Yeni Üyelik
1.
Bölüm

💙 Frever'e Giriş 💙

@sedefyyy5252

-Sadece bir giriş -

⚔️⚔️⚔️

Siris ırmağı çağlaya, çağlaya akıyor, Perifor yurdunu Büyütas yurduyla birleştiriyordu. İnsanlara bolluk, bereket vesilesi olan bu ırmak, kimi zaman o insanlara mezar oluyordu. Balıkçı periler oltalarını ırmağa atıp, ağlarına masum balıkların takılmasını beklerken, kulaklarına ulaşan at arabası tıkırtılarıyla tüm odaklarını taş yola çevirmek zorunda kalmışlardı. Beyaz, üstü çeşitli mücevherlerle süslenmiş bir at arabasını hayatlarında ilk defa gören balıkçı periler, şaşkın bir o kadar da arabadan bir soylunun çıkma olasılığıyla, tedirgin bir ruh halindeydiler. Pür dikkat arabadan inecek olan kişinin kim olduğunu öğrenmek için, arabanın işlemeli kapısına baka dururken, atların dizginlerini tutan muhafız seri adımlarla inmiş ve beyaz, elmaslarla bezenmiş kapıyı açmıştı.

Periler bu durumun vermiş olduğu şaşkınlıkla ve gerginlikle birbirlerine kısa bakışlar atıyor, hâlâ arabadan inmeyen o soylunun bir an önce inmesini bekliyorlardı. Sonunda bekledikleri soylu, önce siyah, üstü küçük yakutlarla süslenmiş topuklu ayakkabılarından birini, sonrasında ise tüm güzelliğini, balıkçı perilere göstermişti.

Balıkçı periler kızıl saçlı, yeşil gözlü kadına hayran olurcasına bakarken zümrüt yeşili elbisenin içerisinde parıldayan kadın, onlara bir kez olsun bakmadan balık kovasıyla uğraşan genç adama doğru yaklaştı ve onun tam önünde durdu.

Genç adam siyah, yakutlarla süslenmiş ayakkabılara tek kaşını kaldırıp bakmış sonrasında ise gözlerini zümrüt yeşili elbiseden kendisine bakan yeşil harelere çıkarmıştı. Soylu kadın kendisine anlamayan gözlerle bakan adamı baştan aşağıya bir süzdükten sonra, ince ama kulağa hoş gelen sesiyle konuştu.

"Merhaba Tristen."

Tristen, karşısında duran tanımadığı kadının, ismini bilmesiyle gerilip dudaklarını yaladı ve kuru çıkan ses tonuyla konuştu.

"Sen de kimsin? İsmimi nereden biliyorsun?"

Soylu kadın dik omuzlarını daha da dikleştirerek beyaz, narin ellerini, zümrüt yeşili elbisesinin önünde birleştirerek Tristen'i merakta bırakan sorulara yanıt verdi.

"Ben, Baş Peri Karkis'in yardımcısı Mişıl. Seni Baş Perimize götürmek için buraya geldim."

Tiristen kadının bu sözlerine bir anlam verememişti. Çok yakın bir zamanda Perifor krallığının kraliçesinin öldüğünü ve onun yerine kızının geçtiğini bir arkadaşından duymuştu. Peki Baş peri Karkis'in onunla ne işi olabilirdi ki? Meraklı gözlerini tekrar yeşil harelere çevirdi.

"Baş Peri'ye karşı bir kusurum mu oldu? Beni neden huzurunda istiyor anlamadım."

Mişıl derin bir nefes verip onun kafasındaki soru işaretlerini dağıtmak için konuştu.

"Baş perimiz senin, çok iyi kılıç ve sihir kullandığını öğrenmiş. Onun muhafızı olmanı istiyor."

Tristen bu cevaba karşı başta gülmek istesede karşısında ki kadından çekindiği için kendisini tuttu ve:

"Ya gelmek istemezsem?" diye sordu.

Mişıl, onun bu sorusuna karşılık saçlarının rengindeki kaşlarından birini kaldırıp, ona ürkütücü bir bakış sundu.

"O zaman seni mahzene kapatmak zorunda kalırım yakışıklı peri! Emin ol bunu istemezsin. Perifor zindanlarında beş yıldan fazla hayatta kalabilen suçlu görmedim."

Tristen bu sözler karşısında yutkunmaktan kendisini alamamıştı. Bu durumda yapılacak bir şey görünmüyordu. Tehdit açık ve netti. Ya muhafız olacaktı ya da mahzende gençliğinin baharında çürüyüp gidecekti.

Kafasını sağa sola sallayıp hızla konuştu.

"Tamam kabul ediyorum, Baş perimizin muhafızı olacağım. Bu benim için bir şeref olur."

Mişıl bu cevap karşısında hafifçe gülümseyip siyah eldivenli elini at arabasına doğru uzattı.

"O halde arabaya geçelim."

Tristen bu ani emir üzerine ne yapacağını şaşırarak etrafına ve balık kovasına baktı. Şimdi bunları ne yapacaktı. Kararsız bir şekilde, bir kovaya bir de Mişıl'a bakınca kadın:

"Tristen, eşyalarını dert etme. Artık onlara ihtiyacın yok." dedi.

Tristen bu sözlerle dönülemez bir yola gireceğini anlamıştı. Artık kendisini Baş peri Karkis'e adayacaktı. Balıkçılığa dönme gibi bir düşünceyi, hayal dahi edemezdi. Karşısında kurnazca bakan yeşil gözlü kadın, bunu söylemek istemişti. Başka çare yoktu. Muhafızlığı nasıl kabul ettiyse geri kalan her şeyi de kabul etmek mecburiyetindeydi.

Mişıl'a bir kelam etmeden elindeki eldivenleri çıkardı ve arabaya doğru yöneldi. Arkasından kendisine bakan yeşil gözleri hissedebiliyordu. Umursamadı. Az önce kendisinden istenen bu değil miydi? Onun isteğini yerine getiriyordu.

Mişıl, önünden geçip giden adamla önce kaşlarını çatmış, sonrada zümrüt yeşili elbisesinin işlemeli eteklerini tutup onu takip etmişti.

At arabasına bindiklerinde ise ortamı büyük bir sessizlik ele geçirmişti. Tristen yanında olan ve ona dik dik bakan gizemli periyle ne konuşacağını bilmiyordu. Yabancı bir ortama girdiğini daha şimdiden hissetmeye başlamıştı. Adım atacağı yeni hayatı onu ürkütmüyor değildi.

At arabası taş yollarda ilerlemeye başladığında arabanın küçük, kare penceresinden dışarıya baktı.

Ardında bıraktığı balıkçıların şaşkın bakışlarını gördüğünde yüzünde bir gülüş peydah oldu. Kendisine işe yaramaz muamelesi yapan bu periler şimdi onun Baş perinin Muhafızı olması gerçeğini pek sindirebilmiş değillerdi. Gözlerini pencereden çevirip zümrüt gözlü kadına yöneltti. Karşısında sessizce oturan kadın güzeldi. Hatta hayatında gördüğü en güzel kadın hiç şüphesiz o olmuştu. Lakin onda rahatsız edici bir havada yok değildi. Tresten bu güzel yüzlü perinin aslında göründüğü gibi biri olmadığını düşünmeye başlamıştı. Belki bu bir ön yargıydı ama Tresten düşüncelerinde bu zamana kadar hiç yanılmamıştı. Tabi şimdi bunu düşünmenin zamanı değildi. Asıl düşünmesi gereken Perifor Krallığının yegane sahibi Baş peri Karkis'ti. Kulaktan duyduğu bilgilerle onun, çok güzel bir kadın olduğunu biliyordu. Tabi aynı zamanda düşmanlarına karşı ne aksar acımasız olduğu ise Perifor halkı arasında en çok konuşulan başka bir özelliğiydi.

At arabası uzun bir araba yolculuğundan sonra durmuştu. Onun durmasıyla arabadan inen ilk kişi Mişıl olmuştu. Tresten çekingenliğini arabanın bir köşesine atıp, onu takip etti ve arabadan indi. Gözlerini etrafında gezdirirken kendisini büyüleyecek olan saray görüş alanına girmiş ve onu hayretler içerisinde bırakmayı başarabilmişti. Devasa yapı gökyüzüne dek uzanıyordu. Pembe mor sütunlar Peri krallığını simgelercesine ışıldıyordu. Rüyalarında bile göremeyeceği bu saraya şimdi muhafız olacaktı. Hayatındaki bu ani değişim onu korkutmuyor değildi.

Mişıl, ona dönüp:

"Hadi içeri geçelim. Baş peri ile görüştükten sonra sarayı gezer, her şeyi öğrenirsin." dedi.

Tresten başını sallayıp onu onayladı ve ikili devasa sarayın içerisine girdiler. Sarayın içi de tıpkı dışı gibi büyüleyiciydi. Duvarlar pırlantalarla, kristallerle dekore edilmişti. Az önce geçmiş Baş perilerin portrelerinin olduğu köşeden geçmişlerdi. Mişıl az buçuk Tristen'e onlardan bahsetti.

"Sen de biliyordursun ki Tristen, Perifor krallığında Taht, anneden kızına geçer. Baş peri Karkis'in annesi, eski Baş peri, Luna çok yakın bir zamanda öldü. Onun yerine tahta Karkis geçti. Haliyle krallıkta bir çok şey değişime ihtiyaç duydu. Özellikle saray muhafızları bu değişimden nasibini alan ilk grup oldu."

Tristen, tüm dikkatini vermiş onu dinliyordu. Mişıl, onun gözlerine kısa bir bakış atıp, sözlerine devam etti.

"Sarayda bulunan elli muhafız, sınır köylerine gönderildi. Sen de biliyordursunki büyücüler ve cadılarla aramız son zamanlarda pek iyi değil."

Tresten başını sallayıp onu onayladı. Şu an için konuşmak değil dinlemek istiyordu.

"Baş peri Karkis, sınır bölgelerini güçlendirme çabalarına girdi. Buradan da anlaşılıyorki çok uzak olmayan bir zamanda, Perifor Krallığı bir savaş ile yüzleşebilir. Bu sebeple senin gibi yetenekli, usta periler sarayda olmalı ve Baş peri'yi korumalı, öyle değil mi?"

Mişıl'ın bu sorusuyla Tresten, boş bulunup sıçradı. Vereceği cevap belliydi ama neden böylesine heyecanlanmıştı bilmiyordu.

"Elbette. Baş perimiz için kendimi feda etmeye hazırım."

Mişıl, onun bu sözleriyle gülüp tehlikeli gözlerle onu süzdü.

"Baş peri Karkis'e olan bu sadakatin göz yaşartıcı doğrusu."

Tresten itham edildiği şeye tam manasıyla anlam veremedi.

"Ne demek istiyorsunuz? Beni buraya getiren sizsiniz! Krallığımın, kraliçesine sadakatle bağlı olmasam, hain diye canımı alırsınız!"

Mişıl, gözlerinden ateş çıkan genci, yüzündeki tebessümle izledi. Onun bu öfkesini görmek istiyordu ve başarmıştı da. Onu sakinleştirmek için yeşil gözlerini onun mavi gözlerine dikti. Dudaklarında bir fısıltı hüküm sürüyor, Tresten'i etkisi altına alıyordu. Fısıltı durdu ve Mişıl, konuştu.

"Sakin ol genç adam. Bizim senden istediğimiz de bu, sadakat."

Tresten kendisine sihir yapıldığının bilincindeydi ama üzerindeki sakinliği bir türlü atamıyordu.

Mişıl, onun konuşmasını beklemek istemeyip tekrar konuştu.

"Hadi, şimdi Baş perinin huzuruna çıkma vakti. Ne olursa olsun onun karşısında da böyle öfkelenme. Emin ol onun öfkesi, seni yer, yutar!"

Tresten, el mecbur başını sallayıp onu onayladı. Bunun üzerine Mişıl, dik omuzlarını daha da dikleştirerek devasa kristal kapıdan içeriye girdi. Tresten başta ne yapacağını şaşırsa da onu takip etmeyi akıl edebilmişti.

İlk bölümün sonuna geldik.

İnşAllah beğenirsiniz.

Bölüm hakkında düşünceleriniz nedir?

Sizce bu kurgunun devamı gelmeli mi?

Kitabın genel taslağını oluşturdum. Yazmak için çok heyecanlıyım.

Bu kitapta karakter tanıtımı yapayım mı bilemedim. Siz ister misiniz?


Loading...
0%