Yeni Üyelik
42.
Bölüm

🧡 Bedenlere Tutsak 42 🧡

@sedefyyy5252

Bölüm geldi.....

Keyifli okumalar dilerim..

Ben sınav haftam yaklaşıyorken sizin için bölüm yazıp fedakarlık yaptım lütfen sizde oy ve yorum atarak bana destek olun.

Seviliyorsunuz 🥰

Gecenin ayazı yüreklere işliyor buz gibi yapıyordu. Akıllarda dönüp duran sorular bir cevap ararcasına zihinlerde dönüp duruyordu. İnsanları uzun bir gecenin beklediği belliydi. Tabi kimisi bu geceyi planlarken kimisi de her şeyden bir haberdi.

Yollarda peş peşe akıp giden siyah Mercedes arabaların sesi gece'nin sessizliğini bozuyor, kalplerde teleşa sebep oluyordu. Telefonda aldığı kötü haberin etkisinden çıkamayan adam dolan gözlerini öfkeyle akıp giden yolda gezindiriyordu. Yıllardır çektiği acıdan kurtulacağını zannederken şimdi acısı daha da katmerlenmişti. Hınçla dudağını ısırıp derin bir iç çekerken arabayı süren şoförüne seslendi.

"O itin nerede olduğunu bulabildiniz mi?"

Şoför yolda olan gözlerini kısa bir süreliğine yüzü aynadan yansıyan patronuna gözlerine çevirip konuştu.

"Evet Beyim. Şimdi sizi oraya götürüyorum."

Adam bu cevapla kısa bir rahatlama yaşadı. Bu gece ne olursa olsun o itin soluğunu kesecekti. Artık başka bir çıkar yolu kalmamıştı. Yeterince canı yanmıştı artık Şehsuvar denen adamın da canının yanmasının zamanı gelmişti. Onuncu kez çalan telefonunun, sinirlerini yıpratan melodisiyle öfkeyle soluyup ekrana baktı. Arayan yine Şehzat'tı. İstediği kadar arasındı. Bu gece onu kimse durduramayaktı. Yıpranan sinirlerine hakim olmaya çalışarak şoförüne tekrar seslendi.

"Daha ne kadar gideceğiz!"

Şoförü onu bekletmeden cevap verdi.

"Az kaldı beyim. Beş dakikaya varmış oluruz."

Cihan'ın sabrı kalmamıştı. Bir an önce Şehsuvarla yüzleşmek istiyordu. Sabırsızlıkla gözlerini kapatıp başını koltuğa yasladı. Aklı Hazel'deydi ama enteresan bir şekilde Firuze'yi de düşünmeden edemiyordu. Aklı da kalbi de karman çorman olmuştu. Bu durum canını daha da çok sıkıyordu. Telefonun tekrar çalmasıyla içinden saydırarak gözlerini açtı ve ekrana baktı. Bu sefer telefonu açacak ve Şehzat'a ağzına geleni söyleyecekti. Öfkeyle ekrandaki ismi okuyunca şaşkınlıkla ismi tekrar okudu. Telefon o açmadıkça ısrarla çalmaya devam ediyordu. Şehzat'tan sonra bir başkasını daha çekecek hali yoktu ama yine de kapanmak üzere olan telefonu açıp kulağına götürdü.

"Ne oldu Firuze? Uyuyordun en son."

Firuze ağlamaktan kısılan sesiyle konuşunca Cihan derin bir iç çekmekten kaçınamadı.

"Cihan yalvarırım bir delilik yapma! Seni kaybetmek istemiyorum."

Cihan bu sözlerle elindeki telefonu sertçe sıkıp konuştu. Firuze'ye karşı fazlasıyla acımasız davranmaktan başka bir alternatifi yoktu.

"Sen beni hiçbir zaman kazanamadın ki kaybedesin Firuze! Beni dert etmeyi bırak artık. İşime karışmaya bir son ver!"

Firuze hıçkırıklarına engel olamayarak ağlıyordu. Sevdiği adam her ne kadar ona acımasız olsa da onun yüreği susmuyordu.

"İstersen beni hiçbir zaman sevme Cihan. İstersen benden nefret dahi edebilirsin. Lakin seni sevmeme engel olamazsın. Senin için endişelenmemi engelleyemezsin anla artık şunu!"

Cihan'ın canı iyiden iyiye sıkılmıştı. Aynı şeyleri sürekli konuşmanın bir manası yoktu. Bıkkınlıkla çıkan sesiyle konuştu.

"Aynı şeyleri duymak istemiyorum. Beni oyalamayı bırak! Bu gece belki de beni son görüşün sesimi son duyuşun Firuze. Hafızanda kötü bir adam olarak kalmak istemem. Bu sebeple beni zorlama."

Firuze son sözleriyle iyice kendini kaybederek bağırdı.

"Yapma Cihan! Yalvarırım yapma! Kendini göz göre göre ateşe atıyorsun. Bana da annene de tarifi imkansız bir acı yaşatma!"

Cihan güçlükle yutkundu. Bu hayatta kendisine tek değer veren iki insana bu zulmü yapmaya gönlü razı gelmiyordu ama bu yolun geri dönüşü yoktu. Boşta olan elini burun kemerine getirip sıktı. Bu telefon konuşmasını devam ettirmenin bir anlamı yoktu. Kimse kararından döndüremezdi.

"Firuze! Annem sana emanet. Eğer bu gece başıma bir iş gelirse onu teselli etme görevi sana düşüyor. Sen varken gözüm arkada kalmayacak."

Cihan bu sözlerden sonra telefonu kulağından indirirken karlı taraftan Firuze'nin figanı işitiliyordu.

"Cihan neredesin? Allah aşkına söyle neredesin!"

Cihan bu soruya cevap vermeden telefonu kapatıp cebine koydu. Öfkesi tüm vücudunu esareti altına almıştı. Kızarmış ela gözlerini sıkıca yumup sakinleşmek için kendisine telkinler yağdırdı. Belki de bu gece onun için yolun sonu olacaktı. İç hesaplaşmaları yüreğine ağır gelmeye başlarken arabanın içine yayılan şarkı sözlerini ister istemez dinlemeye koyuldu.

Şarkı sözlerinde Firuze adının geçmesiyle göğsünde bir kıpırdanma hissetti. Şoförü Mahir'in telaşla kendini açıklamasını ise çok uzaktan duyuyordu.

"Beyim yanlışlıkla elim çarptı hemen kapatırım şarkıyı."

Kıskanır rengini, baharda yeşiller, sevda büyüsü gibisin sen Firuze. Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu, üzüm buğusu gibisin sen Firuze.

Cihan onu durdurmak için hızla konuştu.

"Hayır kapatma! Dinleyeceğim. Türkçe şarkı mı bu?."

"Evet efendim Sezen Aksu adında bir şarkıcı söylüyor."

Cihan başını sallayıp:

"Tamam kapatma." dedi.

Şoförü şaşırsa da bir söz söylemeyip tekrar yola odaklanınca Cihan şarkıyı dinlemeye devam etti.

Duru bir su gibi, bazen volkan gibi bazen bir deli rüzgar gibi. Gözlerinde telaş, yıllar sence yavaş, acelen ne bekle Firuze.

Şarkının her bir sözü Cihan'ı alabora etmeyi başarıyordu. Hipnoz olmuş bir şekilde şarkıyı dinlerken sona gelindiğinde kendini boşluğa düşmüş gibi hissetmesi normal miydi? Şoföre şarkıyı tekrar açtırmak için talimat verecekti ki arabanın durmasıyla vazgeçip etrafına bakındı. Kısacık bir düşün ardından gerçek hayata dönmek acımasızca da olsa onu kendine getirme konusunda başarılı olabilmişti. Şoförü dışarıyı gösterip konuşurken Cihan'a gözleriyle büyük evin bahçesinde gözlerini gezdiriyordu.

"Şehsuvar Asgari'nin kaldığı ev burası beyim. Evde kendisinden başka kimse yok. Dışarıda da iki koruması olduğunu biliyoruz."

Cihan keskin ela gözlerini evden bir an olsun ayırmadan arabanın kapısını açıp indi. Arabasının arkasında sıra sıra dizilmiş arabalardan inen adamlarına kısa bir bakış attıktan sonra emin adımlarla ışıkları yanan eve doğru yürüdü. Arkasından sadece sağ kolum dediği adam geliyordu. Birazdan dünyevi kıyamet kopacaktı. Evin kapısının önüne kadar gelip zili çaldığında içinde garip bir duygu belirdi. Birazdan büyük bir yüzleşme yaşanacak büyük bir ihtimalle silahlar dahi çekilecekti.

Kapı yavaşça açıldığında Şehsuvar'ın bedeni göründü. Gözlerine bakıldığında Cihan'ın neden burada olduğunu sorguladığı açıkça görünüyordu. Nitekim bunu diline de dökerek sordu.

"Senin ne işin var burada Cihan? Yoksa ağabeyime bir şey mi oldu?"

Cihan soğuk ela gözlerini kırpmadan Şehsuvar'ın gözlerine dikip ruhsuzca cevap verdi.

"Şehzat gayet iyi. Lakin karın için aynı şeyi söylemeyeceğim. En son senin yüzünden can cekişiyordu!"

Şehsuvar korkuyla öne atılıp Cihan'ın yakasına yapıştı.

"Ne oldu Hazel'e!"

Cihan yakasına yapışan elleri sıkıca tutup öfkeyle savurduktan sonra Şehsuvar'ın suratına yumruğu geçirdi. Bu gece yıllardır susturduğu öfkeyi kusacaktı kaçarı yoktu.

"Ne mi oldu! Bir de utanmadan bu soruyu sorabiliyorsun öyle mi? O kadına yapmadığın eziyeti bırakmadın. Dövdün, sövdün, aldattın, kandırdın daha fazla saymamı ister misin Şehsuvar Bey!"

Şehsuvar aldığı yumruk darbesiyle evin içine düşerken kanayan burnunu tutuyor bir yandan da kendisine öfkeyle bakan adamı dinliyordu. Ne saçmaladığını zerre anlamış değildi. Ağabeyinin emri altında çalışan bu adam ne cürretle kendisine vurabilirdi. Artık ortamda tek öfkeli olan Cihan değildi. Şehsuvar da onun kadar öfke doluydu.

"Hadsiz! Ne yaptığını zannediyorsun sen? Bu yaptığının bedelini ödeyeceksin Cihan!"

Cihan bu tehditle onun üzerine yürüyüp karnına sert bir tekme geçirdi. Şehsuvar acıdan kıvranıp ona söverken o ise sitem edercesine konuştu.

"Ben yıllardır bedel ödüyorum Şehsuvar! Yıllardır sen sevdiğim kadına eziyet ettikçe ben bedel ödüyorum. Şimdi devran döndü. Bedel ödeme sırası sana geçti!"

Şehsuvar kulağında çınlayan bu sözlerle öfkeyle soluyup güçlükle ayağa kalktı. Bu adam ne diyordu. Sevdiği kadından kastı Hazel miydi? Eğer öyleyse bu iti yaşatmazdı. Öfkesi acısının önüne geçmişti. Cihan ile arasındaki mesafeyi koruyarak bağırdı.

"Ne diyorsun ulan sen! Sen kimsin ki benim karımı seviyorsun! Öldürüm ulan seni!"

Cihan Şehsuvar'ın her tehdidine kahkaha atmak istiyordu ama öfkesi buna müsaade etmiyordu. Yine de dudaklarındaki alaycı gülüşe engel olamadı.

"Sen anca boş boş tehdit savurusun Şehsuvar! Eğer karşımda sen değil de ağabeyin olsaydı belki bu sözler beni korkutabilirdi. Ama elimizde sen varsın işte ve inanki ben seni adam yerine bile koymuyorum!"

Cihan'ın bu ağır sözleriyle Şehsuvar'ın kahverengi gözleri karardı. Sıktığı yumruğu Cihan'ın suratına indirmeden önce öfkeyle konuştu.

"Onca yıl ekmeğimizi yedin! Ağabeyim seni benden ayrı tutmadı. Bize karşı vefa borcunu karıma göz koyarak mı ödüyorsun it herif!"

Cihan burnuna aldığı darbeden çok bu sözlere öfkelenerek Şehsuvar'a aynı şekilde karşılık verdi. Artık darbeler karşılıklıydı. İkisi arasında tam manasıyla bir boğuşma yaşanıyordu. İkisinin arkasında ise onları izleyen Cihan'ın sağ kolu Mahir vardı. Müdahale etmeden kavga eden iki adamı izliyordu.

Cihan Şehsuvar'a yumruklarını sıralarken bir yandan da öfkeyle konuşuyordu.

"Ben yıllardır sizin ekmeğinizi yemeseydim yine de aç kalmazdım Şehsuvar! Unutma ki bende en az sizin kadar varlıklı bir adamım. Siz nasıl bey oğluysanız ben de aynı şekilde bey oğluyum. Şehzat'ın yanında olmam onu dost bilmemden dolayıylaydı. Karına ise göz koymadım ben onu sadece senden daha çok sevdim."

Şehsuvar nefes nefese kalmış olmasına rağmen Cihan'a en sert darbelerini indiriyor onun söylediği her söz içindeki volkanı harekete geçiriyordu. İkisininde yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Yine de kozlarını paylaşmaya devam ettiler. Cihan Şehsuvar'ın boğazına yapışmış onun soluğunu keserken hınçla konuştu.

"Bu gece ikimizden biri ölecek Şehsuvar! Benim temennim senin ölmen."

Şehsuvar nefes alamadığı her saniye morarmaya başlarken elini güç bela cebine atıp baba yadigarı çakısını çıkardı. Bu gece ölen o olmayacaktı. Eğer biri ölecekse o kişi karısına göz diken bu it olmalıydı. Üzerinde kendisini boğmaya çalışan adama sezdirmeden çakısını açıp son gücünü de kullanarak çakıyı Cihan'ın karnına sapladı. Cihan'ın karnında hissettiği acıyla inlerken Şehsuvar'ın boynundaki elleri az da olsa gevşeyince Şehsuvar bunu fırsat bilerek çakıyı çıkarıp tekrar sapladı. Cihan bu sefer müthiş bir acıyla ili büklüm olmuştu. Şehsuvar'ın kendisini üzerinden itmesiyle sırt üstü yere uzandı. Gözleri adamı Mahir'i aradı. Kendisi bu haldeyken neredeydi bu adam? Kapının önünde silahını Şehsuvar'a doğrultmuş ne yapacağını bilemeyen adamını gördü. Zar zor aldığı nefesleri boğazında düğümlenmese bağırıp ona Şehsuvar'ı vurmasını söyleyecekti ama bulunduğu vaziyet buna müsaade vermiyordu.

Şehsuvar tıkanan nefesini düzene sokmak için çabalarken öksürüklerine hakim olamıyordu. Cihan denen bu adam gözünü iyice karartmıştı. Eğer onu bıçaklamasaydı şimdi yerde ölümü bekleyen o olacaktı. Yarım bıraktığı işi halletmeliydi. Arkasında kendisine silah doğrultan adamı anın heyecanıyla fark etmeyip elindeki çakıyı Cihan'ın kalbine saplamak için atağa geçti. Yerdeki kan gölünün içinde yatan adamın kalbine tam çakıyı saplıyordu ki duvarlarda yankılanan silah sesiyle olduğu yerde durdu. Aslında onu durduran sadece silah sesi değildi. Sırtında hissettiği sarsılma onu duraklatmış bacaklarının ferini götürmüştü. Bedenine giren başka bir kurşunla dizlerinin üzerine yığılıp kan kusmaya başladığında arkasını dönüp kendisini vuran adama baktı. Mahir keskin gözlerini dikmiş bir kendisine bir de Cihan'a bakıyordu. Son kez kararlılıkla silahı ateşlediğinde bu sefer kurşun Şehsuvar'ın kalbine isabet etti. Bu son kurşun gözlerindeki tüm canlılığı götürmeye yetmişti. Bedeni yüz üstü sert zemine düşerken gözleri Cihan'ın ela gözleriyle kesişti. Kalbindeki ağrı bedenini esir aldığında son duyduğu şey Cihan'ın sözleri oldu.

"Bir bebeğin daha olacaktı Şehsuvar. Ne yazık ki sen bunu göremeyeceksin!"

Şehsuvar son nefesini verirken hemen yan tarafında Cihan, karnından akan kanın oluşturduğu küçük gölün içinde yardım beklercesine Mahir'e baktı. Mahir elindeki silahı indirip az önce öldürdüğü adama baktı. Şehsuvar Asgari cansız bir şekilde yerde öylece yatıyordu. Kendi patronu ise kaybettiği kanlaeın içinde kan ter içinde kalmıştı. Kendisinden yardım beklediğini biliyordu. Lakin bu gece madem bir takım hesaplar kapanacaktı. O zaman onunda kendi hesabını kapatma vakti gelmişti. Hızla arkasını dönüp kontrol etti. Diğer adamlar gözükmüyordu. Silah patlamasına rağmen buraya üşüşmemelerinin nedenini de biliyordu. Çünkü bu talimatı onlara veren kendisinden başkası değildi. Tekrar etrafı kolaçan ettikten sonra yönünü Cihan'a döndü ve cebinden telefonu çıkarıp bekleyen adamlardan birini aradı.

"Burada her şey yolunda. Bizim biraz daha işimiz uzadı. Cihan bey sizin gitmenizi emretti."

Karşı taraftan adam bu emre anlam verememiş olmalı ki Mahir sinirle konuştu.

"Cihan Beyin emri dedim! İkiletmeyin!"

Karşı taraf ikna olmuş olacak ki Mahir telefonu kapatıp cebine geri koydu.

"Ne yapmaya çalışıyorsun sen Mahir!"

Cihan'ın bu çıkışıyla soğuk bakan gözlerini ona dikip yanına doğru adımladı. Ona üstten bakarak zihninde dönüp duran düşüncelerini diline döktü. Belki bu yaptığı ihanetti ama onun da geçerli bir sebebi vardı. Nasıl ki Cihan buraya sevdası için ölümü göze alarak gelmişti o da pek alâ kendi sevdası için yıllardır yanında olduğu adama ihanet edebilirdi.

"Sevdana sahip çıkman beni her zaman etkilemiştir beyim. Bugüne kadar senden bir çok şey öğrendim bilirsin. Öğrendiğim şeylerden biri de sevdama sahip çıkmak oldu. Şimdi sen benim neyden bahsettiğimi bilmiyorsun elbette."

Cihan, Mahir'in ne saçmaladığına anlam veremeyerek acıyla titteyen gözlerini kapatıp açtı.

"Ne saçmalıyorsun sen Mahir! Görmüyor musun kan kaybediyorum. Neden adamlara yalan söyledin?"

Mahir elindeki silahı elinde sıkıca tutup konuştu.

"Ben ne yapıyorsam Firuze için yapıyorum beyim."

Cihan Firuze'nin adını duyar duymaz acısını unutup bağırdı.

"Firuze'den sanane ulan!"

Mahir bu çıkışla öfkelenmek yerine alayla güldü.

"Anlamamış olamazsın değil mi beyim? Ben ona aşığım ve ne yazık ki aşık olduğum kadın da seni seviyor. Eğer şimdi senden kurtulursam Firuze sadece bana kalır. Bu gece bunun için güzel bir fırsat bence."

Cihan karnındaki yaranın verdiği acıya mı yoksa ihanetin açtığı yaraya mı yansın bilemedi. Bunca yıldır yanında olan adamı, sağ kolu, ona ihanet ediyordu. Bu durumda söylenecek söz kalmış mıydı ki?
Mahir, beyinin yanına çömelip hüzünlü çıkan sesiyle konuştu.

"Böyle olsun istemezdim beyim. Az faydan dokunmamıştır bana. Ama merak etme emanetlerine çok iyi bakacağım. Firuze'yi de anneni de koruyacağıma sana söz veriyorum. Belki ileride Firuze'yle bir oğlumuz olduğunda ona senin adını veririz."

Cihan son gücünü kullanarak Mahir'in bacağına yapışıp onu yere serdi. İçindeki öfke ona az da olsa güç vermişti.

"Seni öldüreceğim köpek! Firuze'yi sana yar edemiyim ulan ben."

Cihan hareketsiz yatan Şehsuvar'ın elindeki bıçağı eline alıp Mahir'e doğru savurdu. Ayakta zor duruyordu ama bu herifi öldürmeden ölmeyecekti. Mahir onun atağıyla düştüğü yerden hızla kalkıp adımlarını geriletti. Cihan o geriledikçe ona doğru hamle yaparken bir yandan da karnındaki yaraya sıkıca boştaki elini bastırıyordu.

"Hain köpek!"

Mahir üzerine atılmaya hazırlanan Cihan'la elindeki silahı hatırlayıp ona doğrulttu. Onu öldürmeliydi. Yoksa ölecek olan kişi kendisi olacaktı.

"Yaklaşma Beyoğlu!"

Cihan kendine doğrultulan silahla olduğu yerde durup dişlerini sıkarak konuştu.

"Bu gece ölsem bile seni yaşatmam Mahir!"

Bu tehdidi karşısındaki adamı sadece güldürdü.

"Hiç duydun mu bu sözü beyim. Silah çıktı mertlik bozuldu derler. Sen elindeki bıçakla benim canımı almaya kalktığın anda kurşunum beynini parçalar."

Cihan alnından akan terleri gömleğinin koluna silip bağırdı.

"Mert bir adam olmadığını gayet aladım merak etme!"

Mahir bu senfoniden sıkılmışçasına ofladı. Böyle giderse bu konuşmanın bir sonu gelmeyecekti.

"Son kez söyleceklerini söylede vedalaşım beyim. Artık yolun sonuna geldin."

Cihan bacaklarına artık hakim olmakta güçlük çekiyordu. Yeterince kan kaybetmişti. Dayanacak gücü yoktu. Dili damağı kupkuru kesilmişti. Belki de mahirin dediği doğruydu. O da tıpkı Şehsuvar gibi yolun sonuna gelmişti. Şu an için ağzından çıkabilecek tek söz kelime-i şehadetti. İyi bir kul olarak hayat sürüp sürmediği meçhuldü. Lakin bir Müslüman olarak can vermek onun dilinden dökülen son kelimelere bağlıydı belki de. İçinden kelime-i şehadet getirirken silah patladı ve Cihan'ın bedeni bir çuval gibi yere serildi.

Evet bölümün sonuna gelmiş bulunmaktayız. ☺️
Bölümü sonuna kadar okuyan bir kalp bıraksın da ben de mutlu olayım. Kalbimizin rengi bu olsun mu? (🧡)

Yalnız ne bölümdü ama
Böyle bir şeyi bekliyor muydunuz Şahsen ben çok beklemiyordum. 😅

Şahsen ben keyif alarak yazdım siz nasıl okursunuz bilmiyorum. 😂

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Yorumlarda buluşmayı unutmayın. Sizinle konuşmayı çok seviyorum.

Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen ❤️

Seviliyorsunuz 😘

Loading...
0%