

Bölüm geldiii.
Keyifli okumalar dilerim. 💖
OY VE YORUM atın lütfen 👈🍃
Hayat hep pişmanlıkları önümüze getirip duruyordu. Yapmak isteyip de yapamadıklarımızı ya da yaptığımız yanlışları.
Bu hayatta insan olan herkes mutlaka bu duyguyu yaşamıştır. Bende yaşıyordum. Hemde öyle böyle bir pişmanlık değildi yaşadığım. Geçmişi değiştirme gibi gücüm yoktu. Ama geleceğim için çabalamam gerekiyordu. Sevdiklerime yaptığım bütün kötülükleri telafi etmek boynumun borcu olmuştu.
Bu hayatta en çok sevdiğim insanlara zarar vermiştim. İşin kötü yanı ise bunu bile isteye yapmış olmamdı. Ne yaparsam yapayım kendimi aklayamazdım. Ben ne yazık ki böyle bir adamdım. Kendimi değiştirmeyi çok isterdim ama bu çok da gerçekçi olmazdı. Kimse dört dörtlük bir değişim yaşayamazdı. Kötü bir adam olabilirdim ama asla bir yalancı değildim. Kötü yönlerimi törpülemenin bir yolunu bulabilirdim ama yalancılığı törpülemek mümkün değildi.
Ailem için savaşmaya karar vermiştim. Sevdiğim kadını ve çocuklarımı kaybetmek istemiyordum. İyi bir eş iyi bir baba nasıl olunur bilmiyorum ama bunun için bütün çabamı sarf edeceğim. Hümeyra'ya çektirdiğim eziyetleri hafifletmemin hiçbir imkanı yoktu. Ona olana aşıkım bile yaptığım kötülüklerin önüne set olamamıştı. Hata yaptığımı ise çok geç anlamıştım. Sevdiğimi kaybetmekle yüzleştiğim an...
Ama ben yine de çok şanslıydım. Kardeşim, hatalarını telafi edecek zamanı bulamamıştı bile. Ömrü buna yetmemişti. Lakin garip bulduğum bir şey vardı. Ben Hümeyra'ya yaptıklarımı Hazel'in yaşadıklarıyla kıyaslamak istemesem de bazen düşünmeden edemiyordum. Hazel ne yaşarsa yaşasın Şehsuvar'ı sevmeyi başarabilmişti. Hatta onun ölümüyle ölmeyi isteyecek kadar. Kocasının kendisini aldattığı bilerek yapmıştı bunu.
Benim karım ise beni sevmeyi bırak, bana karşı delicesine bir nefret duyuyordu. Evet nefretini kazanacak çok şey yapmıştım ama aynı zamanda ona karşı sadakatimi hep korumuştumda.
Gerçekten hiç şansım yok muydu diye düşündüğüm bir anda ise bana şans vermeyi kabul etmişti. İşte o zaman dünyalar benim olmuştu.
Şimdi ise onun perişan görünen yüzüne bakıyordum. Yaşadığı acının aynısını yaşadığım için, bu durumun onun için ne kadar zor olduğunun bilincindeydim. Hazel'in ölümü onu darmaduman etmişti. Ben intikam duygusuyla toparlamaya çalışmıştım ama Hümeyra'nın böyle bir şansı yoktu. Hazel'i ölüme götüren bir çok sebep olabilirdi ama suçlayacak kimse yoktu. Varsa da çoktan toprağın altına girmişti.
Yaramın sızlamasına aldırmadan koltuğa uzanmış karımı izliyordum. Kollarımda bayılmasının üzerinden iki saat geçmesine rağmen hâlâ uyuyordu. Uyanıp ızdırap çekmesindense uzun bir süre uyumasını tercih ederdim. Kolay kolay toparlanamayacağını düşündükçe canım sıkılıyordu.
Hümeyra ne kadar soğuk kanlı bir insan gibi görünsede hassas bir kalbinin olduğunu en iyi ben biliyordum. İçinde ne tür fırtınalar koptuğunu gözlerini okuyarak anlardım.
Yarama dikkat ederek oturur pozisyona geldim. Yatmak çok sıkıcı bir hale gelmişti artık. Hastane ortamı da git gide beni boğmaya başlamıştı. Bir an önce eve gitmek için delicesine bir arzu duyuyordum. Üzerimdeki hasta kıyafetlerinden bir önce kurtulmak lazım diye düşünüp ayağa kalktım. Kapıya doğru ilerlerken Hümeyra'daki hareketliliği hissedip bir an için durdum. Olduğum yerde uyanmaması için dua ederken yan gözle ona baktım. Çok geçti o uyanmıştı. Hissiz gözlerle etrafına bakıyordu. Yanına doğru ilerleyip içime derin bir nefes çektim. Kardeşinin öldüğü gerçeğiyle tekrar yüzleştiğini, gözlerine yansıyan acıdan anlamak benim için zor olmadı. Gözyaşlarının firar ettiği gözlerini bana çevirip titreyen sesiyle konuştu.
"Bana ölmediğini söyle Şehzat! Yalvarırım ölmediğini söyle."
Onun bu isteğine karşı yutkunmaktan başka bir tepki veremedim. Onu böyle görmeye dayanamıyordum. Elimi soğuk elinin üzerine koyup ısıtmak istercesine avucumun içine aldım.
Ona ne söylemem gerekiyordu bilmiyorum ama bildiğim bir şey vardı. O da hiç şüphesiz gerçeği söylemenin gerekli olduğuydu. Dudaklarımı ıslatıp konuştum.
"Üzgünüm Hümeyra. Bu konuda sana dürüst olmaktan başka çarem yok."
Yaşlarla parlayan gözlerine acı çekercesine bakıp devam ettim.
"Hazel'i ve bebeğini kaybettik. Başımız sağolsun."
Hümeyra nefes alamayarak bana baktı. Hıçkırıkları dudaklarının arasından firar ettiğinde elim ayağım birbirine karıştı. Onu nasıl sakinleştireceğimi bilemeyerek etrafıma bakınırken, kalbimden geçen şeyi yaptım. Yarama aldırmadan eğilip, kollarımı sımsıkı onun bedenine sardım. Sanki bütün acısını içime çekmek istiyordum. Aynı zamanda kulağına fısıldayarak dikkatini çekmeye çalıştım.
"Sakin ol Hümeyra'm."
Hümeyra kendinden geçmiş bir halde ağlarken içeriye giren doktorla dikkatim dağıldı. Bize şaşkın bakışlarla bakarken, Hümeyra'dan ayrılıp ona baktım.
"Doktor yeniden ağlamaya başladı. Uyutacak mısın ne yapacaksın bilmem ama onun ağlamasına dayanamıyorum."
Doktor başını iç çekerek salladıktan sonra yanımıza gelip Hümeyra'yla ilgilenmeye başladı. Ben uzaktan o ikisini izliyordum. Doktor hazırladığı sakinleştirici ilacı Hümeyra'nın koluna enjekte edip yanıma geldi.
"Şehzat Bey, Hümeyra Hanım'ın psikolojik destek alması gerekiyor. Bu süreci kolay bir şekilde atatması mümkün gözükmüyor."
Doktora hak verip başımı salladım.
"Ben onun için iyi bir doktor bulurum."
Doktor yanımdan gitmeden karnımı gösterip konuştu.
"Yalnız siz henüz iyileşmediniz. Günler sonra uyandınız ve saatlerdir ayaktasınız. Bir an önce ıstrahat etmeniz gerekiyor."
Karnımdaki sızıyı hissediyordum. Halsizlikte cabasıydı ama Hümeyra bu haldeyken yatıp dinlenecek değildim. Bu sebeple işaret parmağımla pencerenin önündeki yeşil koltuğu gösterdim.
"Orada uzanır dinlenirim. Zaten burada uzun süre kalmayacağız. Hümeyra'yı da alıp eve gideceğim."
Doktor bu konuda ne kadar kararlı olduğumu görüp başını salladı ve kapıyı açıp çıktı. Onun gitmesiyle aklıma gelen düşünceyle bende odadan çıktım. Bu hasta kıyafetinden kurtulmalıydım. Kapının önüne çıkar çıkmaz annem karşıma çıktı. Bana soru dolu gözlerle bakmasın kayıtsız kalamayarak konuştum.
"Üzerimi değiştireceğim. Evden istediğim kıyafetler geldi mi?"
Annem endişeli gözlerle beni süzüp perişan halde oturan Esma'yı gösterdi.
Ağlamaktan yüzü gözü şişmiş Esma'nın elinde tuttuğu poşeti gördüğümde yanına gidip poşete elimi uzattım. Ardından da annem gelmişti.
"Oğlum neden yoruyorsun kendini? Senin şimdi yatıp uzanman lazım."
Anneme cevap vermeyip Esma'nın elindeki poşeti aldım ve benim için geçici süre tahsis edilen odaya girdim. Hızla üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp yenilerini giyindim. Şimdi kendimi daha iyi hissediyordum. Az önce çıakeıdğım kıyafetleri poşetin içine tıkıp yatağın yanındaki çöp kovasının içine attım. Sonra vakit kaybetmeden odadan çıktım. Karşımda yine annemi görmemle derin bir iç çektim. Yanında geçip giderken söylememden edemedim.
"Anne beni salsan mı artık! İyiyim işte görmüyor musun?"
İnatçı kadın beni hiç dikkate almayıp azarlamaya başladı. Gerçi beni ne zaman dinlemişti ki?
"Şezhat beni kızdırma! Git şu odana uzan!"
Bende onu dinlemeyip yoluma devam ettim. Yapmam gereken çok iş vardı. Günlerdir yeterince uyumuştum. Daha Hazel'in cenaze işlerini düzenlemem gerekiyordu. Bu aklıma gelenle içim burkulmadı değil. Kardeşimin kaybından sonra bir de karısının kaybı fazla gelmişti. Ben bu aksar üzülürken Hümeyra'yı düşünemiyordum. Arkamdan söylenerek gelen anneme dönmeden konuştum.
"Dilruba nerede? Annesinin öldüğünü biliyor mu?"
Annem derin bri ah çekip soruma cevap verdi. Hümeyra'yı sevmediğini biliyordum da Hazel'in öldüğüne üzüleceğini tahmin etmiyordum. Gerçi en nihayetinde o da bir insandı. Torunun hem annesiz hem de babasız kalmasına o da içerleniyor olmalıydı.
"Evde kızlar onunla ilgileniyorlar. Yavrum her şeyden habersiz. Daha babasının ölümüne alışmadan annesinin öldüğünü de söylersek kaldıramaz."
Doğru düşünmüşlerdi. Daha biz kaldıramıyorduk o küçücük çocuğun kalbi nasıl dayanacaktı. Amcası olarak gerekirse ben babalık, teyzesi olarak da Hümeyra annelik yapacaktı. Başka çare yoktu.
Aklımdaki düşüncelerle Hümeyra'nın odasına yaklaşmıştım ki gördüğüm kadınla adımlarım durdu. Şaşkın gözlerle anneme dönüp:
"Firuze neden burada?" diye sordum.
Annem sessizce söylenirken benden gözlerini kaçırdı. Bu hareketiyle kaşlarımı çatmadan edemedim. Annem hiçbir zaman benden gözlerini kaçırmaz ne söyleyecekse çekinmeden söylerdi. Bu garip durum canımı sıkmaya başlarken konuştu.
"Karına sorarsın."
Ne demek karıma sorarım. Hümeyra ve Firuze ne alakaydı şimdi. Biz bu kızı Hanzade konağına bırakmamış mıydık? Anneme sinirlenip:
"Karımın şu anda bana cevap vermeyecek bir durumda olduğunu bilmiyor musun anne!"
Annem omzunu umursamazca silkip yanımdan geçip gitti. Bu neydi şimdi? Yine beni Hümeyra'ya karşı kışkırtmaya çalışıyordu. Artık bu saçmalıktan çok sıkılmıştım. Annemin peşinden gidip kolundan tutup onu durdurdum. Sinirden titreyen sesimi kontrol altına almaya çalışarak konuştum.
"Burada ne haltlar döndüğünü anlat bana anne! Bak sabrım taşmak üzere!"
Annem öfkenin farkına vararak yutkundu. Bana söyleyemediği bir şey yaşanmıştı ve söylemekte zorlanıyordu bunun farkındaydım. Bir an önce bana neler olduğunu söylese iyi olacaktı. Cesaretini toplayıp güçlükle konuştu.
"Sen ameliyattayken kana ihtiyacın olmuştu. Ben bizim aileden birilerini bulup hastaneye gelmiştim ki bir de ne göreyim?"
Annemin duraksamasıyla sinirlenip:
"Anne anlatacaklarına merak unsurı katmayı bırak da anlat bir an evvel!" demekten kendimi alamadım. Daha ne kadar burada onun konuşmasını bekleyecektim. Annem uyarımla devam etti.
"Senin laf kondurmadığın karın, Firuze'yi yanına almış ailemize ihanet ediyordu. Kardeşinin kanını döken adamın kanıyla hayattasın Şehzat!"
Duyduklarımla kan beynime sıçradı. Ne demek Cihan'ın kanı sayesinde hayattayım ve bunun müsebbibi Hümeyra. Bütün bedenim öfkeyle titrerken elimi kolumu nereye koyacağımı bilemedim.
"Ne diyorsun anne sen! Bana kanı Cihan mı verdi?"
Annem başını sallayıp beni onaylayınca, öfkeme hakim olamayarak Firuze 'nin yanına adeta uçtum. Öfkemden ürkmüş olacak ki bir kaç adım geriye kaçtı.
"Ne oluyor Şehzat Bey?"
Onun yanına yaklaşıp kolundan tutttuö ve sarsttım. Öfkem beni ele geçirmişti. Bu saatten sonra zor sakinleşirdim.
"Cihan iti nerede!"
Firuze sorduğum soruyla bembeyaz kesilirken sorumu tekrarladım.
"Nerede o it dedim sana!"
Başını sağa sola sallayarak yalvardı. Onun yalvarmalarıyla ilgilenecek en son adam bile değildim ama o bunu bilmiyor olmalıydı.
"Şehzat Bey lütfen önce beni bir dinleyin!"
Bu saçma durumun neyini dinleyecektim. Ne tür bir açıklama yapıp da öfkemin harını söndürecekti.
"Kes sesini! Hümeyra'yı da iğrenç oyunlarınıza alet etmişsiniz. Benim karımı bana ihanet ettirdiniz! Söyle bana Firuze, ben şimdi sana ne yapayım!"
Firuze'nin bedeni elimin altında titrerken yutkunarak konuştu.
"Anneniz size ne dedi bilmiyorum ama inanın ki durum bildiğiniz gibi değil. Ne Hümeyra Hanım ne Cihan Beyim size ihanet etti."
Benim yalanlara karşı tahammülüm olmadığını bilmiyor muydu bu kadın?
"Bak Firuze yalan söylenecek bir adam değilim. Seni son kez uyarıyorum bana Cihan'ın yerini söyle! Nerede saklanıyor?"
Gözyaşlarına boğulan Firuze parmağıyla bir odayı gösterdi. Ne demekti bu şimdi. Cihan o odada saklanacak kadar aptal bir adam mıydı? Evet bazen aptalca hareketler sergilediği olurdu ama bu kadar da değildi.
Elimi Firuze'nin kolundan çekip, hırslı adımlarla odaya doğru yürüdüm. Firuze'nin arkamdan beni takip ettiğinin farkındaydım ama onu durdurmadım. Şu an onunla uğraşacak vaktim yoktu. Önünde durduğum beyaz kapının kulpunu tutup aşağıya indirdim. Odaya girdiğimde ise adımlarım hareket edemedi. Gördüğüm manzara hiç beklediğim türden değildi. Göğsüne çeşitli kablolar sarılmış, hareketsizce uzanan adam Cihan'dan başkası değildi. Onu bu halde görünce yutkunamadım. Her ne kadar intikam istesem de onu bu halde görmek yüreğime fazla gelmişti. Ne yapacağımı bilmeyerek ona bakarken arkamda ağlayan kadının varlığını tekrar hatırladım. Ona dönüp:.
"Ne bu hal? Cihan'ı kim bu hale getirdi?" diye sordum.
Firuze gözyaşlarını elinin tersiyle silip hüzün kokan sesiyle konuştu.
"O gece olanlar sizin bildiğinizden bambaşka Şezhat Bey."
Sürekli bunu söyleyip duruyordu. O gece ne kadar farklı bir senaryo yaşanmış olabilirdi ki. Cihan Şehsuvar'ı öldürmek için o eve gitmişti ve bunu yapmıştı da.
"Sürekli şunu söyleyip durma! Ne olduysa özetle anlat!"
Acısına rağmen onunla emir verircesine konuşmama kaşlarını çatıp konuştu. Sesi öfke barındırıyordu.
"Benimle şöyle konuşmayı bıraksanız mı artık! Bu kadar kabalığa lüzum yok."
Onun bu söylediklerine histerik bir gülüşle karşılık verdim. Şu an zaten tek problemimiz onunla nasıl konuştuğumdu.
"Şu an bana bunu söylecek konumda değilsin Firuze!"
Tehdidim hoşuna gitmese de sustu.
Onu boşverip tekrar Cihan'a döndüm. O geceden beri uyuyor muydu yani?
Firuze o geceyi anlatmaya başladı. Şehsuvar'ın Hazel'i hastanelik etmesiyle öfkesine hakim olamayan Cihan, onu öldürmek için o eve gitmişti. Bu kadarını bende biliyordum. Aralarında bir arbede çıkmış Şehsuvar Cihan'ı öldürme fırsatı bulmuş, bunu gören Cihan'ın sağ kolu da Şehsuvar'a ateş edip onu öldürmüş.
Firuze'nin anlattıklarını çatık kaşarla dinliyordum.
Cihan'ın adamının, Cihan'a ayrı kini olduğu için Cihan'ı öldürmeye kalkmış tam o sırada da ona müdahale edilmiş.
Ne kadar da saçma bir senaryoydu. Umarım buna inanmamı beklemiyordu.
"Bu saçmalığa inanmamı bekleme! Yok Şehsuvar Cihan'ı öldürecekmiş de adamı Şehsuvar'ı vurmuşta."
Firuze şaşkınlıkla açılan gözlerini üzerimde gezdirip ukalaca konuştu.
"O zaman Cihan neden bu halde? Hayati organlarına zarar veren bıçapı ki sapladı ona? Kendi kendine yapacak hali yok ya!"
Aslında bu söylediği mantıklıydı ama bu senaryoda uymayan bir şeyler vardı.
"Cihan oraya kardeşimi öldürmeye gitti. Nasıl olurda Şehsuvar onu bıçaklayabilir?"
Firuze bana gözlerini devirdi. Anlaşılan bana laf anlatamadığını düşünüyordu.
"Aralarında boğuşma olmuş diyorum anlamıyor musunuz!"
Bana diklenmesiyle ona ters ters baktım.
"Cihan uyanıp bana o gece yaşananları anlatana kadar, senin ne dediğinin bir önemi yok. Şimdi bizi Cihan'la yalnız bırak."
Bu isteğimle olmaz dercesine başını salladı.
"Cihan'ı seninle yalnız bırakayım da öldür değil mi? Hiçbir yere gitmiyorum!"
Onun Cihan'a bu kadar düşkünlüğünü görünce:
"Sen hayırdır, Bey olan Cihan, Sadece Cihan olmuş. Yoksa sen onu seviyor musun?" deyip sırıttım. Bu kadının gözlerinden belliydi Cihan'a aşık olduğu.
Tespitim onu kızdırmış olacakki öfkeyle konuştu.
"Sanane!".
Bu çıkışıyla gülüp daha fazla üstüne gitmedim. Gözlerim tekrar Cihan'ı buldu. Soluk yüzünü görmemle iç çekmeden edemedim. Benim her zor anımda yanımda olan adam, şimdi ölümle pençeleşiyordu ve ben onu yalnız bırakmıştım. Şehsuvar ve onun arasında kalmak iğrenç bir durumdu. Biri kan bağından diğeri can bağından kardeşimdi ve ben birini toprağın altına gömmüş, diğerini de ölüme terk etmiştim.
Evet bölümün sonuna geldik.
Bu sefer sizi çok bekletmwdiğim için mutluyum. İnşallah bölümü beğenirsiniz.
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 🌷
Gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Finale yaklaşıyoruz galiba. Zaten elli küsur bölüm oldu. 😂
Bu sefer bölümü Şehzat'ın anlatımından okuduk. Hoşunuza gitti mi?
Karakterlerimiz hakkında ne düşünüyorsunuz?
En sevdiğiniz ve ensevmedğiğiniz karakteri gerekçesiyle yazın bakalım bekliyorum. 😄🌸
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.92k Okunma |
941 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |