@selinayeda_x
|
Gün aynen böyle geçmişti; düşünceyle, geçmişi öğrenme çabası ile... Ama genelde düşünerek! ... Gece, kampüs sessizliğe gömüldüğünde biz Luna, Nova ve Archer, güç dersleri için müdüre İsabella'nın odasına doğru yürüyorduk. Gökyüzünde parlayan dolunay yolumuzu aydınlatıyordu. Burası, gündüzleri öğrenci kalabalığıyla dolu olan yerlerden farklıydı. Gece olduğunda kampüs, bambaşka bir atmosfere bürünüyordu; sanki tüm sırlar, bu saatlerde açığa çıkmaya hazır bekliyordu. Müdire İsabella’nın, Leo’yla birlikte verdiği bu dersler bir süredir hayatımızın odak noktası haline gelmişti. Kendimizi her ders daha fazla keşfediyor, güçlerimizi anlamaya çalışıyorduk. Müdüre İsabella’yı ilk tanıdığımda sadece katı ve disiplinli bir idareci olduğunu düşünmüştüm. Ancak bu gece dersleriyle, onun bambaşka bir yüzünü görüyordum. O sadece okulun başı değil, aynı zamanda gücümüze rehberlik eden biri olmuştu. Leo ise müdüreyle uzun zamandır çalıştığı belli olan, soğukkanlı ve karizmatik biriydi. Zihninde her şeyin bir planı var gibiydi. Bize yaklaşımı da öyleydi; asla acele etmeyen, sabırlı ve bir o kadar da gizemli. İsabella ve Leo’nun bulunduğu odaya geldiğimizde kapı açıldı, içerideki loş ışık gözlerimizi hafifçe kısarak bakmamıza neden oldu. Odaya girdiğimizde odanın ortasında parıldayan büyük bir kristal vardı; üzeri sembollerle dolu bir kaideye yerleştirilmişti. Kristalin yaydığı enerji her zamanki gibi içimizi titretiyordu. Oda derin bir sessizliğe büründü. Kristal her zaman büyüleyiciydi, ama bu gece sanki farklı bir ışıltıyla parlıyordu. Müdire İsabella’nın gözleri, kristalden sonra direkt benim gözlerime kilitlendi. “Hepiniz hazır mısınız?” diye sordu İsabella, o kendinden emin ve otoriter sesiyle. "Bu gece önemli bir aşamaya geçeceğiz." Nova, Archer ve ben yerimize geçtik. Müdire, her zaman olduğu gibi otoritesini hissettiren bir şekilde odayı dolduruyordu. Leo, sessizce yanımızda duruyor, müdireyi dikkatle izliyordu. Bizim için bu derslerin ne kadar önemli olduğunu biliyorduk, ama her ders sanki bir öncekinden daha zordu. Güçlerimizi kontrol etmek, onları anlamak… her şey sandığımdan daha karmaşık hale gelmişti. İsabella, elini yavaşça kristale doğru uzattı ve onu hafifçe okşadı. Kristalin yaydığı ışık bir anda odada daha da yoğunlaştı. İçimde bir titreme hissettim. Her dersin başlangıcında olduğu gibi, kristalin gücünü içimde duyumsuyordum. Bu enerji, bedenimin en derinlerine kadar nüfuz ediyordu. “Bu kristal,” dedi müdire, “sizin, özellikle de senin, Luna, potansiyelini açığa çıkaracak. Hepinizin gücü büyüyor, ama Luna… seninki hızla büyüyor. Sen bu kristalin anahtarısın.” Nefesimi tuttum. Bu sözleri daha önce de duymuştum, ama bu gece farklıydı. Müdire, bakışlarını benden ayırmadan devam etti: “Bu güç, yalnızca bir sorumluluk değil, aynı zamanda büyük bir yük. Her bir detayı öğrenmeli, kontrol etmeli ve korumalısın. Karanlık asla uyumaz, Luna. Bir gün gelecektir. Ve o gün geldiğinde, senin ne kadar hazır olduğun her şeyi değiştirebilir.” Kalbim hızla atmaya başladı. Sözler, içimde derin bir korku uyandırmıştı. Karanlık… Müdire’nin bu sözü her defasında içimde aynı ürpertiyi yaratıyordu. Kendime güvenmek istiyordum ama ya yetmezsem? Ya bu gücü kontrol edemezsem? Archer, bakışlarını bana çevirdi. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Onun da benim kadar endişeli olduğunu hissedebiliyordum. "Yalnız değiliz," diye mırıldandı Archer. "Birbirimize sahibiz." Nova ise yanımda sessizce duruyordu, ama gözlerindeki parlaklık beni biraz olsun rahatlatıyordu. O, kendine her zaman güvenen biriydi. Güçleri konusunda da, yaşadığı her şeyde de soğukkanlılığını koruyordu. "Bu süreç uzun olacak, Luna," dedi İsabella, "ama yanında dostların var. Korkmana gerek yok." Müdire bir adım geri çekildi, kristalin parlaklığı hafifledi. "Şimdi," dedi derin bir nefes alarak, “size bir haberim var.” Boğazını temizledi, bu hareketi genelde önemli bir şey söylemeden önce yapardı. Hepimiz dikkat kesildik. “Yakın zamanda eski bir arkadaşım buraya gelecek,” diye devam etti. “O, yıllardır bu güçlerin sırlarını araştıran biri. Luna, senin mentorun olabilir. Onunla tanışmanı istiyorum. Geldiğinde size haber vereceğim.” Bu sözler, yeni bir gizemin kapısını aralamıştı. Müdire’nin bahsettiği bu kişi kimdi? Ve neden benim mentorum olacaktı? Tüm bu sorular zihnimi meşgul ederken, içimde bir heyecan kıvılcımı belirdi. Bu, güçlerimi daha iyi anlamam için büyük bir fırsat olabilirdi. Ama ya bu sorumluluğun altından kalkamazsam? Ders sona erdiğinde, hepimiz sessizce odadan çıktık. Müdire’nin bahsettiği bu yeni mentor, gücümün sırlarını çözmemde bana yardımcı olabilecek miydi? Dışarıda serin gece havası yüzümü okşadı. Nova, yanıma yaklaşıp sessizce omzuma dokundu. “Her şey yolunda olacak,” dedi gülümseyerek. Leo, Archer’a bir şeyler fısıldadı ve ikisi biraz ileride kendi aralarında konuşmaya başladılar. Nova ise bana dönerek, “Sence müdire neden sadece üçümüzü eğitiyor?” diye sordu. Bir an duraksadım. Bu soruyu daha önce hiç düşünmemiştim ama Nova’nın yüzündeki ciddiyeti görünce aynı endişeyi paylaştığımı fark ettim. Gerçekten de, neden biz üçümüz? Diğer öğrenciler neden bu derslere katılmıyordu? “Belki…” dedim düşünceli bir şekilde, “belki de biz, bu kristale özel bir şekilde bağlıyızdır. Müdire bunu fark etmiş olabilir.” Nova omuzlarını silkerek, “Belki de öyle,” dedi. “Ama bu kadar büyük bir güce sahip olmak, sorumluluğunu da beraberinde getiriyor, farkındasın değil mi?” Başımı salladım. Gücümün büyüdüğünü hissediyordum, her geçen gün daha da artıyordu. Ama bunu nasıl kontrol edeceğimi hala tam olarak bilmiyordum. Müdire’nin dediği gibi, bu gücün her bir ayrıntısını öğrenmeli ve onu kontrol etmeliydim. Ama ya karanlık gerçekten de gelirse? O zaman ne yapacaktım? Bu düşüncelerle gecenin sessizliğinde ilerledik. Archer, Nova ve Leo yanımdaydı ama içimde bir boşluk, bir belirsizlik vardı. Müdire’nin bahsettiği mentor geldiğinde, bu sorularımın cevabını alabilecek miydim? Ya da bu gücü gerçekten kontrol edebilecek miydim? Gece dersleri her zamanki gibi bizi düşündürerek ve korkularımızı yüzeye çıkararak bitmişti. Yine de, yalnız değildim. Ve bu güçlerin sırlarını çözene kadar, ne olursa olsun mücadele etmeye kararlıydım. Durmayacaktık! Durmayacak ve keşfe devam edecektik. Bu keşfe ise ilk önce kütüphaneden başlayacaktık! Müdirenin bize verdiği izin ile kütüphane kapanır kapanmaz başka bir günün gecesinde! Kütüphane, her zamanki gibi sessiz ve büyüleyiciydi. Ama bu sefer, normalde adım atamayacağımız gizli bir bölmede, müdire İsabella’nın izniyle Nova, Archer ve ben buradaydık. Kütüphanenin bu kısmına yalnızca seçilmiş birkaç kişi girebilirdi ve bu fırsat bize verilmişti. Kitaplar, raflardan aşağıya doğru sarkan eski harflerle süslenmiş deri kapaklı ciltlerle doluydu. Her bir kitabın sayfası adeta tarihin derinliklerinden bir sır fısıldar gibiydi. Tozlu hava ve eski parşömen kokusu, bu yerin yaşanmışlıklarla dolu olduğunu hissettiriyordu. Nova, ağır bir kitabı açmış, sayfaları dikkatle inceliyordu. Gözleri kitaba adeta kilitlenmişti, sanki içinde yazılan her kelime onun zihninde yankı buluyordu. Archer ise daha sessizdi, köşede oturmuş bir kitabın sayfalarını ağır ağır çeviriyordu. O her zaman soğukkanlıydı ama gözlerinden, bu yerin ona da bir şeyler hissettirdiği belliydi. Bense önümdeki kitaba bakarken içimde büyüyen gücü hissettim. Her sayfa, bana daha önce bilmediğim bir şeyler fısıldıyor gibiydi. Burada yazan bilgiler, yıllardır gizlenen, belki de asırlardır korunmuş sırları açığa çıkarıyordu. "Bu yer… gerçekten inanılmaz," diye mırıldandı Nova, gözlerini kitaptan ayırmadan. “Bu kitaplarda yazılanlar, güçlerimizin geçmişiyle ilgili pek çok şeyi açığa çıkarıyor. Sanki her şeyin anahtarı burada saklı.” Archer, Nova’nın söylediklerini kafasında tartıyormuş gibi başını salladı. “Ama bu bilgilerin büyük kısmı oldukça tehlikeli,” dedi. “Burası boşuna gizli tutulmamış. Eğer yanlış ellerde olsaydı, kim bilir ne felaketler yaşanırdı.” Sözleri, içimde bir ürperti yarattı. Haklıydı. Bu kadar büyük bir gücü taşımanın sadece bir sorumluluk olmadığını biliyordum. Bu güç, aynı zamanda dünyayı yıkıma sürükleyebilecek bir potansiyele sahipti. Ama kendime güvenmek zorundaydım. Müdire İsabella’nın bana duyduğu güven boşuna değildi. O, benden bir şeyler bekliyordu ve ben de bu beklentiyi karşılamalıydım. "Ne buldun, Luna?" diye sordu Nova, beni düşüncelerimden çekip çıkararak. Kitabı açtım ve dikkatle okuduğum bir bölümü gösterdim. "Burada," dedim parmağımla metnin altını çizerek, "güçlerin nasıl geliştiğini ve onları nasıl kontrol edebileceğimizi anlatıyor. Bu kristalin enerjisiyle bağımızı güçlendirdiğimizde, yeteneklerimiz daha da artacak. Ancak," derin bir nefes aldım, "aynı zamanda bu bağ güçlendikçe karanlığın da bizi daha fazla çekmeye çalışacağını söylüyor." Nova kaşlarını çattı. “Karanlık... Bunu her zaman duyuyoruz ama ne olduğunu tam anlamıyla biliyor muyuz? Sadece bir tehdit mi? Yoksa bir varlık mı? Bir güç mü?” Bu soruyu kendime de defalarca sormuştum. Karanlık, hepimizin bilinçaltında dolaşan bir gölgeydi. Her dersin sonunda müdire bize bu karanlıktan bahsederdi, ama tam olarak ne olduğunu bir türlü kavrayamıyorduk. Bir varlık mıydı? Yoksa bizim korkularımızın, endişelerimizin bir tezahürü müydü? "Bu konuda daha fazla bilgi bulmalıyız," dedim. "Kütüphanenin bu kısmında karanlıkla ilgili daha fazla şey yazıldığını biliyorum. Sadece doğru kitabı bulmamız gerekiyor." Archer, elindeki kitabı kapatıp masaya bıraktı. "Peki ya kristalin gücü?" diye sordu. “Müdire, senin anahtar olduğunu söyledi. Bu kitaplarda bununla ilgili bir şey buldun mu?” Başımı iki yana salladım. "Henüz bir şey bulamadım ama biliyorum ki burada bir yerlerde bu sorunun cevabı var. Kristalin gücünü anlamalıyız. Onu nasıl kontrol edeceğimi bilmek zorundayım." Nova, birden yerinden kalkıp, rafların arasına doğru ilerledi. Ellerini sayısız kitabın sırtında gezdirdi, sanki sezgileriyle doğru olanı bulmaya çalışıyordu. “Bazen," dedi düşünceli bir şekilde, "kitaplar bize gelmeyi bekler. Biz onları aramayız, onlar bizi bulur.” Nova’nın bu sözleri garipti, ama burası da garip bir yerdi. Kütüphanenin havasında, zamanın ve mekanın dışında bir şeyler vardı. Belki de gerçekten, doğru kitap bizi bulacaktı. Dakikalar boyunca sessizlik içinde çalışmaya devam ettik. Her bir sayfada yeni bir bilgi buluyor, bu bilgileri dikkatle zihnimize kazıyorduk. Luna olarak içimde büyüyen güç, bu odadaki her şeyle rezonansa giriyordu. Bu kütüphanenin derinliklerinde bir yerlerde, gücümün sırrı yatıyordu ve bunu açığa çıkarmak için kararlılıkla ilerliyordum. Bir süre sonra Nova, elinde eski bir kitapla geri döndü. Kitabın kapağı çatlaklarla doluydu, ama üzerindeki semboller göz alıcıydı. "Buldum," dedi Nova heyecanla. "Bu kitabın içinde aradığımız şey olabilir." Hepimiz masanın etrafında toplandık. Nova, kitabı dikkatle açtı. Sayfalar sararmış ve yıpranmıştı, ama içindeki bilgiler hayret vericiydi. İlk sayfada kristalin sembolü vardı ve altında küçük, ama güçlü bir cümle yazıyordu: "Gücün anahtarı, arayanın kalbinde yatar." Bu söz, sanki içimde bir şeyleri harekete geçirdi. Kalbimde bir titreme hissettim. Müdire’nin bana söyledikleri, bu cümlede anlam buluyordu. Anahtar bendeydi. Ama bu gücü açığa çıkarmak için, önce kalbimdeki korkuları yenmem gerekiyordu. "Demek ki gücümüzün kaynağı biziz," diye mırıldandı Archer. “Kristal sadece bir araç. Asıl güç, bizde yatıyor.” Nova başını salladı. "Ve bu yüzden karanlık bizi bu kadar istiyor. Eğer bizi ele geçirirse, tüm bu güç onun olacak." Bir an için, içimde büyüyen özgüvenin yerini korku aldı. Eğer bu gücü kontrol edemezsem? Eğer karanlık gerçekten de beni ele geçirirse? Ama sonra derin bir nefes aldım. "Korkmamıza gerek yok," dedim kararlılıkla. "Bu gücü kontrol edeceğiz. Kristalin sırrını çözeceğiz ve karanlığa karşı koyacağız." Nova ve Archer, bana destekleyici bir şekilde baktılar. Bu yolculuk zor olacaktı, ama yalnız değildim. Birlikte bu gücü keşfedecek, onu kontrol edecek ve karanlığın karşısında duracaktık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan kütüphanede saatler geçirdik. Her yeni kitap, bize bir başka sır açığa çıkarıyordu. Nova, kristalin enerji dalgalarıyla ilgili bir bölüm bulmuştu. Archer, karanlığın tarihini araştırıyordu. Ben ise gücümle ilgili her yeni bilgiyi zihnime kazıyor, her sayfada biraz daha özgüven kazanıyordum. Sonunda gece geç saatlerde, müdire İsabella’nın yanına geri döndük. Kütüphanede öğrendiklerimizi ona anlattık ve o, yüzünde hafif bir gülümsemeyle dinledi. “İyi iş çıkardınız,” dedi sessizce. “Bu, sadece bir başlangıç. Gücünüzü keşfetmek zaman alacak, ama şu an doğru yoldasınız.” Onun onaylayan bakışları, içimde büyüyen özgüveni pekiştirdi. Gerçekten de bir yolun başındaydık ve bu yolculuk, kim olduğumuzu, neleri başarabileceğimizi keşfetmemizi sağlayacaktı. Luna olarak, bu gücün anahtarı bendeydi ve ben karanlığın karşısında durabilecek kadar güçlüydüm. Nova ve Archer’la birlikte kütüphaneden çıkarken, içimde hissettiğim o derin değişim, sessiz ama kararlı bir şekilde bana eşlik ediyordu. Bugün öğrendiğimiz her şey, yarın için atılacak adımların temeliydi. Bu yol zorlu olacaktı, ama biz üçümüz birlikte, karanlığa karşı durabilecek güce sahiptik. ... Yeni bir gün, yeni sorumluluklar getirmekteydi. Bugün yeni bir gündü, dolayısıyla da yeni sorumluluklar! Ve bu sorumluluklar derslerle yeterli ya da sınırlı değildi. İlk dönemim neredeyse tamamen akademik olmuş iken aksine ikinci dönem tamamiyle güçlerimle ilgili bir konuma gelmiş gibiydi. Günlerim hep böyle geçti: Güçlerimi düşünerek! Derslerde bile güçlerimi, arkadaşlarımı, olup bitenleri, kötü olan karanlığı ve de Raven sorununu düşünmekteydim. Ama neyse ki öğretmenlerimiz bunu fark etmemişti. Öğretmenlerimiz bunu fark etmemişti ki başarılı bir şekilde derslerime girip çıkabilmiştim. Hafta sonları yoğun olmak üzere haftanın dört beş akşamı birlikteydik, güç dersleri yaparken. Ve de kütüphanedeydik, araştırmalarımızı sürdürürken. Ve de öğle aralarında tüm gün beraberdik, kahvaltı ve akşamlar dahil; sırf bulduklarımızı konuşmak için. Ve biz böyle yaptıkça Eva Ethan’a daha fazla yanaşıyordu. Raven ise o kıskanç manyak büyük ihtimalle Archer ile beni gördükçe kudurmaktaydı. Günlerim, haftalarım tamamen böyle geçerken hafta sonları gizli partilerin de varlığı sürmekteydi. Biz süper güç takımı olarak... Leo ile de tanışıklığımız sayesinde... Partiye davet kazanmıştım! Gözüm, altın rengi zarif süslemelere takıldı. Leo’nun bir süredir yakınlık gösterdiğini biliyordum ama bu davetiyeyi almak, onun dünyasına gerçekten adım atmak demekti. Okulun normal kuralları, disiplinli yapısı ve derslerin yoğunluğu arasında, bu tür gizli partiler bir nefes alma noktası gibiydi. İlk davetiyeyi aldığımda, tereddüt etmiştim ama bu sefer işler farklıydı. Leo’nun daveti, elime aldığımda bile bende bir heyecan uyandırmıştı. Gizli partilerin o yasaklı havası, adrenalini yükselten bir etki yaratıyordu. Davetiyeyi incelerken, davetiye ekranının ince dokusunu hissettim. Üzerinde yalnızca "Saat 23:00, eski kütüphanenin ardındaki terk edilmiş yer" yazıyordu. Fazla bilgi verilmezdi, çünkü bu partilerde her şey, gizliliğin ve sürprizlerin bir parçasıydı. Bilgisayar ekranındaki davetiyeye bakınırken Nova yanımda oturmuştu, bana dönüp sessizce sordu: "Leo’nun ikinci davetiyesi, değil mi?" Gözlerim onunla buluştu ve hafifçe gülümsedim. “Evet, bu sefer gitmemek için bir sebep bulamıyorum. Ya sen?” Nova hafif bir kahkaha attı. “Ben zaten oradayım. Archer da gelecek. Bu geceyi kaçırmamız olmaz.” Archer’ın orada olacağını bilmek, garip bir rahatlık verdi. Her ne kadar bu tür partilerde eğlenmeye çalışsak da, bu gece farklı olacaktı. İçimde bir his, sanki bu partinin yalnızca eğlenceden ibaret olmadığını fısıldıyordu. Ama yine de, Leo’nun davetlerine kayıtsız kalmak neredeyse imkansızdı. Herkesin uzak durduğu o terk edilmiş yerlerde, okulun kurallarından ve düzeninden tamamen uzakta, özgürlüğün tadını çıkarabileceğimiz bir gece vaat ediliyordu. Gün akşam olurken, üzerime uygun bir kıyafet seçtim. Parti için fazla abartı giysiler gereksizdi ama yine de hafif şık bir hava vermek istiyordum. Siyah, sade bir elbise tercih ettim. Nova ise her zamanki gibi iddialı görünüyordu, parlak kırmızı bir elbise giymişti. Gözlerinde her zamanki o cesur ve özgüvenli bakışı vardı. Saat tam 22:45’te, Nova ile buluşup, Archer’ın beklediği yere doğru ilerledik. Eski kütüphanenin arkasındaki terk edilmiş yapılar, neredeyse bir hayalet kasaba havasındaydı. Her yer karanlıktı, yalnızca uzaklardan gelen zayıf bir müzik sesi duyuluyordu. Yol boyunca adımlarımız hızlandı; ne kadar yaklaşsak, müzik o kadar büyüleyici bir hale geliyordu. Bu, Leo’nun partilerinin bir imzasıydı. Eğlence her zaman beklenmedik yerlerde olurdu. Sonunda parti mekanına vardık. Eski, harabe bir binanın içine girer girmez gözlerim devasa bir avluyu gördü. Duvarlara asılmış renkli ışıklar, etrafta dolanan insanlar, terkedilmişlik hissini ortadan kaldırmıştı. İçerisi sıcak, hareketli ve enerjik bir havadaydı. Azınlık bir gruptuk; sadece Leo’nun yakın gördüğü kişiler davetliydi ve bu da ortamı daha samimi yapıyordu. İlk gördüğüm kişi Leo oldu. Kenarda duruyor, davetlilerle sohbet ediyordu. Bizi görünce gözleri parladı. “İşte, beklediğim kişiler!” diyerek yanımıza geldi. “Hoş geldiniz, arkadaşlar. Bu gece sizin için özel olacak, emin olun.” Archer, Nova ve ben, Leo’nun rahat tavırlarına alışkındık ama bu sefer onun söylediği sözlerde gizli bir anlam vardı sanki. Nova, bakışlarıyla bana ne düşündüğünü hissettirdi. Bu gece, sadece bir eğlence olmayacaktı, bunu hissediyorduk. Müzik yükseldi. Ortamda herkes dans ediyor, bir yandan da kendi aralarında sohbet ediyordu. Nova ile birlikte bir süre dans ettik, hareketlerimiz özgürdü. Bedenim müziğe uyum sağladıkça içimdeki gerginlik de yavaşça kayboluyordu. Archer bir köşede sessizce duruyordu, her zamanki gibi insanları izlemeyi tercih etmişti. O, çoğu zaman gözlemci rolünü üstlenirdi, ama bu gece onun da keyif aldığını görebiliyordum. Leo, elindeki içkiyi yavaşça yudumladı ve bana yaklaşıp eğildi. “Bu gece, özellikle senin için bazı sürprizlerim var, Luna.” Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. “Ne gibi?” Bir an için gülümsedi, sonra başını hafifçe sağa eğip fısıldadı. “Birazdan göreceksin. Sabırlı ol.” Leo’nun bu tavırları her zamanki gibi gizemliydi ama beni ürkütmedi. İçimde bir merak uyanmıştı. O sırada Nova yanımıza geldi. “Hadi, bir süre dışarı çıkalım. Bu kadar kalabalık bazen boğucu olabiliyor.” Archer da yerinden kalkıp bizimle yürümeye başladı. Dışarıya adım atar atmaz, soğuk hava yüzümüze çarptı. Terk edilmiş binanın dışına çıktığımızda, etrafın sessizliği içeriyle tam bir tezat oluşturuyordu. Ormanda ilerlemeye başladık. Ay ışığı, ağaçların arasında süzülüyordu ve bu an, o geceye dair en huzurlu anlardan biri oldu. Nova ve Archer ile birlikte, sessizce yürüyorduk. Ama Leo’nun sözleri zihnimin bir köşesinde yankılanmaya devam ediyordu. Bir süre yürüdükten sonra Nova konuşmaya başladı. “Bu gece, sanki daha farklı, değil mi? Bir şeylerin değiştiğini hissediyorum.” Archer sessizdi ama Nova’ya katıldığını bakışlarından anlamıştım. Ben de bu hissi yaşıyordum. Her şey çok hızlı gelişiyor gibiydi. Güçlerimizi keşfetme yolculuğumuzda her gün yeni bir şey öğreniyorduk, ama bu gece, sanki bir şeyler kırılma noktasına gelmiş gibiydi. “Evet,” dedim sonunda. “Sanki bir şeyler bizi bekliyor, ama ne olduğunu tam olarak çözemedim.” Bu gece, sadece bir eğlenceden ibaret değildi. Bunu biliyordum, içimdeki huzursuzluk bunu fısıldıyordu. Ama bu hissi bastırmaya çalıştım. Şu an sadece anı yaşamak istiyordum. Gece ilerledikçe, parti tekrar hızlandı. Leo’nun dediği sürprizler yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu. Bir anda, müzik durdu ve ortada küçük bir sahne kuruldu. Leo, sahneye çıkıp elindeki mikrofonu kaldırdı. "Sevgili arkadaşlar," dedi geniş bir gülümsemeyle, "bu gece yalnızca eğlence için toplandık, ama aynı zamanda hepimizin içindeki potansiyeli kutlamak için buradayız." Sözleri dikkatimi çekti. Potansiyel... Bu, sıradan bir partiden daha fazlasıydı. Leo’nun sözlerinin altındaki anlamı çözmeye çalışıyordum. Nova ve Archer da dikkatle sahneyi izliyordu. İçimde bir huzursuzluk vardı ama aynı zamanda merak ağır basıyordu. Leo... Kulüp üyelerini toplamıştı. Yetenekli öğrencileri ve de süpergüç yeteneğine sahip bizleri. İşte parti buydu, süper yetenekliler gizli partisi. Onlar insancıl süper yetenekler sergilerken bizlerde de insanüstü süper güç yeteneklerinden vardı.
İşte o kadar. |
0% |