Yeni Üyelik
43.
Bölüm

BÖLÜM 5: DOSTLUK FİLİZLERİ

@selinayeda_x

DOSTLUK FİLİZLERİ

Yeni bir güne odadaki ses ile uyandığımda bu bir yenilik olmuştu. Kendi odamda kaldığım zamanlarda yatak camın dibi olduğundan güneşin yüzüme vurması ile uyanırdım. Ama şimdi bu koca odada duvar dibi tarafındaki odada ben yatmaktaydım ve güneşin yüzüne vurması sonucu uyanan kişi de Nova olmuştu.

‘’Günaydın.’’ Diyerek yataktan doğrulduğumda Nova sevecen bir şekilde bana karşılık verdi. Üzerine yeni giymiş beyaz tişörtünün üzerine yeşil ince hırkasını da giydikten sonra bana döndü.

‘’Amma da uykucuymuşsun kalk hadi, kahvaltıya inelim sonra geziye kaldığımız yerden devam ederiz belki.’’ Nova’nın bu sözlerine gülerek yataktan doğrulduğumda Nova son olarak spor ayakkabılarını giymekteydi.

Hızlıca dolabıma yönelip üstümü değiştirmek için kıyafet seçimine başladım.

Odamız gerçekten genişti ve ekstra bir oda daha bulunuyordu içeride. Hem tuvalet hem de giyinme odası olarak kullanabileceğiz ek bir alan vardı kaldığımız odaya ek.

Üstüme beyaz bir sweatshirt aldıktan sonra altıma parıltılı kumaş lacivert rengi bir tayt alarak ekstra kısma yöneldim. Önce elimi yüzümü yıkadıktan sonra banyodan çıkıp giyinme kısmında üstümü değiştirdim. Neredeyse tamamen hazırken içerideki odaya dönüp ayakkabılarımı giydim. Saçımı özenle taradım.

Nova’nın yüzünde hafif bir makyaj vardı. Ama ben şu an sadece ufak bir dudak parlatıcısı sürmek istemiştim.

Vişneli, kayısılı, armutlu ve de çilekli tercihlerim arasından vişneliyi seçerek dudaklarıma sürdükten sonra artık hazırdım.

Yurt odamızdan çıkma ve kahvaltı yapmaya inme vaktiydi!

...  

Kahvaltı için ne yapılacağını kestirememiştim. Yemekhaneler ve kantinler okulun başlaması ile açılacaktı. O yüzden kantini es geçip yurt binasından dışarıya ilerledik.

Yurdun taş yollarına çıkmıştık, etrafımızda baharın tazeliğiyle dolu ağaçlar ve hafif bir esinti vardı. Eryndor’un gepgeniş kampüs alanı büyüleyici bir yerdi; her köşe başında tarih, her patika başında yeni bir keşif duygusu hissettiriyordu. Ağaçların altından geçerken, Nova birden durdu.

“Hadi yurt bahçesine çıkalım,” dedi. “Arkadaşlarım orada. Hem seni de tanıştırırım, kesin onlar kurmuştur bir masa!”

Nova’yla adımlarımızı hızlandırıp bahçeye yöneldik. Bahçenin ortasında, ağaçların gölgesine yerleştirilmiş ahşap oturma alanları vardı. Tahtadan yapılmış küçük oturma bölümleri, sıralanmış banklar ve ağaçlara sarılmış ışıklandırmalarla doluydu.

Nova’nın arkadaşları, birkaç kız, ahşap bir masanın etrafında toplanmış, gülüşüp konuşuyorlardı. Bizi görünce gülümseyerek el salladılar. Nova hemen yanlarına oturdu ve beni de tanıştırmaya başladı.

“Bu Luna,” dedi arkadaşlarına dönerek. “Oda arkadaşım. Bu yıl okulumuza yeni kaydolup gelenlerden. Odayı birlikte paylaşacağız.”

Gözler bana çevrilmişti ve bir an için utanmış hissettim. "Merhaba," dedim hafifçe gülümseyerek. Kızlardan biri, uzun kahverengi saçları omzuna dökülmüş olan, bana doğru eğilerek "Taa Amerikalardan kalkıp gelen sensin değil mi?" diye sordu.

"Evet," dedim. "Buranın fotoğraflarına ve eğitim kalitesine hayran oldum. Her yer tarih kokuyor ve kasaba mistik bir hava veriyor, işte bu yüzden geldim."

“Bu hepimiz için aynı,” dedi bir diğeri, sarı saçlı olan. “Burada kendini bulacaksın. Herkesin bir şekilde yerini bulduğu bir yer burası.”

Bir süre oturup sohbet ettik, onların bana anlattıkları şeyleri dinledim. Eryndor'daki yaşam, kurallar, sosyal aktiviteler, derslerin zorluğu ve elbette öğrenciler hakkında konuştuk. Nova'nın arkadaşları oldukça samimi ve içtenlerdi, ama sohbet bir noktada klasik bir yere geldi: erkekler.

Sarı saçlı kız, adı Alice’di sanırım, aniden bir kahkaha patlattı. “Burada erkekler konusunda oldukça şanslıyız aslında,” dedi. “Erkek ve kız yurtları yan yana, yani... hepimizin bir göz üzerinde tuttuğu biri vardır, değil mi?”

Diğer kızlar hemen onaylayıcı kahkahalar attılar. Alice gözlerini yuvarlayarak, "Şu köşede oturan grup var ya," dedi, eliyle yurdun duvarlarının hemen arkasını işaret ederek. "Orada oturan uzun sarışın çocuk... ona fena takıldım."

Nova göz kırpıp gülerek, “Ne? Leo mu? Müdire İsabella’nın gözdesi.” dedi.

“Yaş farkı mı?” Alice omuz silkti. “Burada her şey mümkün.”

Ben onların bu konuşmalarına sadece gülümseyerek katılıyordum, ama sonra gözlerim farkında olmadan yurt bahçesinin köşesine kaydı. Küçük bir duvarın ardında birkaç erkek ayakta duruyordu. Onlardan biri, saçları hafifçe dağınık, omuzlarına dökülmüş olan, elleri cebinde duran bir figür… Archer.

Onu görünce nefesim bir an için kesildi. O kadar dikkat çekici duruyordu ki, ondan gözlerimi alamadım. Yüzünde her zamanki gibi ciddi bir ifade vardı. Gözleri, sanki hiçbir şeyden etkilenmiyormuş gibi uzaklara bakıyordu. Bir şeyler konuşuyor, ama çok az gülüyordu. Güneş, onun yüzüne vurdukça, karanlık hatlarını daha da belirginleştiriyordu.

Sarı rengine çalan saçları güneş ışığıyla parıldıyordu.

Nova, gözlerimin ona takıldığını fark etmiş olmalıydı. Hafifçe bana doğru eğilip, alaycı bir şekilde fısıldadı, "Archer, değil mi? Yani, kim ona bakmaz ki?"

Yutkunarak başımı hafifçe salladım. "Sadece... dikkatimi çekti," dedim, ama Nova’nın gözlerindeki parıltıdan ona bu konuda yalan söyleyemeyeceğimi biliyordum.

"Tabii ki," dedi Nova göz kırparak. "O, her kızın gözünün üzerinde olduğu biri. Sadece sen değil."

Diğer kızlar da Archer’ın olduğu tarafa bakmaya başladılar ve hemen küçük fısıldaşmalar başladı. “Gerçekten çok karizmatik,” dedi biri. “Ama aynı zamanda biraz mesafeli gibi.”

Alice kaşlarını kaldırarak, "Onun gibi biriyle konuşmak zor olabilir. Fazla ciddi biri,” diye ekledi.

Onların söylediklerini dinlerken, Archer’a doğru bir kez daha baktım. Onun o kararlı ve soğukkanlı duruşunda bir şey vardı. Sanki her şeyi biliyormuş gibi... ama hiçbir şeyi paylaşmıyormuş gibi. Ona her baktığımda, içimde garip bir heyecan dalgası hissediyordum. Diğer kızların söyledikleri doğru olabilirdi; Archer mesafeli biriydi. Ama ben bu mesafenin ardında başka bir şey olduğunu hissediyordum. Onunla daha önce birkaç kez karşılaşmıştık, ve her seferinde o bakışlarıyla içimi sarsmıştı.

“Sanırım bu gece burası çok kalabalık olacak,” dedi Alice aniden, bahçeye yeni gelen birkaç erkek grubu işaret ederek. Diğer kızlar da hemen heyecanla onlara baktılar ve tekrar dedikoduya başladılar.

Ben ise Archer’a odaklanmıştım. O, hafifçe başını çevirip benim bulunduğum tarafa baktığında, kalbim bir an için hızlandı. Beni görmüş müydü? Yoksa sadece rastgele mi bakıyordu? İçimde bir sıcaklık hissettim ve hemen gözlerimi başka tarafa çevirdim.

Nova omzuma dokundu. “Eğer onu bu kadar beğeniyorsan, neden bir şeyler yapmıyorsun?” diye sordu alaycı bir tonda.

Yüzüm kızarmıştı. “Saçmalama,” dedim. “O sadece... İlk günümde bana yardım eden temsilci öğrenci işte o kadar. Hem buraya daha yeni geldim ve çok yakın bir zamanda yeni bir ilişkiden çıktım. İmkansız ötesi!”

Nova gülerek, “Hep böyle başlar,” dedi. “Ama dikkat et, Archer, baş edilmesi zor biri olabilir.”

Nova’nın söyledikleri beni daha da düşündürdü ve de bıkkınlıkla nefesimi vermeme sebep oldu.

Raven tam bir baş belası iken yeni birisiyle olmayı denemek sadece hata veriyordu.

O gün güçlerimden korkup kaçan çocuk yazın sonlarımda arkadaşlarıma veda ettiğim zamanlarda benimle ilgilenen bir erkeği dövmüş birisiydi. Neyse ki artık Amerika’da değildim ve o burada değildi.

Sakin ol Luna.

Raven sadece güçlerini dengesizleştirmekten başka bir şey yapmayacak sana.

Raven sadece bir zarar!

Raven’i düşünmesi bile zarar!

... 

Nova’nın söylediklerine hak veriyordum ayrıca. Archer gerçekten de ulaşılması zor biri gibi görünüyordu. Ama içimde bir şey, onunla ilgili daha fazlasını öğrenmek istediğimi söylüyordu. Belki de bu, yeni okulda karşılaşacağım en büyük meydan okumalardan biri olacaktı.

Ben her zaman meraklı ve her zaman da kaşif biri olmuştum.

Ve bu huyumdan da asla vazgeçmezdim.

Gizem ise benim göbek adım!

O an Archer’ın başını hafifçe eğerek elini kaldırdığını fark ettim. Selam verir gibi bir hareketti. Ama sonra fark ettim ki, selam bana değildi. Çevreme hızlıca bakındım ve o anda gözüm tatlı bir kıza takıldı. Uzun, sarıya çalan saçları güneşte parlıyor, yüzünde doğal bir gülümseme vardı. O da Archer’a doğru selam vermişti. Archer’ın yüzü normalde pek çok ifade göstermese de, bu sefer yüzüne hafif bir sıcaklık yayıldığını fark ettim.

Nova’nın sesi düşüncelerimi böldü. “O, Archer’ın kız kardeşi,” dedi kaşlarını hafifçe kaldırarak. "Tıpkı senin gibi, okulda ilk dönemi olacak. Sanırım adı... Eva.”

Dikkatlice kızı izlemeye devam ettim. Eva, Archer’a gülümsedi ve sonra arkadaş grubuna geri döndü. Tatlı, doğal bir havası vardı. Nova devam etti, "Archer ile aynı sınıftayım. Onun pek fazla konuşkan biri olmadığını tahmin edebiliyorum, değil mi?"

“Evet, pek öyle görünmüyor,” dedim hafif bir gülümsemeyle.

Kızlar bir süre daha erkeklerle ilgili dedikodulara devam ettiler, ama gözlerim sık sık Archer’a kayıyordu. O soğuk ama aynı zamanda çekici duruşu bende tuhaf bir merak uyandırıyordu. Belki de herkesin peşinde olduğu biri olmasının nedeni buydu; mesafeli, ulaşılmaz biri gibi görünüyordu. Ama kim bilir, belki bu kabuğun altında daha farklı bir kişilik saklıydı.

Hava yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. Ağaçların yaprakları hafif bir esintiyle hışırdarken, gökyüzü turuncu ve pembe tonlarına bürünüyordu. Gözlerimi gökyüzüne çevirdim, gün batımı her zaman bana huzur vermiştir. Tam o sırada Nova’nın sesi tekrar duyuldu.

“Hadi şunları bitirelim, yavaş yavaş kalksak iyi olacak,” dedi hafifçe titreyerek. "Soğuk bastırmaya başladı."

Diğer kızlar da bunu onaylayarak başlarını salladılar.

Masadaki atıştırmalıkları, kruvasanları, poğaçaları ve simitleri tamamen bitirdikten sonra çöpleri de yanlarındaki poşete bir bir attık ve ardından da yavaşça yerimizden kalktık, ahşap oturma bölümlerinden uzaklaşırken Nova'nın arkadaşlarına veda ettik. Ağaçların arasında yürürken, etrafımızdaki sessizlik dikkatimi çekti. Kampüsün güzelliği, özellikle bu saatlerde daha belirgin oluyordu. Gölge ve ışıkların dansı, ağaçların arasında kaybolan patikalar… Her köşesinde bir sır gizleniyor gibiydi.

Şimdi kampüsteki kalan kısımları bir nebze de olsun gezme vaktiydi.

Nova ile okulu çevreleyen göl müdür nedir midir bilmediğim bir devasa su yığının üstündeki taş köprüden geçerek yolculuğumuza devam ettik.

Etrafa dikkatle bakınıyorken bakışlarım Nova’yı fark etti.

“Birini mi arıyorsun?” diye sordum Nova’ya, hafif bir gülümsemeyle.

Nova omuzlarını silkerek, “Archer'ı merak ettim,” dedi. “Belki kardeşiyle birlikte takılıyordur. Onunla ilgili bir şeyler öğrenmek ilginç olurdu.”

Demek ki ona karşı ilgi duyan tek ben değildim öyle değil mi?

Yavaş adımlarla taş yükseltinin üstüne çıkarak oturduğumda bakışlarım Nova’ya döndü. Gözü usulca büyümüş ve ardından korkmuş bir hal almıştı.

O an Nova’ya dönerek bir kez daha gülümsedim.

‘’Anlatsana tanıdığın kadarıyla o nasıl biri?’’

Nova’nın gözleri hafifçe kısıldı, belli ki Archer hakkında düşünüyordu. Gölün hafif esintisi saçlarımızı okşarken, güneşin altındaki parlak suda yansıyan ışıklar bizi büyülercesine parlıyordu. Köprünün taşlarının üstüne oturmuş, Nova’nın yüzündeki ifadeyi izliyordum. Yüzü düşünceliydi, dudakları hafifçe büzülmüştü; belli ki anlatacak çok şeyi vardı ama neresinden başlayacağını bilemiyordu.

“Archer...” diye başladı sessizce. “Onu anlatmak biraz zor aslında. Dışarıdan bakınca, herkesin gözünde cool, mesafeli ve ulaşılmaz biri gibi görünüyor. Biliyorsun, okula yeni gelen öğrencilerin temsilcisi erkese karşı sorumlulukları var. Ama aynı zamanda, onun iç dünyasında farklı bir şeyler var, bunu hissediyorum.”

Kafamı hafifçe yana eğerek ona daha fazla detay vermesi için cesaret verdim. Archer hakkında ne bilsem azdı ve Nova’nın onun hakkında bu kadar rahat konuşabilmesi ilgimi çekiyordu.

Nova’nın gözleri ufka kaydı, sanki geçmişi düşünüyormuş gibi. “Archer, aslında kardeşi Eva’yla çok farklı. Eva sosyal, açık sözlü gibi duruyor Archer ise... sanki herkesten biraz daha uzak durmaya çalışıyor. Sanırım, çevresine duvarlar örmüş. Kimseye kolay kolay güvenmiyor, bu yüzden onu tanımak için sabırlı olmak gerek.”

“Peki,” dedim merakla, “Bu duvarların ardında ne var sence? Onu özel yapan ne?”

Nova gözlerini bana dikti, hafif bir gülümsemeyle, “Onunla birkaç kez konuşma fırsatım oldu. Göründüğü kadar soğuk değil aslında. Hatta derinlerde bir yerde, samimi biri olduğunu düşünüyorum. Öyle kolay açılmasa da, içindeki duyguların çok yoğun olduğunu hissediyorum.”

Nova'nın Archer’a olan ilgisi belli ki derindi, ama aynı zamanda karmaşık bir hal almıştı. Bakışlarım, karşıdaki ağaçlık alana kaydı. Yeşil ağaçlar gölün kıyısına kadar iniyor, suların içinde yansımalarını oluşturuyordu. Nova’nın söylediklerine katılmamak elde değildi. Archer gerçekten de karmaşık bir karakterdi. Onun hakkında öğrendiğim her yeni şey, içimde bir merak ve çekim oluşturuyordu. Belki de bu, onu daha yakından tanımam gerektiğinin bir işaretiydi.

“Peki ya sen?” dedim, Nova’ya bakarak. “Onu bu kadar merak ettiğine göre, sen de onun hakkında daha fazla şey öğrenmek istemiyor musun?”

Nova omuzlarını silkerek hafif bir kahkaha attı. “Kim istemez ki? Archer’ın çevresinde bir gizem var ve bu gizem, onu daha da çekici yapıyor. Ama... sanırım bu konuda sabırlı olmak zorundayım.”

O an, derin bir nefes alıp gökyüzüne baktım. Gölün üstündeki hafif rüzgar yüzümü okşarken, içimde bir huzur hissettim. Nova haklıydı. Archer, tanınmayı bekleyen bir sırdı ve bu sırra ulaşmak için zamana ihtiyacım vardı. Belki de zamanla onun duvarlarını aşabilir, arkasındaki gerçek kişiyi keşfedebilirdim.

Nova'nın gözleri tekrar ufka kaymıştı, sessizce düşüncelerinde kaybolmuştu. O sırada ben de Archer'ı aklımdan geçirdim. İlk karşılaşmamız, göz göze geldiğimiz o an... İstemsizce içimde bir sıcaklık hissettim. Ona karşı hissettiğim bu merak ve çekim, sanki sadece benim değil, herkesin ilgisini çekiyordu.

Bir süre sessizce oturduk. Gökyüzü yavaşça turuncuya çalarken, kampüste hafif bir canlılık başladı.

Gözlerimi tekrar Nova'ya çevirdiğimde, o da bana bakıyordu. ‘’Onun hakkında fazlaca konuştuk. Peki ya sen nasıl birisin?’’

Nova, sorumu duyunca kısa bir an duraksadı. Gözleri hafifçe kısılmış, derin bir nefes aldı. Sanki içindeki bir şeyi çözmeye çalışıyormuş gibiydi. Sonra bana döndü, yüzünde hafif bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. "Sanırım bunu sormana şaşırdım. Genelde insanlar hep bana Archer’ı, Eva’yı ya da diğer popüler tipleri sorar ama kimse gerçekten benim kim olduğumu merak etmez."

Bu sözlerinden sonra, biraz daha rahatlayarak sırtını dikleştirdi. Oturmaya çekiniyor gibiydi. Başımı çevirip ardımdaki uçuruma baktığımda sebebini anlıyordum. Bu geniş duvarlı taştan oluşmuş köprü metrelerce aşağımızdaki göle açılıyordu. Düşmek fazlasıyla tehlikeliydi yani.

"Ben Nova," dedi sade bir şekilde. "Üçüncü sınıfım, ama sanki bu akademide çok daha uzun zamandır varmışım gibi hissediyorum. Herkesin kendi hikayesi var, değil mi? Benimki de biraz farklı. Birinci sınıfa başladığımda her şey çok karışıktı. Akademinin bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum, kurallarını çözmeye çalışırken neredeyse kaybolmuştum."

Nova gözlerini tekrar bana çevirdi, hafif bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Ama zamanla bu yer bana bir yuva gibi gelmeye başladı. Beni gerçekten anlayan, destekleyen insanlar buldum. Mesela Alice O her zaman yanımdaydı. Birinci sınıfta tanıştık ve o günden beri en yakın arkadaşım oldu."

Sesi yumuşamıştı. Alice’yi anlatırken sanki ona karşı büyük bir minnet duyuyordu.

Alice insanların sandığı gibi sadece popüler ve güçlü biri değil. O gerçekten iyi biri. Bana en zor zamanlarımda destek oldu. Ailemle ilgili bazı sorunlar yaşadım... babam pek iyi bir adam değildi, en azından bana karşı. Annem ise daha çok uzaklardaydı, hem duygusal hem fiziksel anlamda. Bu yüzden akademi benim için kaçış noktası oldu. Burada kendi kimliğimi bulmaya çalışıyorum."

Nova’nın gözlerindeki derinliği fark ettim. Herkesin sakladığı bir hikayesi olurdu, ama Nova’nınki daha karmaşık ve derin görünüyordu. Kendi içinde sürekli bir savaş verdiğini hissedebiliyordum.

"Ben sadece Nova değilim," diye devam etti, bakışlarını gölün sularına kaydırarak. "Burada herkes gibi, kendimi bulmaya çalışıyorum. Akademide birçok kulübe katıldım, etkinlikler düzenledim. Hatta bazen rehberlik bile yapıyorum. Ama bu sadece yüzeydeki Nova. İçeride hâlâ çözülmemiş çok şey var."

Bir süre sessizce düşündü, sonra bana döndü. "Biliyor musun, insanlar genelde dışarıdan gördüklerine göre yargılarlar. Sadece popüler ya da güçlü olduklarını düşündükleri insanlarla ilgilenirler. Ama gerçek şu ki, herkesin iç dünyasında farklı bir savaş var. Benim savaşım, kendimi kabul etmekle ilgili. Ailem, özellikle babam, beni olduğum gibi kabul etmedi. Hep daha fazlasını bekledi, hep eksik olduğumu düşündü."

Nova’nın sesi biraz daha yumuşamış, ama içinde taşıdığı acı hafifçe yüzeye çıkmıştı. "Bu yüzden buradayım. Kendimi, gerçekten kim olduğumu bulmak için buradayım. Üçüncü sınıf oldum ama hâlâ öğreniyorum. Belki de hayat boyu sürecek bir öğrenme süreci bu."

Gözlerimi Nova’dan ayıramıyordum. Onun bu kadar derin ve hassas biri olduğunu tahmin edemezdim. Gölün üstündeki hafif esinti, sessizliği bozan tek şeydi. Nova’nın itirafları, onun dışarıdan görünen o güçlü, özgüvenli imajının arkasında ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyordu.

"Bir de," diye ekledi Nova, gözlerindeki hüzün kaybolarak yerine biraz daha umut dolu bir bakış yerleşti, "burada gerçek dostlar bulmaya başladım. Eva, Archer... ve belki de sen. İyi önerilersiniz."

Sözleri beni şaşırtmıştı, ama aynı zamanda mutlu etmişti. Ona memnuniyetle gülümsedim.

Nova, içinde derin yaralar taşıyan biriydi ama bu yaraları iyileştirecek bir çevreyi bulmuş gibiydi. Onun gibi birinin beni dost olarak kabul etmesi, içimde tuhaf bir sıcaklık hissettirdi.

Bir süre öylece oturmaya devam ederken bakışlarım bir kez daha manzaraya takıldı.

Başımı çevirip ardımızdaki uçuruma baktığımda, taş köprünün metrelerce aşağısında gölün masmavi suyu ışıldıyordu. Gözüm bir an aşağıya takıldı, kalbim hızla çarpmaya başladı. Düşmek fazlasıyla tehlikeliydi; bir an ayağım kayacakmış gibi hissettim. İçimde, göğsümde garip bir baskı hissettim—sanki yer çekimi beni aşağı çekiyordu. Gözlerim istemsizce Nova’ya kaydı, onun da tedirgin duruşunun sebebini şimdi daha iyi anlıyordum.

"Gerçekten yüksek burası," diye mırıldandım kendi kendime, bir elimle taş köprünün kenarına tutunarak. İçimden bir ürperti geçti, belki de yükseklik korkusu beni ele geçiriyordu.

Nova bakışlarını aşağıdan kaçırdı, yüzünde bir rahatsızlık vardı. "Buraya pek gelmem," dedi sessizce, sanki kendini açıklama gereği duyuyormuş gibi. "Ama gölün manzarası her zaman güzel... tabii yeterince uzakta durursan."

Sözlerim boğazımda düğümlendi. Tam bir şey söyleyecekken, içimde bir dalgalanma hissettim. Göğsümde bir sıcaklık yayıldı, ellerim hafifçe karıncalanmaya başladı. Bu hisse alışkındım—güçlerimden birinin istemsizce devreye girdiğini fark etmem uzun sürmedi. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Şu an olmamalıydı! Burada, Nova’nın yanında, kontrolü kaybetmeyi göze alamazdım.

Derin bir nefes almaya çalıştım ama bu baskı gitgide artıyordu. Düşüncelerim hızla dönmeye başladı. Dışarıdan bakıldığında sadece derin derin nefes alıyormuşum gibi görünebilirdim, ama içeride fırtınalar kopuyordu. Güçlerimin kontrolsüzce dışarı çıkmasını engellemeliydim. Bunun ilk günlerimde olan bir şey olduğunu sanıyordum ama belli ki hâlâ tam anlamıyla kontrol edememiştim.

"Her şey yolunda mı?" Nova’nın sesi kulağımda yankılandı, endişeli gözlerle bana bakıyordu.

"Ben... biraz başım döndü," diye kekeledim. Gözlerimi sımsıkı kapattım, elimle köprünün taşına daha sıkı tutundum. Kendimi toparlamaya çalışıyordum ama içimdeki dalgalanma gitgide büyüyordu.

Tam o anda, uzaklardan gelen bir sesle irkildim. Köprünün başındaki nöbetçi öğretmen—kim olduğunu tam seçemiyordum ama sert bir ses tonuyla bize doğru sesleniyordu. "Siz orada ne yapıyorsunuz? Kuralları çiğnemeyin!’’

Nova hemen doğrulup bana yardım etmeye çalıştı. "Hadi, kalk," dedi nazik ama kararlı bir sesle. "Burada köprünün taşında oturmak yasaktır.’’

Kalkmak için uğraşsam da bacaklarımın titrediğini fark ettim. İçimdeki enerji artık kontrol edilemez bir hal alıyordu. Bu sırada, Nova bana yardım etmeye çalışırken, arkamızdan bir başka ses geldi—daha yumuşak ama tanıdık bir ses. Archer.

"Sorun nedir?" diye sordu, sesi endişeliydi. Gözlerimi açtığımda, Archer’ın yanımıza geldiğini gördüm. O sert duruşu, her zamanki kararlı ifadesiyle beni süzdü. ‘’Ne yapıyorsun orada, nöbetçi öğretmeni duymadın mı Luna?’’

Onun bakışlarıyla buluşunca, içimdeki dalgalanma biraz yatıştı ama tamamen geçmedi. O sırada Archer tekrar söze girmişti. Halimi görmüş olmalıydı sonunda.

"Luna, iyi misin?"

Yavaşça başımı salladım. "Sadece biraz başım döndü... bu yükseklikten olabilir."

Archer kaşlarını çatmıştı, ama bana yardım etmek için bir adım daha yaklaştı. "Burada durmamalısın," dedi yumuşak bir tonda. "Bu tür yerlerde özellikle daha ilk sınıftan kuralları çiğneyerek, dikkatli olmalısın."

Söylediklerini tam olarak anlamamış gibi kafamı salladım, ama içten içe haklı olduğunu biliyordum. Güçlerim bazen yoğun duygularla ya da stresle tetiklenebiliyordu ve şu anda tam da böyle bir an yaşıyordum.

Archer, nazik ama kararlı bir hareketle kolumdan tutarak beni aşağıya doğru yavaşça çekti. Ayaklarım nihayet tam anlamıyla yere basarken eli sırtımı desteklemişti.

Nova da yanımızda durup dikkatlice beni izliyordu. Her ikisinin de endişesi yüzlerinden okunuyordu.

"Teşekkür ederim," dedim, hafifçe gülümseyerek. Ancak içimdeki tedirginlik hâlâ geçmemişti.

Nöbetçi öğretmen de köprünün başında durup bizi izliyordu, sanki bir olay çıkmasını bekler gibi. "Kampüs kurallarını unutmayın," diye sertçe uyardı, sesi yankılanıyordu. "Öğrenciler köprü üstünde çok kalmamalı. Yükseklik ister istemez baş döndürüp kötü sonuçlar yaratabilir.’’

Archer, bana döndü. "Daha güvenli bir yere geçelim," dedi. Bakışlarıyla beni takip ediyordu.

Birlikte köprünün güvenli bir kısmına doğru ilerlerken, içimdeki baskı da yavaşça hafiflemeye başladı. Yine de tamamen geçmiş değildi. Archer, beni kollamaya devam ederken Nova da yanımızda yürüyordu, sessizce.

O an, bu okulda yalnız olmadığımı fark ettim. Nova’nın arkadaşlığı ve Archer’ın ilgisi, bu yükü taşırken yalnız olmadığımı hissettirdi. Ama aynı zamanda, güçlerimle ilgili hâlâ çok çalışmam gerektiğini de biliyordum.

Köprüyü geçip güvenli bir alana geldiğimizde, Archer durdu ve bana döndü. "Luna, dikkatli olmalısın," dedi ciddi bir sesle. ‘’Bir şeyin var belli ki. Okula ilk geldiğinde de başının döndüğünü söylemiştin, bir revire gidip doktora görünmek isteyebilirsin.’’

Söylediklerini anlıyordum, ama yine de içimde bir korku vardı. "Evet," diye fısıldadım, gözlerimi yere dikerek. "Daha dikkatli olacağım."

Nova, hafifçe kolumu sıktı. ‘’Hadi revire gidelim. Archer haklı. ‘’ dedi destek olurcasına.

Derin bir nefes aldım ve onlara minnettarca gülümsedim. Nova’nın bu sözleri içimi biraz olsun rahatlatmıştı. Ama bu sadece bir başlangıçtı. Kontrolü tamamen ele alana kadar çok yolum vardı.

Başımı sallayarak Nova’yı onayladım.

Nova koluma girmişken Archer’ın eli yavaş yavaş sırtımdan uzaklaşmıştı.

‘’Bir ihtiyacınız var mı? Eşlik etmemi ister misiniz?’’

Archer’ın bu nazik ve dikkatli sorusuna, gözlerimi Nova’ya çevirerek cevap verdim. Onun yanında olmak güven vericiydi. "Teşekkür ederim, Archer," dedim yavaşça. "Nova bana yardım eder. Senin de yapman gereken başka şeyler vardır."

Archer bir an duraksadı, sanki gerçekten bir şeyler söylemek istiyor gibiydi ama sonra gülümseyerek başını salladı. "Tamam, ama herhangi bir şeye ihtiyacın olursa haber ver, tamam mı?" dedi. O duruşu, sesi... yine de içimde bir sıcaklık bıraktı. Nova’nın kolunda ilerlerken, onun bana olan ilgisi kafamı kurcalamaya devam etti. Dönüp Archer’a baktım. O, hala köprünün başında, endişeli bakışlarını üzerimizde tutuyordu.

"Endişelenme," dedi Nova, gözlerini bana dikerek. "O her zaman böyle. Herkesi korumaya çalışır."

Bu sözleri duymak içimi rahatlatsa da, kafamdaki düşünceler dağılmadı. Archer neden bu kadar ilgileniyordu? Belki de gerçekten sadece iyi biriydi.

Belki de bu yüzden okul temsilcisi olmuştu, yeni öğrencileri karşılamada ve onlarla ilgilenmede görevli… İyi birisi olduğu için ve bu görev onun karakterine tam olarak oturduğu için!..

İçimdeki karmaşıklığı bir kenara bırakmaya çalışarak Nova’nın desteğiyle revire doğru ilerledik. Okulun sessizliği içinde yürürken, hafif bir esinti yüzümü yaladı. Gökyüzü yavaş yavaş kararıyor, güneş yerini akşamın serinliğine bırakıyordu.

Revirin kapısına vardığımızda Nova kapıyı nazikçe tıklattı. İçeriden bir hemşire göründü; beyaz üniforması ve gülümsemesiyle bizi karşıladı. "Buyurun, ne oldu? Yardım edebilir miyim?" diye sordu, endişeyle bana bakarak.

"Arkadaşım biraz baş dönmesi yaşadı," dedi Nova, beni kibarca içeri çekerek. "Bir kontrol ettirsek iyi olur diye düşündük."

Revire adım attığımda, içerideki serin hava ve steril kokuyla rahatladım. İçimden geçen bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordum, ama bunu yüksek sesle söylemekten çekiniyordum. Hemşire beni yatağa oturttu ve nabzımı ölçmeye başladı. "Baş dönmesi sık yaşanıyor mu?" diye sordu.

Bir an duraksadım, nasıl açıklayacağımı bilemiyordum. "Ara sıra... ama sanırım bu yerin yüksekliği de etkiledi," diye mırıldandım. Asıl sebebi söylemek istemiyordum—güçlerimin kontrolden çıkma ihtimali beni fazlasıyla korkutuyordu.

Hemşire, hafif bir kaş çatarak başımı inceledi. "Kendine dikkat etmelisin," dedi nazik ama ciddi bir tonla. "Okulun ilk günleri zor olabilir, bu tür şeyler olabilir. Heyecandan kaynaklı bir sorun olabilir. Eğer devam ederse, daha detaylı bir inceleme yapmamız gerekebilir.’’ Öyleydi zaten. Duygular ve güçler bağlantılıydı ve okulun ilk günü fazlasıyla heyecanlanmıştım.

Derin bir nefes aldım ve başımı salladım. Güçlerimle ilgili daha fazla dikkatli olmam gerektiğinin farkındaydım ama nasıl olacağını bilmiyordum. Nova yanımda otururken, hafifçe koluma dokundu. "Her şey yoluna girecek," diye fısıldadı. O an ona ne kadar minnettar olduğumu fark ettim.

Hemşire, birkaç küçük kontrol daha yaptıktan sonra bana rahatlatıcı bir şeyler içmemi tavsiye etti. "Biraz dinlenmelisin. Yarına toparlanmış olursun," dedi. "Dediğim gibi, bu tür şeyler ilk haftalarda normaldir. Ama daha fazla olursa mutlaka gel, tamam mı?"

Revire yaptığımız kısa ziyaretin ardından Nova’yla birlikte dışarı çıktığımızda, içimdeki ağırlık biraz hafiflemişti. Archer’ın hala beni düşündüğü aklımda dolanıyordu ama Nova’nın yanımda olması, bu düşünceleri biraz olsun uzaklaştırıyordu. Kampüs, yavaş yavaş akşamın karanlığına bürünüyordu ve hava serinlemişti. Yurtlara doğru yürürken, hafif bir sessizlik içinde ilerledik.

Nova, kolumu bırakarak bana baktı. "İyi misin?" diye sordu.

"Sanırım," dedim, hafifçe gülümseyerek. "Teşekkür ederim, Nova. Gerçekten."

Nova omuzlarını silkti, hafifçe gülümseyerek. "Sana yardım etmek benim görevim gibi bir şey," dedi şakacı bir tonla. "Sonuçta ben üçüncü sınıfım, biraz sorumluluk taşıyorum."

Yurt binasına vardığımızda, odama girip kendimi yatağa bıraktım. Nova da yanımdaki sandalyeye oturup derin bir nefes aldı. "Sana bir sürprizim var," dedi heyecanla.

Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Ne sürprizi?"

Elini cebine attı ve küçük bir not çıkardı. "Yurt dışındaki pizzacılardan sipariş verdim," dedi gülerek. "Bu akşam kızlarla pizza yiyip biraz rahatlamaya ne dersin?"

Bir an şaşkınlıkla ona baktım. "Pizza mı? Burada pizza bulmak imkansız değil miydi?"

"İmkansız değil," dedi Nova, kaşlarını şakacı bir şekilde kaldırarak. "Sadece biraz bağlantı kurmak gerekiyor. Kasabadan getirtmek zor oldu ama sonunda başardım!"

Gülümsedim. "Bu müthiş! Gerçekten bunu hak ettim."

O sırada kapı çaldı ve Nova’nın birkaç arkadaşı, pizzalarla birlikte içeri girdi. Odada sıcak bir hava oluşmuştu; pizza kokusu ve kahkahalarla doluydu. Kendimi biraz daha rahatlamış hissediyordum. Gecenin ilerleyen saatlerinde kızlarla küçük oyunlar oynadık, şakalaştık ve hep birlikte eğlendik. Gerginlik yavaş yavaş yerini rahatlamaya bırakmıştı.

Pizza kokusu odayı doldurmuş, kahkahalarla karışmıştı. Yerdeki küçük masanın etrafında oturmuş, birbirimize şakalaşmalar yapıyorduk. Nova ve kız arkadaşları gerçekten sıcak kanlı insanlardı, bu yüzden kendimi hemen onların yanında rahatlamış hissettim.

Nova, benimle birlikte bu akşam yurt odasında zaman geçirmek için birkaç arkadaşını çağırmıştı. Onlar, Nova’nın üçüncü sınıftan yakın dostlarıydı ve bir araya geldiklerinde gerçekten eğlenceli bir grup oluyorlardı. İlk kez tanıştığım bu kızlar, sanki uzun zamandır arkadaşım gibi hissettiriyordu.

‘’Önce bir oyuna var mısınız?’’ dedi Nova, gözleri parlayarak. Elindeki karton pizzayı masaya bıraktı ve ellerini birbirine vurarak heyecanla bize baktı.

"Ne oynayacağız?" diye sordum, daha önce bu tür oyunlara pek dahil olmadığım için merakla. Nova’nın bu kadar heyecanlı oluşu beni de meraklandırmıştı. Gruptaki diğer kızlar da yüzlerinde geniş gülümsemelerle Nova’yı izliyordu.

Nova’nın hemen yanında oturan kızlardan olan Alice -hafif dalgalı, sarı saçlı ve uzun boylu olan- kıkırdayarak bana döndü. “Kız kıza bir aradaysak, en klasik oyunu oynarız,” dedi sanki herkes ne olduğunu biliyormuş gibi.

“Doğruluk mu Cesaret mi?” diye atıldı diğer kız Sarah. O da Alice’nin tam zıttı gibiydi. Kısa, siyah saçları ve sakin bir enerjisi vardı ama sözleriyle ortamdaki ateşi hemen yükseltebiliyordu. “En eğlenceli oyunlardan biridir ve yeni biriyle oynuyorsak, tabii ki çok şey öğrenmek için iyi bir fırsat!”

Bir an için tereddüt ettim, ama ardından gülerek onayladım. “Peki, neden olmasın?” dedim, hafifçe omuzlarımı silkerek.

Nova, oyunu başlatmak için bir şişe çıkardı. "Klasik, değil mi? Şişeyi çeviriyoruz ve kime dönerse, ya soruya dürüstçe cevap verir ya da cesur bir görev yapar," dedi, eğlenceli bir şekilde göz kırparak. "Hazır mısınız?"

Hepimiz yere çöküp bir halka oluşturduk. Nova şişeyi hızla çevirdi, ve şişe dönüp durduktan sonra nihayet Chloe’de durdu. Gözleri hafifçe kıstı ve dudaklarının kenarındaki ufak gülümseme, ortamda bir gerilim yarattı.

Nova elini çenesine dayadı ve gözlerini kısarak düşündü. “Chloe, doğruluk mu cesaret mi?”

Chloe hiç tereddüt etmeden “Cesaret!” diye yanıt verdi. Onun bu cesur tavrı beni şaşırtmamıştı.

Nova gülümsedi. “Tamam o zaman. Şu pencereye çık ve dışarıya ‘Archer, seni seviyorum!’ diye bağır.” Nova, onu zor durumda bırakmanın keyfini çıkarıyordu.

Ne!? 

Bütün kızlar kahkahalarla karşılık verirken tek şaşırmış tepkiyi ben vermiştim tam olarak.

Chloe gülerek yerinden kalktı ve büyük adımlarla pencereye doğru ilerledi. "Sizin için bir şeref," dedi alaycı bir ses tonuyla. Pencereyi açtı ve dışarıdaki serin havayı içeriye alarak başını dışarı çıkardı. “Archer, seni seviyorum!” diye yüksek sesle bağırdı.

Sesin tizliği kulaklarımda yankılanırken ben de gülmüştüm.

Bu tamamen ironisine gibiydi. Amerikadaki cool erkeklerin peşinde koşan kızların taklidi gibiydi hatta bir nevi.

Bizim lisede böyle birisi vardı tabii. Adı da Nathalie idi. Okulumuzun popüler basketbolcusu Nate’ye bağırırken de sesi aynen Chloe’nin ki gibi tiz çıkıyordu.

Chloe’nin rahat tavırları ortamı daha da eğlenceli hale getiriyordu. Şişeyi tekrar çevirdiğimizde bu kez Sarah’da durdu.

‘’Doğruluk mu cesaret mi?" diye sordu Chloe, gözleri şeytani bir parıltıyla parlayarak.

Sarah gözlerini yuvarladı. “Ben doğruluk alıyorum, risk sevmem.”

Chloe kaşlarını kaldırdı. “O zaman söyle bakalım... İlk öpücüğün kimleydi?”

Sarah’nın yüzü bir anda kızardı. Saçlarını bir kenara savurdu ve yüzünü saklamaya çalıştı. "Tamam, tamam!" dedi utangaç bir sesle. "İlk öpücüğüm geçen yıl bir okul dansında olmuştu, ama kim olduğunu söylemem!" Ardından ekledi, "Bu kadar yeterli!"

Herkes Sarah’ın bu utangaç tavırlarına gülerken, sıra bana geldi. Şişe dönüp durdu ve nihayet önümde durdu. Kalbim hızla atmaya başladı; hem korku hem de heyecan aynı anda içime dolmuştu.

Nova gözlerini bana dikti, gülümseyerek. "Luna," dedi. "Doğruluk mu, cesaret mi?"

Bir an tereddüt ettim, ama sonra "Cesaret!" diye yanıt verdim. Kalbim hızla atıyordu, ama bu yeni arkadaş grubunun yanında biraz daha cesur olmayı denemek istemiştim.

Nova’nın gözleri parladı. "Tamam, Luna. Senden okulun girişindeki büyük çanı üç kez çalmanı istiyorum. Hadi bakalım, cesaretin var mı?"

Bir an kalakaldım. Okulun girişindeki çanı çalmak, hem büyük bir gürültüye neden olacaktı hem de nöbetçi öğretmenlerin dikkatini çekebilirdi.

‘’Ben daha birinci sınıfım?’’ diye sorarken Nova sırıttı. ‘’Bu yüzden ne okuldan atılacaksın ne de ceza alacaksın.’’

Peki madem, geri adım atmak yok.

"Gidelim o zaman," dedim, gülümseyerek yerimden kalktım.

Kızlar hep birlikte heyecanla kapıdan dışarıya çıktılar. Kampüsün serin havasında sessizce ilerledik. Okulun girişine vardığımızda büyük, metal çan karşımızdaydı. İçimdeki heyecan dalgası, bir an için korkuya dönüştü, ama Nova ve diğer kızlar arkamda durup gülümseyerek beni cesaretlendiriyordu.

Derin bir nefes aldım ve büyük çanı üç kez hızla çaldım. Her yankı kampüsün sessizliğinde kaybolup giderken, hepimiz kahkahalara boğulduk. Koşarak yurda geri döndüğümüzde, kalbim hala hızla atıyordu. Bu çılgınca macera, bana hem cesaret vermiş hem de neşe yaratmıştı.

Yurda geri döndüğümüzde, pizzaları yemek için tekrar oturduk. Oyun biraz daha devam etti, ama herkes eğlenmiş ve yorgun düşmüştü. Odamdaki sıcak hava ve pizza kokusu, beni biraz olsun rahatlatmıştı. Nova’nın arkadaşları olan Chloe, Sarah ve Alice.

farklı ve eğlenceli karakterleriyle geceyi daha da neşeli hale getirmişti.

Gece sona erdiğinde, Nova’nın arkadaşları odalarına dönmek için ayağa kalktı. "Yarın uzun bir gün," dedi Nova, gülümseyerek. "Ama bugün gerçekten eğlenceliydi."

Gözlerim yorgunluktan kapanmak üzereydi, ama içimde tatlı bir huzur hissediyordum. “Gerçekten öyleydi,” dedim, onları uğurlarken. “Sizinle olmak harikaydı.”

Kızlar gidesiye Nova hızla yatağına atladı. Ben de üzerimdeki giysileri çıkarıp yatağa doğru ilerledim. Yatağımın baş ucunda, annemin bana verdiği bileklik duruyordu. Bilekliği elime aldım, pürüzsüz metalinin parmaklarımın arasında kaymasını hissettim. Onu bileğime taktım ve yavaşça yatağıma uzandım.

İçimde heyecan ve biraz da endişe vardı. Yarın, Eryndor Akademisi'ndeki ilk günüm olacaktı. Bu yer, hayatımın geri kalanını tamamen değiştirebilirdi. Gözlerimi kapatırken, derin bir nefes aldım ve bu düşüncelerle uykuya daldım.

Loading...
0%