@selcuksedanur
|
Bölüm 2: Sessiz Adımlar
Sabahın ilk ışıkları, Serra’nın odasına süzülürken hafif bir ürperti hissetti. Hala Melih’in yanında olmasının tuhaf bir rahatlığı vardı. Gecenin karanlığına gömülmüşlerdi, ama sabah olduğunda her şey daha açık ve daha karmaşık görünüyordu. Melih, derin bir uykudaydı, nefesi düzenli ve sakin. Serra, bir süre onun yüzünü izledi. Eskiden bu yüz, ona huzur verirken, şimdi sadece geçmişin izlerini taşıyordu. Aralarındaki yakınlık, her geçen gün biraz daha uzaklaşan birer gölge gibiydi.
Yavaşça yataktan kalktı, Melih'i uyandırmamaya özen göstererek. Mutfağa yöneldi, kahve makinesinin düğmesine bastı. Kahvenin kokusu etrafı sararken, düşünceleri yeniden Melih'e kaydı. Dün gece söyledikleri, aralarındaki o duygusal mesafe... Her ne kadar konuşmuş olsalar da, her şeyin hâlâ aynı kaldığını hissediyordu. Sadece üzerini kapatmaya çalıştıkları bir sorun vardı.
Melih’in adımlarını duyduğunda, kahve fincanını eline almıştı bile. Melih, uykulu bir halde mutfak kapısında belirdi. Gözleri uykusuzluktan biraz şişmişti, ama Serra’ya baktığında dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi.
“Sabah kahvesi mi?” diye sordu, sesinde hafif bir yorgunluk vardı.
Serra ona bir fincan uzattı. “Evet. Uyandırır belki.”
Melih kahvesinden bir yudum aldı, gözlerini kısa bir an kapattı. “Dün geceyi düşündüm,” dedi sessizce.
Serra bir an duraksadı. Düşünmeye cesaret bile edemediği şeyleri, Melih’in açacak olmasından korkuyordu. İçinde bir yerlerde, konuşmanın kolay olmayacağını hissediyordu.
“Düşündün mü?” dedi usulca, gözlerini Melih’e dikerek.
Melih kahve fincanını tezgahın üzerine koydu ve derin bir nefes aldı. “Evet. Ve hâlâ aynı yerdeyim. Biz birbirimizi seviyoruz, ama artık bu sevginin nasıl devam edeceğini bilmiyorum Serra.”
Serra, elleri titreyerek fincanını masaya bıraktı. İçinde bir boşluk oluşuyordu, sanki Melih’in her sözü onu daha da derin bir kuyuya çekiyordu.
“Ne söylememi bekliyorsun, Melih? Yani, ne yapmamız gerekiyor? Bu ilişkinin ne hale geldiğini biliyorum, ama nereye gideceğimizi bilmiyorum.” Sesi titrerken, duyguları kontrol edilemez bir hal alıyordu.
Melih, ona yaklaşarak ellerini tuttu. Bu basit dokunuş, Serra'nın içinde bir fırtına kopardı. Melih'in sıcaklığı hâlâ tanıdıktı, ama aralarındaki soğukluk, her zamanki gibi oradaydı.
“Bilmiyorum. Belki de bir süre birbirimize biraz daha uzak durmamız lazım,” dedi Melih, gözleri Serra’nınkinde derin bir hüzünle doluydu.
Serra bir an geri çekildi. “Uzak mı durmak? Yani, ayrılmak mı istiyorsun?”
Melih’in bakışları kararsızdı. “Ayrılmak demek değil belki... Sadece... biraz düşünmek. Kendi başımıza kalmak. Bunu çözmek için kendimizi bulmamız gerek. Belki de bu, birbirimizden uzaklaşmak anlamına gelir.”
Serra’nın gözleri dolmaya başladı, ama ağlamamak için direndi. Melih’in söyledikleri mantıklıydı, belki de doğruydu. Ama onunla geçirdiği her anın sona erebileceği fikri, dayanılmaz bir ağırlık yaratıyordu.
“Buna hazır değilim,” dedi fısıldayarak. “Sana alışığım Melih. Yanımda olmana, hayatımda olmana...”
Melih derin bir nefes aldı. “Biliyorum. Ama belki de birbirimizi bırakmadan, biraz yalnız kalmaya ihtiyacımız var.”
Serra’nın içi burkuldu. Bu konuşmanın sonunda nereye varacaklarını bilmiyordu. Ama Melih’e karşı duyduğu sevgiyi inkar edemezdi. Melih’in söylediği doğru olabilirdi, ama onu kaybetmekten korkuyordu.
“Peki,” dedi zorla. “Ama bu süre boyunca neler hissedeceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum.”
Melih, ona daha da yaklaşarak Serra’nın yüzüne hafifçe dokundu. “Ben de bilmiyorum Serra. Ama denemek zorundayız. Birbirimizi daha fazla yıpratmadan önce bir şeyler yapmalıyız.”
Sessizlik bir kez daha aralarına çöktü. Bu, onların vedası olabilir miydi? Yoksa sadece bir ara mıydı? Her şey çok belirsizdi. Melih’in gözlerinde gördüğü kararlılık, Serra’ya bir yol göstermiyordu. Ama belki de gerçekten, aralarındaki bu karmaşayı çözmek için biraz geri çekilmeleri gerekiyordu.
Melih, yavaşça geri adım attı. “Bugün biraz dışarı çıkacağım. Kafamı toparlamam lazım. Senin de biraz düşünmen iyi olur.”
Serra başını hafifçe salladı. Melih’in arkasından izlerken, kalbinin ağırlığını hissetti. Yağmur durmuştu, ama içindeki fırtına hâlâ dinmemişti.
Serra, Melih’in arkasından kapıyı kapatırken içinde büyük bir boşluk hissetti. Melih’in gitmesi, aslında çoktan başlamış bir ayrılığın son adımı gibiydi. Bu düşünce, onu derin bir yalnızlıkla doldurdu. Onunla birlikte geçen yılları düşündü. Güzel anlar, gülüşmeler, paylaşılan sırlar… Ama aynı zamanda son zamanlardaki sessizlikler, kırgınlıklar ve göz ardı edilen duygular da bir o kadar ağır geliyordu.
Salona geçip pencerenin önüne oturdu. Yağmur durmuştu, gökyüzü bulutlarla kaplıydı ama içindeki fırtına hâlâ dinmemişti. Melih’in söylediği "uzaklaşma" fikri zihninde yankılanıp duruyordu. Bu, bir nevi ayrılık demekti, değil mi? Sanki elini uzatsa ona bir daha asla ulaşamayacakmış gibi hissediyordu.
Telefonunu eline alıp Melih’in numarasına baktı. Bir mesaj yazmak istedi, belki de onu geri çağırmak... Ama elleri titredi ve düşündüğü her kelime bir anlamını yitiriyordu. Bunun yerine sadece boş ekrana baktı, sessiz bir çaresizlikle.
Derken telefon çaldı. Arayan, en yakın arkadaşı Elif’ti.
“Serra?” dedi Elif, sesi her zamanki gibi neşeliydi ama Serra’nın sesindeki kırıklığı fark etti. “İyi misin? Sesin tuhaf geliyor.”
Serra derin bir nefes aldı. “Hayır, Elif. Hiç iyi değilim. Melih… biz… sanırım ara vermeye karar verdik.”
Elif bir an sustu. “Ne? Nasıl yani? Daha dün her şey yolunda görünüyordu.”
“Değildi. Hiçbir şey yolunda değildi. Birbirimizi yıpratıyoruz, Elif. Belki gerçekten bir ara vermek gerekiyor. Ama çok zor… Sanki onu kaybediyorum.”
Elif’in sesi bu kez daha yumuşak ve destekleyiciydi. “Serra, eğer birbirinizi kaybetmek istemiyorsanız bu sadece bir duraklama olur. Kendini suçlama. Bazen insan gerçekten uzaklaşıp neyi kaybetmek istemediğini anlamalıdır.”
Serra gözyaşlarını tutmaya çalıştı ama başarılı olamadı. “Ya bu bir son olursa?”
Elif sessizce dinledi, ardından sakin bir şekilde konuştu. “Belki de en zor olanı bu, değil mi? Ne olacağını bilmemek. Ama eğer birbirinizi gerçekten seviyorsanız, bu bir son olmaz. Belki de her şeyin daha iyi olabilmesi için bu süreçten geçmelisiniz.”
Serra, Elif’in sözlerinin doğru olduğunu bilse de içindeki korku hâlâ derindi. “Haklısın,” dedi sonunda, “ama yine de zor.”
Elif, onu biraz daha rahatlatmak için “Bugün dışarı çıkalım mı? Sana iyi geleceğini düşünüyorum,” diye teklif etti.
Serra, Elif’in desteğine ihtiyaç duyduğunu fark etti. “Tamam, olur,” dedi zayıf bir gülümsemeyle. Belki de dışarı çıkmak, Melih’siz bir gün geçirmeyi denemek, bir adım olabilirdi.
Arkadaşlar bölümlerim kısa ve kitabım çok sürmeyecek. Dediğim gibi uygula mayı açmadığım süre zarfında kendimi oylamak için yazdım. Umarım beğenirsiniz.
|
0% |