Yeni Üyelik
46.
Bölüm

BÖLÜM 6: İLK DERSLER

@selinayeda_x

Sabah güneş ışıkları odamın penceresinden süzülerek beni uyandırdı. Hafifçe esneyerek gözlerimi açtım. Nova hâlâ uykudaydı, ama güneşin parlaklığı odayı doldurmuştu bile. Yavaşça yerimden kalkıp pencereye doğru ilerledim. Dışarıda, kampüs yeni bir güne uyanıyordu. Ağaçlar hafifçe sallanıyor, kuş sesleri etrafta yankılanıyordu. Derin bir nefes aldım. Bugün büyük gündü.

Nova da yavaşça uyanıp esnedi. “Günaydın,” dedi gözlerini ovuşturarak.

“Günaydın,” dedim gülümseyerek. “Dersler için kıyafet kuralı var mı, varsa nedir tam olarak?”

Nova yataktan kalkarken hafifçe omuzlarını silkti. “Pek fazla bir kural yok aslında,” dedi. "Ama okulun genel renklerine uygun giyinmemiz gerekiyor. Beyaz, lacivert, bordo, mor, sarı, yeşil ve siyah. Ama genel olarak serbestiz. Yani istediğimiz gibi giyinebiliriz."

“Harika,” dedim içtenlikle. Kıyafet konusunda fazla kısıtlama olmaması hoşuma gitmişti.

Dolabımı açıp bir süre düşündüm. Bugün okulun ilk günüydü ve iyi bir izlenim bırakmak istiyordum. Lacivert bir pantolon ve üzerine beyaz, hafif dökümlü bir gömlek seçtim. Kombinimi tamamlamak için ailemin bana doğum günümde hediye ettiği kolyeyi boynuma taktım. Gümüş zincirin ucundaki taş, ışık vurdukça hafifçe parlıyordu.

“Hazır mısın?” diye sordu Nova, saçlarını hızla tararken.

“Hazırım,” dedim gülümseyerek. Son bir kez aynaya bakıp saçlarımı düzelttim. Kıyafetim ve kolyem tam istediğim gibi duruyordu. “Hadi gidelim.”

Yurttan çıktığımızda, kampüsün her köşesi hareketlenmişti. Öğrenciler gruplar halinde dersliklere gidiyorlardı, bazıları ise arkadaşlarıyla çimlerde oturmuş sohbet ediyordu. Nova ile birlikte yavaş adımlarla ilerlerken, okulun ihtişamını ve atmosferini içime çekiyordum. Eryndor, gerçekten büyüleyici bir yerdi. Bugün, bu okulda başlayacak olan hayatımın ilk günüydü ve her şeyin nasıl gelişeceğini merak ediyordum.

Nova ile hazırlıklarımızı bitirmiş, yeni bir güne, yeni maceralara hazırdık.

Tabii önce… Kahvaltı!

Yemekhaneye vardığımızda, içerideki hareketlilik dikkatimi çekti. Büyük masalar, öğrencilerle doluydu. Herkes yemeklerini almış, birbiriyle sohbet ediyordu. Nova ve ben tepsilerimizi alıp yemek sırasına girdik. Uzun, geniş masaların arasında boş bir yer bulmak pek kolay olmadı, ama sonunda pencere kenarında rahat bir köşe bulduk. Yemeklerimizi tepsilere doldururken, Nova etrafı inceliyordu. Büyük ihtimalle arkadaşlarını arıyordu.

Yemeklerimizi alıp pencere kenarındaki masaya oturduk. Pencerenin dışından kampüsün bahçesi gözüküyordu. Hava artık iyice kararmaya başlamıştı, etraf sakinleşmişti. Yemek yerken, Nova ile dersler hakkında konuşmaya başladık. Seçtiğimiz derslerin zorluğu, hocaların nasıl olduğu hakkında yorumlar yapıyorduk. Herkesin güçlerini kontrol etmeyi öğrenmek için burada olduğunu bilmek tuhaf bir his veriyordu. Benim de dâhil olduğum bir topluluk... Burada olmak, kendimi biraz daha rahat hissetmeme neden oluyordu.

Kahvaltıdan sonra dersler için Nova ile ana kampüsün yolunu tuttuk.

Arkadaşları düşüncelerimize göre Nova’yı dersliklerde bekliyordu.

Nova ile dersliklerin önüne vardığımızda gözlerim, koridorun iki yanına sıralanmış öğrencilerdeydi. Herkesin üzerinde okulun renklerine uygun giysiler vardı ve bu renklerin yarattığı atmosfer göz kamaştırıcıydı. Nova, elindeki ders programına bakarak durdu.

“Peki, burada ayrılıyoruz sanırım,” dedi bana dönerek. “Benim ilk dersim Ekoloji ve Çevre Bilimleri, senin neydi?”

“Temel Matematik ve Analiz,” dedim yüzümü ekşiterek. “Matematiği sevmem, bu yüzden günümün bu kadar zor başlamasına hazır değilim.”

Nova güldü, omzuma hafifçe dokunarak, “Hadi ama, belki de göründüğünden daha kolaydır,” dedi. “Sonra öğle arasında görüşürüz, tamam mı?”

Başımı sallayarak Nova’yı izledim. O kendi yoluna giderken ben de derin bir nefes aldım ve sırt çantamı omzuma asarak dersliğimi aramaya başladım. Koridordaki kapılardan birinin üzerinde “Temel Matematik ve Analiz” yazısını görünce derin bir nefes alarak içeriye adım attım. Sınıf, yarısı dolmuş gibiydi. Sıralar düzenli bir şekilde yerleştirilmiş, büyük bir beyaz tahta ön duvara asılmıştı. Tahtanın üzerinde henüz hiçbir şey yazmıyordu.

Biraz içeriye göz gezdirip boş bir yer bulmaya çalışırken gözüm bir anda kapının arka tarafına oturmuş tatlı, tanıdık bir yüze takıldı. Eva… Archer’ın kız kardeşi de bu sınıftaydı. Göz göze geldik ve hafifçe gülümsedim. O da bana başını hafifçe eğerek karşılık verdi. Sonra hızla önümdeki boş sıralardan birine geçip yerime oturdum. Masaya çantamı bırakarak not defterimi ve kalemimi çıkardım. Birkaç dakika sonra dersin başlamasını bekliyordum. İçimde hafif bir heyecan vardı. İlk dersim ve yeni okul günüm başlamak üzereydi.

Sınıf biraz daha dolduktan sonra kapı açıldı ve orta yaşlı, gözlüklü bir kadın içeri girdi. Üzerinde siyah bir ceket ve beyaz bir gömlek vardı. Sert ve odaklanmış bir bakışı vardı. Sessizce masasının arkasına geçti, bilgisayarını açtı ve tahtanın üzerinde dersin adını yazmaya başladı: Temel Matematik ve Analiz - 101.

Kadın, tahtaya yazarken bir yandan da konuşmaya başladı: “Herkese merhaba. Ben Profesör Anita Hills. Bugün dersimizde matematiğin temel analiz ve problem çözme yaklaşımlarını öğreneceğiz. Çoğunuzun bu dersle ilgili farklı görüşleri olabilir. Bazıları için kolay, bazıları içinse korkutucu gelebilir. Ama şunu söylemeliyim ki, eğer temel prensipleri anlamaya istekliyseniz, bu ders sizin için daha anlaşılır ve keyifli bir hal alacaktır.”

Profesör’ün güçlü ve net bir sesi vardı. Dinlerken gözlerimi tahtaya çevirdim ve söylediklerini hızlıca not almaya başladım. Matematikle ilgili her zaman zorluk çekmişimdir, bu yüzden bu derse özel bir dikkat gösteriyordum.

“Bu dönem boyunca matematiksel analiz, fonksiyonlar, limitler ve türevler gibi konulara derinlemesine gireceğiz. Ancak, herhangi bir formül ya da kavramın ötesinde, problem çözme becerilerinizi geliştirmeye odaklanacağız. Bu ders, zihinsel disiplini öğrenmenizi sağlayacak,” dedi ve tahtanın kenarına birkaç temel formül yazdı.

Ardından, sınıfın etrafına göz gezdirip ekledi, “Matematik sadece bir dizi formül değil. Analitik düşünme ve olayları farklı perspektiflerden görme becerisidir. Bu dersi başarıyla tamamlayabilmeniz için aktif katılım ve sürekli pratik yapmanız gerekecek. Dersi sadece geçmek için değil, gerçekten anlamak için çaba gösterenlerden olmanızı istiyorum.”

Kafamı sallayarak notlarımı almaya devam ettim. Dersi başarıyla geçmenin, basit bir ezberle değil, konuları anlamakla olacağını biliyordum. Belki bu dönem, matematiğe bakış açımı değiştirebilirdim.

Profesör konuşmaya devam etti, "Dersimiz haftada üç saat olacak. Her derste kısa bir quiz yapacağız. Ayrıca dönem boyunca iki büyük sınav ve bir proje teslimi de olacak. Projeniz, gerçek hayatta karşılaşabileceğiniz bir sorunu çözmek üzerine odaklanacak. Sınavlar için düzenli çalışmanızı öneririm. Aynı zamanda sınıf içinde grup çalışmaları da yapacağız, bu nedenle birbirinizle etkileşimde olmanız önemli.”

Grup çalışmaları mı? İçimden biraz endişelendim. Yeni olduğum bir sınıfta hemen bir grup oluşturmak benim için zor olabilirdi. Ama belki Eva ile birlikte çalışabilirdim, sonuçta o da bu sınıfta yeniydi.

Ders ilerledikçe tahtaya birkaç örnek problem yazmaya başladı ve bunları birlikte çözmemizi istedi. Herkes yoğun bir şekilde problemleri çözmeye çalışırken, ben de elimi kaldırıp sorular sormaya çekinmiyordum. Matematiğin soyut dünyasında kaybolmamak için ekstra dikkatle dinliyordum.

Bir süre sonra dersin sonuna yaklaştık. Profesör tahtanın önüne geçti ve bize bakarak son sözlerini söyledi: “Ders bittiğinde lütfen ödevlerinizi kontrol edin. Unutmayın, her yeni konu öncesi tekrar yapmanız çok önemli. İlk haftada anlaşılmayan şeyler, ileriki haftalarda sizi zorlayabilir.”

Profesörün dersi bitirme işaretiyle sınıftaki herkes eşyalarını toparlamaya başladı. Ben de çantamı kapatırken etrafa hızlıca göz attım. Tam o sırada Eva’nın bana doğru baktığını fark ettim. O da yavaşça yerinden kalkıyordu. Yüzünde kibar bir gülümseme vardı. Yanıma doğru geldi ve ilk adımı o attı.

“Merhaba,” dedi hafifçe utangaç bir ses tonuyla. “Seninle aynı sınıfta olduğumuzu fark ettim.”

Gülümsedim, “Evet, ben de seni fark ettim. Archer’ın kardeşi, değil mi? Adın Eva’ydı, doğru mu hatırlıyorum?”

Eva hafifçe başını salladı. “Evet, doğru. Senin adın da Luna, değil mi?”

“Evet,” dedim. “Nasıl buldun dersi?”

“Biraz zorlayıcı,” dedi hafifçe omuz silkerken. “Ama eminim zamanla alışırım. Matematik benim en güçlü alanım değil.”

“Benim de değil,” dedim dürüstçe. “Ama birlikte çalışabiliriz, belki bu şekilde daha kolay olur.”

Eva’nın yüzü aydınlandı. “Bu harika olurdu! Gruplar hakkında konuşulunca biraz panikledim, açıkçası.”

“Anlaştık o zaman,” dedim gülümseyerek. “Birlikte çalışırız.”

Derslikten çıkarken Eva ile sohbet etmeye devam ettik. Hava biraz daha soğumuştu ve öğle yemeği vakti yaklaşıyordu. Kampüs yavaşça hareketleniyordu, etrafımızdaki öğrenciler çeşitli derslere gidiyor, kimileri ise açık havada oturuyorlardı.

“Öğle yemeği için buluşmak ister misin?” diye sordum Eva’ya.

“Olur, harika olurdu!” dedi. ‘’Birlikte gidelim mi?’’

“Tabii, birlikte gideriz,” dedim. "Oda arkadaşım Nova’yı da bulmalıyım, onlarla birlikte otururuz."

Yavaşça derslikten çıkarak kantinin yolunu tuttuk. İlk dersin bitimiyle üzerimde hafif bir rahatlama hissi vardı. Ama aynı zamanda Eryndor Akademisi’nde geçireceğim günlerin heyecanı da içimde büyüyordu.

Eva ile öğle yemeği için kantine doğru yürürken aklım hâlâ sabahki derste ve Eryndor Akademisi’nin o etkileyici atmosferindeydi. İlk ders fena geçmemişti, ama şimdi biraz rahatlamanın vaktiydi. Kantine yaklaştıkça, içeriden gelen sesler daha da yükseldi. Geniş yemek salonu, uzun masalarla doluydu ve masaların üzerinde öğrenciler, arkadaş gruplarıyla kahkahalar atıp sohbet ediyordu. Eryndor, sadece eğitim değil, aynı zamanda yeni dostluklar kurma ve farklı dünyaların buluşma noktasıydı.

Nova’yı bulmak için gözlerimizi etrafta dolaştırdık. O da bizi hemen fark etti ve büyük bir gülümsemeyle el salladı. Kantinin ortalarında, geniş bir masada oturmuştu, etrafında birkaç kişi daha vardı. Eva ile göz göze gelip Nova’nın yanına yürüdük.

"Hey! Gelin buraya, size de yerimiz var!’’ dedi Nova, neşeli bir sesle. Hızla masaya oturduk ve etrafı inceledim.

Masanın etrafındaki insanlar, Nova'nın bir grup arkadaşına benziyordu. Yurt bahçesinde karşılaştığımız bazı yüzler bana tanıdık geliyordu. Nova’nın her yerde birilerini tanımasına şaşırmamak gerekiyordu.

"İşte bizim matematikçiler!" diye takıldı Nova. “Nasıl geçti ders?”

"Çok zor değildi," dedim. "Ama başlangıçta biraz karmaşıktı. Neyse ki Eva’yla birlikte çalışacağız."

Eva tatlı bir gülümsemeyle başını salladı. “Evet, Luna sayesinde korkumu biraz yendim sanırım.”

Nova göz kırptı. “Beraber çalışmak her zaman iyi bir fikirdir.”

Bir süre yemeklerden ve okuldan konuşmaya devam ettik. Kantin geniş, yüksek tavanlıydı ve cam duvarlar dışarıya, yemyeşil bir bahçeye açılıyordu. Yarıda kalan bir sandviçimi elime alıp bir ısırık aldım. Tam bu sırada Nova'nın gözleri arkamda bir şeye takıldı ve aniden yüzü aydınlandı.

Dönüp baktığımda Archer'ın kantine doğru ilerlediğini gördüm. Omuzları geniş, üzerindeki lacivert mont ona oldukça yakışmıştı. Yüzünde her zamanki soğukkanlı ifadesi vardı, ama gözleri sürekli bir hareket hâlindeydi, sanki her detayı dikkatle inceliyormuş gibi. Gözlerimiz bir anlığına buluştu ve hafifçe başıyla beni selamladı. Kalbim bir an için hızlıca çarptı, ama derin bir nefes alıp sakince gülümsedim.

Eva, hemen ayağa kalkıp el salladı. "Archer! Buraya gelsene!"

Archer, sessiz adımlarla masamıza yaklaştı. Masanın etrafındaki diğerleri hafifçe toparlandı, sanki herkes onun varlığını fark etmişti ve onun hakkında sessiz bir saygı besliyor gibiydi. Nova, Archer'ın gelişiyle hemen esprili bir havaya büründü.

“Vay, vay! Akademinin yıldızı bize katılıyor. Buyur, otur, dostum!” dedi Nova, yanındaki boş sandalyeyi işaret ederek.

Archer hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi ve oturdu. "Merhaba, millet," dedi derin sesiyle. Gözleri masadaki herkesi kısa bir süre taradı, ama sonunda bakışları benim üzerimde biraz daha uzun süre kaldı.

"Merhaba Archer," dedim doğal bir ses tonuyla, ama içimdeki heyecanı bastırmaya çalışıyordum.

Gözleri beni bulduğunda gülümsedi.

‘’Nasıl oldun, daha iyi misin?’’ diye bir soru yönelttiğinde bakışlarım bana karşı düşünceli tavrında kalakalmıştı.

Nasıl mıydım?

Ah evet dünkü o baş dönmesi sonrası şu an bomba gibiydim. Eva’Nın şaşkın bakışlarını ardımda bırakarak söze girdim.

‘’İyiyim teşekkür ederim.’’ Diye cevap vererek kendisine nazikliği için nazikçe güldüm. Archer başıyla onayladıktan sonra bakışlarını masadaki diğer kişilere kaydırdı.

“Güzel bir öğle yemeği saati,” dedi, gözleri etrafımızdaki kalabalığı süzerken. “Siz neler yapıyorsunuz?”

Nova hemen atıldı. “Derslerden sonra biraz gevşiyoruz. İlk günün zorluğuna hazırlanıyoruz, malum. Peki ya sen?”

Archer omuz silkti ‘’İlk dersimiz fena değildi bence Nova. Sadece biraz alışmak gerek. Ama burada olmak hoş. Akademi.’’

Eva araya girdi, heyecanla. ‘’Archer Luna ile aynı sınıftayız. Beraber matematik çalışacağız. Şu işe bak o da benim kadar berbat! Bizi çalıştırırsın dimi?’’

Archer’ın gözleri bir an parladı, ama hemen sakinliğini koruyarak cevap verdi. “Tabii, yardım edebilirim. Birlikte çalışmak iyi olur.”

İçimden bir sıcaklık yayıldı. Archer’ın bizimle çalışacak olması hem beni rahatlatmıştı, hem de garip bir şekilde mutlu etmişti. Nova gözlerini kısarak hafifçe gülümsedi ve bana doğru eğilip sessizce işaret etti Archer’i. Gözlerinde yanan parlaklık her şeyi anlatıyordu zaten.

‘’Ona karşı boş değilsin değil mi?’’ bakışıydı bu.

Belki de ‘’Kaderin cilvesine bak!’’ bakışıydı.

Tam kestiremesem de emindim, bu ikisinden biriydi!

Yanaklarım hafifçe kızardı, ama bunu belli etmemek için kafamı çevirip sandviçimden bir ısırık aldım. Nova’nın her şeyi hemen anlaması şaşırtıcıydı. Ama o da bu konuda konuşmayı fazla uzatmadı. Diğerlerine dönerek farklı konular açtı.

Archer ve Eva’nın sohbeti daha derinleşirken ben Nova’nın arkadaş grubunun konuşmalarını dinledim. Onlar, akademideki diğer etkinliklerden bahsediyorlar, okulun büyük spor sahasındaki turnuvaları tartışıyorlardı. Yurtlardan bahsediyorlar, en iyi manzaraya sahip odaların hangileri olduğunu anlatıyorlardı. Derken Nova’nın arkadaşlarından biri olan Sarah, yanındaki kızla erkekler hakkında bir sohbete girdi.

“Bu akademideki erkekler fena değil, değil mi?” dedi Sarah. “Yani, geçen yılkilerden çok daha iyi olduklarını düşünüyorum. Özellikle o uzun boylu, siyah saçlı çocuk… Adı neydi?”

Nova kahkahayla araya girdi.

‘’ Mason! Mason Reed. Spor kulübü başkanı. O da dördüncü sınıf! Herkes James’den bahsediyor. Ama çocuk gerçekten de dikkat çekici.”

Ardından Chloe ekledi.

‘’Hiçbiri Aiden Storm kadar ultra düzey yakışıklı ve de zeki olamaz! Bilim ve Teknoloji Kulübü başkanı!’’

Bu da Chloe’nin tipiydi anlaşılan.

Chloe’nin söylemine Alice kahkaha attığında bakışlarım Alice’ye kaydı.

Alice kahkahasının ardından hemen söze girmişti.

‘’Dün öyle söylemiyordun ama odada! Arc..’’ Alice bir anda Archer’a dönüp sustuğunda ortamda büyük bir sessizlik olmuştu.

Hepimiz birden Archer’a dönerken Chloe Alice’nin kolunu yumrukladı.

Alice acıdan olduğu yerde zıplarken derin bir iç çektim.

Archer oralı bile olmamıştı çünkü kardeşi Eva ile ilgileniyordu, onlar masada karşılıklı oturuyordu çünkü.

Eva, Archer’a bir şeyler anlatıyordu, ama Archer'ın dikkatinin bir kısmı da o an bana kaymış gibiydi. Tam bakışlarımız kesiştiği sırada o da fark etti ve hafifçe başını eğdi. Ben de utançla gülümsemekle yetindim.

Ama çok geçmeden Archer konuşmaya dahil oldu. "Bu arada, sanırım havalar biraz soğumaya başladı. Öğleden sonra yağmur yağabilir gibi görünüyor," dedi, camdan gökyüzüne bakarak.

Hepimiz o an fark ettik ki hava, sabahın parlaklığına inat, gri bulutlarla kapanmaya başlamıştı. Hafif bir rüzgar da esiyordu.

‘’Evet. Ah saat de geldi, en iyisi toparlanmam. Benim seçmeli dersim başlamak üzere görüşürüz.’’ dedi Nova.

Nova’nın ardından Chloe de kalktı. ‘’Aynı dersteyiz Nova birlikte gidelim hadi.

Nova ve Chloe bizden ayrıldığında Sarah ve Alice de artlarından kalktı.

Alice ‘’Bizim de seçmeli dersimiz var Sarah.’’ Diyerek Sarah’ın koluna girdiğinde onlar da masadan kalkıp gitmişti.

Etrafıma bakındığımda masada abi kardeşin yanında fazlalık olarak bir ben kalmıştım.

‘’Eee’’ diyerek söze girerken tüm dikkatleri çekmiştim.

‘’Bende kütüphaneyi bulayım bari!’’

Diyerek ayaklanırken Eva seslendi.

‘’Hey! Benim de dersim yok, biraz daha otursak ya, sonra gideriz.’’

Eva’nın bu söylemiyle bakışlarım bir kez daha Archer ve Eva arasında gittiğinde Archer iç çekti.

‘’Evandolyn!’’

Evandolyn?

Archer kız kardeşini uyarırken Eva bıkkınlıkla nefesini vermişti.

‘’Abi! Kaç kere dedim şu ismi kullanma diye! Eva benim ismim.’’

Archer sırıttı. ‘’Kimlikte öyle yazmıyor ama tatlı kardeşim.’’ Dedi ve ellerini göğsünde birleştirdi. O sırada aklımı kurcalayan her şey çözülmüştü işte.

Eva ile ben aynı sınıftaydık, tam adıyla Evandolyn ile. Ve Evandolyn Archer’ın kız kardeşiydi.

Biz Evandolyn ile aynı sınıfta isek aynı yaşta sayılırdık. Ve Archer üçüncü sınıftaydı ve kim bilir yaşı kaçtı?..

Diyeceğim o ki…

Aramızda hiçbir şey olmasa da şu an… Gelecekte de olmayacaktı. Biz iki yakın arkadaş olacaktık sadece.

‘’Size iyi eğlenceler!’’ diyerek çantamı da alıp yanlarından ayrıldığımda Eva’nın arkamdan seslenişini de umursamadım. Çünkü benim bireysel bir amacım vardı ve oyalanmadan gerçekleştirmek istiyordum.

‘’Hey nereye, Luna!?’’

Ve ardından Archer’ın sesini.

‘’Darlamasana kızı Evandolyn!’’

Adımlarım kantinden çıktığında etrafa bakınmaya başladım.

Kütüphane neredeydi ki şimdi!?

O an danışman kadının bana verdiği broşürü hatırlayarak çantamı karıştırdım.

Ah nerede!? Ben hiç broşürü yanıma alır mıyım!?

İç çekerek telefonumu çıkardım ve ardından da kartımı.

Bilgisayardan iş gören kart telefondan da görürdü değil mi?

Telefon okuyucusuna kartımı okuduktan sonra sisteme giriş yaparak canlı konumu açtım.

Bu okulun teknolojisi gerçekten çok ileri seviyedeydi.

Koridor boyu yürüyüp derslik alanından çıktığım gibi açık hava bahçesine giriş yaptım. Oradan okulun başka bir bölümüne geçtikten sonra koridor boyu ilerledim ve işte karşımdaydı.

Kütüphane tüm asaleti ile kocaman duruyordu önümde.

Giriş kapısının yanında ise altın plaka ile işlenmişti buranın bir kütüphane oluşu.

Geniş ardına kadar açık iki ahşap kapının arasından içeriye girdim. Etraf sessizdi.

Ah Luna zaten ne bekliyordun ki?

Kütüphaneden içeriye giresiye telefonum titremişti.

‘’Hedefinize ulaştınız, arşiv kısmından aradığınız materyallere kolayca ulaşabilir ve sistemimiz sayesinde kütüphanedeki yerlerini tamamen bulabilirsiniz.’’ Yazıyordu.

Evet… Ne arıyordum bakalım!?

Kütüphaneye adım attığımda içimde bir heyecan dalgası yükseldi. Sessiz ve geniş bir alanda, tavana kadar yükselen raflar arasında sayısız kitap beni bekliyordu. Etrafım tamamen sakin ve huzurluydu; sanki burası okulun geri kalanından izole bir dünya gibiydi. Ahşap rafların arasında gezinen ince ışık huzmeleri, büyük pencerelerden içeri sızıyordu. Kocaman deri koltuklar, antika masa lambaları ve neredeyse her köşede konumlanmış çalışma masalarıyla bu mekan, ciddiyet ve bilgelik kokuyordu.

İlk defa bu kadar büyük ve eski bir kütüphanedeydim. Hedefimin ne olduğunu bilmeden yürüdüm; sessizce, ama kararlı adımlarla. Aradığım şeyin ne olduğunu tam bilmiyordum. Belki okulun tarihini, belki kasabanın mistik geçmişini araştırmak istiyordum. Bir parçam, bu kasabada ve okulda derin bir gizem olduğunu fısıldıyordu. Gizemli güçlerim ve açığa çıkan yeteneklerim, beni burada daha fazla bilgi aramaya itiyordu.

Bir süre koridorlar arasında dolanarak rafların etiketlerine baktım. "Tarih", "Coğrafya", "Bilim", "Edebiyat" gibi başlıkların altında yüzlerce kitap sıralanmıştı. Ama gözüm nihayet "Tarih ve Mistik Araştırmalar" kısmına ilişti. Raflarda tozlu ciltler, eski kitaplar dikkatimi çekti. Kütüphanenin arşiv bölümüne doğru ilerledim, elim raflarda gezinirken tarih ve doğaüstü olaylar hakkında bilgi bulabileceğim bir kitap arıyordum.

Parmaklarım, altın kabartmalarla süslenmiş, kalın, deri kaplı eski bir kitaba dokundu. Kitabın başlığı dikkatimi çekti: "Grimswood Kasabasının Kayıp Efsaneleri". Derin bir nefes alıp kitabı çektim ve ağır kapağını açarak masaya yerleştirdim. Sayfalar sararmıştı, eski mürekkebin kokusu burnuma doldu. Bu kitap, kasabanın ve okulun tarihine dair yazılmış en eski belgeleri içeriyor olmalıydı.

İlk sayfada kasabanın kuruluşuyla ilgili kısa bir özet vardı. Grimswood Kasabası, 1700’lü yıllarda kurulmuş küçük bir madenci kasabasıydı. Ancak kasabanın büyümesiyle birlikte mistik olaylar da artmaya başlamıştı. Yerel halkın aktardığı söylentilere göre, kasabanın çevresindeki ormanlarda garip yaratıklar dolaşır, geceleri gökyüzünde bilinmeyen ışıklar belirirmiş.

Okulun da tarihi oldukça eskiydi. Bu bina, kasabanın en eski yapılarından biriymiş. 1800'lü yıllarda, kasabanın önde gelen aileleri tarafından kurulmuş. Başlangıçta sadece bölgenin çocuklarına eğitim verilirken, zamanla çevre kasabalardan da öğrenciler çekmeye başlamış. Ama bir şey dikkatimi çekti: Okulun inşa edildiği yer, eski bir manastırın kalıntıları üzerine kurulmuştu. Bu manastır, kasabanın en eski dini yapılarından biriymiş ve inşa edilme sebebi, kasabada yaşanan gizemli olaylara karşı bir tür koruma sağlamakmış.

Kitapta dikkatimi çeken bir diğer konu ise kasabanın doğaüstü olaylara karışan geçmişiydi. Kasaba halkı arasında çok eskiye dayanan doğaüstü olaylar yaşandığı söyleniyordu. Özellikle 19. yüzyılda, halkın gördüğü “göl yaratığı” hakkında pek çok söylenti vardı. Gölün derinliklerinde yaşadığı iddia edilen bu yaratık, bazı köylülerin kaybolmasından sorumlu tutuluyormuş. Kasabanın gölüne yakın bölgelerde zaman zaman cesetler bulunmuş, ancak cesetlerin kim tarafından öldürüldüğü asla çözülememiş. Bu olaylar, kasabanın tarihine gizemli bir hava katmıştı.

Sayfaları çevirdikçe zaman hızla geçiyor gibi geliyordu. Saatlerce kütüphanede kalıp farklı kitaplar arasında kayboldum. Okulun kurucuları ve kasabanın mistik olayları hakkında daha fazla bilgi bulabilmek için farklı kaynaklara da göz attım. Her bir kitap, bana bu okulun ve kasabanın sırlarla dolu tarihine dair yeni ipuçları veriyordu.

Bir başka kitapta, kasabada düzenlenen eski festivallerden bahsediliyordu. Bu festivallerin kökeni, kasabanın doğaüstü olayları kontrol altına almak amacıyla yapılıyordu. Halk, doğanın güçlerini yatıştırmak için çeşitli ritüeller düzenler, gölde ve ormanda garip törenler yaparlardı. Festivaller sırasında yapılan danslar ve şarkılar, antik inançlardan esinlenmişti. Kasaba halkı, doğaüstü güçlerin onları koruyacağına inanıyordu.

Başımı kaldırdığımda, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark etmemiştim bile. Masanın üzerindeki kitaplar yığılmış, saatlerce burada kalmıştım. Kütüphane hala sessizdi, sadece ara sıra uzaklardan birinin adım sesleri duyuluyordu. İçimde garip bir rahatlama vardı. Bu kasaba ve okul, sandığımdan çok daha derin bir tarihe sahipti. Ancak kafamda daha çok soru işareti oluşmuştu. Tüm bu bilgiler, okulun sadece basit bir eğitim kurumu olmadığını gösteriyordu. Daha derinlerde bir şeyler vardı, ama henüz ne olduğunu anlayamamıştım.

Bir süre daha kitapların arasında kaybolduktan sonra, yavaşça toparlanmaya başladım. Saat geç olmuştu.

Masanın üzerinde bıraktığım kitapları yavaşça yerine yerleştirirken, içimdeki merak bir türlü dinmiyordu. Bu okul ve kasaba hakkında daha fazla şey öğrenmeliydim. Güçlerimin kaynağı burada bir yerde olabilirdi, ama bunun ne olduğunu tam olarak bilmiyordum.

Kitapları raflara geri koyduktan sonra kütüphaneden sessizce çıkarken, aklım hala okuduklarımda kalmıştı. Okulun geniş koridorlarına geri döndüm. Hava kararmaya başlamıştı, bu yüzden yavaşça yurduma doğru yürümeye başladım. Kütüphanede geçirdiğim saatler boyunca kafamdaki soruların sayısı daha da artmıştı. Ama en azından şimdi, nerede arayacağımı biliyordum.

Yurda döndüğümde Nova ve arkadaşlarının sesi kulaklarıma çalındı. Kapıyı açıp içeri girdiğimde, Nova gülümseyerek bana baktı. "Nerelerdeydin sen? Çok sessizdin bugün," diye sordu.

“Uzun bir araştırma yaptım,” dedim. Gözlerim yorgun ama huzurluydu. "Okul ve kasaba hakkında çok ilginç şeyler öğrendim. Ama anlatacak çok şey var."

Nova merakla yaklaştı. "Neler buldun? Merak ettim!"

Ona gülümseyerek masanın kenarına oturdum. "Bu kasabanın tarihi, düşündüğümüzden çok daha karanlık ve derin," diye başladım anlatmaya. "Ve bence bu okulun da o tarihle bağlantısı var."

Nova kaşlarını çattı, ilgisini tamamen bana vermişti. "Ne demek istiyorsun?"

"Tam olarak emin değilim," dedim, düşünceli bir şekilde. "Ama buradaki her şey... Sanki doğaüstü olaylarla iç içe geçmiş. Ve bu, sadece başlangıç olabilir."

Nova’nın bakışları değişmişti.

Gece boyunca Nova’ya kütüphanede bulduğum her şeyi anlattım. Bu kasaba ve okul hakkındaki gizemleri çözmek için daha fazla araştırma yapmam gerekiyordu. Ama artık ne aradığımı biliyordum. Ve bu araştırma, belki de güçlerimle ilgili daha fazla ipucu verecekti.

Yatağa uzandığımda, gözlerim ağırlaşmıştı ama içimde bir heyecan vardı. Yarın okulun ikinci günü olacaktı ve ben burada olmanın, bu okula gelmenin ne anlama geldiğini yavaş yavaş anlamaya başlıyordum.

İkinci günün sabahında, Nova ve ben kahvaltımızı hızlıca yapıp dersliklerimize doğru yola çıktık. Sabahın erken saatlerinde kampüs sessizdi, sadece birkaç öğrenci yurtlardan çıkıp dersliklere doğru ağır adımlarla ilerliyordu. Eryndor Akademisi’nin yüksek ağaçlarla çevrili yollarında yürürken Nova yanımda neşeyle konuşuyor, ben ise aklımda bir önceki günü tekrar ediyordum.

Bugün ikinci günüm ve ikinci dersimiz için hazırdım. Günün İlk dersi "Tarih ve Medeniyetler"di. İlk başta biraz sıkıcı olacağını düşünsem de, Akademi’de her dersin sıradan olmadığını daha ilk günden öğrenmiştim.

Ne olursa olsun, bu dersin sonunda yeni bir şeyler öğrenmiş olacaktım.

Belki akademisyene geçmiş ve tarih hakkındaki aklımda kalan soruları sorabilirdim. Buraya boş yere gönderilmemiştim. Güçlerim… Benim gibi olan birileri muhakkak olmalıydı!

Sadece görmeyi bilmeli ve de nasıl yapacağım öğrenmeliydim.

Tarih ve Medeniyetler dersi için büyük, ahşap kapılı bir dersliğe girdim. Dersliğin içinde geniş, uzun sıralar vardı. Yüksek tavanlı ve ağır ahşap kokan bir salondu burası. Duvarlarda antik haritalar ve eski dönemlere ait resimler asılıydı. Sanki tarih kitaplarından fırlamış gibiydiler. İçeri girdiğimizde Eva’yı çoktan ön sıralardan birine oturmuş buldum. Elini sallayıp yanına davet ettiğinde düşünmeden gülümseyerek Eva’nın yanına giderek oturdum.

Biraz sonra, tarih hocamız içeri girdi. Profesör Eldric, yaşı oldukça ilerlemiş bir adamdı. Beyaz saçları omuzlarına dökülüyordu ve üstünde koyu yeşil bir pelerin vardı. Sanki başka bir zaman diliminden çıkıp gelmiş gibiydi. Sessizce yerine geçti ve gözlüklerini burnunun ucuna doğru indirerek sınıfa göz attı.

"Hoş geldiniz," diye başladı, derin ve sakin bir ses tonuyla. “Bugün, dünya tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan Büyük Medeniyetler Çağı hakkında konuşacağız. Fakat burada sadece tarihi olayları öğrenmeyeceksiniz. Bu ders, size tarihten ders almayı, geçmişin izlerini bugünde nasıl bulabileceğinizi öğretecek.”

Profesör, tahtaya birkaç eski harita çizimi yapmaya başladı. Antik Yunan, Mısır ve Roma medeniyetleri hakkında detaylıca bilgi verirken, medeniyetlerin nasıl yükseldiğini ve ardından nasıl çöktüğünü anlatıyordu. Her kelimesinde, tarihin aslında bir döngü olduğunu, güçlerin sürekli el değiştirdiğini ve insanlığın geçmişten ders almadığında aynı hataları tekrarladığını vurguluyordu. Sınıfta herkes derin bir sessizlik içinde not alıyordu, ben de defterimde hızla yazıyordum.

Profesör Eldric konuşmasını sürdürdü: "Sizden bu derste beklediğim sadece kronolojik bilgiler öğrenmeniz değil. Soru sormanız, analiz etmeniz, düşünmeniz… Tarih, sadece bir bilgi yığını değildir; olayların arkasındaki nedenleri, insan doğasını ve toplumların dinamiklerini anlamalısınız."

Bir yandan yazarken bir yandan da aklımda söylediklerini işlemeye çalışıyordum. Eva, yanımda defterine hızlıca not alıyor, Nova ise biraz daha rahat bir tavırla dinliyordu. Ancak dersin sonuna doğru, Profesör Eldric, bir araştırma ödevi vereceğini söylediğinde herkes toparlandı.

"Önümüzdeki haftalar için bir medeniyet seçmenizi ve onun yükselişini, gücünü nasıl kazandığını ve nasıl zayıflayıp çöktüğünü analiz etmenizi istiyorum. Bu sadece bir ödev değil; kendi tarih bilincinizi oluşturmanız için bir fırsat. Bu ders, bir gözlem ve analiz dersidir. Ve bu ödev sizin dersi geçip geçmeyeceğini belirleyecektir, proje ödevi gibi düşünün. Zamanı geldiğinde bir kez daha konuşacağız."

Dersin bitiş zili çaldığında, sınıfta hafif bir uğultu yükseldi. Öğrenciler çantalarını toplarken, Eva dönüp bana baktı. "Bu ödev gerçekten zorlayıcı olacak," dedi gülümseyerek.

"Kesinlikle," diye yanıt verdim. "Ama ilginç olacağını da kabul etmeliyim."

Eva çantasını omzuna atıp bir kez daha söze girerek "Eh, şanslıyız ki beraber çalışabiliriz," dedi. “Tarih konusunda fena değilimdir.”

Kısa bir teneffüs arasında kampüsün bahçesinde biraz yürüyüp hava aldık. Sonraki dersim seçmeli ders olan Bilinçaltı ve Duygusal Zeka dersi idi. Bu derse başta pek ilgi duymamıştım ama güçlerimi hatırladığımda seçmem gerektiğini derinden hissetmiştim.

Bu dersin daha çok kişisel gelişim üzerine olduğunu biliyordum, ama detaylarını tam olarak öğrenmek için sabırsızlanıyordum.

Dersliğe girdiğimde bu sınıf çok daha modern ve minimalist bir şekilde dekore edilmişti. Duvarlar beyazdı ve odada sadece birkaç sandalye ve bir masa vardı. Dışarıdaki bahçeye bakan geniş pencereler sayesinde sınıf, doğal ışıkla aydınlanıyordu. Derse gelen öğrenci sayısı çok azdı, sadece birkaç kişi vardı. Eva da bu derse gelmişti ve ona yakın bir yere oturduk.

Az sonra, genç bir akademisyen içeri girdi. Profesör Valeria, oldukça enerjik ve karizmatik bir kadındı. Uzun, siyah saçları omuzlarına dökülüyordu ve üzerinde rahat bir spor kıyafeti vardı. Sınıfa girdiğinde, yüzünde geniş bir gülümseme vardı. Derse başlar başlamaz herkesin dikkatini çekti.

"Hoş geldiniz," dedi sıcak bir ses tonuyla. "Bu derste, bilinçaltının nasıl çalıştığını ve duygusal zekayı nasıl geliştirebileceğinizi öğreneceğiz. Bu, sadece akademik bir ders değil; burada kendi iç dünyanızı keşfetmek, duygularınızı anlamak ve onları yönetmek üzerine çalışacağız. Duygular, insanın en güçlü silahı olabilir; onları nasıl kullanacağını bilen, dünyayı değiştirebilir."

Derse başlar başlamaz, herkesin dikkatini topladı. Profesör Valeria, bilinçaltının nasıl çalıştığını anlatarak başladı. Düşüncelerimizin ve hislerimizin çoğunun bilinçaltımız tarafından yönlendirildiğini ve bu süreçlerin nasıl farkına varabileceğimizi açıkladı. Ardından, duygusal zekanın ne olduğunu, neden önemli olduğunu ve nasıl geliştirilebileceğini detaylıca anlattı.

"Duygusal zeka," dedi Valeria, "sadece başkalarının duygularını anlamak değil, aynı zamanda kendi duygularınızı tanımak ve onları yönetebilme yeteneğidir. Bu, hayatınızın her alanında sizi daha güçlü kılar."

Notlarımı hızla alırken bir yandan da söylediklerini düşünüyordum.

Dersin sonunda, profesör bize bir hafta boyunca duygu günlükleri tutmamızı ve her gün hissettiğimiz duyguları yazmamızı önerdi. Bu sayede, kendi duygusal farkındalığımızı geliştirebilecektik.

Ders bittiğinde başka bir kız öğrenciyle göz göze gelerek gülümsedim.

"Bu ders beklediğimden çok daha iyiymiş," dedim.

"Kesinlikle," dedi kız ve ardından ekledi. ‘’Loly ben.’’ Gülümseyerek elimi kıza uzattım. ‘’Ben de Luna.’’ Gülümseyerek elimi sıktığında başını nazikçe selamlarcasına indirdi. ‘’Memnun oldum.

Tanışmamızın ardından sınıftan konuşa konuşa çıkmıştık.

"Bu hafta boyunca kendi duygularımıza odaklanmak iyi bir deneyim olacak," dedi. "Birlikte bu konuda çalışabiliriz."

‘’Evet harika olur!’’ diyerek cevap verdiğimde çoktan koridor boyu ilerliyorduk ve sıradaki dersim öğle arasından sonraydı.

Derslikler kısmından çıkarken Loly bana el sallayarak yanımdan uzaklaşmayı tercih etti. Ve ben de ona el sallayarak arkasından ‘’Görüşürüz!’’ diye bağırmıştım.

Artık tek kalmış iken kantinin yolunu yavaşça tuttum. Benimkiler kantinde olmalıydı. Onları bulduğum an bu yalnızlık da son bulabilirdi.

...

 

Loading...
0%