@selinayeda_x
|
Güzel bir geceydi. Belki de en güzel geceydi. Şehrin soğuk havasına inat, okulun düzenlediği mezuniyet balosunun sıcaklığı içimi ısıtıyordu. Sıcak, sarı ışıklar büyük balo salonunun her köşesini aydınlatıyor, yumuşak müzik notaları havada dolaşıyordu. Kalabalık, genellikle ciddi ve endişeli bir havadan ziyade, coşkulu ve neşeli bir ruh haliyle dolmuştu. Giydiğimiz şık kıyafetler ve ışıltılı aksesuarlar adeta geceyi özel kılmak için yaratılmış gibiydi. İlk başta her şey mükemmel görünüyordu. Raven, smokiniyle oldukça yakışıklı görünüyordu; ama bu gece onun tavırları biraz farklıydı. Önceki günlerde yaşadığımız gerginliklerin aksine, bu gece çok daha rahat ve sakin görünüyordu. Kendisini bu geceye tamamen adadığını, her şeyin düzgün gitmesi için çaba harcadığını hissedebiliyordum. Balo salonunun ortasında, dev bir kristal avize göz kamaştırıyordu. Etrafımdaki herkes gibi ben de bu geceyi büyük bir heyecanla bekliyordum. Yavaşça dans pisti tarafına doğru ilerledim, Raven yanımda, elini nazikçe omzuma koydu. Balo salonunda ışıklar hafifçe sönmüştü, sadece avizeden düşen yumuşak ışıklar salonun bir köşesine huzur verici bir parlaklık katıyordu. Müzik yavaş bir tempoda çalıyor, davetlilerin neşesi adeta havada uçuşuyordu. Raven’la birlikte dans pistine adım attığımızda, müziğin ritmiyle uyumlu olarak dans etmeye başlamıştık. Raven’ın elleri belimde, beni çekişi nazik ve güven vericiydi. Her adımda, kalbim biraz daha rahatlıyordu; adeta bu anı özlemişim gibi hissettim. Gece boyunca, Raven’ın yanımda olması, tüm sıkıntılarımı ve gerginliklerimi unutmama neden oluyordu. Dans ederken, gözlerimizin derinliklerine bakıyor, geçmişin yüklerinden sıyrılmayı umut ediyordum. Raven’ın gülümsemesi, bu gece her şeyin yolunda gideceğine dair bir işaretti. Her adımda, geçmişin karanlık gölgelerinin yavaşça uzaklaştığını hissettim. Bütün bunlar olurken, içimi kaplayan huzur ve mutluluk, adeta bu geceyi özel kılıyordu. Raven’la aramızda kurduğumuz bağ, her geçen dakika biraz daha güçleniyordu. Dans ederken, belki de bu geceyi tekrar deneme fırsatı bulacağımızı düşünüyordum. Yüzümü her an Raven’ın yüzüne yaslamışken, onu daha yakından tanımanın verdiği mutluluğu hissediyordum. Bir süre sonra, Raven beni daha yakına çekti. İkimiz de gülümsüyorduk, bir parça alaycılıkla karışık bir tatlılık vardı üzerimizde. “Bu geceyi hatırlayacağımız bir anı olarak saklayalım,” dedi. “Geçmişi geride bırakıp, sadece bu geceyi yaşamalıyız.” “Tamam,” dedim, “sana katılıyorum.” Gözlerimi Raven’ın gözlerinden alarak salonun etrafına bakındım. Her şeyin kusursuz olduğunu düşündüm. “Bu gece gerçekten harika.” Dans pistinin kenarında, bir an için Raven’dan ayrıldım. Yavaşça dışarıdaki açık havayı almak için salonun kapısına doğru ilerledim. Hafif bir soğuk hava, yüzümü okşarken, içimi rahatlatıyordu. Ancak salonun dış kapısına yaklaştığımda, gözlerim ansızın bir manzaraya takıldı. Gözlerimi kısıp baktım; Raven, başka bir kızla birlikte dans ediyordu. O anki görüntü, içimdeki huzuru bir anda bozmaya yetti. Gözlerim, Raven ve kız arasındaki yakınlaşmayı, hatta gülüşmeleri izliyordu. Kızın elinin Raven’ın omzunda olduğunu ve Raven’ın bu yakınlığa karşı oldukça rahat ve neşeli göründüğünü fark ettim. İçimde bir sıkıntı belirdi. Bu gece, her şeyin yolunda olduğunu düşündüğüm anlarda, bu sahne, içimi burkuyordu. Hemen geri dönüp, Raven’a tekrar dönmek istedim ama içimdeki rahatsızlık bu anı unutmamı zorlaştırıyordu. Hemen içeri döndüm ve dans pistinin kenarında Raven’ın yanına yaklaştım. Yüzümde zorla bir gülümseme oluşmuştu. Raven, beni görünce hafifçe irkildi ama hemen kendini toparlayıp yanına çekti. “Nasılsın?” diye sordu. “İyiyim,” dedim, sesimdeki titremeyi saklamaya çalışarak. Ama anladım ki… Az önce her şey bitmişti, tabii ki Lilith’in de katkısı büyüktü. Kıskanç baş düşmanım! O an, Raven’ın gülümsemesi sanki biraz solmuş gibiydi. Yüzündeki ifade, gece boyunca yaşadığımız tüm duyguları yansıtıyordu. İçimde, bu geceyi sadece güzel anılarla doldurmak istediğim bir his vardı. Ama Raven’ın diğer kızla olan yakınlaşması, bu isteklerimi gölgede bırakıyordu. Balo salonunda içimde hissettiğim boşluk, Raven’in kızla yakınlığı… Başıma giren ağrılarla hızlıca kapı tarafına yöneldim. Lilith’in pişkin sırıtışlarına bile aldırmadan. Havanın hafif kararmış göğünde, yıldızlar hafifçe parlıyordu, ama bu gece onları görebilecek durumda değildim. Raven’ın sesini duyduğumda, kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. “Luna, bir dakika konuşabilir miyiz?” dedi, arkamda belirerek. Sesi, hafif bir endişe taşıyordu, ama o an içimdeki hisler, onu dinlememe engel oluyordu. Dönüp ona baktım, yüzündeki gülümseme bir türlü gerçekçi gelmiyordu. “Neden?” diye sordum, sesimdeki titremeyi bastırmaya çalışarak. “Bu gece her şey yeterince karmaşık.” “Luna, lütfen dinle,” dedi Raven, adım atarak daha yakına geldi. “O kızla olan samimiyetim yanlış anlaşıldı, arkadaşçaydı sadece.’’ Arkadaşça!? Çapkın erkeğimiz kızlarla flörtleşmeyi arkadaşça bulduğundan bu şey onun için çok normaldi ama ben onun bildiği kızlar gibi değildim. Günün sonunda nasıl olsa benim! Havasına giremiyordum geniş kızlar gibi. Günün sonunda benim olan günün her anında benimle olmalıydı. Başka kızlara bakan beni eksik görür veya benden uzaklaşmak isterdi. Bu da sağlıklı bir ilişki miydi? Bu sadece heves atılmalık, vakit geçirmelik bir ilişki olduğu gerçeğiydi! ‘’Yani, ona karşı özel bir şey hissetmiyorum. Ama seni üzmek istemiyorum.” Diye devam etti Raven. “Bunu anlıyorum ama, Raven,” dedim, derin bir nefes alarak. “Sadece bir arkadaşlık değil bu. Gözlerindeki o ifadeyi gördüm ve bunu içimden atmakta zorlanıyorum.” Raven, yüzünü hafifçe düşürüp gözlerini kapadı. “Sana bu gece dürüst olmaya çalıştım ama başaramadım,” dedi. Raven’ın sözleri arasında, içimdeki öfke ve hayal kırıklığı iyice alevlenmişti. Hissettiğim duyguların karmaşıklığı, bu gece yaşadıklarımın etkisiyle birleşince, duygularımı kontrol etmekte zorlanıyordum. “Dürüst olmaya mı çalıştın?” dedim, sesimdeki öfkeyi gizlemeye çalışarak. “Bu geceki hareketlerin, dürüstlüğün bir parçası mıydı? Beni tamamen hiçe sayıp başka bir kızla dans edebilmek, bu mu senin dürüstlüğün?” Raven’ın yüzü daha da solmuştu. “Luna, lütfen sakin ol,” dedi, ellerini havada açarak. “Bu gece gerçekten karmaşıktı ve o kıza karşı hissettiğim şeyler seni üzmek istemezdi.” Sırtımı döndüm, içimdeki öfkenin artmasıyla adımlarım daha sertleşti. “Bunu anlamaya çalış.” dedim, sesimdeki titremeyi bastırarak. “Sana güvenmek istedim ama her şey yanlış gitti. Seninle olan bu geceyi geçirebilmemiz için çabaladım ama her şey kontrolden çıktı. Bu gece, belki de gerçek duygularımızı ve ilişkimizi tamamen sorgulama zamanı.” Raven, adım attı ama hemen durdu. “Luna, ben gerçekten üzgünüm,” dedi, sesi daha da alçalmıştı. “Bu geceyi seninle geçirmek istedim, ama bazı şeyleri doğru yapamadım. Senin hissettiklerini anlamaya çalışıyorum, ama bu geceki davranışlarım seni gerçekten incitti.’’ Hafifçe öne eğilip gözlerine baktım. “Özür dilemek yeterli değil, Raven,” dedim, yavaşça ama kararlı bir şekilde. “Bu gece yaşadıklarımızı bir kenara bırakıp, nasıl devam edeceğimizi düşünmelisin!’’ Sözlerimle birlikte içimdeki duygusal yük ağırlaşmıştı. Raven’ın yüzünde çözüm arayışı vardı ama bu, içimdeki öfkeyi ve kırgınlığı değiştirmiyordu. “Bu geceyi daha fazla tartışmak istemiyorum,” dedim, adımlarımı hızlandırarak. ‘’Bu arada.. Her şeyin bitmiş olduğunu söylememe gerek var mıdır Raven? Lilith ile iyi eğlenceler ve Lilith ile eğlenirken takılacağın diğer kızlarla da!’’ Adımlarımın temposunu bir saniye bile düşürmeden ilerlemeye devam ettim. Arkamdan ‘’Luna!..’’ diye seslenişini aldırmadan yolumda tüm kararlılığımla ilerledim. Bitti demiştim. Bitti dediysem biter! ... __ Archer’ın elini bırakıp elimi boynuna attığımda bana daha da yaklaştı. Gözleri gözlerime bakarken ara sıra da etrafı inceliyordu. Cedric yanımızdan geçip gitmişti, şansını kaybetmiş birisi olarak yüzünde donuk bir ifade vardı. Archer’ın gülümsemesi büyürken hatırladıklarımla iç çektim. Lise bitimi sonrası tatilimin ilk haftası güçlerim açığa çıkmıştı. Lise sonu balomda sevgilimden ayrılmıştım. Tüm bu duygusal dönemler güçlerimin kilidini açmıştı işte. Akademik sorunlar ve sevgili! Şimdiyse aradan dört ay geçmişti, yani koca bir yaz! Hem güçlerimden hem de ayrılıktan. Archer’ın bakışlarında tuhaf bir samimiyet vardı. Sanki tanışmamız bir hafta önce gerçekleşmemiş gibi. Doğru muydu bu? Bu kadar yakın olmak? Boğazımı temizleyerek ona normal bir şekilde gülümsedim ve ellerimi boynumdan çektim. ‘’Teşekkürler.’’ Diyerek mırıldandım. ‘’Telafi edebildim mi bari?’’ diye merakla sorduğundaysa başımı salladım. ‘’Ettin.’’ Archer sözlerimi beğenircesine başını sallayarak beni onayladığında içecek masasını işaret etti. ‘’Dur ben bize iki bardak tatlı bir şeyler alayım.’’ Diyerek çaprazıma doğru bir adım atarken bakışlarım yan tarafım hizasında bulunan uzaklardaki gölgeye kaydı. Olamazdı değil mi? Bu olamazdı! Kalabalığın arasından belirivermişti. Beni görünce yüzündeki ifade daha da kararmıştı. İçimde bir şey, tüm bu olanların değişeceğini, bu geceden sonra her şeyin farklı olacağını söylüyordu. Bu kişi Raven’den başkası değildi. Ama nasıl… Burada ne arıyordu, bu akademide işi neydi!? … Archer yanımdan gitmek için bir kez daha adımlamışken istemeden eline uzanıp tuttum. Bana şaşkınlıkla bakarken aynı şaşkınlık benim de üstümdeydi. Raven bizi dans ederken dikkatlice uzaktan izlemişti. Karanlığı bütün salonu karartıyor, renkli ışıklar bile şu an buna engel olamıyordu. Archer dönüp yanımda durduğunda bakışlarımız bir kez daha kesişti. Archer’la ellerimiz birbirine değdiği an, sanki zaman durmuş gibiydi. İkimiz de şaşkınlıkla birbirimize baktık. Kalbim hızla çarpıyordu, düşüncelerim karışık bir hal almıştı. Ne diyeceğimi bilemezken Archer hafifçe gülümsedi ama o da şaşkındı, sanki bu temas onu da etkilemişti. "Luna…" dedi, sesi kararsız ve beklenmedik bir yumuşaklıktaydı. O an yüzüne baktım, ama gözlerinde gördüğüm bir duygu tanıdık gelmiyordu. Ne olduğunu anlamadan, bakışlarım başka birine takıldı. Raven. Kalabalığın arasında, oradaydı. Bana bakıyordu, gözlerindeki karanlık ifade hala aynıydı. Bir zamanlar tanıdığım o adam, şimdi bambaşka biri gibiydi. İçimdeki bir şey, onun varlığının bu anı bozduğunu, bu geceyi tamamen değiştireceğini söylüyordu. Archer'ın elinden hızla çekildim, ne yapacağımı bilemedim. Raven’e olan hislerim… Bu duyguları hâlâ tam anlamıyla çözebilmiş değildim. Ama Archer’ın bakışlarını üzerimde hissettiğim an, içimde bir şeyler kıpırdadı. O an, Raven'in burada olmasına izin veremezdim. Bu gece, onunla yüzleşecek durumda değildim. Fakat ayaklarım geri çekilmek isterken, Archer’ın gitmesine de izin vermek istemiyordum. Archer tam yanımdan ayrılmak üzereyken, birden refleksle elimi uzattım. Onu durdurmak, sanki tüm bu karmaşadan uzaklaştırmak istiyordum. Elim, onun elini hafifçe yakaladığı an kader değiştirildi! "Gitme…" diye fısıldadım, istemsizce. Sözlerim dudaklarımdan dökülürken, Archer duraksadı. Bakışlarını bana çevirdi ve gözlerinde bir sorgulama belirdi. Ben ne yapıyordum? Neden onu durdurmaya çalışıyordum? ‘’Ne oldu Luna?’’ diye fısıldadığında sesi hafif bir şaşkınlıkla karışık bir tondaydı. Kaşları kalkmıştı, sanki bu hareketim onu derinden şaşırtmıştı. Ben ise sadece gözlerimi kaçırdım. Gözlerim yine Raven’e odaklanmıştı. Şimdi iki adım daha yaklaşmıştı. O an bir şey daha canlandı hafızamda. Joseph’i nasıl dövdüğü! Aynı şey birine daha olmamalıydı. İşte o yüzden elimi hızlıca çekmiştim elinin üstünden. "Bilmiyorum…" dedim sonunda, neredeyse duyulmayacak bir şekilde. Ellerimizi bu sefer kendi birleştirdi ve bu sefer ayrı bırakmadı. Archer hafifçe kaşlarını çattı ama elimi bırakmadı. "Luna, ne oluyor? Her şey yolunda mı?" ‘’Eski sevgilim…’’ diye fısıldadım. Sesim boğuk çıkmıştı. Bakışlarım bir kez daha Raven’e giderken adımlarını hızlandırmıştı. Archer bakışlarımı takip ettiğinde sorunu da anladı. Elimi daha da sıkı tutarken başımı öne eğdim. Yine aynı şeylerin yaşanmasına izin veremezdim. Elini elimden çekmeye çalışırken Archer net bir ses tonuyla konuştu. ‘’Seni rahat bırakması için gerekeni yapacağım Luna, korkmana gerek yok.’’ Tam o sırada, Raven'in sesini duyduğumda bütün düşüncelerim dağıldı. O tanıdık ses… Aylar önceki gibi, tüylerimi diken diken eden o tonla konuşuyordu. "Uzun zaman oldu, Luna." Başımı çevirdim ve onun yüzüne baktım. Karşımda duruyordu, her zamanki gibi soğukkanlı ve kendinden emin. Gözlerinde bir hüzün ve öfke karışımı vardı. Neden buradaydı? Ve neden bu gece gelmişti? "Raven," dedim, sesim soğuk ve mesafeliydi. "Neden buradasın?" Archer’ın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum, ama şu an dikkatimi Raven’e vermek zorundaydım. Raven’ın orada durup sanki hiçbir şey olmamış gibi davranması beni çileden çıkarıyordu. Raven, hafifçe başını eğip sırıttı. "Sadece seni görmek istedim. Yanlış bir şey yapmış gibi görünmüyor muyum?" Gözlerimi devirdim, bu durumu hiç beğenmemiştim. O buraya gelmişti ve Archer’la aramdaki her şeyi allak bullak etmişti. Raven’ın ortaya çıkması, geçmişin tüm karmaşık hislerini tekrar su yüzüne çıkarmıştı. İçimdeki karmaşayı kontrol etmek zordu. "Yanlış bir şey yapıyorsun Raven. Buraya ait değilsin," dedim, sesim keskin ve kararlıydı. Raven ise sadece gülümsemeye devam etti, bu beni daha da sinirlendirdi. ‘’Yanılıyorsun Luna, tıpkı senin gibi ben de buranın bir öğrencisiyim. Sadece kayıtlar zorladı ve sadece birkaç gün önce geldim.’’ Archer, aramızdaki gerginliği hissetmiş olmalı ki, bakışlarını önce bana, sonra Raven’e çevirdi. Bu sözler beni daha da rahatsız etti. Kayıt… Bir de aynı akademide mi olacaktık? Kelimeler boğazıma düğümlenmişti. O sırada Archer "Luna, ne olursa olsun yanındayım," diyerek söze girdi. Sözlerindeki kararlılık beni biraz rahatlatsa da, Raven’ın bu gecede bulunması her şeyi karmaşıklaştırmıştı. Raven, Archer’ın söylediklerine kayıtsız kalmamış gibi görünüyordu. Gözlerini bana dikti ve yavaşça bir adım ileri, daha da yakınımıza geldi. Archer, bir an bile tereddüt etmeden elimi sıkıca kavradı ve beni kalabalığın içinden çekip götürdü. Şaşkındım, ama karşı koymadım. Neler olduğunu tam olarak anlamasam da, Archer’ın tavrı beni endişelendiriyordu. Bir şeyler yanlış gidiyordu, ama neydi? Adımlarımız hızlandıkça içimdeki huzursuzluk daha da arttı. Arkama bakmak istedim, ama Archer'ın kararlı tavrı bana izin vermiyordu. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum sonunda, ama Archer cevap vermedi. Onun yerine daha sessiz ve insansız bir köşeye doğru ilerlemeye devam ettik. Işıklar arkamızda solmaya başladıkça ortam daha kasvetli hale geldi. Yalnızlığımızın ortasında, sanki kasabanın gizemi bizi takip ediyormuş gibi bir his vardı. Sonunda Archer durdu ve ben de onunla birlikte durakladım. Çevremize bakındım; kimse yoktu, yalnızdık. Bu sessizlik beni daha da huzursuz etmişti. Derin bir nefes alıp sonunda dayanamadım ve Archer'a döndüm. "Ne yapıyorsun? Neden buradayız? Bu doğru değil," dedim, sesimde bir karışıklık ve endişe vardı. Archer yüzüme baktı, ama gözlerindeki öfke ve kararlılık beni şaşırttı. "Asıl sen yanlış yapıyorsun, Luna," dedi, sesi alışık olduğum o sıcaklıktan çok uzaktı. "Böyle birisi ile nasıl sevgili olabildin?" Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. "Ne demek istiyorsun? Bela mıknatısıyım değil mi?" Sözlerim biraz alaycı çıkmıştı, çünkü neyle suçlandığımı bile anlamıyordum. Raven’ın geçmişte kalmış bir parça olduğunu sanıyordum. Ama Archer böyle hissetmiyordu, bu açıktı. "Evet, öylesin." Archer’ın sesi kararlıydı, ama içinde bir kırılganlık da vardı. Bu cevap beni sarsmıştı. Gözlerine baktım, ama orada sadece hayal kırıklığı ve öfke gördüm. Raven’ın ona dokunan bir şeyler olduğunu fark etmiştim. Belki de düşündüğümden daha derin bir şeyler... Tam bu anın ağırlığını hissederken, Raven’ın tanıdık kahkahası kulağıma çalındı. Arkama döndüğümde onu gördüm. Peşimizden gelmişti. Gölgelerin arasından çıkıp üzerimize yürüdü, sanki bu durumu daha da kötüleştirmekten zevk alıyordu. "Kimi kimden koruyorsun acaba?" diye alayla sordu Raven, dudaklarında sinsi bir gülümseme vardı. Gözlerinde karanlık bir parıltı belirmişti. Archer, Luna’nın önüne geçerek ona siper oldu. Eli havada kalmıştı, koruyucu bir şekilde Luna'yı arkasında tutuyordu. "Senden koruyorum," dedi sertçe. Sesi öfke doluydu. Raven bu tepkiye daha da keyiflenmiş gibi güldü. ‘’Sen kimsin ki? Senle ben denk miyiz sence, aradan çekil sevgilimle konuşacaklarım var!’’ Archer’ın sabrı tükenmişti, bunu bakışlarından ve sıktığı dişlerinden anlıyordum. ‘’Eski sevgili demek istedin herhalde!?’’ diye yükseldiğinde hala elimi tutmaktaydı. Hatta kenetli olan ellerimizi Raven’in gözünün önüne soktuğunda bakışlarım Raven’e kaydı. Onun gözlerinde de aynı duyguyu hissettiğimde buraların alev alması an meselesiydi. ‘’Archer!’’ diye tısladı Raven dişleri arasından. ‘’Çok ileri gitme okul temsilcisi.’’ Archer onun bu sözlerine kahkaha atmıştı. ‘’Ben üç yıldır buradayım ama bu senin daha ilk günlerin istersen tatsızlık çıkmasın!’’ İkisi arasında büyüyen gerilim neredeyse elle tutulur hale gelmişti. Olan biteni anlamaya çalışırken, içimdeki korku gittikçe büyüyordu. Raven'ın ne planladığını bilmiyordum, ama bu karşılaşma kötü sonuçlanacaktı, bunu hissedebiliyordum. Raven ellerimizi işaret ederek bir kez daha söze girdi. ‘’Luna’yı benden korumana gerek yok, asıl kendin korunmalısın! Luna… Joseph’i hatırlıyorsun değil mi?..’’ "Bu kadar yeter!" diye bağırdı Archer, Raven’in sözlerini bitirmesine izin vermeyerek. Ardından bir adım ileri atarak Raven’a yaklaştı. "Luna'yı rahatsız etmene izin vermeyeceğim." Raven kaşlarını kaldırdı, sanki Archer’ın tepkisini komik bulmuş gibi. "Luna mı? Onun için ne kadar ileri gidebilirsin, Archer? Gerçekten onu tanıdığını mı düşünüyorsun?" Archer, Raven’ın üzerine yürüdü, yumruklarını sıkıyordu. "Onu senin gibilerden korumak için tanımama gerek yok!’’ diye yükseldi. Raven’ın gözlerindeki alaycı ifade Archer'ı daha da kışkırtıyordu. İkisi arasında kalan bu gerilim beni de etkisi altına almıştı. Korku içinde arkalarına sığınmıştım. Archer’ın Raven’a karşı bu kadar öfkeli olmasının ardındaki sebebi tam anlamıyla çözemiyordum. Fakat ikisinin arasındaki bu gerginlik, çok daha derin bir şeye işaret ediyordu. Archer’ın Raven’a doğru atılmasıyla her şey bir anda hız kazandı. Raven, Archer’ın ilk yumruğunu kolayca savuşturdu, sanki bekliyormuş gibiydi. Sonrasında ise ikisi de birbirine saldırdı, yumruklar havada uçuşmaya başladı. Karanlık köşedeki sessizlik yerini kavga seslerine bırakmıştı. "Yeter artık!" diye bağırdım, ama sesim boğuk çıkmıştı. İkisi de beni duymamış gibiydi, kavgaları giderek daha da sertleşiyordu. Archer, Raven’a bir darbe indirdiğinde, Raven birkaç adım geriledi ama hemen toparlandı. Yüzünde hâlâ o sinsi gülümseme vardı. ‘’Ne kadar da zayıfsın böyle.’’ dedi Raven, alayla. Bakışları bana döndü. ‘’Nasıl hep zayıflarını bulup da işimi bu kadar çok kolaylaştırıyorsun Luna, bu hiç eğlenceli değil ama?’’ Archer’ın gözlerindeki öfke alevlenirken, bir kez daha Raven’a saldırdı. İkisi de sertçe birbirlerine girdiler, Raven bu sefer karşılık verdi. Yumruklar, tekmeler havada uçuştu, her darbe beni biraz daha korkutuyordu. "Durun!" diye bağırdım, ama kimse beni dinlemiyordu. İkisi de birbirlerini ortadan kaldırmaya kararlı gibiydiler. Vücudumda her şey ters gitmeye başladığında, güçlerim anın verdiği yoğun duygularla kendini belli etmişti. İçimde yoğun bir ürperti ve ufak bir kıpırtı hissettiğimde gözlerimi birkaç saniyeliğine yumarak kırpıştırdım. Tam anlamıyla kontrolden çıkıyordu. Kalbim deli gibi atıyor, tüm vücudum titriyordu. Kavgayı izlerken nefesim daraldı, içimdeki gücün nasıl yükseldiğini hissedebiliyordum. Bu kontrolsüz enerji, dışarı çıkmaya çalışıyor, bana ve çevreme zarar vermek istiyor gibiydi. Çantamı hızlıca yoklamaya başladım. Bileklik! Kıyafetimi bozuyor diye takmadığım bilekliğimi arıyordum. Ellerim titrerken çantamı karıştırmaya devam ettim. Parmaklarım umutsuzca bileklik arıyordu, ama zaman geçtikçe bu yeterli olmayacaktı. Nefesim hızlandı, gözlerim bulanıklaştı. Bileğime takılı bileklik sadece bir süreliğine güçlerimi bastırabilirdi, ama şu an çok daha fazlasına ihtiyacım vardı. O an annemin sözleri kafamda yankılanmaya başladı. ‘’Zorda kalmadıkça kullanma!’’ Şırınga! Diye fısıldadım kendi kendime. Şırınga olmadan bu gücü kontrol edemeyeceğimi biliyordum. Çok yakında, gerçekten ona ihtiyacım olacaktı. O sırada Archer, Raven’i yere sermişti ve yumrukları birbiri ardına Raven'in yüzüne iniyordu. Ama o sırada ufak bir boşluk oluşmuştu. Sanki kafasında bir acı belirmişti. Archer başını tuttu, gözleri sıkıca kapalıydı, kulaklarını kapatıyordu. Ama bu durum sadece bir an sürdü. Raven onu yumruğu ile üzerinden atıp Archer’ı altına almak için bir hamle yaptığında Archer kendini o yumruktan sonra hızlıca toparlamıştı. Raven’in üzerine çullanıp daha sert yumruklar atmaya devam ederken kavgadaki en güçlü taraf da artık belliydi; Archer, Raven’i acımasızca alt ediyordu. Bir an için odadaki loş ışık gidip gelmeye başladığında, içimde bir şeylerin daha kötüye gittiğini hissettim. Kontrolsüz güçlerim devreye girmeye başlamıştı. Artık sadece bedenen değil, zihinsel olarak da savaşıyordum. "Archer..." diye fısıldadım, ama sesim neredeyse duyulmazdı. Fısıltımı duyduğu an bakışları bana döndüğünde Archer, Raven’in üstünden kalktı ve bana doğru endişeyle adımladı. Gözlerindeki endişeyi ve paniği hemen fark ettim. "Luna, iyi misin?" diye sordu, hızla yanıma gelip beni tutmaya çalıştı. Ama vücudum titriyordu, kontrol edemediğim bir enerji dalgası bedenimde dolaşıyordu. "Şırınga," dedim nefes nefese, çantamı karıştırmaya çalışırken. Archer tereddüt etmeden çantama uzandı, elleriyle telaşla içini araştırdı. "Burada!" dedi sonunda, elinde şırıngayı tutuyordu. Ama ellerim çok fazla titriyordu, onu kendime yapmam imkânsızdı. Gözlerim Archer’a dönmüştü, o ise endişeyle bana bakıyordu. "Sen yap," dedim, sesim neredeyse bir yalvarıştı. Güçlerimin beni alt etmesine saniyeler kalmıştı. Archer tereddüt etmeden dizlerinin üzerine çöküp şırıngayı hazırladı. Derin bir nefes alarak bileğime doğru şırıngayı yerleştirdi ve bana bakarak, "Tamam, şimdi," dedi. İğneyi yavaşça bastırdı ve anında içimdeki güç akışı bir anda kesildi. Nefesim geri geldi, ama bu güç kesilişiyle birlikte tüm enerjim de beni terk etmiş gibiydi. Dengesizce sendeledim ve Archer hızla beni yakaladı, beni kollarına alarak yere düşmemi engelledi. "Ben... iyiyim," diye mırıldandım, ama sesim zayıftı. Bedenim Archer'ın kollarında sersemlemiş gibiydi. "Hayır, değilsin," dedi Archer sakin bir sesle, beni yavaşça kucağına aldı. Gözlerim yavaşça kapanırken onun göğsüne yaslandım. "Hadi, buradan çıkalım." Archer beni kucağında taşırken parti alanına geri döndük. Bir elim onun boynuna tutulurken bir elim de havada asılı kalmıştı cansız bir şekilde. Salondan içeriye girdiğimizde kalabalığın bakışları üzerimizdeydi. Onları gördüğümde başımı göğsüme daha da bastırdım, yüzümü saklamak istercesine. Onları görmezsem onların da beni görmeyeceğini düşündüğüm küçük bir kızdım sadece. Archer yavaşça fısıldadı, benim yaptığım bu davranışa karşılık. "Yüzünü saklamana gerek yok," dedi yumuşakça. "Aramızda olan gerçekleri sadece biz biliriz. Diğerleri ise yalnızca dedikodu yapar." Bu sözlerle içim biraz rahatladı. Archer'ın adımları kesin ve güçlüydü. Etrafta herkesin bakışlarını hissediyordum, ama onun yanımda olması içimdeki paniği biraz olsun bastırıyordu. Etrafımızdaki kalabalık arttığında insanlara ait yüksek sesleri duydum. Kulağımda Eva ve Nova’nın sesleri yankılanmıştı. Archer’ın kucağındaki bitkin halimi gören Eva ve Nova hızla yanımıza geldi. Gözleri büyümüştü, endişeleri yüzlerinden okunuyordu. "Ne oldu?" diye sordu Eva, Archer’a bakarak. Nova da endişeyle bana doğru eğildi. Archer, "Luna biraz fenalaştı, onu yurda götürüyorum," dedi, sesi sakin ama kararlıydı. "Endişelenmeyin, şırınga sayesinde şimdi daha iyi olacak." Bu sözlerin ardından Eva'nın gözleri Archer’ın beni taşımaktayken elinde tuttuğu şırıngaya kaydı. "Abi, bu şırınga... Bu senin kullandığın ilaçlara benziyor," dedi Eva. "Hani seni de güçten düşürüyordu ya." Bu cümle Archer’ın da dikkatini çekmişti, ama sadece kaşlarını çatarak cevap vermedi. Ormanın serin havası yüzüme vurduğunda biraz daha kendime gelmeye başladım. "Gerçekten... iyiyim," dedim, ama Archer beni kucağından indirmedi. Adımlarını yavaşlatmış, ama beni hala sıkıca tutuyordu. "Henüz iyileşmedin," diye mırıldandı Archer. "Biraz daha dinlenmen gerek. Sonra ne gerekiyorsa halledeceğiz." Archer beni sıkıca tutarken, yurdun karanlık koridorlarında ilerliyorduk. Kolları çevremdeydi ve her adımında içimde bir huzur hissi belirdi. Yorgun, tükenmiş ve her şeyden bihaber hissediyordum ama Archer’ın varlığı beni bir şekilde güvende hissettiriyordu. Adımlarının ritmi, kalp atışlarım gibi düzenliydi. Etrafta kimse yoktu; gecenin sessizliği sadece nefes alışlarımızla bozuluyordu. Yavaşça yurda girmişken danışmanın önünde bir süre bekledik. Normalde yurtlara karşı cinsin girme yasağı olsa da bu gibi zoraki anlarda neyse ki izin veriliyordu. Danışman kadından izin alabildiğinde beni taşımaya devam ederek asansöre ilerledi. Katları bir bir geçip kızları görmektense direk katımda inip hızlıca asansör karşısındaki odamıza gidecektik. Koridorları geçerken, Archer’ın kollarında uykuya dalacak gibi oluyordum. Asansör kapısından içeri adım attığında, gözlerimi araladım ve fısıldadım, "Beni odama kadar götürmek zorunda değilsin, Archer…" Sözlerim bitmeden bile, o kararlı bakışlarıyla bana yanıt verdi, "Zorunda değilim ama seni bu halde bırakacak da değilim, Luna." Başımı ona yaslamaya devam ettim. Gücüm tükenmişti, bedenim ağırlaşıyor, her nefes alışımda yorgunluğum daha da belirginleşiyordu. Koridorda yankılanan adımlarımızdan başka hiçbir ses yoktu. Etraf sessizdi, sanki dünya bizim etrafımızda durmuş gibiydi. Archer'ın sesi bir kez daha duyuldu, alçak ve yumuşak bir tonda, "Beni böyle korkutma, tamam mı? Şu şırınga olmasaydı, ne yapardım bilmiyorum." Gözlerimi yavaşça açtım, yorgunluk göz kapaklarımda ağır bir yük gibiydi. "Üzgünüm… seni bu kadar endişelendirdiğim için." "Önemli değil," dedi Archer, hafif bir tebessümle. "Asıl senin iyi olman önemli." Sonunda odamın kapısına ulaştık. Archer, bir eliyle kapıyı açarken, beni hala güvenle kollarında tutuyordu. Odanın içi loştu, ama yatak bana adeta bir kurtarıcı gibi görünüyordu. Archer, beni yavaşça yatağa bıraktı, yastıklarımın üzerine dikkatle yerleştirdi. O kadar nazikti ki, kendimi bir an için tamamen güvende hissettim. Yastığa başımı koyduğum anda rahatlama tüm bedenimi sardı. Yorgunluk o kadar yoğundu ki, gözlerim hemen kapanmak istedi. Ama Archer, hala başucumdaydı. Bana doğru eğildi, gözlerimde endişeli bir parıltı vardı. "Gerçekten iyisin, değil mi?" diye sordu, sesi her zamankinden daha yumuşaktı. Sanki bir an bile bana zarar gelmesinden korkmuş gibiydi. Başımı yavaşça salladım, "Evet… iyiyim." Ama içimde hala bir karmaşa vardı. Güçlerimle nasıl başa çıkabileceğimi bilemiyordum. Şırınga işe yaramıştı, ama bu geçici bir çözümdü ve ben bunu biliyordum. Archer birkaç saniye sessiz kaldı, bakışları hala üzerimdeydi. Sonra gözlerini kaçırdı ve ayağa kalktı. "İyi olduğundan eminim," diye mırıldandı. Ama sanki bir şeyleri sorguluyordu. Kendini suçlu hissediyor gibiydi; bana yardım etmek için elinden geleni yapmış olsa da, hala daha fazlasını yapamadığını düşünüyordu belki de. Archer kapıya yöneldiğinde, içimde ona teşekkür etmek isteği belirdi ama kelimeler bir türlü dilimden dökülmedi. Kapının eşiğine geldiğinde, bir anlığına durakladı. Sonra hızla arkasını döndü, kaşları çatık, ama ifadesinde bir kararlılık vardı. "Dinlen," dedi sert ama yumuşak bir sesle. "Sabaha kadar her şey daha iyi olacak." Sonra kapıyı açtı ve hızla dışarı çıktı, arkasında hafif bir esinti bırakarak. Yatağa daha da gömüldüm, kalbim hâlâ biraz hızla atıyordu. Archer’ın endişeli bakışları zihnime kazınmıştı. O an gözlerini benden ayırmak istememiş gibiydi. Bir şeyler ters gitseydi, her şeyi durduracakmış gibi hissediyordu sanırım. Ama işin aslı, beni sadece kendimden koruyamazdı. Derin bir nefes aldım. Güçlerim hala içimde kıpırdanıyordu, ama şırınganın etkisi onları baskılamıştı. Kafamda annemin sözleri yankılandı. "Zorda kalmadıkça kullanma..." Ama ben artık zordaydım. Güçlerim beni kontrol etmeye başladığında, bu savaşı tek başıma kazanamayacaktım. Gözlerim yavaşça kapandı ve düşüncelerim Archer’ın sıcak ellerine ve sakinleştirici varlığına kaydı. Bu gece her şeyi yoluna koymak için elinden geleni yapmıştı. Yavaş yavaş rahatlamaya başladım, bedenim yatakla bütünleşirken derin bir uykuya daldım. Uyku, her zamankinden daha karanlık ama huzurluydu. Rüyalarımda yine Archer vardı; beni koruyan, kollayan... Ve bir yandan da onu anlayamayışımın verdiği bir huzursuzluk vardı. Ama tüm bu duygularla savaşacak enerjim yoktu. Sadece uykuya teslim oldum, her şeyin sabah daha iyi olmasını umarak. |
0% |