@selinayeda_x
|
Gözlerim, geri dönme kararlılığını ve değişen dünyayı görme isteğini yansıtıyordu. Şimdi, yüzümde bir zamanlar kaçtığım ama şu anda kabul ettiğim güçlerin izleri vardı. Eryndor Akademisi’ne dönüş yolculuğum başlamıştı ve içimde hem bir hüzün hem de merak vardı. Üç haftalık tatil boyunca yaşadıklarım, beni birçok açıdan değiştirmişti. Bu süreç, geçmişin yankılarıyla başa çıkmayı, yeni hedefler belirlemeyi ve eski yaraları sarmayı öğretti. Yolculuk boyunca, evin her köşesinden ayrılmanın verdiği acıyı ve aynı zamanda yeni bir başlangıca adım atmanın verdiği heyecanı hissettim. Bu sabah, annem mutfakta kahvaltı hazırlarken, kapıdan seslenmişti: “Hazır mısın Luna?” Derin bir nefes aldım, ve gözlerimi kapatarak içsel bir huzur bulmaya çalıştım. “Hazırım anne,” dedim. Hazırdım evet. Luna Claire her daim, her şeye hazırdı! Araba yolculuğunun sessizliği, düşüncelerimi derinleştirirken, geçmişin yankıları ve geleceğin bilinmezliği arasında bir denge bulmaya çalıştım. Her bir kilometre, beni Eryndor Akademisi’ne, eski dostlarıma ve yeni zorluklara daha da yaklaştırıyordu. Araba havaalanında durduğunda ailemle ayrılık vakti geldiğini anladım. Artık şehre geri dönebilir ve ordan da trene tek başıma binebilirdim, tıpkı öğrendiğim gibi! Ailemle sıkı sıkı veda ettikten sonra annemi boynundan babamı ise yanından öptüm. Ben Luna Claire, her daim yola ve geleceğe hazır! Hedeften şaşmayan ve dimdik kalan o kız! Bu dönem pasif kalmayacaktım! … Yolda düşüncelerim, Raven’in karanlık tarafına dair yeni öğrendiklerimi ve Archer’la olan dostluğumu yeniden değerlendirme ihtiyacımı getiriyordu. Nova’nın bana verdiği destek, yeni başlayan bu dönemdeki en büyük kuvvet kaynağım olacak. İçimdeki şüpheler, endişeler ve umutlar arasında bir denge kurmaya çalışıyordum. Uçak havaalanında, Santa Fuero’da indiğinde derin bir nefes verdim. Havaalanından çıkıp bir taksiye el attıktan sonra arka koltuğa yerleştim. Yol kısa sürmüştü. Taksi beni tren istasyonunda bıraktığında borcumu ödeyerek taksiden indim ve tren istasyonuna girdim. Tren istasyonuna vardığımda, hızla hareket eden kalabalığa katıldım. Yolculuğumun son kısmına hazırlanıyordum. İçeri girip biletimi aldım ve uygun bir bekleme alanı bulup, bir köşeye oturdum. Kalabalığın sesleri, trenin geçişleri ve garın alışılmış ritmi, içimdeki kaygıları hafifletmeye çalışıyordu. Biletimi kontrol edip, ekranlarda trenimin zamanını inceledim. İstasyondaki bekleme süresi, düşündüğümden daha kısa sürdü. Trenim peronda belirdiğinde, içimde bir heyecan dalgası yükseldi. Bu, sadece fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda içsel bir yeniden doğuş yolculuğuydu. Tren istasyonunda birkaç dakika bekledikten sonra, valizimi elime alıp perona doğru ilerledim. Tren oldukça modern ve konforluydu. İçeri girip pencere kenarındaki koltuğuma oturdum. Tren hareket etmeye başladığında, şehrin silueti yavaşça kayboldu. Derin bir nefes alarak pencere dışındaki manzarayı izledim. Şehirler, doğa manzaraları, her şey hızla değişiyordu ve bu değişim benimle birlikte ilerliyordu. Trenin yavaşça hareket ederken içimdeki huzur arttı. Grimswood Kasabası’na gidiyordum. Ve nihayet, akademinin yüksek kuleleri ufukta belirdiğinde, kalbimdeki ritim hızlandı. Gökyüzü, üzerinde yolculuk ettiğim bu karanlık düşüncelerle dolu olan geceyi geride bırakmak üzere parlak bir ışıkla aydınlanıyordu. Eryndor Akademisi’nde sadece öğrenim değil, gerçekler ve yüzleşmeler de vardı. Hazırdım. Bu yıl, karşılaşacağım yeni zorluklar ve içsel yolculuğumda bulacağım cevapsız sorularla dolu olacaktı. Ama bir gerçek vardı ki: Her şey yeniden başlayacaktı. Kalkışa hazırdım. Bu sefer, sadece varış noktasına değil, içsel dönüşüm ve yeni başlangıçlara da odaklanarak… Yolculuğumun sonunda, tren kasabanın sonundaki akademiye, Eryndor’a vardı ve içimdeki karışık duyguların yerine, yeni bir amaç ve netlik duygusu oluştu. Eryndor Akademisi’nin kapıları önümde açıldığında, bu yeni dönemin başlangıcıyla birlikte hem geçmişin yüklerinden hem de geleceğin umutlarından arınmış bir şekilde içeri adım atmanın vaktinin geldiğini hissettim. Eryndor’a geri dönüş, her şeyin yeniden başlaması demekti. Ve ben, bu kez her şeyin farklı olacağını biliyordum. Trenden indim ve valizimi elime alarak durağa yönelerek trenden uzaklaştım. Kapalı bir tren istasyonu değil apaçık açık hava istasyonu gibiydi. Yüksek, şeffaf çatısı, güneş ışığını içeriye yayarak istasyonu doğal bir aydınlıkla dolduruyordu. Havanın serinliği yüzüme çarptı, bu soğuk hava bir yandan ferahlatıcı, diğer yandan Eryndor’un sert gerçekliğini hatırlatıyordu. Gözlerim istasyonun etrafını tararken, heyecan ve endişe arasında gidip geliyordum. İstasyonun giriş kısmında, gökyüzüyle buluşan yeşil ağaçlar ve bahçe düzenlemeleri dikkatimi çekti. Bu yer, sakin ve huzurlu görünüyordu, ama aynı zamanda burada yaşadığım eski anıları ve karşılaştığım zorlukları da hatırlatıyordu. Tren istasyonundan yavaşça uzaklaşırken içimdeki garip bir huzursuzlukla valizimi sürüklemeye başladım. Etrafımdaki herkes kendi dünyasına dalmış gibiydi, ama ben adımlarımı dikkatle atıyor, sanki bir şey olacakmış gibi etrafımı kontrol ediyordum. Yüzüme vuran serin hava biraz rahatlatıcıydı, fakat aynı zamanda beni geçmişe, Eryndor'da yaşadığım ilk zamanlara götürüyordu. Bu istasyonda geçen anılar, burada yaşanan her şey bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Gözlerim bir an çevreyi taradı ve derin bir nefes aldım. Hemen istasyonun biraz ilerisinde, gölgelerin arasında hareket eden tanıdık bir figür gördüm. Archer. O an kalbim duracak gibi oldu. Onu burada görmek beklediğim bir şey değildi, fakat bir yandan da sanki hep burada olacağını biliyordum. Sanki yazgı bizi yine bir araya getirmişti. Ayaklarım bir an için donmuş gibi hissettim. Hareket edemedim. Archer, her zamanki gibi kendine özgü o sakin ve ölçülü duruşuyla orada duruyordu. Etrafındaki kalabalıktan bağımsız, sanki sadece ikimiz varmışız gibi hissettirdi. İkimizin arasında sanki görünmez bir bağ vardı, bu bağ bizi birbirimize çekiyor, anılarımızı yeniden canlandırıyordu. Bir an, tanıştığımız ilk gün gözlerimin önüne geldi. O gün de böyleydi. Başım dönüyordu, midem bulanıyordu ve adımlarım beni zor taşırken Archer birden önümde belirmişti. "Dikkat et.’’ demişti sakin ama otoriter bir ses tonuyla. O anda güçsüz düşmüştüm ve Archer beni kolumdan tutarak yere oturtmuştu. "Bu akademide rehberlerden biriyim. Yeni öğrencilerle ilgileniyorum." demişti gözlerimin içine bakarak O zamanlar onunla olan bu ilk tanışmamızın, hayatımda böylesine önemli bir yere sahip olacağını asla düşünmezdim. Ama işte, şimdi, tekrar onunla burada karşı karşıya kalmak, geçmişi hatırlamakla bugünü yaşamak arasında garip bir duygu uyandırmıştı. Onunla yaşadığım tüm karmaşık duygular, ilk tanıştığımız o ana kadar uzanıyordu. Başımı sallayıp kendimi toparlamaya çalıştım, ama geçmişe dalıp gitmemden dolayı adımlarım hafifçe sendeledi. Valizim elimden kayıyordu ki, Archer bir kez daha orada belirdi. Aynı o ilk günkü gibi, beni yakaladı. "Yine başın mı dönüyor, Luna?" dedi, sesinde hafif bir alay vardı ama gözlerinde endişe de seziliyordu. Ellerini omuzlarımda hissettim, beni yavaşça yere doğru oturturken o tanıdık güven duygusu yine içimi kapladı. Geçmişle şimdi arasındaki çizgi silikleşmişti. "Hayır, hayır," dedim biraz mahcup bir gülümsemeyle, "Sadece… Gözüm daldı bir de seni beklemiyordum karşımda.’’ ‘’Bu sıralar gözlerin çok dalıyor biliyor musun?’’ sesinde eski kırıklar yoktu. Yine en baştan alıyormuşuz gibiydi her şeyi. Archer derin bir nefes aldı, sanki beni bir kez daha kurtardığına memnun olmuş gibiydi ama aynı zamanda bu durumun sürekli tekrar etmesi onu düşündürüyor gibiydi. "Burada olacağımı biliyordun," dedi. "Beni ne zaman görmek istemesen, genelde ben karşına çıkıyorum." Onun bu sözleri beni hem güldürdü hem de kafamı karıştırdı. Çünkü doğruydu. Archer ne zaman hayatımdan uzaklaşmış gibi hissetsem, bir şekilde geri gelirdi. Bu döngüden çıkamıyorduk. "O zaman neden buradasın?" diye sordum, merakla gözlerinin içine bakarak. "Yine beni kurtarmak için mi?" Archer, gözlerini kaçırmadan yüzüme bakmaya devam etti. O an içimde bir şeyler çözüldü. Belki de her zaman olduğu gibi, cevaplar vermeden beni bir şekilde ikna edecekti. Ama bu kez, konuşmak zorundaydı. "Seninle konuşmam gerek, Luna," dedi sonunda. "Raven ile ilgili. Sana bunu daha önce de anlatmaya çalıştım, ama sen…" Sözlerini keserek başımı iki yana salladım. ‘’Açıklama yapmana gerek yok, üç haftalık tatilde değiştim ben.’’ "Bu kadar basit değil!" dedi Archer, sesinde belirgin bir tını vardı, kararlılık. "Onun hakkında bilmediğin şeyler var. Ona bu kadar güvenmen beni endişelendiriyor." Bu defa ben gözlerimi kaçırdım. ‘’Güvenmiyorum…’’ dedim bir çırpıda fısıltıyla. Archer bana şaşkınca bakarken kendi de kendini yere bırakmıştı. Koltuklar varken yere oturmamız ironikken öyleydik işte, çekirdekle dedikodu yapanlar gibi bağdaş kurmuştuk karşılıklı. ‘’Ne demek istiyorsun?’’ Hafif bir şekilde gülümsedim Archer’ın bu sözlerine. Ardından gülümsemem büyüdü. ‘’Anlarsın yakında.’’ Diyerek omuzlarından tutarak yerden kalktım. Üstümü başımı silkelerken benimle birlikte Archer da kalkmıştı. ‘’Bekle!’’ dedi ardından hızlı bir şekilde. ‘’Bana mı güvenmiyorsun?’’ diye yadırgarken söze girdim. "Bu kadar kesin konuşuyorsun ama bana açıkça ne olduğunu anlatamıyorsun. Ne saklıyorsun, Archer? Sadece söylentiler mi bunlar, yoksa gerçek bir şeyler mi var?" Archer, dudaklarını ısırarak kısa bir süre sustu. "Sana her şeyi anlatamam, yapamam.’’ ‘’Neden?..’’ diye fısıldadım sessizce, kendi kendime mi ona karşı mı bilmezken. Ama Archer beni duymuştu, Archer beni her zaman duyuyordu ve ihtiyacım olduğunda her zaman yanımda bitiyordu. Archer’a güveniyordum. Cevap ise… Raven’e olan güvensizliğimdi. Ama sorun şu ki… Archer’ın da sırları ve gizemi vardı. Çözülmesi gereken bir zeka küp, bitirilmesi gereken bir yapboz, açılması gereken kilitli bir kutu ve okunması gereken gizemli bir romandı. Bir süre sessizce birbirimize baktık, kimse bir şey söylemedi. Derin bir nefes aldım ve Archer’ın gözlerinden kaçınarak biraz geri çekildim. "Bana her şeyi anlatamıyorsan, o zaman ben de daha fazla soru sormayacağım," dedim. Sesimde bir kararlılık vardı, ama aynı zamanda yorgunluk da hissediliyordu. Archer’ın gözleri kısıldı. Bakışlarımı ona çevirerek yavaş bir şekilde başımı salladım. Bir adım geri atıp derin bir nefes aldım. Archer’ın gözlerinde bir şeyler söylemek istediğini görebiliyordum, ama sanki kelimeleri bulamıyordu. "Bekle!" dedi aniden. Sesi, içimdeki dalgaları harekete geçirdi. ‘’Cevabı vermedin, güvenmiyor musun bilmem gerek!?’’ Başımı iki yana salladım, ardından omuz silktim ‘’Bu önemli bir detay değil önemli olan olacaklar.’’ Dedim kesin bir ifade ile. "Sadece dikkatli ol," dedi Archer yavaşça, sesinde yorgun bir ton vardı. "Güvendiğin insanlar bazen en tehlikelileri olabilir." Onun bu sözleri, içimde bir şeyleri harekete geçirdi. Ama Archer’ın da sırları vardı ve bu sırlar çözülmeden rahatlamam imkânsızdı. Yavaşça başımı salladım. "Tamam," dedim sonunda. "Dikkatli olacağım." Archer’ın yüzünde hafif bir rahatlama vardı. "Bunu zaten biliyorum, Luna," dedi. ‘’Dikkatli olacağını biliyorum.’’ Archer’a tebessümle karşılık verdiğimde bu konuşmanın burada bitmiş olduğunu da rahatlıkla kestirebiliyordum. Hava serinlemiş, rüzgar ağaçların yapraklarını hafifçe sallıyordu. İstasyonun etrafındaki kalabalık dağılmış, geriye sadece birkaç öğrenci kalmıştı. Yurt binasına yaklaştığımızda Archer’dan ayrılarak içeri girdim. Nova’nın her zamanki gibi beni beklediğini düşündüm. ncak kapının önüne vardığımızda, onu neşeli halinden farklı gördüm. Yüzünde bir şey vardı, bir endişe ya da bir kararsızlık… Normalde bizi gördüğünde hemen gülümseyerek selam veren Nova, şimdi sessizdi. Sanki bir şey olmuştu, ama söyleyemiyordu. "Nova?" diye seslendim, yaklaşarak. Ama Nova gözlerini kaçırdı ve hafifçe gülümsedi. "Merhaba Luna," dedi ama sesi her zamankinden daha durgundu. "Nasılsın?" "İyiyim," dedim, ama gözlerim onun yüzüne odaklanmıştı. "Sen nasılsın? Bir şey mi oldu?" Nova hafifçe başını salladı. "Yok, bir şey yok. Sadece… biraz yorgunum. Sanırım bu hafta biraz zor geçti." Bu açıklama yeterli değildi. Nova’nın sesindeki tını, Archer’ınki gibiydi. Sanki ikisi de bir şeyler biliyor, ama bana anlatmıyorlardı. İçimdeki huzursuzluk yeniden alevlendi. Nova’nın o içten gülümsemesini kaybetmiş olduğunu görmek beni endişelendirdi. Ne olmuştu? Archer’ın söyledikleriyle bir ilgisi var mıydı? O anda kafam iyice karışmıştı. Hem Archer’ın hem de Nova’nın sırları vardı ve bu sırlar beni içine çeken bir girdaba dönüşüyordu. Nova’nın yüzündeki o garip ifade, içimde büyüyen huzursuzluğu daha da derinleştirdi. Archer'ın söyledikleri zihnimde yankılanıyordu: "Güvendiğin insanlar bazen en tehlikelileri olabilir." Bu sözleri, Raven'e yönelik endişelerime işaret eder gibiydi, ama şimdi Nova'nın bu halini görünce, kime güvenebileceğimi sorgulamak zorunda kalıyordum. Nova her zaman yanımda olmuştu, en parlak ve en güvenilir dostumdu. Ama şimdi, gözlerimin önünde değişmiş gibiydi. Bu sessizlik, bu çekingenlik... Nova'nın bir şey sakladığını hissediyordum. “Gerçekten iyi misin?” diye tekrar sordum, bu sefer daha ısrarcı bir tonla. Nova, bu soruya biraz daha net bir cevap vermek zorunda kalmış gibi yüzünü buruşturdu. “İyiyim,” dedi, ama gözleri hala beni ele vermemeye çalışıyordu. "Gerçekten, sadece yorgunum. Başka bir şey yok, Luna." Ama bu, beni tatmin etmedi. Yine de Nova'nın üzerine gitmenin pek bir faydası olmayacağını biliyordum. Onun da bana açılmak için zamana ihtiyacı vardı, tıpkı Archer gibi. Ve ben de ikisini de zorlama lüksüne sahip değildim. Sadece derin bir nefes aldım, içimdeki kaygıyı bastırmaya çalışarak, “Tamam,” dedim. “Eğer bir şey olursa bana söyle, tamam mı?” Nova’nın hafifçe başını salladığını gördüm ama bakışları hala uzaklara odaklanmış gibiydi. Sanki başka bir yerdeydi, başka bir düşüncenin içinde kaybolmuştu. Archer da benzer bir durumda olduğundan, bu onların arasında bir bağ olup olmadığını merak etmeye başladım. İkisinin de beni endişelendiren bir şeyler biliyor olması ihtimali, zihnimi kemiriyordu. Ama bu konuda daha fazla düşünmemek için kendimi zorladım. “Ders kaydı yapmamız gerekiyor, değil mi?” diye sordum sonunda, sessizliği bozarak. Belki de eski, basit rutinimize geri dönmek biraz olsun zihnimizi dağıtabilirdi. Nova’nın yüzüne hafif bir gülümseme yerleşti, ama hala tam anlamıyla rahatlamamıştı. “Evet, kayıtlar bu birkaç günde kapanıyor. Eğer hemen halletmezsek bazı dersleri kaçırabiliriz,” dedi Nova. Sesinde biraz olsun eski canlılığı hissettim, ama hala bir şeyler eksikti. Yurt odamızdaki masa lambası hafif bir sarı ışık yayıyordu. Nova, her zamanki gibi laptopunu çıkarıp yatağının kenarına oturdu. Ben de dolabımın yanındaki masaya geçip kartımı çıkardım. Önümüzde iki atölye ve yedi ana ders seçmemiz gerekiyordu. Kartlarımızı bilgisayara okutup kayıtlara başladık. Bu süreç, her ne kadar heyecan verici olsa da, aynı zamanda biraz stresliydi. Doğru dersleri seçmek, doğru atölyelere katılmak… Tüm bunlar, dönem boyunca üzerimizde büyük bir etki bırakacaktı. Nova bana dönerek, "Hangi atölyeleri seçeceksin?" diye sordu. Gözleri hala biraz yorgundu, ama en azından bu anlık bir dikkat dağıtma gibiydi. “İlk olarak sanatla ilgili bir atölyeye gitmek istiyorum," dedim, ekrana bakarak seçenekleri gözden geçirirken. "Sanatın Psikolojisi ilginç olabilir. Renklerin, biçimlerin ve kompozisyonların psikolojik etkileri üzerine yoğunlaşan bir program gibi duruyor. Renkler hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum.” Nova gülümsedi. "Tabii, sen ve sanat," dedi, ama bu sefer sesi biraz daha rahatlamış gibiydi. "Ben de düşünüyordum, ‘Ritim ve Yaratıcılık Atölyesi’ güzel olabilir. Hem müzik hem de yazılı çalışmalarda yaratıcı süreçleri keşfediyormuşuz. Belki sana ilham verir." İkinci atölye için de Yaratıcı Ressamlık atölyesini seçtim. Atölyelerimizi seçtikten sonra, sıra zorunlu derslerimize geldi. Nova, ekranına odaklanmış halde, "Zorunlu derslerde seçeneğimiz yoktu tabii. -Etkili Konuşma ve İletişim -Mantık ve Zeka -Fiziki Coğrafya -Gelişmiş Proje Yönetimi -Bilimsel Araştırma Yöntemleri ve Problem Çözme -Kültür Antropolojisi -Felsefi Düşünce ve Etik İşte tam olarak bu kadardı ve bu dönemde de tıpkı geçen sefer gibi dokuz dersim vardı. Ders seçimlerimizi tamamladıktan sonra, yorgunluk ama aynı zamanda bir rahatlama hissettim. Kayıt işlemi bitmişti, şimdi sıradaki dönem için hazırdık. İkinci dönem için tüm benliğim ve hazır olunuşluğum ile hazırdım! … |
0% |