Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Hainlerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyor

@selin_12

1.Bölüm

'Hainlerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyor'

Merhaba! Ben Luk Bartın.

Daha önce de olduğu gibi hikâyeyi şimdilik ben anlatmak zorundayım çünkü Lusi şu an kendinde değil. Hayır, hayır, güvenli bir yerde...

Hayinlerin saldırılarından nasıl kurtulduğumuzu merak ediyorsunuz, bunu biliyorum ama önce açığa çıkarmamız gereken bazı şeyler var . Aslında Genle yatılı Okulu'nda neden bulunduğumu anlatmama gerek yok sanırım. Bu nasıl içindi.

Okulda atılma hikayeme gelince... İyi kurgulanmış bir oyundu. Lusi'den bir gün önce okuldan atılmam gerekiyordu. Evet, okul müdürünün altın kaplaması saatini ben arakladım, Tabii müdür yardımcısının evlilik yıldönümleri için eşine hediye olarak aldığı Elmas işlemeli kol saatini de...

Bunun kötü bir şey olduğunun farkındayım ama Lusi'nin o okuldan hırsızlıkla süslenerek atılmasını sağlamaktan Başka bir çarem kalmamıştı.

Stil ile tanışma faslına gelince... lusi'ye söylediğim gibi 'dört gündür tanıyorum' kısmı da büyük bir yalandı . Onunla aynı okuldan mezun olduğumuzu sanırım fark ettiniz .Bunun nedenine gelince; benim aslında uzun süredir vampir olduğumu bilmemesi gerekiyordu. Tabii benim de hatalarım oldu. Stil ve Gep'i yeteri kadar tanımadığımı düşünmek gibi.... Bir de Bay Bnil'in müdürlük yaptığı Okulda güvenli bir yer olduğunu zannetmek gibi...

Her neyse; insanlar hata yapabilir. Aaa şey, vampirler de.. Sanırım bir şeyleri açığa kavuşturduğumuzu düşünüyorum.

Şimdi evden nasıl kurtulduğumuzdan bahsedeyim:

Gözü dönmüş hainler kapıda belirmiş ve her an saldırıya geçeceklermiş gibi görünüyorlardı. Onlardan korkmadığımı söylersem bu hiç doğru olmaz ama belki Lusi yanımda olmasaydı, 'Onlardan korkmuyorum' diyebilirdim. Lusi'yi korumalıydım ve bu benim en büyük görevimdi. Bu görevi o hâlâ savunmasız bir insanken layıkıyla yerine getiremezdim. Vakit dolmuş, hatta geç bile kalmıştım. Hainler saldırıya geçtikleri sırada Lusi'ye dönüp: "Artık bunu yapmalıyım" dedim. "Yoksa..."

Bir taraftan da vücudumu güçlü bir ısırığa hazırlıyordum. Kanatlarımı yavaş adımlarla Lusi'ye doğru yürüdüm. Çok kararsız ve endişeli görünüyordu ama bir taraftan da bana karşı koymamak için kendisini rahatlatmaya çalışıyordu sanki. Gözlerime kilitlenip geriye doğru küçük adımlar atmaya başladı. Tam karşısına dikilip yavaşça boynuna sokuldum. Titriyordu ve soluk alışı hiç olmadığı kadar hızlanmıştı. Kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atıyordu. O sırada "Gümmm!" diye büyük bir gümbürtü koptu.

Ev sallanıp ortalığa Can ve tahta parçaları saçıldı. Daha fazla bekleyemezdim saldırının başlamasına aldırmadan, dikkatlice Dişlerime Lusi'nin senin boynuna geçirdim.

" Aaaaaa!" Diye acı bir çığlık atıp kendini geriye çekti.

Çevik bir hareketle yakalayıp kolumu beline dolayınca bir bir süre dirense de en sonunda boynunu geriye doğru bıraktı. Artık kendinde değildi. Hızla vücudu kasılıp yanakları titremeye başladı. Gözleri irileşip kocaman oldu. Suratını ıstırap içinde büzüyor, ağzını sonuna kadar açarak soluk almaya çabalıyordu. En sonunda gevşeyip gözlerini yumdu.

O sırada Arkamda biri: "Onu bırak!"diye bağırdı. Hızla arkama döndüm. Bu Stil'di. Salonun ortasında ölüm karası kanatlarını ani reflekslerle kaldırıp indirerek bana meydan okuyordu. Cevap vermedim. Bana doğru birkaç adım attıktan sonra başını o sırada içeriye girmek üzere olan hainlere çevirip durmalarını söyledi. Bir elini hainlere doğru kaldırıp. "Onu tek başıma haklamak istiyorum. Tabii teklifimi kabul etmezse..." dedi.

Düğün sonrası gelini kucağına alan damat gibi lusi'yi kucaklayarak: "Bunun karşılığında ödülle taçlandırılacak olmalısın." dedim.

"Doğrusunu söylemem gerekirse Luk, bunun için hiçbir ödül yok, yani büyük bir amelelik ama o kucağında tuttuğun taze 'Beyaz Kanatlı' için güçlü bir tılsım vaat edildi."

"Kim için buradasın?" diye sordum.

Pis pis sırıtarak: "Herkes gibi Bay GOR!" dedi.

Bahsettiği kişinin ismi daha önce çok defa duymuştum ama doğrusu ne kadar güçlü olduğu hakkında pek bir fikrim yoktu. Tek bildiğim şey Siyah Kanatların efendileri olduğuydu.

Başımı çevirip verandaya baktım: "Dostlarını içeriye Buyur etmeyecek misin Stil?" dedim. "Rahat ol, kendi evinmiş gibi davran..."

Birkaç adım öne atıp: "Emin ol, böyle bir şey için senden izin istemem. Seni tek başıma harcayacağım." diye karşılık verdi. Ardından kollarını uzatıp: "Lusi'yi bana at!" dedi.

"O halde canımı başlayacaksın..." dedim. "Bu doğru mu?"

"O Luk, çok sıradan cümleler bunlar. Aslında şuna engel olacaksın: Kalbinin topuklarımın altında ezilmesine..."

Kendinden emin görünüyordu.

"İyi o halde elini çabuk tut çünkü böylesine durağan bir savaşta kalbin neredeyse atmayı bırakacak." dedim.

Hiç beklemediğim bir anda birden "HAAA!" diye bağırarak havaya sıçrayıp kanatlarını son gücüyle bize doğru savurdu.

Güçlü bir rüzgardı ama beni uçuracak kadar değil... En fazla duvarda asılı Duran eski dostlarımla birlikte çektirdiğimiz çerçeveli fotoğrafı yerinden söktü, hepsi bu. Dengemi sağlayınca Lusi'ye baktım, gözleri hâlâ yamuktu.

"Bu kadar mı?" dedim." Yani son gücün bu mu?"

Biraz utanmış biraz da öfkelenmişti. Yumruklarını sıkarak öylece kaldı. Lusi'yi sıkıca sarıp. "Şimdi de beni izle!" dedikten sonra aynı rüzgar tılsımı ile Stil'e karşılık verdim.

"Aaaa!" diye bağırıp havalandı.

İlk önce salonun duvarını, peşinden arkasındaki tüm odaların duvarını delip ormana fırladı. Bunu gören diğer hainler birden içeri daldı. İşte tam olarak istediğim de buydu. Karşıma dikilip ağır adımlarla etrafımızı sarmaya başladılar. Gep ve Blif'in güçlerini tahmin edebiliyordum ancak tutsak Siyah Kanatlının gücünü hiç tahmin edemiyordum. Çünkü savaşçı siyah lanatlılar hakkında, eğer bir efsane değilse bir canavarı dahi kaniş köpeğine çevirebildiklerini duymuştum. Şöyle bir 'Gözlerine bakayım' dedim de Aman Allah'ım! Göz bebeklerinin içinde sanki lava batırıp çıkarılmış demir bilyeler dönüyor gibiydi. Yetişkin bir siyah kanatlıdan beş kat daha büyük, vücudu kaslarla dolu ve kafası tam bir pitbull köpeğinin kafasına benziyordu.On santim, belki de onbeş santim, uzunluğundaki dişlerinin arasından kanlı salyalar yere damlıyordu.

Bir ara 'Stilin geri dönmesini beklemeden kaçmayı denesem mi acaba?" diye düşünmeden edemedim. Ama onu beklemeliydim. Çünkü planıma o da dâhildi.

Savaşçı vampir öfkeyle böğürüp ortalığı inletti Gep bana bakarak pis pis sırıttı. Peşinden Stil fırladığı yerden uçarak gelip o sırada önünde duran Blif'i sırtına vurarak yere serdikten sonra önlerine kondu. Artık planı hayata geçirme vakti gelmişti.

"Arkanıza bakın! Oda ne öyle?" dedikten sonra Lusi'yi sıkıca tutup şimşek hızıyla üst kata çıkan merdivenlerden koştum.

Süratle merdivenleri tırmanıp odama girdim. Lusi'yi yatağa fırlatarak yere çöktüm. Yatağın altındaki istenmeyen canlılar için hazır tuttuğum sürpriz paketi açıp dinamitlerin yanındaki kibrit kutusunu aldım. Peşimde olduklarından ve acele etmezsem içeri dalıp bizi geberteceklerinden emin olun hiç kuşkum yoktu. Bir an önce dinamitleri ateşlemeliydim.

Ellerim titriyordu, kibrit kutusunu açıp bir tane çöp aldım. "Çat!" çöp kırıldı "Hay aksi!" O sırada patırtı sesi duyuldu. Merdivenleri tırmanmış, koridorda koşuyor olmalıydılar. Parmaklarımın titreyişini aldırmadan bir tane daha çıkarıp dinamitleri ateşledim. Hızla dikilip içimden ondan geriye doğru saymaya başladım. Ardından Lusi'yi kucaklar kucaklamaz koridora çıktım. O sırada savaşçıyla burun buruna gelmiştik kolunu savurunca eğildim.

Başımın üstünde oluşan küçük bir kasırga saçlarımı uçurdu. Doğrulmadan bir yay gibi gerilip ok misali kendimizi yukarı fırlattım. Odaların tavanlarını başımla birbiri ardına delerek gökyüzüne süzüldüm. Ağzım, burnum taşlarla dolmuştu. Bir an olsun arkama bakmadan ve hızımı kaybetmeden kanatlarımı gerip çırparak yükseldikçe yükseldim. Yeteri kadar yükseldiğimden emin olduktan sonra havada asılı durup aşağıya baktım. Savaşçı yeni çatıdan yeni çıkmıştı büyük bir patlama oldu. Alev topu alttan yukarıya doğru genişleyerek büyüdü, büyüdüü, büyüdüüüüüü ve en sonunda savaşçıyı içine alıp yuttu. Gökyüzü, orman alev topuyla aydınlanıp peşinden ağır ağır etkisiyle kaybetti. Gerisinde sadece duman bulutu bıraktıktan sonra kaybolmaya başladı. O sırada burnum yanık acı ağaç kokularıyla sızlayıp gözümün önüne havada uçuşan kül kırpıntıları kaplandı.

Lusi olan bitenden habersiz, öylece kollarımda uyuyordu. O evi çok sevdiğini biliyordum ve havaya uçtuğunu görseydi, gözyaşlarını tutamayacağından emindim. Hissetmiş olmalı ki o sırada gözünden iri bir damla yaş yanağına düştü, yavaşça kayıp dudağının kenarında durdu.

Derken uzaklardaki karanlık orman yolunda kırmızı renkli siren ışıklarının yanıp söndüğünü görünce uzaklaşmak gerektiğini anladım. Artık evimiz yok gerçeğini kabullenip aklıma ilk gelen sığınağı yani eski evime doğru kanat çırptım.

 

 

 

Loading...
0%