıp gitti. Az önce heyecandan patlayacak noktasına gelen kalbi şimdi küsmüş kendisini sessizliğin kollarına bırakmıştı. Arkasında binbir düşüncenin esiri olmuş adamı bırakarak mutfağa indi. Kalbi her ne kadar sevdiğine küskün olsa da yine de kıyamıyordu ona. Yüzündeki hüznü gizleyerek akşam yemeğini hazırlayan diğer kzıalrın arasına karıştığında hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Etrafındaki kızlar şen şakrak konuşurken o sadece elindeki işe odaklandı. Karışımı yapmak biraz zamanını alacaktı. O hala karışım ile uğraşırken sofra hazırlanmış ve ev ahalisi masadaki yerlerini almıştı. Dalgınlıkla kaşıkla uğraşırken dışarıdan Peyker Hanım'ın sesi işitildi. "Firuze sofraya gel kızım!" Firuze bu istekle kararsızlıkla iç çekti. Ara sıra Peyker Hanım'ın isteğiyle yemeklere katılırdı ama bugün nedense gitmek için hiç istekli değildi. Kalbinin kırıkları yetmezmiş gibi daha fazlasına katlanabilir miydi bilmiyordu. Elindeki kaşığı tencerenin içinden alıp tezgaha koydu ve elbisesini ve şalını düzeltip mutfaktan çıktı. Yemek servisleri çoktan yapılmış Cihan ve annesi yemeklerine başlamıştı. Yavaş adımlarla onlara yaklaştı. "Afiyet olsun hanımım. Ben aç değilim size afiyet olsun." Bu sözlerle Peyker Hanım elindeki kaşığı masaya bırakıp konuştu. "Sabahtan beri bir şey yemediğini biliyorum kızım. İtaraz etme de otur hadi." Firuze çekingenlikle içine gizli bir nefes çekip kendisine bakan Cihan'a yeşil gözlerini değdirmeden onun sol tarafındaki sandalyeye oturdu. Adamın diğer yanında da Peyker hanım oturuyordu. Firuze iştahı olmadı halde kendini önündeki yemekten yemeye zorlarken masada gereksiz bir sessizlik hüküm sürüyordu. Bu sezziliği Peyker Hanım bozarak Cihan'a hitaben konuştu. "Cihan, seninle konuşmam gereken bir konu var oğlum." Cihan başını önündeki yemekten kaldırıp merak içerisinde annesine baktı. "Konuşalım anne. Mevzu nedir?" Peyker Hanım göz ucuyla kaşığını yemeğine daldıran Firuze'ye baktıktan sonra merakları gidermek için konuştu. "Bugün Irak'da yaşayan akrabalarımızdan bir haber geldi. Serhad ile Fatma'yı birisin?" Cihan bu soruyla tek kaşını kaldırıp evet dercesine başını sallayınca annesi sözüne devam etti. "Oğulları Sehem'i evlendirme derdine düşmüşler. Bizi de aramalarının sebebi buymuş. Firuze'yi Sehem'e düşünmüşler." Peyker Hanım'ın bu sözleri sofraya bir bomba gibi düştü. Firuze'nin duyduklarıyla yeşil gözleri buğulanırken Cihan kendisinden hiç beklenmeyecek bir tepki vererek elindeki çatalı sertçe masaya vurup sert çıkan ses tonuyla konuşmaya başladı. "Firuze'yi yakıştıra yakıştıra ayyaş oğullarına mı yakıştırmışlar. O adamın kendine hayrı yok Firuze'ye ne hayrı olsun! Bu iş olmaz anne!" Peyker Hanım oğlunun bu çıkışına şaşırsa da içten içe gülmeden edemeyip oğlunu yatıştırmaya çalıştı. "Sakin ol oğlum! Kızı verdiğimiz yok. Bende senin gibi düşündüğüm için bu iş olmaz dedim. Ben ay parçası kızımı bir ayyaşın insafına bırakamam. Hem onun daha iyi kısmetleri var." Cihan annesinin son sözleriyle kimmiş bu kısmetler dercesine bakarken Firuzede durumlar içler acısıydı. Şu an anne oğulun kendisi hakkında konuşmalarına rağmen konunun dışında kalmanın şaşkınlığını yaşıyordu. Sehem mevzusunu daha yeni Cihan ile beraber öğrenmişti. Kıpkırmızı olan yüzünü serinletmek için buz kesen ellerini yanaklarına götürüp sakince sıvazladı. Tam o sırada da Peyker Hanım yeni bombalar patlatma hevesiyle konuşmasına devam ediyordu. "Firuze'nin güzelliği malum herkesin dilinde. Bazıları kör olsa da gözleri iyi görenler kapımızdan ayrılmıyor. Hergün biri haber yolluyor. Ben erken deyip yolluyorum ama bıkmadan usanmadan gelip duruyorlar." Firuze utancından ne yapacağını şaşırıp bir anda masadan kalkınca anne oğulun bakışları ona döndü. Utancını gözlemeye çalışarak aklına gelen ilaç karışımıyla telaşla: "Ben Cihan Bey'im için hazırladığım karışımı ocakta unuttum." deyip hızla yanlarından ayrıldı. Onun arkasından bakan Cihan annesine doğru eğilip konuştu. "Firuze'nin bu durumdan haberi yok muydu? Evlilik kelimesini duyunca yüzü kıpkırmızı kesildi." Perker, su bardağını eline alıp bir kaç yudum içtikten sonra oğluna cevap verdi. "Seninle beraber öğrendi. Gerçi bilmese de olurdu. Nasıl olsa o herife kızımı yedirtmem. Firuze daha iyilerine layık." Cihan annesinin bu sözleriyle sandalyesinde geriye doğru yaslanıp dalgın dalgın başını salladı. Annesi doğru diyordu. Firuze gibi bir kız daha iyi bir erkeğe layıktı. Peyker oğlunun dalgın bakışlarıyla iç çekip konuştu. "Keşke inadını kırsanda ona layık adam sen olsan oğlum. Neden bu inadın anlamıyorum ki!" Cihan annesinin hayıflanmasıyla derin bir nefes alıp sandalyesinden kalktı. Zaten başı ağrıyordu aynı sözleri tekrar dinlemeye mecali yoktu. Annesin yanına gidip yanağına bir öpücük bırakıp konaktan içeri girdi. Odasına çıkmadan önce mutfağa uğrayıp karışımın durumuna bakmak istediği için adımlarını mutfağa yöneltti. Kapının eşiğinden içeriye baktığında ocağın önünde dikilen Firuze'yi gördü ve olduğu yerden seslendi. "Firuze, ben odama çıkıyorum. Karışım hazır olduğunda getirirsin." Firuze onun sesini duyar duymaz hemen arkasını dönüp: "Nasıl istersen beyim." deyince Cihan yoluna devam edip odasına çıktı. Çok yorgundu. Başının ağrısı da bir türlü geçmemişti. Geceye kadar biraz uyusa iyi olacaktı ama karışımı içmeden bu mümkün değildi. Yavaş adımlarla merdivenleri çıkıp odasından içeri girdiğinde yatağının ucuna oturdu. Sadık adamını arayıp işlerin yolunda olup olmadığını sorsa iyi olurdu. Herhangi bir aksilik çıkmasını istemiyordu. Aklı hâlâ Hazeldeydi. Şehzat'ı arayıp sormalı mıydı bilmiyordu. Cebinden telefonunu çıkarıp adamını aradı. Telefon çalar çalmaz hemen yanıtlandı. "Buyur beyim?" Cihan sıkıntıyle ciğerine nefes çekip geri verdikten sonra konuştu. "Her şey hazır mı?" Karşıdan adam cevap verdi. "İstediğin her şey hazır beyim. Sen emret harekete geçelim." Cihan yatağın karşısında kalan aynadan kendi görüntüsüne bakarken : "Gece yarısı harekete geçeceğiz. O zamana kadar benden haber bekleyin." dedi ve telefonu kapattı. Tam o sırada kapısına birisinin vurduğunu duyup gelen kişinin içeri girmesi için izin verdi. Elinde tepsiyle içerir giren Firuze yavaş adımlarla ona yaklaşıp buğulu gözlerini onun elalarına çıkardı. Cihan onun bu hüznünü sebebini merak edip sordu. "Bir sorun mu var Firuze? Neden gözlerin doldu?" Firuze titreyen ellerini zapt etmeye çalışıp tepsiyi komodinin üzeirbe koydu ve Cihan'a yaklaştı. "Bu gece ne yapmayı planlıyorsun beyim?" Cihan bu soruyla kaşlarını çattıktan sonra sinirle onu kolundan tutup kendisine çekti. "Sen kapının arkasından beni mi dinlendin! Nereden alıyorsun bu cürreti Firuze!" Firuze kolundaki baskıdan kurtulmaya çalışırken ağalayarak konuştu. "Canının hiç mi kıymeti yok beyim? Bu gece o kadın için gideceğini biliyorum. Kendini düşünmüyorsun bari anneni düşün!" Cihan'ın iyice sabrı taşmıştı. "Seni son kez uyarıyorum Firuze! Bir daha işime karışırsan seni bu evden gönderirim! Benim canımı daha fazla sıkma! Canım ne istiyorsa onu yaparım." Firuze onun bu tehdidiyle öfkelenip sesini yükseltti. Gözleri adeta kan çanağına dönmüştü. "Beni göndermekle mi tehdit ediyorsun! Tamam beni nereye gönderirsen gönder ama şunu unutma Cihan Hanzade! Beni kendinden uzaklaştırmaya çalışsanda ben her zaman senin bir adım gerinde olacağım. Seni sevmekten vazgeçmeyeceğim!" Cihan bu sözlerle iyice çileden çıkıp Firuze'nin kolundaki baskısını artarak dişleri arasından konuştu. "Daha fazla saçmalayıp durma! Şimdi çık git odamdan. Bir daha da gözüme görünme!" Firuze'nin tuttuğu kolunu itip onun bedenini kendisinden uzaklaştırdı. Gerileyen Firuze gözlerinden yaşlar akıtarak bağırdı. "Tüm planını annene anlatacağım! Seni ben durduramam ama o durdurabilir." Bu sözleri söyleyip kapıdan dışarı çıkıyordu ki Cihan ileri atılıp, onu belinden tuttuğu gibi odanın içine çekti. Dengesini kaybeden Firuze geri kazanmak için çırpınırken Cihan'ın kolundan tuttu ama yatağın üzerine düşmekten kurtulamadı. İşin enteresan tarafı ise hemen üzerine düşen Cihan'ın ela gözleriyle bakışıyor olmasıydı. İkisi de nasıl bir pozisyonda olduklarının bilincinde değillerdi. Şokla birbirlerine bakarken Firuze Cihan'ın ağır bedenini üzerinden itmeye çalışırken konuştu. "Kalk üzerimden!" Cihan düştüğü saçma durumdan bir an önce kurtulmak için hareketlenip doğruldu. İkisi de gözlerini birbirinden kaçırırken konuşan Firuze oldu. "Neden gitmeme izin vermedin? Az önce neredeyse odandan kovdun şimdi neden böyle yapıyorsun? Her şeyi annene anlatmamdan korkuyorsun değil mi?" Cihan odanın içinde fır dönerken öfkeyle Firuze'ye baktı. "Senin dilin iyice uzamış Firuze! Ben dilini kısaltmadan sen sesini kessen iyi olacak!" Firuze canına tak ettiği için kendinden beklenmeyecek şekilde konuşuyordu. Artık sabredecek gücü kalmamıştı. Sevdiği adamın göz göre göre ölüme gitmesine izin vermeyecekti. Bu gece ne pahasına olursa olsun onun bu evden çıkmasına müsaade etmeyecekti. Bölüm sonuna gelmiş bulunmaktayız 😁 Bölümü beğendiniz mi? Biraz daha uzatacaktım ama sizi daha fazla bekletmek istemedim. Sizce Firuze Cihan'ın gitmesine engel olabilecek mi? Diğer bölümde işler iyice karışacak neler olacağına dair tahmini olan var mı? Hadi bir soru daha 🤭 Kitaptaki en best çiftiniz kim? |
0% |