Yeni Üyelik
1.
Bölüm

💜Bedenlere Tutsak 1💜

@sedefyyy5252

Sevgili okurum.

Verdiğim bu emeğin karşılığını bana vermek istersen ataş ekle kutucuğuna basıp kitabımı takibe alarak bunu yapabilirsin.

Rica ediyorum oy vermeyi unutmayalım lütfen 💙


Yeni kurgumla karşınızdayım. İnşallah beğenirsiniz. Ve bana destek verirsiniz. 💘💘💘


İyi okumalar dilerim 💘💘💘


Güneşin kaybolmaya yüz tuttuğu gökyüzü, kendini karanlığın koynuna yavaş yavaş bırakmaya başlamıştı. Yıldızlar bu senfoniye şahitlik ediyor, ay ise güneşin saltanatının bitmesiyle kendi iktidarını ilan ediyordu. Güneşin iktidardan düşmesiyle yeryüzü, ısısını kaybetmiş, ayın sahte ışığından medet ummaya başlar olmuştu. Gökyüzünde ve yeryüzünde durumlar böyleyken, Asgari malikanesinde durumlar biraz karışıktı. Orada bulunan insanları büyük bir telaş esir almıştı ve bunun sebebini ise ancak Hümeyra'nın anlatımından okuyabilirdik.


"Hadi Hazel çabuk ol. Bir an önce çıkmalıyız."


Kardeşim Hazel'e seslenmiştim. Korkulu gözlerle bana bakıyordu. Bu gece ikimizde çok büyük bir işe kalkışmıştık. Kardeşim titreyen dudaklarıyla konuşmaya başlayınca gözlerimi, eşyalarımı doldurduğum çantadan kaldırıp ona baktım.


"Abla, ben çok korkuyorum. Ya yakalanırsak. Bu sefer gözümüzün yaşına bakmazlar. Bizi onların hışmından kimse kurtaramaz."

Hazel'in korkusunu bende yaşıyordum ama kızım Hafsa için bu tehlikeyi göze almalıydım. Bana yaşattıkları zulümleri kızıma da yaşatmalarına müsaade etmeyecektim.

"Bende korkuyorum kardeşim ama bunu yapmak zorundayız. İkimizde o canavarlardan kurtulmak istiyoruz öyle değil mi? Ben, bana yaşattıklarını kızıma da yaşatmalarını istemiyorum. Senin de bir kızın var unutma."

Hazel söylediklerime hak vermiş olmalı ki, korkudan titreyen ellerini zapt edip elindeki çantaya eşyalarını koymaya başlamıştı. Bende henüz çantaya koymadığım eşyaları yerleştirmekle uğraşıyordum.

Hazel işini halledip yanıma geldiğinde bende hazırlığımı yeni bitirmiş sayılırdım.

"Abla parasız pulsuz ne yapacağız? Hem oğullarımız ne olacak? Ya bizimle gelmek isterlerse."

Bunları bende düşünmüş ve bir plan kurmuştum. Kardeşime, beni takip et dercesine bir bakış atıp yatak odamdan çıktım. Peşimden de kardeşim Hazel çıkmıştı. Ben önden, o ise arkamdan tamamen ahşapla dekore edilmiş, büyük çalışma odasına girdik.

Kardeşim yapacağım şeyi anlamış olacak ki dehşetle yüzüme bakıyordu.

"Abla, aklını mı kaçırdın sen! Bunu yapmamalıyız. Bize bedelini ağır ödetirler bilmiyor musun?"

Biliyordum. Bu gece yapacağımız her şeyin bedelini ağır ödeteceklerdi ama kararımı vermiştim ve asla geri adım atmayacaktım. Kardeşime kararlı gözlerimi diktim.

"Bu kadar korkak olma Hazel. Ben, on beş yıl burada, ömrümü çürüttüm. O yüzden, bu evden ne alırsam bana haktır."

Onun bu kadar korkakça davranması sinirlerimi bozuyordu. Kendimi sakinleştirip konuşmama başka bir konuyla devam ettim.

"Oğullarımızı ne yapacağımızı sormuştun. Civanmert 'e söylemeyi düşünmüyorum. Sen de biliyorsun ki o, tam bir babasının oğlu. Bizimle gelmeyi bırak, başımıza iş bile açar."

Hazel, beni dolu gözlerle dinlemişti. Onun çocuklarını bırakmak istemediğini biliyordum. Bende oğlumu bırakmak istemiyordum ama mecburdum. Ona, o zor soruyu sordum.

"Sen hangisini götüreceksin?"

Hazel gözyaşlarını akıtarak hıçkırdı. Çok zor bir karar verecek olmanın üzüntüsünü yaşıyordu. Kardeşimin bu hali canımı acıtmıştı. Ona yaklaşıp şefkatle sarıldım ve mor şalının altında görünen saçlarını okşadım.

"Hazel, toparla kendini kardeşim. Biliyorum senden istediğim bu şey, çok zor ama başka çaremiz yok be güzelim."

Hazel, benim sözlerime hak verircesine başını sallayıp gözlerindeki yaşları sildi.

"Haklısın abla. Eğer biz, buradan sağ salim çıkmazsak bir gün ölümüz çıkacak. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek vermeliyiz."

Ona tebessüm edip, tedirginlikle tekrar sordum.

"Hangisini götüreceksin?"

Hazel, çekingen bir ifadeyle gözlerime bakıp aklından geçenleri söyledi.

"Abla, ben ikisini de götürmek istiyorum. Oğlum beni sever sayar bilirsin. Hem yanımızda erkek olması bir bakıma iyi de olabilir."

Hazel'in söylediklerini düşününce bizim için tehlikeli olabileceğini kanısına varmıştım. Sebebi ise yanımızda ne kadar çok çocuk olursa o kadar çok güçsüz ve savunmasız olurduk. Hazel'e üzgün gözlerle bakıp başımı olmaz dercesine iki yana salladım.

"Olmaz Hazel. Ne kadar az kişi olursak o kadar iyi olur. Yanına sadece Dilruba'yı almalısın."

Hazel çaresizce gözlerime bakıp:

"Hiç olmazsa oğluma, neden onu bırakıp gittiğimi söyleyeyim. Beni kötü bir anne bilsin istemem." dedi.

Bu istek her ne kadar bizi tehlikeye atabilecek olsa da Hazel'i kırmak istemediğimden ona izin verdim. Tabi ona, gerekli uyarıları yapmayı da ihmal etmemiştim.

Hazel yanımdan gidince derin bir nefes alıp aklımdaki planı harekete geçirmek için kocam ve kayınbiraderimin ortak kullandığı kasanın, başına gidip önceden şans eseri öğrendiğim şifreyi girdim. Kasayı açtığımda küçük bir hazineyle karşılaşmıştım. Aynı zamanda kasanın içinde tabanca ve onun şarjörleri vardı. Kocam ve Ailesi, belki bu yaptığıma hırsızlık diyeceklerdi ama umurumda bile değildi. On beş yıldır bana ve kardeşime çektirdiklerine saysınlardı. Fazla düşünmeden kasanın içindeki her şeyi aldım. Şehzat, beni öldürecekti ama umurumda değildi. Çömeldiğim yerden kalkıp elimdeki dolu çantayla hızla odadan çıktım. Yatak odama girince aklıma akın eden anılarla kendime hâkim olamamıştım. Bu odada kocam olacak adam, bana dünyevi cehennemi yaşatmıştı. Bu odada, kaç kere ondan dayak yemiş, kaç kere onun teca*üzüne uğramıştım. Onun, bana yaşattığı acıları hiçbir zaman unutamayacaktım. Belki bu gece ondan kurtulacaktım ama hayaleti nereye gidersem gideyim hep yanımda olacaktı. Her gözümü kapattığımda, onun işkencelerini tekrar yaşayacaktım.

Gözlerimi sımsıkı yumup açtım. Şimdi bunları düşünmenin sırası değildi. Oyalandıkça zaman kaybediyorduk. Olduğum yerden hareketlenip hazırladığım çantanın yanına gittim. Kasadan aldıklarımı elbette ki bu çantaya koymayacaktım. Onun için önceden boynuma takabileceğim bir çanta ayarlamıştım. Çantanın içine kasadan aldığım her şeyi koyduktan sonra, sona bıraktığım işi yapmak için elime bir kalem bir de kâğıt almıştım. Arkamda bırakacağım oğlum Civanmert 'e mektupla da olsa veda etmek istiyordum. Derin bir iç çekip boş kâğıdı gözlerimden yaş akıtarak doldurmaya başladım.

Canım oğlum, Civanmert 'im.

Sana olan sevgimi hiçbir sözcükle ifade edemem. Sen benim ilk göz ağrımsın. Her ne kadar sen beni, annen olarak görüp, sevip saymasan da sen, benim bin bir zahmetle dünyaya getirdiğim ciğerparemsin. Sana, bir mektupla veda etmeyi hiç istemezdim ama beni buna, sen mecbur ettin oğlum. Sen, her zaman babanın oğlu oldun. Gözün ne beni ne de kız kardeşin Hafsa'yı gördü. Sen bizi bir başımıza koydun oğlum. O yüzden seninle, bu mektup aracılığıyla vedalaşıyorum. Çünkü biliyorum, sana bizimle gel desem o uğursuz silahını çıkarıp hepimizi vurursun. Seni bırakıp gittiğim için benden daha çok nefret edeceksin bunu da çok iyi biliyorum. Kardeşin için bunu yapmalıydım. Bana yaşattıklarını kızıma da yaşatmalarına göz yumamam. Benim hakkım sana helal oğlum. Ne olur, sen de bana hakkını helal et. Seni her zaman seveceğim.

Annen.

Mektubu gözyaşlarımla sonlandırmıştım. Nefesim boğazımda düğümleniyordu. Oğlumu, canımı, arkamda bırakıp bir meçhule doğru gidiyordum. Benden daha çok nefret edecekti. Bu düşünce kalbimin sıkışmasına sebebiyet veriyordu. Kendimi toplamalıydım. Bir an önce bu hapishaneden çıkmamız gerekiyordu. Her ne kadar kocam Şehzat ve kardeşi Şehsuvar, iş için başka ülkeye gitmiş olsalar da her an her şey olabilirdi. Gözlerimden yanaklarıma akan gözyaşlarımı, iki elimle silip içime derin bir nefes doldurdum. Şimdi bana, hayatı zindan eden canavarına, mektup yazmalıydım. Bu mektupla, yıllarca içimde tutup ona söyleyemediğim figanımı dillendirecektim. Elime boş bir kâğıt alıp tüm nefretimi kusmaya başladım.

Ruhumun, bedenimin, hayallerimin katili,

Bu gece, senden kurtuluyorum. On beş yıldır beni hapsettiğin bu hapishaneden kurtuluyorum. Şehzat, sana hiçbir zaman hakkımı helal etmeyeceğim! Dilerim Rabbimden bana yaşattıklarının bedelini senden tek tek sorsun. Hiçbir zaman sevmedim seni, sevmek istesem de yapamadım çünkü sen buna müsaade etmedin. Ben senin hastalıklı duygularının kurbanı oldum. Hani bana demiştin ya senin sevgini isteyen kim, kadınlık görevini yap kâfi diye. Sana o zaman söyleyememiştim ama şimdi söyleyeceğim. Belki de seni sevmek, sana kadınlık yapmaktan daha kolaydı benim için. Çünkü ben, hiçbir zaman sana kadınlık yapmak istemedim. Sen her defasında bana zorla dokundun. Senin yüzünden çocuklarımız bir aşkın meyveleri değil, bir teca*üzün çürük meyveleri oldu. Sırf bu yüzden on beş yaşımda Civanmert 'i doğurduğumda, ona annelik yapmak istemedim. Daha sonra çocuklarımın bir suçu olmadığını anladığımda ise onlara çok geç kalmıştım. Civanmert 'imi kaybettim ama Hafsa 'yı kaybetmeyeceğim. Onu, senin gibi hastalıklı bir adamın ellerinden kurtaracağım. Bana yaşattıklarını kızıma, Hafsa 'ma yaşatmanıza izin vermeyeceğim. O yüzden bu gece senden kaçıp gidiyorum. Biliyorum kaçtığımı öğrendiğinde beni öldürmek için peşime düşeceksin. Belki de yakalayıp beni de çocuklarımı da acımadan öldüreceksin. Ben bunları bilerek, tüm bunları göze alarak kaçıp gidiyorum.

Hümeyra

Canavarıma nefretimi kusmuştum. Ona söyleyecek daha çok sözlerim vardı ama vaktim yoktu. Elimdeki kâğıdı çocukluğumun, masumiyetimin öldürüldüğü yatağın üzerine koydum. Civanmert 'e yazdığım mektubu ise onun odasına bırakmam gerekiyordu. O, şu an evde değildi. Bunu bildiğim için rahattım. Hızla yatak odasından çıkıp oğlumun odasına girdim. Odası buram buram o kokuyordu. Onun kokusunu iyice içime hapsettim. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Gözyaşlarım eşliğinde oğlumun siyah nevresimli yatağına yaklaştım ve uyurken başını koyduğu yastığı ellerime alıp derince koklamak için, burnuma götürdüm. Onu, daha gitmeden özlemeye başlamıştım, yokluğuna nasıl dayanacaktım bilmiyordum. Kokusunu iyice içime çektikten sonra yastığını isteksizce geri yerine koydum. Mektubu bırakıp bir an önce buradan çıkmalıydım. Mektubu yastığının üzerine koyup gözlerimle odasını taradım. Ona ait bir fotoğrafı yanıma almak istiyordum. Odasında tek bir fotoğrafı vardı. o da çalışma masasının üzerinde duruyordu. Adımları çalışma masasına yöneltip önünde durdum. Fotoğrafa baktığımda birbirine sarılan iki insanı görmüştüm. Civanmert çok sevdiği babasına sarılmıştı. Fotoğraf çerçevesini elime alıp fotoğrafı içerisinden çıkarttım. Gözlerimde hem acıyı hem de nefreti barındırıyordum. Büyük bir hınçla Şehzat 'ın olduğu kısmı oğlumdan uzaklaştırmak istercesine yırtıp yere attım. Elimde yarım bir fotoğraf kalmıştı. Onu sineme saklayıp acıyla gözlerimi yumdum. Yavaş adımlarla oğlumun odasından çıkıp yatak odasına girdim. Oğlumun fotoğrafını, paraları ve silahı koyduğum çantanın içerisine koydum. Benim tarafımda her şey hazırdı. Kimliğimi, pasaportumu son kez kontrol ettikten sonra hazırladığım çantaları alıp bir daha asla gelmek istemediğim bu odadan çıkıp kızım Hafsa 'nın odasına girdim. Hazırlanmış bir şekilde yatağında oturuyordu. Beni görünce oturduğu yataktan ayağa kalkıp yanıma geldi. Çok endişeli duruyordu. Onun endişesini azaltmak için gülümseyip konuştum.

"Endişelenme güzel kızım. Bu gece bu merhametsiz insanlardan kurtulacağız."

Hafsa her ne kadar korkusunu dizginlemeye çalışsa da başarılı olamamıştı.

"Anne, ben çok korkuyorum. Kaçmaktan vaz mı geçsek. Babam bizim peşimizi bırakmaz hepimizi öldürür. "

Hayır vazgeçmeyecektik. Bu gece, bu hapishaneden kurtulacaktık. Kızıma kızgın gözlerle bakıp konuştum.

"Saçmalama Hafsa, biz bir yola girdik ve o yoldan geri dönmeyeceğiz. Ben senin için ölümü göze alıyorum, sen ise korkup geri adım atıyorsun."

Hafsa söylediklerimle utanıp başını yere eğmişti.

"Özür dilerim anneciğim. Babamdan korktuğum için öyle söyledim."

Onun son söylediğiyle histerik bir şekilde gülüp içimdeki zehri ona akıttım.

"Siz korkuyorsunuz da ben korkmuyor muyum sanki. Hafsa, kızım, ondan en çok ben korkuyorum buna emin olabilirsiniz. Sen on beş yıl o adamla aynı havayı solumak nasıl bir şey biliyor musun? Ben biliyorum. Bunu bana, baban çok iyi bildirdi. Ben, sen de benim yaşadıklarımı yaşama diye uğraşıyorum."

Hafsa sonunda bana hak vermişti bunu gözlerinde görebiliyordum.

"Haklısın anne. Ben istemediğim sevmediğim bir adamla evlenmek istemiyorum. Hem, daha çok küçüğüm."

"Merak etme canımın içi, ben yaşadığım müddetçe asla buna müsaade etmeyeceğim", deyip kızıma sarıldım. Onu mutsuz edemeyeceklerdi. Hafza 'dan ayrılıp ona hazırladığı eşyaları gösterip konuştum.

"Gerekli olan her şeyi aldın değil mi? "

Kızım kafasını sallayıp konuştu.

"Aldım anne merak etme."

Kendi elimdeki çantaları onun hazırladığı çantanın yanına koyup yatağın üzerine oturdum. Şimdi kardeşim Hazel'i beklememiz gerekiyordu. Az bir zaman geçmemişti ki Hazel korkmuş bir yüz ifadesiyle odaya girdi. Bakışlarından kötü bir şey olduğunu anlamış, bende korkmaya başlamıştım. Endişeyle oturduğum yataktan kalkıp onun yanına gittim.

"Ne oldu Hazel, bu halin ne böyle. Yoksa kötü bir şey mi oldu?"

Hazel ağlamaya başlamıştı. Onun ağlamasıyla korkum daha çok artmıştı. Kardeşimin kollarını tutup onu hafifçe sarstım. Bir an önce bana ne olduğunu söylemeliydi. Hazel, sarsmamla kendine gelip kekeleyerek konuşmaya başladı.

"A-Abla senin yanından gittikten sonra Şehsuvar beni aradı."

Hazel bir an da susmuş beni merakta bırakmıştı. Hadi devam et dercesine onu sarstım.

"Abla yoldalarmış, geliyorlarmış."

Duyduğumla sanki adeta başımdan kaynar sular dökülmüştü. Şimdi ne olacaktı?


Bölümün sonuna geldik.


OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAZSINIZ ÇOK SEVİNİRİM.


Loading...
0%