Yeni Üyelik
62.
Bölüm
@selinayeda_x

Sabah gözlerimi açtığımda, odanın içine süzülen güneş ışınları içimi ısıttı. Kısa bir an, kaçamak bir şekilde yatağımda gerindim ve uyandığım için şükrettim. Yeni bir günün getireceklerini merak ediyordum. Nova’nın derin uykularından hala uyanmamış olmalarını fırsat bilerek, sessizce yataktan kalktım. Yavaşça yatağımın ucundaki terliklerimi giyip banyoya doğru ilerledim. Aynadaki yansımama bakarken, gözlerimin altında hafif morluklar fark ettim. Dünkü uzun ve karmaşık günün izleri yüzümde belirgindi. Ama yeni bir günün ferahlığını hissediyordum; belki de yoga dersinin rahatlatıcı etkisini düşündüğüm içindi.

Bir süre sonra, Nova'nın yavaşça gözlerini açtığını ve esnediğini fark ettim. Onu rahatsız etmemek için sessizce banyodan çıktım ve pencereyi açarak odanın içine temiz sabah havasını davet ettim. Bu arada odayı hafif bir sessizlik kapladı; her birimiz kendi sabah rutinimize dalmıştık. Birkaç dakika sonra Nova, yatağından hızlıca fırladı ve dolabına doğru yöneldi.

‘’Geç kalmadım değil mi?’’ diye endişeyle fısıldarken olumsuzca başımı salladım. Birlikte hazırlanıp kahvaltıya indiğimizde Eva’nın heyecanlı tavırları dikkatimizi çekmişti.

"Bugün partinin hazırlıklarına başlamalıyım," diye mırıldandı, sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi Eva.

Nova ona bakıp gözlerini devirdi. "Daha sabah oldu, Eva. Parti hafta sonu akşam değil mi?" diye dalga geçti. Ardından Nova kahkaha attı. "Sanki kraliyet balosuna gidiyoruz."

Eva ona ciddi bir bakış attı. "Neredeyse öyle. Detaylar önemlidir, Nova."

Kısa bir sessizlik oluşurken Eva'nın gözleri hala parlak bir şekilde etrafı tarıyordu.

"Bugün muhteşem olacak," dedi, tabaktaki çileklerden birini alıp ağzına atarken. "Parti için her şey hazır. Sadece birkaç küçük dokunuş gerekiyor."

Nova, kahve fincanını ağzına götürüp yudumladıktan sonra başını iki yana salladı. "Eva, o kadar abartıyorsun ki sanki bir yıldönümü kutlaması gibi."

Eva, ona meydan okuyan bir ifadeyle baktı. "Belki de öyle," dedi, gözleriyle Nova'ya meydan okuyarak. "Her anın tadını çıkarmak lazım."

Nova'nın yüzünde alaycı bir ifade belirdi. "Tabii, ne diyorsan." Sonra bana dönerek ekledi, "Ya sen Luna? Sen de bu kadar heyecanlı mısın?"

Olumsuzca başımı salladım. ‘’Bir erkeğe madem bir kadın düşüyor… Beni başka davet eden de yok. Yani heyecana da gerek yok çünkü gitmiyorum.’’ İç çekip kahvaltı tabağımdakilerle çatalımla oynarken Eva coşkuyla bağırdı.

‘’Archer’ın yanında durursın sende! Partiye kız götürecek hali yok ya!’’ Eva’ya sırıttığımda kendi kendini onaylamıştı.

‘’Evet olur bu!’’ diyerek mırıldanırken başımı Eva’ya olumsuzca salladım.

‘’Archer davet etmedi Eva. Davet edilmediğim yere gitmeyeceğim.’’ Diyerek son reddimi de asaya vurduğumda reçelli ekmeği ısırdım.

Eva dudaklarını büzerken kahvaltıyı bitirmek için acele ettim.

Tam bu sırada, Archer ve Ethan kafeteryaya girdiler. Archer'ın bakışları doğrudan bizim masamıza yöneldi ve gözlerimiz kısa bir an için buluştu. İçimde bir kıpırtı hissettim. Archer yavaşça yanımıza gelirken, Ethan ona bir şeyler anlatıyordu. Eva, hemen Archer'ı işaret ederek kolumu dürttü.

‘’Bak abim geliyor işte, ben onunla konuşurum!’’ Eva’nın bu sözlerini ağzımdaki lokma ile birlikte yutarken ellerimi birbirine çırparak masadan kalktım.

Archer ve Ethan masamıza yaklaştıklarında, Archer soğukkanlı bir şekilde başını sallayarak selam verdi. "Günaydın," dedi kısa bir şekilde.

Ethan ise neşeyle, "Günaydın kızlar! Bugün hepiniz çok enerjik görünüyorsunuz," dedi.

Eva hemen Archer'a dönüp, "Abi, bu akşamki partiye ne giyeceksin?" diye sordu. "Belki de biraz renk katmalısın."

Archer, kardeşinin bu coşkusuna karşı hafifçe gülümsedi. "Partiye katılacağımı kim söyledi?"

Eva, bu cevap karşısında kaşlarını çattı. "Katılacaksın, çünkü hepimiz orada olacağız," dedi kararlılıkla. "Ve eğleneceğiz."

Gözlerim devrilmişti.

Ve o an hala ayaktaydım.

Yerimde kıpırdanırken Archer kısa bir an duraksadı, sonra başını hafifçe salladı. "Peki, deneyeceğim." Gözleri bu sırada bana kaydı ve içimde hafif bir ürperti hissettim.

Ethan, bu arada kahvaltı tepsisini alıp otururken, "Peki ya sen, Luna? Ne giyeceksin?" diye sordu.

Artık fena halde sıkılmıştım.

Gözlerimi devirip bir kez daha oturduğumda bakışlarımı Ethan’ın üzerinde gezdirdim.

‘’İki kız fazla değil mi sence de!?’’ Gözleri fal taşı gibi açılırken yutkundu ve ben de boğazımı temizleyerek devam ettim.

‘’Duyduğuma göre herkes bir kişi davet edebiliyormuş karşı cinsten?’’ Ethan sözlerimin ardından sırıttığını elini havada öylesine salladı.

‘’Öyle söylesene sen en baştan! Archer ne güne duruyor, sen de Archer’a kalıyorsun işte.’’ Gözlerim bir kez daha devrildiğinde bakışlarım Archer’a kaydı ve ayağa kalktım.

‘’Ders bekler, gitmeliyim. Bu arada… Partiden bile haberim yoktu sen söyleyene kadar. Ve geçersiz davetine buyur edip de etkinliğe gelmeyeceğim Ethan.’’ Dedim kararlı bir şekilde ve ardından ekledim. ‘’Size iyi eğlenceler.’’

Yemek masasının yanından ayrılırken Archer tepsisini masaya bırakmış ve Eva’ya birkaç şey söyledikten sona peşimden gelmişti.

‘’Geç kalıyorum ben de, tabağımı halledersin.’’

Yoga dersi için açık alana ilerlerken Archer arkamdan geliyordu. Bahçede beni yakaladığında yan yana yürüdük. Gözlerimiz kısa bir an için buluştu. Archer, genellikle soğuk ve mesafeli görünmesine rağmen, yine de yanımdaydı işte.

‘’Seni partiye ben davet etsem gelir miydin?’’ diye bir soru yönelttiğinde olduğum yerde kalakaldım. O sırada aklımda Raven’in Archer hakkında söyledikleri canlandı.

Biz denk değildik ki, ayrıca ben doğaüstüydüm!

Başımı olumsuzca sallarken ‘’Sanmıyorum.’’ Dedim. Ardındansa u cümleleri ekledim: ‘’Eğer Eva çok ısrar ederse deneyebilirim, peki ya sen? Başka bir kız davet etmeyi düşünüyor musun?’’ Archer sadece omzunu silkmişti. ‘’Deneyebilirim. Tek başına hiçbir eğlencesi olmaz değil mi? Hele ki her kız partiler için bu kadar hevesliyken. Kararını bildirirsin Luna, böylece ben de davet listemdeki kızları kontrol ederim.’’

Gözlerim hızlı bir şekilde Archer’ı bulurken hızlı bir şekilde göz devirdim.

‘’Tamam. O kızlardan birini davet et Archer, vazgeçtim gelmeyeceğim!’’

Hızlı adımlarla ders için yürümeye devam ederken kampüs bahçesindeydik artık. Birlikte derse girdiğimizde Archer yanımdaki minderdeki yerini aldı.

Gözlerindeki ciddilikten ne çıkaracağımı bilemesem de aramızda büyük bir sorunun olduğunu biliyordum.

Raven sorunu!

Ama bunun tek taraflı mı yoksa karşılıklı mı olduğunu bilmiyordum, işte tam olarak bunu çözemiyordum!

Ders Bayan Maelis’in sözleri ile başladı.

"Bugün, hem bedeninizi hem de zihninizi rahatlatmak için derin nefes teknikleri ve pozlar üzerinde duracağız," dedi Maelis. "Zihnimizi özgür bırakmak için önce bedenimizi sakinleştirmeliyiz."

Herkes pozisyonunu aldı ve derin nefes alıp vermeye başladık. Bayan Maelis, yavaşça bedenimizin her noktasını fark etmemizi ve nefesimizi yönlendirmemizi istedi. Gözlerimi kapattım ve nefesime odaklanmaya başladım. Nefes alışverişlerimle birlikte, içimdeki gerginliğin yavaş yavaş çözülmeye başladığını hissettim.

Bir süre sonra, Archer'ın hareketlerini göz ucuyla fark ettim. O da benim gibi bu derse odaklanmış görünüyordu. Onun da bedenini ve zihnini rahatlatmak için çaba gösterdiğini görmek, içimde garip bir huzur duygusu yarattı. Archer'ı her zaman güçlü, kararlı ve soğukkanlı biri olarak görmüştüm. Ama şu an, onun da bu huzura ihtiyacı olduğunu fark etmek, aramızdaki duvarların biraz olsun inceldiğini hissettirdi.

Bayan Maelis farklı pozları gösterdikçe, biz de bedenlerimizi bu pozlara uyarladık. Archer’ın enerjisi ve odaklanmış hali, benim de derse daha fazla adapte olmama yardımcı oluyordu. Sessizce, her pozda bedenini dikkatle hareket ettiriyordu.

Bayan Maelis, bir süre sonra daha ileri seviyede bir poz olan "Güvercin Pozu"nu gösterdi. "Bu poz, kalçanızdaki gerginliği serbest bırakmaya yardımcı olur. Kendinizi bu pozda rahat hissetmeye çalışın ve nefesinizi serbest bırakın," dedi. Bu pozu denemek için yavaşça yere eğildim ve bedenimi pozisyona uyarladım. Archer'ın da aynı pozu denediğini gördüm. O anda, gözlerimiz tekrar buluştu. Bu kez, gözlerinde bir şey vardı; sanki bir içsel huzuru arıyordu.

"Archer," diye fısıldadım, çok alçak bir sesle. Beni duyduğundan emin değildim ama gözleri bana odaklandı.

"Efendim?" dedi, hafifçe.

"Nefes almayı unutma," dedim, gülümseyerek.

O da hafifçe gülümsedi. "Sen de," dedi. Ardından saniyeler içinde gülümsemesi yine yüzünde solmuştu, bir şey hatırlamışçasına.

Yoga dersi boyunca, Archer ile bu kısa anlar, aramızdaki mesafenin biraz olsun kapanmasına neden oldu. Her nefes alışverişimde, onun da benim gibi bir huzuru aradığını hissettim. Bu, derste yaşanan basit bir an gibi görünse de, aslında aramızda bir köprü kuruyordu.

‘’Şimdi partnerli yoga çalışmaları yapacağız. Partnerinizle birlikte hem birbirinize destek olacaksınız hem de hareketlerinizi daha derinleştireceksiniz. Denge ve esneklik için birbirimize güvenmemiz gerekiyor, bu yüzden dikkatli ve yavaş hareket edeceğiz." Maelis.

Maelis bu sözleri söylediğinde, sınıfın içinde hafif bir hareketlenme oldu. Herkes birbiriyle göz teması kuruyor, eşleşmek için yavaşça bir arayışa giriyordu.

Ben ise o an yanımda kimin kaldığını fark ettim: Archer. Kısa bir an için göz göze geldik, ama hiçbirimiz bir şey söylemedi. Derin bir nefes alıp ona doğru hafifçe gülümsedim, ama bu zoraki bir gülümsemeydi. O da karşılık verdi ama yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Sanki başka bir şeyler düşünüyor gibiydi.

“Anlaşılan partnerim sensin,” dedim sessizce, matını benim yanıma çekerken.

“Görünüşe göre öyle,” diye karşılık verdi, soğukkanlı bir sesle. Sesi tuhaf bir tını taşıyordu, ama üzerinde fazla durmadım. Şu an odaklanmamız gereken şey dersti.

Maelis’in ilk gösterdiği hareket, basit bir ısınma pozuydu. Partner İlerlemesi olarak bilinen hareketi uygulayacaktık. İlk adımda, sırt sırta oturuyor, birbirimize yaslanıyor ve derin nefes alıyorduk. Sırtlarınızın birleşmesi, dengemizi korumamıza yardımcı olacaktı.

Archer’la sırt sırta verdik. Onun vücudunun sıcaklığını sırtımda hissetmek, beni garip bir şekilde gerginleştirdi. Ama aynı zamanda, bu his tuhaf bir rahatlık da sağladı. Onun nefes alışlarını, göğsünün inip kalkışını hissedebiliyordum. Ben de derin bir nefes aldım, gözlerimi kapattım ve içimdeki tüm gerginliği bırakmaya çalıştım.

“Birbirinize güvenin,” dedi Maelis “Nefes alışlarınızı senkronize edin. Bu şekilde daha derin bir bağlantı kuracaksınız.”

Archer’ın nefesi benimkine uyum sağladı. Bir an için, aramızdaki tüm soğukluğa rağmen hâlâ bir şekilde birbirimizi hissettiğimizi düşündüm. Sırtlarımız birbirine yaslanmışken, bu sessizlik içinde yalnızca nefes alışlarımız yankılanıyordu.

“Şimdi sırt sırta oturduğunuz pozisyondan öne doğru eğileceksiniz,” dedi Maelis “Birbirinize güvenin ve esnekliğinizi artırmak için bu hareketi birlikte yapın.”

Yavaşça öne doğru eğildim, Archer da aynı şekilde arkaya doğru yaslanmaya başladı. Onun vücudunun ağırlığını sırtımda hissettim. Bu, hem fiziksel hem de duygusal olarak bir baskı gibiydi. Ama ona karşı koymadım. Tam tersine, vücudumu gevşettim ve onun bana yaslanmasına izin verdim.

Aynı şekilde, Archer’ın da bana güvenerek hareket ettiğini hissedebiliyordum. Bu hareketi birlikte, sessiz bir uyum içinde yaptık.

Bir sonraki hareket daha zorlayıcıydı. Partner Yayı denilen bu pozda, ellerimizi tutarak birbirimize destek olacak, karşılıklı olarak eğilerek gerilecektik. Lila, partnerimizin elini sıkıca tutmamızı ve karşılıklı dengeyi korumamızı söyledi.

Archer’la göz göze geldik. Onun elini tutmak zorundaydım. Bu basit bir dokunuş gibi görünse de, aslında aramızdaki gerginliğin bir sınavı gibiydi. Elini uzattığında bir an tereddüt ettim, ama sonra onun elini sıkıca kavradım. Parmaklarının arasındaki sıcaklık garip bir şekilde rahatlattı beni. Onunla bu basit fiziksel temasta bile bir güven bağı hissettim.

“Yavaşça birbirinizi gerin,” dedi Maelis “Bu hareketle vücudunuzun sınırlarını zorlayacaksınız. Ama unutmayın, partnerinizin size olan güveni her şeyden önemli.”

Archer’la birbirimizi dikkatle izleyerek bu hareketi yaptık. Ellerimiz birbirine kenetli, yavaşça öne eğiliyorduk. Onun ellerindeki baskıyı hissediyor, ama aynı zamanda bu baskının bana zarar vermediğini biliyordum. Bir şekilde, fiziksel olarak birbirimize güveniyorduk. Fakat içimde, bu güvenin sadece fiziksel olmadığını hissettim. Bu, derinlerde bir yerde hâlâ devam eden bir bağlantıydı.

Ders boyunca, bu sessiz uyum devam etti. Konuşmadık, ama hareketlerle birbirimize bir şeyler anlatıyorduk. Belki de kelimelerle ifade edemediklerimizi, vücutlarımız aracılığıyla anlıyorduk.

Son hareket olan Partner Esneme Pozu için, Archer’la karşı karşıya geçip ayaklarımızı birbirine dayamamız gerekiyordu. Maelis “Bu poz, denge ve esneklik gerektirir. Eğer partnerinizle uyum sağlayamazsanız, hareketi yapmanız zor olur,” dedi.

Ayaklarımızı birbirine dayadık ve ellerimizi havada birleştirdik. Yavaşça birbirimize doğru eğilirken, ayaklarımızın birbirine verdiği dengeyi hissettim. Bu, tam anlamıyla bir güven hareketiydi. Onun ellerine, onun dengesine güvenmek zorundaydım. Aynı şekilde, onun da bana güvenmesi gerekiyordu.

Dersin sonunda, Bayan Maelis meditasyon pozisyonuna geçmemizi ve gözlerimizi kapatmamızı istedi. "Şimdi, bu derin nefeslerle bedeninizde ve zihninizde yarattığınız huzuru hissedin," dedi. Gözlerimi kapattım ve nefes aldım. İçimde, Archer ile paylaştığım bu anların getirdiği sıcaklıkla dolup taştım.

Ders bittiğinde, Archer yanıma yaklaştı. Yüzündeki ciddilik her halinden bütün hatlarından en ince çizgilerinden belliydi.

‘’Seninle konuşmam lazım Luna!’’ diyerek söze girdiğinde onu başımla onayladım.

‘’Dinliyorum Archer.’’ Archer başını sallayıp kolumdan tuttuğu gibi beni bir köşeye çekmişti. Bir kamelyaydı. Oturduktan sonra hızlıca söze girdi.

Archer derin bir nefes aldı, dudaklarını büzdü ve sessizce bana baktı. Sonra biraz kırgın bir şekilde konuşmaya başladı.

‘’Raven’le gördüm seni. Yurdun arka bahçesinde. Gayet iki medeni insan belki de sevgili gibiydiniz. Luna… Onu kıskandırmak için mi kullandın beni?’’ Sözleri de sorusu da yüzü de… Açık ve netti her şey.

Tüm uzaklığının sebebi de bu yüzdendi, Raven!

‘’Eğer bunu baştan bilseydim, belki daha farklı davranırdım. Daha yumuşak ve yapmacık vururdum mesela. Ama ben burada boş yere bileğimdeki ağrıyı çekiyorum, Luna.” Diyerek devam etti sözlerine.

Raven’i dövdüğü için…

Sözleri içimde bir bıçak gibi saplandı. Archer’a bir şey söylemek istedim, onu anlamasını istedim ama doğru kelimeleri bulamıyordum. "Archer, hayır, durum tam olarak öyle değil. Seni kullanmak istemedim. Sadece... her şey o kadar karışık ki. Kendi içimde bile neyi nasıl çözeceğimi bilmiyorum," dedim, sesim titreyerek.

Archer, bir an durup derin bir nefes aldı. "Luna, seninle ilgili anlamadığım çok şey var. Ama şunu bil ki, her ne yapıyorsan, eğer beni kullanıyorsan, buna bir son ver.’’

Gözleri bir anlığına bana baktı, sonra başını sallayıp uzaklaştı. ‘’Partide görüşürüz.’’

O an Archer’ın ne kadar incinmiş olduğunu fark ettim. İçimdeki suçluluk duygusu gittikçe büyüyordu. Onu istemeden de olsa kırmıştım. Bileği hâlâ acıyordu, ben ise ona gerçeği tam anlamıyla söyleyememiştim.

Arkasından bağırdım ama dinlemek istememişti beni.

Ne yani olup bitene rağmen süslenip onun yanında partiye mi gidecektim bir de!?

Ona sadece Raven ile aramızda bir şey olmadığını ve kendisini kullanmadığımı söylemek istiyordum, her şeyin bir yanlış anlaşılma olduğunu. Ama nafile… O çoktan gitmişti!

Raven’in arkasından ben de kamelyadan kalkıp ikinci ders için yola koyuldum. Temel Psikoloji için Dr. Harper’ın sınıfına girerek Eva’nın yanındaki yerimi aldım.

Bu ders, insan zihnini ve davranışlarını anlamak için önemliydi. Hoca, sınıfa girdiğinde, konuyu doğrudan insan psikolojisinin güçlerle olan ilişkisine getirdi.

Hoca, zihnin karmaşıklığından, travmaların ve korkuların güçlerimizi nasıl etkilediğinden bahsetti. Archer ve Raven’ın söyledikleri aklımda yankılanıyordu. Kendi içimdeki bu karmaşa, güçlerimi kontrol edememe korkusu... Eva, hocayı dikkatle dinlerken bana dönüp hafifçe başını salladı.

"Zihnini sakinleştirmenin bir yolunu bulmalısın," dedi Eva. "Korkuların seni ele geçirmemeli."

Başımı salladım ama içimdeki karmaşayı hala susturamıyordum.

Perşembe sabahı, ileri düzey edebiyat dersine hazırlanırken, içimde garip bir huzursuzluk vardı. Edebiyat dersini seviyordum; kelimelerin, cümlelerin ardındaki derin anlamları bulmayı. Fakat bugün kafamı toparlamakta zorlanıyordum. Edebiyat sınıfına girdiğimde, hoca tahtada büyük harflerle bir cümle yazmıştı: "Kelimeler, ruhun derinliklerinden gelen bir fısıltıdır."

Bugün klasik edebiyat eserlerini incelemeye başladık. Hoca, eserlerdeki karakterlerin içsel çatışmalarını ve bu çatışmaların güçleri üzerindeki etkilerini anlatıyordu. "Her karakter," dedi hoca, "kendi iç dünyasının bir yansımasıdır. İçsel çatışmalar, güçlerini nasıl kullanacaklarını belirler."

Defterime notlar alırken, kendimi bu karakterlerle karşılaştırdım. Kendi içsel çatışmalarım, güçlerimi nasıl etkiliyordu? Kendi hikayemde, hangi yöne doğru ilerliyordum?

Öğle arasında yine kızlarla oturmuş öğle yemeği yemiştik. Gün boyu dalgındım, hala da öyleydim.

Sohbetlere katılmakta güçlük çektim bazen de kendi isteğim ile katılmayı reddettim. Ama bir şekilde geçip gitmişti bu öğle arası da ve ben kendimi hızlıca resim dersime, seçmeli dersime, en çok beklediğim ana ışınladım.

Öğleden sonra, ileri düzey sanat ve yaratıcılık dersine girdim. Bu, benim için bir nevi terapi gibiydi. Tüm düşüncelerimi, içimdeki karmaşayı, boyalarla, çizgilerle dışa vurabildiğim bir alandı. Hoca, bugün duyguların resimlerde nasıl ifade edilebileceğini anlatıyordu.

"Bazen kelimeler yetersiz kalır," dedi hoca. "Ama renkler, şekiller, çizgiler... Bunlar, ruhun derinliklerini anlatabilir."

Tuvalin karşısına geçip fırçayı elime aldım. Renkler arasında kaybolurken, içimdeki karmaşayı tuvale aktarmaya çalıştım. Kırmızılar, siyahlar, maviler... İçimdeki duyguların bir yansımasıydı. Raven, Archer, kendi güçlerim... Hepsini bir şekilde ifade etmeye çalıştım.

Dersin sonunda, ortaya çıkan tabloya baktığımda, karmaşık bir karanlık ve ışık oyunlarıyla dolu bir sahne vardı. Hocam yanıma geldi ve tabloyu inceledi.

"İçsel çatışmaların var," dedi sessizce. "Ama bu, yeteneği şekillendiren şeydir, yani duygular.’’

Ders öğretmenine içtenlikle gülümsedim.

Ders tuval gösterimi sonucu son bulmuştu ve ben sıradaki dersime doğru ilerledim.

Kişisel Gelişim ve Liderlik!

Gün, kişisel gelişim ve liderlik dersiyle sona erdi. Bu derste, güçlerimizi kontrol etmenin yanı sıra, kendimize ve başkalarına nasıl liderlik edeceğimizi öğreniyorduk. Hoca, derse liderliğin anlamını sorgulayarak başladı.

"Liderlik," dedi hoca, "kendinize hakim olmayı başarmaktır. Kendinizi kontrol etmeden, başkalarına liderlik edemezsiniz."

Hoca, güçlerini kontrol eden büyük liderlerin hikayelerini anlattı. Onların nasıl kendi korkularıyla yüzleşip güçlerini kontrol altına aldıklarını, başkalarına nasıl ilham verdiklerini... Her hikaye, benim kendi yolculuğuma bir ayna tutuyordu. Kendi içimdeki lideri bulmak zorundaydım.

Güç derken tabii ki de insana özgü yeteneklerden bahsetmekteydi güç onlar için bu anlama etmekteydi, benim için apayrı bir anlam ifade etse de!

 

Dersler sona erdiğinde, yurduma döndüm. Kafamda onlarca düşünce, içimde onlarca duygu vardı. Üç gün boyunca öğrendiklerim, yaşadıklarım, duyduklarım... Hepsi bir araya geldiğinde, bir sonraki adımımın ne olacağını belirlemem gerekiyordu. Cuma günü boş bir günümdü ve ben Raven’in verdiği kitabı kütüphanede okumaya karar vermiştim.

Çünkü Archer ile böyle bir sohbetin ardından bu Cuma Ravenle buluşmak hiç mi hiç istememiştim.

Önce Archer ile konuşmak istiyordum çünkü.

Yatağa uzandığımda gözlerimi kapadım. Düşüncelerim hâlâ Archer ve Raven arasında gidip geliyordu. Ama şu an dinlenmeye ihtiyacım vardı. Bugünü bitirmeliydim. Yarın, kafamı toparlamış olarak yeni bir güne başlarım, diye düşündüm. Uyumadan önce, Archer'la konuşmanın yollarını kafamda planlayarak yavaşça uykuya daldım.

Sabah olduğunda, odanın içini dolduran hafif bir serinlik hissettim. Gözlerimi açtım ve Nova'nın karşı yatağında yavaşça doğrulduğunu fark ettim. Uyandığını görmek beni rahatlatmıştı. Gözlerimizi buluşturduğumuzda birbirimize gülümseyerek "Günaydın" dedik.

"Bugün ne yapıyorsun?" diye sordu Nova, yatağının köşesine oturarak. Saçları biraz dağınıktı ama gözlerinde her zamanki meraklı ifade vardı.

"Bugün kütüphaneye gideceğim," dedim. ‘’Kitap okuyacağım.’’

Çok garip onlar hala Raven’i bilmiyordu.

Nova başını salladı. Kahvaltı için hazırlandık ve odadan çıkarken Nova'nın neşeli hali bana biraz moral verdi. Kahvaltı salonuna indiğimizde, ortalık her zamanki gibi cıvıl cıvıldı. Öğrenciler, günün heyecanını konuşarak ve kahvaltılarının tadını çıkararak bir araya gelmişti. Biz de kahvaltı tepsilerimizi alıp bir masaya oturduk. Nova, bana neşeyle Archer’ın bugünlerde neden bu kadar sessiz olduğunu sormaya başladı.

"Archer seni çok düşünüyor olmalı," dedi şakayla karışık bir tonda.

Gözlerimi devirerek cevap verdim. "Bilmiyorum, Nova. Bu aralar çok karışık her şey."

"Belki de ona doğrudan sormalısın," diye önerdi, ciddi bir ifadeyle. "Böylece bu belirsizliği ortadan kaldırabilirsin."

Haklıydı ama hiçbir şey bilmeyerek!

Konuşacaktım zaten ama zaman gerek. Ve o zaman sanırım sadece parti akşamı gelecekti!

O an konuyu değiştirerek kahvaltıyı bitirdik ve ben kütüphaneye gitmek için masadan kalktım. Nova da başka işleri olduğu için beni yalnız bıraktı.

Kütüphaneye doğru yürürken, içimde bir huzur hissi belirdi. Burası her zaman sakin ve sessizdi; düşüncelerimi toparlayabileceğim bir sığınak gibiydi. Kütüphanenin büyük kapısından içeri adım attığımda, yüksek raflarda dizili kitaplar ve odanın içini dolduran hafif kitap kokusu beni karşıladı. Raven’in verdiği kitabı okumak için uygun bir köşe bulup oturdum. Kitabı dikkatlice açtım ve ilk sayfalara göz atmaya başladım.

Okumaya daldığım anda, tüm dünyanın sessizleştiğini hissettim. Kitap, daha ilk sayfasından beni içine çekmişti. Konusu derindi ve düşündürücüydü; tıpkı Raven gibi karmaşık ve gizemliydi. Sayfalar arasında kaybolurken, bir an için Raven'ı ve onun neden bu kitabı bana verdiğini düşünmeden edemedim. Her zamanki karanlık ve gizemli havasının ardında, benimle paylaşmak istediği bir şeyler olmalıydı.

Dakikalar geçtikçe, kitabın içine daha da gömüldüm. Sayfalar ilerledikçe zihnimde yeni sorular beliriyordu. Bu soruların yanıtını ararken, aniden yanımda bir hareketlilik hissettim. Başımı kaldırıp baktığımda, Raven’in sessizce yanımda dikildiğini fark ettim. Hiç ses çıkarmadan, aniden beliren varlığı beni şaşırttı.

"Niye gelmedin?" diye sordu, sesi her zamanki gibi soğukkanlı ve derindi. Bakışları doğrudan gözlerime kilitlenmişti.

Bir an için ne söyleyeceğimi bilemedim. Ona karşı dürüst olmalıydım, ama nasıl? "Özür dilerim, Raven," dedim. "Dün çok karmaşıktı. Kafamı toparlamam gerekiyordu."

Raven, ifadesiz yüzüyle beni izledi. "Kafanı toparlamak için kaçmayı mı seçtin?"

Bu kelimeler içimde bir şeyleri tetikledi. "Kaçmak değildi bu. Sadece... zaman istedim."

Raven, yanımdaki sandalyeye oturdu. "Bu kitabı sana verirken, senin bu tür şeyleri anladığını düşündüm," dedi. Kitaba kısa bir bakış attı. "Bu kitabın içinde, seninle paylaşmak istediğim çok şey var."

"Ne gibi şeyler?" diye sordum, merakla.

"Gerçekler," dedi kısa ve net bir şekilde. "Senin bilmediğin, ama bilmen gereken gerçekler."

Bir an için sessizlik oldu. Raven’in gözlerindeki ciddiyet, söylediklerinin ne kadar önemli olduğunu hissettiriyordu. Ama aynı zamanda bu duruma hazır olup olmadığımı bilmiyordum. Gözlerimi kitaba indirdim, sayfaların arasındaki kelimelerin anlamını düşünmeye çalıştım.

"Raven," dedim sonunda, "Bu kadar ciddi ve gizemli olmak zorunda mısın? Sadece doğrudan anlatamaz mısın?"

Raven hafifçe güldü. Bu, ondan nadiren duyduğum bir sesti; soğuk ve alaycı. "Bazı gerçekler vardır, doğrudan anlatılmaz," dedi. "Onları kendin bulmalısın."

"Ve bu kitap... bana bu gerçekleri mi gösterecek?" diye sordum.

Raven başını salladı. "Evet, ama sadece kitabın değil, benim de rehberliğimle. Eğer öğrenmeye hazırsan."

O an anladım ki, bu sadece bir kitap okuma meselesi değildi. Raven, bana dünyayı farklı bir açıdan gösterme niyetindeydi. Kafamda hâlâ bir sürü soru vardı, ama bu soruların yanıtını öğrenmeye istekliydim. Derin bir nefes aldım ve Raven’in gözlerine baktım.

"Tamam," dedim. "Öğrenmek istiyorum. Ama yavaş yavaş, tamam mı? Her şeyi aynı anda sindiremeyebilirim."

Raven başını sallayarak kabul etti. "Zaten her şey bir anda olmaz," dedi. "Bu, bir yolculuk olacak, Luna."

Bu kelimelerle, Raven’in neden burada olduğunu ve neden bu kitabı bana verdiğini daha iyi anlamaya başlamıştım. Aramızda henüz açığa çıkmamış birçok şey vardı, ama bunları keşfetmeye kararlıydım. Kütüphanede sessizce oturduk, yan yana. Kitabın sayfalarını çevirmeye devam ettim ve Raven’in rehberliğinde bu yeni yolculuğa çıkmaya hazırdım.

Cuma günü göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Kütüphanedeki uzun sohbetimizden sonra Raven’la aramızda hâlâ açıklığa kavuşması gereken çok şey vardı, ama o an için yeterince bilgiyle dolmuştum. Daha fazlasını o günün gecesine sığdıramazdım. Yurduma döndüğümde, bütün günün yorgunluğu omuzlarımı çökertmişti. Gözlerimi kapattım ve kendimi uykuya bırakırken içimde bir huzursuzluk vardı. Archer ile konuşmam hâlâ ertelenmişti. Bu yüzden yarın, göl kenarı etkinliği sırasında, tüm cesaretimi toplayıp bu konuşmayı yapmak zorundaydım. Düşüncelerim bu ağırlıkla dolup taşarken, sonunda uyku beni kollarına aldı.

Loading...
0%