@sedefyyy5252
|
💜💜💜 Oturduğum koltukta güneşin doğumunu izlerken uyuya kalmıştım. Gözlerimi ovalamak için ellerimi gözlerime götürmüştüm ki koltukta yatmak yerine yatakta yattığımın farkına varmıştım. Neler olup bittiğini anlamak için sağa sola bakındığımda Şehzat'ın dolabın önünde üstünü giyindiğini gördüm. Benim uyandığımı fark edince sırıtıp konuştuğu zaman onu dinliyormuş gibi yaptım. Sesini duymaya dahi tahammülüm yoktu. "Günaydın karıcığım. Koltukta uyuya kalmıştın. Bende seni yatağımıza yatırdım." Ona içimden iyi halt yedin diyordum ama bunu dışımdan söylemeye cesaret edemiyordum. Ona cevap vermeden yataktan kalkıp kıyafetimi düzelttim. Ayağıma da siyah topuklu ayakkabılarımı giyinip odadan çıkmak için yeltendim lakin başımın belası herif beni yine rahat bırakmamıştı. "Nereye gidiyorsun Türkmen kızı? Kol düğmelerimi takman gerekiyor." İçimden sabır dileyerek ona döndüm. "Eline ne oldu?" Şehzat söylediğime bir anlam veremeyip ellerine baktı ve "Ne olmuş ellerime? Yok işte bir şey" dedi. Gülmemek için kendimi zor tutup ciddiyetle konuştum. "Madem ellerinde bir şey yok. Kendin yap o zaman. Benim aşağıda işim var. Annen geldiyse şimdiden söylenmeye başlamıştır. Bir değilsiniz ki? Aile boyu değişiksiniz." Şehzat söylediklerimle şaşkınlıktan sinirlenememişti bile. Onun bu hali ne kadar komik olsa da şaşkınlığı geçmeden bir an önce bu odadan çıkmam gerekiyordu. Arada ona böyle laflar söyleyebiliyordum. Tabi bazen bu başıma pahalıya patlıyordu ama bu evde delirmemek için bu tür ufak şeylere başvurmak mecburiyetinde kalabiliyordum. Şehzat'ın kaşları hafiften çatılmaya başlayınca odanın kapısını hızla açıp çıktım. Arkamdan küstahça çıkan sesini işitebiliyordum. "Kaçıyorsun demek. Nereye kadar kaçabileceksen Türkmen kızı." Onun söylediklerini dikkate almayıp merdivenlerden aşağı indim. Malikanenin içi sessizdi. Erkekler büyük ihtimalle henüz aşağıya inmemişti. Adımlarımı mutfağa yöneltip yürümeye başladım. Mutfağa yaklaştıkça sesler gelmeye başlamıştı. İçine girdiğimde ise Hazel'i çalışanlarla beraber kahvaltıyı hazırlarken buldum. İçeri girer girmez beni ilk gören çalışanlardan Esma olmuştu. "Günaydın Hümeyra Hanımım." Ona gülümseyip: "Günaydın Esma", dedim. Mutfaktaki diğer kadınlarda bana günaydın deyip işlerini yapmaya koyuldular. Gözlerim sepette duran kırmızı elmaya ilişince elimi uzattım ve içinden gözüme kestirdiğim kırmızı elmayı alıp yıkamak için suyun altına soktum. Yıkadıktan sonra bir ısırık alıp yemeye başladım. Sabah sabah elma yemek küçüklüğümden tutkumdu. Şehzat da bunu çok iyi bildiği için bana kırmızı elma bahçeleri almıştı. Beni elmalarla kandırabileceğini zannediyordu ama yanılıyordu. Ne yaparsa yapsın onu kocam olarak kabul etmeyecektim. Ağzımdaki lokmayı yutup merak ettiğim soruyu sordum. "Cavidan karısı gelmedi mi hala?" Sorduğum soruyla herkes bir an için yaptığı işi bırakıp endişeyle bana bakmıştı. Kardeşim Hazel beni uyarmak için konuşmaya başlamıştı bile. "Abla Allah aşkına yapma. Biri duyacak şimdi. Kaç kere böyle konuşmaların yüzünden Şehzat Bey'den dayak yedin." Hazel'e omzumu silkip umurumda değilmiş gibi davrandım ve elimdeki elmadan bir ısırık daha aldım. "Sen geldi mi gelmedi mi ondan haber ver Hazel. Bildiğim şeyleri de sürekli söyleme bana." Hazel benden bıkmışçasına öfleyip sessiz olmaya dikkat ederek konuşmaya başlayacaktı ki arkamdan gelen kalın kadın sesiyle susmak zorunda kalmıştı. "Ne o Hümeyra gelin. Çok mu özledin beni de eve gelip gelmediğimin derdine düştün bu kadar." Cavidan Asgari'nin sesiyle elimdeki elmayı öfkeyle sıkıp bana yönelik endişeli bakışları es geçerek arkamı döndüm ve yüzümde arsız bir gülüşle nefret ettiğim kadına cevap vermek için konuştum. "Ya ne demezsin Cavidan Hanım. Özleminizden bitap düştüm neredeyse. Hani bugün de gelmeseydiniz ben gelip alacaktım sizi." Karşımdaki kurnaz kadın sinsice sırıtıp bana yaklaştı ve tıslarcasına konuştu. "Ne zaman akıllanacaksın sen? Koskoca on beş yıldır bu hanedesin ama hala kurallarını öğrenemedin. Umuyorum ki kızın sana çekmemiştir. Eğer oda senin huyundan huy kaptıysa gideceği koca evinde hali seninkinden hallice olur." Kızımı ortaya atmasıyla daha çok öfkelenip bende ona doğru yaklaştım ve üst perdeden konuşmaya başladım. "Beni dize getiremeyince çocuklarımı ortaya atmayı bırakın artık. Ayrıca kızım daha küçük onu evlendirip hayatını mahvetmenize müsaade etmeyeceğim." Cavidan karısı sözlerimle öfkelenip yüzüme vurmak için elini kaldırmıştı ki elimle elini sıkıca tutup onu engelledim. Onu engellememden hoşlanmayıp canımı yakmak için konuştu. "Senin dilin çok uzamış. Oğluma söyleyeyim de kessin o zehir saçan dilini. Bak bakalım o zamanda böyle edepsizce konuşabiliyor musun? Hem sen bu eve kaç yaşında geldin de kızın evlenemesin. Bu haneye girdiğinde on beş yaşındaydın ne çabuk unuttun." Unutmak mı? Nasıl unutabilirdim ki. Bu eve ilk getirildiğimde yaşadığım çaresizliği hiçbir şekilde unutamadım. Unutmak için çok çabaladım ama başaramadım. Ağzımı açıp karşımdaki yüzsüz kadına nefretimi kusacaktım ki Hazel'in araya girmesiyle susup onu dinledim. "Abla yeter artık. Şehzat bey ve Şehsuvar birazdan aşağıya inerler. Uyma şu kadına. Amacı seni dövdürmek bilmiyor musun?" Biliyordum hem de çok iyi biliyordum. Onun yüzünden kaç kez dayak yemiştim Şehzat'tan, saysam yorulurdum. İçimdeki öfkeyi bastıramıyordum. Bu kadına olan nefretim dinmeyen bir volkan gibiydi. Sakin olmalıydım. Bu sinsi kadına istediğini vermemeliydim. Onun bir yılanın gözlerini andıran mavi gözlerine ukalaca bakıp kendi içimdeki zehri akıttım. "Amacına ulaşamayacaksın Cavidan Hanım. Bu sefer sana o zevki tattırmayacağım." Son sözümü de söyleyip konuşmasını beklemeden omzuna çarparak yanında geçip oturma odasına gittim. Kahvaltı masası hazırlanmış, yardımcı kadınlar hizmet için ev halkını bekler bir vaziyette duruyorlardı. Onlara başımla selam verip kendi sandalyeme oturdum. Masada herkesin yeri belliydi. En baş köşeye önceleri Şehzat'ın babası Serhat Bey otururdu. Onun vefatından sonra ise o baş köşeye oturmak Şehzat'a düşmüştü. Hemen yan tarafı ise kardeşi Şehsuvar'ın yeriydi. Cavidan Asgari ise oğlunun tam karşındaki sandalyede masanın diğer baş köşesinde otururdu. Geriye kalan diğer kişilerde içlerinde bende dahil ortada bulunan sandalyelere otururduk. Kalabalık bir aile olduğumuz için masa normalinden daha da büyüktü. İçime derin bir nefes alıp baştan aşağıya cam olan pencereye baktım. Dışarıda güzel bir hava vardı. Tam Ahenk'le gezmelik bir havaydı. Özlemle iç çektim. Uzun zamandır Ahenk ile kırlara çıkıp gezememiştim. Gözlerimin dolmasıyla bir iki kere kırpıştırıp akmasını engelledim. Eski hayatımı çok özlüyordum. Özgürlüğe hasrettim. Dalmış dışarıya bakarken arkamdan gelen sesle ürküp yerimden sıçramıştım. Elimi iman tahtanın üzerine koyup seslenen kişiye döndüm. "Seni yakaladım Türkmen kızı. Nereye kadar kaçabilecektin?" Şehzat'ın sırıtarak konuşmasıyla korkudan dengesizleşen nefesimi dizginleyip oturduğum sandalyeden kalktım. Şehzat bana yaklaşıp tam dibimde durduktan sonra başını eğip yanağıma bir öpücük bıraktı. Ona engel olmadım. Olamazdım da. Çünkü yorulmuştum. Onu engellemeye çalışıp başarılı olamamaktan yorulmuştum. Ona göstermeden yüzümü tiksintiyle buruşturup yanından gitmek için hamle yaptım ama beni durdurup gitmemi engelledi. "Nereye gidiyorsun?" "Mutfağa gidecektim." Şehzat yanımdan ayrılıp sandalyesine oturdu ve gözlerimin içine bakarak eliyle sandalyemi gösterdi. "Gitme, geç otur. Evde bir sürü çalışan var. Ne gerekiyorsa onlar yapsın." Gitmemi engellemesiyle derin bir nefes alıp içimden sabır çektim. Onu dinlemeyip gidersem çok kızardı ve canımı yakmaktan çekinmezdi. Sabah sabah onun öfkesini çekemezdim. Hareketlenip oturmak için sandalyeme yöneldim. Şehzat ise gözlerini üzerime dikmiş bana dik dik bakıyordu. Şimdi neye kızdı kim bilir. Sandalyeme oturup bakışlarımı ondan kaçırdım. Gerginliğim hat safhadaydı. Bu sessizliği fazla uzatmadan konuşmaya başladı. "Biri Civanmert 'in odasına girmiş ve ikimizin çekindiği fotoğrafa zarar vermiş. Sen kimin yaptığını biliyor musun karıcığım?" Şehzat'ın sorusuyla yutkunup aşırı gerginliğin vermiş olduğu etkiyle ellerimi kaşımaya başlamıştım. Cevap olarak ne diyecektim. Ben yaptım desem başıma neler geleceğini biliyordum. Korkuyla ona bakıp konuşmak için kendimi zorladım. "B-Ben şey..." Şehzat, benim çırpınışlarıma karşılık çarpık bir gülüş sergiledi ve eliyle beni susturdu. "Tamam korkma. Senin yaptığını biliyorum ama günümü mahvetmemek için bu seferlik görmezden geleceğim ama bir daha oğlumla bana ait bir şeye zarar vermeye kalkarsan karıcığım, o çok sevdiğim ellerine zarar vermekten çekinmeyeceğim haberin olsun." Şehzat'ın tehdidiyle yutkunup kafamı anladığımı ifade etmek için salladım. Bu seferlik dayaktan yırtmıştım ama sonrası için garanti veremiyordum. Kendimi ağır baskı altında hissederken evin diğer üyelerinin odaya girmesiyle ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi rahatlıkla dışarı bıraktım. Odaya giren herkes sırasıyla Şehzat'a günaydın deyip masadaki yerlerine oturuyorlardı. Son olarak odaya Cavidan Asgari'nin de girmesiyle masadaki eksiklik tamamlanmış oldu. Gözlerimi onun üzerine dikip nefretle bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Bu kadından nefret ettiğim kadar oğlundan nefret etmiyordum. Bakışlarımı fark ettiğinde ise sinsice sırıtıp uğursuz ağzını konuşmak için açtı. Kim bilir şimdi o ağzından nasıl uğursuz bir söz çıkacaktı. "Şehzat, oğlum, bu düğün işini hızlandıralım diyorum. Firuz Bey ile bir konuşsan iyi olur. Hayırlı işleri pek uzatmamak gerek bilirsin." Kadının konuyu kızım Hafsa'nın uğursuz evlilik konusuna getirmesiyle sinir tüm vücudumu ele geçirmişti. Bilerek yapıyordu. Aklı sıra sabahki konuşmamızın intikamını almaya çalışıyordu. Sakin olmalıydım. Ağzımdan çıkacak herhangi fevri bir söz işleri daha da sarpa sarabilirdi. Öfkeyle harmanlanmış gözlerimi Cavidan Asgari'nin üzerinden çekip yanımda çaresizce oturan kızıma yönelttim. Ona baktığımda sanki bir an kendi küçüklüğümü görmüştüm. Bir zamanlar onun yaşadığı çaresizliğin aynısını bende yaşamıştım. Ona yanında olduğumu hissettirmek için elimi elinin üzerine koyup güven verircesine sıktım. Onun hayatını mahvetmelerine müsaade etmeyecektim. Hafsa varlığımla mutlu olup bana gülümserken Şehzat'ın konuşmasıyla güzel yüzünü tekrar asmıştı "Haklısın anne. Bugün yarın Firuz beyleri malikaneye davet eder düğün gününü kararlaştırırız." Duyduklarımla daha fazla sessiz kalamamıştım. Başıma gelecekler umurumda bile değildi. "Hafsa evlenmeyecek." Şehzat söylediğimle kaşlarını çatıp bana tehlikeli bir gülümseme yollamıştı. Ondan korkmuyordum. Bana yaptıklarına mâni olamıyordum ama çocuklarımın başını yakmasına müsaade etmeyecektim. "Ne demek evlenmeyecek. Sana soran mı oldu be kadın?" Bu söylediklerine karşılık histerik bir şekilde gülerek karşılık verdim. "Olmadı. Kızımın hayatı hakkında annesi olarak bana da sorulması gerekirken kimse tenezzül edipte hiçbir şey sormadı. Ben onun annesiyim. Nasıl ki senin onun üzerinde hakkın varsa benim de var." Şehzat artık sinirlerine hâkim olamıyordu. "Bana bak kadın benim canımı daha fazla sıkma ve o kırılasıca çeneni kapat! Sen kim oluyorsun da benim sözümün üzerine söz söylüyorsun, nereden alıyorsun bu cüreti?" "Sana bu sözleri söylemek için birisinden cesaret alacak değilim. Bu cüretim kendime olan saygımdan geliyor. Bunca yıldır öğrenemedin mi bunu? Ben ve çocuklarım senin kölen değiliz. Bizim hayatımız hakkında yalnızca sen karar veremezsin." Şehzat son söylediklerimle oturduğu kadifeyle bezenmiş sandalyesinden kalkıp kükreyerek konuşmaya başlamıştı. "Yeter! Daha fazla şansını zorlama Hümeyra! Ben sabırlı bir adam değilim bilirsin. Seni bir elime alırsam ölün çıkar bu evden." Susmayacaktım. Şimdi susarsam bir daha konuşmak için cesaretimi toplayabilir miydim bilmiyordum. "Beni dayakla tehdit edemezsin. On beş yıldır senden yediğim dayağın haddi hesabı yok. Bünyem alıştı artık." Şehzat sabretmeyi bir kenara bırakmış olacak ki hışımla yanıma geldi ve kolumdan tutup çekiştirerek beni odadan çıkarttı. Arkamdan Hafsa ve Hazel'in korkuyla bezenmiş seslerini duyabiliyordum. "Ablaa!" "Anne!" Onları korkutmayı istemezdim ama böyle olacağını en başından beri biliyordum. Yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Başıma geleceklere katlanmak zorundaydım. Beni arkasından çekiştiren bu adamın yapacakları tüm kötülüklere karşı direnmeliydim. 📚 Evet bölüm sonuna geldik. Hümeyra yine rahat durmadı ve başına bela aldı. Başına gelecekler beni korkutuyor. Sizce Hümeyra kızını bu evlilik saçmalığından kurtarabilecek mi? Diğer bölümü çok ara vermeden yazıp paylaşmak istiyorum ama bölümün okunmasının artmasını da beklemeyi de düşünüyorum. OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN Kİ BENDE YENİ BÖLÜMÜ ŞEVKLE YAZABİLEYİM. ‼️‼️‼️ Diğer bölümlerde görüşmek üzere. 🌷 |
0% |