@selinayeda_x
|
Yeni bölüm için kitaba 5 oy, 10 yorum bekliyorum en az. Ayrıca her gün yeni bölüm atamayacağımı da belirtmek istiyorum. Vampiristik kitabımın son sezonunu yazmaktayım. (Aslında bitmişti ama son bir kurgu daha aklıma geline kitabı tam anlamıyla bitirebilmek adında bu son sezonu da ekledim.) Vampiristik yeni ve upuzun bölümü ile saat 16'da yayında olacak. Şimdi oylarınız yorumlarınız ve kıymetli değerlendirmeleriniz için teşekkürler. ERYNDOR'UN MİRASI BAŞLIYOR! UYANIŞ Sabah güneşinin evin geniş pencerelerinden içeri süzüldüğü o sabah, her şey normal görünüyordu. Ailemle kahvaltı ettik, sıcak bir sohbetin içinde kaybolduk. Annem ve babam işlerine gitmek için hazırlanırken, bana birkaç günlüğüne şehir dışına çıkacaklarını söylediler. Önceleri bu yalnızlık beni korkuturdu, ama artık alışmıştım. Sonuçta, koca bir evi tek başıma idare edebilecek yaştaydım. Annem yanaklarımdan öperken, “Evi dağıtma, tamam mı? Ve unutma, buzdolabında yemek var,” dedi. Babam ise kapıdan çıkmadan önce her zamanki babacan gülümsemesiyle, “Bir sorun olursa beni ara, tamam mı prenses?” diye ekledi. Başımı salladım ve onları uğurladım. Evin kapısı kapandığında içimde bir rahatlık hissi yayıldı. Yalnız kalmanın verdiği o hafif özgürlük hissi hoşuma gitmişti. Telefonumu elime alıp odama geçtim. Yatağa yayılırken arkadaşlarımla mesajlaşmaya başladım. Kahkahalar ve şakalaşmalar içinde saatler ilerliyordu. Sanki hiçbir şey beni rahatsız edemezdi o an. Ama yanılmışım. Kapının zili aniden çaldı. Kaşlarımı çatarak doğruldum. Beklediğim kimse yoktu. Zaten annemler de anahtarları yanlarına almışlardı. Merakla kapıya doğru yöneldim. Zilin sesi tekrar duyuldu. İçimde hafif bir huzursuzluk yükselirken kapıyı açtım. Karşımda, birkaç gün önce ayrıldığım Raven duruyordu. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “Raven? Ne işin var burada?” diye sordum, ama sesim ne kadar sakin çıkmaya çalışsa da içimdeki karışıklığı ele veriyordu. O ise hiçbir şey demeden bana baktı. Gözlerindeki o tanıdık ifade; öfke, hayal kırıklığı ve kontrolsüzlük… İşte o an anladım ki bu iyi bir ziyaret değildi. Daha önce de böyle bakmıştı bana. Ayrılmamızın asıl nedeni buydu aslında; kontrolcü, kıskanç ve manipülatif tavırları. Ben kendi özgürlüğümden asla vazgeçemezdim, ama o bunu anlamamıştı. İçeriye girmesi için davet etmediğim halde, Raven izin almadan kapıdan içeri girdi. Şaşkınlıkla birkaç adım geri çekildim. Gözlerimi ondan ayırmadan, “Neden geldin, Raven? Biz ayrıldık, bu kapıdan öylece giremezsin,” dedim. Sesim biraz daha sertleşmişti. O ise kapıyı arkasından kapatıp içeriye doğru yürüdü. “Luna, dinle beni,” diye başladı. Sesi soğuk ve öfkeli bir tondaydı. “Biz bitmiş olamayız. Seninle konuşmamız gereken şeyler var.” Derin bir nefes aldım, kalbim hızla atıyordu. “Konuşacak bir şey yok. Biz bitti dedik ve öyle kaldı. Lütfen git.” O ise durmadı, yaklaşmaya devam etti. O an içimde bir tedirginlik oluştu. Onu tanıyordum; eğer bir şeyi istiyorsa, onu elde edene kadar pes etmeyecekti. Sesimle onu durdurmaya çalıştım. “Raven, git dedim. Bu kadarı yeter.” Ama o beni dinlemedi. Elini bana uzattı, sanki beni yakalayacakmış gibi. Geri çekildim, vücudum titremeye başladı. O an, korkunun damarlarımdan nasıl geçtiğini hissettim. Ellerimi kaldırdım, onu durdurmak için. Kalbim çarpıyordu, nefesim hızlanmıştı. “Luna, ben… seni seviyorum. Bunu anlamıyor musun?” diye bağırdı. Sesindeki ton, duygusal bir karmaşayla doluydu, ama aynı zamanda kontrolcüydü. İçimde bir öfke kabarmaya başladı. O an gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. “Sen beni sevmiyorsun, Raven,” dedim soğukkanlı bir şekilde. “Sen, sadece beni kontrol etmeye çalışıyorsun.” Sözlerim onu daha da öfkelendirdi. Beni yakalamak için bir adım daha attı. Tam o an, içimde bir şey patladı. Bir enerji dalgası, bir fırtına gibi içimden çıkıp yayıldı. Gözlerimi açtığımda, Raven geri fırlamıştı. Şok olmuş bir ifadeyle duvara yaslanmıştı. Ellerimi göğsümde sıkıca tutuyordum ve tüm bedenim titriyordu. İçimdeki enerji hâlâ kontrolsüzdü, ama o an onu durdurmak için hiçbir şey yapamıyordum. Sanki tüm duygularım, korkularım ve öfkem birleşmiş ve beni yönlendiriyordu. Raven’in yüzündeki korku büyüdü. “Bu… sen ne yaptın?” diye fısıldadı. Gözlerinde artık sadece öfke değil, derin bir korku vardı. Sanki benimle ilgili bilmediği, hiç tahmin etmediği bir şeyle karşılaşmış gibiydi. Sırtını duvara yasladı, gözleri benim üzerimdeydi, ama sanki bana bakmıyor, içimdeki şeye bakıyordu. Ben ise tamamen şaşkındım. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum, ama içimdeki o güç beni ele geçirmiş gibiydi. Ellerim hâlâ titriyordu, kalbim gürültülü bir şekilde atıyordu. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi Raven’e diktim. “Olanlara sen sebep oldun,” diye fısıldadım. “Beni zorladın. Beni korkuttun.” Raven, kapıya doğru hızla yürüdü. Kafasını iki yana sallayarak, “Bu… bu normal değil,” diye mırıldandı. Son bir kez daha bana baktı ve evin kapısını hızla açarak dışarı fırladı. Arkasında sadece bir şaşkınlık ve korku izi bırakmıştı. Kapı kapandığında, içimdeki güç yavaş yavaş çekildi. Dizlerimin bağı çözülmüş gibi yere çöktüm. Nefesim düzensizdi, kalbim hızla atıyordu. Gözlerim yaşlarla dolmuştu. Ne yaptığımı bilmiyordum. O an, her şey değişmişti. Ben, artık eski Luna değildim. Olayın şoku geçerken, zihnimde tek bir soru yankılanıyordu: Ben neydim? … Olaylar o kadar hızlı gelişmişti ki, ne olduğunu tam olarak kavrayamamıştım. Raven evden fırlayıp gittiğinde, ben olduğum yerde kalakalmıştım. Her şey o kadar gerçekdışıydı ki… İçimdeki o patlama, ellerimden yayılan güç... ne olduğunu bile anlamadan, içgüdüsel bir şekilde tepki vermiştim. Kendimi neredeyse zorla hareket ettirerek, odama gittim. Kapıyı sessizce kapattım ve arkamı duvara yasladım. Gözlerim odanın boşluğuna sabitlenmişti, hiçbir şey düşünemiyor, hiçbir şey hissedemiyordum. Sadece odanın sessizliği içinde, zihnimde yankılanan tek bir cümle vardı: Ben neydim? Yavaşça yere çöktüm. Dizlerimi karnıma çekip kollarımla sardım. Gözlerim, odanın ortasındaki halıya sabitlenmişti, ama gördüğüm hiçbir şey yoktu. İçimdeki güç beni hem korkutmuş hem de şaşkına çevirmişti. Aklımda Raven’in o korku dolu ifadesi dönüp duruyordu. Onu gerçekten korkutmuştum… ve bu beni korkutuyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Zihnim karmaşa içindeydi, olayları anlamaya çalışıyor ama hiçbir şey yerli yerine oturmuyordu. Sadece oturuyordum, hareketsiz ve kaybolmuş bir şekilde. Alt kattan annemle babamın eve girişlerini duydum. Kapının açılması, adımların yankısı… Onların varlığı bana biraz olsun güven veriyordu. Ama ne söyleyecektim? Olanları nasıl anlatacaktım? “Luna?” Annemin sesi aşağıdan yükseldi. İçinde hafif bir endişe tonu vardı. Onlara cevap veremedim. Sanki konuşma yeteneğimi kaybetmiş gibiydim. Ne söyleyebilirdim ki? “Luna, evde misin tatlım?” Babamın sesi de anneme katıldı. Artık adımlarını yukarı doğru yönlendirdiklerini duyuyordum. Kapıya yaklaştıklarında, içimde bir sıkıntı büyüyordu. Gerçekleri anlatmak zorundaydım. Kapım yavaşça açıldı ve annem içeri adım attı. Beni odanın zemininde oturmuş, gözlerim boşluğa dikilmiş bir şekilde bulduğunda, yüzündeki endişe belirginleşti. Hemen yanıma çömeldi. “Luna? Ne oldu, tatlım? İyi misin?” Başımı yavaşça ona çevirdim. Gözlerimde hala şaşkınlık ve korku vardı. “Anne…” dedim, sesim fısıltı kadar kısık çıkmıştı. “Bir şey oldu…” Annem derin bir nefes aldı, babam da hemen arkamda duruyordu. İkisi de gözlerimin içine bakıyordu, sanki gerçeği anlamaya çalışır gibi. Babam bir adım daha yaklaştı, çömelip bana elini uzattı. “Korkutma bizi, Luna. Ne oldu? Anlat bize.” Derin bir nefes alıp her şeyi anlattım. Raven’in gelişini, öfkelenmemi, korkmamı ve içimdeki o patlamayı… Ellerimden yayılan o gücü. Anlattıkça, içimdeki korku daha da belirginleşiyordu. Annem ve babam ise sessizce dinlediler, hiçbir şey söylemeden. Onların bakışlarındaki o ağır anlam, sanki uzun zamandır sakladıkları bir sırrın ağırlığını taşıyor gibiydi. Konuşmam bittiğinde, odadaki sessizlik neredeyse kulaklarımı sağır ediyordu. Annem derin bir nefes aldı ve bakışlarını babama çevirdi. Sanki gözleriyle bir şeyler anlatıyorlardı. Sonra annem bana doğru eğildi ve kollarını omuzlarımın etrafına doladı. Sesi hafifçe titriyordu. “Tatlım… Sana daha önce anlatmamız gereken şeyler vardı.” Bu cümle beni yerimden sarstı. Kaşlarımı çattım. “Ne demek bu? Ne anlatmanız gerekiyordu?” Babam içini çekti, ellerini cebine sokup hafifçe başını salladı. “Kaderin… senin kaderin, başından beri belliymiş Luna.” Annem devam etti. “Bebekken bile fark ettik. Sen diğer çocuklar gibi değildin. Bazı şeyler farklıydı, özellikle enerjin… Doğaüstü bir güce sahiptin. Ama bunu nasıl kontrol edeceğini bilmiyorduk. Bu yüzden sana hiçbir şey söylemedik. Belki normal bir hayatın olur diye düşündük…” Başım döndü, beynim uğuldamaya başladı. “Benden… bunu mu sakladınız? Doğaüstü müyüm yani?” Annem, gözlerimin içine bakarak başını salladı. “Evet, tatlım. Senin içinde büyük bir güç var. Ve bu güç, her geçen gün büyüyor. Ama o patlamayı yaşamanın sebebi de bu… Kontrol edemediğin için oldu.” Kalbim hızla atmaya başladı. Her şey birden fazla anlam kazandı. O patlama, içimdeki o bilinmeyen güç, kontrol edemediğim her şey… Ama bu güçle ne yapacaktım? Ne anlamı vardı? “Bundan sonra ne olacak peki?” diye sordum. Annem bana sıkıca sarıldı, babam ise omuzlarıma dokundu. “Sana yardım edeceğiz, Luna.’’ “Luna,” dedi annem yumuşak bir sesle, “Biliyorum, şu anda her şey karışık ve korkutucu görünüyor. Ama endişelenme. Bu güçle ilgili bilmen gereken birçok şey var. Öncelikle, bu güç senin bir parçan. Onu anlamak ve kontrol etmek için bir yol bulmalısın.” Babam derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. “Bu, senin için bir dönüm noktası. Gücünü anlaman ve kontrol etmen için sana yardım etmek istiyoruz. Bizim sana en iyi şekilde yardımcı olabilmemiz için, sen de bu süreçte kendine yardım etmeli ve öğrenmenin kapılarını kendine açmalısın.’’ ‘’Neden şimdi? Neden şimdi oluyor bunlar, daha önce neredeydi!?’’ diye sorarcasına haykırdım. Annem yumuşakça omzuma dokunarak bir kez daha gülümsedi. ‘’Ve en önemlisi de sakin kalabilmek. Güçler duygu ile bağlantılıdır, aşırı duygu aşırı güç demek. Sakinleş Luna. Her şeyi anlatacağız.’’ Babam annemi onaylarcasına başını sallarken derin bir nefes aldım. Babam beni kollarımdan tutup kaldırdıktan sonra yatağımın üstüne oturmuştuk. Annem de çalışma masasından bir sandalye çekerek karşımıza oturdu. İkisi de bir elimi tutarken nefes alışverişlerimi sakinleştirmeye çalıştım. “Luna,” dedi babam, sesi yumuşak ve hafif titrekti. “Bu konuşmayı yapmamız gerekiyor çünkü bilmen gereken çok şey var. Bu güçlerin ve geçmişin tarihi, senin için önemli.” Annem, babamın elini sıktı ve derin bir nefes aldı. “Senin yaşadıkların, sadece bireysel bir güç değil. Bu, uzun bir tarih ve köklü bir mirasla bağlantılı.” Babam gözlerini gözlerime dikerek devam etti. “Güçler, bizden çok daha eski bir zamana dayanıyor. Atalarımız, bu dünyada doğaüstü güçlere sahip ilk kişilerdendi. Bu güçler, yıllar içinde farklı kültürlerde ve ailelerde şekillendi. Bizim ailemiz de bu güçlerin bir parçası. Ancak, yıllar içinde bu güçlerin kökeni ve anlamı kayboldu ve artık sadece bazı insanlar arasında bir efsane olarak kaldı.” Annem söz aldı. “Ancak senin durumun, bu mirası yeniden gün yüzüne çıkardı. Güçlerin, bizim eski soyumuzla güçlü bir bağlantıya sahip.’’ Babam tekrar konuşmaya başladı. “Güçlerin, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir boyuta da sahiptir. Bizim zamanımızda, bu güçlerin nasıl kullanıldığı, eski yazıtlarda ve öğretilerde yer aldı. Bu güçlerin kontrolü, sadece teknik değil, aynı zamanda kendini tanıma ve içsel dengeyle de ilgilidir.” Annem, babamın sözlerini tamamladı. “Geçmişte, bu güçlere sahip olanlar, çeşitli görevler üstlenmişti. Onlar, dünyayı dengelemek ve korumakla yükümlüydü. Senin de bu mirası taşıman, bu güçlerin doğru ve etkili bir şekilde kullanılmasını gerektiriyor. Babam elimi sıkarak devam etti. ‘’Sen güçlüsün Luna. Ve de güçler tarafından seçilmiş kişi. Bu senin içinde zaten var olan bir şey korkma ve bunu kabullen, sen çok güçlü bir kızsın çünkü.’’ Annem, sakinleştirici bir ses tonuyla ekledi. “Bu süreçte, biz sana her zaman destek olacağız. Geçmişin ve bu güçlerin anlamı senin için yeni olabilir, ama unutma ki yalnız değilsin. Bu yolculukta sana rehberlik edeceğiz ve gücünü en iyi şekilde kullanmanı sağlayacağız.” Elimden tuttukları elleri sıkıca kavradım. İçimde bir miktar rahatlama ve bir miktar endişe vardı. Ailem, bu güçlerin ve geçmişin anlamını anlatırken, beni bir adım daha hazırlamak için ellerinden geleni yapıyordu. Bu yolculuk, belirsizliklerle dolu olsa da, ailemin desteğiyle kendimi daha güçlü hissettim.
Bir süre daha sessizlik içinde oturdum. Annem ve babam ellerimi sımsıkı tutuyorlardı, sanki bana güç vermek ister gibi. İçimde bir fırtına kopuyordu, hem korku hem de merak birbirine karışıyordu. Kafamda binlerce soru dolaşıyordu. Babamın ve annemin söylediklerini sindirmek zaman alacaktı, ama aynı zamanda bir parça huzur da hissettim. Ailemin her adımda yanımda olduğunu bilmek, içimdeki gerginliği biraz olsun hafifletmişti. Annem nazikçe elimi bırakıp ayağa kalktı, yavaşça odayı aydınlatan lambaya doğru yürüdü. Gözleri kısılmış, düşünceli bir ifadeyle lambanın ışığını biraz kısarak, odayı daha loş hale getirdi. Ardından bize dönüp hafif bir gülümsemeyle konuştu. Babam da derin bir nefes alarak gülümsedi ve "Bence de, güzel bir yemek hepimize iyi gelir," dedi. Yorgun hissettiğimi fark etsem de, karnımın aç olduğunu ancak o an fark ettim. Annem telefonunu eline alıp yemek siparişi verirken, babam yanıma yaklaşıp omzuma hafifçe dokundu. “İyi misin, Luna?” diye sordu, sesi hala biraz endişeliydi. "Sanırım," diye cevap verdim, içten bir şekilde gülümsemeye çalışarak. "Yani… her şey çok fazla, ama iyiyim. Şu an sadece ne yapmam gerektiğini anlamaya çalışıyorum." Babam başını salladı. "Zamanla her şey netleşecek. Sana yardım edeceğiz. Bu yükü tek başına taşımanı istemiyoruz." Kısa bir süre sonra kapı çaldı ve yemek geldi. Yemeği oturma odasında hep beraber yedik, ama sofrada konuşmalar daha hafifti. Zihnim hala annemin ve babamın anlattıklarına odaklıydı, ama bu sırada onların da endişelerini hissetmemek mümkün değildi. İkisi de göz ucuyla sürekli beni izliyordu. Yemek boyunca ağırlıklı olarak günlük şeylerden bahsettiler, sanki bu akşam yaşananların yükünü bir süreliğine hafifletmek ister gibi. Yemekten sonra, annem ansızın bir şey hatırlamış gibi odadan ayrıldı. Birkaç dakika sonra elinde kalın, eski bir kitapla geri döndü. Kitap, tozlu ve yıpranmış kapağıyla yıllar boyu saklanmış gibi duruyordu. Altın yaldızlı harflerle üzerinde yazan kelimeleri zorlukla okuyabildim: Atalarımızın Mirası. "Bu," dedi annem, kitabı bana uzatırken, "nesilden nesile geçen bir hazine. İçinde güçlerimizin ve ailemizin tarihine dair yazılar var. Okumanı istiyorum, çünkü bu seni daha iyi hazırlayacak." Kitabı elime aldım, parmaklarım yıpranmış sayfaların kenarlarını hissettiğinde içimde bir ürperti hissettim. Bu kitabın ne kadar eski olduğunu hayal bile edemiyordum. Annemin yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Bu kitap sana yol gösterecek, Luna. Zorlanacağın noktalar olacak, ama unutma ki biz her zaman buradayız." Kitap gerçekten çok eskiydi. Sayfalar sararmış, kenarları hafifçe yıpranmıştı. Kapağı açtığımda burnuma hafif bir küf kokusu çarptı, ama aynı zamanda bu kokuda bir hikaye vardı; yılların, geçmişin ve sırların kokusu. Annem yavaşça konuştu, "Şimdi dinlenme vakti. Kitabı oku, ama kendine de zaman tanı. Her şey bir anda açığa çıkmayacak. Sabırlı ol, ve unutma, biz yanındayız." Odamın kapısını kapattığımda içimde bir huzursuzluk vardı. Kitabı kucağıma alıp yatağımın köşesine oturdum. Başlığını bir kez daha okudum: Atalarımızın Mirası. Derin bir nefes alarak ilk sayfayı açtım. Kitapta eski, karmaşık semboller ve figürler vardı. Sayfalar boyunca güçlerin doğası, tarihin nasıl şekillendiği, ailemizin bu güçlerle nasıl bağlantılı olduğu anlatılıyordu. Gözlerim satırların arasında kayarken, sanki bu dünyadan kopup bambaşka bir boyuta geçmiş gibi hissettim. Güçlerin kökeni, atalarımızın efsaneleri, doğaüstü varlıklarla olan ilişkileri... Tüm bu bilgiler, zihnimde karmaşık bir ağ örüyordu. Sayfalar ilerledikçe tarih daha da derinleşiyor, her sayfada yeni bir bilgi açığa çıkıyordu. Ailemizin geçmişi, sırlar ve gizemlerle doluydu. Göz kapaklarım ağırlaştıkça kitap dizlerimde yavaşça kaymaya başladı. Sayfalar arasında uyuyakaldım. Ve rüyalarım başladı. Bir ormanın ortasındaydım. Ağaçlar devasa, göğe doğru uzanıyordu. Etrafta tuhaf, parlak bir ışık süzülüyordu, ama bu ışık güneşten gelmiyordu. Hava, büyülü bir şekilde titreşiyordu. Rüzgar hafifçe esiyordu, ama içinde melodik bir ses vardı, sanki binlerce yıldır fısıldayan ruhların yankısı gibiydi. Her adımımda toprağın altında bir enerji hissediyordum, sanki doğa benimle konuşuyordu. Uzakta, büyük bir taş yapı yükseliyordu, eski bir tapınak gibiydi. Ayaklarım istemsizce oraya yöneldi. Yapıya yaklaştıkça taşların üzerinde parlayan eski yazıtları fark ettim; bu semboller, kitaptaki sembollerin aynısıydı. Tapınağın içine girdiğimde bir ses duydum. Kadim, derin ve yankılı bir sesti, sanki binlerce farklı kişi aynı anda konuşuyordu. “Luna… Mirasını hatırla… İçindeki gücü hisset…” Kalbim hızla çarpmaya başladı. Her adımımda içimdeki enerji dalgalanıyordu, sanki bir şey uyanıyordu. Tapınağın merkezinde eski bir masa vardı, üzerinde ışık saçan bir obje duruyordu. Yaklaştığımda bu objenin eski, taş bir kitaba benzediğini fark ettim. Elimi ona uzattığımda, bir anda parlak bir ışık her yanı sardı ve kendimi tapınağın dışındaki ormanda buldum. Birden yatağımda gözlerimi açtım. Kalbim hızla atıyordu, nefesim düzensizdi. Odam karanlıktı, ama hala rüyamın etkisindeydim. Elim, yatağın yanındaki kitabın üzerindeydi. Rüyadaki tapınağın ve kitaptaki sembollerin aynı olduğunu hatırladım. O an, bu gücün sadece bir efsane olmadığını anladım. İçimde büyüyen bir enerji hissettim; gerçek ve güçlüydü. Odanın derin sessizliğinde, dışarıdaki geceyi dinleyerek derin bir nefes aldım. Şimdi her şey daha da ciddi bir hal almıştı. Bu yolculuk gerçekten başlamıştı. ... DEVAM EDECEK! Oy ve yorumlarınızı bekliyorum siz değerli, sevgili okurlarım <3 :) |
0% |