@selinayeda_x
|
Kasabada gün batımına doğru ilerlerken, Nova, Archer ve ben, Eryndor’un soğuk gölgesinden uzaklaşıp kendi dünyamızda kaybolmuştuk. Üçümüz de artık birbirimizin sırlarını biliyorduk; aramızda saklanacak hiçbir şey kalmamıştı. İlk kez, sadece doğaüstü varlıklar olarak değil, gerçekten yakın arkadaşlar olarak bir aradaydık. Bu güven duygusu, aramızdaki bağı daha da güçlendirmişti. Sokaklarda dolaşırken, sanki dünya sadece bizim etrafımızda dönüyordu. Nova, küçük bir pastanenin önünde durup vitrindeki tatlılara baktı. "Bakın şunlara! Hayatımda gördüğüm en büyük çikolatalı kek!" dedi heyecanla. Archer ve ben onun yanında durduk, yüzünde bir çocuk sevinci vardı. Archer, gülümseyerek Nova'ya baktı. "O kadar büyük mü gerçekten?" diye sordu alaycı bir ses tonuyla. Nova, ona ciddiyetle baktı. "Archer, bu tatlının boyutu ile ilgili dalga geçme, yoksa sihirli bir şekilde bu pastanenin içine ışınlanırız ve her şeyi yeriz!" Aslında böyle bir şey imkansızdı. Harry Potter’daki gibi cisimlenemezdik. Çünkü biz… Seherbaz değildik değil mi ;) Yine de gülmeye başladım, Nova'nın bu kadar coşkulu olmasına bayılıyordum. Onun bu enerjisi bizi sürekli güldürüyor ve rahatlatıyordu. Archer, kollarını göğsünde kavuşturdu, o da gülümsemekten kendini alıkoyamıyordu. "Tamam, o zaman hadi içeri girelim," dedi sonunda Archer. "Ama sen sihir kullanmadan alabilir misin? Biliyorsun, bu kasaba sıradan bir yer ve insanların kafasını karıştırmayalım." Nova, teatral bir şekilde içini çekti. "Tamam, tamam! Güçlerimi bu sefer kullanmayacağım. Ama sadece bu sefer!" Pastaneye girip bir masaya oturduk. İçerisi küçük, sıcak ve insan doluydu. İnsanların arasında olmak, kendi küçük doğaüstü dünyamızdan uzaklaşmak anlamına geliyordu ama bu rahatsız edici değildi. Aksine, insan kalabalığının arasında bir süreliğine normal hissetmek güzel bir şeydi. Masamıza tatlılarımız ve kahvelerimiz geldiğinde, Nova ve Archer ile rahatça sohbet etmeye başladık. "Bu kadar uzun süre bu gücü saklamış olman gerçekten inanılmaz," dedim Archer’a. "Yani, seni yıllardır tanıyorum ama doğaüstü olduğunu asla anlamadım." Archer, kahvesinden bir yudum aldı ve omuz silkti. "Bizim ailede sır saklamak bir gelenektir," dedi. "Babam özellikle doğaüstü güçlerimizi gizlememizi öğütledi. Eryndor’a bu yüzden kaydolduğumuzu biliyorsun; sırlarımızı gizlemek, normal insanların arasında kaybolmak için." Nova, Archer'a dönerek merakla sordu. "Peki ya sen? Senin gücün tam olarak ne, Archer? Bize hiç bahsetmedin." Archer gülümsedi ve ellerini masaya koydu. "Enerji manipülasyonu," dedi basitçe. "Hem fiziksel hem de zihinsel enerjiyi kontrol edebilirim. Bazen bu, düşünceleri hissedebilmek anlamına geliyor; bazen de nesneleri hareket ettirebilmek." Nova’nın gözleri hayranlıkla parladı. "Bu harika! Benimkinden bile daha karmaşık Bu konuşma beni düşündürdü. Doğaüstü yeteneklerimizin bu kadar çeşitli ve güçlü olması harikaydı, ancak aynı zamanda tehlikeliydi. Raven ile yaşadıklarımızı hatırladım. Onun karanlık tarafı, sahip olduğu güçlerin nasıl kötüye kullanılabileceğinin bir kanıtıydı. "Raven hakkında ne yapacağız?" diye sordum sessizce. "Onunla başa çıkmamız gerekiyor." Archer, ciddi bir ifadeyle başını salladı. "Evet, Raven tehlikeli biri. Karanlık güçlere çekildiğini hepimiz biliyoruz. Ama onu durdurmak için de güçlerimizi geliştirmeliyiz." Nova, kararlı bir şekilde elini yumruk yaptı. "Evet! Onunla yüzleşmek zorundayız. Ama önce kendimizi güçlendirmeliyiz. Birlikte, bu karanlığı yenebiliriz." Bir süre sessizce oturduk, her birimiz kendi düşüncelerimize dalmıştık. Fakat bu sessizlik, bizi rahatlatan bir sessizlikti. Artık aramızda sır yoktu; birbirimize tamamen güveniyorduk. Kısa süre sonra pastaneden ayrılıp kasabanın ara sokaklarında dolaşmaya başladık. Küçük dükkanlar, eski yapılar, taş kaldırımlar... Her şey sakin ve huzurluydu. Archer, yolda yürürken elini hafifçe sırtıma koydu. "Luna, nasıl hissediyorsun?" diye sordu yumuşak bir sesle. "Artık bu kadar şeyi bilmenin yükü ağır mı geliyor?" Archer’ın bana olan ilgisi ve desteği, içimi ısıttı. Ona dönüp gülümsedim. "Hayır," dedim dürüstçe. "Aksine, her şeyi biliyor olmanız beni rahatlatıyor. Kendimi daha güçlü hissediyorum. Sizin yanınızda olduğumda, bu güçlerimin bir lanet değil, bir armağan olduğunu düşünüyorum." Archer da gülümsedi. "O zaman doğru yoldayız," dedi. "Birlikte, her şeyin üstesinden gelebiliriz." Nova, yanımızda yürürken ikimize baktı ve kahkaha attı. "Ne duygusal bir sahne! Ama şunu söylemeliyim ki, bence artık güçlerimizi daha fazla kullanmaya başlamalıyız. Raven’ı alt etmek istiyorsak, sınırlarımızı zorlamamız gerekiyor." Archer başını salladı. "Haklısın. Peki, ne dersiniz? Kasabanın dışındaki ormana gidelim. Orada biraz pratik yapabiliriz." İçimde bir heyecan dalgası yükseldi. "Tabii ki!" dedim. "Orası, kimsenin bizi görmeyeceği bir yer." Üçümüz de kasabanın dışına, terk edilmiş ormanın derinliklerine doğru yürüdük. Ağaçlar yoğunlaşıyor, hava kararıyor ve ortam daha da mistik bir havaya bürünüyordu. Ormanın içinde ilerledikçe, sanki dünya geride kalıyordu. Yalnızca biz ve doğanın gücü vardı etrafımızda. Archer durdu ve gözlerini kapadı. Elleriyle havayı kavradı, odaklanıyordu. Etrafındaki enerji dalgalarını hissettim, havadaki titreşimler artıyordu. Archer'ın elleri arasındaki hava yoğunlaştı ve aniden parlamaya başladı. Bir enerji topu, ellerinin arasında dönüyordu. Gözlerimi ondan ayıramadım. Nova da kollarını açtı ve etrafındaki rüzgarları yönlendirmeye başladı. Ağaçların yaprakları hışırdayarak hareket etti, rüzgar dalgaları etrafımızda dönüyordu. Nova'nın yüzünde bir kararlılık vardı, bu güçler onun bir parçasıydı. Ben de içimdeki gücü hissetmeye çalıştım. Ellerimi kaldırdım ve gözlerimi kapattım. İçimde bir enerji dalgası yükseldi. Yoğunlaştım, tüm gücümü odakladım ve bir an sonra avuçlarımın arasında bir ışık topu belirdi. Archer ve Nova, hayranlıkla bana baktılar. "Luna," dedi Archer fısıldayarak. "Bu... inanılmaz." Gözlerimi açtım ve ellerimdeki ışığı izledim. Bu güç benimdi, bana aitti. Ama bu sefer farklıydı; arkadaşlarımın yanımda olması, bu gücü daha anlamlı kılıyordu. Yalnız değildim. Bu yolculukta onların desteğiyle her şeyin üstesinden gelebilirdim. Birlikte birkaç saat boyunca pratik yaptık. Archer bana enerji manipülasyonunu öğretirken, Nova elementlerle daha iyi uyum sağlamam için ipuçları verdi. Her ikisi de benim için gerçek birer mentor olmuştu. Raven ile geçirdiğim zamanlarda bile böyle bir his yaşamamıştım. Onun yanında hep eksik, hep bir şeyler yanlışmış gibi hissetmiştim. Ama şimdi... şimdi her şey doğru geliyordu. Güneş batmaya başladığında, yorgun ama mutlu bir şekilde yere oturduk. Archer, yanıma oturdu ve derin bir nefes aldı. "Güçlerimizi birlikte geliştirerek Raven'a karşı hazırlıklı olacağız," dedi. "Ama en önemlisi, birbirimize olan güvenimiz." Nova da yanımıza geldi ve yere oturdu. "Evet, bu bizim en büyük silahımız. Güçlerimizden daha da önemli olan şey, birbirimize olan bağlılığımız." Archer’a baktım ve onun gözlerinde aynı kararlılığı gördüm. Onların yanında olmak, güçlerimin en büyük kaynağıydı. "Raven’a karşı kazanacağız," dedim sessizce ama kararlılıkla. "Birlikte, bu karanlığı aydınlatacağız." Archer, elini elime koydu ve gülümsedi. "Evet, Luna. Birlikte başaracağız." Ormanın derinliklerinde, bu üçlü olarak bir aradaydık. Güçlerimizi geliştirmek, geleceğe hazırlanmak ve karanlığı yenmek için... Bu bizim hikayemizdi ve bu hikayeyi kendi ellerimizle yazacaktık. Salı sabahı, kasabada geçirdiğimiz huzurlu günün ardından erkenden yurtlarımızdan çıktık. Yorgun ama mutlu bir şekilde odalarımıza dönmüştük; akşam Archer ve Nova’yla uzun bir konuşmanın ardından uykunun kollarına kendimi bırakmıştım. Yeni bir gün, yeni bir mücadele ve tabii ki yeni dersler bizi bekliyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla yurt odasının penceresinden dışarı baktım. Okulun geniş avlusu, sabahın serinliğiyle birlikte uyanıyordu. Öğrenciler, sabah derslerine yetişmek için aceleyle yurtlardan çıkıyor, birbirlerine günaydın diyordu. Eva, her zamanki gibi, sabahın bu saatinde bile enerji doluydu. Kahvaltıdan dönerken koridorda beni bekliyordu. “Luna! Hazır mısın? Bugün Mantık dersimiz var, Karol hocayı geç kalırsak sevmez!” dedi neşeyle. Benim aksime sabah insanıydı; bu kadar enerjik olması, gözlerimi ovuşturmaktan kendimi alamamamla tezat oluşturuyordu. Ama onun bu enerjisi, günün geri kalanında bana da iyi geliyordu. Gülümseyerek başımı salladım. “Evet, hazırım Eva. Bugün de mantık dünyasına dalacağız demek ki,” dedim ve ona doğru yürüdüm. Birlikte Mantık dersine doğru yola koyulduk. Karol hocanın sınıfına girerken, Eryndor’un devasa koridorlarından geçtik. Sınıflar arasında yürümek bile bu okulun büyüsünü hissettirebiliyordu. Karol hoca, ciddiyeti ve kuralcılığıyla bilinen biriydi. Mantık dersleri, öğrencilere düşüncelerini düzenlemeyi, analitik bir bakış açısı geliştirmeyi öğretiyordu. Bugün de tahtanın önünde, üzerinde her zaman olduğu gibi beyaz gömleği ve koyu renkli pantolonu ile bizleri bekliyordu. Sınıfa girdiğimizde, herkesi dikkatlice süzdü. “Günaydın öğrenciler,” dedi Karol hoca. "Bugünkü konumuz, tümdengelim ve tümevarım yöntemleri. Hangi olayların mantık çerçevesinde açıklanabileceği ve hangilerinin açıklanamayacağı hakkında konuşacağız." Ders boyunca hocanın her cümlesini dikkatle dinledim. Mantık, güçlerimizi kontrol etmeyi öğrenirken önemli bir yere sahipti. Olayları analiz etmek, doğru kararlar verebilmek için zihnimizi bu şekilde eğitmemiz gerekiyordu. Karol hoca, tahtaya karmaşık mantık problemleri yazarken, sınıftaki herkes defterlerine hızlıca not alıyordu. Eva, hemen önümde oturuyor ve not tutma konusundaki becerisiyle her zamanki gibi bir adım öndeydi. “Peki ya doğaüstü olaylar hocam?” diye sordu Eva, derin bir merakla. “Onları da mantık çerçevesinde açıklayabilir miyiz?” Karol hoca durdu, gözleri Eva’nın üzerinde bir an için sabit kaldı. Her zamanki ciddiyetiyle başını salladı. “Doğaüstü olaylar, mantık sınırlarının ötesindedir. Ancak bu, onları tamamen kavrayamayacağımız anlamına gelmez. Belki de henüz doğru bakış açısını bulamamışızdır.” Dersin sonunda, Karol hoca bize kısa bir ödev verdi. “Gelecek hafta için tümdengelim ve tümevarım konusundaki düşüncelerinizi yazmanızı istiyorum. Mantık, dünyayı nasıl gördüğümüzü şekillendirir. Bu nedenle düşüncelerinizi netleştirin.” Mantık dersinden çıktıktan sonra Felsefe dersine gitmek için birkaç dakikamız vardı. Eva ile birlikte hızlıca koridorda ilerlerken, felsefe dersinin yapıldığı sınıfa vardık. Henry hocanın dersleri her zaman derin düşünceye iten, sorgulatan ve kendi içimize dönmemizi sağlayan derslerdi. Bu yüzden, her zaman bu derslere özel bir ilgi gösterirdim. Henry hoca sınıfa girdiğimizde her zamanki gibi masasının arkasında oturuyordu. Yaşlı ve bilge bir adamdı, uzun beyaz saçları ve hafif kambur duruşuyla filozofların çağdaş bir yansıması gibiydi. Sınıfta herkes yerine oturduktan sonra, tahtaya kalktı ve büyük harflerle "Gerçek" yazdı. "Bugün," dedi sakin ama etkileyici bir ses tonuyla, "gerçek kavramını tartışacağız. Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlarız ve bu tanım nasıl şekillenir?" Eva ile birbirimize baktık. Felsefe dersleri, Henry hocanın rehberliğinde her zaman derin ve bazen kafa karıştırıcı konulara dönüşürdü. Derin bir düşünce içinde olmayı seviyordum, bu bana kendi güçlerimle ilgili düşünme fırsatı da veriyordu. “Gerçek,” diye devam etti Henry hoca, “kişisel ve evrensel olarak ikiye ayrılır. Kişisel gerçek, sizin deneyimleriniz ve hislerinizle şekillenirken, evrensel gerçek, tüm varoluşu kapsar. Peki, sizce hangisi daha önemli?” Sınıf sessizliğe büründü. Herkesin düşünceleriyle baş başa kalmasını istiyordu. Eva, elini kaldırarak konuşmaya başladı. "Bence kişisel gerçek daha önemli. Çünkü her insanın dünyayı algılama şekli farklıdır. Bu yüzden herkesin gerçeği de farklıdır." Henry hoca gülümsedi. "Güzel bir düşünce. Peki ya evrensel gerçek, Luna?" Gözleri bana döndü, sanki bu konuda özel bir şey söylememi bekliyordu. Bir an düşündüm. Güçlerimi ve bu okulun gizemini düşündüm. "Bence," dedim yavaşça, "Evrensel gerçek de önemlidir. Çünkü kişisel gerçeklerimiz, evrensel gerçeğin birer parçasıdır. Her birimizin algıladığı gerçek, büyük bir bütünün bir yansıması olabilir." Henry hoca başını sallayarak gülümsedi. "Derin bir düşünce Luna. Belki de kişisel ve evrensel gerçek, bir arada var olan iki farklı boyuttur." Dersin sonunda, Henry hoca bizi kütüphaneye yönlendirdi. "Bir hafta boyunca gerçek kavramı üzerine düşünmenizi ve kütüphanede bulacağınız felsefi metinlerden yararlanmanızı istiyorum," dedi. "Her biriniz kendi gerçeğinizi bulmaya çalışın." Kütüphanede geçen zamanı hatırladığımda, aklıma Archer ile yaşadığım o an geldi. Kütüphanenin karanlık koridorlarında gizli bir bölme bulduğumda, Archer beni yakalanmaktan kurtarmıştı. Bu gizli odalar... Okulun sırlarından sadece biriydi. Henry hocanın ödevi bize kütüphanede daha fazla zaman geçirme fırsatı verecekti, ama bunun için sabırsızlanıp sabırsızlanmadığıma emin değildim. Okulun karanlık sırları beni her zaman hem çekiyor hem de ürkütüyordu. Felsefe dersi sona erdiğinde, öğle arası geldi. Eva ile birlikte yemekhaneye doğru yürürken, aklımda dolanan düşünceler beni rahatsız ediyordu. Archer ve Nova’yı yemekhane girişinde bulduk ve hemen birlikte bir masaya oturduk. "Nasıl geçti dersler?" diye sordu Nova, enerjik bir şekilde elindeki meyve suyundan bir yudum alarak. Eva omuz silkti. "Karol hoca bizi tümdengelim ve tümevarımla boğdu. Mantık dersinden sağ salim çıkmak bile bir başarıydı." Archer gülümseyerek bana döndü. "Ya sen Luna? Felsefe nasıldı?" "Gerçek hakkında konuştuk," dedim düşünceli bir şekilde. "Henry hoca bizi kütüphanede araştırma yapmaya zorladı. Gerçek kavramını anlamamız için." Archer başını salladığında gözlerim Eva’ya gitti burada olmasaydı rahat konuşabilirdim. Tam o anda Ethan hissetmiş gibi geldi. Hepimizi başıyla selamladıktan sonra Eva’ya döndü. ‘’Eva…’’ dite fısıldadı ve ardından devam etti. ‘’Biraz gelir misin konuşalım yürürüz dışarıda bugün hava biraz daha sıcak, kantinden de bir kahve ısmarlayayım oturur içeriz.’’ Eva Ethan’ın bu sözlerine gülümseyerek cevap verirken Ethan’ın bakışları Archer’a kaymıştı. Archer’ın yüzünde gerilim belirirken ve ağzını açmış bir şey diyecekken hızla söze girdim. ‘’Olur olur hadi gidin siz.’’ Onları kışkışlar gibi ittirirken Archer’ın bakışları bana şaşkınca döndü. ‘’Ne yapıyorsun sen Luna?’’ Hala şaşkındı Archer. Gülümseyerek ona biraz daha eğildim. ‘’Kütüphane ve şu gizli bölmeler, hatılıyor musun, onları daha rahat konuşabilmemiz için.’’ Dediğimde Archer’ın yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. ‘’Hatırlıyorum. Ufak bir şekilde kızarırken elini bir kez daha ağzımda ve kokusunu bir kez daha burnumda hissetmiştim. Başımı düşlerimden sıyrılmak istercesine iki yana salladıktan sonra nefesimi verdim. Artık bazı şeyleri konuşma, anlama… Ama en çok da harekete geçme vaktiydi. Eryndor’un gizemi artık çözülmeliydi. Kapalı kapı aralanmalıydı! … Başımı salladım. "Evet, işte bu mesele tam da burada. Okulun kütüphanesinde saklı olan sırlar var. Gizli odalar, karanlık koridorlar... Okuldaki gizli bölümleri ne yapacağız? Kütüphanedeki o gizli geçitleri araştırmamız gerekmiyor mu? Daha önce orada bir şeyler bulduğumu biliyorsunuz." Archer ciddileşti, gözleri karanlık bir parıltıyla doldu. "Evet, biliyorum Luna. Seni orada yakalanmaktan kurtardığımda, bu okulun sandığımızdan daha karanlık sırlar taşıdığını fark ettim." Nova masanın kenarına eğildi. "Peki ya Raven? Belki de bu gizli bölmeler onunla bağlantılıdır. Eğer bu odalarda gerçekten bir şeyler varsa, Raven’ın da bunlardan haberi olabilir." Bir süre sessizce birbirimize baktık. Kütüphane ve okulun diğer bölümlerinde saklı olan bu gizemler, sadece bizi değil, bütün okulu ilgilendiriyordu. Bu sırları çözmek zorundaydık. “Bu gece,” dedi Archer alçak bir sesle, “kütüphanede buluşalım. Gizli bölmeleri araştırmak için en uygun zaman gece olacak. Kimse bizi rahatsız etmeyecek.” Nova ve ben başımızı salladık. Gözlerimdeki kararlılığı hissedebiliyordum. “Bu, Raven’ı alt etmenin bir yolu olabilir. Bu sırlar, onun planlarını bozacak bir anahtar olabilir,” dedim. Archer elini masaya koydu. "O zaman anlaştık. Bu gece kütüphanede buluşuyoruz ve bu okulun gerçeklerini açığa çıkarıyoruz." Öğle arası sona erdiğinde, içimde yeni bir heyecan dalgası vardı. Okulun sırları, gizli bölmeleri ve kütüphanenin karanlık köşeleri... Hepsi bizi bekliyordu. Bugün sadece bir başlangıçtı. Ama biliyordum ki bu başlangıç, bizi Raven’a karşı daha güçlü yapacaktı. Gün boyu süren derslerin ardından, akşam çökerken, kütüphanede buluşmak üzere Archer ve Nova ile planımızı yapmıştık. Bu gece, okulun sırlarıyla yüzleşecek ve belki de Raven’ın karanlık güçlerine karşı bir adım daha atacağız. Gecenin karanlığı okulun üzerine çökmüştü. Kütüphane normalde karanlık ve soğuk olurdu, ancak bu gece daha da karanlık ve ürkütücü görünüyordu. Ay ışığı, kütüphanenin tozlu camlarından içeri sızarak zemin üzerinde tuhaf gölgeler oluşturuyordu. Archer, Nova ve ben, sessizce kütüphanenin girişinde buluştuk. Her birimiz yüzümüzde ciddi ifadelerle birbirimize baktık. Bu, sıradan bir kütüphane gezisi değildi; bu gece, Eryndor Akademisi’nin sırlarını açığa çıkarmak için bir araya gelmiştik. Archer elinde bir cep feneri tutuyordu, ışığını yavaşça yere doğru eğerek fısıldadı, "Tamam, üç koldan hareket edeceğiz. Kütüphanenin derinliklerini arayacağız ve bulabildiğimiz tüm gizli geçitleri kontrol edeceğiz. Unutmayın, en ufak bir ses bile dikkat çekebilir." Başımı salladım. "Archer haklı," dedim alçak bir sesle. "Bu gece dikkatli olmalıyız. Burası bizim bildiğimizden çok daha fazla sır saklıyor olabilir." Nova, yüzünde kararlı bir ifadeyle, "O halde," dedi, "ben kuzey kanadını alırım. Orada daha önce bazı gizli geçitlere benzer şeyler fark etmiştim." "Ben de batı kanadına bakarım," dedi Archer. "Luna, sen doğuya git. O tarafta daha önce bulduğun o gizli bölme var, hatırlıyorsun, değil mi? Belki orada başka bir şey daha bulabiliriz." Gözlerim bir an için kütüphanenin derinliklerine kaydı. Evet, hatırlıyordum. O gece Archer beni yakalanmaktan kurtarmıştı. O gizli bölmede saklanmış olan şeyin ne olduğunu hala bilmiyordum. Ama içimde bir his vardı; bu gece, Eryndor’un karanlık sırlarını çözmeye bir adım daha yaklaşacaktık. "Hadi," dedim sessizce. "Başlayalım." Üçümüz de kendi yollarımıza doğru ayrıldık. Kütüphanenin doğu kanadına doğru ilerlerken, eski kitapların kokusu burnuma doldu. Bu koku, bu tozlu, eski rafların arasında saklanan bilgilerin ve sırların kokusuydu. Tahta zemin gıcırdıyordu, bu da her adımımızı daha da dikkatli atmamızı gerektiriyordu. Duvardaki küçük lambalar, loş bir ışık yayarak karanlığı biraz olsun dağıtıyordu. Bir an için derin bir nefes aldım ve rafların arasında kaybolan karanlık koridorları gözlerimle taradım. Doğu kanadının sonlarına doğru yürürken, o gece saklandığım gizli bölmeye geldim. Duvara yaklaşıp ellerimi soğuk taş üzerinde gezdirdim. Geçidin burada bir yerde olduğunu biliyordum. Duvardaki ince bir çizgiyi hissettiğimde kalbim hızla atmaya başladı. Evet, buradaydı. Parmaklarımı çizginin üzerinde gezdirirken, duvardaki taş hafifçe içeri doğru hareket etti. Bir an için nefesimi tuttum ve etrafıma bakındım. Kimse yoktu. Diğerlerinin sessiz adımlarını bile duyamıyordum. Parmaklarım, taşı daha da içeri doğru itti ve duvarın bir kısmı hafifçe açıldı. İçerideki karanlık boşluğa bakarken, bir an için tereddüt ettim. Bu, bilmediğimiz bir dünyaya açılan bir geçitti. Ama merakım ağır bastı. Başka seçeneğimiz yoktu; bu sırları çözmek zorundaydık. Kendimi geçidin içine soktum ve yavaşça içeri adım attım. Dar bir koridordu, duvarları soğuk ve nemliydi. Archer ve Nova’nın ne yaptığını merak ediyordum, ama bu anın benimle ve bu gizemle yüzleşmem gerekiyordu. Birden, koridorun sonundan gelen hafif bir hışırtı duyduğumda irkildim. Kalbim daha da hızlı atmaya başladı. Birisi burada mıydı? Arkama dönüp bakındım ama kimseyi göremedim. İlerlemeye devam ettim, karanlıkta bir ışık gördüm. Bir kapı vardı. Eski, ahşap bir kapıydı bu. Hafifçe elimi kapının tokmağına uzattım. Tokmak soğuktu, tıpkı gecenin havası gibi. Tam kapıyı açmaya yeltendiğimde, bir el omzuma dokundu. Dönüp baktığımda, Archer’ın yüzünü gördüm. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. "Archer!" dedim fısıldayarak. "Beni korkuttun." Archer gözleriyle işaret etti. "Beni takip etmelisin," dedi alçak bir sesle. "Nova bir şey buldu." Sessizce geri dönüp koridordan çıkarken, kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Nova, kuzey kanadında bir şey bulmuştu. Archer’ın yüzündeki ciddiyet, durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu. Hızla kütüphanenin kuzey kanadına doğru ilerledik. Nova’yı, büyük bir kitap rafının önünde gördük. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. "Ne buldun?" diye sordum nefes nefese. Nova, başını yavaşça salladı. "Burası," dedi ve eliyle büyük kitap rafını işaret etti. "Bu rafa dokunduğumda hareket ettiğini hissettim. Sanki arkasında başka bir şey var." Archer, sessizce rafın yanına ilerledi ve elleriyle kitap rafını yokladı. "Evet," dedi yavaşça. "Burası gizli bir geçit olabilir." Birlikte raftan bir adım geriye çekildik ve Archer yavaşça rafı kendine doğru çekmeye çalıştı. Raf ağırdı, ama yavaşça hareket etti. Rafın arkasında karanlık bir geçit açığa çıktı. Üçümüz de bir an için durduk. Bu, tam da aradığımız şey olabilirdi. Tam o sırada, arkadan gelen sert bir sesle irkildik. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" Donup kaldım. Ses, Raven’ındı. Dönüp baktığımızda, Raven’ın bizi karanlık koridorda izlediğini gördük. Yüzünde kurnaz bir ifade vardı. Arkasında, müdüre Isabella da belirmişti. Kalbim göğsümde zonkluyordu. Yakalanmıştık. Raven, sinsi bir gülümsemeyle bize doğru ilerledi. "Kütüphaneyi araştırmak için izin aldınız mı?" diye sordu, sesi alay doluydu. "Bu geç saatlerde burada ne arıyorsunuz?" Isabella, sessizce duruyordu. Yüzünde bir anlam okuyamıyordum. Soğuk bir tavırla bize bakıyordu. Bizi yakalatmaya mı gelmişti? "Biz..." diye başladım, kelimeleri bulmakta zorlanıyordum. Ama Isabella elini kaldırarak beni susturdu. "Yeter," dedi sakin ama sert bir ses tonuyla. "Hepiniz, hemen odama. Raven yurda dönebilirsin teşekkür ederim." Birlikte sessizce kütüphaneden çıkıp müdüre Isabella’nın odasına doğru yürüdük. Her adımımda ayaklarım ağırlaşıyordu. Yakalanmıştık. Odaya girdiğimizde, müdüre masasının arkasına geçti ve gözlerini üzerimize dikti. Bu arada, odanın köşesinde bir gölge fark ettim. Gözlerimi kısarak baktığımda, bu kişinin Leo olduğunu fark ettim. Nova, onu gördüğü anda şaşkınlıkla geri çekildi. "Leo?" diye sordu Nova, sesi titriyordu. "Sen... sen burada ne yapıyorsun?" Leo, sessizce Nova’ya baktı. Gözlerinde bir sır saklıydı, tıpkı Eryndor’un sakladığı sırlar gibi. Müdüre Isabella, bu sessizliği bozarak konuşmaya başladı. "Leo’nun burada olması, şu an en küçük sırrımız," dedi Isabella. "Size anlatmam gereken çok daha büyük gerçekler var. Eryndor Akademisi’nin gerçek amacı ve geçmişi hakkında bilmeniz gereken şeyler var." Oda, aniden daha da soğuklaşmış gibiydi. Isabella’nın bakışları bizdeydi. Gözlerinde, karanlıkta gizlenen bir şeyler vardı. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. "Eryndor, yıllar önce kasabadaki doğaüstü yeteneklere sahip olanlar için bir sığınak olarak kuruldu," dedi Isabella, sesi yankılanarak odada dolaşıyordu. "Bu okulun temel amacı, doğaüstü yeteneklere sahip olan gençleri eğitmek ve onları dünyadan gizlemeyi öğretmekti. Ancak zamanla, insan dünyasıyla olan bağları nedeniyle normal bir okul gibi görünmeye başladı. Ama bilmeniz gereken bir şey var ki; bu okulun başında her zaman bir doğaüstü olmuştur." Sessizce dinliyorduk. Isabella, gözlerini bize dikti. "Ben, bu okulun başına getirilen o doğaüstü yetenekliyim," dedi. "Benim yeteneğim, doğaüstüleri insanlardan ayırt edebilmek. Buradaki her doğaüstü öğrencinin kim olduğunu biliyorum." Bir an için nefesim kesildi. Yani Isabella, bu okulda kimlerin doğaüstü olduğunu biliyordu. Archer’a ve Nova’ya baktım. Yüzlerinde şaşkınlık vardı. Isabella’nın sözleri, kafamı karıştırmıştı. Isabella’nın bakışları Leo’ya döndü. "Ve evet," dedi, ses tonu ciddiydi. "Leo da doğaüstü. Burada bulunmasının nedeni bu." Oda bir anda sessizliğe büründü. Leo, doğaüstü müydü? Bu bilgi kafamda yankılanıyordu. Nova, bir adım geriye çekildi. "Leo... sen..." dedi, sesi titriyordu. Leo, sessizce başını salladı. "Evet," dedi kısık bir sesle. "Ben de doğaüstüyüm. Ama bu, uzun zamandır saklamam gereken bir sırdı." Gözlerim Isabella’ya döndü. "Peki ya bizim buradaki amacımız nedir?" diye sordum. "Neden bu sırları öğrenmemize izin veriyorsunuz?" Isabella, derin bir nefes alarak, "Çünkü," dedi, "Eryndor’un gerçekleri sizi karanlıktan koruyabilir. Bu okulun sakladığı sırlar, karanlığın planlarını altüst edebilir. Ve siz, bu sırları öğrenerek onu durdurabilirsiniz." Bir anda odanın enerjisi değişti. Isabella’nın bu sözleri, bizi daha büyük bir görevin içine sürüklemişti. Eryndor’un sakladığı sırları öğrenmek, sadece bizim için değil, bütün okul için hayati bir önem taşıyordu. Archer, Isabella’ya doğru bir adım attı. "Yani," dedi yavaşça, "bu, bizim karanlığa karşı elimizdeki en büyük koz mu?" Isabella başını salladı. "Evet," dedi kararlılıkla. "Eğer bu sırları açığa çıkarabilir ve kullanabilirseniz, karanlığınızı alt edebilirsiniz. Ama bu yol, tehlikelerle dolu. Hazır olmalısınız. Bu süreçte mentorunuz ben olacağım. Tıpkı Leo gibi… Artık gözdelerimdensiniz çocuklar, buna… Yoğun güç derslerimize hazır mısınız?" Bir an için sessizlik oldu. Odanın her köşesinde gerilim hissediliyordu. Sonra, içimde yükselen kararlılıkla başımı salladım. "Hazırız," dedim. "Bu sırları öğrenmek ve güçleri en üst seviyeye ustalıkla çıkarmak için ne gerekiyorsa yapacağız." Nova ve Archer da başlarını salladılar. Isabella’nın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "O halde," dedi, "yarın sabah, size Eryndor’un gerçek tarihini anlatacağım. Bu gece dinlenin. Çünkü yarın, her şey değişecek." Odadan çıkarken, içimde karmaşık duygular vardı. Eryndor’un sakladığı sırları öğrenmek bizi ne kadar değiştirecekti? Leo’nun doğaüstü olması, Raven’a karşı savaşımızda ne gibi bir rol oynayacaktı? Tüm bu sorular kafamda yankılanıyordu. Ama bir şeyden emindim; bu gece, Eryndor’un karanlık sırlarını çözmeye bir adım daha yaklaşmıştık. … Sabahın ilk ışıkları, Eryndor Akademisi'nin kampüsüne yavaşça yayılırken, derin bir sessizlik hâkimdi. Gökyüzü, gece boyunca süren yıldızların yerini alacak şekilde hafif bir pembemsi maviye bürünüyordu. Hava soğuktu; kışın ilk soğukları henüz yeni yeni hissedilmeye başlamıştı. Uyandığımda, gece boyunca yaşadıklarımız zihnimin köşesinde yankılanıyordu. Müdire Isabella'nın söyledikleri, içimde hâlâ bir düğüm gibi duruyordu. Bugün nelerle karşılaşacağımızı bilmiyordum, ama kararlılığımız tamdı. Archer, Nova ve ben kahvaltıya gitmek üzere yatakhanenin koridorlarında ilerlerken, koridorlarda sadece ayak seslerimiz yankılanıyordu. Archer, yüzünde uykusuzluğun izleriyle beni izliyordu. Nova ise dün gece öğrendiğimiz sırların etkisiyle derin düşüncelere dalmıştı. Kütüphanede yaşadıklarımızdan sonra, sanki hepimiz farklı bir dünyaya adım atmış gibiydik. Eryndor’un sırları üzerimize ağır bir yük gibi çökmüştü. Henüz yemekhanenin önüne varmıştık ki, müdire Isabella'yı koridorun başında beklerken gördük. Elindeki siyah, deri ciltli kitabı göğsüne bastırmış, soğukkanlı bir şekilde bize bakıyordu. Gözleri, bu sabah daha da keskin görünüyordu. Onun yanında Leo da vardı, yüzünde her zamanki gizemli ifadesiyle sessizce duruyordu. Isabella, sakin bir şekilde elini kaldırarak bize doğru işaret etti. "Bugün kahvaltıdan önce sizinle konuşmam gereken önemli şeyler var," dedi sert ama soğukkanlı bir sesle. Gözlerimiz birbirine kenetlendiğinde, Isabella’nın yüzünde o gece gördüğüm kararlılığı tekrar gördüm. "Beni takip edin." Archer, Nova ve ben, Isabella’nın peşine düştük. Bizi sessizce kampüsün arka tarafına doğru götürdü. Yol boyunca koridorlar bomboştu; sanki dünya sadece bize aitmiş gibi bir his vardı. Bir noktada, Isabella kampüsün derinliklerine doğru inen dar bir merdivenin başında durdu. Merdiven karanlığa gömülüyordu ve oradan yayılan soğuk hava, tenimi ürpertti. “Buradan aşağıya inmemiz gerekiyor,” dedi Isabella alçak bir sesle. “Aşağıda, size göstermek istediğim bir şey var.” Merdivenden aşağı inerken, havanın daha da soğuduğunu hissettim. Nefesim buğular çıkarıyordu ve adımlarımız, taştan yapılmış dar koridorlarda yankılanıyordu. Archer önde, Nova arkamda ilerliyordu. Merdivenin sonunda, büyük ve demirden bir kapıya ulaştık. Isabella, kapının önünde durdu ve elini cebinden çıkardığı eski bir anahtara uzattı. Anahtarın dişleri, yılların yıpranmışlığını taşıyordu. Kapının kilidine bu eski anahtarı yerleştirip çevirdiğinde, kapı ağır bir gıcırtıyla açıldı. Karşımıza çıkan manzara, hayal ettiğimizden çok daha fazlasıydı. Geniş bir oda, duvarlarında asılı eski haritalar ve tablolarla doluydu. Odanın ortasında, büyük bir masa üzerinde geniş bir kroki seriliydi. Krokide, Eryndor Akademisi'nin her köşesi ayrıntılarıyla çizilmişti. Bu, okulun sırlarını gösteren gizli bir haritaydı. Isabella’nın bu krokiye işaret etmesiyle, sessizliğimizi bozmaya cesaret ettim. "Bu..." diye fısıldadım, kelimeleri seçmekte zorlanarak. "Bu, Eryndor'un gizli haritası mı?" Isabella başını salladı. "Evet," dedi, gözlerini kâğıttan ayırmadan. "Bu harita, Eryndor'un sırlarını saklayan gizli geçitleri, saklı bölmeleri ve yasaklanmış alanları gösterir. Bu okul, sadece yüzeyde gördüğünüzden ibaret değil." Archer, krokiye eğilerek dikkatlice inceledi. "Peki," dedi yavaşça, "bu geçitler ve gizli bölmeler ne için var? Bize nasıl yardımcı olacaklar?" Isabella, derin bir nefes aldı ve yüzünü bize doğru çevirdi. "Bu geçitler," dedi, "Eryndor’un karanlık geçmişi ve sırlarını gizlemek için kullanıldı. Ancak şu an size yardımcı olacakları nokta, sizi Raven’a karşı hazırlamak ve bu okulun gerçek gücünü anlamanızı sağlamaktır." Nova, gözlerini haritaya dikmiş, "Bu geçitleri kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor, değil mi?" diye sordu. Gözlerindeki endişe, sesine yansıyordu. "Kesinlikle," dedi Isabella kararlı bir şekilde. "Bugün, kahvaltıdan önce sizi bu geçitlerden bazılarına götüreceğim. Bilmeniz gerekenleri göstereceğim. Ancak, unutmayın, bu geçitler tehlikelerle dolu olabilir. Bu yüzden dikkatli olmalısınız." O an içimde bir ürperti hissettim. Bu, sıradan bir keşif değildi. Eryndor’un bu karanlık ve gizemli geçitlerinde gezinmek, bizi bambaşka bir gerçekliğe taşıyacaktı. Isabella’nın bu sırların kapılarını bize açması, belki de Raven’a karşı en büyük avantajımız olacaktı. Isabella, elini masadaki krokide gezdirdi. "Şimdi," dedi, "ilk durağımıza gidelim." Ardından odanın diğer ucundaki eski bir duvara doğru ilerledi. Parmaklarıyla duvardaki taşlardan birini bulup hafifçe bastırdı. Duvardan çıkan hafif bir sesle birlikte, duvarın bir bölümü yavaşça açıldı. Arkasında karanlık bir geçit belirmişti. “Bu, Gizli Galeri’ye açılan ilk geçittir,” dedi Isabella. "Sizi ilk olarak oraya götüreceğim." Hepimiz birer birer geçidin içine girdik. Karanlık koridor dar ve uzundu. Taş duvarlardan soğuk, rutubetli bir hava geliyordu. El fenerlerimizle önümüzü aydınlatarak ilerledik. Koridor boyunca sessizliğimizi koruyorduk; sadece ayak seslerimiz yankılanıyordu. Bir noktada, koridor genişledi ve karşımıza büyük, kubbeli bir oda çıktı. Oda, eski kitap rafları, el yazması metinler ve duvarlarda asılı büyük tablolarla doluydu. Ortasında, eski bir sunak vardı. Isabella, sunağa yaklaştı ve elini taş yüzeyinde gezdirdi. “Burası,” dedi fısıldarcasına, "Gizli Galeri. Eryndor'un tarihini ve burada yapılan eski ritüelleri saklayan bir yer. Buradaki kitaplarda, doğaüstü güçlerin nasıl kontrol edileceğine dair bilgiler bulunuyor." Nova, şaşkınlıkla etrafına bakındı. "Bu kitaplar," dedi, "bu bilgiler... Bunlar neden saklanıyor? Neden bu kadar gizli tutuluyorlar?" Isabella, derin bir nefes aldı ve gözlerini Nova’ya dikti. "Çünkü," dedi ciddi bir sesle, "bu bilgiler, yanlış ellerde büyük bir tehlike yaratabilir. Raven gibi biri, bu bilgileri ele geçirirse, sadece Eryndor değil, tüm dünya tehlikede olabilir." Archer, bir adım ileri çıkarak sunağa yaklaştı. "Peki, biz bu bilgileri nasıl kullanacağız?" diye sordu. "Raven’a karşı nasıl bir avantaj sağlayabiliriz?" Isabella, sunağın üzerinde duran eski bir kitabı eline aldı ve dikkatlice sayfalarını açtı. "Bu bilgiler," dedi, "sadece bir silah değil, aynı zamanda bir savunma aracıdır. Doğaüstü güçlerinizi kontrol etmeyi öğrenmek, Raven’ın planlarına karşı en büyük savunmanız olacaktır." Bir süre boyunca Isabella, galerideki her detayı anlattı. Kitapların içeriği, eski ritüeller, doğaüstülerin geçmişi ve Eryndor'un tarihi hakkında bilgi verdi. Bu sırada, içimde bir şeyler değişmeye başladı. Bu okul, sandığımdan çok daha fazlasını saklıyordu. Bu bilgiyle güçlenmek, Raven'a karşı savaşımızda hayati önem taşıyordu. Sonunda, galeriden çıkarken Isabella, "Şimdi," dedi, "bir sonraki durağımıza geçiyoruz." Bizi bir başka dar koridora yönlendirdi. Bu seferki koridor, daha da karanlık ve daha da soğuktu. Isabella, koridorun sonunda duran bir kapının önünde durdu. "Burası," dedi fısıldayarak, "Eryndor’un en karanlık sırlarını saklayan Karanlık Oda. Sadece bir kez açıldı ve bir daha açılmaması gerektiğine inanıldı. Ancak, şimdi size göstermek zorundayım." Kapıyı açtığında, içeriye giren soğuk hava, tenimi ürpertti. İçeride, duvarlarda asılı eski ritüelleri betimleyen resimler vardı. Odanın ortasında, büyük bir daire şeklinde yerleştirilmiş taşlar ve ortasında karanlık, parlayan bir kristal vardı. Isabella, kristale yaklaştı ve elini ona doğru uzattı. "Bu," dedi yavaşça, "Eryndor’un kalbidir. Bu kristal, okulun enerjisini ve gücünü içinde barındırır. Doğaüstü güçlerin kaynağıdır." Archer, hayretle kristale baktı. "Bu... inanılmaz," dedi fısıldayarak. "Bu kristal, gerçekten de okulun enerjisini mi içeriyor?" Isabella başını salladı. "Evet," dedi. "Bu kristal, tamamen kötülerin arzuladığı yegane şey. Bu küre yalnızca bir kişi tarafından çalıştırılabilir ve öyle bir şey olduğundaysa yıkım olur. Karanlık güçler daha da güçlenmek ve doğaüstü dünyaya hükmetmek ister. Bu küre bunun temelini oluşturuyor bu küre ise ancak ve ancak yetenekli biri tarafından açılır, güçlü bir varis, soydan değil güçten gelen bir varis!’’ Nova, bir adım geri çekildi. Ben sise şaşkınca kalakalmıştım. Bu kristal çok önemli bir şeydi… Bir anda, odanın enerjisi değişti. Isabella, bize kristalin etrafında nasıl koruyucu bir çember oluşturacağımızı ve doğaüstü güçlerimizi bu kristali korumak için nasıl kullanacağımızı anlattı. Karanlık Oda'dan çıkarken, içimde yeni bir kararlılık hissettim. Raven belki de kristalin peşindeydi ve gücümü gördüğünde bunu istedi. Güçlerimin kristali aktifleştirebileceğini düşündü. Ama hayır buna izin vermeyecektim ve buna karşı savaşmak için elimizde çok daha fazlası vardı artık. Isabella, bizi tekrar kampüsün üst katlarına yönlendirdiğinde, sabahın erken saatlerinin yerini güneşli bir gün almıştı. Yemekhane önüne geldiğimizde, Isabella durdu ve bize döndü. "Şimdi," dedi sert ama destekleyici bir sesle, "bu sabah kahvaltıya gitmeden önce öğrendiğiniz her şeyi iyi düşünün. Bugünden itibaren, hayatınız çok daha farklı olacak. Leo, sizlere ders bölgesinin konumunu iletecek. Orada, Eryndor'un karanlık sırlarıyla yüzleşmeye ve doğaüstü yeteneklerinizi geliştirmeye başlayacaksınız." Leo, sessizce başını salladı. "Konumu sizlere ileteceğim," dedi. "Orası, eski ritüellerin yapıldığı, mistik bir bölge. Hazır olun." Isabella'nın sözleri içimde bir yankı uyandırdı. Artık geri dönüş yoktu. Eryndor'un sırlarını öğrenmiş ve Raven'a karşı bu savaşa hazırlanmıştık. Bu okul, sandığımızdan çok daha fazlasını saklıyordu ve bu sırların ağırlığını taşımak zorundaydık. Kahvaltı salonuna doğru adımlarımızı atarken, aklımdaki düşüncelerle boğuşuyordum. Isabella’nın gösterdikleri, bizi bambaşka bir gerçekliğe taşımıştı. Eryndor'un sırlarını öğrenmek, bu savaşı kazanmanın anahtarıydı ve ben, bu sırrın koruyucusu olacaktım. ... |
0% |