Yeni Üyelik
2.
Bölüm

💚 Hai̇n Planlara İlk Adım 💚

@sedefyyy5252

Hain Planlara İlk Adım

✨1. Bölüm✨

Adamın kalbi küt küt atıyordu. Karşısında beyazlar içerisinde ışıldayan kadın dizlerinin tüm bağını çözüp atmıştı. Adam şimdi ne yapmalıydı. Bu göz kamaştırıcı kadının karşısında daha ne kadar durabilirdi bilmiyordu. Yanında duran Mişıl'da ona hiç yardımcı olmuyordu. Beyaz saçlı, güzel yüzlü kadın, Perifor Krallığı'nın Kraliçesi, Baş peri Karkis'ti. Dikkatli gözlerle Tresten'e bakıyor, kimsenin hesap edemediği düşünceleri beyninde geçiriyordu. Onun bu sessizliği Tresten'in yüreğine nedense bir korku salmıştı.

Sonunda Kraliçe Karkis, beyaz, pırlantlarla süslenmiş elbisesinin eteklerini savurarak karşısına dikildi ve gülümseyen dudaklarını harekete geçirdi.

"Merhaba yiğit Tresten. Perifor Sarayına hoş geldin."

Kraliçenin sesi, Tresten'in kulaklarına büyülü bir ezgi gibi ulaşmıştı. Ellerinin titreyişini dizginleyerek kendisini konuşmaya zorladı.

"Hoş buldum Kraliçem. Sizin gözünüzde yiğit bir adam isem, ne mutlu bana."

Daha fazla konuşamadı ve gözlerini titremesi durmayan ellerine çevirdi. Karkis, onun bu heyecanlı haline yarım bir gülümseme bahşedip, gece karası gözlerini Mişıl'ın yeşil gözlerine çevirdi.

"Mişıl! Tresten'e öğrenmesi gereken her şeyi öğrettiğini umuyorum."

Mişıl kendisine yöneltilen soruya, başını kibarca eğip cevap verdi.

"Emrettiğiniz gibi gereken her şeyi öğrettim kraliçem."

Karkis memnun olmuşçasına gülümseyip tekrar Tristen'e döndü. Onun kara gözlerinin, kendisine yöneltildiğini gören Tresten'e bir heyecan dalgası tekrar esir almıştı.

"Tristen! Benim en yakın Muhafızım olacaksın. Görevinin önemini zamanla idrak edeceğine hiç kuşkun olmasın. Sana bir takım vazifeler vereceğim. Bu vazifelerden ilki tüm krallıkları gezip bilgi sahibi olman olacak. Artık geçim sıkıntısı çekmene gerek kalmadı. Benim yanımda olduğun sürece tüm zenginlikler ayaklarına serilecek. Şayet aksi türlü bir iş yaparsan, emin ol eski hayatını bile özleyecek duruma düşersin!"

Tresten, kraliçenin tehdidini açıkça anlamıştı. Öyle dönülemez bir yola girmiştiki sonunda ne olacağını bir türlü kestiremiyordu.

Elini sertçe göğsüne vurup:

"Emrinizdeyim Baş perim. Sizin için canımdan vazgerçerim." demesi üzerine Karkis, yüzüne memnun olduğunu belirtircesine bir gülümseme yerleştirip arkasını döndü ve ihtişamla parıldayan tahtına oturdu. Gözleri Mişıl'ın üzerinde oyalandı.

"Tristen için bir oda hazırlattım. Onu oraya götür. Emrine de hizmetliler tayin ettim. Tristen artık asil bir muhafız."

Mişıl başını eğip:

"Emredersiniz Baş perim" dedi ve Tresten'e:

"Beni takip et!" dedikten sonra taht odasından çıktı.

Tresten, Karkis'in huzurundan çıkmanın verdiği rahatlıkla rahat bir nefes alıp yavaşça verdi. An itibariyle yeni bir hayata başlamıştı ve omuzlarına ağır bir yük yüklenmişti. Üstesinden gelmek zorundaydı aksi takdirde canından olacaktı.

Olumsuz düşünmenin bir anlamı yoktu. Tüm bu konforun tadını çıkarmalıydı.

Gözleri devasa sarayın parıldayan duvarlarında geziniyordu. Saray öylesine büyüktü ki her bir köşesinden hizmetliler çıkıyor, Mişıl'ı selamlıyorlardı. Tristen böylece Mişıl'ın saray çalışanları üzerinde hakimiyeti olduğunu anlamıştı.

Bir kaç odadan geçtikten sonra önlerinde, devasa bir merdiven belirmişti. Tirsten ucu bucağı gözükmeyen merdivene şaşkınlıkla bakıyor nerede bittiğini hesap etmeye çalışıyorken Mişıl ona dönüp manidar bir gülümseme sundu.

"Bir merdiven dahi seni böylesine şaşırtıyorsa, sarayda karşılaşacakların kim bilir sende ne tür etkiler bırakır. Bu kadar şaşırma Tristen! Her şeyi yavaş yavaş öğreneceksin."

Tristen onu ilgiyle dinliyordu. Mişıl merdivenleri çıkarken sözlerine devam etti. Tristen da hem onu dinliyor hem de arkasından onu takip ediyordu.

"Bu sarayda gördüğün her şey sihirle yapıldı. İstersen sen de sihrini kullanıp yapabilirsin. Merdivenlerdeki tuhaflığı fark ettin mi?"

Mişıl bu soruyu arkasını dönüp sormuştu. Tresten onun yeşil gözlerine bakıp heyecanla konuştu.

"Evet, sanki pamukların üzerinde yürüyorum. Sanki bedenimdeki tüm negatif enerjiden kurtuldum."

Mişıl, Tresten'i hayran bırakan bir kahkaha attıktan sonra, merdivenleri çıkmaya devam etti.

"Perifor sarayında bunlarla sık sık karşılaşacaksın. Sen de biliyorsun ki krallığımız, huzur ve güven üzerine kurulmuş bir krallık. Bu sebeple her zaman negatif enerjilerle mücadele etmek zorundayız."

Tristen başını sallayıp onu onayladı.

Mişıl onun sessiz kalmasıyla kaldığı yerden devam etti.

"Karkis seni, muhafız ilan etti ama öncesinde bir kaç sınava tabi tutulacaksın. İlk önce tüm krallıkları en ince ayrıntısına kadar öğreneceksin. Hiç bildiğin, en azından adını duyduğun bir krallık var mı?"

Tristen, kendisine yöneltilen bu soruyla kaşlarından birini kaldırıp düşündü. Aslında arkadaşından Cadera Krallığı hakkında bir kaç bir şey duymuştu. Bildiklerini, kendisinden cevap bekleyen kadına anlatmaya koyuldu.

"Çok fazla bir bilgim olmasa da Cadera Krallığı hakkında bir kaç şey duymuştum."

Mişıl merakla gözlerini kısıp:

"Ne duydun?" diye sorunca Tresten anlatmaya devam etti.

"Krallığın başında genç bir cadı varmış. Adı, yanlış hatırlamıyorsam Madrix'di."

Tresten şüpheyle duraksayınca Mişıl onu başıyla onayladı.

"Cadı Madrix ve Baş perimiz birbirlerini pek sevmezlermiş. Aralarında yıllar boyu süren sessiz bir savaş hüküm sürüyormuş."

Tresten bu sözleri çekinerek söylemişti. Ağzından yanlış sözler çıkacak diye ödü kopuyordu. Ama Mişıl herhangi bir şey söylemedi. Bir süre aralarında sessizlik söz sahibi oldu.

"Tüm bildiklerin bu kadar mı!"

Tresten utanarak başını eğdi.

"Evet, ben avam kısımdanım. Daha fazlasını bilme olanağım hiç olmadı."

Mişıl anlayışla gözlerini yumup açtı.

"Sorun değil, bu kadar bilgin olması bile mucize. Karkis halkının, dostlarını ve düşmanlarını bilmesini ister. Ne yazık ki halkımız bu konuda çok yetersiz."

Tresten başını ayak uçlarına eğip onun sessizliğiyle onayladı. Mişıl arkasını dönüp bir kaç merdiven daha çıktıktan sonra önünde düz bir kolidor belirmişti. Her tarafta uçuşan minik periler Tresten'in yüzünde tebessüm oluşturmuştu. Sonunda Mişıl bir odanın önünde durmuş ve genç adamın yanına gelmesini beklemişti. Pembe bulutları andıran kapıyı gören Tresten, şaşkınlıkla dudaklarını aralamıştı. Elini kaldırıp kapıya dokundurmamak için üstün bir çaba sergiliyordu. Dayanamayıp aklından geçen garip soruları diline döktü.

"Nasıl olurda buluttan bir kapı olur ve içeriyi göstermez."

Mişıl, onun bu sorusuyla elini dudaklarına götürüp nazik bir gülüş sergiledi.

"Sana söylemiştim Muhafız. Daha şaşıracağın çok şey var. Şimdi içeri geçelim. Biraz dinlen, sonra eğitimine başlayacağız."

Tresten onu onaylayıp arkasından takip etti. Mişıl odanın kapısına fısıltılarla sihir yaparken pür dikkat onu dinledi. Bir an önce sarayın işleyişini öğrenmesi gerekiyordu.

Kapı sihrin etkisiyle açılmış ve Perifor Sarayın'a layık bir oda ikisinin görüş açısına girmişti. Böylesine bir oda karşısında büyülenmemek elde değildi. Odanın ortasında dönen mermer bir merdiven vardı ve en ucuna devasa bir yatak kondurulmuştu. Merdivenin boşluğuna ise oldukça geniş alana sahip bir masa koyulmuştu. Dikdörtgen odanın tüm duvarlarını kitaplıklar süslüyordu. Odanın tüm ışığını odanın her bir köşesine yayılmış ışıltılı yıldızlar aydınlatıyordu. Tresten, etrafında bir tur dönüp istemsizce ıslık çaldı. Mişıl onun bu haline alaylı bir tebessüm sunmakla yetindi.

"Burası mükemmel."

Mişıl yüzündeki gülümsemeyi silmeden konuştu.

"Şuradaki gizli bölmede kıyafetlerin var. Onun hemen yanındaki kapı banyo ve tuvalet. İhtiyacına yarayacak her şey bu odada mevcut."

"Her şey için teşekkür ederim."

Mişıl ona hafif bir tebessümle karşılık verdikten sonra ciddileşti.

"Karkis teşekkürünü ona olan bağlılığında sadakatinde görecektir."

Tresten bu sözler üzerine görev bilinci yüklenmiş bir muhafız olarak omuzlarını dikleştirip yumrup yaptığı sağ elini sertçe göğsüne vurdu ve:

"Hiç şüpheniz olmasın" dedi.

Mişıl onun üzerinde ve odada son kez gözlerini gezdirip konuştu.

"Benim gitme vaktim geldi. Şimdi sen dinlenmene bak. Yarın eğitimlerine başlayacağız. Herhangi bir ihtiyacın olduğunda yıldızlara seslenmen yeterli olacaktır."

Son sözlerini söyleyen saçları alev rengine sahip kadın, arkasını dönüp sihirli kapıdan geçti ve gözden kayboldu.

Tresten onun gidişinin ardından anlam veremeyerek odayı aydınlatan yıldızlara baktı. Bir ihtiyacı olduğunda nasıl onlardan isteyebilirdi ki. Bunu tam manasıyla öğrenmek için yıldızlara seslendi.

"Ey odamı ışıldatan yıldızlar bana bir ziyafet sofrası kurun!"

Sözleri biter bitmez odanın her bir köşesindeki yıldızların parlamasıyla, gözleri anlık da olsa kamaşmış ve onları kapatmak zorunda kalmıştı. Onları açtığında ise devasa yemek masasının üzerinde çeşit çeşit yemekler ve içecekler kendisine göz kırpıyordu. Tresten sihrini gücüne hayretle bakıp yıldızlara teşekkür etti.

Onun bu kadar şaşırmasının sebebi, sihrini bu kadar kuvvetli olmasından dolayıydı. Evet kendisi de sihir yapıyordu ama onun sihrinin kuvveti Karkis'in yıldızlarının yanında bir hiçten ibaretti.

Yemekler aç olan karnını daha da çok acıktırmıştı. Hızlı adımlarla önce ellerini yıkamaya gitti ve sonrasında iştah açıcı masaya oturdu. O burada karnını doyururken Karkis taht odasında Mişıl'ı karşısına almış onunla konuşuyordu.

"Sence Mişıl, Tresten bize sorun çıkaracak bir adam mı?"

Mişıl zümrüt yeşili gözlerini Karkis'in gözlerine dikip konuştu.

"Bana sorun çıkaracak biri izlenimi vermedi Baş perim. Hem merak buyurmayın ben onun her hareketini izleyeceğim."

Karkis memnun olmuşçasına başını sallayıp beyaz saçlarını eliyle savurup arkasına döndü ve tahtına kuruldu. Mişıl onun üstten üstten bakışlarına karşılık başını eğip gözlerini yere dikti. Karkis bir şey canını sıkıyormuşçasına yüzünü ekşitip konuştu.

"Frever'e gideceğim. Duydum ki Madrix yine İdot'un peşinde dolanıyormuş. Ona büyük bir ders vermenin zamanı geldi de geçti artık. Onun kalbine öyle bir hançer saplayacağımki hiçbir ilaç onu iyileştirmeye kafi gelmeyecek."

Sözlerinin sonuna doğru yüzündeki kötü ifade gitmiş onun yerine dudaklarında bir tebessüm belirmişti.

Mişıl Karkis'in aklından ne tür hainliklerin geçtiğini bilmemenin merakıyla yere bakarken merakına yenilip konuştu.

"Kutsal ormana tek başınıza mı gideceksiniz Baş perim? Benim ya da Tresten'in size eşlik etmesi daha güvenli olacaktır. Eğer Cadı Madrix'i kızdıracak bir şey yapacaksınız size zarar vermeye çalışacaktır."

Karkis umursamazca çeşitli elmaslarla, pırlantalatla süslü elini sallayıp:

"Hiçbir şey yapamaz bana o cadı!" dedi.

Mişıl bu sözle Karkis'in yanında kimseyi istemediğini anlamıştı. Bu sebeple ısrarcı olmadı. Karkis'ti sinirlendirmeyi göze alamazdı.

Karkis oturduğu tahttan ani bir hareketle kalkıp ışıltılı elbisesini düzeltti ve tek kaşını kaldırıp:

"Mişıl sence elbisem nasıl? Değiştirmelimiyim?" diye sordu.

Mişıl Karkis'in üzerindeki pembe beyaz karışımı elbisede ve onun üzerindeki pırlanta süslerine bakıp konuştu.

"Eğer Baş büyücü ile karşılaşacaksanız daha güzel ve etkileyici bir elbise giyinmelisiniz efendim."

Karkis taht odasındaki ayna görevi gören kristal duvarlara yansıyan görüntüsüne bakıp, onaylar niyetli başını salladı.

"Doğru söylüyorsun, İdot'u bu elbiseyle etkilemek zor olur. Daha güzel elbiselerim varken bu elbiseyle onun karşısına çıkmam."

Karkis bu sözlerini söyleyip Mişıl'ın yanından geçti ve yatak odasına gitti. Mişıl'da onu takip etmişti.

Karkis'in odası herkesi etkileyecek kadar sihirli ve güzel bir odaydı. Devasa büyüklükteki odanın her bir yanında küçük periler dolanıyor odayı temziliyorlardı. Baş perilerinin gelmesiyle hepsi heyecanlanıp oldukları yerde hareketsizce kalmış referans yaparak onu selamlamışlardı. Karkis eliyle onlara işinize dönün emrini verip pembe ve tonlarıyla süslenmiş yatağına oturup Mişıl'a emretti.

"Bana en güzel elbiselerimi getir!"

Mişıl başını saygıyla eğip Karkis'in devasa kıyafet dolabına yöneldi.

Dolabın kapıları onun yaklaşmasıyla kendiliğinden açılıp içerisindeki tüm elbiseleri, ayakkabıları ve taçları görünür kılmıştı. Mişıl güzel elbiselere iç geçirerek bakıp bir kaç tanesinin üzerinde ellerini gezdirdi ve içlerinden en güzel üç tane elbiseyi askılarıyla beraber alıp Karkis'e döndü.

"Efendim bu üç elbise çok şık."

Karkis getir masasında eliyle işaret edip yumuşacık yatağında sol bacağını sağ bacağının üzerine atıp rahat bir pozisyon aldı.

Mişıl elindeki elbiseleri ona götürüp üçünü de görebilecek şekilde sihirle havada asılı tuttu.

Karkis üç elbisede gözünü gezdirip içlerinden en güzel olan beyazına kan kırmızısı karışmış strablez elbisesinde karar kıldı. Bu elbiseyi seçmesinin en büyük sebebi İdot'un kırmızı rengine olan düşkünlüğünden kaynaklanıyordu. Hain planlarını eyleme geçirmek için hazırlıklarını yapmaya başladığında ise yüzündeki şeytani gülümseme Mişıl'ı bile korkutmaya yetmişti.


Loading...
0%