@selinayeda_x
|
... Finaller nihayet bitmişti. O sabah odama girer girmez, derin bir nefes aldım. O kadar yorgundum ki, bu yorgunluğu sadece birkaç haftalık bir tatil giderebilirdi. Yatakta uzanıp tavana bakarak biraz daha vakit geçirdikten sonra, eşyalarımı toplamaya başladım. Her şeyin toparlanması biraz vakit aldı. Kıyafetlerimi katlayıp valizime yerleştirdim, defterlerimi ve kitaplarımı dikkatlice çantama koydum. Son bir kez odamı kontrol ettim; her şeyin yerli yerinde olup olmadığından emin olduktan sonra, kapıyı kapatıp koridora çıktım.
Koridorda Nova’yla karşılaştım. Nova da valizini toplamış, gitmeye hazırlanıyordu. İkimiz de yorgun ama aynı zamanda heyecanlıydık. Birkaç haftalık tatil hepimizin ihtiyacı olan şeydi.
“Görüşürüz, Nova,” dedim gülümseyerek. “Tatilin tadını çıkar.”
Nova bana sarıldı. “Sen de Luna. Dönüşte görüşürüz. Kendine dikkat et.”
Birbirimize el sallayıp vedalaştıktan sonra, valizimi sürükleyerek yurt binasından çıktım. Hava biraz serindi, ama bu soğuk hava bana enerji veriyordu. Tren istasyonuna giden yolu tuttum, etraf sessizdi. Finaller bitince kampüs neredeyse boşalmış gibiydi. Herkes tatil için bir yerlere gitmişti. Tren istasyonuna vardığımda, platformda birkaç öğrenci daha vardı ama kimseyle göz göze gelmedim. Tek isteğim, bir an önce Santa Fuero’ya ulaşmaktı.
Tren geldiğinde, kalabalık olmadan rahatça içeri girdim. Penceremin yanına oturdum, kafamı cama yasladım ve trenin hareket etmesini bekledim. Birkaç dakika sonra tren raylarda hızla ilerlemeye başladı. Yolculuk boyunca, manzarayı izleyerek düşüncelere daldım. Ailemle geçireceğim üç haftalık tatili, evde beni bekleyen huzuru düşündüm. Uzun zamandır onlarla vakit geçirmemiştim ve onları çok özlemiştim. İçimde tatlı bir heyecan dalgası yükseliyordu.
Santa Fuero’ya ulaştığımda, tren istasyonunda inen kalabalık arasında ilerleyerek platforma çıktım. Ailemi hemen fark ettim. Annem ve babam, biraz uzakta bana el sallıyorlardı. Yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi, valizimi yere bırakıp onlara doğru koştum. Annem beni sımsıkı kucakladı, babam da hemen arkamdaydı. Ailemle yeniden bir arada olmak, içimde bir boşluğun dolmasına neden oldu.
“Luna! Canım kızım, seni çok özledik!” Annemin sesi sıcak ve sevgi doluydu. “Nasıl geçti finaller?”
Gülümsedim. “Finaller bitti, her şey yolunda. Ama sizi gerçekten çok özledim.”
Babam bana sarılırken başını okşadı. “Biz de seni özledik, Luna. Hadi, çabuk olalım. Uçağımızı kaçırmayalım.”
Valizimi tekrar aldım ve ailemle birlikte taksiye bindik. Havaalanına giderken sohbet ettik, kısa bir yolculuktu ama ailemle geçirdiğim bu birkaç dakika bile özlemimi gidermeye yetmişti. Havaalanına vardığımızda, hızlıca güvenlikten geçtik ve uçağa bindik. Uçakta, penceremin yanına oturdum ve Santa Fuero’dan yavaşça uzaklaşan manzarayı izledim. Amerika’ya gitmek, her zaman olduğu gibi içimde heyecan yaratıyordu. Evimize dönmek, çocukluğumun geçtiği yerlerde olmak bana huzur verecekti.
Amerika’ya iniş yaptığımızda, annemle babam hemen otoparka yöneldiler. Arabamız, otoparkın köşesinde bekliyordu. Bagajlarımızı yerleştirip arabaya bindik ve evimize doğru yola çıktık. Yol boyunca annemle babamla sohbet ettik. Okuldaki arkadaşlarımdan, Eva’dan, Nova’dan bahsettim. Raven hakkında birkaç şey anlattım, ama güçlerimizden pek bahsetmedim. Raven’ın nasıl karmaşık bir insan olduğunu anlatırken, gözlerimde biraz endişe vardı. Babam fark etti, ama hiçbir şey demedi.
Evimize vardığımızda, kapının önüne geldiğimizde, içimdeki yorgunluk bir anda kayboldu. Evimize dönmüştüm. Çocukluğumun geçtiği, her köşesinde bir anı saklı olan bu yer, benim sığınağım gibiydi. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde, içerideki tanıdık kokular burnuma doldu. Annem hemen mutfağa gidip bir şeyler hazırlamaya başladı, babam ise valizlerimizi yerleştirmek için yardım etti.
Akşam yemeği için sofraya oturduğumuzda, annem harika bir sofra hazırlamıştı. Babam, mutfakta anneme yardım ederken ne kadar yeteneksiz olduğunu şakayla karışık anlatıyordu. Güldük, eğlendik ve eski anılarımızı hatırladık. Herkes o kadar mutluydu ki, içimdeki yorgunluk tamamen kaybolmuştu.
Yemek bittikten sonra, annem patlamış mısır hazırladı. Babam ise film seçmeye başladı. Film gecesi, ailemle en çok keyif aldığım aktivitelerden biriydi. Patlamış mısır kokusu, evin içini sardı. Oturma odasına geçtik, babamın seçtiği eski bir filmi izlemeye başladık. Film boyunca kahkahalar attık, arada birbirimize takıldık. Babamın anlattığı eski hikayeler, çocukken yaşadığımız komik anılar zihnimde tekrar canlandı.
Film bittiğinde, saat oldukça geç olmuştu. Odamıza çekilmeden önce, annem bana sarıldı ve “İyi geceler, Luna. Seni çok özledik,” dedi. Babam da bana sarıldı ve göz kırparak “Rahat bir uyku çek, kızım. Yarın güzel bir gün olacak,” dedi.
Yatağıma uzandığımda, gözlerim hemen ağırlaştı. Tüm yorgunluk vücudumdan çekilirken, derin bir uykuya daldım.
Ertesi gün, ailemle birlikte çeşitli aktiviteler yaptık. Annemle mutfakta birlikte kahvaltı hazırladık, babam ise bahçede ufak tefek işleri hallediyordu. Kahvaltıdan sonra, babamla eski bisikletlerimizi garajdan çıkardık ve çevrede kısa bir bisiklet turu yaptık. Rüzgar yüzüme vururken, çocukken yaptığımız bu bisiklet turlarını hatırladım. Babamın yanı başımda pedal çevirirken anlattığı eski hikayeleri dinlemek beni geçmişe götürdü.
Öğleden sonra, ailemle birlikte bir sanat galerisine gittik. Annem sanata çok meraklıydı ve çocukluğumda beni sürekli sanat sergilerine götürürdü. Galeride dolaşırken, annem bana bazı tablolar hakkında bilgi verdi. Babam ise her zamanki gibi sanat hakkında hiçbir şey bilmediğini itiraf edip bizi güldürmeye çalışıyordu.
Akşam yemeğinde ise hep birlikte mutfağa girdik. Annem yemek yaparken bana sürekli talimatlar verdi, ben de ona yardım etmeye çalıştım. Babam ise sofrayı kurdu ve hep birlikte yemek yedik. O anların huzuru ve mutluluğu, içimde derin bir iz bıraktı.
Yemekten sonra, oturma odasında oturup sohbet ettik. Annem okulda olanları merak etti. Raven hakkında daha fazla konuşmak istemedim, ama Eva’dan, Nova’dan ve diğer arkadaşlarımdan bahsettim. Hepsiyle aramın iyi olduğunu, derslerde başarılı olduğumu söyledim. Ailem, bu haberlere çok sevindi. Onları gururlandırmak, bana huzur veriyordu.
Ertesi gün, arkadaşlarımla buluşacaktım. Elyssa, Jenny, Farah ve Joseph’le buluşmak için sabırsızlanıyordum. Ama şimdilik, ailemle geçirdiğim bu iki günün tadını çıkarmaya karar verdim.
Ertesi sabah uyandığımda, güneş odama dolmuş, hava o kadar güzeldi ki, içimde bir an önce dışarı çıkma isteği uyandı. Uzun zamandır arkadaşlarımla bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştım, onları özlediğimi fark ettim. Elyssa, Jenny, Farah ve Joseph’le buluşmak için içimde tatlı bir heyecan vardı. Hızlıca yataktan kalktım, kahvaltı etmeye bile vakit bulamadan giyindim. Bugün rahat ve havalı bir şeyler giymek istedim, çünkü şehirde dolaşmayı ve bol bol yürümeyi planlıyorduk.
Annem mutfakta kahvaltı hazırlarken beni görünce gülümsedi. “Bugün arkadaşlarınla mı buluşuyorsun?” diye sordu.
“Evet, sabırsızlanıyorum,” dedim neşeyle. “Uzun zamandır görüşmedik, en son okuldan ayrılmadan önceydi.”
Annem başını sallayıp, “O zaman onlara benden selam söyle. İyi vakit geçir,” dedi. “Ama akşam olmadan dön, birlikte bir şeyler yapmayı planlıyorduk.”
Göz kırparak ona “Merak etme,” dedim. Ardından hızlıca kapıyı kapatıp dışarı çıktım. Havanın sıcaklığı cildime hafifçe dokunurken, yüzümde bir gülümseme belirdi. Aylardır görmediğim arkadaşlarımla geçireceğim gün, güzel olacağa benziyordu.
Buluşma yeri, eski kafemizdi. Lisedeyken neredeyse her gün burada vakit geçirirdik. Şehre geldiklerinde Elyssa, Jenny, Farah ve Joseph’in de mutlaka uğradığı yerdi burası. Kafenin dışına vardığımda, onları çoktan gelmiş ve kapının önünde beklerken buldum. Elyssa beni ilk gören oldu, el salladı ve yanlarına doğru yürüdüm.
“Luna! Nihayet!” dedi Elyssa, sımsıkı sarılarak. Onun ardından Jenny ve Farah da aynı sıcaklıkla sarıldılar. Hepsini bir anda kucaklayıp çekmek bana o kadar iyi geldi ki, çocukluk günlerimize geri dönmüş gibi hissettim.
“Merhaba millet,” dedim gülümseyerek. “Hepinizi çok özledim.”
“Biz de seni özledik,” dedi Jenny, göz kırparak. “Hadi içeri geçelim. Uzun bir konuşmaya ihtiyacımız var.”
Kafeye girdik ve her zamanki masamıza oturduk. Masanın etrafına yayılıp rahat bir pozisyon aldıktan sonra, siparişlerimizi verdik. Elyssa her zamanki gibi naneli çayını sipariş etti, Jenny büyük bir kahve istedi, Farah ise meyve suyu sipariş etti. Ben de sade bir kahveyle yetindim. Joseph henüz gelmemişti, ama her an çıkıp gelebileceğini biliyorduk. O genelde geç kalırdı zaten.
Biraz sohbet etmeye başladık, ama herkesin ilgisi bir anda bana döndü. Jenny kaşlarını kaldırarak, “Okul nasıldı, Luna? Bize anlatacak çok şeyin vardır,” dedi.
Omuz silktim. “Eh, finaller zorluydu. Ama hepsini atlattım. Çok çalıştık, Eva ve Nova ile beraber. Kütüphanede sayısız gece geçirdik, artık sabahları zar zor yataktan kalkıyorduk. Derslerim de fena değildi, notlarım iyi. Ama yorucuydu, itiraf etmeliyim.”
Elyssa merakla bana döndü. “Peki ya insanlar? Yeni arkadaşlar edindin mi?”
Başımla onayladım. “Evet, Eva ve Nova en yakın arkadaşlarım oldu. Nova biraz asi, ama onu seveceğinize eminim. Eva ise çok naif, her şeyi en ince detayına kadar düşünür, dışadönük ve fazla neşeli.”
“Peki ya… erkekler?” Farah sinsi bir gülümsemeyle sordu bu soruyu. “Yeni birileri var mı?”
İçimden bir anlık bir tereddüt geçti. Archer hakkında konuşmalı mıydım, ya da Raven hakkında!?
Sonuçta arkadaşlarımla her şeyi paylaşmak istemiyor muydum? Ama onlarla yaşadıklarımızı tam anlamıyla anlatmak o kadar kolay değildi. Derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştım.
Sohbetimiz devam ederken, kafenin kapısı açıldı ve Joseph içeri girdi. Gözleri bizim masaya takılınca, gülümseyerek yanımıza geldi.
“Evet, birileri var,” dedim. Joseph’in yanımıza yaklaşıp sandalye çektiğini görerken. “Ama işler karışık. Tam anlamadığım bazı şeyler oluyor.”
Elyssa heyecanla masaya yaklaştı. “Kim bu? Detay ver hadi! Anlat bize.”
Sözlerim ile Joseph’in yüzü biraz düşerken bunu fark etmemek elde değildi.
Gözlerimi devirip devam ettim. ‘’Adı Archer. Üçüncü sınıftan ve okul temsilciyi. Gelesiye onun kucağına düştüm. Etkilenmiştim ama sönmesi uzun sürmedi. Benim yaşımda kız kardeşi var ve onunla aynı sınıftayız. Anlarsınız ya, korumacı abi tavırları. Asla abi kardeşten öteye geçemeyiz!
Elyssa ve Jenny kaşlarını kaldırdılar.
‘’Asla asla deme!’’ dedi Elyssa sırıtarak. Jenny ise onun bu sözlerine ekleme yaptı. ‘’Evet Elyssa haklı, asla dediğin an dibinde biter, yani istiyorsan asla de, ben karışmam.’’ Jenny göz kırparken onlardan gözlerimi kaçırarak Farah’a döndüm.
İç çekip masanın kenarına yaslandım. "Biliyorum. Ama beni anlamalısınız. Onunla ilgili kafamda bir sürü soru işareti var. Ayrıca, Raven da bu denkleme dahil. Biliyor musunuz, Raven'la konuşmaya çalıştım. Onunla aramızda hep bir soğukluk vardı. Ama bu kez buzları eritmek istedim."
Joseph kaşlarını kaldırdı. "Raven mı? O da mı bu okulda?"
"Evet," dedim yavaşça başımı sallayarak. "Ve inanır mısınız, her şey tahmin ettiğimden daha karmaşık. İlk başta beni görmezden geldi ama sonra... Yani, konuşmak için adım attım, ona Archer'dan ve her şeyden bahsettim. Ve sanırım... sanırım aramızdaki mesafe azaldı. Belki de her şey düşündüğüm kadar zor değildir."
Elyssa sırıttı. "Bak, demiştim sana! Her şey sandığın gibi değildir. Bazen sadece adım atmak gerekir."
"Ya da sadece kendine biraz izin vermek," diye ekledi Jenny. "Kendini kapattığın her şey, seni daha çok boğar."
Joseph boğazını temizleyerek araya girdi. "Sanırım bu kızlar sana hayat dersleri vermeye başladılar, Luna. Kendine dikkat et, yoksa seni terapistlerinden biri yapacaklar."
Masadaki herkes kahkahalara boğuldu. İçimde, gerçekten de ne kadar şanslı olduğuma dair bir his vardı. Bu insanlar, bu dostluklar... Her şey bu kadar karmaşıkken, hayatımın bu anında onların yanında olması çok kıymetliydi.
Bir süre daha sohbet ettikten sonra, kafenin dışındaki sıcak hava kendini iyice hissettirdi. "Şehirde biraz dolaşalım mı?" diye önerdim. "Sıkıldım burada oturmaktan."
Herkes aynı fikirde olunca, masadan kalktık ve dışarı çıktık. Gün iyice soğumuştu, hafif bir rüzgar esiyordu ama soğukluğu değiştirmeye yetmiyordu. İlk durağımız sahildi. Sahile vardığımızda, Jenny ve Joseph önde yürüyüp şakalaşmaya başladılar. Farah, Elyssa’ya yeni projelerinden bahsederken, ben biraz geride kalıp onların sohbetini dinliyordum.
Archer ve Raven hakkındaki düşüncelerim kafamda dönüp duruyordu. Bu kadar karmaşık olmasını beklememiştim. Ama arkadaşlarımla bu yürüyüş, biraz olsun beni rahatlatıyordu. Ayaklarımın altındaki kumun hissi, denizden gelen tuzlu rüzgar, sahilin huzurlu atmosferi… Hepsi içimde bir dinginlik yaratıyordu.
Bir süre sahilde vakit geçirdikten sonra, Jenny birden durup, “Burası bir sürü anımızın olduğu yer,” dedi. “Ne zaman buraya gelsem, lise yıllarımızı hatırlıyorum.”
“Evet, ne günlerdi,” dedim gülümseyerek. “Sahil partileri, gece yürüyüşleri… Hepsi çok özeldi.”
Joseph omuz silkti. “Sanki çok uzakmış gibi konuşuyorsunuz. Daha bir yıl oldu. Hepiniz yaşlanmış gibisiniz.”
Hepimiz birden gülmeye başladık. Sahilde biraz daha vakit geçirdikten sonra, şehrin iç taraflarına doğru yürüdük. Birkaç eski dükkana göz attık, kitapçıya girdik ve hep birlikte eski günler hakkında konuşmaya devam ettik. Jenny bir ara bir tişört dükkanına girip saçma sapan bir tişört denedi, hepimiz onu güldürmek için alkışladık.
Gün sonunda hepimiz yorulmuştuk. Yavaş yavaş evlerimize dönme zamanı gelmişti. Vedalaşmadan önce son bir kez durup birbirimize baktık.
“Tekrar buluşalım, olur mu?” dedi Elyssa. “Bu kadar uzun ara vermek istemiyorum.”
Başımla onayladım. “Kesinlikle, çok yakında yine buluşalım.”
Birbirimize sarılarak vedalaştık. Her biriyle tekrar buluşacağımı bilmek içimi rahatlatmıştı. Eve dönerken içimde büyük bir huzur vardı; uzun zamandır böylesine güzel bir gün geçirmemiştim.
…
O gün akşamüstü odamın köşesinde oturmuş, telefonumda vakit geçirirken, ekranıma bir mesaj düştü. Joseph’tendi. Raven’in onu dövmesiyle ilgili konuşmamız gerektiğini söylemişti ama bu konuşma bu zamana kadar hiçbir zaman derinlemesine konuşulması gerçekleşmemişti. Belki de bu, bizim için o anı çözmek adına bir fırsattı.
"Hey Luna, nasılsın? Bir ara buluşup konuşabilir miyiz? Raven hakkında… Biliyorsun, bazı şeyler hala kafamda net değil."
Mesajı okurken bir an duraksadım. Joseph’in hissettiği rahatsızlığı anlayabiliyordum. Sonuçta, Raven onu sebepsiz yere dövmüş gibi görünmüştü ve benim güçlerimle olan bağlantım da işleri iyice karmaşık hale getirmişti. Belki bu buluşma, hem onun hem de benim için bazı şeyleri açıklığa kavuşturabilirdi.
"Tabii Joseph, neden olmasın? Ne zaman ve nerede buluşalım?"
Birkaç saniye sonra cevap geldi.
"Yarın öğleden sonra sahil kafesinde buluşalım mı? Sessiz bir yer olur, rahatça konuşabiliriz."
Cevaba kısaca yanıt yazdım.
"Tamam, yarın orada olurum."
Mesajı gönderdikten sonra telefonu kenara koydum ve derin bir nefes aldım. Raven, Joseph’i dövdüğünde olayların ne kadar karmaşık olduğunu fark etmemiştim. O günden sonra işler karışmış, aramızda soğuk bir rüzgar esmeye başlamıştı. Raven’in neden böyle davrandığı konusunda tam olarak bir fikrim yoktu, ama bir yanım bunun güçlerle alakalı olduğunu hissediyordu. Ya da belki Raven’in bana karşı olan hisleriyle… Ne olursa olsun, yarın her şeyi açığa kavuşturma zamanıydı!
…
Ertesi gün, sahil kafesine doğru yürürken hafif bir gerginlik hissettim. Kafamda Raven, Joseph ve bu karmaşık ilişkiler ağı dönüp duruyordu. Sahil boyunca yürürken, Joseph’i uzaktan gördüm. Elinde telefonunu karıştırıyordu, yüzünde bir gerginlik vardı. O da benim gibi bu konuşmadan pek de emin görünmüyordu.
Yanına yaklaştım, beni gördüğünde yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı. “Selam Luna,” dedi, ayağa kalkarak. “Gel otur, bir şeyler içelim, sonra konuşuruz.”
Gülümseyerek yanına oturdum. “Merhaba Joseph. Seni görmek güzel,” dedim içtenlikle. “Ama biliyorum, bu konuşma biraz zor olacak.”
İkimiz de kahve sipariş ettik ve bir süre sessizce oturduk. Sessizlik o kadar yoğunlaşmıştı ki, konuşmak için doğru anı arıyordum. Nihayet Joseph derin bir nefes alarak söze başladı.
Joseph derin bir nefes aldı ve kahvesinden bir yudum içti. Bakışları denizin dalgalarına kayarken bir an düşündü. Onun bu sessiz hali beni daha da tedirgin ediyordu. Sanki söylemek istediği şeyler boğazında düğümlenmiş gibiydi. "Raven, zorlu biri," dedi sonunda, sesi alçak ve ağırdı. "Olayların göründüğünden daha karmaşık olduğunu söylemeliyim, Luna."
Ona dikkatle baktım, kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. "Neden dövdü seni, Joseph? Gerçek sebebi neydi?" diye sordum, gözlerimin içine bakmasını istiyordum. Biliyordum ki, gözlerinden yalan söyleyip söylemediğini anlayabilirdim.
Joseph gözlerini benden kaçırdı, ardından omuzlarını silkerek iç çekti. "Bu soruyu kendime defalarca sordum. Neden böyle bir şiddet? Neden böyle bir öfke? Başta sadece onun sorunlu biri olduğunu düşündüm, ama sonra… sonrasında bazı şeyleri fark etmeye başladım."
Gözlerini tekrar bana çevirdi. "Raven," dedi, sanki bu ismi söylemek bile ona ağırlık yapıyordu. "O, sıradan biri değil. Sadece kötü biri değil, Luna. Ondaki karanlık, düşündüğümüzden çok daha derin."
İçimde bir ürperti hissettim. Raven her zaman etrafına soğuk bir duvar örmüş, mesafeli biri olmuştu. Ama bu kadar mı? Gerçekten bu kadar kötü müydü? "Ne demek istiyorsun, Joseph?" diye sordum, sesimdeki titremeyi kontrol etmeye çalışarak. "Onunla ilgili bilmediğimiz ne var?"
Joseph gözlerini tekrar denize çevirdi. Gergin bir şekilde dudaklarını ısırdı ve bir an sustu. Sonra kararlı bir şekilde başını sallayarak anlatmaya başladı. "O gece," dedi. "Olaydan önce Raven’la konuşuyordum. Seni konuştuk, Luna. Senin hakkında atıp tutuyordu.
‘’Sana olana arkadaşlığımı yönlendirip en sonunda kendi istediği gibi anladı. Güya senin peşindeydim, seni istiyordum, Kötü düşünceler besliyordum. Kafasında bunu onayladı ve senin önünde beni bu hale soktu. Sonra seninle karşılaşacak ve ardından da bunları anlatacaktı sana. Sen ona güven diye, belki ikinci şansı da verirsin diye.‘’
Yüzümü buruşturdum. İçimde bir öfke kıvılcımı çakmıştı. Bu sözler beni biraz sersemletti.
Tüm bu aklı başında davranışlar ve iyi ruh halleri yalan mıydı?
Ben bu ortada Archer ve Joseph tarafına mı inanacaktım yoksa azınlıktaki Raven’e koşulsuzca bağlı kalmaya devam mı edecektim, sırf benim gibi doğaüstü ve güçlerimde bana yardım ediyor diye?
Aklım allak bullak olurken derin bir iç çektim.
İçimden bir şeyler kopar gibi oldu. Joseph’in yüzündeki ciddiyet, Raven hakkındaki şüphelerimi doğrular nitelikteydi.
"Bu yüzden mi seni dövdü?" diye sordum, gözlerimdeki kararlılıkla. ‘’Benim gözüme girmek için, sen de aramızdan çekil diye.’’
Joseph başını salladı. ‘’Kesinlikle öyle, eminim bundan Luna! Sana herhangi bir yalan borcum yoktu değil mi?’’
Bir süre sessizce oturduk. Duyduklarım kafamda dönüp duruyordu. Raven beni bir kukla olarak mı görüyordu? Ona inanarak koşulsuz şartsız birlikte olacak bir kukla!?
Bu düşünce beni rahatsız etti, ama aynı zamanda onu anlamamda da büyük yardımı dokunmuştu.
Joseph omuzlarını silkerek gözlerini masaya dikti. "Ondan uzak durmalısın, Luna. Kendi yolundan ayrılmamalısın.’’
Bu sözler beni hem rahatlatmış hem de endişelendirmişti. Raven’ın karanlığını düşündükçe, bu durumun ne kadar tehlikeli olabileceğini fark ettim. Ama Joseph’in yanımda olduğunu bilmek, içimde küçük de olsa bir güven hissi yarattı. "Teşekkür ederim, Joseph," dedim içtenlikle. "Gerçekten. Bu kadar şeyi paylaştığın için."
Joseph hafifçe gülümsedi. "Her zaman yanındayım, Luna. Unutma bunu."
Kahvelerimizi bitirdikten sonra, sahil boyunca biraz yürüdük. İçimde bir huzursuzluk vardı ama aynı zamanda ne yapmam gerektiğini biliyordum. Raven’la aramda olanları anlamak, onun karanlığına kapılmamak için dikkatli olmalıydım. Onun bana zarar vermesine izin vermemeliydim.
Joseph’le birlikte |
0% |