@seleneisadark
|
Oturmuş olduğum sedye benzeri koltukta, karşımda duran anne- oğul ikilisini izlerken gözlerimi kırpıştırıyordum. "Ah, bu arada ben Casy ve bu da oğlum Hardy ama biz ona genelde Hard deriz." derken ona gülümseyip benim yanıma doğru adımlamıştı. "Hardy'nin yumuşak bir söylemi olduğunu düşünüyormuş." derken küçük bir gülüş sundu. Karşıma geçip, ayakta durduğunda bana doğru bakarken merakla konuştu. "Bu arada, senin adını öğrenebilir miyim?" "Lena, adım Lena." diyerek mırıldandım. Sesim, duyulması zor olan bir güçlükle çıkmıştı, aynı zamanda uzun süredir ıslatmadığım ses tellerimden dolayı oldukça tizdi. "Biraz su içmek ister misin Lena?" diyerek, masanın arkasına geçmişti. Eğilip içeriden bir su şişesi çıkardığında, soruyu sadece nezaketen kurduğunu anlamıştım. Tekrardan karşıma geçtiğinde, elinden su şişesini alıp üzerinde gördüğüm yazıyı okudum. "REaDing" Anlamını anlamadığım yazıyla kaşlarım hafifçe çatılırken, cam su şişesinin üstündeki kapağı açmaya çalıştım ancak herhangi bir hareketlilik olmadı. Şişeyi çevirip bakmaya çalışırken başka açılacak bir yeri olup olmadığını düşünüyordum. Ancak tamamen suyun göründüğü şeffaf görüntüde, üzerinde yapıştırılmış yazıdan başka bir detay yoktu, sadece üzerindeki noktadan açılacak olan şişe bir türlü açılmıyordu. Gözlerimi yukarı kaldırıp, Casy'e doğru bakarken şişeyi tekrardan ona uzatarak açmasını istediğimi belirttim. "Çevirmek yerine, kenarına basmalısın. Tek kullanımlık olduğu için kendini imha ediyor kapak olan kısmı." diyerek uzun bir tanımlamada bulundu. Kafamla onu onaylarken, hayatımın geri kalanında burada yaşayacağımdan bu bilginin işime yarayacağını biliyordum. "Dediğim gibi Lena, herhangi bir problem görünmüyor ancak yine de tedbir amaçlı senin burada kalman daha iyi. Olası bir probleme karşı, sadece prosedür endişelenmen gereken bir şey yok." Casy, aceleyle konuşurken gözlerimle onu takip ettim. Artık burada olacağım düşüncesine alışmıştım. Sadece adapte olmak, benim için zor bir süreçti. "Zaten senin geldiğin yerden gelenler de burada daha çoğunlukta, belki tanıdığın biri çıkar ne dersin?" "Nerdeler peki? Kızların kaldığı bir yer varmış, orada mi?" Bu soruyu tereddüt ederek kurmuştum, bütün kızların aynı eve toplandığı bir yer diğerleri için mutluluk verici olabilirdi. Ama benim için öyle değildi. En azından gördüklerimden sonra, öyle değildi. "Bazıları orada, bazıları kendi evlerinde. Eğer sende istersen, Hard seni biraz gezdirir." Gözlerimi Hard'a çevirdim. Kafasıyla annesini onaylarken, mor gözleri bende değildi. Bakışlarını olabildiğince üzerimde tutmamaya çalışıyordu ancak benim yüzünü delen bakışlarım sayesinde bedeninin gerildiği de ortadaydı. Ayağa kalkarken, adımlarım kapıya doğru çevrildi. Hard'in yanında durduğumda, benden bir adım geriye doğru gitti. Gözlerim benden kaçarcasına uzaklaşan ayaklarına bakarken, küçük bir kıkırdama duyuldu sessizliğin içinde. Dudaklarımın arasından kaçan kıkırdamayla, Hard ve Casy'nin irileşmiş gözleri bana çevrildi. Sanki.. onlar da benden böyle bir tepki beklemiyor gibilerdi. Bende beklemiyordum. Duygularım, gün yüzüne çıkar gibi bedenimde kıpırdanıyordu ancak buna alışkın olmayan anılarımla afallıyordum. Bulunduğumuz odadan çıkıp aşağıya doğru indiğimizde, geldiğimiz yönün tam tersine doğru adımladık. Tahtalarla örtülü bir kapının önünde durduğumuzda, Hard iki elini de kullanarak koca kapıyı tek seferde açtı. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırırken, kendime telkinler sundum. Düşünme, düşünme.. Görüş alanıma giren, toprak ve yeşilliğin üzerinde yürüyen insan toplulukları oldu. Toprağın üzerinde kar birikintisi hakimdi ancak oradaki erkekler üşümüyor gibi koca bedenleri üzerine hiçbir şey giymemişti. Kadınların çoğu kalınca giyinmişti ancak bir şey yapmıyor sadece sohbet etmek için dışarıda olduklarını gösteriyorlardı. Hard dışarı doğru adımını attığında onu takip ederek bende adımladım, arkamızdan kapıyı kapatırken ben kollarımı bedenime sardım. Karların tutmasından dolayı hava soğuktu. Etrafta gözlerimi gezdirirken, tanıdık bir beden görmeyi arzuladım. Ancak görüş alanıma hiç kimse girmedi. Yan tarafımda boğaz temizleme sesi gelirken Hard konuştu. "Burada sadece bizim himayemizde olan insanlar yaşıyor. Ya da burada kalmak isteyen, yolu buraya düşen." Son cümlelerini kafası karışmış gibi kurarken, sanırım uçurumdan buraya düşmeyi kastettiğini anladım. "En kalabalık bölgemiz burası, her bir şehrin kendi himayesine aldığı bir topluluk vardır ve o topluluğu korumakla yükümlüdür. Olası bir durumda buraya bir zarar gelmemesi için, Jack'in olduğu yeri kurdular." Adımlarını durdurup bana baktı. "Açıkçası sana nasıl anlatmam gerektiğini ben de bilmiyorum, bu işleri genelde ben yapmazdım. Eğer burada sizlerden birini görürsen her şey daha kolay olur senin için." "Şu an havaların aniden soğumasıyla kış için hazırlıklar yapıyoruz. O taraftakiler erzakları düzenlerken," diyerek sağ tarafı işaret etti. "Diğer taraftakiler, odunları kırıyor." dedi. "Genelde sizin bölgenizden gelenler, erzak konusunda yardım ediyor. Yemek kültürünüz daha güzel." Bu cümlelerini bana bakarken kurmuştu, yine gözlerimin içine bakmıyordu ancak yemeğin onun hassas noktası olduğunu anlamıştım.Kafamla onu onaylayıp, adımlarını takip ettim. İnsanların arasından yürürken, bazıları gözlerini çevirip buraya doğru bakıyordu ancak Hard'ı görünce gözlerini hemen geri çekiyorlardı. Küçük tek katlı evlerin içinde olduğu bir kasaba kurulmuştu adeta. Yürüdüğümüz yolun sonu yok gibiydi. Dumanları tüten evlerden daha büyük ve geniş olan eve geldiğimizde, bana doğru baktı. "Burada kızlar kalıyor, bizlerin buraya girmesi kesinlikle yasak o yüzden seninle gelmeyeceğim. Ama birini görür ve burada kalmak istersen söyle bana." "Başka bir yerde kalabilir miyim peki?" diyerek gözlerimle ona baktım. Boğazını temizleyip ağaçların arasında bir yere bakıp kısaca bakıp, kaşları çatılırken konuştu. "Kalabilirsin tabi." "Tamam o zaman, ben içeriye bakayım." Kafasıyla beni onaylarken kapının kenarında olan zile bastım. Aralanan kapının ardında, küçük beden görüş alanımıza girerken yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. "Ah demek yeni biri gelsene içeri." diyerek kapıyı sonuna kadar araladı. Hard duyduğu sesle kafasını kaldırıp, bir saniye içerisinde karşısındaki bedene doğru bakmış ancak umduğunu bulamamış gibi gözlerini tekrardan çekmişti. İçeriye doğru adımlarken, arkamdan kapının kapanma sesi geldi. "Nerden geldin?" diyerek sordu kapıyı az önce açan kız. "Cephe, Cephe'den geldim." derken heyecanla bakıyordum yüzüne. "Ah, ben Guluu'dan geldim. Adım Kayra." "Bende,Lena." diyerek baktım yüzüne. "Cephe'den birilerine bakmak için geldim aslında."diyerek mırıldandım. Kafasıyla beni onaylarken, merdivenleri gösterdi. "Cephe'den burada çok az kişi var diğerleri genelde Kaplanlarda oluyor. Diğerleri de merdivenlerden çıkınca, üstlerinde olan yazıda yazar zaten." Bana açıklama yapan kıza teşekkür ederek merdivenlerden yukarıya doğru adımladım. Sarmal merdivende, siyah demirliklerin sonuna geldiğimde karşımda uzun bir koridor belirdi. Uzun koridoru arşınlarken bir çok yazı belirdi. Gala, Vets, Hişma, Cephe.. Cephe'nin önünde durup kapıyı araladım. Araladığım kapının ardında, dört yatak görüş alanıma girdi. İçeriye adımlayıp kapıyı arkamdan kapatırken, ciğerlerime derin bir nefes çektim. Üç yatak düzgünce dururken, bir yatağın içinde kıvrılmış beden vardı. "Merhaba." Yatağın içindeki beden aniden doğrulup, buraya doğru bakarken kaşlarımı kaldırdım. Görmüş olduğum kişinin siması tanıdık değildi. Boyanmış gibi duran simsiyah saçları ve uzun kirpiklerinin ardında koyu kahve gözleri vardı. Kalın dudaklarıyla o çok.. güzeldi. "Hey, selam." diyerek cevap verdi bana. Ne diyeceğimi bilmeyerek yüzüne bakarken konuştu. "Gelip otursana." Yatağında oturup, eliyle yatağının karşısındaki yatağı gösterirken konuşmuştu. Gösterdiği yere gidip otururken konuşmadım. Bedenim tekrardan gerilmiş, ellerim tekrardan birbirini bulmuştu. "Sen yeni gelen olmalısın. Ben Gonca" dedi bana bakarken. "Evet, sanırım, Lena bende." diyerek yanıtladım onu. "Burada haberler çabuk yayılır, herkesin senden haberi var yani. Hard Bloss'ın yanında gezdiğini söylediler." "Evet, bana etrafı gezdiriyordu." "Ya, Hard Bloss böyle şeylerle ilgilenmezdi normalde." diyerek mırıldandı kendince. "Ben, Cephe'den birilerini görürüm diye geldim." dedim yüzüne bakarken. "Ah, anlıyorum. Ama burada Cephe'den kimse kalmadı. Hepsi evlerine gittiler. Diğerleriyle anlaşamadığım için de bende tek boş olan yere,buraya geçmiş bulundum." derken yüzüme doğru baktı. "Peki evleri onlar çok uzakta mı? Gidebilir miyim?" "Onlar kurt bölgesinde değiller, diğer bölgededirler sanırım." Üzgünce yüzüne bakarken, yüzüme gülerek bakıp tekrar konuştu. "En azından düşman sürüde olmalarından iyidir değil mi?" "Düşman sürü mü?" "Evet, Cade'in sürüsü." Boş bakışlarıma doğru bakıp kalın siyah kaşlarını kaldırırken, konuştu. "Ah, sen onu da bilmiyorsun." "Ben, bir şeyler öğrenmek istemiştim. Sen de anlatabilirsin eğer biliyorsan." Gözleriyle etrafa bakışlar atarken, konuştu. "Yani, söylememişlerse ne anlatabilirim ki sana." "Hard bana burada birini görürsem daha kolay olur dedi. Ne biliyorsan anlatabilirsin bana." diyerek hızlıca konuştum bende. Koyu gözlerini, açık kahve gözlerime çevirip konuştu. "Burası, Marc'ın sürüsü ve karşı taraf Cade'in sürüsü. Aralarında ne geçti bilmiyoruz ama artık konuşmadıklarını biliyorum. Açıkçası diğer yerden kimseyi görmedim o yüzden problem ne onu da bilmiyorum." diyerek omuz silkti. "Peki neden Sürü diyorlar? Kabile değil de sürü demeleri.. garip." "Ah mesela Kaplan Kabilesi var. Ama burası Kurtlar Bölgesi ve Kurtlar sürü halinde dolaşır o yüzden de sürü diyorlar." demişti bana bakarken. "Sen ne kadar zamandan beri buradasın peki?" dedim merakla ona bakarken. "Buraya ilk geldiğimden bu yana, üç yıl geçti. Senin için az bir zaman gibi görünebilir ama benim için öyle değil. Buradakilerin bana kötü davranmasından ya da iş yapmamdan değil zaten olay daha çok.. herkes bir bir evlerine giderken sen öylece bir odada oturuyorsun işte." "Sen de mi, adak olarak geldin?" diye mırıldandım. Sözlerimi onu incitmekten korkar gibi kuruyordum. "Evet bende adak olarak geldim. Kimi bir ayinle, kimiyse bir ölümle gelmiş buraya." derken omuzlarını silkmişti. Bu olay, o kadar uzun zamandır içimizdeydi ki garipsemiyor ya da yadırgamıyorduk. "En eski olan kişi benim burdaki, ilk başlarda sorun yoktu tabi. Ama diğerleri, artık kocakarı bile demeye başladı bana. Sen şimdi neden falan diyeceksin, açıklayayım. Burada eve, sadece bir şekilde sahip olabilirsin. Biriyle evlenerek." Gözlerimi gözlerinden çekmeden devam etmesini bekledim. "Yoksa, her daim bu toplu alandaki evde oluyorsun. Bazen dışardakilere yardım ediyorsun ama çok ihtiyaçları olmuyor tabi. Bu yüzden de evden çıkacak bir sebebin kalmıyor." diyerek tekrardan alaylı bir gülüş çıktı dudaklarının arasından. "Peki sen biriyle evlenmek istersen, o zaman evlenemiyor musun?" "Evlenemiyorsun. Çünkü burada yaşayan insanlar buna karar veriyor." "Nasıl kara veriyorlar ki?" "Ben sadece bir kere gördüm. Arkadaşımla yürürken, bir adam kafasını çevirip arkadaşımı görmüştü. Ve öyle baktı ki sanki.. sadece o carmış gibi. O sırada dizlerinin üstüne çöktü, arkadaşımla ben şaşkınca ona bakarken o birkaç dakika sonra dizlerinin üstünde evlenme teklifi etti kıza." Boş bakışlarla odanın penceresinden görünen evlere doğru baktı. Gözleri orada evlerine yürüyen insanlar, siyah dumanları çıkan evlere doğru bakıyordu. Uzun bir süre oluşan yalnızlık hissi onu melankolik göstermişti. Onun istediği şey bir ev miydi, ev diye bahsettikleri kişi miydi? Bende bakışlarımı pencereye çevirdim. "Amaç, sadece ev mi? Buraya kızlar sadece ev için mi geliyor?" "Buradaki nüfusun çoğunluğu erkek, bu yüzden de diğer dünyadan birçok genç kız geliyor bu evrene. İsimleri burası mı belirliyor, yoksa orası mı belirliyor bilmiyorum. Ama sanırım, amaçları nüfusun çoğalmasını sağlamak." diyerek bana doğru baktı. "Ne yani, yarın buradan biri kolumdan tutup benimle evlenmek istediğini söylerse eğer hiç bir söz hakkına sahip olmayacak mıyım?" "Olacaksın. Ama eğer istemezsen seninle olmak isteyen kişiyi, o günden sonra görmeyeceksin. Nereye gittiğini bilmeyeceksin, ne yaptığını bilmeyeceksin." diyerek açıkladı. "Bu iyi bir şey değil mi?" dedim. Ben, merakla yüzüne bakarken tekrar konuştu. "Değil." "Değil çünkü burada sadece biri sana evlenme teklif eder. Ve sende istemezsen, başka kimse böyle bir teklifte bulunmaz. Sende bu evde diğerleriyle birlikte yaşlanır ve ölünceye kadar yaşarsın." "Bunu yapan biri var mı? Kabul etmeyen biri yani." diyerek merakla doğruldum oturduğum yatakta. "Evet var, Nergis Hanım. O çok önceden gelmiş buraya. O yüzden baya yaşlıca biriydi, son günlerinde hep yanında olmaya çakıştım. Başka bir işim yoktu zaten, iki gün önce.. artık burda değil, gitti. Ama gitmeden önce bana ne dedi biliyor musun?" diyerek hüzünlü gözlerle ellerine baktı. "Eğer karşıma tekrar geçseydi, evet derdim. Nereden olduğunu umursamaz evet derdim. Evet derdim, Gonca Gül'üm."dedi. Gözleri tekrardan gözlerime çevrildi, "Hiç sormazdım ben ama hep düşünürdüm. Belki de o adam düşman sürüdendi, bu yüzden de buraya ihanet ediyormuş gibi hissettmek istemediğinden hayır demişti. Ama pişmandı. O yüzden kendime söz verdim." "Ne sözü?" "Karşıma geçip, bana o teklifi yaptığında kim olursa olsun evet diyeceğim." Derince yutkunarak merak ettiğim soruyu sordum. "Yalan söylemezler mi? Evlenelim derse ama sana çok kötü davranırsa mesela, ne olacak o zaman." "Öyle bir şey hiç görmedim. Burada kötü diyebileceğim insanlar oldu, olmadı değil ama hiçbir zaman kadınlarla bir problemleri olmadı. Bizler, onlar için bulunmayan elmaslarız." Asklarım, güzelliklerim Nasılsınız?? Nasıl gidiyor? Bölüm nasıldı? Anlatın ya anlatın bir dinleyeyim. Biraz olayları anladık gibi sanki bu bölümde, Lena artık olayların içine giriş yapacak. Yıldızcığa basmayı ve yorum yapmayı unutmayınız, Seviliyorsunuz.. |
0% |