@selinayeda_x
|
Derslik kapısından içeri adım attığım an, kalabalığın gürültüsü beni karşıladı. Arkadaşlarımın gülüşleri ve konuşmaları arasında kaybolmuş gibi hissettim. Fakat aklımda yalnızca Archer vardı; onun sıcak sesi, nazik bakışları ve içimde yarattığı huzur kalıntılarıyla doluydum. Derse odaklanmaya çalıştım ama Raven’ın sözleri sürekli yankılanıyordu: "Bu güçler… onları anlamanın bir bedeli var." Kafamı sallayarak bu düşünceleri bir kenara attım. Şu anda en önemli şey, Archer’ın yanında olmanın getirdiği güven duygusuydu. Derslerim boyunca dikkatimi dağıtan her şey, arka planda kalıyordu. Sayfaların hışırtısı, kalemlerin kağıda dokunuşu ve öğretmenin sesi bile zaman zaman soluk bir gürültüye dönüştü. Sanki bu anın dışında her şey belirsizleşmişti. Tek bildiğim, Archer’ın yanımda olduğu ve onunla paylaştığım o özel anların, Raven’ın karanlık uyarılarını gölgede bıraktığıydı. Öğle saatine doğru, artık sabırsızlanmaya başlamıştım. Yemekhaneye yönelirken, içimdeki heyecan katlanarak artıyordu. Diğer arkadaşlarım, öğle yemeği için masalarda toplanmışlardı ama ben tek bir yüzü arıyordum. Onun gülümsemesi, bu karmaşanın içindeki en parlak noktaydı. Yemekhaneye girdiğimde, kalabalığın ortasında onu gördüm. Archer, masanın bir köşesinde oturmuş, elinde bir kitap tutuyordu. Gözlerimin içine doğrudan bakışlarını göndermesi, içimde bir sıcaklık hissetmeme neden oldu. Yanına doğru ilerledim, kalabalığın arasında kaybolmuş gibi hissetsem de, onu görmek içimdeki korkuları bir nebze olsun uzaklaştırıyordu. “Yine burada mısın?” dedim, gülümseyerek. Archer, başını kaldırdı ve gözlerinde tanıdık bir parıltıyla “Tabii ki, senin yanında olmak için her zaman buradayım,” diye yanıtladı, samimi bir gülümsemeyle. İçimde bir huzur dalgası yükseldi. Yemek masasına oturduğumda, aramızda sıcak bir sohbet başladı. Diğer arkadaşlarımızın gürültüsü, bizi bir nebze etkilemişti ama biz ikimiz, birbirimize odaklanmaya devam ettik. Archer, benimle paylaştığı anların derinliğinde kaybolmuştu. “Bugün derslerde ne öğrendin?” diye sordu, gülümseyerek. “Çoğunlukla ne zaman Raven’la karşılaşacağımızı merak ediyorum,” dedim, biraz ciddileşerek. “Ona karşı nasıl bir tavır takınmalıyız, bilmiyorum. Onun gücüyle baş edebilmek için ne yapmalıyız?” Archer, bir an için düşündü. “Bunu birlikte çözebiliriz. Unutma, Raven’ın güçleri var ama biz de güçlerimizi bir araya getirirsek, onun üzerindeki etkimiz daha büyük olabilir,” dedi, bana güven vererek. “Senin cesaretin ve gücün, bu durumu değiştirebilir. İkimizin birlikte neler yapabileceğini hayal bile edemiyorum.” Kalbimde bir umut ışığı belirdi. “Bu harika bir fikir, Archer. Birlikte çalışmak, her şeyi daha da kolaylaştırabilir,” dedim, gülümsememi derinleştirerek. Göz göze geldiğimizde, aramızda bir bağın oluştuğunu hissedebiliyordum. O anlarda, geçmişte yaşadıklarımın hepsi silinip gitmişti. Sadece Archer ve ben varmışız gibi hissettim. Onunla olmanın verdiği güç, bana cesaret veriyordu. “Yemek yedikçe güçleniyoruz,” dedi Archer, şaka yaparak. Gözlerinde parlayan o samimi ışık, beni bir kez daha etkisi altına aldı. Birlikte yemek yedikten sonra, arkadaşlarımızla oyun oynamaya karar verdik. Masada neşeli gülüşmeler ve kahkahalar yükselirken, bir anlığına Raven ve onun tehditkar tavırlarını unuttum. İkimiz de anın tadını çıkarıyorduk, kalbim rahatladı. Oyun oynarken, Archer’ın yanımda olduğunu bilmek, bana daha fazla güven veriyordu. Göz göze geldiğimizde, sanki bütün dünya etrafımızda dönüyordu. Bazen gülmekten katıla katıla yere düştüğümüz anlar oldu. Bu, bana yaşamanın ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyordu. Bir süre sonra oyun bittiğinde, yemekhanede daha fazla oturmak istemedim. “Dışarı çıkalım mı?” dedim, heyecanla. “Hava çok güzel. Ormanda biraz dolaşmak harika olabilir.” Archer, başını onaylayarak salladı. “Tabii ki, harika bir fikir. Ormanın serin havası, düşüncelerimizi temizlemek için iyi bir fırsat olacaktır.” Hızla dışarı çıktık ve ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladık. Ağaçların arasında yürürken, Archer’la yan yana olmaktan daha fazlasını hissetmeye başladım. Ormanın sessizliği, bize özel bir alan yaratıyordu. Ağaçların hışırtısı, ayak seslerimizin yankılanmasıyla birleşiyordu. “Raven’ın bu kadar karanlık olmasının sebebi ne olabilir?” diye sordum, birden aklıma gelen soruyu dile getirerek. “Onun geçmişinde neler olduğunu bilmek istiyorum. Belki de bu karanlığın altında başka bir gerçek vardır.” Archer, bir an duraksadı ve yüzündeki ifadeye dikkatle baktım. “Raven’ın geçmişi, karanlık güçlerle dolu. Ama bunu çözmeden önce, kendi gücümüzü anlamamız gerekiyor. Güçlerimiz, duygularımızdan besleniyor ve bu, onu etkisiz hale getirmek için bir avantaj olabilir,” dedi. “Bunu başarmalıyız,” dedim, kararlılıkla. “Kendi duygularımızı anlamak ve Raven’ın üstesinden gelmek için birlikte olmalıyız. İkimizin de bu konuda bir araya gelmesi, en önemli adım olacak.” Archer, gülümseyerek başını salladı. “Evet, birlikte bu zorluğu aşabileceğiz. Birbirimizi destekleyeceğiz. Hiçbir şey bizi ayıramaz.” O an, içimdeki kararlılık daha da güçlendi. Archer’la birlikteyken, her şey mümkün gibi görünüyordu. Onun yanında olmak, kendimi güçlü hissettiriyordu. Ağaçların arasında yürürken, aramızda bir sessizlik oluştu. Sadece ağaçların hışırtısı ve kuşların cıvıltısı duyuluyordu. O an, birbirimize sarılıp, bu anın tadını çıkarmak istedim. “Biliyor musun?” dedim, cesaretle. “Sana olan hislerimi saklamanın bir anlamı yok. Senin yanında olduğum için kendimi güçlü hissediyorum. Ama Raven gibi karanlık bir varlıkla başa çıkabilmek için daha fazla cesarete ihtiyacım var.” Archer, yavaşça yanına döndü ve gözlerime derinlemesine bakarak, “Sen güçlü birisin, Luna. Bunu her zaman hatırla. Güçlerimizin birleşimi, her şeyi değiştirebilir. Ve ben burada, yanındayım,” dedi, sesindeki sıcaklık beni daha da güçlendirdi. O an, içimdeki korkular ve belirsizlikler silinip gitti. Sadece Archer ve ben vardık; aramızdaki bağ daha da güçlendi. “Birlikteyiz,” dedim, gülümseyerek. “Ve bu güçlerin üstesinden geleceğiz.” Ormanın derinliklerinde ilerlemeye devam ettik. İkimiz de kendi güçlerimizi anlamaya çalışırken, aramızdaki bağ daha da kuvvetleniyordu. Raven’ın karanlığına karşı duracak cesaret, birlikte olmanın getirdiği güvenle doluydu. Gün batarken, güneşin sıcak ışıkları ağaçların arasından süzülerek etrafımızı aydınlatıyordu. Archer’ın yanındaki bu anlar, hayatımın en değerli anları haline geliyordu. İçimdeki korkular yavaşça yok olurken, onun yanında güçlü ve cesur hissediyordum. “Biliyorsun, Raven’a karşı birlikte durmak zorundayız,” dedim, ciddileşerek. “Ama bunu yaparken kendi içsel gücümüzü de anlamalıyız.” Archer, başını onaylayarak salladı. “Kesinlikle.'' Kesinlikle! Başaracağız ve bunu yapacağız! ... Archer’la yan yana yürürken kantinin gürültülü atmosferi etrafımızı sardı. İnsanlar masalarına oturmuş, tabakları birbiri ardına dizilmişti. Bizse kendimize daha sessiz bir köşe bulduk ve iki kişilik bir masaya yerleştik. Elimde tepsimle bakışlarımı Archer’a çevirdim. Onunla olmak, o an, tüm kaosun ortasında sanki zamanın yavaşlamasını sağlıyordu. “Ne söyleyeceksin?” diye sordu Archer, tepsimdeki sade sandviçe göz atarak. Gülümseyerek omuz silktim. “Bilmiyorum. Pek iştahım yok,” dedim. “Sen ne düşünüyorsun?” “Sen ne yersen ben de onu yerim,” diye karşılık verdi. Ardından hafifçe sandviçimi işaret ederek ekledi: “Ama bununla karnımızı doyuramayız. Gel, bugün biraz değişiklik yapalım. Şu meşhur hamburgerleri denesek mi?” “Pekâlâ, tamam,” dedim gülümseyerek. “Ama bu sefer ben ısmarlıyorum.” “Hayır, Luna. Ben ısmarlayacağım.” Gözlerinde kararlılıkla birlikte yumuşak bir bakış vardı. Archer’ın bu inatçılığı, bana kendimi daha da özel hissettirdi. “Peki, bu seferlik kabul ediyorum,” dedim, kısık bir sesle. “Ama bir dahakine ben ısmarlayacağım, anlaştık mı?” Archer kahkaha attı. “Tamam, anlaştık. Ama o gün, beni sandviçle kandıramazsın. Daha iyi bir şeyler bulmalısın.” Hamburgerlerimizi aldıktan sonra masamıza döndük ve yemeğe başladık. Her bir lokma arasında aramızda dönen sohbet, kantinin kalabalığında sadece ikimizin duyabileceği bir seviyede seyrediyordu. Kendi küçük dünyamızdaydık sanki. “Bugün Raven’a olanlar hakkında konuşmak istiyorum ama... Biliyorum, bunu düşünmek bile istemiyorsun,” dedi Archer, aniden ciddileşen bir ifadeyle. Başımı salladım. “Şu an düşünmek istemiyorum. Sadece seninle burada oturmak ve bu anın tadını çıkarmak istiyorum. Biliyorum, bir şeyler yapmamız gerekecek. Ama o gün bugün değil.” Archer, başını hafifçe eğip bakışlarını gözlerime dikti. “Haklısın. Ama lütfen... Bir sorun olursa, bunu tek başına halletmeye kalkma, tamam mı? Ben buradayım.” “Tamam,” diye fısıldadım. “Sana söz veriyorum.” Kahkahalarımız, sohbetimizin arasında yankılanırken, kantindeki zamanın nasıl geçtiğini fark etmedik bile. Öğle arası hızla sona erdi ve derse gitmek için ayağa kalktık. “Bugün dersler biraz sıkıcı olabilir,” dedi Archer, kapıya yönelirken. “Ama akşam tekrar buluşuruz, ne dersin?” “Bunu dört gözle bekliyorum,” dedim, içten bir gülümsemeyle. Archer’la konuşmak her zaman bana enerji veriyordu. Gün bittiğinde, koridorda tekrar karşılaştık. Öğrenciler akın akın sınıflardan çıkarken, Archer bana doğru yaklaştı. “Akşam yemeğini birlikte mi yesek?” dedi. Başımı salladım. “Tabii ki. Ne yapmayı düşünüyorsun?” “Bugün değişiklik olsun. Kantinde yemeyelim. Yakında küçük bir kafe var, oraya gidelim mi? Biraz daha sakin bir yer.” Teklif cazip geldi. “Tamam, olur. Hem kantin kalabalığından kaçmış oluruz.” Kafeye yürürken yan yana olmamızın verdiği huzur, üzerimdeki yorgunluğu silip süpürdü. Kafede köşe bir masaya oturduk. Hava kararmaya başlamış, ışıklar kafenin sıcak ve samimi bir atmosfer yaratmasını sağlamıştı. “Sana bir şey sormam gerek,” dedim, hafifçe sandalyede kıpırdanarak. Archer’ın gözleri benimkilere odaklandı. “Tabii ki, sorabilirsin.” “Gerçekten... Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun? Yani... Her şey bu kadar karmaşıkken,” dedim, kelimelerimi dikkatle seçerek. Archer hafifçe gülümsedi. “Bilmiyorum. Sanırım seni düşündüğümde, karmaşıklıklar bir şekilde yerini sakinliğe bırakıyor. Ne olursa olsun, seni koruyacağıma eminim. Bu yüzden belki de böyle hissediyorum.” İçimde bir sıcaklık hissettim. “Teşekkür ederim, Archer. Bu gerçekten anlamlıydı.” Yemeklerimizi yedikten sonra, yurda dönüş yoluna çıktık. Yürürken gece serinliğinin tenimizi okşadığını hissettim. Hava hafif esiyordu ve yan yana yürümek, aramızdaki bağları daha da güçlendiriyordu. “Sana bir şey daha sormak istiyorum,” dedim, sessizliği bozarak. “Evet?” dedi Archer, merakla bana dönerek. “Gerçekten... Raven’la olan her şeyi unutmamı mı istiyorsun?” Archer bir an sustu, ardından derin bir nefes alarak cevap verdi. “Hayır. Sadece onun seni üzmesine izin vermeni istemiyorum. Onu unutmak zorunda değilsin ama seni kontrol etmesine de müsaade etme. Unutma, ne olursa olsun, senin yanındayım.” O an, Archer’ın desteğini daha fazla hissettim. Onunla birlikte yurda döndüğümüzde, odalarımıza çekilmeden önce kısa bir veda ettik. “Görüşürüz, Archer,” diye yanıtladım, içimdeki huzurla birlikte. ... |
0% |