@sedefyyy5252
|
Bölüm geldi. Satırlar arası yorum atmayı unutmayın. OY da verin lütfen. ✨✨✨
"Nerede kaldı bu çocuklar? Bir aksilik çıkacak diye ödüm kopuyor." dedi. Hazel'in durumu da ondan farksız değildi. "Bir bilsem abla." Hümeyra'nın canı iyiden iyiye daralmıştı. İki gündür temiz hava alamamanın etkisiyle de daha çok bunalmıştı. Bu sebeple de aklındaki düşünceyi kardeşine söyledi. "Ben bu odada iyice bunaldım. Biraz dışarı çıkıp hava alalım. Hem kızlar geldiğinde de onları direk görmüş oluruz." Hazel, ablasının fikrini beğenmişti. O da ablası gibi çok sıkılmıştı. "Tamam abla, çıkıp biraz hava alalım." İki kadın odadan çıkmak için harekete geçmişlerdi ki odanın kapısının açılmasıyla el mecbur durmak zorunda kalmışlardı. Gelen kişi Şehzat Asgari'ydi. Hümeyra, karşısında gördüğü heybetli adamla sıkıntıyla oflayıp yatağına oturdu. Gelecek başka bir zaman bulamamış mıydı? Şehzat, karısının ve Hazel'in dışarı çıkacağını anlamış ve sorgular gözlerle onlara bakmıştı. Hazel bu bakışlara kayıtsız kalamayarak konuşmaya başladı. "Ablamın odada canı sıkılmıştı da bundan sebep biraz hava almak için dışarı çıkacaktık." Hazel'in sona doğru sesi kısılmıştı. Bu adam onu korkutmakta çok ustaydı. Kara kaşlarını çattığında herkes ondan korkardı tek bir kişi hariç. O kişi de hiç şüphesiz Hümeyra Asgari idi. Şehzat, Hazel'in açıklamasıyla çattığı kaşları düz bir biçime getirip karısına baktı. "Madem sıkıldın beraber çıkalım dışarıya." Hümeyra bu tekliften hiç hoşlanmamıştı. "Düşündüm de pencereyi açarsam da hava almış olurum." Şehzat, karısının bu sözleriyle erkeksi bir gülüş sergileyip yanına gitti ve elinden tuttu. "Olmaz öyle. Biz en iyisi seninle dışarı çıkıp hava alalım." Şehzat, karısının itiraz etmesine müsaade etmeden elinden çekiştirerek odadan çıkardı. Hazel onların bu haline çaresiz bir şekilde baktıktan sonra ablasının yatağına oturdu. Hümeyra, kendisini çekiştiren adamla söylendi. "Çekiştirmesene geliyorum işte." Şehzat, onun bu sitemiyle yavaşlayıp karısının adımlarına ayak uydurdu. Bir süre ikisi, el ele bahçeyi turladılar. İkisi de ne söylemeleri gerektiğini bilmiyordu. Bu sebeple aralarında derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Pes ederek bu sessizliği ilk bozan Şehzat oldu. "Benden nefret ediyorsun değil mi?" Bu soruyu sorarken dudaklarında acı bir tebessüm belirmişti. Canından çok sevdiği kadının kendisinden nefret ediyor oluşu kalbini paramparça ediyordu. Hümeyra, kocasına cevap vermek istemiyordu. Gerçi kocası bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu. Şehzat susan karısıyla derin bir iç çekti. "Cevap vermeye dahi tenezzül etmiyorsun. Bu kadar nefret edilesi bir adam mıyım gerçekten?" Hümeyra bu soruya sessiz kalmak istemedi ve adımlarını durdurup bedenini ona çevirdi. Yılların acısını barındıran gözlerini kocasının kuzguni gözlerine dikti. "Bana onca yaptıklarından sonra bu soruları nasıl sorabiliyorsun? Bana 'senin sevginin bir önemi yok, kadınlık vazifeni yap yeter' diyen sen değil miydin? Şimdi neden senden nefret etmem, senin için bir problem haline geldi?" Şehzat, bu sözler karşısında konuşamadı. Adeta üzerine bir sessizlik çöktü. Hümeyra, onun bu zayıflığını fırsat bilerek elini, onun elinden kurtardı. "Şehzat, sen bizi dönüşü olmayan bir yola soktun. Benim bu saatten sonra seninle yol yürüyecek halim kalmadı. Benden, sana karşı herhangi bir sevgi bekleme." Hümeyra, kocası fark etmese de bu sözlerle ona veda etmişti. Onun konuşmasına fırsat vermeyip arkasını döndü ve odasına gitmek için adımladı. Kocasından bir iki adım uzaklaşmıştı ki hastane bahçesine giren Asgari ailesine ait araçla durmak zorunda kaldı. Sonunda bekledikleri kızları gelebilmişti. Onları beklediğini belli etmeden arabaya yaklaştı ve araçtan inenlere ne olup bittiğini sordu. "Hayırdır neden geldiniz? Yoksa çocukların durumu kötüye mi gitti?" Esma, hanımının endişeli halinin oyun olduğunu biliyordu ve ona ayak uydurmada gecikmedi. "Ateşleri yükseldi hanımım. Hazel Hanım'da öyle bir durum olursa getirin deyince bizde getirdik." Hümeyra kafasını sallayıp: "İyi yapmışsınız. Ateşleri kaç derece?" "En son baktığımızda otuz dokuz dereceydi." Hümeyra duyduğuyla korkmuş gibi bir tepki verip Esma'yı kapının önünden çekti ve içeride oturan kızlara baktı. İkisi de halsiz yatıyordu. "Madem hastalardı öncesinde niye getirmediniz de beklediniz?" Şehzat'ın öfkeyle sorduğu soruya Esma yerine Hümeyra cevap verdi. "Onlar getirmek istemiştir de annen izin vermemiştir. Şimdi kıza bağıracağına adamlarına söyle de kızları hastaneye taşısınlar. Ateşleri çok yüksek." Şehzat, karısının bu sözlerine karşılık bir kelam etmeyip arka koltuğa yaklaştı ve Hafsa'nın ateşini kontrol etti. Elini, kızının başına koyar koymaz kızgın ateşe değmişçesine geri çekti. Hümeyra'ya dönüp: "Yanıyor bu çocuk." dedi. Hümeyra ilk defa kocasının kızı için bu kadar endişelendiğini görmüştü. Haliyle onun bu tepkisine ziyadesiyle şaşırmıştı. "Anlamıyorum ateşleri neden bu kadar yükseldi?" Esma, hanımına cevap vermedi. Zaten Hümeyra'da soruyu öylesine sormuştu. Şehzat, adamlarına emir verdi ve Hafsa ve Dilruba'yı hastaneye taşıttı. Hümeyra, şiddetli ısrarlarıyla kızları kendi kaldığı odaya yatırtmayı başarmıştı. Mehveş'te odaya gelip kızları muayene etmişti. Tabi bu muayene tamamen göstermelikti, her şey plana uygun ilerliyordu. Şehzat ve Şehsuvar'a mantıklı bir bahane söylenmişti. Şu an için kendilerini zorlayacak herhangi bir problemleri kalmamıştı. Sadece yapmaları gereken tek şey akşamı beklemekti. Kaçacakları saat yaklaştıkça kazıların içini bir sıkıntı yoklamaya başlamıştı. Aşırı heyecanın ve korkunun esiri olmamak için büyük çaba sarf ediyorlardı. Hümeyra, yanındaki sandalyede oturan kardeşinin elini tutup, ona güven vermek istercesine gülümsedi. Hazel işinde peydah olan sıkıntıyı göz ardı etmeye uğraştı ve ablasının gülümsemesine karşılık verdi. Hümeyra içimdeki buhranı belli edercesine konuştu. "Saat yaklaştıkça içimizi bir korku kaplıyor. İkimizde bu korkunun esiri olmayacağız. Özgürlüğe bu kadar yaklaşmışken saçma sapan kuruntular yüzünden geri adım atamayız. Şu ana kadar planda bir aksilik olmadığı gibi sonrasında da olmayacak." Hazel ablası gibi düşünemiyordu. İçimden bir ses kendi esaretinin bitmeyeceğini bas bas bağırıyordu; ama bunu ablasına söylemedi. Sadece onun söylediklerini onayladığını düşünsün diye kafasını tamam manasında salladı. Hazel'in bu düşünceli hali, Hümeyra'nın hiç hoşuna gitmemişti; ama bunu ona söylemedi. "Hanımlar, bu akşam şansımız yaver gidiyor. Az önce buraya gelirken Şehzat Asgari'nin arabaya binip gittiğini gördüm." Hümeyra'nın duyduğu sözlerle yüreği az da olsa ferahlamıştı; lakin Hazel için aynı şey söylenemezdi. Onun kocası hala hastanedeydi ve Hazel eve gitmediği sürece o da gitmeyecekti. Bunu açıkça karısına söylemişti. "Peki kardeşi hâlâ burada mı?" Mehveş umutsuzca sorusunu cevapladı. "Ne yazık ki burada. Az önce bahçede gördüm, telefonla konuşuyordu." Hümeyra ve Hazel sıkıntıyla iç çektiler. Şehsuvar buradayken kaçmaları ne kadar doğru oldurdu bilmiyorlardı. Mehveş onların düştükleri tereddüttü fark edip ellerini birbirine çarparak onların düşüncelerini kafalarından kovmaya çalıştı. "Neden öyle derin derin düşünüyorsunuz? Şehsuvar burada olsun yahut olmasın siz her türlü kaçacaksınız. Bu saatten sonra vazgeçmek yok. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik." Hümeyra, Mehveş'e hak vermişti. "Doğru söylüyorsun. Şehsuvar bu saatten sonra bu odanın kapısının önünden bile geçmez." Hazel, ablası gibi düşünmüyordu. Kocasını azıcık tanıyorsa bu gece onu rahat bırakmazdı. Hastanede olduklarını bile umursamadan karısının yanında olmasını isterdi. Hazel sıkıntıdan terleyen ellerini eteğine sürtüp ayağa kalktı. Pencereyi açıp biraz hava alması gerekiyordu. Ablası onun bu hareketlerini şüpheyle izlerken Mehveş konuştu. "Neredeyse gece yarısı olmak üzere. Biraz sonra ben odadan çıkacağım. Çıkarken korumalar sizi son kez görecekler. Sabaha kadar hiçbir şekilde şüphelenmezler. Pencereden atlarken çok dikkatli olun. Kızları da uyarın sessiz olsunlar. Evet saat de geldi." Mehveş son sözlerini saatine baktıktan sonra söylemiş ve konuşmaya devam etmişti. "İhtiyacınız olabilecek her şeyi arabaya koydum. Hava yoluyla gidemeyeceğiniz için kara yolunda giderken size rehber olacak birini de ayarladım. İran üzerinden direk Türkiye'ye geçebilir misiniz bilmiyorum. Bu sebeple şimdiden uyarımı yapayım Irak ve Suriye sınırı bizim için alternatif sınır oluyorlar. Tehlikeli ama en az kocalarınız kadar." Mehveş uzunca yaptığı açıklamadan sonra kızların tepkilerini ölçtü. Hümeyra'nın Suriye ve Irak sınırlarından geçme ihtimali hoşuna gitmemişti bunu açıkça yüz ifadesinden anlayabiliyordu. Hazel ise daha garipti. Her an geri adım atacak gibi duruyordu. Mehveş sıkıntıyla iç çekti. "Yapmayın böyle hanımlar. Biliyorum korkuyorsunuz ama buradan en çok kurtulmayı siz istiyordunuz. Bu fırsatı bir daha ne zaman elde edeceksiniz?" İki kız kardeş, Mehveş'e hak vermişlerdi. Kadın o kadar kendileri için uğraşmıştı şimdi bu yaptıkları hiç doğru değildi. Hümeyra kararlı bir ses tonuyla konuştu. "Biliyorum Mehveş, bu saatten sonra geri dönüşümüz olamaz. Bize çok yardım ettin. Hakkını helal et. Biz gittikten sonra seni rahat bırakmayacaklardır ben birazda bu sebepten endişeliyim." Mehveş güven verircesine gülümsedi Hümeyra'ya. "Sen beni merak etme. Senin kocanın nüfuzu olduğu kadar benim kocamın da nüfuzu var. Şehzat Asgari, bana hiçbir şey yapamaz." Hümeyra'nın az da olsa gönlü ferahlamıştı. Kalkışacağı bu büyük işin ağırlığı yeterince yüreğinde yük ediniyordu zaten. Mehveş iki kadına da sarılıp onlara veda etti. Son kez ikisine bakıp: "Hadi Hümeyra yatağına geç uzan. Hazel sende yatağın yanındaki sandalyeye otur. Korumalar sizi bu şekilde görsünler." İli kadın da Mehveş'in komutunu yerine getirince Mehveş, kapıyı açtı ve korumaların duyacağı bir ses tonuyla: "Geceniz hayır olsun hanımlar." dedi ve onlardan da karşılık alıp kapıyı kapattı. Belki de bu onları son görüşü olacaktı kim bilir. Hümeyra yattığı yataktan kalkıp, dalgınca çocuklara bakan Hazel'in kolundan tutup okşadı. Korktuğunu biliyordu. Kendisi de çok korkuyordu ama mecburdu. Kızı için bu ülkeden kaçması gerekiyordu. "Hazel, güzel kardeşim. Kendine gel artık. Şimdi buradan çıkmamız gerekiyor hadi çocukları hazırlayalım." Hazel ablasının söylediklerine sorgulamadan itaat etti ve oturduğu sandalyeden kalktı. O ablasının ve Mehveş'in sandığının aksine kaçmaktan vazgeçmemişti. Sadece kocasının hastanede oluşu onu ürkütüyordu. "Dilruba, Hafsa uyanın kızlar, gidiyoruz." İkisi de uykularından uyandırıldıkları için fazla memnuniyetsizlerdi. Hazel, bunu dikkate almayarak ikisine de montlarını uzattı. Kızlar montlarını giyerken anneleri aralarında konuşuyordu. "Hazel ilk sen ya da ben ineyim. Sonra çocuklar insin." "Tamam abla, önce sen in sonra Hafsa ve Dilruba. En sonda ben ineyim." Hümeyra kafasını sallayıp onu onayladı. Sonra da harekete geçti. İlk önce üstüne hırkasını geçirdi. Sonra pencerenin önüne gidip açtı. Dışarıyı birkaç saniyeliğine sürdükten sonra pencereye çıktı ve aşağıya atladı. "Hadi Hazel, şimdi Hafsa'yı gönder." Hazel, Hafsa'nın ellerinden tutup pencereye çıkardı ve: "Hadi Hafsa atla." Hafsa başta tereddüt etse de annesinin ve teyzesinin telkinleriyle aşağıya atladı. Hümeyra kızı atlayınca yanına gitti ve ona sarıldı. "Anne ben çok korkuyorum. Ya başarılı olamazsak?" Hümeyra Hafsa'nın bu umutsuzca konuşmasına sinirlenip: "Şöyle umutsuzca konuşma Hafsa. Biz kim için bu tehlikeleri göze alıyoruz. Eğer başarılı olamazsak bu yaşta gelin olur gidersin, bunu mu istiyorsun?" Hafsa, annesinin çıkışmasıyla: "Evlenmek istemiyorum." demişti. "O zaman şöyle konuşup durma." Hafsa, annesini daha fazla sinirlendirmek istemeyip sustu. Bu sayede Hümeyra'nın dikkati Hazel'e odaklanmıştı. "Hazel şimdi Dilruba'yı gönder." "Tamam abla şimdi gö..." Hazel'in sözü yarıda kalmıştı. Hümeyra yukarıda bir terslik olduğunu hissedip Hazel'e seslendi. "Hazel neler oluyor orada?" Hazel, beti benzi atmış bir şekilde ablasına bakarakonuşmakta güçlük çekerek, kekeleyerek konuştu. "A-abla Ş-Şehsuvar kapının önünde bana sesleniyor." Hümeyra duyduğuyla dehşete düşmüştü. Şimdi ne yapacaklardı? "Anne yakalanacağız." Hümeyra olmaz dercesine kafasını sağa sola salladı. Özgürlüğe bu kadar yaklaşmışken olamazdı. Hazel, bir karar vermek zorunda hissetti kendisini. Bu verilmesi çok zor bir karardı. "Abla, siz gidin." Hümeyra başta ne duyduğunu anlamamış kardeşinin yüzüne bakmıştı. "Sen ne dediğinin farkında mısın Hazel? Siz gidin de ne demek oluyor?" Hazel göz pınarlarından yaşlar akıtarak konuştu. "Bu saatten sonra geri dönüşümüz olmaz. Sen aşağıdasın ben ise yukarıda. Celladım ise kapının önünde bekliyor. Eğer biraz daha burada bekler yanına gitmezsem o içeri girer ve hepimiz yanarız. Şimdi duygusallığı bırak ve kızını alıp git." Hümeyra gözyaşlarını akıtarak olmaz dercesine kafasını salladı. "Yapamam, seni burada bırakamam." "Bırakacaksın. Kızın için bunu yapacaksın. Yemin olsun sana darılmayacağım, gücenmeyeceğim yalvarırım gidin artık." Hazel, ablasını daha fazla dinlemeye dayanamadı ve içeri girip pencereyi kapattı. Hümeyra kardeşinin gitmesiyle kendisini zor taşıyan ayaklara daha fazla hükmedemeyip dizleri üzerinde yere çöktü. Canını, kardeşini arkasında bırakıp gitmek istemiyordu. "Anne kalk hadi. Burada durmamızın hiçbir anlamı yok. Teyzem bizim için kendisini feda etti. Buradan gitmek bizim ona karşı boynumuzun borcu." Hümeyra, gitmek istemiyordu. Kardeşinin olmayacağı yeni bir hayat istemiyordu. "Anne lütfen. Az önce bana söylediklerini hatırla. Bana o sözleri söyleyen sen değil miydin? Hadi, kalk şimdi." Hafsa, annesini kollarından tutup güçlükle kaldırdı. "Anne kendine gel artık lütfen." Hümeyra, iç çekerek ağlıyordu. Kızının sözlerine kulak astı ve içi yana yana: "Arabayı bulmamız gerekiyor." dedi. Hafsa gözleriyle etrafı taradı. Bir tane araba görüş açısına girince annesine o arabayı işaret etti ve: "Bak orada bir tane araba var." dedi. Hümeyra, kendilerinden çok uzakta olmayan arabaya baktı ve onun Mehveş'in ayarladığı araba olduğunu anladı; çünkü öncesinde Mehveş ona arabanın plakasını söylemişti. "Evet bu Mehveş'in bizim için ayarladığı araba." "O zaman beklemeyelim hemen binip gidelim." Hümeyra kızının bu aceleciliğine öfkeli gözlerle bakıp: "Ben arkamda kardeşimi bırakıyorum. Kolay mı sanıyorsun?" Hafsa, annesinin bu sitemiyle pişmanlıkla konuştu. "Anne içinin nasıl yandığını biliyorum. O senin kardeşinse benim de teyzem; ama yapacak bir şeyimiz yok. Ya gideceğiz ya da kaçmaya çalıştığımız için babamın gazabına uğrayacağız." Hümeyra, kızının da haklı olduğunu biliyordu ama elinde değildi. Yola beraber çıktığı kardeşini arkasında bırakıp gitmeyi yüreği kaldırmıyordu. "Hadi anne binelim artık şu arabaya. Yoksa fark edileceğiz." Hümeyra, kalmak ile gitmek arasında kalmıştı. Tercihini el mecbur gitmekten yana kullandı. Bu saatten sonra istese de geri dönemezdi zaten. Ayakları geri geri gitmek istese de kızıyla beraber arabaya doğru yürüdü. Araca yaklaştıklarında içinden bir kadın inmişti. "Merhaba, siz Hümeyra Hanım olmalısınız." Hümeyra kafasını sallayıp karşısındaki kadını onayladı. "Evet benim. Sizde Mehveş'in ayarladığı rehber olmalısınız?" "Evet benim, adım Farah. Yanınızda kardeşinizin de olacağını zannediyordum." Hümeyra'nın bu soruyla içi bir daha yanmış kardeşini arkasında bırakıp gideceği gerçeği aklına bir kez daha dank etmişti. Farah cevap alamayacağını anladığında arabanın arka kapısını açtı ve: "Hadi binin. Burada çok fazla oyalandık." dedi. Hümeyra ve Hafsa onu dinleyip arka koltuğa oturduklarında Farah da şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. Hümeyra, Hazelsiz çıktığı bu yolda ne kadar yalnız olduğunu hissetti. Onsuz bir hayat kurmak hiç kolay olmayacaktı. Araba hızla hastaneden uzaklaşırken Hümeyra, kalbini yakıp kavuran acıyı gözyaşlarıyla akıtmaya çalıştı. Bölüm sonuna geldik. OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN. |
0% |