@seleneisadark
|
Sessizlik içinde gözlerimi aralarken, sırtım yumuşak bir zemindeydi. Hafifçe doğrulup etrafa baktım. Yumuşak zemin olarak adlandırdığım şey bir yataktı ve olduğum yer de bir oda gibi görünüyordu. Lüks gibi görünen birçok eşya odada konumlandırılmıştı. Bir kere, evin duvarları vardı. Betondan duvarları. Cephe'de sadece hükümetin betondan duvarları olurdu, bu odada kalan kişi belki de önemli biriydi. Etrafa bakarken, çalınan kapıyla yataktan ayağıya kalktım. Ben geliyorum, kendine çekidüzen ver ve gözlerimi kirletme. Çalınan kapı benim için bu demekti. Gözlerim açılmayan kapıya doğru bakarken bekledim. "Uyanmadı mı acaba?" diye fısıldadı bir kadın sesi, "Uyanmış olması gerekiyordu şimdiye kadar." diyerek eşlik etti bir adamın sesi ona. Ne yapacağımı bilmezken, kapı aralanıp gece mavisi saçları olan bir kızın kafası göründü. Beni görünce kocaman gülümseyip konuştu. "Ah uyandın demek, biz de endişelenmiştik." Bedenini tamamen odanın içine katarak boşluğu doldurdu. Bir kıza göre yapılı bir vücudu vardı ancak buna nazaran yüzü minyon ve tarlı görünüyordu. Ona bakarken içeriye, dev diye adlandırabileceğim büyüklükte biri girdi. Adam kadının yanına geçtiğinde, o kadar da büyük görünmüyordu ancak benim vücuduma oranla kocamandı. "Bizi duyabiliyor musun?" dedi gümüş gözlerini gözlerime dikerek. "Evet." diye mırıldandım ona bakarken. Genç kız, bir adım öne gelerek heyecanla konuşmaya başladı. "Benim adım Vera, bu adam da Seth benim sevgilim ve ayrıca bu sürünün koruyucusu." dedi. Gözlerim ikisi arasında dolanırken kafamı onaylarcasına sallayarak bir cevap vermedim onlara. Kız heyecanlı halini bozmayarak dıları doğru adımlarken konuştu. "O zaman sana etrafı gezdireyim biraz ha, ne dersin?" "Şey, ondan önce nerdeyim onu öğrenebilir miyim?" "Sanırım, dilinin olduğunu da öğrenmiş olduk." dedi bana bakarken. Yüzü hafifçe buruşmuş ve kaşlarını çatmıştı. Gözlerim ona çevrilirken, amacının ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Kızla uğraşmayı bırak, Seth." Adının Vera olduğunu öğrendiğim kız Seth'e karşı bunları sinirle söyleyip beni kolumdan tutarak odanın dışına çıkararak yürütmeye başladı. Uzun bir koridoru arşınlarken konuştu. "Sen bakma ona, dolunaydan yeni çıktığımız için biraz gergin. Burası, sizin dünyanızla bağlantılı başka bir evren diyebilirim. Başka bir dünya değil, başka bir evren." Son cümlelerini, gözlerimin içine dikkatle bakarken söylemişti. Bu tavrı daha önce farklı dünya olduğunu sanan bir çok kişi olduğunu düşünmemi sağlamıştı. "Neyse, zaten sürekli buraya birileri geliyor o yüzden artık alıştık bu duruma. Ama sizler için burası yeni dünya gibi bir şey sanırım." Söylediklerini onaylar gibi başımı salladım. Ne de olsa, bir uçurumun dibinden yeni bir yerde gözlerimi aralamıştım. Gözlerimi araladığımda da, bir kurt görmüştüm. Kurt.. "Burada şaşırmaman gereken tek şey, sizin deyiminizle hayvanların dolaşması olacak. Görebileceğin her yerde, her yerde hayvan olacak." "Çok mu seviyorsunuz hayvanları?" diye sordum kısıkça. "Yani, Seth'i de sevdiğime göre olabilir aslında. Ama neyse ki ben o hayvanlardan değilim." derken omzuyla omzuma vurdu. Bende yüzüne gülümsemeyle bakarken anlatmaya devam etti. Olduğumuz yer, tek katlı bir evden oluşuyordu. Burada, işleri yönetenler hükümete benzer krallık sistemiyle yönetiliyormuş. Bir nevi öyleymiş. İşleri daha iyi anlamam biraz uzun süreceği için yönetimi anlatmayı daha sonraya ertelemişti Vera. Koruyucu olarak adlandırılan Seth, burada bulunan evlerin ve evlerde yaşayanların güvenliğinden sorumluymuş. Vera'ya buraya gelen başka yabancılar mı var diye sorduğumda bana gülmüş ve buradaki çoğu kişinin çok çabuk sinirlendiğini bu yüzden de koruyucuların onları birbirinden koruduğunu söylemişti. Yabancılardan koruyanlar da Koruyucu olarak adlandırılıyormuş ancak onlar bu evlerden daha uzakta sınır diye adlandırılan bölgede bekliyorlarmış. Benim hangi evde kalacağım şuanlık belli değildi, bu yüzden susmuş ve o konuda konuşmamıştım. "Peki, buraya daha önce gelen kızlar, onlardan biri burada var mı?" diyerek sordum. Açıklık alana doğru çıktığımızda, eliyle bir yeri işaret ederken konuştu. "İşte, o kızlardan biri." Gösterdiği yere baktığımda, gözlerimin önüne sırtı ve kahve saçlar gelmişti. Alanda, Seth gibi bir çok erkek konuşuyor ve ağaçlık alanda kestikleri kütükleri toplayıp bir yere doğru gidiyorlardı. "Işıl!" Bana gözlerini çeviren Işıl'ı gördüm. Onun da bana bakmasıyla, gözlerimiz buluşurken yüzündeki şaşkınlıkla bana bakmış, ardından hızlıca koşup yanıma gelerek kollarını bana sıkıca dolamıştı. "Lena, burada olduğuna inanamıyorum." dedi bana sıkıca sarılırken. Işıl, bizim hemen yan evimizde oturan hem ablam, hem de oyun arkadaşımdı. Üç yıl önce heyecanla kapısını çaldığımda gözleri yaşlı annesi aralayınca onun gittiğini anlamıştım. Ve ben o gün, yine bir çok duyguya veda etmiştim. Bende kollarımı ona dolarken, bugün ilk defa bir duyguyu hissettmiştim. Mutluluk. "Bende inanamıyorum." dedim kollarımı ondan ayırırken. "Siz ikiniz konuşursunuz o zaman, ben Lena'dan bahsedeceğim topluluğa. Zaten Işıl, sana nelerden bahsedeceğini iyi bilir." dedi, gözleriyle Işıl'a bakarken. "Evet, ben bahsederim." Vera, Işıl'ın sözleriyle bana dönüp gülümsemiş ve daha sonra arkasını dönüp yanımızdan uzaklaşmıştı. "Lena, hemen konuşmalıyız." Sözlerini kocaman bir gülümsemeyle kurarken, kolumdan tutup beni bir evin önüne çekmişti. Evin kapısını açarken, içeri doğru adımlamıştı. Daha yeni fark ettiğim şeyle, ayaklarıma doğru baktım. Ayaklarımda hiçbir şey yoktu. Ne terlik, ne de ayakkabı ancak buna rağmen hiçbir rahatsızlık hissetmemiştim. Ayaklarımda görünür bir hasar da yoktu. Işıl, içeriye adımlarken beni salon olduğunu düşündüğüm yere doğru çekti. Beyaz duvarları vardı evin, pervazlı camları ve camın önünde saksıda çiçekler vardı. Güneşin tüm sıcaklığını eve alan camlardan burasının tanımı tam olarak, evdi. "Hadi sen geç otur şöyle, geliyorum bende." dedi bana. Gösterdiği koltuklara adımlayıp oturdum. Gözlerim halen etrafta dolaşırken buranın geldiğim yerden ne kadar farklı olduğunu düşünüyordum. Bu evren, çok farklıydı. "Sen fark etmesen de acıkmışsındır şimdi." dedi elindeki tabakları önümüzdeki sehpaya koyan Işıl. Tabakların içinde bir sürü yuvarlak ne olduğunu bilmediğim şey vardı. Diğerinde de kalem gibi görünen uzun çubuklar bulunuyordu. Gözlerimi onlardan alıp, Işıl'a çevirirken yüzünde rahatlatıcı bir gülümseme oluşmuş ve eline aldığı yuvarlak şeyi dudaklarımın önünde tutmuştu. Dudaklarımı aralayıp, o şeyi çiğnediğimde hayretle açıldı gözlerim. "Çok güzel." dedim ona bakarken. Bana kıkırdayarak bakarken, ben elime daha fazla alarak dudaklarımın arasına doğru göndermiştim. "Aç olduğunu tahmin etmiştim zaten." Gözlerimi, yeşil gözlerine çevirdim. "Nasılsın?" diye devam etti konuşmasına. Ağzımdakileri yavaşça yutup konuştum. "İyiyim, neyse ki yavaş düştüm" dedim. "Ben, kafamı kayaya çarpmıştım ve çok acıtmıştı inan bana." dedi bana bakarken. "Kan kokusuna gelenleri hiç söylemiyorum bile." Burnundan bir nefes vererek güldü. ''Kim geldi ki kan kokusuna?'' dedim merakla ona bakarken. Boğazını temizleyerek etrafa bakarken cevap verdi. ''Hayvanlar ya, hayvanlar.'' dedi. ''Vera da hayvanlardan söz etti, yerleşik alana inip zarar veriyorlar mı insanlara?'' dedim yüzüne bakarken. ''Yok kolayca zarar vermezler, neyse daha fazla onlardan bahsetmeyelim.'' Sözleriyle hemen konuştum, ''Evet Işıl, nasıl, yani burası, bu ev,sen?'' dedim etrafı gösterirken. Ne söylemek istediğimi bende bilmiyordum ama anladığını düşünüyordum. ''Aslında sana benzer şeyler geldi başıma benim de, kafamı çok sert çarptığım için bir kaç hayvan geldi yanıma. Nasıl korktuğumu anlatamam Lena. Sonra, beni diğer hayvanlardan kurtaran birisi vardı. Bu evde onun zaten, buranın yerlilerinden yani. Kolayca buraya sonradan gellen kızlara tek kalmaları için ev vermiyorlar, ya toplu biçimde bir yerde kalıyorsun ya burdan birinin evinde işte.'' ''Peki, zorla mı yani bu durum? Burada kalman?'' ''Hayır, hayır tabiki de. Buradaki kimse zorla bir şeyler yapmıyor Lena, buna gerek görmüyorlar. Onlar daha çok, evlenme günlerini bekliyorlar'' dedi bana bakarken. Rahat bir nefesi dudaklarımın arasından bırakırken, kaskatı kesilen bedenim gevşemişti. ''Lena, ne kadar göstermesen de korktuğunu biliyorum. Ben de korkmuştum ama burası korktuğun gibi değil. İnan bana. Hatta Cephe'den daha iyi olduğunu söyleyebilirim.'' Gözlerini tabaklara doğru indirerek konuştu. ''En azından artık istediğim kadar yemek yiyebiliyorum.'' dedi. ''Peki siz evlendiniz mi?'' diyerek hızlıca konuştum. Amacım yeşil gözlerinde beliren hüznü dağıtmaktı, başarılı olmuştum da. Yeşil gözleri ışıldamaya başlamıştı. ''Evet evlendik.'' ''Nasıl biri peki?'' ''Çok iyi bir. Adı, Evan. Zaten ilk beni o buldu, daha sonrasında daha da yakınlaştık işte. Sahi, seni Vera mı buldu ilk önce?'' dedi bana merakla bakarken. ''Yok benim de uyandığımda hayvanlar vardı ormanda. Kocaman bir kurttu hatta Işıl, o kadar korktum ki korkudan bayılmışım hatta. Bir ara gözleri kırmızı olunca, beni yemeye hazırlanıyor diye düşündüm hatta.'' diyerek anlattım ona. Işıl, ''Kırmızı mı?'' diye mırıldanırken evin kapısı açılmıştı. İçeri giren kocaman adamla, onun Evan olduğunu düşündüm. ''Işıl.'' Gözleri bana değmeden yanımda duran Işıl'a doğru bakmıştı. Ona öyle bakıyordu ki.. sanki onun gözlerinde benim bu odadaki varlığım tamamen silinmişti ve sadece onu görüyordu. Işıl hızla ayağa kalkıp sıkıca sarıldı Evan'a. İçine derin bir nefesi çekip, bana doğru bakarken mırıldandım. ''Merhaba.'' Cephe'de olan insanları en az bir kere görmüş oluyordum, görmemiş olsam bile en azından yaşadığım yerde yaşadıklarını biliyor ve nasıl bir düzenin parçası olduklarını biliyordum. Ancak burada hiçbir şey bilmiyordum. Bundan dolayı daha kısık, daha kırılgan bir sesle konuşuyordum belki de. ''Merhaba, sen yeni gelen olmalısın.'' dedi bana bakarken. Saçları normal renklerin aksine beyaza boyanmış ve gözleri ışıldayan mavi elmasa sahipti. Bana bakarken burun delikleri genişleyerek bir nefes çekerek, bir adım geriye gidip burnunu tuttu. Gözlerim büyürken hızlıca kendimi kokladım. Gelmeden önce Cephe'de uzun bir duş almıştım ancak belki de ormanlık alana savrulmamdan dolayı bir koku kaplamıştı vücudumu. ''Evan, yapma.'' dedi Işıl hızlıca. Gözlerim telaşla ona doğru dönerken, yanaklarım utançtan kızarmaya başlamıştı bile. ''Elimde değil inan ki'' Gözlerini bana çevirerek konuşmaya devam etti, ''Sen kokmuyorsun, gerçekten. Sadece benim burnum kokulara çok duyarlıdır ve sen biraz şey kokuyorsun. Şeyy.. Yabancı bir erkek?'' dedi. Erkek? O an aklıma, uçuruma adımlarken bana ceketini veren asker geldi. Onun kokusunu mu almıştı? ''Evet burnu bir köpek kadar iyi koku alır.'' dedi Işıl ona kızgınca bakarken. ''Sen nereye gideceksin peki Lena söylediler mi?'' ''Hayır bir şey söylemediler.'' ''Tamam zaman sen bugün burada kal.'' derken bana gülümsedi. Hala burnunu tutan Evan'a bakarken konuştum. ''Önce duş alsam olur mu?'' Işıl bana duş alabileceğim alanı göstermiş bu banyonun misafirlere ait olduğunu söylemişti ve daha sonra kendi kıyafetlerinden birer parça uzatarak istediğim kadar burada kalabileceğimi söylemişti. Ancak ben, yine de hızlıca duşumu alarak çıkmıştım banyodan. Üstüme bana vermiş olduğu beyaz tişört, siyah eşofman ve üşürüm diye de ceket vermişti bana. Üstümdeki kıyafetlerle ve hızlıca aldığım duşa rağmen kendimi oldukça temiz hissediyordum. İçeriye ufak adımlar atarken odanın önünde sesler duymaya başladım. ''Kırmızı gözlerin sadece onlarda..'' Odanın kapısını aralarken, Evan buraya doğru bakmıştı ve Işıl konuşmayı kesmişti. ''Ben geldim.'' dedim. ''Sıhhatler olsun, gel yemek yiyecektik biz de.''Yemek masasına doğru adımlarken oraya baktım. Mercimek çorbası, sarma ve kemikli bir et yığını masanın üzerinde duruyordu. Işıl beni sandalyeye oturtup çorbayı katmaya başladı. ''Nasılsın Lena umarım yaran falan yoktur.'' derken imali biçimde konuştu Evan. ''Hayır bir yaram ya da çiziğim yok.'' ''İyi o zaman, çabucak alışırsın sende buraya umarım. Bu gece olan bir eğlence var eğer oraya gelirsen birçok arkadaş edineceğine eminim.'' dedi. Gözlerim Işıl'a bakarken bana onaylarcasına bakmasıyla kafamla onu onaylayarak yemeği yemeğe başladım. Ben birkaç kaşık almışken, koca et yığınının Evan'a ait olduğunu önüne alıp hızlıca yemesinden anlamıştım. Yemeklerimizi yedikten sonra, bulaşıkları beraber hızlıca halletmişlerdi. Benim mutfağa girmeme şuanlık izin yokmuş, bedenimi yormamam için bunun en doğrusu olduğunu söylemişti Işıl. Kapıdan dışarı adımımızı atıp, ortasında koca ateşin olduğu halkaya doğru adımlıyorduk. Her yanından geçtiğim adam dönüp dikkatle gözlerimin içine bakıyor ve daha sonra umursamazca gözlerini çeviriyorlardı. Ne aradıklarını bilmesem de ben hızlıca gözlerimi onlardan kaçırmaya çalışıyordum. Ateşin yanında durup oturduğumuzda, karşımızda oldukça yaşlı görünen adam duruyordu. Adam, ateşin yansıdığı gözleriyle bana bakarken konuşmaya başladı. ''Aramıza yeni katılan üyemiz için burada bulunuyoruz. Bende Jack'' Yüzümde beliren küçük kırık tebessümle, etrafa hızlıca bakış atarak gözlerimi tekrardan oraya doğru çevirdim. ''Kimileri burada bize ormanın yavruları der, kimileri için ise normal herkes gibi burada yaşam süren bireylerdeniz. Ancak tek bağlılığımız ormana değil, birbirimizedir. Eğer birimizin bacağı kesilirse, herkesten birer parça alarak o kesilen bacağı kapamaya çalışırız. Herkesin seninle tanışmak istediğine çok eminim ama birkaç şeyden kısaca bahsetmek istiyorum.'' ''Tedirgin olmanı anlayabiliyorum. Senin nereden buraya geldiğini nasıl bir yerden geldiğini kimse bilmiyor. Kimleri ardında bıraktığını da, ancak artık burada Topluluğun arasındasın, bu yüzden buradaki kimse sana kötü davranmayacak. Sen artık aramızdan birisin.'' dedi. Kafamla onu onaylayarak ellerimi bacaklarımın arasına koydum. Buradaki kimse bana kötü davranmayacaktı, ben onlara kötü davranmadığım sürece. ''Evet benim konuşmam bitti şimdi tanışmaya başlayabilirsiniz. Bu yaşlı adam da dinlenmeye devam etsin.'' diyerek beyaz evlerden birine doğru adımlamaya başladı. Herkes ayağa kalkarken bende onlara uyarak ayağa kalkmıştım ve bana doğru adımlayan bir çok erkekte gözlerimi gezdirdim. Burada hiç kız yok muydu allah aşkına? ''Merhaba, ben Derek'' dedi yanımda iri bedeniyle durup gözlerimin içine bakmaya çalışırken. Buradaki erkeklerin hepsi, iri yarı ve kocamandı. Aralarından biri her gözüme bakmaya çalıştığında gözlerimi ondan kaçırıyordum ve bu da karşımda eğilip bükülmelerini sağlıyordu. Kulağıma bir çok erkek sesi çalınırken, gözlerim telaşla Işıl'ı aramıştı, onu birkaç adımlık mesafede görürken göz göze gelmemizle Evan'ın sesi duyuldu. ''Kızdan biraz uzak durun, açılın. Onu korkutuyorsunuz.'' diyerek bağırdı. Adının Derek olduğunu öğrendiğim adam ona bakarken konuştu. ''Hadi ama gözlerine bakmazsak nasıl anlaycağız?'' Sözlerine bir anlam veremezken gözlerimi kırpıştırdım. Işıl hızla yanıma gelip telaşla bana fısıldadı. ''Onlara hızlıca bakar mısın Lena? Çok hızlı olacak, gerçekten.'' Gözlerimi en yakınımdaki kişiye çevirip baktım, o da heyecanla gözlerime baktı ama daha sonra kederle yanımdan uzaklaştı. Yanıma gelen herkesle göz göze gelmeye çalışıyordum ancak hepsi kederle yanımdan uzaklaşıyordu. Daha sonra insan seslerinin arasına bağıran bir motor sesi düştü. Gözlerimi sesin geldiği yöne doğru çevirirken, insanlar da benim gibi merakla oraya doğru bakmaya başlamıştı. Halen çalışan motorla direksiyon kapısı açılarak, postallarıyla toprağa basan adam görüş alanıma girdi. Burada olan çoğu erkek gibi bedeni kocamandı, her bir adımında onu süzüyordum. Yanımızda dururken, bana kısaca bir bakış atarak Evan'a doğru döndü. Jack de evinden dışarı çıkmış ve şuan hızlıca yanımıza adımlamaya çalışıyordu. Ona bakarken, benden uzak ancak ateşe yakın biçimde konumlandılar. ''Eğlencenizi böldüğüm için üzgünüm Kadim Jack, ancak yeni gelen bizime gelmeli.'' dedi. Yeni gelen olarak benden bahsettiğini anlarken bedenimi bir korku kapladı. Bana bir bakış atıp, gözlerini tekrar Jack'a doğru çevirdi. Ona bakarken zihnimde anılar belirdi. Siyah kıyafetleri, askerler gibiydi. İri bedeni, askerler gibiydi. Ormanlık alanın sonu, uçurum gibiydi. Korkuyla titreşen gözlerim, etrafta dolanırken onlar bana bakarken konuştular. Ancak benden uzakta olduklarından ne konuştuklarını duyamadım. Evan ve Işıl'a dönen gözlerimle, Evan kafasını eğerek Işıl'a fısıldadı. Işıl'ın telaşlı gözleri gözlerime tutunurken, neler olduğunu merak eden zihnimle olayları kavrayamıyordum. Jack bana bakıp kafasıyla onaylarken, artık emindim. Buradaki herkes yalancıydı. Ben onların arasından biri değildim, topluluktan hiç değildim. Çünkü burada onların içinden biri duruyor olsaydı infazıma bu kadar kolay karar vermezlerdi. |
0% |