Yeni Üyelik
81.
Bölüm

S2B6

@selinayeda_x

Cuma sabahı, güneş ışıkları odanın ince perdelerinden süzülürken uyandım. Yine Raven’dan gelen mesajların bildirimleri telefonumun ekranında birikmişti. Gözlerimi ovuşturup biraz daha uyumayı düşündüm ama zihnim hemen o bildirimlerin üzerine odaklandı. Artık neredeyse her saat başı mesaj gönderiyordu. Yıllardır arkadaşız, ama son zamanlarda onun bu kadar kararlı ve ısrarcı olduğunu hiç görmemiştim.

Telefonu elime aldım, mesajlara göz gezdirdim.

Raven: "Luna, konuşmamız gerek."
Raven: "Ormana gitmeliyiz, lütfen."
Raven: "Bu önemli, kaçamazsın."

Her mesajda aynı baskıyı hissediyordum, bir şeyler onu gerçekten rahatsız etmiş gibiydi. Raven’la iyi anlaşırdık, ama neden bu kadar takıntılı olduğunu anlamıyordum. Daha birkaç gün önce Nova’yla yaşadığım tüm o doğaüstü konuşmalarının ardından bu mesajlar daha da tuhaf gelmeye başlamıştı. Ama Raven da farklıydı, bunu hep bilirdim. Onun derinlere inen bir yanı vardı, sanki içindeki karanlık hiç dinmiyordu.

Cuma günüydü. Atölye derslerim vardı, haftanın en sevdiğim dersleri. Ama Raven’ın mesajları zihnimde yankı yaparken o derslere odaklanmak biraz zor olacaktı. Yine de kararımı vermiştim. Cumartesi günü Raven’la ormanda buluşacaktım. Ona karşı merakımdan mı yoksa bu kadar ısrarına dayanamamaktan mı kabul ettiğimi bilmiyordum. Belki her ikisi de…

Mesajıma kısa ve net bir cevap yazdım:

‘’ Tamam. Cumartesi görüşürüz."

Göndermemle birlikte telefonun ekranını kapattım. Raven'dan anında gelen bir bildirimle telefon tekrar titredi:

"Harika. Pişman olmayacaksın."

İçimde garip bir his yükseldi. Pişman olmayacak mıydım gerçekten? Raven’ın bu cümlesinde bir tehdit mi, yoksa bir vaad mi vardı, anlayamıyordum. Ama ne olursa olsun, bu buluşmanın artık kaçınılmaz olduğunu biliyordum.

İlk dersim Yaratıcı Ressamlıktı. Atölyeye vardığımda Olivia Homary, her zamanki gibi kendinden emin tavrıyla sınıfa giriyordu. Onun girişi her zaman bir ritüel gibiydi. Uzun, hafif dalgalı saçları omuzlarına dökülüyor ve sanatla yoğrulmuş bir enerjiyi etrafa yayıyordu. Üzerinde yine boyalarla lekelenmiş bir önlük vardı ve her hareketi sanki bir sanat eseri yaratıyormuş gibi zarifti.

“Sizinle yaratıcılığın sınırlarını zorlayacağız,” dedi ses tonuna karakteristik o teatral dokunuşu ekleyerek. "Bugün hiç düşünmediğiniz bir şey çizeceksiniz. Bilinçaltınızı serbest bırakın. Kontrolü kaybetmekten korkmayın."

Kontrolü kaybetmek mi? İçimden istemsizce gülümsedim. Son günlerde Nova ve güçlerimizle ilgili yaşadıklarım aklıma geldi. Kontrolü kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyordum. Ama Olivia’nın kastettiği bu değildi. O, bilinçaltımızdaki duyguların tuvale yansımasını istiyordu, onların şekillendirdiği görüntülerin peşindeydi.

Fırçayı elime aldım ve tuvalin başına geçtim. Ellerim tuvalin üzerinde dans ederken, zihnimdeki karışıklık bir şekilde dışa vurulmaya başladı. Renkler karıştı, çizgiler birbirine girdi. Fırçayı kontrol etmedim, o beni yönlendirdi. Bilinçaltımın derinlerinde ne varsa tuvale dökülüyordu.

Bir an gözlerimi kapadım ve Nova’yı düşündüm. Raven’ın ısrarcı mesajları kafamda dolanıyordu. Derinlerde hissettiğim rahatsızlık, tuvale koyu, karanlık tonlarda yansıyordu. Kırmızılar, siyahlar, karanlık maviler… Sanki fırça benden bağımsız hareket ediyordu.

Olivia, etrafta dolaşarak öğrencilerin çizimlerine göz atıyordu. Benim yanımdan geçerken biraz durakladı, tuvalime baktı. "İlginç bir enerji hissediyorum bu çizimde," dedi. "Bu yoğun duyguları nereden buluyorsun?"

Gülümsemekle yetindim. Ona Nova’yı ya da Raven’ı nasıl anlatabilirdim ki? Güçlerimizle ilgili bu gizemi kimseye açıklamak istemiyordum, henüz kendime bile tam olarak açıklayamamıştım.

Ders bitip atölyeden çıktığımda, üzerimde tuhaf bir ağırlık vardı. Çizdiklerim bilinçaltımın bir yansımasıysa, içimde fırtınalar koptuğunun farkına varmıştım. Nova, Raven… her şey zihnimde dönüp duruyordu.

Sıradaki dersim, Sanatın Psikolojisi idi. Marcus Ellison, dersi başlatırken her zamanki rahat ama derinlemesine yaklaşımını sürdürüyordu. Sınıfa baktı ve "Sanatın zihnimizde nasıl yankı bulduğunu tartışacağız bugün," dedi.

"Sanat bir yansıma, evet. Ama kimin yansıması? Yaratıcının mı, izleyicinin mi? Yoksa ikisinin birleşimi mi?" Ellison, bu soruları sorarken gözleri her birimizi süzüyordu.

Ders boyunca, insan psikolojisinin sanatla nasıl etkileşimde olduğunu tartıştık. Ben ise her soruda kafamda Raven’ın o gizemli mesajlarını düşünüyordum. Sanatın psikolojisi belki de en çok içimizdeki bilinmeyenlerin dışavurumu üzerine kuruluydu. Raven neyi dışa vurmak istiyordu? Ve ben onun bu kadar ısrarcı olmasının ardında ne bulacaktım?

Cumartesi sabahı geldiğinde, Raven'la buluşmaya gitmek için hazırlanmaya başladım. İçimde garip bir gerginlik vardı. O, bana ne gösterecekti? Ve neden bu kadar kararlıydı?

Ormanın girişinde onu beklerken, hava serinlemişti. Ağaçların yaprakları hafifçe sallanıyordu ve rüzgarın fısıltıları etrafta dolaşıyordu. Raven’ı görür görmez, yüzündeki ciddiyet beni daha da endişelendirdi.

"Sana anlatacaklarım var," dedi. Gözleri, her zamanki derin ve karanlık bakışıyla beni süzdü. "Ama önce bir şey yapmamız gerek."

"Neden bu kadar ısrarcısın Raven? Ne oluyor?" diye sordum, sesim bir parça kaygılıydı. Raven’ın her zamanki gizemli tavırlarının ardında bir şeyler olduğunu hissediyordum, ama ne olduğunu çözmek zorlaşıyordu.

"Bu ormanda bir sır var," dedi, beni daha da derinlere doğru yönlendirirken. "Bunu bilmen gerek, Luna. Güçlerinin sınırlarını bilmiyorsun. Ama ben biliyorum."

Şaşkınlıkla ona baktım. "Güçlerim mi? Sen de mi biliyorsun? Nasıl…"

Raven gülümsedi, ama bu gülümsemede bir soğukluk vardı. "Nova’yla olan konuşmalarınızı biliyorum. Ama Nova, her şeyi bilmez. Bu güçler… onları anlamanın bir bedeli var. Bu bedeli ödeyemezsen, kontrol edemezsin."

Ormanın içlerine doğru yürürken içimdeki korku büyüdü. Raven her zamanki Raven değildi. Bu kadar ısrarcı olmasının ardında ne vardı? Ve neden beni burada, ormanın derinliklerinde bir şeyle yüzleştirmek istiyordu?

"Raven, ne yapıyorsun?" diye sordum, sesimdeki gerginliği saklayamadan. Ama o, yürümeye devam etti.

Sonunda bir açıklıkta durdu, etrafımıza bakındı. "Burası," dedi. "Burası her şeyin başladığı yer."

"Neyin başladığı yer?" dedim. Kalbim göğsümde hızla çarpıyordu. Bu ormanda bir şeylerin çok farklı olduğunu hissediyordum. Raven’ın tavırları, söyledikleri… hepsi beni korkutmaya başlamıştı.

"Gerçeklerin," dedi sadece. Ve o anda, her şeyin değişeceğini anladım.

Raven, yavaşça yanıma yaklaştı ve ellerini nazikçe omuzlarıma koydu. Bu dokunuş, beni biraz rahatlattı, ama yine de içinde bulunduğum durumun ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordum. "Luna, Nova her şeyi bilmediği gibi, senin de bilmediğin çok şey var,” dedi Raven, sesi bir fısıltı gibi ama bir o kadar da etkileyici. “Bu yer, senin için özel bir anlam taşıyor. Sana ait olduğunu hissettirmek istiyorum. Bu yer ve bu güç, senin içinde büyüyen bir parça. Eğer bu gücü kontrol edebilirsen, kendini daha güçlü ve özgür hissedeceksin.”

Raven’ın sözleri, içimdeki korkunun üzerinde yavaşça yükselen bir umut ışığı gibi hissettirdi. Raven, beni kendi tarafına çekmeye çalışıyordu, ve onun her kelimesi, içimdeki o karanlık ve belirsizlik duygusunu yatıştırmaya yönelikti. Raven’ın söyledikleriyle, kendimi bu karanlık yerin bir parçası olarak görmeye başladım. İçimde bir yerde, Raven’ın söylediklerinde bir gerçeklik arıyordum. Raven, kendisinin güvenilir bir yol gösterici olduğunu hissettirmek istiyordu.

“Novayı nereden biliyorsun sen?” diye sordum, sesimdeki korku ve merak bir arada yankılanıyordu. Raven’ın hala gelmeyen yanıtını bekliyordum, Raven’in sessizliği içimdeki belirsizlikleri daha da derinleştiriyordu. “Beni mi takip ediyordun? Neden!?” sorularım, ağzımdan sarkarken, içimde bir patırtı gibi yankılanıyordu.

Raven’ın gözleri, her zamanki soğuk ve hesaplı ifadesinin ötesinde, belirsizlik ve bir tür merhamet taşıyordu. “Luna,” dedi, sesi bir fısıltı gibi ormanda süzülüyordu.

Raven, bir adım daha yaklaştı, ama bu sefer ellerini omuzlarımdan çekerek aramızdaki mesafeyi korumaya çalıştı. “Evet, seni takip ettim,” dedi, ama sesindeki soğukluk bir nebze yumuşamıştı. “Sadece seni değil, çevrendeki olayları ve kişileri de. Gücün, potansiyelin… bunlar önemli. Nova’nın da bir amacı var, ve seninle olan bağın bu amaca hizmet edebilir. Seni burada görmek, senin içindeki potansiyeli uyandırmak için bir fırsat olabilir.”

Kalbim hızla çarpıyordu, içimdeki korku ve merak birbirine karışmıştı. “Peki, neden bu kadar karanlık bir yerde? Neden beni buraya getirdin?” diye sordum, sesimdeki endişe daha belirgin hale gelerek. “Beni neden bu kadar yalnız hissettirmeye çalışıyorsun? Senin amacın ne? Gerçekten ne planlıyorsun?”

Raven, bir an duraksadı ve gözlerinde derin bir düşünce bulutu belirdi. “Beni anlaman zor olabilir,” dedi, yavaşça ve dikkatlice. “Ama bilmelisin ki bu yer, yalnızca fiziksel bir mekan değil, aynı zamanda bir tür sınav. Gücünle yüzleşmen, bu karanlıkta kendi ışığını bulman gerek. Bunu yaparken, kendini daha iyi tanıyacak ve bu gücü nasıl kullanacağını öğrenebileceksin.”

“Bu kadar karanlık ve tehlikeli bir ortamda, nasıl güvenebilirim sana?” diye sordum, sesimdeki endişeyi gizlemeye çalışarak. “Beni bu karanlığa çekmekle ne amaçlıyorsun?”

Raven, gözlerini derin derin bana baktı. “Bunu anlamak zor olabilir,” dedi, “ama seni buraya çekmemin nedeni, sana gerçek gücünü göstermektir. Bu karanlık, seni gerçek kendinle yüzleştirecek ve bu süreçte kendini daha iyi tanıyacaksın.”

Raven’ın sözleri, içimde bir umut ışığı yakmaya çalışıyordu, ama bu umut, aynı zamanda içimdeki korku ve belirsizlikle karışıyordu. Raven’ın niyetleri hala netleşmemişti, ama onun sözleri ve eylemleri, beni bu karanlıkta bir adım daha atmaya teşvik ediyordu.

Raven’ın gözleri, karanlığın içinde parlayan bir ateş gibi yanıyordu. İçindeki soğukluk ve hesaplılık, aniden yerini bir tür coşkuya ve kendinden geçmeye bıraktı. Ellerini havaya kaldırdığında, çevremizdeki hava titremeye başladı. Karanlık, Raven’ın etrafında bir araya gelirken, onun doğaüstü güçleri belirginleşiyordu. Gözlerim, Raven’ın etrafında oluşan bu güç akıntısını takip ederken, korku ve hayret iç içe geçiyordu.

Raven’ın vücut hatları, ışığın ve karanlığın arasında bir dans ediyordu. Elindeki güç, etrafımızdaki ağaçları ve toprağı etkiliyordu. Orman, sanki Raven’ın duygularına tepki verir gibi, yer yer titriyor ve rüzgarın hışırtısı yoğunlaşıyordu. Raven’ın güçleri, bir tür enerji dalgası gibi etrafımıza yayılırken, ormanın karanlığı daha da derinleşti. Her şey, Raven’ın etrafında bir araya gelirken, bu güçlerin etkisi altında kalıyordu.

"Karşı koyma bana, Luna," dedi Raven, sesi karanlıkta yankılanırken. “Bu karanlığın içinde, güçlerin mirasının en coşkulu noktasında, en ince sınırlarımızda kayalım. Bu süreç, seni gerçeğe yaklaştıracak.”

Raven’ın sesi, karanlığın içindeki bu güçlü ve tutkulu ifade, içimi korku ve hayretle doldurdu. Korku içinde titreyerek, Raven’ın gözlerindeki bu deliliği ve karanlık enerjiyi gördüm. “Raven, sen… sen gerçekten delirmişsin!” diye bağırdım, sesim ormanın karanlıklarında yankılanırken. “Sen, düşündüğümden çok farklı bir insansın! Gerçekten düşündüğüm kişi misin?”

Raven’ın gözlerindeki bu ışık ve karanlık, içimdeki korkuyu daha da artırıyordu. Doğaüstü güçlerin etkisi, çevremizdeki her şeyi etkilerken, Raven’ın yüzündeki ifadenin ne kadar ciddileştiğini ve kendinden geçtiğini gördüm. Bu güçlerin etkisi, her şeyin üzerinde yoğunlaşıyor, ormanın derinliklerinde bir tür kaos yaratıyordu.

Kalbim hızla çarpıyordu, Raven’ın etrafında oluşan bu doğaüstü güçlerin etkisi altında, kendimi tamamen savunmasız hissettim. Raven’ın güçlerinin bu kadar güçlü ve yıkıcı olduğunu görmek, içimdeki korkuyu ve hayreti artırıyordu. “Sen gerçekten ne yapıyorsun?” diye sordum, sesimdeki panik belirgin bir şekilde hissediliyordu. “Bu kadar güç… bu kadar kaos! Neden bu kadar yıkıcı oluyorsun? Ne amaçlıyorsun?”

Raven’ın yüzündeki ifadenin, gücün verdiği coşku ve delilikle ne kadar değiştiğini gördüm. Her şey, Raven’ın etrafında dönerken, ormanda oluşan bu kaos, içimi tamamen sarıyordu. Raven’ın gözleri, bu kaosun içinde bir tür kontrol arayışıyla parlıyordu. “Beni neden bu kadar korkutuyorsun?” diye bağırdım, içimdeki korkuyu ve öfkeyi serbest bırakırken. “Gerçekten düşündüğüm kişi misin? Yoksa bu sadece bir masal mı?”

Raven, ellerini yavaşça indirdiğinde, etrafımızdaki enerji dalgaları yavaşça sönmeye başladı. Ormanın karanlığı, biraz daha sakinleşirken, Raven’ın yüzündeki ifade, biraz daha yatışmıştı. Ama içimdeki korku ve belirsizlik hala yerindeydi. Raven’ın güçleri ve bu karanlık ortam, içimde derin bir etki bırakmıştı ve bu etkiyle başa çıkmak zorundaydım. Raven’ın gerçek niyetlerini anlamak, bu karanlıkta kendimi bulmak, içimdeki bu karmaşıklığı çözmek için mücadele etmem gerekiyordu.

Raven’ın bu karanlık ve güçlü hali, içimdeki umudu ve güveni zedelemişti. Ama bu karanlıkta, kendimi bulmak ve Raven’ın gerçek amacını anlamak için, bu zor yolculuğa devam etmem gerektiğini biliyordum. İçimdeki korku ve belirsizlik, bu yolculuğun bir parçasıydı ve bu karanlıkta, kendi gücümü ve kimliğimi bulmak için savaşmalıydım.

Raven’ın etrafındaki güçler yavaşça sönmeye başlamıştı ama onun yüzündeki coşku ve delilik, hala belirgindi. Raven, adım adım yanıma yaklaşırken, gözleri karanlık bir tutkuyla parlıyordu. İçimdeki korku ve belirsizlik, bu anın gerilimini daha da artırıyordu.

“Ben karanlığım, sen de aydınlığım olacaksın, değil mi Luna’m?” dedi Raven, sesi derin ve karanlık bir fısıltı gibi ormanda yankılanırken. Gözleri, içindeki bu karanlık gücü bana hissettirmeye çalışıyordu. Her adımı, üzerindeki bu karanlık aura ile daha da etkileyici hale geliyordu.

Bu sözler, içimdeki tüm endişeyi ve korkuyu tetikledi. Raven’ın bu şekilde yaklaşması, beni tamamen savunmasız hissettirdi. İçimde bir tür öfke patladı ve bu öfkeyle birlikte kendimi savunmak için harekete geçtim. Hızla hareket ederek, Raven’a doğru bir tokat savurdum. Elim, onun cildine çarptığında, içimdeki öfke ve hayal kırıklığını dışa vurmuş oldum.

Raven, tokadı aniden aldı, ama yüzündeki ifade değişmedi. Gözlerindeki derinlik, bir tür anlayış ve kararlılık taşıyordu. Tokadın etkisiyle, Raven’ın bir an için titrediğini gördüm ama hemen ardından beni kavradı. Kollarını etrafımda sıkıca sardı ve kaçmama izin vermedi.

“Beni bırak!” diye bağırdım, sesimdeki panik ve öfkeyi gizlemeye çalışarak. “Gitmek istiyorum! Bu delilikten uzaklaşmak istiyorum!”

Raven, sert bir şekilde sıkıca tuttuğu kollarıyla beni serbest bırakmadı. “Gidecek bir yerin yok, Luna,” dedi, sesi karanlık bir otoriteyle doluydu. “Bu yolculuğu tamamlaman gerekiyor. Senin aydınlığın ve karanlığın arasındaki dengeyi bulmalısın.”

Kollarında sıkışmış halde, Raven’ın sözleri içimdeki umudu ve çaresizliği daha da derinleştiriyordu. İçimdeki öfke ve korku, Raven’ın bu denetleyici tutumuyla daha da alevlenmişti. “Beni bırak, lütfen!” diye tekrar bağırdım, Raven’ın kollarından kurtulmaya çalışarak. “Gerçekten böyle devam edemezsin!”

Raven’ın yüzündeki ifade, bir tür anlayış ve azim taşıyordu. “Sana yardım etmek istiyorum, Luna,” dedi. “Bu karanlıkta kalmanın, seni güçlendireceğini biliyorum. İçindeki aydınlıkla bu karanlığı dengelemen gerek.”

Raven’ın kollarında sıkışmış halde, içimdeki öfke ve çaresizlikle başa çıkmak zorundaydım. Her şeyin üzerinde bir baskı hissediyordum ve bu karanlık ortamda, kendimi bulmak için mücadele etmek zorundaydım. Raven’ın bu karanlık gücü ve yaklaşımı, içimde derin bir etki yaratıyordu.

Bu karanlıkta, kendimi ve gücümü bulmak için savaşmaya devam etmeliydim. Raven’ın kollarında sıkışmışken, bu zor yolculuğun bir parçası olarak, içimdeki korku ve belirsizlikle başa çıkmak zorundaydım.

Raven’ın kollarında sıkışmışken, içimde patlayan öfke ve çaresizlik, aniden bir güç dalgası olarak dışa vurdu. İçimdeki bu güç, bir tür kaosa dönüştü ve etrafımdaki her şeyi etkiledi. Raven’a doğru güçlü bir itme hareketi yaptım, ellerim onun göğsüne sertçe çarptı ve onu benden uzaklaştırdı. Raven, ani bir şekilde geri savruldu, gözlerinde şaşkınlık ve belirsizlik vardı.

Karanlık ve kaos, etrafımızda hızla yayıldı. Bu güçlerin etkisiyle, ormandaki ağaçlar sallandı, toprağın üstünden taşlar savruldu ve bir tür doğal kaos ortaya çıktı. Raven’ın güçleriyle uyumlu bir şekilde, içimdeki bu yeni açığa çıkan güçler, etrafa hükmetmeye başladı. Derin bir nefes alarak, kendimi bu güçlerin etkisinde bir an için kaybolmuş hissettim.

Korku ve panik içinde, Raven’ı arkamda bırakıp kaçmaya başladım. Ormanda hızla ilerleyerek, kendimi yurda zor attım. Göğsümdeki kalp, hızla çarpıyordu ve nefesim kesiliyordu. Dışarıda hava soğuk ve karışıktı, adımlarım titrek ve düzensizdi. Sonunda, yurda vardığımda, içimdeki endişe ve korku daha da büyüdü.

Yurda girdiğimde, Nova’yı buldum. Onun güvenliğini ve huzurunu görmek, içimdeki korkunun biraz olsun yatışmasına neden oldu. Hızla yanına doğru koştum ve ona sıkıca sarıldım. Gözlerimden akan yaşlar, onun kıyafetine bulaşırken, ağlamaya başladım. İçimdeki tüm korku, öfke ve belirsizlik, bu anın içinde birikmişti ve kendimi tamamen savunmasız hissettim.

Nova, şaşkın bir şekilde bana baktı. Ne olup bittiğini anlamıyor gibiydi, ama bana karşılık vermekte tereddüt etmedi. “Luna, ne oldu?” diye sordu, sesi endişeli ve yumuşaktı. Ama ben, sadece ona daha sıkı sarıldım, başımı onun göğsüne yasladım ve ağlamaya devam ettim. İçimdeki bu kaos ve korku, bu anın içinde biraz olsun hafifliyordu.

Nova’nın kollarındaki sıcaklık ve güven, içimdeki derin acıyı hafifletmeye başladı. “Her şey çok kötü oldu, Nova,” diye fısıldadım, ağlamaktan sesim titriyordu. “Karanlık… güçlerim… Her şey… çok kötüydü.”

Nova, benim ağlamama ve panik halime karşılık verdi, kollarını daha da sıkı sardı. “Sakin ol, Luna. Seni anlıyorum. Buradasın ve güvendesin. Her şeyin yoluna girecek,” dedi, sesi güven verici bir şekilde. “Ne olursa olsun, buradayım. Senin yanındayım.”

Nova’nın sözleri ve sarılması, içimde bir nebze de olsa rahatlama sağladı. Ağlamam yavaşça dinlenirken, içimdeki korku ve panik biraz daha azalmıştı. “Teşekkür ederim, Nova,” dedim, gözlerimden yaşlar dökülmeye devam ederken. “Gerçekten… çok korktum.”

Nova, başımı nazikçe okşayarak, içimdeki bu derin duyguları anlamaya çalıştı. “Geçmiş olsun, Luna,” dedi, sesi sakinleştirici bir tonla. “Her şeyin yoluna girmesi için birlikte mücadele edeceğiz. Şimdi rahatlamaya çalış, her şey yavaş yavaş düzelecek.”

Bu an, içimdeki tüm kaosu ve belirsizliği bir nebze olsun hafifletti. Nova’nın güvenli ve destekleyici varlığı, içimdeki korkuyu biraz olsun yatıştırdı. Ancak, Raven’ın ve karanlığın bıraktığı izler hala içimde bir yara gibi duruyordu. Bu yara, iyileşmek ve kendimi bulmak için daha fazla mücadele etmem gerektiğini hatırlatıyordu.

Nova’nın kollarında güven bulurken, içimdeki acı ve korku yavaşça dinlenmeye başladı. Ancak, bu anın içinde, Raven’ın kim olduğunu ve yaşadıklarımızı Nova’ya anlatmanın zorunlu olduğunu hissettim. İçimdeki bu karışık duygularla, derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.

“Nova,” dedim, sesi titrek ama kararlı bir şekilde. “Raven’ı tanıman gerek. O… o eski sevgilim. Ama her şey, düşündüğünden çok farklı. Raven, doğaüstü güçlere sahip birisi. Çok güçlü ve… fazlasıyla karanlık.”

Nova’nın gözleri, bu sözlerimle daha da endişeli bir hal aldı. “Eski sevgilin mi?” diye sordu, sesindeki şaşkınlık ve endişe belirgin bir şekilde hissediliyordu. “Ama neden bu kadar karanlık ve güçlü?”

“Evet,” dedim, başımı hafifçe sallayarak. “Raven, güçlü ve doğaüstü bir varlık. Onun gücü, her şeyi etkileyebiliyor. Ve bu güç, onun karanlık tarafını daha da belirginleştiriyor. Raven, içindeki karanlığı ve güçleriyle her şeyi kontrol etmeye çalışıyor. Bu yüzden, her şey çok karmaşık ve tehlikeli.”

Gözlerim dolmuştu, içimdeki korku ve endişeyi anlatmakta zorlanıyordum. “O, bana ve çevremdeki her şeye karşı bir tür kontrol arayışında. Karanlığı ve gücüyle, her şeyi etkisi altına almaya çalışıyor. İçimdeki bu güçlerin açığa çıkması, onun bu karanlık etkilerini daha da güçlendirdi.”

Nova, gözlerindeki endişeyi gizlemeye çalışarak başını salladı. “Anlıyorum. Raven’ın bu kadar güçlü ve karanlık birisi olduğunu bilmiyordum. Senin yaşadıkların… gerçekten zor olmalı.”

“Evet,” dedim, başımı eğerek. “Raven’ın karanlık ve güçlü doğası, beni hem korkutuyor hem de etkiliyor. Onun bu karanlık tarafıyla başa çıkmak, benim için çok zor. Her şeyin bu kadar karmaşık ve tehlikeli olması, içimdeki korkuyu daha da artırıyor.”

Nova, gözleriyle destekleyici bir şekilde bana baktı. “Senin yaşadıkların zorlayıcı olabilir, ama buradayım. Senin yanındayım ve sana destek olacağım. Raven’ın bu karanlık tarafıyla başa çıkman için sana yardımcı olacağım.”

Gözlerimdeki yaşlar yavaşça dinlenirken, Nova’nın sözleri ve güveni içimde bir tür rahatlama sağladı. “Teşekkür ederim, Nova,” dedim, sesimdeki minnettarlık belirgin bir şekilde. “Gerçekten… çok korktum. Ama senin yanımda olduğunu bilmek, biraz olsun rahatlatıyor.”

Bu anın içinde, Nova’nın desteği ve anlayışı, içimdeki karanlığı ve korkuyu hafifletmeye yardımcı oldu. Raven’ın karanlık ve güçlü doğası, yaşadığım zorlukları ve belirsizlikleri daha da artırsa da, Nova’nın varlığı, bu süreçte bana güç ve cesaret veriyordu. Raven’ın etkisiyle başa çıkmak için birlikte mücadele edeceğimizi biliyordum ve bu düşünce, içimde bir umut ışığı oluşturuyordu.

Loading...
0%