Yeni Üyelik
86.
Bölüm

S2B11

@selinayeda_x

Gece çökmüştü. Ay ışığı, ormanı titrek bir parıltıyla aydınlatırken yaprakların hışırtısı fısıltılar gibi etrafta yankılanıyordu. Müdire Isabella, koyu renkli pelerinini omuzlarına atmış, ince bir çubuğu elinde tutarak sessizce önümüzde yürüyordu. Onu takip ederken Leo, Nova ve Archer’ın sessizliği de tıpkı doğanın sessizliği gibi üzerimize çökmüştü.

Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken kalbim hızla atıyordu. Düşüncelerim birbiriyle yarışıyor, zihnimden çıkmak için çırpınıyordu. Bu gece... Diğerlerinden farklıydı. Normal derslerimizin dışında, bu gece sanki daha derin, daha anlamlı bir bilgiyle karşılaşacakmışız gibi hissediyordum. İçimde bir korku vardı ama aynı zamanda da tarifsiz bir merak.

Müdire Isabella aniden durdu. Önümüzde küçük bir açıklık belirdi. Ay ışığı ormanın sık ağaçları arasından süzülüp açıklığın ortasına vuruyordu. Dikkatlice etrafı süzdüm. Bir şeyler... Farklıydı burada. Havadaki enerji daha yoğundu, neredeyse tenimin üstünde elektriksel bir titreşim gibi hissediliyordu. Müdire Isabella başını çevirip Leo’ya baktı. Leo, müdireyle sessiz bir anlaşma yapmış gibi başını onayladı ve önümüze geçti.

“Bu gece, size gerçek gücün ne olduğunu göstereceğiz,” dedi müdire sesi alçak ama kararlı bir tonla. Gözleri, alevli bir tutku ile yanıyordu. Bakışlarında ciddiyet ve kendinden eminlik doluydu. “Güç, sadece doğuştan gelen yetenekler değildir. Kontrol etmeyi öğrenmeniz gereken bir enerjidir.”

Archer’ın dudakları hafifçe büzüldü. Gözleri kısıldı ve sessizce Leo’yu izledi. Bu bakışlarında bir meydan okuma mı vardı, yoksa anlaşmazlık mı? Tam anlamadım, ama Archer’ın gerginliği neredeyse dokunulacak kadar somuttu. Leo, Archer’a doğru küçük bir gülümsemeyle başını eğdi ve açıklığın ortasına geçti.

“Luna,” diye seslendi Leo aniden. Kalbim bir an duracak gibi oldu. “Öne gel. Bu gece öğrendiklerin üzerinde biraz daha çalışacağız.”

“Ne... ne yapmamı istiyorsun?” diye sordum, sesim hafifçe titreyerek. İçimdeki karmaşayı gizlemeye çalışıyordum ama Leo’nun bakışları her şeyin farkındaydı.

“Bu gece senin kontrolünü test edeceğiz. Gücünü sınırlarda kullanmanı ve onu nasıl yönlendireceğini öğrenmeni istiyorum,” dedi yavaşça.

Göz ucuyla Nova’ya baktım. O, her zamanki gibi soğukkanlıydı. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, başını hafifçe yana eğerek Leo ve beni izliyordu. Archer ise yüzünde neredeyse fark edilmeyen bir gerginlikle duruyordu. Müdire Isabella’nın yanındaki konumundan hiç kıpırdamamıştı. Bize mesafesini koruyordu ama bakışları sanki en ufak bir hatamızda müdahale edecekmiş gibi sabitti.

Ve de eğitimi tamamen Leo’ya bırakmıştı. Leo, parmaklarını şıklattı ve bir anda havada elektrik kıvılcımları beliriverdi. Gözlerimi kıstım ve odaklanmaya çalıştım. Etrafımızdaki enerji yoğunlaştı ve havada dolaşan kıvılcımlar açıklığın ortasında toplanmaya başladı. Bir an, neredeyse gözlerime inanamadım; enerji, Leo’nun ellerinde şekillenmeye başlamıştı. Havada dalgalanan mavi ve beyaz ışıklar, sanki görünmez bir iplikle dokunuyormuş gibi bir araya geliyordu.

“Şimdi, Luna,” dedi Leo, sesi sakin ama etkileyiciydi. “Bu enerjiyi kendi gücünle yönlendireceksin. Bunu yaparken tüm dikkatin ve iraden burada olmalı. Enerjinin kaybolmasına ya da kontrolünden çıkmasına izin verirsen, sonuçları tahmin edemeyiz.”

Gözlerimi kısarak Leo’nun oluşturduğu enerjiye odaklandım. İçimdeki güç hafifçe kıpırdandı; parmaklarımın ucunda bir karıncalanma hissettim. Enerjiyi hissetmeye çalıştım. Onunla uyum sağlamak… Onu anlamak... Bu, her zamankinden farklıydı. Bir adım attım ve ellerimi yavaşça kaldırdım. Enerjiyi parmaklarımın arasında yönlendirmeye çalıştım. İlk başta, sanki beni dinlemiyor gibiydi. Kıpır kıpır, huzursuz bir hayvan gibi kontrolden çıkmaya çalışıyordu.

“Odaklan Luna,” diye fısıldadı Leo. Sesi kulaklarımın içinde yankılandı. “Ona hükmet, ama onu boğma. Enerjiye kılavuzluk et. Onu yönlendir.”

Nefesimi yavaşlattım ve enerjiyi parmaklarımın arasına topladım. Ellerimin arasında mavi bir ışık parladı, hafifçe dalgalandı. Gücü tam olarak kontrol edemediğimi hissediyordum ama ona zarar da vermiyordum. Sadece… dokunuyordum.

“Daha iyi,” dedi Leo, memnuniyetle. “Ama şimdi, onu yoğunlaştır.”

Enerjiyi daha da sıkıştırmak için odaklandım. Ellerim titremeye başladı. O an, enerji kıvılcımları kontrolden çıkmış gibi bir anda yayılmaya başladı. Gözlerim büyüdü ve neredeyse panikleyecekken, Archer bir adım attı.

“Dur, Luna!” dedi sertçe. Sesi beni anında durdurdu. Ellerimi hızla indirdim ve enerji bir anda dağıldı. Havadaki kıvılcımlar söndü, etraf yeniden sessizliğe büründü. Kalbim çılgınca çarpıyordu. Archer’a baktım. Kaşlarını çatmıştı ama yüzündeki endişeyi gizlemeye çalışmıyordu. “Çok fazla baskı yapıyorsun. Gücü kontrol etmeye çalışıyorsun ama onunla uyum sağlamıyorsun.”

“Ben sadece…” Sözlerim boğazımda düğümlendi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Başarısız olduğumu düşünmüştüm, ama Leo’nun yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

“Hayır, Archer,” dedi Leo. “Luna, doğru yolda. Hatalar yapacak, kontrolü kaybedecek. Ama sonunda gücünün sınırlarını öğrenecek. İşte bu yüzden buradayız.” Leo, bana tekrar döndü. “Luna, bir kez daha dene. Ama bu sefer enerjiyi serbest bırak. Ona hükmetmeye çalışma, onunla bir ol.”

Derin bir nefes aldım ve tekrar ellerimi kaldırdım. Enerjiyi hissetmeye çalıştım. İçimdeki gücü ve Leo’nun yarattığı enerjiyi… İkisi de farklıydı ama aynı zamanda birbirini tamamlıyor gibiydi. Ellerimi yavaşça hareket ettirdim ve enerjiyi hafifçe yönlendirdim. Bu sefer, daha sakindi. Ellerimin arasında parlayan mavi ışık yavaşça döndü ve şekillenmeye başladı.

“Evet, işte böyle,” dedi Leo, sesinde memnuniyet vardı. “Devam et.”

Enerji, ellerimin arasında hafifçe şekil alırken, neredeyse bir müzik gibi yankılandı. Ritim ve ahenk vardı. Bir süre sonra, ellerimin arasında küçük bir enerji topu belirdi. Parlak, ışıl ışıl ve kontrol edilebilecek kadar yoğundu.

Nova sessizce yaklaştı ve bana bakarak başını eğdi. “Güzel. Ama şimdi asıl test başlıyor.”

“Test mi?” dedim, şaşkınlıkla.

Nova’nın yüzünde hafif bir gülümseme vardı. “Evet. Şimdi bu enerjiyi, yönlendirmeye çalışacağız. Amacımız ne olursa olsun, enerjiyi istediğimiz yere odaklamamız gerekiyor.”

O an, müdire Isabella devreye girdi. İnce parmaklarıyla havada küçük bir daire çizdi ve açıklığın ortasında bir sembol belirdi. “Bu sembol, enerjinin kaynağını gösterir. Sizin amacınız, bu sembole enerjinizi odaklamak ve onu harekete geçirmek olacak.”

Ellerimin arasında yoğunlaşan enerjiyi sembole odaklarken, nefesimi tuttuğumu fark ettim. İçimdeki gücün beni saran ve kucaklayan bir varlık gibi hareket ettiğini hissediyordum. Bu güç, Leo’nun az önce bana öğrettiği gibi artık itaatsiz bir hayvan gibi değildi. Daha ziyade, sakin ve sadık bir dost gibi ellerimin arasında şekil alıyordu. Parmaklarımın ucundan yayılan kıvılcımlar titrek bir şekilde dans etmeyi bıraktı ve havada yavaşça asılı kaldı. Yüzümde beliren küçük bir gülümsemeyle, tüm dikkatimle enerjiyi sembole doğru yönlendirdim.

“Sakin ol, Luna,” diye fısıldadı Leo, sanki daha fazla baskı yapmamdan korkar gibi. Gözleri dikkatle ellerimdeki enerjiyi izliyordu. “Sadece bırak... Ona hükmetme, ona yol göster.”

Derin bir nefes aldım ve enerjinin serbestçe akmasına izin verdim. Ellerimden yayılan mavi ışık, yavaşça havada süzüldü ve önümüzde asılı duran sembolün etrafında dönmeye başladı. Başlarda çekingen bir yılan gibi kıvrılsa da, birkaç saniye içinde sembolün etrafını tamamen sardı ve bir an için duraksadı. Tam o anda, enerjinin yoğunluğu kat kat arttı ve sembolün her bir çizgisi parlamaya başladı.

Gözlerim büyüdü, ama bu parıltının beni korkutmasına izin vermedim. Enerjiyi odaklamaya devam ettim, sembolün her bir noktasına nüfuz etmesini sağladım. O an, sembol titredi ve Leo’nun az önce bahsettiği ‘harekete geçirme’ olayı gerçekleşti. Sembol, mavi bir enerji dalgası yayıp titrek bir şekilde havada döndü. Etrafımızdaki hava elektrik yüklüydü, her bir kıvılcım, her bir enerji dalgası tenimde karıncalanmalar yaratıyordu. Ama hepsi kontrolüm altındaydı.

“İnanılmaz…” diye fısıldadı Nova, gözleri kocaman açılmış bir şekilde bana bakıyordu. İnanmazlık doluydu bakışları. Şaşkınlığını gizlemiyordu. Dudakları hafifçe aralanmıştı ve yüzüne düşen uzun kahverengi saçlarını bile iteleme zahmetine girmemişti.

“Luna, sembolü harekete geçirdin,” dedi Leo, sesinde bir onaylama tonu vardı. Ama bu seferki gülümsemesi daha genişti. Gözleri ise neredeyse takdirle parlıyordu. “Enerjiyi bu şekilde yönlendirebilmek… Bu seviyede bir kontrol...”

Kafam karışmıştı. Bu muhtemelen iyi bir şeydi, ama tam olarak ne anlama geliyordu? “Ne demek istiyorsun?” diye sordum, hala ellerimi indirmemiştim. Parmaklarım titriyordu ama enerjiyi daha fazla tutabilirdim. Bunu hissediyordum.

“Demek istiyorum ki…” Leo, aramızdaki mesafeyi kapatıp hemen yanıma geldi. Sesinde hafif bir heyecan vardı. “Luna, gücünün sadece yüzeyini kazıyoruz. Senin çok daha büyük bir potansiyele sahip olduğunu her zaman biliyordum, ama bu... Bunu beklemiyordum.”

Göz ucuyla müdire Isabella’ya baktım. O da hafifçe başını eğmişti. Gözlerinde şaşkın bir ifade vardı. Dudakları ince bir çizgi halini almıştı, sanki bu durumu değerlendirmeye çalışıyor gibiydi. Derin bir nefes aldı ve açıklığın ortasına doğru bir adım attı.

“Luna,” dedi, sesi her zamanki gibi yumuşak ama otoriterdi. “Sana verilen bu enerjiyi böylesine hızlı bir şekilde yönlendirebilmek... Normal şartlarda bir öğrencinin yıllarca üzerinde çalışması gereken bir yetkinliktir. Sen... Bu gece, beklentilerimi fazlasıyla aştın.” Sesi, yüzüyle uyumlu bir şekilde yavaşça gülümsedi. Bu bir onaylamaydı, belki de bir takdir. “Seni tebrik ediyorum.”

İçimde bir kıvılcım yandı. Gözlerim parladı ve hafifçe başımı eğerek ona saygı gösterdim. “Teşekkür ederim, Müdire Isabella,” dedim alçak bir sesle. Bu övgünün değerini biliyordum. Müdire Isabella, kolay kolay birine övgüde bulunmazdı.

Müdirenin gözleri, Nova ve Leo’ya kaydı. “Siz de bunun farkında olmalısınız. Luna’nın gücü, yalnızca bir yetenek değil. Daha da derin bir kökeni var. Belki de düşündüğümüzden çok daha fazlasına sahip…”

O anda, Archer’ın sessizliğini koruduğunu fark ettim. Sanki bu anın sadece izleyicisiymiş gibi duruyordu. Ama bakışları üzerimdeydi, yüzündeki hafif yumuşaklık neredeyse fark edilmeyecek kadar inceydi.

“Archer?” dedim, şaşkınlıkla. Onun bu kadar sessiz kalmasına alışkın değildim. Normalde o hep bir şekilde yorum yapar ya da meydan okurdu. “Ne düşünüyorsun?”

Archer, derin bir nefes aldı ve yavaşça yanıma geldi. Gözleri, enerjinin hala asılı kaldığı sembole ve sonra tekrar bana döndü. “Bence…” dedi yavaşça. “Bence sınırlarını bulmaya çalışmalısın, Luna. Ama bunu yaparken kendine zarar vermemeye dikkat et. Bu enerji güçlü, çok güçlü. Senin ona hükmetmeye çalışmanı istemiyorum. Onunla bir olmanı istiyorum.”

Archer’ın bu kadar yumuşak ve temkinli konuşması… içimde bir sıcaklık yarattı. “Yani, dikkatli olmamı mı istiyorsun?” dedim hafifçe gülümseyerek. Kaşlarımı kaldırdım. “Bu pek Archer tarzı değil.”

Gözleri bana dikildi. O derin, karanlık bakışlarında ince bir gülümseme belirdi. “Sadece… Korkmana gerek yok. Ne kadar güçlü olursan ol, burada yalnız değilsin.” Ellerini cebine soktu ve başını yana eğerek bana dikkatle baktı. “Ben buradayım.”

Bir an için kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Bu kadar basit bir cümlenin bana bu kadar güven vermesi şaşırtıcıydı. Archer’ın yavaşça gülümsemesi ve o sakin, kendinden emin duruşu... Sanki her şeyin kontrol altındaymış gibi hissettirdi.

“Ben de buradayım, Luna,” dedi Nova, sesi yumuşak ve içtenlikle doluydu. “Bu gece seni izlerken anladım ki… Gerçekten de farklısın. Ama bu farklılık seni yalnız bırakmayacak.” Gözleri benimkine kenetlendi. “Biz buradayız. Gücünle ne yaparsan yap, senin yanında olacağız.”

İçimdeki baskı yavaşça dağıldı. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Enerji parmaklarımın arasında süzüldü ve yavaşça sembolden ayrıldı. Etrafa küçük kıvılcımlar saçıldı ve sonunda enerji tamamen kayboldu. Ellerimi indirdim ve rahat bir nefes aldım. Gözlerim müdire Isabella’ya, Leo’ya ve diğerlerine kaydı.

“Luna, seni izlemeye devam edeceğiz,” dedi müdire Isabella. “Ama bu gece… Burada son buluyor. Artık öğrendiklerini pekiştirme zamanı.”

Leo başını salladı ve ben, gözlerimi ona diktiğimde bakışlarındaki derinliği gördüm. “Luna, seni izlemek… Gerçekten heyecan verici. Neler yapabileceğini görmek için sabırsızlanıyorum.”

“Ben de,” diye fısıldadım, sesi duyamayacakları kadar alçak bir tonla. İçimdeki enerji hala hafifçe parlıyordu, ama artık kontrolü tamamen bendeydi. “Ben de…”

Pazar sabahı uyandığımda, odamdaki sessizlik, gecenin sessizliği kadar huzursuz ediciydi. Nova çoktan kalkmış ve bir yerlere gitmişti. Ne zaman uyanmıştı, nereye gitmişti, hiçbir fikrim yoktu. Yatağımda otururken dün gece olanları düşünmeye çalıştım, ama aklıma takılan tek bir şey vardı: Archer ve Nova. Onların partiden bahsetmeleri, davet edilmediğim gizli bir partiydi tabii ki her zamanki gibi.

Ve davet edilmeme sebebi tabii ki de sadece birinci sınıf olmamdan kaynaklı bir şeydi.

Ama yine de... İçimde garip bir sıkıntı oluşturmuştu. Belki de bu sadece saçma bir histi, ama yine de içimi rahatlatamıyordum.

Penceremin kenarına gidip dışarı baktım. Güneş yavaşça yükseliyordu, pazar günü öğlene yaklaşmıştı bile. Bahçede birkaç öğrenci oturmuş sohbet ediyor, bazıları kitap okuyordu. Hatta bir grup, çimlerin üzerinde küçük bir oyun oynuyordu.

Dudaklarımı ısırıp gözlerimi bahçeye diktim. Partideki insanları bilmiyordum, ne tür bir ortam olduğunu da bilmiyordum, ama Archer ve Nova’nın bu tür yerlerde bulunmaktan keyif aldığını biliyordum. Kendime sinirlenmemek için derin bir nefes aldım. Bu kadar takıntılı olmamam gerekiyordu.

Kafamı dağıtmak için odamdan çıktım. Yavaşça merdivenleri inip öğrenci salonuna geçtim. Birkaç kişi koltuklara yayılmış, tabletlerine ya da telefonlarına gömülmüşlerdi. Bazıları fısıldayarak konuşuyor, bazıları ise sessizce bir şeyler yazıyordu. Dikkatimi çekmeye çalışan kimse yoktu. Bu bir nebze rahatlattı beni. Salondan geçip küçük kafeteryaya gittim ve kendime bir kahve aldım. Kahveyi kucağımda tutarken, gözlerimi yavaşça kapattım. Sıcaklığın ellerime yayılmasını ve içimi ısıtmasını istedim.

O sırada, Eva yanımda belirdi. “Luna!” dedi neşeyle. Gözleri pırıl pırıldı ve gülümsemesi her zamanki gibi samimiydi. “Kahvaltı yapmadın mı?”

“Yaptım,” dedim hafifçe gülümseyerek. Yalan söylemek istemiyordum ama aç olduğumu hissetmiyordum. “Sadece biraz kafa dinlemek istedim.”

Eva başını salladı. “Haklısın. Gerçekten de kafa dinlemeye ihtiyacın var gibi görünüyorsun.” Bana dikkatle baktı, sonra koluma hafifçe dokundu. “Sana bir şey sormamda sakınca var mı?”

Kaşlarımı kaldırdım. “Tabii, sorabilirsin.’’

‘’Dün gece partide miydin?’’ Sesi alçak ve neredeyse fısıldar gibiydi. Gözleri doğrudan gözlerimle buluştuğunda, bu sorunun çoktan zihnimin derinliklerinde yankılandığını fark ettim.

Nefesimi tutup gözlerimi kaçırdım. ‘’Tabii ki de hayır niye sordun?’’

Eva iç çekerek ofladı. ‘’Demek bahsettikleri kız sen değildin!’’ Eva’nın sözlerine şaşkınlıkla bakakalsam da o ellerini göğsünde birleştirdi.

Eva’nın öfkeyle çıkan fısıltılı sözleri havada yankılanırken başımı ona çevirdim. Dudakları sinirle büzülmüştü ve ellerini sıkmış bir şekilde önümde yürüyordu. Onu böyle görmek, nedense içimde garip bir huzursuzluk yarattı. Haklıydı aslında; Archer’ın kendine yönelik bu çifte standardı gerçekten sinir bozucuydu. Fakat Eva’nın bu kadar sinirlenmesi, belli ki sadece bununla ilgili değildi. İçinde birikmiş olan başka duygular da vardı ve hepsi yüzüne yansıyordu.

“Eva,” diye fısıldadım, ama o öfkesini bir türlü dizginleyemiyormuş gibi homurdanmaya devam etti.

‘’O Archer’ı bir elime geçirebilirsem mahvedeceğim. Beni Ethan ile yalnız bırakmayıp aramızı bozmaya çalışırken kendisi her hafta sonu partilerde! Benim eğlenceye hakkım yok sanki. Sırf birinci sınıfız diye çağrılmamamız ise tamamen saçmalık!’’ Eva kendi kendine mi konuşuyor yoksa bana mı bir şeyler anlatıyor hiç bilmesem de aynen bunları demişti işte.

Ardındansa gözlerimin içine baktı.

‘’Neyse ya seni de sıktım saçma abi konularıyla. Ee anlatsana hafta sonun nasıl geçiyor, çok sıkıldım ben kasabada vakit geçirelim mi, bir kafede otururuz?’’

Teklifi gerçekten cazip geldi. Dışarı çıkmak, kampüsün bunaltıcı havasından uzaklaşmak… Kafamı toplamak için iyi bir fırsat olurdu. Gülümsedim ve başımı salladım. “Harika olur,” dedim. “Haydi, hemen hazırlanalım.”

Eva, sevinçle elimi tuttu ve beni hafifçe çekiştirerek hızla kampüsün içinden geçirdi. “Hadi! Hemen üstümü değiştirip geliyorum. Sen de rahat bir şeyler giy!”

Odamıza dönüp üzerimi değiştirirken, neden bu kadar heyecanlandığımı düşündüm. Belki de Eva’nın enerjisi bulaşıcıydı ya da Archer ve Nova’yı düşünmekten kaçmanın bir yoluydu. Kısa sürede hazırlığımı bitirip onu bekledim. O da kot pantolon ve bol bir kazak giymiş, saçlarını gevşek bir şekilde toplamıştı. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

“Hazır mısın, Luna?” diye sordu.

“Evet, gidelim,” dedim ve beraberce kampüsten çıkıp kasabaya doğru yürümeye başladık. Rüzgâr, saçlarımı hafifçe savururken, içime dolan temiz havanın ferahlığı beni biraz daha kendime getirdi.

Kasabaya vardığımızda, Eva beni nereye götüreceğini çoktan kafasında planlamış gibiydi. “Önce şu kafeye gidelim!” dedi neşeyle ve beni dar bir sokağın köşesinde, taş binanın altında yer alan küçük, sevimli bir kafeye çekiştirdi. İçeri adım attığımızda, ahşap masa ve sandalyelerin sıcacık bir atmosfer yarattığını fark ettim. Kafenin içi, yumuşak bir ışıkla aydınlatılmıştı ve duvarlar kitaplarla doluydu.

Kendimize pencere kenarında bir masa seçtik ve menüleri elimize aldık. Eva bir yandan menüye göz atıyor, bir yandan da etrafı inceliyordu. “Burası tam benim sevdiğim gibi, Luna,” dedi keyifle. “Sessiz, rahat… Ve kocaman bir kitaplığı var!” Gözleri parlıyordu. “Belki de birkaç kitap alırım buradan.”

Göz ucuyla kitap raflarını süzdüm. Çoğu eski basım, ciltli kitaplar… Gerçekten de burası Eva’nın seveceği bir yerdi. Garson gelip siparişlerimizi aldıktan sonra, sessizlik içinde etrafı izledim. Kafenin diğer köşesinde, yalnız bir adam kahvesini yudumluyordu. Yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Arka masalardan birinde, birkaç öğrenci grup çalışması yapıyordu. İlgilenmedim. Tüm dikkatimi Eva’ya verdim.

“Luna,” dedi ansızın. Gözleri ciddileşmişti. “Archer’la ilgili bir şey soracağım ama lütfen bana dürüst ol.”

O an boğazım düğümlendi. Gözlerini gözlerimden kaçırmadı. “Eğer seni bilerek davet etmiyorsa… Bu onunla bir sorunun olduğu anlamına gelir mi? Yani, aranızda bir şey mi var?”

Sorusu beni afallattı. “Ne? Hayır! Tabii ki hayır,” diye itiraz ettim. “Neden öyle düşünüyorsun ki?”

Omuzlarını silkti. “Bilmiyorum. Sadece… Onu tanıyorsun, değil mi? Beni koruduğu gibi seni de koruyor. Belki de seninle ilgili özel bir şeyler hissediyordur?”

Bu soruya nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Archer’la aramızda… Özel bir şey mi? Hayır, imkânsızdı. Ama sonra, o anı düşündüm. Ormanda, beni kollarına aldığı o an. Gözlerindeki sıcaklık ve sesindeki yumuşaklık. Yutkunup gözlerimi kaçırdım. “Hayır,” dedim yeniden. “Böyle bir şey olamaz.”

Eva bir süre bana baktı, sonra derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. “Belki de haklısındır. Sadece… Onu anlamak çok zor. Bazen her şey kontrolünde gibi, ama bazen de tamamen farklı birisi oluyor.” Dudaklarını büzüp başını salladı. “Boş ver. Bu konuda daha fazla konuşmayalım. Canını sıkmak istemiyorum.”

O an, garson siparişlerimizi getirdi. Eva’nın koca bir kremalı kahvesi ve yanında limonlu bir keki vardı. Ben ise sade bir kahve almıştım. Fakat onun heyecanı, kendi içeceğimden daha keyif verici görünüyordu. O anın tadını çıkarmak için gülümseyip konuyu değiştirdim.

“Kampüste herkes Archer’ı konuşuyor,” dedim usulca. “Geçen haftadan beri bir sürü dedikodu dolanıyor. Ama hiç kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyor.”

Eva gözlerini devirerek kahvesini yudumladı.

‘’Onlar hep konuşur artık umurumda değil.’’

“Evet, öyle,” dedim ve kahvemden bir yudum aldım. Sıcak içecek, boğazımdan aşağıya doğru akarken tüm vücudumu ısıttı. Gerçekten de, bu anı kaçırmak istemiyordum. Eva’yla vakit geçirmek, Archer ve olan her şeyi unutmak… Belki de biraz kendim olmak istiyordum.

... 

Sabah güneşi hafifçe yurt odalarının camlarını aydınlatırken, her şeyin normal bir gün gibi başladığını sanmıştım. Ancak birazdan yaşayacağım şeyin, içimde uzun süre yer edecek bir kırıklığın habercisi olduğunu bilmiyordum. Eva ile birlikte kahvaltıya gidiyorduk, abisinin geceden beri ortalıkta görünmediğini fark etmiştik. O sırada Eva, gözlerini kısıp uzaktaki bir noktaya bakarak “Oradalar,” dedi, sesi şaşkınlık ve hafif bir kıskançlıkla doluydu.

Başımı çevirip baktığımda, Archer’ı ve yanında bir kızı gördüm. Yakın duruyorlardı. O kadar yakındılar ki, aralarındaki elektriği hissetmek mümkündü. Archer’ın gözlerinde her zamanki sakinlik vardı ama kız ona fazlasıyla yakınlaşıyordu, dokunacak kadar. İçimde bir şeyler aniden kırıldı. Kalbimde hissettiğim ağırlığı kelimelere dökmek imkânsızdı. Sanki bir şey beni sıkıştırıyordu. Boğazım düğümlendi, nefes almak bile zorlaştı. Eva’nın yanında kendimi zayıf hissetmek istemediğimden derin bir nefes alıp durumu gözlemledim. Archer’ın yanında o kız… Kimdi bu kız? Ve neden Archer’a bu kadar yakın olmasına izin veriyordu?

Eva hemen abisinin yanına gitmek için bir adım attı.

‘’İşte partideki takıldığı kız! Sana sorduğumda partide misin diye işte bundan bahsediyordum! Partide takıldığı kız buymuş demek!’’ dedi anki durumu sorgulamak ister gibi. Ama onu durdurdum, kolundan tutarak geri çektim.

“Boş ver, Eva,” dedim sakin bir sesle. Kendi sesim bana bile sahte geldi. Aslında, içimde fırtınalar kopuyordu ama bunu ona göstermemeye çalışıyordum. “Gerçekten gerek yok. Bırak, kendi halinde takılsınlar.”

Eva, bana ters bir bakış attı ve kolumu hızla çekip kurtuldu. “Luna, o benim abim! Aynen ben de ona tıpkı onun bana karışabildiği gibi karışırım!’’

dedi ve hızlı adımlarla Archer’a doğru ilerledi.

Onu durdurmaya çalışmak boşunaydı. İçimde bu manzaraya daha fazla dayanamayacağımı hissediyordum. Eva'nın Archer’a doğru yürüdüğünü izlerken bir an duraksadım. Kendimi olduğum yerde sabitlemek istedim, sanki adım atarsam bu anı daha da gerçeğe dönüştürecekmişim gibi. Ama Eva’nın seslenmesiyle gerçek geri döndü. Kız, Archer’a biraz daha yaklaşmıştı ama Eva yanlarına varınca hafifçe geri çekildi. Gözleri rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Eva’nın gelişiyle aralarındaki o rahatsız edici yakınlık kırılmıştı. Derin bir nefes aldım, ama içimdeki burukluk kaybolmadı. Aksine, o an daha da derinleşti.

Archer, kızın yanından ayrılıp bize doğru yürüdü. Eva ona sorular soruyordu, ancak Archer’ın o kızı ciddiye almadığını anlamıştım. Archer, gözlerini devirip omuz silkti. “Partiden biri işte,” dedi umursamaz bir tavırla.

Onu kıskanmam gereksizdi, biliyordum, ama kendimi tutamıyordum. Dudaklarım titredi, hafifçe gülümsemeye çalıştım. İçimdeki huzursuzluk patlamak üzereydi ama dışarıya yansıtmak istemiyordum. Şaka yollu bir şekilde sormaya karar verdim.

“Kimdi o kız?” dedim alaycı bir tonla, sanki umursamıyormuş gibi görünmeye çalışarak. “Çok yakışıyordunuz, niye bırakıp geldin ki?”

Archer kaşlarını çattı, sonra hafifçe başını sallayıp güldü. “Ciddi misin? Hiçbir şey değildi, partiden bir kız sadece.’’

İçimdeki kırıklıkla yüzleşmek istemediğimden, gülümsememi sürdürebilmek için kendimi zorladım. “Ah, şu davet edilmediğimiz partiler, öyle mi?” dedim hafifçe omuz silkerek. Gözlerim istemsizce uzaklara kaydı. Davet edilmeyen biri olmak... O partilerde yer almamak ve dışlanmak… Aslında bu durum sadece partilerle ilgili değildi. Bu sabah, cumartesi gecesi... Tam olarak yaşadığım buydu.

Archer gözlerini devirip bir kahkaha attı. “Partilere davet edilmenin sırrını söyleyeyim mi?” dedi alaycı bir şekilde. Bakışlarını üzerime dikti. “Kulüplere katılmak, atölye çalışmalarında liderlerle karşılaşmak, onların gözüne girmek… Ya en zeki öğrenci olursun ya da en güzel. Ancak o zaman seni fark ederler. Anladın mı?”

Bu sözler canımı acıttı. Gerçekten böyle mi işliyordu bu işler? En zeki ya da en güzel olmadığım için mi bu dışlanmışlığı hissediyordum? O an ona cevap vermek yerine omuzlarımı silktim ve yanlarından ayrılmak için geri adım attım.

“Sanırım o zaman benim için çok bir şey ifade etmiyor,” dedim soğukkanlı bir şekilde. Başımı çevirip gitmek üzereyken Archer, kolumdan tuttu. Beklemiyordum, bu yüzden bir an afalladım. Elinin sıcaklığı, içimde bir dalga gibi yayıldı.

“Luna,” dedi yumuşak bir sesle, sanki beni sakinleştirmek istiyormuş gibi. “Senin katılmamanın sebebi bu değil. Bunu biliyorsun, değil mi?”

Bir an ona baktım, gözlerimin derininde bir şeyler kırılıyordu. “Belki de bilmiyorum,” diye mırıldandım. Gözlerimi kaçırdım, Archer’ın bana gerçeği söyleyip söylemediğinden emin değildim. Kızın hala zihnimde yer eden görüntüsü, onun bana ne kadar yakın olduğunun kanıtıydı. Ve ben, her ne kadar onu umursamıyormuş gibi görünmeye çalışsam da, aslında umursuyordum.

“Luna, lütfen,” dedi Archer, sesi daha da yumuşak bir tona büründü. “Partiler, insanlar, bunlar gerçekten önemli değil. Sadece seninle burada olmak önemli. Bunu anlamalısın.”

Sözlerinde bir samimiyet vardı, ama içimdeki kırıklık kolay kolay geçmiyordu. Ona inanmak istiyordum, ama bu sabah gördüğüm şey, içimde büyük bir iz bırakmıştı. Derin bir nefes aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım.

“Belki de fazla takılıyorum,” dedim sonunda, gözlerimi kaçırarak. “Ama o kadar da önemli değil. Gerçekten.”

Archer, bir an durdu. Bakışları üzerimdeydi, sanki içimi görüyormuş gibi. Ardından kolumu bıraktı ve hafifçe gülümsedi. O an konuşmaya Eva girmişti.

‘’Archer Ronan Alden... Küçük denizci seni! Bu kadar dramatik olma abi!’’ Eva’ya şaşkın şaşkın bakarken Archer gözlerini devirdi.

‘’Ronan?’’ diye sorarcasına fısıldarken Eva elini bir kez daha bana uzattı.

‘’Memnun oldum Luna Claire ben Evandolyn Alden, bu da kardeşim Archer Ronan Alden. Kısacası... Küçük Denizci Archer oluyor kendisi.’’ Eva’nın kahkahaları ortamda yayılırken Archer’a bir bakış attım. Kardeşinin kolunu tutarken Eva bir kez daha öfkeyle konuştu.

‘’İlişkilerime bir kez daha karışırsan abi karşında eski neşeli küçük Evandolyn olmaz! Yoksa inat edeceksin de böylece ben senin bütün kücüklük dramalarını şimdi dökeyim mi ortaya!?’’

Ah işte şimdi bir kardeş dramasının içerisindeydim ve anladığım kadarıyla Archer Eva ve Ethan olayına bir el atmış olmalıydı.

İkisi kavgaya tutuşmak üzerelerken aralarına girdim.

‘’Yapmayın, ikiniz de! Etraf fazla kalabalık görmüyor musunuz? Birbirinizi utandıracak sözler söylemek üzeresiniz!’’ Bir yandan Eva’ya ve bir diğer yandan da Archer’a bakarken Archer bileğimde yavaşça tutup beni aralarından alarak yanına çekti ve Eva’ya döndü.

‘’İstediğini yapmakta özgürsün öyleyse küçük kardeş Eva! Ethan ile ol, ama gelip sonra bana ağlama!’’ Archer sözlerinin ardından yanımızdan çekip gidecekken bana bir bakış daha attı. Ve sesi fısıltıyla çıkmıştı.

‘’Özür dilerim. Kırıldığın her şey için.’’

Archer’ın gidişine bakarken Eva koluma girdi.

‘’Hadi gidelim Luna, derse geç kalacağız malum!’’ Eva ile dersliklerin yolunu tutarken aklım Archer ve sözlerinde kalmıştı.

Eva’ya bir kez daha döndüğümde Eva gülümsedi.

‘’Ailemiz böyle işte. Dışarıdan mutlu içeriden yoğun tartışma dramalı. Olanları unut gitsin. Eminim artık kardeşine nasıl davranması gerektiğini öğrenmiştir küçük denizci. Artık çocuk olmadığımı kabullenmeli değil mi Luna? Ayrıca onun yapabildiği her şeyi yapabilirim. Partilere gidebilirim, Ethan ile de olabilirim!’’

Eva'nın cesur sözleri, içimde bir şeylerin yerini değiştirdi. "Artık çocuk olmadığımı kabullenmeli değil mi?" derken, bir yandan da kendi içsel çatışmalarını da yansıtıyordu. Onun bu cesareti, bana biraz güç veriyordu. Ama içimdeki huzursuzluk, bu sözcüklerin üzerine oturdu.

"Belki de," dedim, hafif bir gülümsemeyle. "Ama sen yine de dikkatli ol. Kardeşinin tavırları bazen beklenmedik olabiliyor."

Eva'nın gülümsemesi hafifledi, ama yine de neşesini kaybetmemeye çalıştı. "Biliyorum, ama hayatta kalmak için savaşmalıyım. Sadece Ethan değil, kendi hayatım için de savaşmalıyım. Ne de olsa, partilere gitmek ve eğlenmek benim de hakkım."

Dersliklere doğru ilerlerken, kalabalık arasında insanların gülüşleri, tartışmaları ve müzik sesleri beni sarhoş ediyordu. İçimdeki karmaşanın yanında, arkadaşlık bağları da bana güven veriyordu. Eva'nın yanımda olması, kendimi daha güçlü hissettiriyordu.

"Şimdiye kadar herkes için görünmezdik." dedi Eva, başını sallayarak. "Ama şimdi, biz de bu hayatın bir parçasıyız. Kimseye gözdağı vermekten çekinmeyeceğiz."

O sırada derslik kapısına ulaştık ve öğretmenin sesi içeriye dolmaya başladı. Eva'nın sözleri beni düşündürmeye itti. İçimdeki huzursuzluğu nasıl aşabilirim? Archer'ın bakışları, Eva'nın cesareti, içsel çatışmalarım... Hepsi birbirine karışıyordu. Ama şimdi derslere odaklanmam gerekiyordu.

Dersin başlamasıyla birlikte, öğretmenin sesi beni derin düşüncelerimden çekti. Önceki gün yaptığımız tartışmalarla ilgili bir konuyu ele alıyorduk. “Etkili İletişim” dersinde bulunmak, düşüncelerimi daha net ifade etmemi sağlıyordu. Fakat, içimdeki kaygı hâlâ bir gölge gibi peşimi bırakmıyordu.

Derste sık sık konuşan biri değildim, ama bu kez farklı bir his vardı. İçimde bir tutku, bir cesaret hissettim. "Evet, ben de buradayım!" dedim kendi kendime. Arada bir ders sırasında Eva'nın bakışlarıyla göz göze geliyordum, bu durum beni daha da motive ediyordu.

Ders sonunda, öğretmen tartışmayı açtığında, içimden bir ses yükseldi. "Bazen, birine nasıl hissettiğinizi söylemek, onunla aranızdaki bağı güçlendirebilir," dedim, sözlerimle havada yankı bulmuştu. "Eğer birbirimize dürüst olursak, sorunlarımızı daha kolay çözebiliriz."

Sınıftan çıkarken, Eva’nın yüzündeki gülümseme her zamankinden daha parlaktı. "Bravo, Luna! Harika bir noktaydı. Bunu daha sık yapmalısın!"

“Teşekkür ederim, belki de öğrenmeye başladım,” diye yanıtladım. Ama aklımda hala Archer'ın sözleri, Eva'nın cesareti ve benim içsel çatışmalarım vardı.

Gün ilerledikçe, yeni derse geçerken, içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. Belki de bu karmaşanın bir parçası olarak, güçleniyordum. "Evet, ben de bu hayatın bir parçasıyım," diye düşündüm. Ve bu düşünceyle birlikte, derse adım attım.

Ders saatleri ilerledikçe, zihnimdeki karmaşa yavaş yavaş yerini bir tür kararlılığa bırakıyordu. İkinci ders, “Kültürel Antropoloji” üzerineydi ve öğretmenimiz bu derste toplumları, kültürleri ve onların etkileşimlerini derinlemesine incelememizi sağlıyordu. Bu dersin bana katacakları, belki de içsel çatışmalarımı anlamama yardımcı olabilirdi.

Sınıf, farklı kültürlerden gelen öğrencilerle doluydu. Öğretmen, farklı toplulukların geleneklerini, dil yapısını ve sosyal dinamiklerini anlatmaya başladı. Konu, hemen aklımı çekmişti. “Kültür, bir toplumun ruhunu yansıtır,” dedi öğretmen, güçlü bir ses tonuyla. “Ama kültür sadece gelenekler ve görenekler değildir. Aynı zamanda bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinin de bir yansımasıdır.”

Eva, yanımda oturmuş, öğretmenin her kelimesine dikkat ediyordu. Gözleri parlıyor, bazen not alıyor, bazen de sadece dinliyordu. Birden, öğretmen sınıfta bir tartışma açtı ve “Sizce bir kültürün en önemli unsurları nelerdir?” diye sordu.

Hemen elimi kaldırdım. “İletişim ve etkileşim!” dedim, heyecanla. “İnsanlar birbirleriyle nasıl iletişim kuruyorlarsa, kültürleri de o şekilde şekillenir. Anlayış, empati ve karşılıklı etkileşim, kültürlerin gelişiminde çok önemli.”

Eva yanımdan bana gülümseyerek onayladı. “Bunu demek istiyordum!” dedi, sesinde bir coşku vardı. “Bireylerin bir araya gelmesi, farklı kültürlerin buluşması… Bu, sadece kültürel zenginlik katmakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin düşünce yapısını da geliştirir.”

Öğretmen, bu noktayı destekleyerek “Çok güzel bir nokta,” dedi. “Bireylerin kültürel kimlikleri, onların hayat deneyimlerinden şekillenir. Bu nedenle, toplumların gelişimi de bireylerin yaşadıklarına bağlıdır.”

Ders ilerledikçe, kelimeler zihnimde yankılanıyordu. Her bir söz, içimdeki huzursuzluğu biraz daha aydınlatıyor, anlayışımı derinleştiriyordu. Fakat yine de, Archer’ın bu sabahki hali ve onunla aramdaki belirsizlik hâlâ içimdeydi.

Dersin bitiminde, sınıfın kapısına yöneldiğimizde, Eva benimle yan yana yürüyordu. “Bugün oldukça iyi geçiyor, değil mi?” dedi gülümseyerek. “Kültürel farklılıklar ve bireylerin rolleri üzerine düşünmek, bana kendimi daha iyi hissettiriyor.”

“Kesinlikle,” dedim, başımı sallayarak. “Ama içimdeki huzursuzluk hala var. Archer ile olan durum, düşündüğümden daha karmaşık. Onunla ne yapmam gerektiğine karar veremiyorum.”

Eva, bana dönerek söze girdi. ‘’Archer hakkında... Yanındaki tanımadığım bomboş bir yaratılış gördüğümde sinir oldum. Archer çünkü öylesine takılıp bırakan tiplerden hiç olmadı. Bunu söylüyorum çünkü... Bence artık Archer’a karşı hislerini netleştirmen gerekiyor, Luna. Görüyorum... Olup biteni anlayabiliyorum. Ben ve Ethan nasılsak siz de öylesiniz. Aramızdaki fark siz ikinizin bunu gizliden yürütmesi. İşi platonikten ilişkiye çevirmenin vakti gelmedi mi Luna?’’

Eva’nın bu sözleri havada asılı kaldı. İçimde bir kıpırtı belirdi; ama onun düşüncelerini duyduğumda, birden gülmemek için kendimi zor tutuyordum. “Platonik? Cidden mi?” dedim, kahkaha atmaya çalışarak. “Eva, bu ikimizin arasındaki durum platonik değil. Sadece karmaşık bir arkadaşlık!’’

Eva, başını eğip gülümseyerek gözlerini devirdi. “Kendini kandırıyorsun, Luna. Hepimiz biliyoruz ki seninle Archer arasında bir şey var. O bakışları, o küçük gülümsemeleri kaçırmadım.”

O an bir anı canlandı kafamda. Archer ile kütüphane zamanlarında birbirimize attığımız bakışlar… Hani o anlar var ya, sınavlara çalışırken yanımızdakilerin dersler hakkında konuşurlarkenki göz göze geldiğimiz ve kalbimin hızlandığı o anlar? Sanki her şeyin anlamı sadece o bakışlarda gizliydi. Birbirimizi anlama isteğiyle dolup taşarken, başka kelimelere ihtiyaç duymuyormuşuz gibi hissediyordum. Ama bunlar, Eva’nın dediği gibi “platonik” hisler değildi. Olamazdı ki!

‘’İtiraz etme Luna!’’ dedi Eva. ‘’Görüyorum!’’ diye ekledi ardından.

‘'Var bir şey. Sende yoksa abimde var! Nerede görülmüş kızlarla konuştuğu. Sayende kız ortamı yaptı çocuk! Sen, Nova, Alice, Chloe ve diğerleri...Genelde Ethan ve diğer grup arkadaşı erkeklerle takılır yine partide de onlarla vakit geçirirdi. Sonrasında ise her şey değişti. Sen geldin, partilemesi azaldı. Ama sonra bir partiye gitti ve dibinde bir kız! Aranızda tatsız bir şey yaşandığını düşündüm ve Archer’ın da bu yüzden bir kızla takıldığını.’’

Eva’nın sözleri, içimde bir tedirginlik dalgası yarattı. ‘’Saçmalama. İkimiz iyiyiz, dostuz. Fazlası yok Eva.’’

Eva, beni sakinleştirmeye çalışır gibi gözlerini kısıp gülümsedi. “Biliyor musun? Ben senin için abimden hesap sordum,” dedi. “Onun duygularını kontrol etmesini ve sana karşı sevgisine sahip çıkmasını istedim. Sadece senin iyiliğin için.” Eva kahkahasını sürdürürken başımı eğdim.

Bu kadar mı belli etmiştim. Archer da mı aynı hissediyordu. Eva bu yüzden mi?...

Her şey yok saçma!

‘’Tamam Eva bu kadar yeter. Lütfen... Bir daha bu saçma sapan konuyu açma. Kırmızı kalplerle yanıp tutuşan gözlerinde her ne görüyorsan bunu benden uzak tut lütfen!’’ Sözlerimin ardından Eva’nın yanından hızlı adımlarla ilerledim. Eva şaşkınlıkla kalakalmıştı arkamda. Ardından koşarak bana yetişmey çalıştı.

‘'Üzgünüm, özür dilerim. Seni darlamak istemiyordum. Sadece... Archer ile bir şeyler olacağını hissedersen... Durma! Archer sadece senin yanında bu kadar çok kardeşim gibi, kendisi gibi...

Durdum ve başımı çevirdim. Eva’nın gözlerinde, bana destek olmak isteyen bir bakış vardı ama benim için her şey çok karmaşıktı. “Bilmiyorum, Eva,” dedim, sesim daha yumuşak çıkmıştı “Archer ile aramızda bir şeyler olup olmadığını bilemiyorum. Belki de sadece dostuz. Benim... Şimdi gitmem lazım. Görüşürüz!’’

Hızla yürümeye başladım, içimdeki karmaşa beni neredeyse boğacak gibiydi. Gözlerimden yaşların dökülmesine izin vermeden, kafamı kaldırarak yoluma devam ettim. Eva’nın sesini arkamda duydum, ama o an arkamı dönmek istemiyordum. İçimdeki duygulara bir sınır koymaya çalışıyordum, ama bu durum daha da zorlaşıyordu. Giderek artan kalp atışlarım ve çarpıntım, onu düşünmemin bir sonucu gibiydi.

Kafamda bin bir türlü düşünce dolaşırken yurda yürüdüm. Yurt bahçesinde birçok öğrenci ve birçok arkadaşım gruplar halinde toplanmış, oturmuşlardı. Ama benim aklımda başka bir şey vardı. Önceki konuşmalarımın yankıları, kafamı allak bullak ediyordu. Archer’ın gülümsemesi, gözlerindeki sıcaklık, içimdeki karışıklığı daha da derinleştiriyordu. Yavaşça kendimi bulmaya çalıştım ama bu karışıklık içimdeki kıvılcımı harlıyordu.

Günün akşamı geldiğinde, yalnız kalmak istiyordum. Yavaşça odama çıkıp, içimdeki karmaşayı çözmeye çalışırken, dışarıdan gelen gülüşmeler ve müzik sesleri, benim yalnızlığımı daha da derinleştiriyordu. Kendimi çok kötü hissetmiyordum, ama bir şeyler eksikti. Archer’ın gülümsemesi, Eva’nın cesaretlendirici sözleri ve içimdeki belirsizlikle başa çıkmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. “Sakin ol, Luna,” dedim kendi kendime. “Her şey yoluna girecek. Hislerini anla, ama hemen değil. Zamanla...”

Ama zamanın geçmesi, bazen beklemekten daha zor oluyordu. İçimdeki duygularla yüzleşmeden, bu konuyu ne kadar erteleyebilirdim ki? Derin bir nefes alarak, günün sonunu kapatmaya karar verdim. Bu gece sadece kendime odaklanmalıydım.

Kendime bir çay yapıp odamda oturdum, bir yandan da kitap okumaya başladım. Düşüncelerimin dağılması için kelimelere odaklanmayı denedim. Ama her sayfada, her kelimede, aklıma Archer’ın gülümsemesi ve Eva’nın söyledikleri geliyordu. Belki de her şeyin bir anlamı vardı; belki de zamanla, bu karmaşık duygular netleşecekti.

Gece ilerledikçe, dışarıda sessiz bir huzur vardı. Bir an için, bu karmaşanın bitmesini diledim. Ama içimdeki gücün, bu belirsizliği aşmak için yeteceğini biliyordum. Bir gün, bu karmaşadan kurtulacak ve kendi hislerimi kabul edebilecektim.

Umarım yarın, bu karışıklığı bir adım daha ileriye taşıyabilirim. Başımda dönen düşüncelerle uykuya dalmaya çalışırken, aklımdan geçen tek şey, belki de Archer’ı bir gün gerçekten anlayabileceğimdi.

Loading...
0%