Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm: “Yemin”

@seleneisadark

Dudakları dudaklarımla buluştuğu anda zihnimde sıkıştığım tuğlalar bir anda patlayarak yok oldu. Derin bir nefesi ciğerlerime doğru çektiğimde kendi bedenimin kontrolü artık ellerimdeydi, bir elimi kaldırarak geniş göğsüne doğru hafifçe koyduğumda belimdeki elini sıkılaştırdı. Dudaklarını hareket ettirmeden geriye doğru çekildiğinde alnını alnıma yaslayarak soluklandı.

 

Dudaklarının üzerinde titrek bir gülümseme oluştuğunda, onun gülümsemesini daha fazla izleyemeden bunu yok etti. ''Bunu ne kadar zamandır beklediğimden haberin var mı, Lena?'' diye fısıldayarak kouştuğundan gözlerimi elimi koyduğum göğsüne doğru indirerek bakışlarından kaçındım.

 

''Bana bak, gözlerini benim gözlerimden esirgeme. Varlığının tek kanıtı olarak bana sunduğun nefeslerinle beraber bana olan bakışlarını da sun bana.''

 

Soluklarım hızlanırken, dudaklarımın üzerinde yokluğunun sızısını hissetmeye başladım. Açık kahvelerimi kaldırarak bakışlarımı gözlerine doğru çevirdiğimde alnı alnıma halen yaslı bir halde duruyordu.

 

''İşte böyle.'' Birkaç saniye süren sessizliğin ardından belimdeki elini başıma doğru çıkararak kafamın arka kısmından bastırarak göğsüne doğru bastırdı. Hızlı kalp atışları bana bir an için onun da benim gibi normal bir insan olduğunu hissettirirken, aklıma benim de normal bir insan olmadığım geldi.

 

Ben bir insan değildim, ben Yakut'un da bana söylediği gibi havvakızı değildim. Ama bana ne olduğumu soran biri olsaydı ona benim de bunu bilmediğimi söylerdim.

 

''Biraz önce yaptığım şey seni kırmak için değildi, aksine bunu Fısıldayan'ı ortaya çıkarmak için yaptım.'' Bakışlarım sakallı çenesinde gezinirken, ''Onu ben değilmişim gibi, benden farklı biriymiş gibi söylüyorsun.'' diye mırıldandım.

 

''Çünkü senden faklı biri.''

 

''Ama benim zihnimde ve benim bedenimde olan biri.'' Söylediklerimden sonra başımı yasladığım sert göğsü kasılırken sözlerimin doğru olduğunu ikimiz de biliyorduk. ''O ne? Ben neyim?''

 

Bu sözleri uzun zaman önce ona sprmak istiyordum. Belki bunu, zihnimde sesler yankılanmaya başladığı ilk anda yapmalıydım. Ya da, Değişen'in ortak evde söylediklerinden sonra..

 

''Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Evet sana Fısıldayan diyorlar ancak Fısıldayan olarak tanımlanan kişinin ortak bir zihne sahip olması gerekir, sende bu durum oldukça farklı. Sende farklı iki zihin tek bir bedeni ele geçirmek için çabalıyor. Ama kesin olan bir şey varsa o da senin havvakızı olmadığındır.''

 

''Bununla ne demek istedin? Tek emin olduğun şeyin havvakızı olmamam olması ne demek?'' Kaşlarım çatılırken cevap beklercesine yüzüne baktım. ''Havvakızı omadığın için kanın kanıma karışamaz, yeminler edilemez, sözler verilemez. Ve evet senin ne olduğunu bilmeden sana evlenme teklifi edemem. Bu senin benim mühürlüm olduğun gerçeğini değiştirmez.''

 

''Belki değilimdir, nereden biliyorsun?'' Dudağı alayla kıvrılırken konuştu. ''Benim mühürlüm olmasaydın, sana dokunduğum anda ve dudaklarının dudaklarımla buluştuğu anda kor alevler bedenimi sarardı. Ancak gördüğün gibi hiçbir şey olmadı.''

 

Bilmediğim her şeyi bir çocuğa anlatır gibi bir açıklama ile anlatırken dudaklarım bu defa aşağıya doğru kıvrıldı. ''Sen benimle, havvakızı olmadığım için beraber olamıyorsun. Ve ben ne olduğumu bile bilmiyorum.''

 

''Ne olduğun ya da kim olduğun umrumda değil. Sen benimsin. Gerçek olan tek şey bu.'2

 

Kafamı aşağı doğru eğerek, aşağıdan ona doğru baktığımda, biraz önce olan konuşmamıza devam etti. ''Bunun için annen ya da babanın değişken bir türde olması gerekiyor Lena.''

 

''Babam olamaz.'' Kelimeleri onun sözlerinin bitiminin ardından hızlıca kurdum, bunun gerçekliği ve keskinliği sözlerimden bile kendini belli ederken bunu onun da anlamasını umuyordum.

 

''Bunu bilmiyoruz, üzgünüm ama bunu kesin olarak sana söyleyemem. Ancak bunu öğreneceğim merak etme, babanın görüntüsünü zihninde belirlemeye çalışır mısın?'' dediğinde, küçük anılardan oluşan kesitler belirlemeye başladı.

 

Onun gülümseyen yüzü zihnimde belirirken, dudaklarının kenarında ufak kırışıklıklar yaşlılığının belirtisi olarak orada durduğunda, ''Kızım.'' diyerek bana seslenirken kafasını daha da bana doğru yaklaştırırken zümrüt yeşili gözlerindeki mutluluk halen oradaydı.

 

''Bu oldukça garip.'' Duyduğum kelimeler anılarımın içinden beni çıkarıp alırken, kaşlarını çatan Marc'ın bakışları üzerimdeydi. ''Garip olan ne?''

 

''Bu gözlerin sizin dünyanızda var olduğunu düşünmüyorum.'' Bir kaşını kaldrıp bana baktığında sözlerinden çıkardığım şeyin doğru olmamasını umdum. ''Bence, olabilir. Renkli gözlere bizim evrenimizde de sıklıkla rastlanır.'''

 

''Rastlandığına eminim ancak sizlerdeki gözlerin hareleri bu kadar belirgin değildir Lena.'' Bütün Klanların başları gözlerini sahip olduğu taşın rengine göre alırlardı.

 

Safir, buz mavisi gözlere sahipti.

 

Yakut, kırmızı gözlere sahipti.

 

Elmas, beyaza yakın gümüşi göz rengine sahipti.

 

Ve Zümrüt. Zümrüt, hareleri belirgin koyu yeşil göz rengine sahipti.

 

''Ama nasıl olur? Orada uzun süredir yaşıyordu, doğumundan itibaren Cephe'de varlığını sürdürüyordu.'' Kelimelerimin açıklamasını ister gibi ona doğru baktığımda, ''Bunu ben de bilmiyorum ama öğreneceğiz.'' dedi.

 

''Nasıl öğrenecekmişiz?"

 

Bana gözlerini kırpmadan bakarken dudakları bir an için gülecekmiş gibi titredi. "Olacakmış işte bir şekil." Sözlerini bana yaklaşarak kurarken, haylaz parıltılar harelerinde çoktan yer edinmişti.

 

"Ya, tekrar etmesene beni." Omzumu silkerek ondan uzaklaşmaya çalışırken buna izin vermeden, belimdeki elini sıkılaştırarak bedenini bedenime yasladı. "Yoo, ederim tekrar seni."

 

Kaşlarımı çatarak ona bakarken, yüzünde küçük ve haylaz bir ifadeye sahip olan o adama baktım. "Yapmasana." Fısıltıyla çıkan sesimle, dudaklarıma inen bakışlarını takip ettim. Bunu kelimelerimi tekrar etmemesi için mi yoksa bana daha fazla yaklaşmaması için mi kurduğumu bilmiyordum.

 

''Biz orada bunları bekleyelim, bunlar da burada fingirdeşsin.''

 

Safir'in sesi aramıza düşerken ikimiz de bir rüyadan uyanır gibi irkildik, ben bir adım arkaya giderek Safir'e doğru dönerken Yakut bıkkın bir nefes verdi. ''Sen niye bizi bekliyorsun? Gelme lan bir daha buraya.''

 

''Sana soracak değilim, istediğim zaman gelirim sanane.'' dedi Safir. Yürüyerek masaya doğru yaklaştığında, eline kemikli bir eti alarak yemeye başladı. ''Bak güzelim, yüzsüze bak. Bir de yemekleri yiyor.''

 

''Yerim sanane.'' Yakut'un gözleri irileşirken yükselen ses tonuyla konuştu. ''Benim yiyeceklerim lan onlar. Alın terimle aldım ben bunları alın terimle.''

 

''Ya ne alın terinden bahsediyorsun Yakut ya. İki koşturdun gittin geyik avladın diye ter mi dökmüş oldun yani sen.''

 

Arlarındaki konuşmayı şaşkınlıkla izlerken, ''Sen mi yakaladın hayvanı?'' dedim. Masanın ortasında duran büyük bir et yığınına bakarken onun kurt formundayken yakaladığı geyiği düşündüm. ''Evet yenge ya, o yakaladı. Geyiğin hiçbir şeyden haberi yok tabi gölde su içmenin peşinde, bu durur mu durmaz tabiki de. Sinsi sinsi yaklaştı, gitti kopardı geyiğin boynunu.'' Safir'in abartarak kurduğu cümleleri dinlerken benim tepkimi beklercesine heyecanla açıldı gözleri.

 

''Bak bak, anlatışa bak, kurduğu senaryolara bak itin.'' Öne doğru atım atarak eti çiğneyen adama doğru yaklaşırken Safir etini çiğnemeye devam etti. ''Yalnız it falan ayıp oluyor Yakut. Koskoca Safir klanının alfası olan bir kurdum yani ben, beni o küçük hayvanla karıştırman gururumu incitiyor.''

 

''Senin incinecek gururun mu var lan, gurursuz herif. Mühürlendiğin havvakızı görse bu hallerini utanır senden. Kıza bir de ben sert adamım ayakları çekiyorsun.''

 

''Ben öyle bir ayak çekmedim, sadece onun yanında gerçek kişiliğim ortaya çıkmıyor.'' Soluk buz mavisi bakışları bana doğru dönerken devam etti. ''Tabi, bunu bilerek ve isteyerek yapmış değilim. Sadece onun yanında komik olmak yerine yerine romantik oluyorum.''

 

''Yaa.'' diye mırıldanmamla, onun Dila'ya ne gibi bir romantiklik yaptığını düşündüm. ''Neler yapıyorsun ki romantiklik olarak?'' dedim. Ağına doğru götürdüğü et elinde duraksarken gözlerini kırıştırarak bana baktı. ''Yapıyoruz ya bir şeyler.'' diyerek kafasını başka yöne doğru çevirdi.

 

''Söylesene lan, yapıyoruz diyor bir de. Yaptığı bir şey yok, yapmaya çalıştıklarını da eline yüzüne bulaştırıyor zaten.'' Bana doğru kurduğu cümlelere kıkırdarken, ''Çok komiksiniz.'' dedim. İkisinin de bakışları bana dönerken Yakut'un dudaklarının kenarı kıvrıldı.

 

''Yalnız yenge, komiksiniz falan demezsen iyi olur. Ne de olsa, bizim de bir ismimiz var buralarda yani.'' Safir duruşunu dikleştirerek konuşurken, tekrardan bir kıkırtı döküldü dudaklarımın arasından. ''Bak gülüyor hala.'' diye homurdanarak konuşurken bana doğru ters bakışlar atarak eline aldığı başka bir et ile uzaklaşmaya başladı.

 

''Çok değişik biri.'' dedim kafamı Yakut'a doğru çevirirken. Kırmızı gözlerindeki yoğun bir ifade ile bana bakarken, ''Öyleymiş.'' dedi. Derin bir nefesi ciğerlerine doldururken uçuşan saçlarıma doğru kayan bakışları ile ifadesi durgunlaştı.

 

''Niye geçmiş zaman eki kullandın ki? Önceden de böyle biri değil miydi?''

 

''Uzun bir zamandır varlığını koruyan klanlar arasında Safir, asırlardır yaşadığı hayat onun bir çok olaya şahit olmasını sağladı. Bununla beraber bazı duygularının körelmiş olması çok olağan ancak mühürlüsünün gelmesi ile başka duygularının tekrardan baş gösterdiği belli.''

 

''Peki ya sen?'' dedim büyük bir merakla. ''Ne olmuş bana?'' Kaşlarını kaldırarak bana bakıyorken devam etmemi bekledi.

 

''Senin de körelmiş duyguların var mı? Ya da açığa çıkan yeni duyguların?''

 

Gözlerini düşünürcesine kısarken, ''Körelmiş duygularım elbette var. Ama açığa çıkan yeni duygumun körelmiş duygularımı bastırdığı kesin.''

 

''Peki ya yeni duygun ne?'' Onun konuşmasını beklerken, boğazını temizleyerek başka yöne baktı. ''Bunu anladığını düşünmüştüm.'' Yüzünde anlayamadığım bir ifade yer edinirken başımı ona doğru yaklaştırarak daha dikkatli baktım ona.

 

''Anlamadım ki ama, sen söyle bana.'' dedim ona bakarken. Büyük bir istekle ona bakarken bana bakmamak için çabalayarak mırıldandı kelimelerini. ''Tam olarak duygunun adının ne olduğunu bilmiyorum. Sadece.. çok garip bir his.'' dedi kaşları çatılırken. ''Bana anlatırsan bunun ne olduğunu beraber anlayabiliriz.''

 

Anlatmak istemediği her halinden anlaşılırken nu daha fazla zorlamamak adına omuzlarımı düşürerek konuştum. ''Tamam anlatmak istemiyorsan, anlatma.''

 

Yüz ifademe doğru gözlerini çevirirken, benim yanımda her daim kıvrılan dudakları tekrardan yerini koruyordu. ''Büzme o dudaklarını hemen. Eğer ne olduğunu anlarsam ilk sana söyleyeceğim.''

 

Elimi iki yanımda heyecanla sallandırırken gözlerim heyecanla açıldı. ''Tabi ki de ilk bana söyleyeceksin.'' Kafasını geriye atarken, dudaklarının arasından küçük bir kahkaha firar etti. Bu adam, normal bir göz rengi ile benim dünyamda var olmuş olsaydı tüm kızların gözdesi olacağı kesindi. Asker olması bile onlar için önemli olmazdı.

 

Ve bu adam, bana aitti. Tıpkı benim de ona ait olduğum gibi.

 

''Tabi ki de ilk sana söyleyeceğim. Başka bir şey ihtimal dahi değil.'' dedi bana doğru bakarken. ''Senden başka bir şey, ihtimal bile değil.'' diye devam etti.

 

Ve yine, bu adamın ağzından dökülen her bir kelime kalbimin orta yerine saplanarak ondan bir iz bırakmıştı. Gelecekte ne olacağını bilmiyordum, belki önümüzde bir gelecek bile mümkün değildi ancak bugünün mutluluğunu yaşayacaktım.

Loading...
0%