Yeni Üyelik
8.
Bölüm

🩷 Bedenlere Tutsak 8 🩷

@sedefyyy5252

Oy ve bol bol yorum atmayı unutmayın lütfen. 😊🔥


🌸🌸🌸


Gün çoktan doğmaya yüz tutmuştu. Hastane odasının duvarları güneş ışınların birbiriyle kaynaşmasını gözler önüne seriyordu. Yatakta uyuyan kadının baş ucuna ilişmiş adam, kafasını sol elinin avucuna yaslamış, gözleriyle kadının güzel yüzünü süzüyordu. Kadının yüzü morarmış yer yer yaraları kabuk bağlamıştı. Adam onun bu haline derin bir iç çekip gözlerini ondan kaçırdı. Kadının bu hale gelmesinden o sorumluydu. Kendi eserine bakmak ona zor geliyordu. Hiçbir aşk bu kadar tehlikeli olmamıştı. Onun aşkı öldürücü bir darbeden farksız değildi. Sevmeyi beceremiyordu. Hiçbir zamanda bu konuda başarılı olamayacaktı. Son kez karısının yüzüne bakmak için gözlerini ona çevirmişti ki karısının kırpışan kirpiklerini gördü ve oturuşunu dikleştirdi. Karısı uyanıyordu. Kadın gözlerini tamamen açtığında karşısında gördüğü adamla derin bir nefes alıp yavaş yavaş verdi. Uyanır uyanmaz kocasını karşısında görmeyi beklemiyordu.

Şehzat Asgari erkeksi sesiyle:

"Sabahın hayır olsun Türkmen kızı." deyince Hümeyra isteksizce kafasını sallayıp:

"Senin de." dedi.

Şehzat karısının, yüzüne bakmayarak konuşmasıyla öfkelense de üzerine gitmek istemeyip başka bir konu hakkında konuştu.

"Kendini nasıl hissediyorsun, ağrın sızın var mı?"

Hümeyra onun bu sorusuyla göz devirip, güzel gözlerini kocasının gecenin karanlığını andıran gözlerine dikti ve iğnelercesine konuştu.

"Kendimi tam olarak dayak yemiş ve hastanelik olmuş bir insan gibi hissediyorum. Asıl sana sormalı sen kendini nasıl hissediyorsun?"

Şehzat karısının iğneleyici sözlerine histerik bir gülüş sergileyip oturduğu sandalyeye sırtını iyice yasladı.

"Ben de kendimi aşık bir adam gibi hissediyorum. Bu senin için yeterli bir cevap oldu mu?"

Hümeyra onun bu sözlerine karşılık öfkeyle konuştu.

"Ölebilirdim!"

"Sınırlarımı zorladın!"

Hümeyra sol güzünden akan bir damlayla:

"Kızım için yaptım." dedi.

Adam bu sözle daha da öfkelendi ve bağırdı.

"O senin kızınsa benim de kızım! Bu yaşa kadar geldiyse benim sayemde geldi. Yediği önünde yemediği arkasında. Evlendirip yuvasını kuruyorum diye kötü bir baba mı oluyorum?"

Hümeyra onun bağırmasıyla sıçramış hafiften ürkmüştü. Bu adamın öfkelendiğinde neler yaptığını çok yakın bir zamanda bir kez daha görmüştü; ama geri adım atmayacaktı. Bu cani adamın kendisini sindirmesine izin vermeyecekti.

"Onun yaşı daha küçük. Evlendirmek için neden bu kadar acele ediyorsun? Vakti geldiğinde elbet evlenecek."

Şehzat, bu soruyla sinirini güçlükle yatıştırıp sakince konuştu.

"Kocası olacak çocuk ondan sadece birkaç yaş büyük. O da ailesi de iyi insanlar. Onlardan iyisini mi bulacağız? Bende erken yaşta evlendim. Senden sadece birkaç yaş büyüğüm. Biz seninle nasıl olgunlaşıp piştiysek onlarda aynı şekilde olgunlaşıp pişerler."

Hümeyra, bu adama ne derse desin kendisini anlamayacağını biliyordu ama susmayı da kendisine yediremiyordu.

"Olgunlaşıp pişmekten bahsediyorsun. Sen bana çocukluğumu yaşatmadın ki. Bir anda, çocuk olmadan kadın oldum. Şimdi aynı şeyi kızıma yapmaya çalışıyorsun. Sonra da kendini iyi bir baba atfediyorsun."

Şehzat, onun bu sözlerine karşılık oturduğu sandalyeden kalkıp elini sertçe kaldırdı ve:

"Yeter! Bu konu hakkında kararımı verdim. Sen iyileştikten sonra düğün hazırlıklarını başlatacağım."

Şehzat son sözlerini söyledi ve arkasını dönüp kapıyı açtı. O sırada Hümeyra da arkasından ağlayarak bağırıyordu.

"Şehzat yapma!"

Adam onu duymamazlıktan gelip odadan çıktı ve ardından kapıyı sertçe kapattı. O kararını vermişti ve asla geri adım atmayacaktı.

Hümeyra, kocasının önünde başarıyla sergilediği rolden çıkıp, gözlerindeki yaşları sildi. Onun şu anda yaptığı şey, oyunu kurallarına göre oynamaktı. Kocasının bu saatten sonra söylediği her şey, boşa sarf edilmiş sözlerden ibaretti. O, birtakım kararlar verdiyse kendisi de vermişti. Kızını ve kardeşini alıp bu esaretten kaçacaktı. Ucunda ölüm olsa bile vazgeçmeyecekti. Gerçi bu işin sonunda ölüm görünüyordu ama bu düşünceyi önemsemedi.
Kafasını pencereye çevirip dışarıyı seyretti. Dışarısı ne kadar da cezbediciydi. Uzun zaman olmuştu sokaklarda özgürce dolaşmayalı. Ahenk'e binip rüzgâra karşı savaşmayalı. Tüm bunların müsebbibi Şehzat Asgariydi. Çocukluğunu, gençliğini çalmıştı.
Kadın artık geçmişiyle savaşmak istemiyordu. Onun hâlâ geleceğe dair umutları vardı.

Gözlerini kapatıp hayallere daldı.
Atı Ahenk'in üzerindeydi. Doğduğu ama büyümeye fırsatı olmadığı evlerinin bahçesinden, uçsuz bucaksız tarlalara doğru dört nala gidiyorlardı. Hümeyra arkadan Hazal'ın heyecanlı bağırışlarını duyabiliyordu. Ahenk, öyle hızlı koşuyordu ki Hümeyra, rüzgârın ılık nefesini yüzünde şiddetle hissediyordu. Evden epeyce uzaklaşmışlardı. Hümeyra, atının susadığını anlamış ve onu bir dereye doğru sürmüştü. Dereye geldiklerinde Ahenk'in üzerinden atlayıp ayaklarını toprağa bastı. Vakit öyle çabuk geçmişti ki hava iyiden iyiye kararmaya başlamıştı. Hümeyra bir an için eve geç kalmaktan korktu. Atın suyunu içmesini izlerken arkasından gelen hışırtıyla tüm bedeni buz kesmişti. Arkasını dönmeye cesareti yoktu. O ne kadar kaçmak istese de arkasındaki kişi ona izin vermedi ve hızla önünde belirdi. Hümeyra gördüğü adamla kısa süreliğine daldığı uykudan sıçrayarak uyanmıştı. Şehzat onu, hayallerinde bile rahat bırakmıyordu. Her defasında bir karabasan gibi üzerine çöküyordu. İçine derin bir nefes çekti ve yavaş yavaş geri verdi. İçi daralıyordu. Sanki odanın duvarları üzerine üzerine geliyordu. Tam bu durumdan sıkılmış yatağından kalkmak için hamlede bulunmuştu ki kapının açılıp, Hazel'in içeriye girmesiyle sesli bir oh çekti ve yatağına tekrar iyice yerleşti. Sıkılmış olduğu yüzünden açıkça okunduğu için Hazel anlamakta güçlük çekmemişti.

"Hayırdır abla? Sıkıldın mı yoksa?"

Hümeyra, kardeşine küçük bir tebessüm gönderip sorusuna cevap verdi.

"Neredeyse sıkıntıdan patlayacaktım. İyi ki geldin Hazel."

Hazel, ablasının bu serzenişine sırıtıp yanına gitti ve yatağın boş tarafına oturdu.

"Merak etme abla, kurtulacağız bütün sıkıntılarımızdan bu akşam."

Hümeyra kafasını sallayıp kardeşini onayladı.

"Hazel, Mehveş'ten istediğim ilacı aldın mı?"

Hazel, kapıyı kontrol edip çantasından bir cam şişe çıkardı.

"Aldım, Esma'yı da aradım. Şişeyi almaya gelecek."

Hümeyra şişeden gözlerini çekip kafasını olumlu anlamda salladı.

"Geceye kadar tüm eksikleri tamamlamalıyız. Sen de Mehveş'te dikkat edin. Gider ayak Şehzat'a yakalanmayalım."

"Haklısın abla; lakin dün Mehveş ile benim, içimize bir şüphe tohumu düştü. Ya kocan her şeyi anladı da bizimle oyun oynuyorsa?"

Hümeyra bir süre tereddütle düşündükten sonra rahatlayıp konuştu.

"Merak etme kardeşim. Hiçbir şey anlamamış. Eğer anlamış olsaydı ben sezerdim."

Hazel rahatlayıp tuttuğu nefesi dışarı verdi. Kalbine düşen şüphe onu yiyip bitirmiş cesaretini kırmaya başlamıştı. Şimdi ise gönlü ferahlamıştı.

"Emin misin abla? Ya seni de kandırmayı başarmışsa."

Hümeyra, kendinden emin bir gülümsemeyi kardeşime sunup konuştu.

"Eminim Hazel, içini ferah tut. Hem şu an için endişelenmemizi gerektiren hiçbir şey yok. Asıl endişeyi buradan sonra hissedeceğiz zaten."

Bunu Hazel'de biliyordu; ama yine de endişelenmeden edememişti.

"Neyse abla, Esma'nın buraya geleceği vakit yaklaştı. Ben gideyim."

Oturduğu yerden kalkıp ablasının yanağına bir öpücük kondurdu. Hümeyra ona gülümseyip:

"Dikkat çekmemeye çalışın. Bu arada Esma hangi bahane ile gelecek buraya?"

"Senin için birkaç kıyafet getirecek. O sırada da şişeyi çantasına atacağım."

Hümeyra kafasını sallayıp onu onayladı. Hazel, ablasını arkasında bırakıp, odadan çıktı. Kapıdaki korumalar değişmişti. Onları da arkasında bırakıp hastanenin bahçesine çıktı. Esma birazdan burada olurdu. Bunaltıcı havanın etkisiyle Hazel, gölgelik bir alana geçti. Birkaç dakikadan sonra hastanenin bahçesine Asgari ailesine ait bir araba giriş yaptı. Hazel, Esma'nın geldiğini düşünerek arabaya yaklaştı ve araçtan inmesini bekledi. Arabanın kapısının açılıp Şehsuvar Asgari'nin gözükmesiyle Hazel'in eli ayağı birbirine dolanmıştı. Şimdi ne yapacaktı. Şok içerisinde kocasına bakarken Şehsuvar, hızlı adımlarla yanına gelip sağ eliyle gözlüğünü çıkarttı ve gülen gözlerle karısına baktı.

"Ne o Hazel Hanım? Pek şaşkın görünüyorsun."

Hazel ne söyleyeceğini bilemeyerek dudaklarını birkaç kere kımıldatıp durdu.

"Esma nerede? Birkaç şey istemiştim, onları getirecekti."

Şehsuvar karısına yaklaşıp yanağından öptü ve geri çekildi. Hazel, onun bu davranışıyla geri çekilip öfkeyle gözlerine baktı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Şehsuvar hiç istifini bozmadan karısına yaramaz bir çocuk edasıyla baktı ve pişkince konuştu.

"Karımı öpüyorum."

Hazel sinirden tepinme isteğini zorla zapt edip az önce sorduğu soruyu tekrar sordu. Şu an için bu yüzsüz adamın pişkinlikleriyle uğraşamazdı.

"Esma nerede diye sordum az önce."

"Geldi merak etme. Arabada oturuyor."

Hazel aldığı cevapla vakit kaybetmeden arabaya doğru yaklaştı. Şehsuvar yanından umarsızca geçen karısına sorgular gözlerle bakıp arkasından seslendi.

"Henüz seninle konuşmam bitmedi."

Hazel, onu duymamazlıktan geldi. Arabanın arka kapısına yaklaşıp kulpunu tuttu ve açtı. Esma içeride çaresiz bir ifadeyle oturuyordu. Hazel, onun arabadan inmeyip oturmasına öfkelenip sinirli bir ses tonuyla konuştu.

"İnmek için davetiye mi bekliyorsun Esma?"

Esma, hanımının sinirli sesiyle ürküp içine kaçmış sesiyle:

"Kusuruma bakma hanımım. Şehsuvar Beyim, o söyleyene kadar inmememi söyledi."

Hazel içinden sabır çekip kapının ardından çekildi ve:

"Tamam in şimdi. İstediklerimi getirdin mi?"

Esma arabadan inip çekingen bir ifadeyle elindeki poşeti hanımına uzattı.

"Buyur hanımım."

Hazel poşeti alırken Esma'nın fermuarı açık çantasına ilacı bıraktı. Kendilerini izleyen Şehsuvar'ın durumu anlamaması için çok dikkatli davranmıştı. Şimdi sıra çocukların nasıl olduğunu sormaya gelmişti.
Sesini kocasına duyurmaya çalışarak seslice konuştu.

"Çocuklar nasıl? Size herhangi bir sıkıntı çıkarıyorlar mı?"

Esma'da onun oyununa ayak uydurup cevap verdi.

"Sıkıntı çıkarmıyorlar ama biraz rahatsızlar. Hafsa ile Dilruba kendilerini iyi hissetmiyorlardı."

Hazel, endişelenmiş gibi konuşmaya başladı.

"Hasta mı olmuşlar? Neden buraya gelirken yanınızda getirmediniz?"

Esma konuşmaya fırsat bulamadan konuşmanın ortasına Şehsuvar atlamıştı.

"Öyle önemli bir şeyleri yoktu. Yedikleri bir yiyecek dokundu herhalde."

Hazel, bu sözlerle sinirlenip kocasına döndü ve öfkeyle konuştu.

"Sen doktorsun da bizim mi haberimiz yok? Nereden biliyorsun önemli bir rahatsızlıklarının olmadığını?"

Şehsuvar ikidir karısının kendisine bu şekilde davranmasına sinir olup yanına geldi ve onu kolundan tutup kimsenin olmadığı bir ağacın altına sürükledi. Sabrı öylesine taşmıştı ki gözlerinden bu rahatlıkla anlaşılabiliyordu. Dişlerini kırarcasına sıktı ve uyarırcasına konuştu.

"Sen artık çok fazla olmaya başladın! Ablanı mı örnek alıyorsun? Eğer öyleyse ben de abimi örnek alır canına okurum senin! Hareketlerine dikkat et, benim canımı sıkma!"

Hazel, kocasını fazla öfkelendirdiğini anlayıp biraz da olsa alttan almaya çalıştı.

"Ben çocuklar için endişelendiğimden öyle söyledim."

"Anlamam ben. Ayrıca senin bu tavrın bugünle sınırlı değil. Şu birkaç gündür fazla asilik yapıyorsun."

Hazel kafasını eğdi ve bir şey demedi. Şu an ne söylerse aleyhine olacaktı. Nasıl olsa kocası birazdan sakinleşirdi. Düşündüğü gibide oldu. Şehsuvar biraz daha burnundan solumuş sonrasında ise sakinleşmişti.

"Yengem nasıl oldu? Hastaneden ne zaman çıkacak?"

Hazel, kocasının gözlerine bakmadan sorusunu cevapladı. Onun gözlerine bakmaktan kaçınıyordu; çünkü ne zaman gözleri onun gözlerine değse, ihanetini hatırlıyordu.

"Dünden daha iyi lakin doktor bir süre daha burada kalması gerektiğini söyledi."

Şehsuvar kafasını sallayıp onu onayladı. Karısının gözlerine bakmadan konuşmasına içerlenip parmaklarını onun çenesine götürdü ve kendisine bakması için zorladı.

"Güzel gözlerini, benden kaçırma Hazel'im."

Hazel'in bu sözlerle gözleri dolmuştu. Bu sözleri ihanete uğramadan önce her duyduğunda kalbi bir kuş gibi çırpınır dururdu. Şimdi ise, ona acı vermekten ileri gitmiyordu. Kadın ağlamamak için kendisini zor tuttu. O, ablasının aksine kocasına âşık olmuş onu sevmişti. Bu sebeptendir ki kocasının ihaneti, onu bu kadar yaralamış kalbini çorak bir toprağa çevirmişti.

"İşim var benim, gitmem gerek."

Kocasıyla aynı havayı daha fazla solumaya dayanamamıştı. Yanından kaçmak için bahane arıyordu. Şehsuvar'da bunu anlamış onun gitmesine izin vermemişti. Karısının kollarından tutup onu kendine çekmiş ve sıcacık bedenini bedenine yaslamıştı. Hazel bu temasla daha fazla göz yaşlarını tutamamıştı. İç çekerek ağlarken kocası onu iyice sarıp sarmaladı.

"Özür dilerim. Bir hata yaptım, seni aldattım. Biliyorum bunun ne bir geri dönüşü ne de bir telafisi olabilir. Özrümde durumu değiştirmez; lakin şunu bil ki sana olan aşkım ve sevgim gerçek."

Hazel, kocasının kollarında dinlediği sözlerden sonra kırgın ve bir o kadar da kızgın bir sesle konuştu.

"Aynı şeyi ben yapsaydım, bu ihanete yine de hata der miydin?"

Sorduğu soruyla kocasının, belindeki elleri sıkılaşmış sahiplenircesine sıkmaya başlamıştı. Hazel, kocasının konuşmasına fırsat vermeden sözlerine devam etti.

"Demezdin. Kendimi açıklamama bile fırsat vermeden beni öldürürdün. Şimdi yaptığın ihanete, hata deyip kendini aklamaya çalışma. Senin o hata dediğin şey çok büyük yıkımlara sebep oldu."

Hazel, kendisini sıkı sıkıya tutan ellerden kurtulup, ağlamaktan kızarmış gözlerini kocasının darmaduman olmuş yüzüne dikti ve burukça gülümsedi.

"Keşke o hatayı hiç yapmasaydın."

Şehsuvar, dilini yutmuş gibiydi. Karısının sözleri sivri uçlu bir bıçak misali yüreğini delip geçmişti. Onun lal olmuş dilinde söyleyecek söz bırakmamıştı. Hazel, onun bu çaresizliğinden faydalanıp yanından geçip gitti. Arkasında ne yapması gerektiğini bilmeyen bir adam bırakmıştı. Gözlerindeki kurumaya yüz tutmuş göz yaşlarını iyice silip Esma'nın yanına gitti.

"Esma, şimdi eve git. Kızları sürekli kontrol et. Eğer ateşleri de çıkarsa hiç vakit kaybetmeden onları buraya getir. Gelirken yedek kıyafet getirmeyi de unutma."

Esma, hanımının emriyle hızla başını sallayıp konuştu.

"Nasıl istersen hanımım; lakin şöyle bir durum var. Cavidan Hanım, küçük hanımları buraya getirmeme mâni olabilir."

Hazel, duyduğu isimle sıkıntıyla oflayıp gözlerini kapatıp açtı. Kocaları yetmiyormuş gibi bir de bu kadınla mücadele ediyorlardı.

"Eğer böyle bir durumla karşılaşırsan şimdi sana vereceğim numarayı ara, Doktor Mehveş'in numarası, unutma bak mutlaka ara. Bugün kızların her ne pahasına olursa olsun buraya gelmeleri gerekiyor, Esma."

Esma kafasını sallayıp gülümsedi ve Hazel'in uzattığı kâğıdı eline alıp çantasına attı. Elinden ne geliyorsa yapacaktı.

"Merak etme hanımım. Sizin, benim için yaptıklarınızdan sonra, benim yaptığım yanında bir hiç olarak kalır. Şimdi müsaadenle ben gideyim."

Hazel, kafasını sallayıp onu onayladı. Esma arabaya bindi ve eve doğru yol aldı. Hazel şimdi ablasının yanına gidip ilacı Esma'ya verdiğini söylemeliydi. Bu gecenin sonunda onları kim bilir ne bekliyordu. Bunu elbette yaşayıp göreceklerdi. Şehsuvar, bıraktığı yerde değildi. Büyük ihtimalle hastanenin içerisine girmişti. Hazel, sıkıntıyla iç çekti. O buradayken nasıl huzurlu hissedebilirdi ki. İçinden onun bir an önce gitmesi için dua ettikten sonra ablasının odasına doğru yol aldı. Korumalar bıraktığı yerde aynı şekilde duruyorlardı. Onlara kısa bir bakış atıp kapıya tıkladı ve odaya girdi. Ablası odada yalnız değildi. Koltukta oturan Mehveş ile muhabbet ediyordu. Onlara gülümseyip yanlarına yaklaştı ve boş bir köşe bulup oturdu.

"Size iyi haberlerim var hanımlar."

İki kadın da tek kaşlarını kaldırıp merakla Hazel'e bakınca Hazel, konuşmaya devam etti.

"Az önce Esma'ya ilacı verdim. Bir iki saat sonra Hafsa ve Dilruba'yı hastaneye getirirler."

Hümeyra ve Mehveş duyduklarıyla mutlu olmuşlardı. Eğer kızları buraya getirtmeyi başarabilirlerse planlarında büyük bir ilerleme kaydedebileceklerdi. Hümeyra heyecanlı bir ses tonuyla:

"İnşallah bir sorun çıkmaz. Bu gece ne olursa olsun buradan kaçmamız gerekiyor; çünkü böylesine bir fırsatı bir daha asla elde edemeyiz." dedi.

Mehveş, onun bu sözleri üzerine:

"Kesinlikle bu sözlerinde haklısın." deyip sözlerine katıldığını ifade etti. Sonrasında ise biraz daha ciddileşerek konuştu.

"Şimdi de ben size, güzel gelişmelerden bahsedeyim. Sizin için yiyecek ve giyecek ayarladım. Pencereden atladıktan sonra binip kaçabileceğiniz bir aracı da hazır ettim. Para konusunu ise tam olarak nasıl yapacağımı bilemedim. Sizce o kısmı nasıl halledelim? Nakit olarak size versem başınıza iş açabilir. Kart olarak halletsek, kocalarınıza sizi bulmaları konusunda istemeden yardımcı olmuş oluruz."

Hümeyra ve Hazel, Mehveş'e hak vermişlerdi. Bu sebeple ikisi de bir süre düşündüler. Aralarından ilk Hümeyra fikrini söyledi.

"Sen bize, bizi bir süre idare edecek kadar nakit para ver yeter. Tabi bir de telefona ihtiyacımız var."

Hazel'de ablasının bu fikrini desteklercesine konuştu.

"Ablama katılıyorum. Bize bir süre, bizi idare edecek kadar para versen yeter. Sonrasında biz bir şekilde mücevherlerimizi satar, hayatımıza devam ederiz."

Mehveş, bu fikre her ne kadar sıcak bakmasa da kabul etmek zorunda kalmıştı; çünkü bu durumda ancak böylesi bir düşünce mantıklı duruyordu.

"Peki öyleyse hanımlar. Para işini de olmuş bilin. İhtiyacınız olabilecek her şeyi arabanıza koyacağım. Şimdi benim gitmem gerekiyor."

Hazel ve Hümeyra, Mehveş'in oturduğu sandalyeden kalkmasıyla dikleşip, bir ağızdan teşekkür ettiler.

"Çok teşekkür ederiz Mehveş. Bize hakkın çok geçti, hakkını helal et."

Mehveş, sırayla ikisine de sarılıp:

"Helal olsun kızlar, sizde hakkınızı helal edin." deyip odadan çıktı.

Bu üç kadın çok büyük bir işe kalkışmışlardı. Kim bilir, bu işin sonu nerede bitecekti.

🌼🌼🌼

Bölüm sonuna geldik.

Sizce bölüm nasıldı?

Kurgu sizce yavaş mı ilerliyor?

Diğer bölümde görüşmeküzere. 🌹


Loading...
0%