Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm: “Taşınma”

@seleneisadark

''Aman dikkat et abi onlara, eşya var içinde.''

Söylediklerime kafasını sallayan adam, bana bakmadan elindeki koliyi içeriye taşımaya devam etti. Bir haftadır taşınma işleri ile uzaktan uğraşıyordum ve bugün de nakliyat kamyonu gelmişti. Eşyaları istersem değiştirebileceğimi söyleyen Cemal Amcam ile sadece yatakları değiştirmiştim.

Gözlerim eşyalarımı taşıyan adamlarda dolanırken, ellerimi belime koyarak, uzakta olan ancak yine de görünen diğer evlere göz gezdirdim. Birkaç ev sakini pencerelerinden ya da balkonlarından aşağı sarkmış adamların başında durmuş olan bana doğru bakıyordu, birkaç kişi çekirdek bile çitliyordu hatta.

"Yerleştin mi kızım?" Gözlerimi buraya adımlamış ve konuşan Cemal Amcaya doğru çevirirken, kocaman gülümsedim. "Yerleşiyorum, yerleşiyorum Cemal Amcam. Sen olmasan ne yapardım ben?"

"Ah, deme öyle kızım. Sen ben olmasam da yapardın her bir şeyciği." Kırışmış göz kenarlarıyla hızlıca etrafa bakarken bana doğru eğildi. ''Aman kızım herkese yiğenim dedim. Sakın kaçırma ağzından emi. Hele, Savaş Bey'im hiç öğrenmesin, yoksa ikimizi de sürer bu şehirden.''

Konuşan Cemal Amca'ya bakarken kafamı salladım. Aslında Cemal Amca ile yakınan bir akrabalığımız yoktu ancak Bey konağında yaşayan konak sahiplerinden küçük Ömer'e piyano öğretmeni gerekli olmuştu. Bunu duyan ben, şuanda yataklara düşmüş olan babama söylemiştim ve babam da eskiden asker arkadaşı olan ve yıllardır o konakta çalışan Cemal Amca'dan rica etmişti, burada çalışma hususunda.

Aynı şehir de ancak şehrin diğer ucunda yaşarken, Bey konağındaki işim kesinleşince buraya doğru yola çıkmış, kasabanın içinden bir ev satın almıştık. Aslında babamın bedeni halen dinç olsa ve hastalıktan muzdarip olmasa benim çalışmama gerek kalmayacak bir gelirimiz olacaktı lakin şimdilerde nükseden şiddetli öksürüğü ile ona istirahat etmesini söylemiş ve Bey konağında çalışmanın benim için iyi olacağını söylemiştim. Evin tek kızı olarak, bazı yükleri omuzuma yüklemiş ve bu kasabaya öyle gelmiştim.

''Söylemem Amcam sen hiç merak etme, ağzım sıkıdır benim.'' dedim ona gülerek bakarken. Her ne kadar zayıflarsam zayıflayayım gitmeyen tombul yanaklarım, uzun süre dışarda olduğumdan kızarmış, açık saçlarım boynuma yapışmıştı. Mavi büzgülü elbisem ve beyaz rugan küçük topuklu ayakkabılarımla karşısında duruyordum.

''Ben bir babana bakayım o zaman kızım.'' Onu kafamla onaylarken, yaşlanmış ve bükülmüş bedeni içeriye doğru geçmişti. Nakliyatçıların içeriye her şeyi taşımalarının ardından biriktirmiş olduğum, gerektiğinde harcayacağım parayı çıkararak ödemeyi yaptım. Topuklu ayakkabılarımı ayağımdan çıkarıp içeriye girerken, eşarbını örtmüş olan annem Cemal Amcama doğru gülümsüyor ve onunla konuşuyordu.

''Ah, Cemal çok sağolasın. Ne muradın varsa versin Allahım.'' Sözleriyle, kırışmış yüzünde mahçup bir ifade oluştu Cemal Amca'nın. ''Keşke daha fazlası gelse elimden Birgül bacım, ancak hep beraber toparlanacağız inşallah.'' diyerek yüzünde yeni kapılara açılan umutlu tebessümle gülümsedi.

''Ben alayım Aden'i buradan, görsün bir Bey'im akşama doğru yine arabayla bırakırız emi. Çalışmaya yarın başlar zaten.''

''Tamam Cemal, dikkat edin.'' Babam onu kafasıyla onaylarken, öksürüklerinin arasından konuştu, mutsuz ama umutlu gözlerimi ondan uzağa çevirdim. Gözlerimde olan bu bakışın babamı üzdüğünü bildiğimden ona bakmadım, bakamadım. Açık kahvelerim anneme dönerken, gözleriyle dikkatli olmamı söylüyordu. Kendi halinde olan ailesiyle, çokça mutlu ve umutluydu annem.

Ayağa kalkarken, Cemal Amca ile beraber dışarıya adımlamıştım. O siyah yıpranmış kundurasını tekrardan ayağına giyerken, bende beyaz topuklularımı tekrardan giymiştim. Dışarıda kapının önünde olan siyah otomobile doğru yürüyüp içine yerleştiğimizde, Cemal Amca motoru çalıştırarak aracı sürmeye başlamıştı. Arkamızda siyah bir duman bırakırken, şimdi sahip olduğum mavi panjurlu eve dikiz aynasından bakıyordum.

''Senin işin olacak kızım ama gidince Ömer'den önce Savaş Bey'im görmek ister seni. Sen anlat ona tahsilatını, gerçi sen benden daha iyi bilirsin ne anlatıp ne anlatmayacağını.''

Kafamla onu onaylarken, yol boyunca Cemal Amca ile konuşup gülüştük, şimdi yapmış olduğu işin tarlaların başında duran adamları kontrol etmek olduğunu anlattı bana. Evlendiğinde, sahip olduğu eve kadar olan bütün şeyleri Bey konağındaki Rıfkı Bey'in karşıladığını anlatıp övmüştü. Onunla sohbet ederken, koca kapılar ardına gelmemizle araba yavaşlamıştı.

''Ömer'in öğretmenini getirdim, yiğenim kendisi.'' demişti camın diğer ucunda eğilip, içeriye kısaca göz gezdiren adama doğru. Adam bana bakmadan kafasını sallarken, bende ona bakmadan gözlerimi etrafta gezdirdim. Küçük bir kasabada, yeni gelmişken neler olacağını bilemezdim, bu yüzden de gözlerimi yerde tuttum.

Açılan koca kapıyla arabayı çalıştırıp, yavaşça sürmüştü Cemal Amcam. Gözlerim etrafta gezinirken, koca bahçede olan renkli güllerle yüzümde gülümseme oluştu. ''Bu güller kimin Amca, çok güzeller.''

Heyecanlı gözlerle ona bakarken, pala bıyıklarının altındaki dudaklarıyla gülümsedi bana. ''Gül Hanım'ın o. Zamanında Rıfkı Bey, onun için yaptırmış, rahmetli çok severdi Hanımımızı.'' Gözlerim ondan ayrılıp, güllere doğru dönerken içime kokusunu çekmiştim. Yemyeşil toprağın üstünde, yer yer çiçekler, yer yer de meyve ağaçları vardı. Duran raçla kapımı açıp inerken, karşımda duran koca konağa çevirdim kafamı.

Beyaz konak. Çevresi güllerle çevrili, bembeyaz bir konak.

''Gel içeriye girelim kızım.'' Açık saçlarım rüzgarın etkisiyle uçuşurken, onun adımlarını takip etmeye başladım. İçeriye geçerken Cemal Amca ayakkabılarını çıkarırken bende eğildim çıkarmak için. Önüme konan beyaz terliklerle kafamı kaldırırken, yazmasını bağlamış, önüne doğru birkaç perçemidüşmüş kızda gezdirdim gözlerimi.

''Bu da benim Lale'm.''

Bana gülümseyen yüzüyle bakan genç kız, Cemal Amca gibi büyük gözlere sahipti. Gözlerine çekmiş olduğu siyah sürme, ela gözlerini daha da öne çıkarmış, güzelliğini vurgulamıştı. ''Bilmez miyim Amcam? Beraber büyüdük ya biz.''

Sözlerimle ikisi de küçük bir kahkahayla cevap verirken bende terlikleri giymiştim. Lale hakkındaki bütün detayları, Cemal Amcanın bana anlatılanlardan dolayı biliyordum. Çalışmak istememişti Lale, benim gibi tahsilatını tamamlamış ama göreve başlamak için gitmesi gereken, uzaklaşması gereken yere gitmemiş, gidememişti. ''Savaş Bey yukarda sizi bekliyor. Bir tek o var evde, diğerleri gittiler.''

''Nereye gittiler?''

''Nergis Hanımın evine gittiler, kızları dönmüş şehirden.'' Birbirleriyle konuşan baba-kız ikilisinden gözlerimi alıp etrafta gezdirdim. Giriş kapısının önünde duran bedenlerimizin yanında aynalı bir dolap vardı, kanımca içerisinde buraya gelen misafirlerin ayakkabısı gizleniyordu. Holden sonra uzanan kapının ardında büyük ihtimalle misafir odası var ancak kapının kapalı olması görmemi engelliyordu. Aynada duran yansımama bakıp, yanımda olan ikiliye belli etmeden rüzgarın etkisiyle karışan saçlarımı birbirinden ayırdım. Meraklı gözlerimi etraftan çekip onlara çevirdiğimde Cemal Amcanın kafa sallamasıyla bende hafifçe kafamı salladım.

İkizim de kafamızı sallarken, önümde adımlamaya başlamıştı yaşlı beden. Onu takip ederken düz ilerleyen merdivenlerden yukarıya çıkmaya başlamıştık. Uzun koridorun sonunda yer alan, kahverengi kapıya doğru adımlarımız attık. Önüne gelince Cemal Amca kapıyı iki kez tıklattı. ''Gel!''

İçeriden duyulan gür ve tok sesle kalbim şiddetle çarpmaya başladı, nefeslerimi kontrol altına alıp sakinleşmeye çalıştım. Kapı aralanıp içeriye geçtiğimizde gözlerimi kaldırmadan, Cemal Amcanın yanında durdum. Odada gördüğüm tek şey, kahverengi masa ve önünde olan tekli koltuklardı.

''Yiğenim geldi Bey'im.'' diyerek beni gösterdi Cemal Amca. ''Geçin oturun böyle.'' diyerek koltukları işaret ettiğini, koltuğa doğru adımlayan Cemal Amca'dan anlamıştım. Adımlarımla onu takip ederken bende karşı koltuğun ucuna doğru oturdum. Birbirine sıkıca kenetlenen ellerimle, gözlerimi hafifçe kaldırarak karşımdaki bedene baktım.

Beyaz gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı, esmer teni açıkta, beyaz gömleği ile tezat duruyordu. Gözlerimi biraz daha kaldırırken, yüksek çıkıntıda duran adem elması görüş alanımdaydı. Kenarda duran ellerini, önünde birleştirince sol elinde taktığı siyah kemerleri olan saati gördüm. Kolları kıvrılmış beyaz gömleğinde, kollarındaki mor çıkıntılara sahip damarları kabarmıştı.

''Nerede yapmıştın tahsilatını?'' Bana doğru konuşmasıyla gözlerimi kaldırıp, gözlerine baktım. Koyu kahveleri, açık kahvelerimle buluştu. Başım dönerken, gözlerimi kırpıştırıp konuşmaya çalıştım. ''Ben, şey..'' derken susup, başım hafifçe öne düşerken, ellerimden birini masaya koydum. Cemal Amca oturduğu yerden korkuyla ayaklanırken hızlıca konuştu. ''Aden, kızım iyi misin?'' Ona cevap veremezken, kararan gözlerimi kırpıştırdım. ''Bir hastalığı mı var?'' Odada onun sesi duyuldu. ''Yok Bey'im ne hastalığı? Aç mı ki acaba?'' diye kendi kendine mırıldandı Cemal Amca.

Kollarıma uzanan ellerle, başım geriye doğru düştü. Sandalyenin başlığına başımı dayarken, gözlerimi kapattım. ''Cemal sen git biraz yemek getir, bitap düşmüş kız.''

Kollarımdan ayrılan ellerden sonra, bir süre sonra kapının kapanma sesi duyulurken, burnuma dolan limon kolonyası kokusuyla gözlerimi hafifçe aralayarak karşıya doğru baktım. Koku burnumun içine süzülürken gözlerim de hafifçe yaşarmıştı. Ona doğru dönen gözlerimin kenarının yaşarmasıyla, koyu gözleri ciddiyetle yüzüme bakarken siyah kaşları çatılmıştı. Derin bir nefes alırken, ben aç değilim sen benim başımı döndürdün diyemedim.

''Daha iyi misin?'' Kafamı onaylarcasına sallarken, ortada olan sehpaya oturmuş olduğunu yeni fark ediyordum. Uzun bacaklarının arasında duran bedenim titriyor, burnuma dolan kolonya kokusuyla harmanlanmış gül kokusuyla başım dönmeye devam ediyordu.

''Biraz daha kokla, iyi gelir.'' diyerek sol elinin avuç içini tekrardan burnumun ucuna doğru getirdi. Uzattığı eliyle, açık saçlarımdan tutamlar saatinin kayışına ve parmaklarının arasına dolandı. Gözlerini oraya doğru indirip bakınca, yanaklarım kızarırken saçlarımı geriye doğru çektim. Ellerinin arasından kayıp giden tutamlarla, derin bir nefesi ciğerlerine çekti. ''Teşekkür ederim.'' diye mırıldandım. Kısık sesimle beraber gözleri yüzüme doğru çıkarken ben ona bakmamak istiyordum ancak bu defa da gözlerim iri bedenine kayıyordu.

''Geldim kızım, geldim. Ben hiç aç mısın, yemek yer misin diye de sormadım ki hata bende.'' diye hayıflanan Cemal Amca, kapıyı aralamış ve içeriye girmişti. Oturduğum yerden kalkıp, elindeki tepsiye doğru hareketlenmek istedim. Ani kalkışımdan dolayı kararan gözlerimle, adımlarım yalpalarken koluma dolanan ellerle biraz önce oturmuş olduğum koltuğa geri döndüm. ''Kalkma, otur.''

Söylenenlerle beraber, yüzüm asılırken gözlerimle Cemal Amcaya baktım. Savaş Bey'in az önce oturmuş olduğu sehpaya tepsiyi bırakırken yanıma gelip yüzüme doğru eğildi. ''Yemeğini ye, iyi olursun kızım. Başka bir şeyciğin var mı, gidelim mi doktora?''

''Yemek yemedim YA, ondan oldu heralde Amcam. Sen içini ferah tut iyi olurum şimdi.'' Söylediklerimle utanırken ondan bakışlarımı çekerek zemine doğru indirdim, burnundan bir nefes verip yüzümü tarayan gözleriyle, ayakta dikilmeye başladı. Savaş Bey de ayakta dururken gözlerimi ikisinde gezdirdim. ''Sen de bir şeyler ye Cemal, açsındır. Biz de tanışmış oluruz.''

Cemal Amca'nın gözleri ikimiz arasında gezinirken, tereddütlüydü. Bana sorarcasına bakan gözlerine gülümseyip sorun olmadığını gösterdim. ''Peki Bey'im. Bir şey lazım olursa çağırırsınız.''

Cemal Amca, tekrardan kapıdan çıkarken bende gözlerimi ondan ayırıp, önümde yürüyüp koltuğuna geçen iri bedene çevirdim. Oturduğunda, yüzüne doğru bakan açık kahve gözlerime kısaca bakıp, iri eliyle tepsiyi gösterdi. ''Buyurun yiyin, tekrardan aç kalmayın.'' dedi. Önümde duran pilav, yoğurt ve çorba üçlüsüne bakarken ona yalandan kısaca tebessüm ettim.

Ben şimdi tok karnımla nasıl bu yemekleri yiyecektim ki?

Loading...
0%