@selcuksedanur
|
Serra, Elif’le dışarıda geçirdiği günün ardından eve döndüğünde kendini biraz daha sakin hissediyordu. Fakat kapıdan içeri adımını attığında, evin boşluğu onu yeniden sardı. Melih’in eşyaları hâlâ ortadaydı. Bir an durup onun montuna dokundu, hala Melih’in kokusunu hissetti. Bu küçük an, içindeki duyguların tekrar yükselmesine neden oldu. Onu özlüyordu.
Salona geçip kanepeye oturdu. Gün boyunca Elif’le kahve içip sohbet etmişler, geçmişten bahsederek biraz gülmüşlerdi. Fakat Melih’in yokluğu, her an oradaydı. Kendi içine döndüğünde, Melih’le paylaştıkları tüm o güzel anılar zihninde canlandı. İyi zamanlar nasıl da böyle bir uçuruma sürüklenmişti?
Telefonunu yeniden eline aldı. Melih’in mesaj atmasını bekliyordu, ama biliyordu ki o da aynı şeyi yapıyor olabilirdi. O da kendi içinde bir savaş veriyordu muhtemelen.
Bu düşünceler arasında uykuya daldı, sabaha kadar sürekli bölünmüş bir şekilde. Sabah olduğunda, bir boşluk ve ağırlıkla uyandı. Yeni bir gün, Melih’siz geçen ikinci günüydü. Gözlerini odanın gri ışığında gezdirdi. Her şey aynıydı, ama o farklıydı.
Üçüncü gün geldiğinde, Serra kendini toparlamaya karar verdi. Elif’le konuşmalarını hatırladı; kendi ayaklarının üzerinde durması gerekiyordu. Kendine dair sorular sormaya başladı. Melih olmadan kimdi? Neleri severdi? Nelerden hoşlanırdı? İlişki boyunca Melih’e uyum sağlamak için nelerden vazgeçmişti?
Bir süre bunları düşündü. İlişkide verdiği tavizleri ve ihmal ettiği kendi ihtiyaçlarını hatırladıkça, içindeki güçlenme duygusu artıyordu. Kendi kimliğini bulmadan, Melih ile sağlıklı bir ilişkiye devam edemeyeceğini fark etti. Bu düşünce, ona cesaret verdi.
Serra, birkaç gün boyunca işlerine yoğunlaştı. Kendi başına olmanın, sadece düşüncelerine odaklanmanın nasıl olduğunu yeniden hatırladı. Melih’i düşünmediği anlar bile oluyordu artık. Yavaş yavaş içindeki boşluk doluyordu, kendini daha fazla keşfetmeye başladı.
Ama bir akşam işten dönerken, kapının önünde birini fark etti. Melih, elleri cebinde, başı öne eğik bir halde bekliyordu. Onu görünce, bir an afalladı.
“Serra...” dedi, sesi alçak ve yorgundu.
Serra derin bir nefes aldı, kalbi hızla çarpmaya başladı. Melih’in gözlerinde bir şeyler değişmişti. Duygular karmaşıktı, ama aynı zamanda farklı bir kararlılık vardı. Bu, bir hesaplaşma anıydı; aralarındaki kopuşun gerçekten ne anlama geldiğini konuşmanın zamanı gelmişti.
Serra, Melih’in kapıda beklediğini görünce bir an nefesi kesildi. Onu bu kadar erken göreceğini hiç beklemiyordu. İkisi de sessizce birbirlerine baktılar, sanki gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı ama kelimeler boğazlarında düğümleniyordu. Melih, derin bir nefes aldı ve gözlerini yere dikti.
“Serra, konuşmamız lazım,” dedi, sesi kararlı ama içinde bir hüzün vardı.
Serra kapıyı yavaşça açtı, içeri buyur etti. Melih’i karşısında böyle görmek, bir yanını heyecanlandırsa da içinde bir korku büyüyordu. Belki de bu konuşma onların sonu olacaktı.
Melih, oturma odasına geçti ve kanepeye oturdu. Serra, karşısına geçip otururken içindeki gerilim daha da arttı. Ne söyleyeceğini, ne hissedeceğini bilmiyordu. O da Melih gibi derin bir nefes aldı.
“Bu aralar… gerçekten zor geçti,” dedi Melih, başını hafifçe kaldırarak. “Sana verdiğim bu ara fikri doğruydu ama… seni düşünmeden edemedim. Her sabah uyandığımda, aklımda hep sen vardın.”
Serra, kalbinin hızla attığını hissediyordu ama soğukkanlılığını korumaya çalıştı. “Peki ne düşündün Melih? Bu ara, bize iyi mi geldi, yoksa sadece daha fazla mı uzaklaştık?” dedi.
Melih, gözlerini Serra’nın gözlerine dikti. “Başta bunu anlamak zordu. Ama düşündükçe fark ettim ki, biz sadece birbirimizden değil, kendimizden de uzaklaşmışız. İkimiz de kendi hislerimizi unuttuk. Ama bu ara bana bir şey öğretti: Seni kaybetmek istemiyorum.”
Serra, bu sözleri duymayı bekliyordu ama yine de bir şüphe vardı. “Bu kadar basit mi? Sadece beni kaybetmek istemediğin için mi geri geldin?”
Melih, gözleriyle ona daha da yaklaştı. “Hayır, Serra. Ben geri geldim çünkü seninle olmak istiyorum. Ama bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. Eskisi gibi olmamalı. Bu ilişkiyi daha sağlıklı bir hale getirmeliyiz. Bunun için gerçekten çaba göstermeliyiz.”
Serra, Melih’in samimiyetini hissetse de içinde bir direnç vardı. O da bu ilişkiyi seviyordu ama onca kırgınlığın üzerini nasıl kapatabileceklerdi? “Melih, ben de seni kaybetmek istemiyorum. Ama bu o kadar kolay olmayacak. Çok fazla şey yaşadık, çok fazla şey birikti. Sadece konuşarak her şey düzelmez.”
Melih, hafifçe başını salladı. “Biliyorum Serra. Bu yüzden birlikte çalışmamız lazım. Seni seviyorum, ama daha fazla birbirimizi incitmeden nasıl devam edeceğimizi bulmamız gerek. Sana bir şans daha vermeni istiyorum, bize bir şans daha vermeni.”
Serra derin bir nefes aldı. Melih’e karşı duyduğu sevgiyle, yaşadığı hayal kırıklığı arasında sıkışıp kalmıştı. Fakat bir şeyler denemeye hazır olduğunu hissetti.
“Peki,” dedi sonunda. “Ama hemen her şeyin düzeleceğini sanmıyorum. Zaman lazım, ikimiz için de.”
Melih, bu cevabı duyunca hafif bir gülümsemeyle başını salladı. “Zamanımız var Serra. Yeter ki birlikte olalım.”
Dediğim gibi arkadaşlar bu kitap çerezlik. Kısa bölümlerden oluşuyor. Her gün bir yada iki bölüm atacağım. Ayrıca kitabım çok uzun bir kitap değil. Sıkılmadan okuyup bitireceğiniz türden.
Umarım beğenirsiniz lütfen oy ve y orumlarınızı eksik etmeyin, Allah'a emanet olun.
|
0% |