Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@seiizy

 

 

"Prensim, affedin..."

dedim, ama o anın ağırlığı beni fazlasıyla etkilemişti. Dizlerim titredi, adımlarım zayıfladı. Bir anlığına gözlerim karardı ve zemin, sanki ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hissettirdi. Dengemi kaybettim ve geriye doğru sendelemeye başladım. üzerinde durduğum merdiven görevi gören tahtalardan biri dengem sarsılınca ayaklarımın altından kaydı.

Düşmek üzere olduğum yön, prensin olmadığı bir taraftı. Çitin diğer tarafı. Her şey bir anda gerçekleşti. dengemi tamamen kaybettim ve boşluğa doğru savruldum. Prens, bir an bile kıpırdamadan, soğukkanlılıkla bana baktı. Asil Gözleri, adeta beni yargılıyordu.

Vücudum soğuk toprak zemine çarptığında, şok dalgaları tüm bedenimi sardı. Prens hala hareket etmiyor, sadece bakışlarını üzerimde sabitliyordu. Onun buz gibi soğuk bakışları altında, büyük bir hata yapmış olmanın ağırlığını hissettim. Veliaht Prensin tok ve keskin sesi benim duyduğum son cümleydi.

"Zayıflığın seni buraya getirdi, güçsüzlüğün ise seni burada bırakacak. Eğer kalkmayı başaramazsan, burada yatıp kalırsın. Kaderin, ancak onu hak ettiğinde değişir."

ve görüntü kesildi.

...

Başımın içindeki sesin yankılanmasını durduramıyordum. 'Güçsüzlüğün seni burada bırakacak... Kaderin, ancak onu hak ettiğinde değişir...' anlayamadığım bir şekilde hareket de edemiyordum. vucudumun ağırlığı iki kat olmuş gibiydi. karanlığın içinden sıyrıldım.

Gözlerim ağır ağır aralandı ve karanlık odanın hafif bir ışık hüzmesi içeri yayılıyordu. Odanın içi, kalın taş duvarlarla çevrilmişti ve her köşesinde eski tıbbi aletler, şişeler ve bitkiler vardı. Yüksek tavanlı dalgalanmalar duvarlarını saran kitap rafları, tıbbi el kitapları...

Yatak, basit ama konforlu bir şekilde temizlenebilir; Üzerinde yumuşak bir örtü ve baş ucunda bir kaç yastık mevcuttu. Yumuşak bir örtü, vücudumu sarıyordu ve başımın altına esaslı bir yastık konmuştu. yerimde doğrulmak için hareketlendim fakat omzumdaki o keskin acı beni geri yatağa bastırdı.

Odanın kapısı hafifçe açıldı ve içeriye orta yaşlarda bir adam girdi bilge, temiz bir yüzü vardı; elinde bitkilerle dolu bir sepet ve üzerinde eski tarz bir elbise vardı. Şifacı olduğunu tahmin ettiğim adam bana yaklaştı, gözlerime dikkatle bakmıştı. Tam ona soru sormak için dudaklarımı araladığım sırada benden önce davrandı.

"Rahatla, genç kız. Senin için endişelendik. Yere düştüğünde bayıldın, ama şimdi güvendesin."

omzumun ağrısı tüm vücudumda zonkluyordu adamın ne dediğini bile anlayamıyordum.

"omzum.." diye fısıldadım.

"Kalkmaya çalışma ve ani hareket etme sol omzunda bir çatlak var yani.. muhtemelen. iyice sardım ama sen gene de kendini çok zorlama."

düşünceler zihnimden su gibi akıp giderken neler olup bittiğini hatırlamaya çalışıyordum. bir ses beynimde dönüp duruyordu ama cümleleri tam olarak toparlayamıyordum. 'Kaderin, ancak onu hak ettiğinde değişir... ' ne demekti bu? düşüncelerin etrafta dağılmasına izin verdim ve bir sessizlik içinde ağrıyan omzumu düşünmemeye çalışarak tekar gözlerimi yumdum tam o noktoda bir yüz belirdi zihnimde.

"Veliaht Prens!" Şokla ağzımdan dökülen bu iki kelime, tüm bedenimi titretti. Kalbim hızla çarparken nefes almakta zorlanıyordum. Kemiklerime yayılan ağrı yerini derin bir çaresizlik ve korkuya bıraktı. Bu noktada ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Af dilemenin doğru yolu ne olabilirdi? Kaçıp gitmek en iyi seçenek mi olurdu? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi davranmak mı gerekiyordu? Kafamda dönüp duran bu sorular beni tüketiyordu.

Büyücünün elindeki küçük şişeye gözlerim takıldı. O an ne yaptığını tam olarak anlamamıştım, ama tereddütsüz bir şekilde ilacı bana içirdi. Şişedeki sıvı boğazımdan geçerken, sıcak bir dalga gibi içimi sardı. Korku ve endişe yerini yavaşça bir huzura bırakıyordu. Kafamdaki kaos yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.

"Şimdilik stres olma, dinlen ve sakinleş..." Büyücünün sesi kulağımda yankılandı, o an anladım ki bana yardım etmeye çalışıyordu. Sesi yumuşak ve güven vericiydi; bu sözler, tüm korkularımı biraz olsun dindiriyor ve beni sakinleştiriyordu. Yavaşça derin bir nefes aldım, içimdeki korkunun azalmaya başladığını hissederek gözlerimi kapattım.

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi araladım. Başım ağırdı, sanki bir rüyanın içinden çıkmaya çalışıyordum. Gözlerim odanın loş ışığında gezindi ve hemen yanımda, başımın ucunda oturan Lu’yu fark ettim. Gözleri dolu doluydu, yanaklarından süzülen birkaç damla yaş, onun ne kadar endişeli olduğunu açıkça gösteriyordu. Benim uyandığımı fark edince, gözlerindeki üzüntü ve korku bir anlığına rahatlama ile yer değiştirdi.

"Sonunda uyandın!" dedi, sesi titriyordu. "Öyle korktum ki... Sana bir şey olacak diye ödüm patladı." Elimi nazikçe tutarken, gözlerinde hala bir endişe gölgesi vardı. "Ne oldu? Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu, sesinde merak ve şefkatin derin izleri vardı.

Lu’nun bu kadar endişelendiğini görmek içimde bir şeyleri hareketlendirdi. O an, onun ne kadar değerli bir arkadaş olduğunu bir kez daha fark ettim. Yavaşça ona gülümsedim, ama içimdeki huzursuzluk tamamen geçmiş değildi.

"İyiyim," dedim, ama sesim hala biraz zayıftı. "Merak etme, gerçekten iyiyim."

"Fakat Lu, ben... Ne yapacağım? Prens... Ona ne diyeceğim? Bu durumu nasıl düzelteceğim?"

Lu, benim elimi sıkarak güven vermeye çalıştı. "Senin yanında olacağım," dedi. "Bunu birlikte atlatacağız, tamam mı? Şimdi sakin ol ve derin bir nefes al. Her şeyi halledeceğiz. Bir şeyler düşüneceğiz." sesi güven aşılamıştı kıpırdandığım yatağımdan doğrulmama yardım etmiş, saçlarımı arkadan elleriyle düzeltiyordu.

"saçların çok uzamış, bir ara kesmeliyiz?" uzun açık kahve saçlarıma dokundum. konuyu dağıtmaya çalışıyordu. Ne kadar stres olduğumun farkındaydı. başımı olumlu anlamda salladım. elleri bana doğru uzandı yumuşak şekilde yüzümü avuçlarının arasına aldı.

"Elena Kendine gelir misin? Veliaht prens seni öldürecek değil ya? istemeden olduğunu anlatacağız af dileyeceğiz" karmaşık duygularım diniyor gibiydi.

"İstese bunu da yapabilir saygıda kusur ettim." ellerimi önümde birleştirdim derince bir nefes aldım.

"Fakat seni Şifahaneye Prens yollattı öldürmek istese seni zindana atardı. İstemeden olduğunu biliyor " başımı kaldırıp,dikatlice ona baktım beni pren mi şifahaneye yollatmıştı? gözlerim açılmış dudakalrım aralanmıştı.

"Kaçalım" mırıldandım.

"Saçmalamayı bırak Elena " ellerini yüzümden çekmiş, omzumdaki sargıya yavaşça dokunmuştu.

"Ya Prens buraya gelirse.. gerçi istese her yerde beni bulur."

"Endişelenme. Bir yolunu bulup af dileyeceğiz. bahar şenlikleri iki gün sonra Prensin işleri yoğundur. muhtemelen unutacak ama benim işlere yardım etmeye gitmem gerek sonra döneceğim sen güzelce dinlen olur mu ?

Başımı salladım. bu yoğunluk arasında kaynayıp giderdim muhtemelen. Lu, saçlarıma minik bir buse bırakıp, odadan çıktığı sırada Şifacı içeri dalmıştı.

"Harika! uyanmışsın nasılsın?" gözleri yorgun görünse de ışıkla parlıyordu.

"iyiyim teşekkür ederim benimle ilgilendiğiniz için"

"Rica ederim hanımefendi bizzat prensin emriydi endişelenmeyin size iyi bir ilaç hazırladım. bunları kullandığınızda ağrınız kalmayacak eskisinden daha iyi olacaksınız."

içimde korkunç ritime sahip bir müzik çalmaya başlamıştı. 'Prensin Emri..'

"Teşekkür ederim." mırıldanışımı ben bile zor duymuştum Şifacı elindeki şişeyi bana içirip, odadan dışarı çıkmıştı.

Bir süre odada yalnız başıma duvarları seyretmek zorunda kalmıştım. bir hizmetli bana yiyecek bir şeyler getirmişti. tek elimle yemeği yemekte zorlansam da yemeği yavaş yavaş uzunca bir süre içinde yemiştim. son yemeğim olacak korkusu ile boğazıma dizilen yemek beni küçük bir öksürük ile karşılamıştı.

Tüm günü odada, yatakta yatarak geçirmiş, prens gelecek mi korkusu ile yatağa sinmiştim gelen giden kimse olmayınca güneşin batmasına yakın yatağa tutunarak ağır ağır ayaklanmıştım. Kocaman Sarayın koridorunda nerede olduğumu bilmeden yavaş adımlarla ilerliyordum. aşağıdan bir yerden yüksek sesler geliyordu.Muhtemelen şenlik için gelen soylu misafirlerden bazılarıdır diye düşündüm. Yönümü değiştirip, koridorun soluna doğru hızlanmıştım sanki biri beni izliyordu belkide arkamdan geliyordu paniği ile adımalarım her seferinde daha büyük ve hızlı oluyordu.

Dar ve karanlık Koridorun içinde ilerlemekten başka seçeneğim yoktu. Omzumdaki çatlak, her adımımım da acıyla sızlarken, yavaşlamaya başladım. geriye dönmek istemiyordum; bir an önce buradan çıkmalıydım. Belki daha sonra Prensten af dileyebilirdim.

Tam bir dönemece geldiğimde, ayak sesleri duydum. Nefesim kesildi, kalbim hızlandı. Geri çekilmek istedim ama çok geçti; birdenbire karanlığın içinden güçlü bir el kolumdan tuttu. Saniyeler içinde kendimi bir çift siyah gözün keskin bakışları altında buldum. Veliaht Prens..

"Nereye gitmeye çalışıyorsun?" Prens’in sesi alçak ama kararlıydı. Onun tehlikeli, ama aynı zamanda sakin bir duruşu vardı. omzumdaki yaradan dolayı olduğum yerde acı içinde inledim.

"Bu halde kaçamazsın," dedi Prens, yaramı fark etmiş omzuma bakıyordu. "Sana zarar vermek istemem ama bu şekilde devam edersen, kendini daha da kötü bir duruma sokacaksın."

nefes nefese kalmıştım. Prens'in gözlerinde sertlik vardı, ama aynı zamanda içinde bir endişe parıltısı da seziliyordu. yardım etmek istiyor gibi görünüyordu, ama bu durumu kabullenmek zordu.

Prens, yavaşça elini çekti ve koridorun diğer kısmına doğru bir kaç adım attı.

Bu karşılaşma, kaçış planımı tamamen alt üst etmişti. Prens’in bu kadar yakınında olmak, bana hem korkutucu hem de güven verici geliyordu. çaresizce bir çıkış yolu ararken, omzumdaki acı ve Prens’in kararlı bakışları arasında sıkışıp kalmıştım. olduğum yerde Prensin önünde dizlerimin üstüne çöktüm ve başımı eğdim.

"Prensim Lütfen beni bağışlayın. O an korkudan ne yapacağımı bilemedim. Sadece kaçmak istedim ama şimdi anlıyorum ki bu kaçış, daha büyük bir hataydı. Sizden af dilemek dışında elimde başka bir şey yok. Niyetim asla kötü değildi. Eğer beni affederseniz, size olan sadakatimi ve saygımı sonsuza dek göstereceğime söz veriyorum."

Prensin Koyu siyah gözleri bana sabitlenmiş, olduğu yerde durmuştu.

"Korkunu ve kaçış nedenini anlıyorum, ama bu durumun sonuçları olacak. Şimdi yalnızca iyileşmek için şifahaneye dön"

Görkemli ve kasvetli bir halde koridorda ilerlemeye başlayan prensi izliyordum sessizliği son cümlesi ile dağıttı.

"Eğer kalkmayı başaramazsan, burada yatıp kalırsın."

Bu tanıdık cümle ile yavaşça olduğum yerden kalktım. Fakat prens koridorda kaybolmuştu bile

Prens’in sözleriyle içimde korku ve pişmanlık karışımıyla odama döndüm. Omzumdaki çatlak hala acı veriyordu ama Prens’in kararlı sözleri, beni bir nebze olsun huzurlu kılmıştı. Yatağa uzandım, derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp, uykuya daldım.

Ertesi sabah, sarayın her köşesinde bir telaş ve hareketlilik vardı. Şenliklerin son hazırlıkları hızla yapılıyordu ve her şey düzenlenmeye çalışılıyordu. Hizmetçiler koşturuyordu, etrafta çekiç sesleri, yüksek sesle konuşmalar ve hızlı adımlar yankılanıyordu. Sarayın içi, adeta bir kaynaşma ve karmaşaya dönüşmüştü.

Sabahın erken saatlerinde, güneş henüz doğmadan kalkmış, Prens’in söyledikleri aklıma gelmişti. Şifahaneden ayrılmak ve evde dinlenmeye karar vermiştim böylesi daha iyi olacaktı bunu biliyordum. odadan sessizce çıkmak için etrafı kontrol ettim. Sarayın dış kapısına ulaşmak için köşeleri dikkatlice geçerek ilerledim.

Koridorlarda yürürken, şenliklerin hazırlıkları nedeniyle insan kalabalığından ve gürültüden faydalandım. Etrafta koşturan hizmetçilere, düzensiz hareket eden ekipmanlara ve yüksek sesle konuşan yetkililere dikkatlice geçip, sarayın arka kapısına yöneldim. Her adımı dikkatle attım, çünkü içimdeki gerilim saraydan çıkıp, evime dönebillirsem son bulacaktı.

Sonunda, sarayın arka kapısına ulaştığımda, kapının hafifçe aralandığını gördüm. kapıdan sessizce dışarı adım attım. Hızla yürüyerek, evime doğru yola çıktım. Şehirdeki gürültü ve koşuşturmaca arasında, nihayet stresten arınıp, özgürlüğün tadını çıkarabileceğim bir an yakalamıştım.

 

Loading...
0%