@selinayeda_x
|
ORYANTASYON Kasabanın sınırına doğru yürürken, arkamı dönüp son bir kez o mistik havayı içime çektim. Sis hala sokakları örtüyordu, ama kasabanın yaşanmışlıkları ve sırları her köşeden bize göz kırpıyordu. Yolun sonunda, tekrar orman yoluna döndüğümüzde, akademinin ışıkları ufukta görünmeye başlamıştı. Archer sessizce önümde yürürken, düşüncelerim onun etrafında dönmeye devam ediyordu. Onun kasaba kadar gizemli hâli beni şaşırtıyordu. Belki de bu gezinin asıl gizemi, Archer’ın zihninde saklıydı. Ormanın içinden geçerek akademiye doğru yürürken akşam karanlığı iyice çökmüş, etrafı saran sessizlik gitgide derinleşmişti. Ağaçların yaprakları hafifçe hışırdıyor, ormanın gölgeleri neredeyse üzerimize çöküyordu. Yalnızca ay ışığının aralardan süzülen solgun ışığı yolumuzu aydınlatıyordu. Ayak seslerimiz, kurumuş yaprakların çıtırtısıyla birleşerek ürkütücü bir hava yaratmıştı. Kalbim bir an hızlandı, bu orman her zaman böylesine tedirgin edici değildi, ama karanlıkta her şey farklıydı. Eva, arkamda yürüyordu, onun da aynı gerilimi hissettiğini fark ettim. Sessizliği bozmamak için bir şey söylemedim, ama Archer’ın ağır ve sakin adımlarıyla öne doğru yürüdüğünü duyabiliyordum. Her zamanki gibi sanki bu karanlık onun üzerinde hiçbir etki bırakmıyormuş gibiydi. Birkaç adım daha attıktan sonra, Archer birden durdu. Eva ve ben arkamızdan gelen seslere irkilerek ona baktık. “Şunu bir düşünün,” dedi Archer, sanki normal bir sohbet başlatıyormuş gibi, ama sesinde belli belirsiz bir şaka tonuyla. “Ya bu ormanın derinliklerinde, bizi izleyen bir şey varsa? Belki de şu çalıların arkasında...” Eliyle karanlıkta seçilemeyen bir noktayı işaret etti. Eva hemen yanında durdu ve yüzünde korku dolu bir ifadeyle ona baktı. “Bunu söylemek zorunda mıydın? Zaten tedirgindim!” Archer, gözlerini karanlığa çevirip ciddi bir bakış attı. “Bilmiyorum, belki de gerçekten bir şey var,” dedi, sanki bir şey fark etmiş gibi. Bir an için içimde gerçek bir korku dalgası yükseldi. Karanlıkta, sadece ağaçların gövdeleri ve çalıların gölgeleri arasındaki karanlık derinlikleri görebiliyordum. Tam o sırada, çalıların arasında ani bir hışırtı duyuldu. Kalbim boğazıma kadar yükseldi. Ne olduğunu anlamadan, Archer birden hızla hareket etti ve Eva’nın yanına geçip kolunu onun omzuna attı. “Beni korkutmaya çalışma,” dedi Eva, yarı şakayla karışık, ama sesinde gerçek bir korku da vardı. Archer’ın kendisini koruyormuş gibi sarılması ona güven vermiş gibiydi. Archer gülümseyerek, “Merak etme, seni korurum küçük kardeşim,” dedi. Gözlerinde hafif bir şaka, ama aynı zamanda ciddi bir koruma içgüdüsü vardı. Bu sırada, Archer’ın bana doğru baktığını fark ettim. Gözleri karanlıkta parlıyordu, ay ışığı onun keskin yüz hatlarını ortaya çıkarıyordu. Elini yavaşça uzatıp omzuma koymak istedi, tıpkı Eva’ya yaptığı gibi. Ama onun bana doğru uzanan eliyle göz göze geldik. Bir an için zaman durmuş gibiydi. Kalbim hızlandı, Archer’ın elinin sıcaklığı neredeyse omzuma değmek üzereydi. Ama ben sadece ona bakıyordum. İçimde bir şeyler karışmıştı; bu anın tuhaf bir büyüsü vardı. “Luna?” diye fısıldadı, sesi sakin ve yumuşaktı. Derin bir nefes alıp etrafıma bakındım. O an her şey daha da sessizleşmişti. Sadece biz vardık, sadece o an. Tam o sırada, çalıların arasından tekrar bir ses duyuldu. Aniden başımı çevirdim ve kalbim tekrar hızla çarpmaya başladı. Gözlerim karanlığa odaklandı ama hiçbir şey göremedim. Nefes alışlarım hızlanmıştı. “Bir şey... bir şey mi var?” dedim, sesim fısıltıdan hallice çıkmıştı. Archer, elini omzuma değdirdiğinde omzumdan çekmeden çalılara baktı. “Sanırım sadece rüzgar...” dedi, ama sesi hala hafif bir şaka tonundaydı. “Ya da belki bizi izleyen gizemli bir varlık?” Bu sefer ben onun oyununa gelmeyecektim. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirdim. “Eğer öyleyse, o varlığa burada yalnız olmadığımızı göstermemiz lazım,” dedim ve kendime cesur bir ifade takındım. Archer’ın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Eva, hala korkuyla ona yaslanmıştı ama ben derin bir nefes alıp içimdeki korkuyu kontrol altına almaya çalışıyordum. Etrafımızdaki sessizlik yine üzerimize çökmüştü, ama Archer’ın varlığı bir şekilde beni rahatlatıyordu. Onunla göz göze geldiğimiz o an, içimde karmaşık bir his bıraktı. Sanki Archer, sadece kardeşi Eva’ya değil, bana da bir koruma sunmak istiyordu. Ama bu koruma, sıradan bir şey değildi. Daha derin, daha anlamlı bir şeydi. “Haydi, yürüyelim,” dedi Archer nihayet. “Bu karanlık ormanda daha fazla kalmak istemeyiz, değil mi?” Başımı sallayıp, derin bir nefes aldım. Korkuyu bir kenara bırakıp Archer ve Eva’nın peşine takıldım. Karanlık, soğuk ve sessizdi ama yanımda Archer ve Eva olduğu sürece her şeyin üstesinden gelebilirmişim gibi hissediyordum. Adımlarımız tekrar yankılanmaya başladı. Çalıların arasında belki gerçekten bir şey vardı, belki de sadece rüzgâr... Ama Archer’ın yanımda olması beni bir şekilde güvende hissettiriyordu. Gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde, bakışları hala karanlığı süzüyordu ama yüzünde derin bir düşünce vardı. Sanki o da kendi içinde bir şeylerle savaşıyordu. Belki de bu gece, orman kadar gizemli olan sadece Archer’dı. … Ormanın içinden ağır adımlarla yürümeye devam ettik. Her adımda ayaklarımızın altında çatırdayan yaprakların sesi yankılanıyordu. Hava iyice soğumuş, gece tamamen bastırmıştı. Ay ışığı ağaçların dalları arasından ince şeritler halinde yere vuruyordu, fakat bu yeterli değildi; çevremiz neredeyse zifiri karanlıktı. İçimdeki tedirginlik ara ara yükseliyor, Archer’ın bakışlarına takıldıkça yerini bir meraka bırakıyordu. Archer, her zamanki gibi karanlıkta rahatça yürüyordu. Sanki gece onun doğal ortamıydı. Eva ise biraz daha gergindi, ama arada sırada Archer’ın yanında yürümek ona cesaret veriyordu. Bense, onun varlığının çevresinde bir sıcaklık yaydığını hissediyordum. Yalnızca bir adım uzağımda olması, bu ürkütücü ormanda kendimi daha güvende hissetmemi sağlıyordu. “Böyle yerlerde her an bir şeylerin çıkıp bizi korkutacağına bahse girerim,” dedi Eva, omuzlarını kasarak etrafına bakındı. “Belki de bir şeyler zaten bizi izliyordur,” diye ekledi Archer, aynı sakin tonuyla. Gözleri kısılmıştı, ama ben onun şaka yaptığını biliyordum. O, bu karanlıkta hiç kimsenin onu gerçekten korkutamayacağını düşünürdü. Eva, onun bu sözleriyle biraz daha tedirgin oldu, ama ben sadece içten bir gülümsemeyle karşılık verdim. “Eğer bizi izleyen bir şey varsa, eminim Archer onu çoktan fark etmiştir,” dedim. “Kesinlikle,” dedi Archer hafif bir gülümsemeyle. . Kafamın içinde onun söylediklerini tartıyordum. Karanlıkta gölgeler arasında kaybolmuşken, kendimden şüphe duyduğum anların sayısı artıyordu. Gerçekten birilerinin bizi izliyor düşüncesi gerçek olabilir miydi? Hiç sanmıyorum Luna, kuruntu yapma! Tam o sırada, çalıların arasında tekrar bir hışırtı duyuldu. Bu sefer ses çok yakındı ve gerçekten bir şeyin hareket ettiğini hissettim. Bir an için nefesimi tuttum, kalbim hızlandı. Archer elini yavaşça omzuma koydu. İçten içe beklediğim bir dokunuştu bu. Onun dokunuşu, omzuma konduğu anda sanki tüm korkularımı bastırdı. “Rüzgâr,” dedi Archer hafifçe gülümseyerek, ama gözlerinde bir ciddiyet vardı. Bu şaka ya da sıradan bir teselli değildi. O an gerçekten bize göz kulak olduğunu hissettim. Eva ise başını sallayıp tekrar Archer’a yaslandı. Onun bu güven verici tavrı, hepimize cesaret vermişti. Sessizliği bozmak istemeyerek yürümeye devam ettik. Her adımda biraz daha akademiye yaklaşıyor, biraz daha güvenli bir yere döndüğümüzü hissediyordum. Ama aynı zamanda içimde Archer’a dair derinleşen bir merak da vardı. Onun gizemli tavırları, sanki karanlıkta saklı duran bir sırrı daha da belirgin hale getiriyordu. Akademinin kapıları nihayet göründüğünde hepimiz rahat bir nefes aldık. Ormanın karanlığı geride kalmıştı. Ay ışığı, akademinin taş duvarlarına vuruyor, giriş kapısının iki yanındaki fenerler hafifçe parlıyordu. İçimde tuhaf bir huzur vardı, sanki bu kapılar her şeyden koruyan birer kalkan gibiydi. “Sonunda,” dedi Eva, gerginliğini üzerinden atarak. “Bu kadar tedirgin olacağını düşünmemiştim,” dedim ona gülümseyerek. “O kadar da korkutucu değildi, değil mi?” Eva gözlerini devirdi. “Söyleyene bak!’’ Eliyle bizi işaret ettiğinde bakışlarım bir kez daha Archer ile kesişmişti. Eli omzumda bir şekilde bana bakarken bir adım sola kayarak kolunun altından sessizce çıktım. Archer, sessizce gülümsedi ve Eva’nın sırtına hafifçe vurdu. “Korkacak bir şey yoktu. Her zaman yanındayım, küçük kardeşim.” Eva da ona nazikçe karşılık verip, Archer’a teşekkür eder gibi başını salladı. Ben de hafifçe iç geçirdim. O kadar uzun süre tedirgin olduktan sonra, nihayet eve dönmüş gibi hissettim. Yurtlara doğru yürüdüğümüzde, hava biraz daha serinlemişti. Ayaklarımız taş döşeli yollarda yankılanıyordu ve hafif bir rüzgar etrafımızda dolanıyordu. “Luna, yarın sabah vaktin var mı?” diye sordu Eva, sanki aklındaki bir şeyi hatırlamış gibi. Başımı salladım. “Evet, yani bilmiyorum ama öğleden sonra boşum. Senin planların nedir?” Eva hafif bir gülümsemeyle, “Ben yarın kütüphaneye gidiyorum. Ama gelmeni çok isterdim.” ‘’Bilmiyorum ki. Nova ile planlarımız var. Ah dur bir saniye! Senin de var, değil mi? Parti hani?’’ dedim rahat bir sesle. Eva şaşırmıştı ardından gülümsedi. ‘’Davet mi edildiniz?’’ Nasıl yani Eva davet edilmemiş miydi? Bakışlarım Archer’a kayarken Archer, sessizce bizi dinliyordu, ama gözlerinde hala o karanlık bir bilgelik vardı. Onunla bakıştığımızda, sanki bir şey söyleyecekmiş gibi hissettim ama sustu. ‘’Archer!’’ dedim kendisine seslenircesine. ‘’Kardeşini partilerde görmeyi sevmeyen tiplerde misin yoksa?’’ Sorduğum bu soru Archer’ın tebessüm etmesine sebep olduğunda cevabı beklemeye başladım. O sırada Archer nihayet söze girebilmişti. ‘’Teknoloji ile arası iyi olsaydı kardeşimin davetiyesini o da görürdü, her birinci sınıf öğrencisi gibi yani.’’ ‘’Ne!?’’ O an konuşmamıza bodoslama dalan Eva idi. ‘’Bende… Davet edildim mi yani partiliyoruz ah bu harika!’’ Eva Archer ile ikimize aynı anda sarılmışken sırıtmıştım. Ardından Eva’nın şaşkın bakışları Archer’a döndü. ‘’Ama neden bütün birinci sınıflar davetli ki, bu iş böyle mi ilerliyordu?’’ Archer kardeşinin bu sorusuna cevap niteliğinde önce başını usulca salladıktan sonra söze girdi. ‘’Oryantasyon gibi düşünün. İyi geceler kızlar, sonra görüşürüz.’’ Derin bir nefes alıp sessizce ardından baktım. Archer hafifçe başını eğerek bize veda etmişti. Eva, ona hafif bir el salladı ve gülümsedi. “İyi geceler, Archer.” Ben de aynı şekilde karşılık verdim. “İyi geceler.” Diyerek. İçimde yine aynı karmaşık duygularla ona baktım. Her adımında karanlığın içinde daha da kayboluyormuş gibi görünüyordu. Sanki Archer, ormanın gizemiyle birlikte gelmişti ve şimdi geri dönüyordu. Onun arkasından bir süre sessizce baktım, ta ki gözden kaybolana kadar. Yurt kapısından içeri girdikten sonra, Eva’ya dönüp “Odan kaç numaraydı?” diye sordum. “213,” dedi Eva gülümseyerek. “İkinci katta, Luna.” “Harika,” dedim ona başımı sallayarak. “Benimki de hemen yan tarafta. Sana yarın uğrarım belki.” Eva neşeyle başını salladı. “Tabii ki, her zaman beklerim. İyi geceler, Luna.” “İyi geceler, Eva.” Yurt koridorlarının loş ışıkları altında odama doğru yürüdüm. Akademinin sessizliği içinde yankılanan ayak seslerimle baş başa kaldım. Düşüncelerim Archer’ın etrafında dolanıyordu; o gecenin karanlığında, ormanın gizemi kadar derin ve anlaşılmazdı. Odamın kapısını açıp içeri girdiğimde, Nova yatağında yayılmış, bir elinde kitap diğer elinde telefonla bir şeyler karıştırıyordu. Beni fark eder etmez başını kaldırıp büyük bir gülümsemeyle selam verdi. "Sonunda geldin! Nasıl geçti kasaba gezisi?" diye sordu heyecanla, yatağında biraz daha doğrulurken. O kadar rahat görünüyordu ki tüm yorgunluğuma rağmen yüzümde bir tebessüm belirdi. “Güzeldi aslında,” dedim, odamın kapısını kapatıp yatağa yönelirken. "Kasaba gerçekten beklediğimden daha büyüleyici çıktı. Eva ve Archer’la gittik. Hatta Archer, kasabanın neredeyse her köşesinde bir sır saklıyormuş gibi davrandı." Nova’nın kaşları kalktı. "Archer mı? Vay canına, onu yanında görmek nadir bir olay. Archer ve kasaba... İkisi de aynı derecede gizemli, ha?" Kafamı sallayıp gülümsedim. “Kesinlikle. O her zamanki cool tavrını takınmıştı, ama bir şeyler sakladığını hissediyorum. Kasabanın havası da beni çok etkiledi. Tuhaf bir şekilde hem büyüleyici hem de ürkütücü.” Nova merakla gözlerini kıstı. "Kasabada herhangi bir tuhaflık fark ettiniz mi? Hani, normal olmayan bir şeyler?" Bu soru üzerine aklıma ormanda yürürken duyduğum hışırtı ve Archer’ın beni sakinleştirmesi geldi. "Bir iki şey oldu, ama muhtemelen rüzgar ya da hayvanlardı. Yine de, kasabanın o havası… Her an bir şey çıkacakmış gibi hissettirdi." Nova omuzlarını silkti. "Burası zaten başlı başına gizemli bir yer. Akademi, kasaba, öğrenciler… Her şeyin bir hikayesi varmış gibi geliyor bana." Nova’nın söyledikleri beni düşüncelere daldırmıştı. Belki de buradaki her şey gerçekten de sırlarla doluydu. Kim bilir, belki kasaba hakkında daha fazla şey öğrenmemiz gerekiyordur. Bu düşünceler kafamda dolaşırken yataktan kalkıp pijamalarımı giymek üzere dolaba doğru yürüdüm. "Yarın ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordu Nova, beni izlerken. “Şimdilik bir planım yok,” dedim, pijamalarımı alırken. "Ama sabah kahvaltıya ineriz, sonra bakarız. Belki biraz takılırız, belki Eva’ya katılırım." Nova başını salladı ve gözlerini yeniden kitaba dikti. “Tamamdır. Yarın büyük gün. Kahvaltıda buluşuruz, sonrasında parti için hazır olmamız gerekiyor.” Nova'nın hatırlatmasıyla birden aklıma düştü: Yarın büyük gizli parti vardı. Parti cumartesi günüydü, ve parti akşam olacaktı. “Ah, doğru ya. Gizli parti!” dedim heyecanla. "Ne giyeceğimizi konuşmamız lazım. Ne giyeceğim konusunda hiçbir fikrim yok." Nova bir kahkaha attı. "Merak etme, ben sana yardımcı olurum." Gece boyunca sohbet ederek hafif bir uyuklama haline geçtik. Nova yatakta bir süre daha telefonuyla uğraştıktan sonra gözlerini kapatmıştı bile. Odaya huzurlu bir sessizlik çökmüştü. Gözlerimi kapattığımda içimi bir rahatlık kapladı. Yarın, büyük partiden önce kahvaltıda tüm hazırlıkları yapmaya başlayacaktık. Sabah uyandığımda dışarıdan kuşların cıvıltıları ve hafif bir güneş ışığı odamı aydınlatıyordu. Nova benden önce kalkmış, çoktan giyinmişti. Üzerinde basit bir jean ve tişört vardı. "Uyan bakalım, kahvaltıya geç kalıyoruz," dedi gülerek. Yatağımdan doğrulurken yüzümde bir tebessüm belirdi. Nova'nın enerjisi sabahın bu saatinde bile bulaşıcıydı. Yavaşça giyindim ve Nova’yla birlikte yurttan çıkıp kahvaltı salonuna doğru yola koyulduk. Koridorlar sessiz ve sakin, dışarıdaki hava ise ılık ve davetkârdı. Kahvaltı salonuna vardığımızda, Eva bizi masada bekliyordu. Üzerinde sade bir elbise vardı ve yüzünde her zamanki sevimli gülümsemesiyle bize el salladı. “Sabah kahvaltısında buluşacağız demiştik ya,” diye seslendi Eva, biz masaya yaklaşırken. "Ne giyeceğimize karar verdiniz mi?" Nova, kahkahasını tutamayarak oturdu. "Luna hala bir şey seçmedi. Ama merak etme, onu bu konuda yalnız bırakmayacağım." Eva, başını eğerek ciddi bir şekilde gözlerini dikti. "Bu parti önemli. Gizli bir etkinlik olduğundan hem dikkat çekici olmalı hem de bir o kadar gizemli." Kafamı sallayıp gülümsedim. "Biliyorum, biliyorum. Ne giyeceğimi düşünürken bir yandan da heyecanlanıyorum. Bugün öğleden sonra hazırlanacağız, değil mi?" Nova, bana bakıp göz kırptı. "Tabii ki. Öğleden sonra hep birlikte odada buluşup hazırlanırız. Makyaj, saç, kıyafet… Hepsini hallederiz." Eva, kahvaltısını alırken "Bu parti aslında kampüste sadece belirli bir grubun bildiği bir şey. Kodlar ve kartlar olmadan giremiyorsun," dedi. "Ama bu sefer sanırım herkes çok daha fazla heyecanlı." Archer'dan henüz bahsetmediklerini fark ettim. Onun partiye gelip gelmeyeceğini merak ediyordum, ama Nova ve Eva’nın sessiz kalması beni biraz huzursuz etti. Kahvaltının sonuna doğru konu yine kıyafetlere döndü. Eva, gardırobundaki seçeneklerden bahsederken Nova çoktan beni nasıl giydireceği üzerine planlar yapıyordu. Partinin gizemi, geceye yaklaşırken içimizdeki heyecanı daha da artırıyordu. Kahvaltıdan sonra hep birlikte yurt odasına çıktık. Nova, “Bu partiye hazırlanmak ciddi bir iş,” diye şakalaşırken, Eva ise gözlerini heyecanla kıyafetlerimize dikmişti. Gardırobumu açtım ve seçenekleri gözden geçirmeye başladık. Bir süre ne giyeceğime karar verememiştim ama Nova’nın baskılarıyla nihayet bir elbise seçtim: Siyah, dantelli ve hafif gotik bir hava taşıyan bir elbise. Nova da kırmızı, saten bir elbise, Eva ise daha sade ama etkileyici bir Buz mavisi, dizlerinin hemen altında biten bir elbise seçmişti giymişti. Saatler ilerledikçe, saçlarımızı yapmaya başladık. Nova, saçlarımı büyük bukleler halinde dalgalandırdı. Eva ise saçlarını zarif bir topuz yapmıştı. Partiye gitmek için tam anlamıyla hazırdık. “İşte bu kadar,” dedi Nova gururla. "Şimdi sadece geceyi beklemek kaldı." Yavaşça yurttan çıkarken, her adımda artan bir heyecanla içimdeki gizli partiye doğru ilerliyorduk. Kod okuyuculara kartlarımızı gösterip kapıdan içeri girerken içimden “Bu gece uzun olacak” diye düşündüm. Partinin büyüsü, bizi her geçen dakika biraz daha içine çekiyordu. “Harikasınız kızlar!” dedim gülümseyerek. Eva'nın heyecanlı bakışları gözlerimden kaçmadı. “Sen de öyle Luna!” dedi Nova, gözlerini bana dikerek. Eva da onaylarcasına başını salladı. Partiye gitmek için arka kapıya doğru ilerlerken, sessizlik içinde yürüdük. Heyecan, hepimizi sarmıştı. Yurt binasının arka kapısına vardığımızda, Archer ve yanındaki arkadaşı — adını daha önce birkaç kez duymuştum, Ethan olmalıydı — bizi bekliyordu. Archer, kardeşi Eva’ya bakıp sırıttı. “Harika olmuşsun prenses,” dedi alaycı bir tonda ama bakışlarındaki şefkat barizdi. Eva kaşlarını çatarak ona omzuyla hafif bir vurdu. “Beni rezil etmeyi ne kadar seviyorsun Archer.” Archer gülmeye devam ederken bakışlarını bana çevirdi. Gözleri aniden durakladı. O an, onun bana baktığını hissedebiliyordum. Gözlerimiz birbirine kilitlenmişti ve yüzünde her zamanki alaycı gülüşünden eser yoktu. “N-nutkun tutulmuş gibi duruyorsun,” dedim biraz gülümseyerek. Sesim titremişti ama bunu fark ettirmemeye çalıştım. Archer’ın bana böyle bakışı beni her zaman tedirgin ederdi. “Güzel görünüyorsun,” dedi Archer, sesi ciddiydi ve nutkunun tutulduğunu inkar edemiyordu. Nova, bu sessiz anı bozarak Ethan’a döndü. “Hazır mıyız, yoksa siz erkekler daha fazla duraklayacak mısınız?” Ethan gülerek başını salladı. “Biz her zaman hazırız.” Birlikte yurt bölümünden çıkıp parti mekanına doğru yürümeye başladık. Ağaçlar ışıklandırılmıştı ve bu ışıklar, yolu bulmamızı oldukça kolaylaştırdı. Ortamın büyülü havası, adeta partinin gizemli havasını yansıtıyordu. Yolda yürürken Archer, Eva’nın yanına geçti ve kolunu kardeşinin omzuna attı. “Hadi prenses, parti zamanı,” dedi şaka yollu. Eva gözlerini devirdi ama gözlerinde yine de bir parıltı vardı. "Prenses demekten vazgeçersen, belki bir gün sana teşekkür ederim." Archer, kardeşine gülümseyip bir şey söylemeden yola devam etti. Ben ise Nova’nın yanında yürümeye devam ettim, ama bakışlarım arada sırada Archer’a kayıyordu. Beni her zaman böyle hazırlıksız yakalaması normal miydi? Ağaçların arasındaki ışıklar hafifçe titriyordu ve Archer’ın gizemli, derin kişiliği bu ortamda daha da belirgin hale gelmişti. Parti mekanına yaklaştığımızda kartlarımızı çıkardık ve kapıdaki davetiye okuyucularına kartlarımızı okutarak içeri girdik. İçerisi beklediğimden daha kalabalıktı. Müzik yüksekti, renkli ışıklar her köşeye yayılmıştı ve dans eden insanlar partinin atmosferine tamamen kapılmıştı. İçerideki enerji göz kamaştırıcıydı. Renkli ışıklar, havada dolanan kahkahalar ve müziğin ritmi içimizi kıpır kıpır etmişti. Nova, bir yandan Archer ve Ethan’a bakarak “İlk dans kiminle olacak acaba?” diye sordu. Gözlerindeki muzurluk belli oluyordu. Archer gözlerini bana çevirdi, kaşlarını hafifçe kaldırarak “İlk dansı birilerine borçlu muyum Luna?” diye sordu. Bu soru beni biraz hazırlıksız yakaladı ama gülümsemeyi başardım. “Bakalım, belki ilerleyen saatlerde,” dedim. Eva, bu sırada etrafa bakıyordu. “Parti gerçekten harika görünüyor,” dedi heyecanla. "Dans edelim mi?" Ethan gülerek başını salladı. “Tabii ki, parti bunun için değil mi zaten?” Hep birlikte dans pistine doğru ilerledik. Ritim bizi sarhoş ederken, Nova’nın kahkahaları, Archer’ın sakin tavrı ve Ethan’ın enerjisi bizi tamamen havaya sokmuştu. Etrafımızdaki herkes gibi biz de partinin büyüsüne kapılmıştık. Dans pistinin ortasında dönerken, Eva ve Ethan eğleniyorlardı. Archer ise, bakışlarını sık sık bana çevirmekten geri kalmıyordu. İçimdeki heyecan her geçen dakika artıyordu. Bu gece uzun olacaktı, ama parti daha yeni başlamıştı. Parti tüm hızıyla devam ederken, müzik yükselmiş, kalabalık gittikçe artmıştı. Eva ile Ethan'ın yan yana dans ettiğini fark ettim. Ethan, Eva’ya nazikçe yaklaşmış, gülümseyerek konuşuyordu. Fakat o sırada Archer'ın bakışlarındaki değişikliği fark etmemek imkansızdı. Kaşlarını çatmış, kardeşine doğru birkaç adım attı. Yüzünde tanıdık bir korumacı ifade belirmişti. "Ethan, prensesle biraz aranı aç bakalım," dedi Archer, sesindeki hafif tehditkar tonla. Ethan neşesini kaybetmeden gülümsedi ama Archer'ın bakışları onun adım atmasına yetti. Eva, abisinin bu tavrına kızsa da sessizce Archer'la dans etmeye başladı. Archer, Eva'yı kollarına aldı ve yavaşça dönmeye başladılar. "Sana abilik yapıyorum, bana kızma," diye mırıldandı. Eva gözlerini devirdi ama ona cevap vermedi. Belli ki içten içe bu duruma alışkındı. Bu sırada Nova, Ethan’a yanaşarak ona bir şeyler fısıldadı ve ikisi birlikte dans pistinin biraz daha uzak bir köşesine çekildi. Nova’nın yüzünde belli belirsiz bir heyecan vardı. Ethan ile aralarındaki bağın derinleşmeye başladığını görebiliyordum. Bir anda kendimi yalnız hissettim. Herkes bir şekilde kendi halinde eğleniyordu. O an aklıma içecek standına gitmek geldi. Bütün bu karmaşada bir içki iyi gelecekti. Dans eden kalabalığı yararak içecek standına doğru yöneldim. Masanın arkasında duran bardaklardan birini aldım, içini doldururken derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Tam o sırada, dirseklerini masaya koyan biri dikkatimi çekti. Yanımda beliren adam oldukça kendinden emin duruyordu. Siyah saçları, kemikli yüzü ve hafif alaycı bir gülümsemesi vardı. Gözlerimiz buluştuğunda, gülümseyerek bana selam verdi. "Merhaba," dedi, sesi sakin ama bir o kadar da etkileyiciydi. "Seni burada daha önce görmedim." Gözlerimi ona dikerek hafifçe başımı salladım. "Ben de seni," dedim kısaca. Belki de biraz daha içime kapanık olmam gerektiğini düşündüm o an. Adam bir adım daha yaklaştı. "Adım Cedric," dedi, elini uzatarak. Tereddütle elini sıktım. "Luna," dedim, hızlıca. Adı ona uygun görünmüştü, gizemli ve karanlık bir havası vardı. Ancak içimdeki garip huzursuzluk beni bir an duraksattı. Cedric, elini geri çekerken gözleri gözlerimden hiç ayrılmadı. "Görüşürüz," diye mırıldandım, tam o sırada içimde bir hisle hemen oradan uzaklaştım. O bakışlar fazla sorgulayıcıydı, sanki beni okur gibi bakıyordu. Hoşlanmamıştım. Dönüp kalabalığın arasında ilerlerken Archer’ın bana doğru geldiğini fark ettim. İçkisini eline almış, sakin adımlarla ilerliyordu. İçimden bir şeyler onunla konuşmam gerektiğini söylüyordu, belki de o Cedric’in rahatsız edici varlığından uzaklaşma ihtiyacıydı. "Hey," dedim ona yaklaşarak. Archer, beni görünce hafifçe gülümsedi. "Luna, burada yalnız mı dolaşıyorsun?" dedi, gözleri etrafı süzerken. Sesinde hafif bir koruyucu ton vardı, her zamanki gibi. "Yani... Nova Ethan'la takılıyor, sen Eva’yı koruma altına almışsın," diye cevapladım, gülerek. "Ben de biraz rahatlıyordum tabii akbabalar kokuyu alana kadar.’’ İşaretim arkamdaki Cedric’i gösterdiğinde Archer’ın bakışları arkamdaki noktaya, Cedric’e odaklandı. ‘’Takma onu sen!’’ Archer’ın gerginliği yüz hatlarına kadar işlemişken, dikkatlice yüzünü incelemiştim. ‘’Güzel kız buldu mu tanışmak ister.’’ Dedi Archer tek bir nefeste. Güzel kız… Güzel miydim gerçekten? Soru muydu bu Luna!? Kumral kahverengimsi renge çalık dalgalı uzun saçların ve ela gözlerinle harikasın ve parlıyorsun kızım! Archer’a gülümserken kaşlarını havalandırdı. Muzipçe gülümsedi ve elini uzattı. ‘’Ne dersin, biraz eğlenelim mi? Yalnız kalmışsın madem, kabahatimi telafi edeyim, lütfen mazur gör.’’ Archer gülümseyerek sözlerini sarf ettiğinde fark etmeden ona gülücüklerimi saçmıştım. Elini yavaşça tutarken çalan ağır şarkı ile dans etmeye başladık. Her ne kadar gizli bir parti olsa da balo havası vardı, tıpkı Eryndor Mirası’na özgü! Ve şu an ilk dansındaydım, onun ise ikinci… Ve o an bir şey hatırladım. Mezuniyet balomu… …
|
0% |