Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen 🩵
💙💙💙
Gecenin karanlığı yerini güneşin pak aydınlığa bırakmaya başladığı sırada Cadera krallığı kendileri için yorucu olacak o güne başlamış görünüyorlardı. Sokaklar koyu renkli kıyafetler giymiş başlarına geniş bir yuvarlaktan başlayarak sivrileşen şapkalarını takmış cadılarla kaynıyordu.
Frever sarayında gerçekleşecek olan balo için tüm hazırlıkları tamamlamaları gerekiyordu. Baş Cadı her birine farklı farklı görevler tayin etmişti. Hiçbir kusurun olmamasını özellikle tembihlemiş eğer diğer krallıklara rezil olursa hesabını soracağını söylemişti. Cadılar bu sebeple görevlerine özel ihtimam gösteriyorlardı.
Frever’in ortak sarayına gidilecek tüm malzemeler at arabalarına dikkatlice yüklenmiş ve saraya doğru harekete geçilmişti. Tüm bu hazırlıkların kontrolüyle ilgilenen Lulis’ti. Havada süzülürken küçük kara gözleri krallığın üzerinde geziniyor en ufak hataya müdahale ediyordu. İşlerin en önemlilerini hallettikten sonra saraya dönmek için güçlü siyah kanatlarını çırptı. Cadı Madrix’i güzellik uykusundan uyandırması gerekiyordu. Ona defalarca bir çalar saat kurmasını söylese de Madrix onu dinlememişti. O varken çalar saate ne gerek varmış gibi sözler zırvalayıp durmuştu.
Lulis alayla gözlerini devirip Baş Cadının görkemli sarayına giriş yaptı. Gözleriyle etrafı kontrol ederken küçük bir cadıyı görmesiyle kanatlarını çırpmayı bıraktı ve ona seslendi.
“Küçük cadı! Senin burada ne işin var?”
Küçücük kollarıyla merdivenleri silmeye çalışan çocuk cadı, tatlı yüzünü buruşturup ağlamaklı çıkan sesiyle konuştu.
“Baş Cadı bana ceza verdi. On tane merdiven basamağını silmem gerekiyor. Ondan nefret ediyorum!”
Lulis kara gözlerini kısıp küçük Cadının elindeki ıslak gri beze baktı. Bu duruma mantıklı bir yanıt bulmak için düşünüyordu. Eğer Baş Cadı bu çocuğa böylesine bir ceza verdiyse elbette mantıklı bir sebebi olmalıydı. Yoksa küçük bir çocuğa eziyet etmek pek onluk bir davranış değildi. Bunu yapsa yapsa ancak kötü kalpli Karkis yapabilirdi diye düşündü Lulis.
Havada kanatlarını süzerek çocuğa doğru yaklaştı.
“Adın ne senin küçüğüm?”
Küçük cadı başındaki şapkasını düzeltip sevimli yüzünü ona doğru kaldırdı.
“Sadra efendim.”
Lulis küçük kafasını aşağı yukarı sallayıp onun başının etrafında dönerken sordu.
“Ne yaptın da Baş Cadı sana bu cezayı verdi küçüğüm.”
Sadra sıkıntıyla üflerken küçük omuzlarını indirip kaldırdı. Annesi sarayın çalışanlarından biriydi. Merdivenleri silerken yanında koşturup duruyordu. Annesiyle uğraşan hizmetlilerden birinin işini bilerek bozunca Baş Cadı ona bu cezayı vermişti.
Mavi gözlerinin önüne düşen siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp Lulis’in sorusunu cevapladı.
“Bir kadın annemle uğraşıp duruyordu. Bende onu cezalandırmak istedim. Doğradığı peynirleri kedilere verdim.”
Lulis gür karga kahkahasına engel olamadı. Mavi gözleri parıldayan kıza son kez bakıp merdivenlere doğru kanatlarını çırptı. Aynı zamanda da ona öğüt vermekten geri kalamadı.
“Bir daha böyle bir durumla karşılaşırsan küçüğüm, kötülüğe kötülükle karşılık vermek yerine akıllıca davran!”
Sadra merdivenlerden uzaklaşan Lulis’e gülümserken bir yandan da başını aşağı yukarı sallayıp oflayarak işine geri döndü.
Lulis karga heykellerinin bekçilik ettiği odanın önünde belirdiğinde tek bir ötüşle kapıların açılmasını sağladı. Gotik tarzda döşenmiş odaya girdiğinde gözlerini odada gezdirdi. Birçok kişiye boğucu gelebilirdi belki ama bir cadı için özellikle de Madrix için siyah vazgeçilmez renkti. Koltuklardan tut perdelerine kadar her eşya siyahtı. Odaya renk veren tek şey turuncu alevler yayan mumlardı. Lulis odanın tam ortasında duran soluk mor renkli tüllerle çevrelenmiş yatağa bakıp gözlerini devirdi. Baş Cadı hala güzellik uykusundan uyanmamıştı.
Lulis gür kaba sesiyle şarkı söyleyerek onun baş ucuna kadar gittiğinde Cadı sızlanarak siyah yastığından başını kaldırdı.
“Pis karga! Ne yaptığını sanıyorsun sen?”
Lulis siyah saçları birbirine girmiş kadına iğneleyici gözlerle bakarken kanatlarını şiddetle çırptı. Bu kadın ne zaman erken kalkmayı başarabilecekti merak ediyordu. Tembel cadıya yatağın baş kısmında asılı olan aynayı işaret edip konuştu.
“Dön bak acınası haline. Tüm Frever balo için kendini parçalasın sen değerlinin rahatını bozma, yat uyu!”
Madrix uykusundan uyandırılmanın öfkesiyle yatağı yumruklayıp arkasındaki büyük aynaya baktı. Karışık siyah saçlarını ve gözlerinin altındaki morumsu rengi görmesiyle huysuzca yüzünü buruşturdu. Gece nasıl bir efor sarf ediyordu da kendisini bu hale getirebiliyordu merak ediyordu. Buruşmuş soluk mor renkli yorganını ayaklarıyla itip yataktan çıktı. Üzerindeki yerlere sürünen siyah saten geceliğini eliyle düzeltip mor yünlü topuklu ayakkabılarını ayağına geçirdi ve Cadera Krallığını ayaklarının altına seren balkonuna çıktı. Buradan bakıldığında tüm cadıların harıl harıl çalıştığını görebiliyordu. Balo için tüm hazırlıkların neredeyse tamamlanmış olmasını umuyordu. Siyah irisleri Siris ırmağına kaydığında renginin dönmeye başladığını gördü. Balondan bir kaç gün öncesinde Frever’deki tüm sular kan rengine bürünürdü. En nihayetinde boşuna kanlı Frever balosu denmiyordu.
Gözlerini Perifor Krallığı ile Büyütas Krallığını birbirine bağlayan ırmaktan çekmeyerek Lulis’e sordu.
“Tüm hazırlıklar tamamlandı mı? Herhangi bir aksilik istemiyorum Lulis!”
Lulis küçük karga gözlerini iç çekerek krallıkta gezdirdi.
“Küçük detaylar dışında her şey tamam Baş Cadı.”
Madrix başını memnuniyetle sallayıp iç çekti. Daha Perifor’a kurbanlar sunulacaktı. Bu balonun amaçlarından biri de krallıklar arasındaki buzları eritmek düşmanlıkları yok etmekti. Çünkü büyük savaşta tüm krallıkların tek ortak amacı Frever’i korumaktı. Bu amaç uğruna da bir çok kayıplar verilmişti. Cadera krallığı da kurbanlarını hep Perifor Krallığına sunardı. Tıpkı Büyütas krallığının kurbanlarını Cadera krallığına sunduğu gibi. Ya da Devistra Krallığının kurbanlarını Cücetis krallığına sunduğu gibi. Veyahut da Perifor Krallığının Devistra Krallığına sunduğu gibi. Cücetis Krallığı’nın da Büyütas Krallığına sunduğu gibi.
Tüm krallıkların amacı bir olmak ve Frever’i korumaktı. Lakin Karkis’in Baş Peri olmasından sonra bu amaç tüm gerçekçiliğini yitirmeye başlamıştı. Madrix, onun kendi çıkarları için bütün Frever’i yok edebileceğini çok iyi biliyordu. Amacına ulaşmak için de diğer krallıkları kendi tarafına çekerek önce Cadera’ya savaş açacağının da farkındaydı. Yani birde Laftin’in ihaneti tüm bunlara tuz biber olmuştu. Onun Karkis’e sığındığına adı kadar emindi. Buna engel olmak için çok çabalamıştı ama başarılı olduğu söylenemezdi. Onu eline geçirdiğinde karga muhafızlarına büyük bir ziyafet çektirecekti. Aklınca kendisine meydan okuyordu. Ne bu krallığı ona yem ederdi ne de kendisini. Ona tüm bu akılları verenin Karkis olduğunu biliyordu.
Daldığı düşüncelerden çıkıp Lulis’e baktı.
“Perifor Krallığı için kurbanlar hazırlandı mı? Bir an önce götürsek iyi olur. Karkis’in diline düşmek istemiyorum.”
Lulis kaba bir gürültüye boğazını temizleyip cevap verirken Madrix onun bu hareketine yüzünü buruşturdu. Bu karganın şu huyundan nefret ediyordu.
“İlk işim kurbanları hazırlamak oldu. Endişeleneceğin bir durum yok. Bu arada sur kapılarına baksan iyi olacak.”
Madrix onun yönlendirmesiyle zifiri karanlık gözlerini sur kapılarına çevirdi. Gördüğü Büyücü kafilesiyle kalbinden ılık bir rüzgar akıp gitti. Gökyüzünden aşağıya süzülen beyaz kar taneleri maviye dönmeye başlamıştı. Gözlerini heyecanla gelenlerin üzerinde gezdirdi ama aradığı kişiyi buradan görmesi mümkün değildi. Heyecanla geceliğinin eteklerini toplayıp odasına girdi ve tek gözlü dürbünü alıp geldi.
Onun bu heyecanını alaycı gözlerle izleyen Lulis ona takılmadan duramadı.
“Şu sarf ettiğin eforu işlere güçlere harcasan çoktan yolumuzu bulmuştuk Baş Cadı.”
Madrix tek gözünü kapatmış diğeriyle İdot’u ararken kaba bir homurtuyla Lulis’e cevap verdi.
“Kes sesini Lulis! Benimle alay edeceğine git bana güzel bir kıyafet seç ama elbisede mutlaka kırmızı renk olsun!”
Lulis oflayıp onun dolabına doğru uçarken o ise hâlâ idot’u bulmanın derdindeydi. Neredeydi bu adam. Bu yılda geleneği bozmayıp kurbanları ilk sunan onun krallığı olmuştu. Geleneğe göre kurbanı sunacak krallık lideri tarafından sunulmalıydı. Bu sebeple İdot muhakkak gelen kafilenin arasında olmalıydı.
Gözlerini tüm kafilenin üzerinde gezdirirken derin bir iç çekmekten kendini alamadı. Ömrü bu büyücü bozmasını aramakla geçmişti. Şimdi de değişmeyen kaderiyle yüzleşiyordu. Tam umudunu kaybedip dürbünü gözünden çekecekti ki görüş açısına giren adamla durdu. Kahverengi altın yaldızlı cübbesiyle kafilenin tam ortasında gelen ondan başkası değildi. Madrix dürbününü heyecanla onun yüzüne çıkarttığında gördüğü kirli sakallı yakışıklı yüzle bir an için yerinde sallandı. Bu adam hiçbir şekilde ona iyi gelmiyordu.
Evet şu an tam bir aptal aşık gibi davranıyordu ama ne yapsındı. İdot onun çocukluk aşkı, kalbini böylesine titreten yegane adamdı. Çıldırırcasına atan kalbine elini koyup koşarak odasına girdi ve neşeyle şakıdı.
“Gördüm onu Lulis. Her zaman olduğu gibi yine göz alıcıydı.”
Lulis küçük gözlerini daha çok kısarak Madrix’e baktı.
“Bir gün İdot’un senin kalbini paramparça etmesinden korkuyorum Madrix! Ona bu kadar kapılman normal değil.”
Onun bu sözleriyle Madrix’in yüzünde açan güller solmuş yerini somurtkan bir yüz ifadesi almıştı. Kalbinin çarpıntısı yavaş yavaş dinerken kırılgan çıkan sesiyle kırgınlığını dile getirdi.
“Sevmek, aşık olmak suç değil Lulis! Ben onu kendimi bildim bileli seviyorum. Ondan herhangi bir beklentim yok.”
Lulis bu sözlere kanacak kadar akıldan yoksun olmadığını gösterircesine gözlerini devirdi. Bu sözler kulağa hiç de inandırıcı gelmiyordu. Onun üzüldüğünü gördüğü için daha fazla üzerine gitmemek için konuyu değiştirdi. Kanatlarını çırparak etrafında döndüğü kırmızı tüylerle süslenmiş iddialı siyah elbiseyi göstererek konuştu.
“Bu elbiseyi giymek ister misin?”
Morali bozulan Madrix başını sallayıp onun teklifini kabul etti. Elbise güzel duruyordu. Kırmızı tüyler siyah elbisenin göğüs kısmını çepeçevre sararak bel kısmından aşağıya doğru görsel bir şölen sunarak iniyordu.
Elbiseyi saray hizmetlilerinin yardımıyla üzerine geçirdiğinde Lulis kanatlarının üzierine koyduğu kırmızı elmaslarla süslenmiş tacı getirip onun başına kondurdu. Madrix, son olarak da ayakkabılarını ayağına geçirdiğinde artık gelen kafileyi karşılamak için baştan aşağıya hazır durumdaydı.
Birazdan aşağıya inecek ve sevdiği adamın sunduğu kurbanı kabul edecekti.