Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Ölüm Meleği

@seleneduman

Bedenine sarılı kollar onu taşırken bütün vücudu zangır zangır titriyordu. Gözlerini yavaşça açmaya çalıştı. O çalıştıkça gözleri yanıyor ve acıyordu. Bütün hücreleri alarma geçmiş gibi dört bir yandan güm güm atıyordu. Olanı biteni bir noktaya kadar hatırlıyordu. Neredeydi? Onu taşıyan kimdi hiç bilmiyordu? Ölmemiş miydi? Ölüm meleğiyle karşılaştığına emindi. O karşılaşmayı hatırlayınca bütün bedeni tekrardan alev almaya başladı. Kalbinden ruhuna lavlar akıyordu sanki. Titreyen bedeni bunun etkisiyle daha az titremeye başladı. Yapabildiği tek şey şu an etrafı dinlemekti. Yaprak hışırtıları ve cırcır böceğinin sesinden başka duyduğu hiçbir sese aşına değildi. Etraftan hiç araba sesi de gelmiyordu. Nasıl bir yerdeydi? Gözlerini tekrar açmak için zorladı ama  yapamadı. Tuzlu su gözlerini ve boğazını mahvetmişti. Yutkunmaya çalıştıkça çok zorlanıyor ve zorlandıkça da yüzünü buruşturuyordu. 


-Uyanmışsın.


duyduğu sesle irkildi. Korkudan mı heyecandan mı bilmiyordu ama kalbi tekrardan ağzında atmaya başlamıştı. Konuşanın sesi ona hiç tanıdık değildi ama ruhu bu sesi daha önce duyduğuna yemin edebilirdi. Bedenini uyuşturan bir hissi, ruhunu alarma geçiren bir etkisi vardı sesinin. Birinin sesi nasıl bir insanda böyle bir etki bırakabilirdi? Bir şey söylemek istiyordu. Dudaklarını aralayıp konuşmaya çalıştı ama daha tek bir harfi dile getiremeden  öksürmeye başladı. Ciğerleri ona ceza çektiriyordu yaptığı şey yüzünden. 


-Kendini zorlama zaten az kaldı birazdan eve varacağız o zaman seni iyileştirir konuşuruz.


"Eve varacağız." Hangi eve varıyorlardı. Gecenin bir vakti bir yabancının kucağında eve götürülüyordu ama hiç korku hissetmiyordu. Aklını kaybetmiş olabileceğini düşündü. Girişiminden sonra belki suya çok sert düşmüştü. O yüzden bütün dengesi bozulmuştu. Hisleri, düşünceleri, istekleri o yüzden saçmalamaya başlamışlardı. Başka bir açıklama bulamıyordu kendisindeki bu değişime. Onu taşıyan kişinin sesindeki huzuru düşlemekten tedirgin olmaya vakit bulamıyordu. Pürüzsüz, rahatlatıcı ve erkeksi bir sesti. Erkeksi olmasına rağmen kibardı sesi. Bir ses nasıl kibar olabilirdi. Sesinin bile bir karakteri ve asaleti vardı. Kader çarkı bu defa cidden onun için dönmeye başlamıştı. Onu taşıyan kişinin adımları yavaşlayınca varmaları gereken noktaya vardıklarını anlamıştı. Bedenindeki kollardan biri onu azat ederek gıcırdayan kapıyı açtı. Duyduğu sesi göz önünde bulundurarak ahşap bir kapıdan içeri girdiklerini fark etti. Kapı arkalarından kapandı ve sıcaklık ikisini de kucakladı. Sesin sahibi kızın bedenini yumuşak koltuğa bıraktı. Achlys'in bedeni bu yumuşak koltuğa rağmen deminki kadar rahat hissetmiyordu. Bir süre sadece öylece o koltukta bekledi. İçeriden gelen çekmecelerin açılıp kapanma seslerini işitiyordu. Belli ki bir şeyler arıyordu. Bekleyişinin son bulduğunu yanında hissettiği sıcaklıktan anlamıştı. O yanına oturmuştu. Elinde bir şeyle uğraşıyordu ve bu şeyin cam bir şey olduğunu kız sesinden anlamıştı. 


-Bunu şimdi gözlerine dökeceğim. Yanmasını geçireceğini umut ediyorum. 


Kız olumlu anlamda başını aşağı yukarı hareket ettirdi. Sonunda onu görebilecekti. Onun okyanustaki ölüm meleği olup olmadığını merak ediyordu ama içinde bir yerlerde ikisinin aynı kişi olduğunu biliyordu. İkisi de aynı hissettiriyordu. Sıcaklıkları aynıydı. Tenine değen parmaklara hazırlıksız yakalandı ve geriye doğru sıçradı. Sonra sabit kalmaya özen göstermeye çalışarak onun işini yapmasına izin verdi. Parmaklar yavaşça gözlerini aralayıp sıvıyı ilk sol gözüne damlattı. Daha sonra aynı hareketi sağ gözü içinde yaptı. Birkaç saniye boyunca sıvı gözlerini yaktı. Yanaklarından aşağıya akan yaşları hissediyordu. Daha fazla dayanamayarak kırpıştırmaya başladı kirpiklerini. En sonunda biraz biraz aralayabiliyordu gözlerini. Etraf yavaş yavaş netleşiyordu ve netleşmeye başladığı her salise kız daha da heyecanlanıyordu. Karşısındaki surata dikti gözünü. Yüzü yavaş yavaş netleşmeye başlamıştı. Oydu! Gerçekten de oydu. Ölüm meleğiydi. Kalbinin onun o olduğunu daha öncesinde söylemiş olmasına rağmen vücudunda bir şok dalgası hüküm sürüyordu. Belki de gerçekten ölmüştü ve bu öteki dünyaydı. Gerçeklikle hayal arasında kalmış bir noktada durduğunu hissetti. Daha önceki yaşadıkları mı gerçekti yoksa şu an yaşadıkları mı? Belki de korkunç bir rüya görmüştü ve o rüyadan yeni uyanmıştı. Ya da şu an yaşadıkları şimdiye kadarki gördüğü en güzel rüyaydı. 


-Gözlerin daha iyi mi?


"Hiç olmadıkları kadar" diye geçirdi kız içinden. Karşısındaki cevap bekleyen gözleri bir kez daha onayladı başıyla. Konuşmak istiyordu ama konuşabilecek gibi hissetmiyordu. Boğazının acısıyla olan ilgisini yitirmişti konuşamaması, heyecanı bütün cümlelerini kapalı olan dudaklarının arkasına kilitlemişti sanki. 


-Ben bize sıcak bir şeyler yapayım. Hem belki sende o zaman konuşmaya başlarsın.


Deyip gülümseyerek ayaklandı. O gülümserken sol yanağında boydan boya uzanan bir çizgi belirdi ve daha da eşsiz bir hal aldı. Achlys kafayı yiyor gibi hissediyordu. Onun güzelliği aklını kaybettirecek derecede bir güzellikti. Kafasını iki elinin arasına aldı ve kendini telkin etti: "Kendine gel!". Hayatı boyunca kimseye böyle şeyler hissetmemişti. Adını bile bilmiyordu hislerinin. Belki de karşılaştıkları anla bir ilgisi vardı bu hislerin. Yaptığı şeyin adrenalini ve heyecanı yüzündendi belki. Ruhu ve bedeni o şokun etkisinden çıkamayıp böyle hissetmeye devam ediyorlardı. Sonuçta kendi hayatına son vermeye kalkmıştı hatta belki vermişti de ve bu hiç kolay bir şey değildi. Böyle etkileri beraberinde barındırması belki de doğaldı. İçeri elinde tuttuğu iki fincanla girmişti. Achlys onun fincanları tutan ellerine bakmıştı o yanına varana kadar. İnce uzun parmaklarını ve elini belirgin damarlar süslüyordu.


-Evet artık konuşmaya başlayabiliriz öyle değil mi?


Ah sesi! Nasıl bu kadar büyüleyici olabiliyordu? Ona ait her şey ayrı bir özenle var edilmişti sanki. Kalbindeki heyecanla konuşabilmesinin pek mümkün olmadığını biliyordu ama yine de başını olumlu anlamda salladı.


-Süper! Önce kim olduğundan başlayalım, seni daha önce hiç buralarda görmedim ve üzerindekiler de hiç buralara ait değil.


Buralar? Buralar nerelerdi? Üzerindekilere baktı ve daha sonra onun üzerindekilere. O, sanki eski bir dönem insanı gibi giyinmişti. Bu devirde böyle giyinen kalmış mıydı? Gerçekten öteki alemdeler miydi? Orada böyle mi giyiniyorlardı? Ona soru soran ve büyük bir merakla bakan gözleri daha fazla bekletmemek için konuşmaya başladı:


-İsmim Achlys. Buralar diyerek ne kastettiğini bilmiyorum ama “Dream” yetimhanesindenim.


Çocuk kızın söylediklerini kavramaya çalışmak için gözlerini biraz kısarak bakıyordu. Sanki farklı evrenler bu ahşap çatının altında karşılıklı oturmuş birbirleriyle tanışmaya çalışıyordu.


-Yetimhane demek…Ailen hayatta değiller mi?


Kız işittiği soruyla anın büyüsünden ayrılıp derin düşüncelere daldı. Ailesi hayatta mıydı? Hiçbir fikri yoktu. Aile kelimesine bile yabancıydı. Hiçbir zaman bu kelimeyle ne kastedildiğini anlayamayacaktı.


-Ailem… bilmiyorum. Ben bebekken bulunup getirilmişim yetimhaneye. Onlarla ilgili hiçbir şeyi bilmiyorum.


Çocuğun gözlerinden şefkatli bir bakış geçti. Kız bunu farkedince utandı. Ona acımasını istemiyordu. Herkesin kendisine merhamet etmesini ve acımasını beklemişti şimdiye kadar ama onun onu acılarıyla ve bu günden önceki kimliğiyle tanımasını merhamet etmesini istemiyordu.


-Dünyadan mısın?


Soru karşısında çarpılmış gibi çocuğa döndü gözleri. Ne demekti dünyadan mısın? Gerçekten ölüm meleği miydi? Yoksa akıl sağlığı yerinde olmayan biri miydi? Bu masumluk aklı başında birinde olamazdı zaten diye geçirdi içinden kız. Demek ki çocuk da onun gibiydi. İki zavallı karşılıklı oturmuşlardı.


-Yaşadığımız yere dünya diyoruz. Yoksa sen buradan değil misin?


-Hayır ben dünyalı değilim.


Achlys ne tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Dalga geçer gibi bir hali yoktu. Oldukça ciddi söylemişti dünyalı olmadığını. Gerçekten akıl sağlığı yerinde olmayan biri mi kurtarmıştı onu. Kendini ona sarılmak isterken buldu. Ona sarılmak ve yaralarını birlikte sarmak . İkisi birbirinde bulsunlar istedi şifalarını.


-Bak Achlys, söyleyeceklerim sana hiç mantıklı gelmeyecek biliyorum ama burası yani benim yaşadığım evrenin adı Querencia. Senin ait olduğun evrenden ve gezegenlerden farklı bir yer. Bu portala nasıl geçtin bilmiyorum ama bir hata olmalı. Yarın sabah senin ait olduğun yere dönebilmen için bir çare ararız sende biraz dinlenmiş olursun suyun altında çok kaldın yaşaman bile mucize.


Çocuk ayaklandı tam arkasını dönüp gidecekken kız:


-Senin… senin ismin nedir?


Çocuk olduğu yerden kızın gözlerinin en içine baktı.


-Ares, ismim Ares.


Ares! Bu ismi hayatı boyunca unutmayacaktı. Söyledikleri doğru muydu değil miydi bunu sabah olunca anlayacaktı. İçinden bir ses ona artık bir şansının var olabileceğini söylüyordu. Yaşamak için bir şansı vardı. Belki de çocuğun dediği bu evren onun şimdiye kadar beklediği mucizesiydi.


-Cevabını vermek zorunda değilsin ama neden okyanusun dibindeydin?


Achlys bunun cevabını ona vermeli miydi vermemeli miydi bilmiyordu? Onun sorduğu her soruya cevap vermek istiyordu. Bu defa da öyle yapacaktı. Ondan bir şey saklamayacaktı. Onunla geçirdiği her an değerliydi çünkü her an son bulabilirdi. Her an bu rüyadan uyanabilirdi veya her an o cehenneme dönebilirdi. Böyle bir evren varsa o bu evrende onla birlikte kalmak istiyordu. Geri dönmektense tekrar ölmeyi yeğelerdi. Derin bir nefes alıp verdi ve o iki sözcük döküldü dudaklarından:


-Ölmek istemiştim.


Loading...
0%