Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm: “İstenilen Gerçek”

@seleneisadark

 

Yakut'un kurucusu ve Safir ile beraber, kızların kaldığı ortak alana doğru yürüyorduk. Bakışlarım ışıkla aydınlatılmış ormanda gezinirken adımlarımı gerginlikle atıyordum, Yakut yanımda yürüyor ve Safir de bir adım arkamızda adımlıyordu. ''Peki Lena, hadi bana biraz ortak evden bahset.'' diye konuştu yanımdaki Klan kurucusu.

 

''Ne söyleyebilirim ki?'' Ona bakmadan adımlarımı atmaya devam ederken burada olan her şeyden haberinin olmasını istediğini anlıyordum. Ancak tam olarak aradığı şeyin ne olduğunu bilmiyordum. ''Bilmem, sen söyle. Evde kimler yaşıyor mesela, en azından bunu öğrenmişsindir öyle değil mi Lena?'' dedi bana bakmadan.

 

''Gonca, Dila ve Nida ikizleri, Tülin ve Serap.''

 

''Düşündüğümden az kişi kalmışsınız.'' dedi. Söylediklerine karşın kafamı sallarken, aklıma yeni gelen şey ile duraksadım. ''Ah bir de Sessy var.''

 

Sözlerimle beraber adımlarını durdurdu. Kafası yavaşça bana dönerken, kırmızı gözlerinde hazırda bekleyen alevler yangını başlatmıştı. ''Kim dedin?'' derken ses tonunda gezinen nezaket halen oradaydı ancak tüyler ürpertici bir sakinlikle sormuştu sorusunu. ''Sessy, arada bizi kontrol etmeye gelen, sizin göndermiş olduğunuz kadın.'' dedim Gonca'nın bana anlattıklarını tekrarlayarak, gözlerim korkuyla alevle yanan gözlerine bakıyordu ve bunun imkansızlığını sorguluyordum.

 

''Gözlerin.. yanıyor.'' dedim istemsizce. Dişlerini sıkarken, sakinleşmek adına derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu ancak bu pek de mümkün olmadı.

 

''Senin gönderiş olduğun bir kadın ha Yakut? Sanıyorum klanın sana oldukça sadık.'' dedi arkamızda adımlarını duraklatmış olan Safir. Biraz önce kurmuş olduğum kelimeler dağılırken gözlerimi kırpıştırarak gözlerinden farklı yerlere doğru baktım.

 

Sözlerini büyük bir alaycılık ile kurmuşken görmesem bile yüzünde hakim olan sırıtışı hissediyordum. Açık kahvelerim gördüğüm şey ile, yangın gibi yanan gözlere halen bakıyor gibiyken, Yakut'un üzerimde olan bakışlarını benden ayırarak arkamızda duran bedene doğru çevirdiğini hissettim.

 

''Ah!'' İniltinin duyulması ile oraya doğru dönerken, Safir'in damarlarında tekrardan mavi parıltılar oluşmaya başlamıştı ama tek fark bu defa o parıltılarla kırızı kıvılcımlar da eklenmişti. Gözlerini kaldırarak Yakut'a doğru bakarken, ''Her defasında bunu yapmandan nefret ediyorum.'' dedi hırla mırıldanarak. Önümdeki görüntü yok olup Safir'in bedeni tekrardan normalleşirken derin bir nefesi ciğerlerine doldurarak boğazını temizledi.

 

Yakut bana bakmadan yürümeye devam ederken, artık adımlarını daha sert atıyordu. Sessy ile ilgili duydukları onu mutlu etmemişti. Gördüklerimi hiçe sayarak adım atmaya başlarken içimden kendime telkinlerde bulunuyordum. Sorgulama, sorgulama.

 

Sessizlikle geçen yolculuğumuzun ardından ortak evin önüne geldiğimizde, kapı hızlıca açıldı ve Gonca'nın küçük bedeni görüş açıma girdi. Telaşlı gözleri ile bana bakıyorken, yanımdaki iki bedeni fark etmesi ile duraksayarak onlara doğru şaşkınlıkla baktı. Siyah gözlerini kırpıştırarak onlara bakıyorken, ''Hoşgeldiniz, liderim.'' dedi, başını selamlarcasına eğerek.

 

Gonca'nın yaptıkları ile dudaklarımı içe doğru kıvırırken beyaz ayakkabımla toprağı eşeledim. Gonca'nın saygıyla selamladığı adamla bir yemek sofrasında oturmuştum ve yine aynı adamın yemek masasındaki sahip olduğu baş köşedeki koltuğuna oturmuştum.

 

''Sessy adı verilen kadın nerede Gonca?'' Konuşurken adımlarını tahta verandanın önüne doğru götürürken, adım adım kapıya doğru yaklaştı. ''Ben, yani.. o içeride.''Gonca'nın gözlerinde anlamaz bir ifade oluşurken Yakut'un adımları kapının önünde durdu.

 

''Peki ya, gelinim nerede?'' diye, öfke ile hırladı Safir. Sorduğu soruyu kime sorduğunu anlamazken bu defa konuşan kişi yine Gonca oldu. ''O da içeride.''

 

Burnundan derin soluklar çeken Safir, verandaya doğru sert adımlarla yürüdü. Her bir adımda gıcırdayan tahta parçalarının üstünden görünür bir biçimde toz bulutu yükselirken Yakut'un önünde durduğu kapıdan içeri adım attı. Ya da daha doğrusu adım atmaya çalıştı.. ancak yapmış olduğu eylem yarıda kaldı çünkü beyaz ışıltılı bir bariyere çarpması ile geriye savruldu.

 

Geriye savrulup verandanın aşağısına doğru savrulduğunda, burun delikleri genişleyerek öfke ile soluklar almaya devam ediyordu. Verdiği her bir solukla dışarı verilen nefeste soğuğun hakim olduğu bir soluk bırakıyordu. Öfkeli mavilikleri parıldayarak kapıya doğru bakarken adım adım kapıya tekrar yaklaştı.

 

Gonca ve ben olanları şaşkınlıkla izlerken içeriden Sessy'nin alaylı sesi duyuldu. ''Yoksa içeri giremiyor musunuz, Klan Liderleri?''

 

Safir'den yükselmeye devam eden sert soluklarla beraber, Yakut'un sakin sesi konuşmaya başladı. ''Buraya gel, Değişen.'' Kapıya bakan yüzümüzle orada dururken Yakut kafasını hafifçe hareket ettirerek yangının başladığı gözler ile bana baktı. Gonca'nın yanına geç güzel Lena ve arkamda dur.

 

Kafamın içinde yankılanan gür sesi ile duraksarken, söylenen sözlerine bedenim istemsizce itaat etti. Gonca'nın yanında durduğumda, sinirli Safir nefeslerini kontrol altına almış ve sakin görünen Yakut ise kapının ardındaki karanlık boşluğa bakmaya devam etmişti. Kadın kahkahalarının duyulmaya başladığı evde, Dila'nın tiz çığlığı da ona eşlik etti. Bedenim korku ile kaplanırken Gonca da bana eşlik ederek aynı korkuyu paylaşırmış gibi elini koluma doladı.

 

Adımlar duyulmaya başlarken, Dila ve arkasında ne olduğunu bilmediğimiz varlık ona eşlik etti. Arkada duran bedenin yüzünde yarıklar vardı ve bu yarıklardan siyah irinler akıyordu. ''O da ne?'' dedi yanımda korku ile titreyen Gonca. Derince yutkunurken korku ile önümdeki kadını incelemeye başladım.

 

Alnında, şakaklarının hemen üstünden çıkan iki boynuz gökyüzüne doğru yükselirken, gözlerinde altın gibi parıldayan o ışıkla Dila'nın arkasında duruyordu. Dila, titreyen dudakları ile Safir'e bakarken ela gözlerinden kayıp giden yaşlarla yüzü ıslanmıştı. Kadın ona dokunmuyordu ancak o görünmeyen bir halatla bağlanmış gibi orada öylece duruyordu. Yakut'un bakışları Dila'yı görmezden gelip, arkadaki kadına odaklanırken kalın dudaklarını araladı.

 

''Söyle değişen ne istiyorsun?'' dedi. Küçük ve ürpertici bir kıkırdama duyulurken irinin boyandığı dudaklar aralandı. ''Kehanet lider. Bana kehaneti söyle. ve Fısıldayan'ı bana teslim et.' dedi.

 

Kehanet.

 

Elim sıkıca Gonca 'nın elinin üstüne tutunurken, korkudan titreyen bedenlerimiz ile verandanın bir köşesinde durmaya devam ediyorduk. ''Kehanet yok. Burada kehaneti fısıldayan da yok.'' dedi Yakut sert bir ses tonuyla. Altın ışıkla parıldayan gözleri ile bir adım kapının girişine yaklaştı o suret, bağırmaya başlayan ses tonu yükselerek artık eko yapıyordu ve bedeninde iki kişinin sesi yükseliyordu.

 

''Hayır var! Kokusunu alabiliyorum, kehanetin kokusu hem buraya hem de bu havvakızının bedenine sinmiş.'' Dila'nın titreyen bakışları bana dönerken titreyen dudakları ile konuşmadan sessizce bekledi. Onun korkudan titreyen gözbebeklerine doğru bakıyorken bir adımımı öne doğru attım ama kafamda yankılanan ses ile adımım duraksadı.

 

Sakın güzel Lena, bırak ben halledeyim.

 

Bana söylenenlerle beraber geride dururken, sessizliğimi korudum. Açık kahvelerim Dila'ya çevrilirken benim de gözlerime yaşlar dolmaya başladı. Varlık süzülerek Dila'nın yanına doğru gitti, gözleri Safir'e bakıyorken kulağına eğilerek ''Bana kehaneti söyle havvakızı.'' dedi.

 

''Kehaneti mi duymak istiyorsun?'' diye söyledi titreyen bir sesle Dila. Oun da gözeri Safir'e tutunmuştu. ''Yaklaş da fısıldayayım sana.'' diye devam etti. Altın renkle parıldayan gözler bir adım Dila'ya doğru atarken, Dila'nın hareketlenen bedeni onu kapının dışına doğru itti. Savrulan bedenin bir eli Yakut'un bedeninin önünde durduğunda Varlık içeriye doğru tekrardan elini çekmek için hareketlendi ancak Yakut elini ona doğru atarak eline parmaklarını doladı ve onu dışarı çıkardı.

 

Bir saniye süren eylemin ardından ondan parmaklarını ayırdı. Burnuma gelen yoğun yanık et kokusu Yakut'a bakmama neden olurken parmaklarında, Varlığa dokunduğu kısımlar çoktan kabarmaya başlamıştı. ''Ne oldu lider? Bir kadına dokunduğun için tenin cızbız mı oldu yoksa?'' diye konuşan varlık bir adım gerileyerek Yakut'tan uzaklaştı ancak bu yaptığı Safir'e yaklaşmasına neden olmuştu.

 

Arkasında içinde büyük bir nefret ile dikilen bedeni hissetmiş gibi adımları duraksarken, alayla konuşmak için dudaklarını araladı ancak yapacağı eylem Safir'in boğazına sarılması ile yok oldu. ''Benim olana hiç dokunmamalıydın, Değişen.'' dedi.

 

Safir'in elinden yükselen mavi duman Varlığın boynuna bir ip gibi dolanırken Safir elini geri çekerek alayla konuştu. ''Hadi bana gerçekleri söyle Değişen.''

 

Adımlarımı hızlıca Dila'ya doğru atarken, bedeni titreyerek dizlerinin üzerine doğru çökmüştü. Dizlerimi tahta zemine yaslayıp yanında durduğumda ellerimi kaldırarak gövdesine doladım, başını omzuma yaslarken hızlı soluklar alırken Değişen diye bahsettikleri varlık konuştu.

 

''Sen.. bu kurallara aykırı Safir.'' dedi. Sesi tiz bir şekilde çıkarken, ellerini mavi dumanın olduğu yere götürüp çekiştirmeye çalışıyordu. Safir alayla sırıtmaya devam ederek konuştu. ''Öyle mi? Kuralları, benim gelinimi korkudan ağlatmadan önce düşünecektin.'' dedi. ''Söyle bana Değişen, kehanetin kokusunu nasıl takip ettin?'' diye devam etti.

 

''Takip etmeme gerek kalmadı, siyah bir haritayla çizilmiş gibi tüm kıtada yayılmış durumda.'' dedi Değişen düz bir sesle. Elleri iki yana düşmüş bir şekilde Safir'e baktı. Mavilikler, Yakut'a bakarken, ''Söyle bana, kehaneti kim istiyor?'' dedi.

 

''Ölüler, kehaneti ölüler istiyor.'' Sözlerinin bitimi ile mavi duman ağzından içeri girerken nefes alamıyormuş gibiydi. ''A..hh!'' Seslerin çıktığı boğazıyla beraber dizlerinin üzerine çöktü, saçları uzayarak beline akmaya başladı ve ten rengi düzelerek kar kadar beyaza büründü. Artık güzel bir tene, pembe dudaklara ve gök mavisi gözlere sahipti.

 

Yerde dizleri üstüne çökmüş kadın derin bir nefesi ciğerlerine çektiğinde başını kaldırarak gök mavisi gözlerindeki yaşlarla Safir'e baktı, ''Teşekkür ederim..'' güzel bir melodi gibi çıkan kelimelerinin ardından gözünden bir damla yaş aktı ve esen rüzgarla beraber toz bulutu gibi dağılarak yok oldu.

 

Yakut'un gözleri bana dönerken, Safir Dila'ya bakmak için hareketlendi. Kapının girişinde duran adımları ile elleri yumruk halini alırken tahta duvara sert bir yumruk atarak haykırdı. ''Hay, sikeyim!''

 

''Onu dışarı çıkar güzel Lena, arkadaşını dışarı çıkar.'' dedi. Gonca'nın yanımdaki varlığı ile Dila'yı omuzlarından kaldırıp dışarı çıkardığımızda Safir hızlıca küçük bedenini kucakladı. Dila'nın gözleri Safir'in onu kucağına alması ile hafifçe aralanırken, ''Seni isteyerek reddetmedim.'' diye fısıldadı.

 

Ses tonu yorgun bir kız çocuğunu andırırken, dinginlikle harmanlanan mavilerle bakan iri beden ona bakarak konuştu. ''Evet, evet biliyorum bebeğim. Kendini yorma.'' Dila'nın kafası Safir'in geniş omzuna yaslanırken onun kucağında olmaktan memnun gibi bir tebessüm dudaklarında duruyordu. Adım adım ortak evin kapısından içeri geçtiğinde, bu defa hiç bir sorun yaşamadan adım attı.

 

Onları takip etmek isteyen bedenimi hareketlendirmek isterken, ''Bence konuşacak konularımız var Lena.'' diye söylenen sözlerle yutkunarak bunu söyleyen kişiye baktım. Kırmızı gözler normale dönmüş bir biçime açık kahvelerime doğru bakıyorken. ''Sanırım sizlerin de açıklayacaklarınız var Klan Lideri.'' dedim ben de anlık bir cesaretle.

 

''Tamam o zaman.'' diyerek ortak evin kapısına adım atarken beni takip etmeyen bedene döndüm. İçeri giremeyeceğini hatırlarken, ''Ah, şey..'' diyerek verandadaki koltuğa baktım ve oraya oturmanın daha iyi olacağını düşündüm ancak bu düşüncemi yarıda bırakan yine Yakut oldu. ''Neden bana küçük elini uzatmıyorsun?'' diye konuşurken dudağının kenarında ufak bir kıvrım vardı.

 

Elimi titrekçe ona uzattığımda, iri eli elime hafifçe tutundu. Nazikçe, bir leydinin elini tutar gibi elime tutunan eli ile öne doğru adım attığımızda kapının eşiğinden geçmiştik. Adımlarımı salona doğru attığımızda elimi elinden çekerek koltuğa oturdum. Yanımdaki boşlukta yerini aldığında yüzünü bana doğru dönerek baktı. Benim konuşmamı bekledğini gösterircesine bana bakıyorken kalın dudaklarımı araladım.

 

''Ben, nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum.'' dedim onun bakışları benim üzerimdeyken, benim bakışlarım ise yan koltuğumuza oturmuş Gonca'ya dönüktü. ''O zaman, zihninin derinliklerine fısıldanan sözlerle konuşmaya başlayabilirsin.'' dedi.

 

''İlk başladığı zaman senin kurdunu gördüğüm zamandı. Oradan sonra konuşmaya devam etiler ama kelimeleri tam olarak anlayabildiğim söylenemez. Bazen sadece harfler fısıldanıyormuş gibi, belli belirsiz yakarışlar gibiler. Daha sonra ormandan sonra eve geldiğimde Nida ve Dila'nın yüzüne bir şeyler oldu.'' dedim yutkunarak.

 

''Ya da olan şey kafamın içindeydi, bilmiyorum. Bir şeyler söylediler, kelimeler.'' diye devam ettim bakışlarımı bu defa yerde serili halıya doğru çevirerek.

 

''Nasıl kelimler?'' dedi, ''Üç kehaneti bulmalı, Yakut'a kavuşmalı. Siyaha olan özlemi, Zümrüt ile son bulmalı.'' dedim. Sözlerimin bitimi ile bakışları halen üzerimdeyken kafasını geriye doğru çekti. ''Ben ne olduğunu gerçekten bilmiyorum, hiçbir şeyi bilerek yapmadım.'' Sözlerime cevap vermezken bakışlarımı gözlerine doğru kaldırdım, buradan ayrılmamı istemeyeceğini umut ediyordum.

 

''Ben biliyorum güzel Lena.'' Bana söylenmeye devam eden güzel hitabı ile tırnaklarımı avuç içime doğru batırdım ama bakışlarımı ondan ayırmadım. ''Senin endişelenmen gereken hiçbir şey yok, fısıltılar sana zarar vermeyecek.'' diye devam etti. Endişem fısıltıların bana zarar vermesi değildi, fısıltıların söyleyeceklerini duymak isteyenlerin bana zarar verecek olmalarıydı.

 

''Ama Dila'ya zarar vereceklerdi, hem de benim yüzümden. O şey, kehanetin kokusunun Dila'dan aldığını söyledi, öyleyse benim üzerimde de mi bir koku var?'' dedim korku dolu gözlerle ona bakarken. ''Ya da Gonca'da?'' dedim bakışlarım arkadaşıma dönerken.

 

''Onda yok, sen o sözleri ikizlerin yanında söylediğin için onların üzerine sinmiş olmalılar.'' dedi. Gonca'nın bakışları rahatlarken, ''En azından öyle bir şey ile karşılaşmayacak olmam güzel bir şey.'' diye mırıldandı.

 

''Ve hayır senin üzerinde de kehanetin kokusu yok, senin üzerinde..'' Burun delikleri genişlerken derin bir nefes aldı, kaşları belirsizlikle çatılırken konuşmaya devam etti, ''hiçbir koku yok.''

 

''Olmalı mıydı peki?'' Kırmızı gözlerine kan damlatılmış gibi bir görüntü hakimken o bakışlarla bana bakmaya devam etti. Siyah saçları, kırmızı gözleri ile bana bakıyorken kan emici bir vampir gibi görünüyordu ancak değildi. Onların soluk teninin aksine esmer teni dolunay ışığının altında parıldıyordu.

 

''Olmalıydı. Kehanetin kokusu olmasa bile bir kokun olmalıydı.'' dedi. Hiçbir zaman bir kokuya sahip olmamıştım, duşta kullandığım bir çok ürünün kokusu tenime ulaştığı anda yok oluyordu. ''Bu sinir bozucu.'' dedi yüzündeki keyifsizlikle.

 

Bakışlarımı ondan ayırırken orta sehpanın üzerinde duran vazoya baktım. ''Peki o neydi? Verandanın orada olanlar.. o kadın?'' dedim.

 

''O şey önceden bir peri idi.'' Derince yutkunurken bu dünyanın her tür canlıyı barındırdığını kelimeleri ile anlamış oldum. Gonca ile göz göze geldiğimizde, bakışlarının ağırlığı üzerimdeyken devam etti, ''ama sonradan buna dönüştü.'' diye devam etti. ''Ona bu yüzden Değişen diyorsunuz.'' dedim ben de. Gonca konuşmadan onun ve benim aramızda geçen diyaloğu dinledi.

 

''Evet onlara bu yüzden o adı verdik.''

 

''Peki bu adı nasıl aldı? Yani ona nasıl dönüştü?'' dedim bakışlarımı ona çevirirken. O varlığın görüntüsü gözlerimin önünde tekrardan belirirken, ayaklarımı koltuğun üzerine koydum ve dizlerimi çeneme doğru çektim.

 

''Periler her yerdeydiler, onlara rastlamak için plan yapmaya ya da fazladan efor sarf etmeye gerek yoktu. Ama sonra saklanmaya başladılar, varlıklarını gizlemeye, konuşmamaya ve korkmaya başladılar.'' dedi.

 

Açık pencereden gelen soğuk havayla tenimden bir ürperti geçerken, bakışları ürperen koluma doğru kaydı. Daha sonra boş olan şömineden bir alev yükseldi, tenime vuran sıcak alevle bakışları bendeyken bunu onun yaptığını anladım. Bakışlarımı onun bakışlarından ayırmadım. ''Onları kaçırıyorlar mıydı?'' dedim.

 

''Hayır güzel Lena onları kaçırmıyorlardı, belki de onları kaçırsalardı bazı şeyler bizim için daha kolay olurdu.'' Bakışlarını benden ayırarak yanan şömineye çevirdi, ''Onları kendilerine aşık ediyorlardı. Her bir periye yaklaşarak, onları kendi kirli kalplerine ortak ettiler. Periler o ortaklıkla sonsuz bir ızdıraba başlarken, Ölüler onları kullanmaya başladı. Periler, aşık olduklarında karşısındaki kişinin varlığına uyum sağlama eğiliminde doğdular. Bunu kullandılar.''

 

''Peki periler onlara nasıl aşık oldu, yani onlar.. kötü adamlar.'' diye merakla konuştum. Kırmızı gözler gözlerime çevrilirken bakışları artık dipsiz bucaksız bir görüntüye sahipti. ''Bazı şeyleri en baştan bilsen bile, sana verdiği o duyguya ait hissedersin kendini. Göğsünü yakıp küle çevirse de onunla yaşamayı göze alırsın.'' dedi kırmızı gözleri açık kahvelerime anlamadığım bir duygu ile bakıyorken.

 

''Ama o kadın teşekkür etti, eğer o duygu ile yaşamak isteseydi kurtulmak istemezdi öyle değil mi?''

 

''Güzel Lena..'' dedi hayıflanırcasına, bu kadar çok soru sormama mı bu tepkiyi göstermişti yoksa böyle safça sorular sormama mı?

 

''Eğer bir Peri'yi kendine aşık etmek istiyorsan o Peri'ye aşık olmamaya çalışmalısın. Ancak bunu başardıklarını söyleyemem zira her bir peri aşık olduğu adamın ölü olmasının ızdırabı ile çoktan katran karasına bürünmüştür.'' dedi.

 

''Peki neden bunu yapıyorlar ki, amaçları ne?'' dedi Gonca. ''Aşk.'' dedi Yakut, bakışları gözlerimdeyken yoğun bakışlarından kaçmak için gözlerimi ondan ayırdım. ''Peki ya siz, siz nesiniz?'' dedi Gonca. Benim kaybettiğim mantığımın arkadaşımın bedeninde halen durması iyi bir şey idi.

 

''Bizler, Şekil Değiştirenleriz.'' dedi Yakut. Kalp ritmim değişirken, ne zaman yanımıza geldiğini bilmediğim Safir de konuştu. ''Bir diğer adıyla Dönüşenler, yani kurtadamlarız.'' dedi.

 

Salonun ortasına aniden düşen kelimelerle donarken, ne söyleyeceğimi bilmiyordu. Gelmiş olduğum bu yeni dünyanın, bu evrenin her şeyde farklı olduğunu biliyordum ancak tüm gece beraber yemek yediğim adamın bir hayvan soyundan gelmesini asla beklemiyordum.

 

''Nasıl yani?'' dedi Gonca belirsizliğin hakim olduğu sesi ile. ''Şöyle, bu evren sizin geldiğiniz evrenlerden hayli farklı. Yani burada bir havvaoğluna ya da havvakızına rastlayamazsınız çünkü burada onlardan hiç yok. Tabi sizden başka.'' dedi Safir açıklarcasına.

 

Beynime yüklenen yeni bilgilerle dudaklarım aralanırken yanımda oturmuş bedenden uzaklaşmak adına koltuğun kenarına doğru kaydım. Yaptığım eylem sessizliği hakim olduğu odada hışırtıyla yankılanırken üç bakış da bana dönmüştü. Onlara titrekçe gülümserken bakışlarımı iki beden arasında gezdirdim. Anladığım şey ile hızlıca yan tarafıma döndüm.

 

''O kurt, sendin!'' dedim bağırarak. Bana dişlerini gösteren bir gülümseme sunarken, sol gözünün üzerinde duran yara izi büküldü. ''Peki ya neden bubu en başında açıklamıyorsunuz? Yani bu yeni evrene adım attığımız ilk anda?'' dedi Gonca.

 

''Çünkü sizler yeni bir evrende yeni bır ırkın varlığına hızlıca adapte olamıyorsunuz. Hatta çoğu zaman bu sizin için kalp krizi ile son buluyordu, biz de bu çözümü bulduk.'' dedi Safir açıklamalarına devam ederek.

 

Şaşkınlıkla yapılan açıklamaları dinlerken babamın anlattığı efsanelerden oluşan varlıkların yanımda duruyor olmasının şaşkınlığını yaşıyordum. ''Bana çevrilen o gözler.. mühür. Siz mühürlünüzü arıyorsunuz.'' dedim bakışlarımı Yakut'a çevirirken. ''Hey hızlı kavrıyorsun, bunu sevdim.'' dedi Safir beni işaret edip, gülerken.

 

''Bu tüm olanları açıklıyor. Ama neden farklı dünyalardan gelen kızları açıklamıyor.'' dedi Gonca soru sorarcasına onlara bakarken.

 

''Aslında bunun açıklamasını Klan Lideriniz yapsa iyi olur.'' dedi Safir ima ile. Yakut derince bir nefesi burnundan verirken ına merakla bakan gözlerime baktı. ''Bunun nedeni, erkek neslimizin hızla artarken kadın neslimizin azalması ile ortaya çıktı. Babam, önceki Lider, diğer dünyalarla anlaşma yaparak havvakızlarının buraya gönderilmesini sağladı.'' Açıklamasına kafamı onaylarcasına sallarken, yapılan adakların uzun zamandır olduğun bilinci ile durdum.

 

''Dur o zaman sen kaç yaşındasın?''

 

''Ben.. uzun zamanadır yaşıyorum.'' dedi Yakut gözleri gözlerimdeyken. ''Genler..'' dedi Gonca fısıldarcasına. Sesinde bariz bir kıskançlık varken bunun uzun zamandır yaşıyor olmasına rağmen hiç yaşlanmayan adama doğru kurduğunu biliyordum.

 

''Peki Lider, Değişen ile ilgili ne yapacağız?'' dedi Safir ciddiyetin hakim olduğu ses tonu ile. ''Bir şey yapmayacağız.'' Yakut'un ses tonu sakinlikle çıkarken, Safir hızlıca konuştu. ''Nasıl yani?''

 

''Duydun, hiçbir şey yapmayacağız.'' diye tekrarladı. Safir öfkeli soluklar alırken, ''Değişen benim olana dokundu ve sen hiç bir şey yapmayacağımızı mı söylüyorsun?'' dedi bir adım öne doğru atarak.

 

''Evet, öyle söylüyorum. Ve sakinleş, onu korkutuyorsun.'' Son sözlerinde bakışlarını bana çevirirken, benim bakışlarım Safir'in gövdesinde büyümeye başlayan kırmızılıklardaydı. ''Öyle mi? Acaba korkudan bayılan kişi senin gelinin olsaydı, şimdi ne yapıyor olurdun?'' dedi. Sözlerinin bitimi ile berber, kor alevler çıplak teninde tekrar kendini gösterirken hızlı soluklar almaya devam etti.

 

''Bencil herif.'' diyerek öfkeyle hırlayan Safir kapının ardından hızlıca çıkarak gözden kayboldu. Bakışları bende olan adamın gözlerinde olan anlam çok başkaydı. ''O zaman iyi uykular, güzel Lena.'' dedi.

 

Bana çevrilen çıplak sırtı adımlarıyla hareketlenirken kapıdan çıkarak karanlık ormanda gözden kayboldu. ''Bu adam sana yanık.'' dedi Gonca yan tarafımdan. ''Sus!'' dedim bakışlarım penceredeyken, ''Bence var ya senin mühürlün bu adam.'' dedi sırıtan dudakları ile. ''Hayır ya sus.'' dedim hızlıca ayağa kalkıp merdivenlere doğru koştururken.

 

Kızaran yanaklarım utancımı ele verirken Gonca da arkamdan koşmaya başladı. ''Yakında sizin de düğününüz olur, diyeyim de ben.'' dedi beni utandırmaktan büyük bir zevk alırmışçasına. Kahkahalarımız evde yankılanırken, yorgunlukla yatağımın içinde uykuya dalmıştım.

 

''Dur Kartal, biri gelebilir.'' dedi karanlığın içinden bir kadın sesi. Varlığım odanın bir köşesinde iken, arkasını bana dönmüş adamın kıkırtısı kulağıma doldu. Yüzüne doğru öpücükler kondurduğu kadın bedenin de kıkırtıları ona eşlik ediyordu.

 

''Emir verdim ben merak etme, kimse gelmeyecek.'' dedi adamın derinden gelen o gür sesi. Sesi hatırlarımın içinden pandoranın kutusunu açmış ve yaşadığım tüm anıları gün yüzüne çıkarmıştı. Odanın köşesindeki varlığım bir ruhu andırırken yan tarafımdaki büyük aynaya doğru çevirdim bakışlarımı, bedenim ayna yansımasında yoktu.

 

Gece yatmış olduğum yatağı hatırladığımda bir rüyanın içine düştüğümü anladım. Bakışlarımı tekrardan, önümdeki bedenlere doğru çevirdim.

 

Adamın bedeni kadını kucaklayarak döndürdüğünde gördüğüm yüz ile, dudaklarım aralandı. Karşımda gördüğüm adam.. babamdı. Ve kucağındaki kadın bedeni de, hiç görmediğim annemdi. Bir tabloyu andıran yüzü ile kocaman gülümseyerek karşısındaki adamın boynuna kollarını dolamıştı.

 

''Karnım şimdiden büyümeye başladı.'' dedi annem babamın zümrüt yeşillerine doğru bakıyorken.

 

Bir eli hafif çıkık karnını okşuyorken, üzerinde beyaz tül elbise tüm vücudunu örtüyordu. ''Sanırım bize kavuşmak için fazla sabırsız.'' dedi babam anneme eşli ederek onun karnını okşamaya başlarken. Görüntü, ellerimin titremesine neden olacak kadar duygu seli yaşamama neden oldu. ''Adnı ne koymalıyız sence?'' dedi annem karnına doğrı bakıyorken. ''Annenin söylediği isimlerden biri mi olmalı?'' diye devam etti gözlerini kaldırarak.

 

Onlara doğru bir adım yaklaşırken artık iki bedenin ortasında duruyordum, ''Onun söylediği isimlerden biri olmak zorunda değil.'' Şefkatle harmanlanan ses tonu göz pınarlarımdaki yaşların taşmasını sağlarken, karnında olan ruhun benim olduğumu biliyordum.

 

''Ona Alena diyebiliriz. Bize varlığı ile beraber ışığı ve aydınlığı getirebilir.'' Gözlerinden taşan sevgi seli ile babama bakıyorken konuştu. ''O zaman adı Alena, Alena Aydoğan.'' diye fısıldadı annemin dudaklarının üzerine babam.

 

Gözlerimden halen yaşlar taşıyorken, hafızamdan silinmek üzere olan babamın suretinin varlığını tekrar ezberlemek için bakışlarımı ondan ayırmadım.

 

''Sen, burada olmamalısın!'' diye yükselen sese doğru dönerken, siyah pelerinli ve havada süzülen varlığın bana uzattığı kemikli el ile geriye doğru savruldum.

 

Gözlerimi açarken, gece yatmış olduğum yatakta olduğumu fark ettim. Bedenim yatağın içinde iken karşımdaki boş yatak ile Gonca'nın çoktan uyanmış olduğunu anlarken, dudaklarımın üzerinde silik bir tebessüm vardı.

 

Rüyamda babamı ve hatta hiç görmediğim annemi görmüştüm. Onların bir anısına belki de izinsiz giriş yapmıştım, bu düşünce önceden olsa bana akıl almaz gelecek iken şimdi, bu evrende o kadar imkansız görünmüyordu. Yataktan kalkarken, kısa bir duş alarak aşağıdaki salona yürüdüm. Sular kahverengi saçlarımdan damlayarak üzerimdeki siyah tişörtte lekeler bırakırken üzerimde hissettiğim soğukluk gerçeklikte olduğumun bir kanıtıydı.

 

Zira fısıltılar zihnimin içinde tekrardan baş göstermeye başlamıştı. Dün görmüş olduğumuz kadının sözleri aklıma gelirken Fısıldayan'ı aradıklarını artık biliyordum. Adım adım merdivenlerden aşağıya yürürken gelen seslerle beraber, salona kulak kabarttım.

 

''Yani Dila'cım biraz daha ayrıntı versen diyorum.. hani adam seninle evlenecek ya, belki bizim merak ettiklerimiz vardır.'' dedi Gonca hayıflanırcasına konuşurken. 'Ne diyecektim ki Gonca? Zaten adamı karşımda görünce elim ayağıma dolaştı.'' Üzgünce duran Dila bakışlarını elindeki tabaa çevirmişken içinden bir tane börek alarak ısırdı.

 

''Ne hakkında merak ettiklerin varmış?'' dedim bende tabağıma bir tane börek alıp koltuğa otururken. ''Safir hakkında konuşuyorduk Dila ile.''

 

''Hayır sen Safir hakkında merak ettiklerini soruyordun o kadar.'' dedi Dila gözlerini devirirken. ''Ayrıca dün bayıldığım için adamla oturup konuşamadım bile, eminim sen onunla daha fazla konuşmuşsundur.'' diye devam etti.

 

Gonca'nın bakışları bana dönerken, ben de gözlerimi ona doğru çevirdim. Bir bakıma haklıydı aslında, onun evleneceği adamın bir dönüşen olduğunu bilmemiz Dila'dan daha çok şey bildiğimiz gerçeğini kanıtlıyordu. Boğazımı temizleyerek konuyu değiştirmek adına konuştum, ''Nida'yı ne zaman görebileceğiz?''

 

''Sanırım bir hafta ya da iki hafta sonra.'' dedi Dila. ''Neden o kadar uzun süre sonra?'' Böreğimin son parçasını da ağzıma atarken sordum. ''Hihi.'' diyerek pis bir gülüş atan Gonca ile, ''Yaa,'' diyerek tabağımı sehpaya koydum.

 

Dila kalkıp ellerini yıkamak için lavobaya gittiğinde Gonca yanıma oturdu. ''Sence ona söylemeli miyiz?''

 

''Bence, kendi öğrense daha doğru olur.'' dedim ben de. Her ne kadar Dila'yla bir bağ kurmuş olsam da, onun hayatına yön vereceği kararın şekillenmesinde söz hakkım olduğunu düşünmüyordum. Tabağımı alıp mutfağa doğru gittiğimde, tabağımı yıkarken Dila da yanıma doğru adımlamıştı. Dün olanlar aklıma gelirken, ona doğru dönmeden tabağıma bakarak konuştum.

 

''Dün için..'' derken, ''Bunun için bir şey demene gerek yok Lena. Seni eşe vermeyeceğimi bilmen gerekirdi, hem bana kötü bir şey yapmadı.'' dedi umursamaz bir ses tonuyla. Belki kçtü bir şey yapmamıştı ama onunla yalnız bir biçimde aynı odada kalmak üzerinde bir travma etkisi bırakmıştı. Bunun en büyük kanıtı yanda duran titreyen elleri idi.

 

''Teşekkür ederim.'' dedim fısıldayarak. Bu dünyada yalnız olmama izin vermediğin için teşekkür ederim, diye devam ettim içimden. ''Hey böyle yapma, böyle olmanı istemiyorum. Farklı şeylerden bahset.'' dedi eliyle koluma vururken.

 

''O zaman sen ne zaman evleniyorsun?'' dedim gülümseyerek. ''Ben.. bilmiyorum.'' dedi gözleri gözlerime bakıyorken. ''Nasıl yani?'' dedim.

 

''Yani belki Nesrin Hanım meselesi gerçek değildir ya da farklı bir şey. Ama onunla gidersem mutlu olacağımın garantisi yok. Uzun zamandır buradayım ve.. kardeşimden de ayrılmış olacağım, bazı şeyler beni korkutuyor.'' dedi gözlerime anlamamı istiyormuşçasına bakıyorken.

 

''Evet korkularını anlıyorum. Ama benim düşüncemi sorarsan.. o adam seni asla üzmez Dila, isteyerek ya da istemeyerek. Dün sana bir şey olmasından o kadar endişe duydu ki, bunu gözlerinde gördüm.'' dedim.

 

''Ve kızım, o bir Lider. Hadi ama bir Lider ile evleneceksin ve endişe mi duyuyordun?'' diye konuştu arkadan Gonca. Dila hafifçe kıkırdarken arkamı dönüp gelen Gonca'ya baktım. ''Hem eğer endişen varsa, bugün de burada olacaklarmış diye duydum. Belki gidip konuşmak istersin.'' dedi.

 

Kaşlarımı kaldırarak Dila'ya baktığımda, bize sorarcasına bakarken ''Hadi gidelim.'' derken odaya doğru yürüdüm ve giyecek kıyafetleri bana sıralamasını bekledim. Üzerimizi giyinip dışarı çıktığımızda, üçüzümüz de kot pantalon üzerine dar bir beyaz body giymiştik. ''İyi de, onu nasıl bulacağım?'' Dila yürürken gözleri etraftayken bize doğru konuştu.

 

''Kimi nasıl bulacaksın?'' Safir yan tarafımızdan konuşurken, üçümüz de bakışlarımızı o yöne doğru çevirdik. ''Sanırım o seni buldu.'' diye alayla konuştu Gonca. Safir bize doğru, yani Dila'a doğru yürürken beyaz teninin üzerinde duran buz mavisi gözleri parıldıyordu. ''Kimseyi, geziyorduk kızlarla.'' Dila ona bakarken hızlıca ve telaşla konuşurken Safir onun yanında durarak yüzüne doğru baktı.

 

Ona olan bakışlarında hayranlık görlürken, varlığının kendisi için bir mucize olduğunu gösterir gibi bir elini kaldırarak yüzüne gelen bir tutam saçı kulağının arkasına itti. ''Hmm..'' Safir'e doğru bakarken, bir dönüşenin mühürlüsüne olan sonsuz bağın görüntüsünün ne kadar akıl almaz olduğunu düşünüyrdum.

 

Dila da ona merakla bakarken, arkamdan gelen ses tonu yerimde zıplamama neden oldu. ''Neden ona bu kadar dikkatli bakıorsun, Lena?''

 

Arkamı dönerken, saçlarım rüzgarın etkisi ile savrulmuş ve bir tutamı sakalına doğru karışmıştı. ''Ben.. ona bakmıyordum.'' dedim ona doğru. Kırmızı gözleri, açık harelerim tutunmuşken ''Öyle mi peki neye bakıyordun?'' dedi, ''Ona bu kadar dikkatli bakman benim hoşuma gitmedi.'' diye devam etti.

 

''Şey sadece, onun Dila'ya olan bakışlarına bakıyordum.'' Sözlerimi gözlerine bakarak kurarken, devam etmemi beklediğini anladım. ''Bakışları hayranlık dolu.'' diye devam ettim.

 

''Eğer hayranlık dolu bakışlara bakmak istiyorsan ona bakmana gerek yok. Benim gözlerime bakman yeterli.'' dedi yüzüme doğru fısıldayarak.

 

''Ve başka bir adama bakma Lena, bana bak.'' diye devam etti. Szöleri göğüs kafesimin içindeki kalbin titreşmesine neden olacak kadar yangın doluyken, konuşmadan ona bakmaya devam ettim. Onun bana olan bakışlarında Safir'in Dila'ya olan bakışlarının yansımasını görüyorken, bu gerçekliği kabul etmek istemedim.

 

''Hey, peki yardımcınız nerede Lider?'' dedi Gonca yan tarafımızdan. Konuşması ikimizin arasında olan bakışmayı keserken, ben bakışlarımı ondan ayırarak etrafa doğru çevirdim. Meraklı bakışlar üzerimize doğru çevriliyken, bir çok kişinin de buraya kulak misafiri olduğunu fark ettim.

 

Bakışlarım evlerin arka kısmına doğru kaymışken, Hard'in bir ağacın arkasına doğru saklandığını fark etmemle kaşlarım çatıldı. ''O ne yapıyor?'' O tarafa bakmaya devam ederken, yanımda duran beden konuştu. 'Sanırım saklanıyor.''

 

''Ne? Ama kimden saklanıyor ki?'' diye devam ettim. Kaşlarını kaldırarak bana bakarken, gözlerimi Gonca'ya doğru çevirerek baktım. ''Hadi ya.'' diye fısıldarken, Gonca'nın bakışları da üzerimdeydi. ''Sanırım Liderimizin tek cevapladığı sorular Lena'nın sorduğu sorular.''

 

Arkadaşımın ima dolu bakışları bana bakıyorken, gözlerimi ondan kaçırarak Hard'e doğru çevirdim. ''Hard, buraya gel.'' diyerek konuşan Yakut halen bana bakıyorken, bakışlarını bir an olsun üzerimden ayırmıyordu. Adım adım buraya yaklaşan Hard, bakışlarını etrafta gezdirirken bir an olsun bize doğru ve Gonca'ya doğru bakmıyordu.

 

''Liderim.'' Başını selamlarcasına eğerek ona hitaben konuşurken, gülümseyeek ona baktım. ''Hard, dün nereye kayboldun?''

 

Bana çevrilmeyen gözlerle, mırıldanırcasına konuştu. ''Evrak işleri falan..'' dedi. ''Ama bugün boşsun değil mi? Bir şeyler yapabiliriz.'' dedim ona doğru bakarken. Bir an olsun ayakkabısında olan gözlerini kaldırmadan, alnından dökülen terlerle beraber orada durmaya devam ederken gözlerimi kırpıştırdım.

 

Gülüşüm yüzümde solarak yerine endişeli bir yüze bürünürken, ''Sen iyi misin?'' dedim. Yakut'un bende olan bakışlarıyla bir adım atarken, Hard bir adım gerileyerek ''Dur, benden uzaklaş.'' dedi hızlıca. Adımımı durdurarak, geriye doğru çekilirken onun tişörtünün açıkta bıraktığı kollarından kor alevlerin akmaya başladığını gördüm.

 

''Benim.. evrak işlerim var onları halledeyim.'' diyerek telaşla uzaklaşırken, kısıkça mırıldandım. ''Ama ne oldu ki şimdi?''

 

''Sanırım biraz hasta.'' Yakut'un bana doğru konuşması ile ona doğru bakıyorken, gözlerini gözlerimden ayırmadan konuşmaya devam etti. ''Bugün bir işim yok, bir şeyler yapabiliriz.'' dedi.

 

Loading...
0%