Yeni Üyelik
8.
Bölüm

06: RUH VE BEDEN

@selinayeda_x

RUH VE BEDEN

‘’Söylesene sen niye buralarda gezip duruyorsun?’’ Bahçeye çıktığımızda elimi çekerken Wilhelm’e sorduğum ilk şey bu olmuştu ama Wilhelm umursamadan omzunu silkti ve beni o şekilde cevapladı.

‘’Dediklerimden farklı bir şey yok. Bir de… Senin şu okuldaki derslerini izlemeye bayılıyorum açıkçası.’’ İster istemez sırıtmış hatta sonrasında da kahkaha atmıştım.

‘’Bundan emin misin? Dersleri mi yoksa başka birisini mi?’’ Sorduğum bu soruya Wilhelm’in cevabı fazlasıyla netti.

‘’Ah kesinlikle seni!’’ Sanırım bu vampirlerde yalan denen bir şey yoktu. Gözleri gözlerimde delici bakışları da aynı şekilde üzerimde iken derince bir nefes alıp verdim. Wilhelm ise sözlerini sürdürmüştü.

‘’Okuldayken çok daha çekici bir hal alıyorsun çünkü.’’ Az kalsın sabahki yaşadıklarım gibi tükürüğüm boğazıma kaçacakken son anda durumu kurtararak birkaç kez öksürmeye başladım. Wilhelm benim bu durumuma sadece gülmüştü sonrasında da aklına başka kur yapıcı cümleler gelmiş gibi sinsice gülümsedi ve ardındansa söze girdi.

‘’Ben? Seni rahatsız mı ediyorum, yoksa insan içinde seninle kuracağım yakından temas düşüncesi mi seni heyecanlandırıyor? Belki e bu vampir çocuk elini kalçana atmak istiyordur?’’ İşte bu sefer tükürüğüm fazlasıyla boğazıma kaçarken olabildiğinde yüksek sesle, bağırarak konuştum.

‘’Çıkar onu aklından!’’ Wilhelm kahkahalara boğulmaktayken ben ise öksürmekteydim. Fazlasıyla sıcak basmıştı beni. Ne ara hava bu kadar sıcak olmuştu? Ah cayır cayır yanıyordum!

‘’Aslında hayal ettiğin şu şeyden daha güzel olan şey ne biliyor musun? Onu gerçekleştirmek!’’ Artık Wilhelm’in bu sözlerinden sonra omzuna atabileceğimin yarısı kuvvetinde bir yumruk attığımda dudağının kenarı keyifle kıvrılmıştı.

‘’Sert olmak istiyorsun… Eh bu iyi bir şey. Bende istediğin zaman sert olabilirim özellikle de yatakta.’’ Wilhelm’in yüzü yüzüme iyice yaklaşırken gözlerimi kapattım.

‘’Sen bir vampirsin.’’ Karşı koymak istiyordum. Bu saçma kombinasyona bir dur demek istiyordum. Aklım tamamen reddederken kalbim ise tamamen sessiz kalmak istiyordu. Akıl mantık çatışması içerisinde iken kalbinin çarpıntıları kulağıma doluyordu. Kapılıp gidemezdim, o bir vampirdi!

Wilhelm sözlerimden sonra bana daha da sokulmuş ve dudaklarını kulağımın hizasına getirdikten sonra fısıltı kadar sessiz çıkan bir ses tonuyla konuşmuştu.

‘’Evet bir vampirim. Ve sen de herhangi bir insandan fazlasısın. Benim için daha da özel ve fazlasısın.’’ Derin bir nefes alarak gözlerimi açtığımda Wilhelm’in nefesi kulaklarımdan boynuma hareket ederken dudakları da kulak hizamdan geriye çekilmişti. Gözlerimiz birbirimizin gözlerinde kenetliyken ona cevap vermiştim.

‘’Sen bir avcısın ve bildiğim kadarıyla hayvanat bahçesi buradan bir 4 kilometre ötede!’’ Sözlerimden sonra gözlerime odaklanmıştı sadece. Ne bir gülme vardı ne de bir sırıtış. Yüzü duygusuzca bakarken konuşmasını sürdürdü.

‘’Peki bayan harita! Vampirim diye, kan içiyorum diye vahşi bir hayvan olmuyorum. Ayrıca bir katil asla değilim! En azından hak etmeyenler için. Hak edenler ise… Onlar kendilerine saklanacak bir yer bulsun çünkü dehşetin ta kendisiyim!’’ Biliyorum… O gece beni öldürmediğinden sırrı güvenle verdiğinden beni iki defa kurtarmasından biliyordum. Kötülere dehşet saçtığını aslında vahşetin ta kendisi olduğunu biliyordum!

Bunların hepsini biliyordum ama en kötüsü de şuydu ki o da sırrı koruyamazsam bana ne olacağıydı. Ya vampir kimlikleri ortada dolaşırsa ya avcılar beni bulup benden bilgi toplarsa ya vampirler için kötü sonuçlar doğuracak bir şeyin parçası olursam? Ölecek miydim!? Ölsem bile bu asla acısız olmayacaktı biliyordum!

‘’O gece…’’ diyerek söze girdim. Devamı istemsizce gelivermişti. Ama zaten devamını getirmek en çok istediğim şeylerden birisiydi. ‘’Gerçekten kanımı içmiştin değil mi?’’ Ve ardından ekledim, ona cevaplama fırsatı vermeden hemen önce. ‘’Hani beni o canavardan kurtardıktan hemen sonra!’’

Wilhelm olumluca başını salladıktan hemen sonra cevabımı da hızlıca bana fazlasıyla iletmişti tekrardan.

‘’Evet. Gerçekten kanını içmiştim. Çünkü durdurulamaz kadar çekiciydi. Damarlarından akıp gidiyordu ve ben o kanın konusunu birkaç oda öteden alıp da gelmiştim. Kendimi tutamadım ve yaptım. Ardındansa… Hızlıca sana kendi kanımdan verdim ki boynundaki yara bir an önce iyileşsin. Unutman için bir de telkin yapacaktım ama biliyorsun ki başaramadım çünkü sen…’’ Daha fazla konuşmasına fırsat veremeden hızlıca sözlerinin arasına girdiğimde o da susmak zorunda kalmıştı. Ve fazlasıyla odaklı bir şekilde beni dinlemişti.

‘’Telkin edilemezim biliyorum!’’ Ani çıkışım Wilhelm’i bir süre duraklatsa da Wilhelm başını olumluca sallayarak sözlerine devam etmişti.

‘’Adelya bak biliyorum içindeki kendini yiyip bitiren şeyi. Önemli değil hiç önemli değil. Tek amacım…’’ Daha fazla devam etmesini istememiştim o yüzden bir müdahalede bulunmuştum ben de.

‘’Evet gayet iyi anlıyorum. Amacın şu: Kanımın tadına baktın ve artık benden kopamazsın çünkü kanıma aşıksın! ‘’ Normalden biraz fala çıkan bu yüksek sesime karşın Wilhelm’den de aynı oranda bir karşı atak gelmişti. Hiç beklemiyordum diyemem çünkü gerçekten de bekliyordum.

‘’ Seni korumaya çalışıyorum! Seninle olmak!.. Burada bulunmamın amacı da bu. Evet sırrımıza ortak oldun ama bunun dahası var Adelya! Seni sadece sır için mi yanımda tuttuğunu sanıyorsun? Sadece bir sır için mi asla senin yanından ayrılmıyorum ben? Hayır Adelya, asla bu yüzden değil!’’ Wilhelm’in sözleri içimi daha da mahvederken derin bir iç çektim.

Peki ya ne içindi Wilhelm?

Tüm bu olup bitenin sebebi tam olarak neydi?

Tüm bu anlamlı sözler ve manalı derin bakışlar…

Altında ne yatıyordu Wilhelm?

‘’Beni etkiliyorsun evet! Her ne kadar telkin edilemiyor olsam da vampir cazibene kapılıp gitmem an meselesi. Neyin gerçek ve neyin sahte duygular olduğunu ayırt edemiyorum. Sana kapılıp gidemem bu tam bir aptallık olur. Lütfen… Beni daha fazla etkilemeyi kes.’’ Wilhelm iç çekerek bana doğru bir adım daha atarak yanaştı.

‘’Aptallık olduğunun bende farkındayım ama yanılıyorsun, yanlış düşünüyorsun. Kanın değil. Hayır kanını falan arzulamıyorum. Gözlerinden, bedeninden, ruhundan etkileniyorum. Her şekilde kusursuz ve cezbedici olandan. İşte tüm bu halinle beni deli ediyorsun.’’ Ne yani vampirlerin aşkı yıldırım kadar hızlı mı olurdu? Vampirler yıldırım aşkına mı tutunurlardı. Aşk için bu kadarı yetiyor muydu? Wilhelm bir anda, ilk görüşte benden etkilenip sonra da bana aşık mı olmuştu? İmkanlı mıydı ki böyle bir şey gerçekten?

‘’Sen kendine sadece ayaklı bir kan torbası istiyorsun işte o kadar!’’ Wilhelm’e sırtımı dönüp gidecekken elleri ellerimi tutmuştu. Beni tekrar eski yerime bıraktığında gözlerimin en içine bakmaktaydı.

‘’Sen kendini bir kan torbası olarak mı görüyorsun? Bir vampirin bir insan ile derinden duygusal bir bağla bağlanabileceğini bilmiyor musun? Eş demek kan demek, ruh demek, beden demek, aşk demek. Gözlerinde gördüğüm, bedeninde hissettiğim şeyleri hiçbir kadında hissetmedim, hissedemem ne vampirde ne de bir insanda. Sadece sen… Gözlerim, kulaklarım, bedenim, vampir ruhum… Tam anlamıyla ben, bütünüyle seni arzuluyor olabilirim.’’ Wilhelm’in sözleri aklımı allak bullak ederken şaşıp kalmıştım. Gözlerinde takılı kalmışken ağzım da yarım bir şekilde açık kalmıştı. Etkilenmiştim, beni etkileme dememe rağmen beni daha fazla etkilemişti. Ruhum alev almış ve kalbim ise gümbür gümbür ateş etmekteydi. Daha fazla karşı koyamamıştım, elimde değildi, vampir cazibesiydi işte!

Wilhelm bakışlarımdaki değişimi fark etmişçesine gülümsediğinde ister istemez tebessüm etmiştim. Tebessüm etmiştim ki aklıma bir anda gelen bir şeyle elimi elleri arasından çektim.

Bildiğim tek bir şey vardı. O da dersi birazdan kaçıracak oluşumdu. Ve hala aklımı bulandıran bazı soruların zihnimde cevapsız kalışıydı.

‘’Ben… Gitmeliyim, üzgünüm ders vakti!’’ Ona cevap hakkı bile tanımadan yanından gidecek iken arkamdan hızlıca bağırdığında bir süreliğine duraksadım.

‘’Burada bekliyorum seni, öğle yemeği için ama en önemlisi de bu konuşmaya devam etmek için harika bir yer biliyorum!’’ Wilhelm’in bu sözlerinden sonra yürümeye devam edip hızlıca sınıfın yolunu tuttuğumda Wilhelm’i de geride, bahçede bırakmıştım. Artık derslikteydim ve artık derslikte olduğuma göre rahattım.

Wilhelm’in giremediği tek yerde!

Aklımda yol boyu tek bir kafa karıştırıcı bir problemin kurbanı olmuştum. Kafam allak bullak bir şekilde dersliğin yolunu tutarken aklım bambaşka yerlerdeydi.

Aklım Wilhelm’de, onun söylediği bu kalp ritmini bozup nefes alıp vermeyi zorlaştıran türden olan sözlerindeydi!

‘’Seni sadece sırrımıza ortak olduğun için mi yanımda tuttuğumu sanıyorsun?’’

‘’Tam anlamıyla ben, bütünüyle seni arzuluyor olabilirim.’’

Ne demek istiyordu, benim hakkımdaki planları neydi, her şeyi bir an önce bilmek istiyordum!

‘’Neredeydin sen!? Beni ekip gene nerelere gittin?’’ Sınıfa girdiğimde Emery’in delip geçen, delici bakışlarıyla karşılaşmayı elbette ki bekliyordum.

‘’Anlatırım sonra.’’ Diyerek ders için hazırlanırken Emery aklına bir anda bir şey gelmiş, kafasının üstünde ampul yanmış gibi sırıtmaya başlamıştı.

‘’Şu çocukla mı karşılaştın yine!? Hani şu mühendisler partisi! Ah ne zaman anlatacaksın artık, hani biz sır saklamıyorduk birbirimizden? Darılıyorum ama artık bak.’’ Emery iki duygu değişimini aynı anda yaşamıştı. Önce kötü bir ruh halindeydi ve sırıtmaya başlamıştı. Şimdiyse de bir anda dudak büzmeye başlamıştı.

Artık bu kızın tüm duygularının sahte olduğunu düşünmek üzereydim. Bu kadar hızlı ruh değişimi başka hiçbir kişide, hiçbir yerde görmemiştim; bu kadar hızlı olmazdı yani!

...

Yorucu ama neyse ki sakin geçen bir dersin ardından öğretmenin dersliği terk etmesiyle birlikte öğle yemeği saatinde Emery ile birlikte derslikteydim.

‘’Ee hadi kantine gitmiyor muyuz?’’ Emery ayaklanıp bana bu soruyu yönelttiğimde başımı olumsuzca sallamak zorunda kalmıştım.

‘’Üzgünüm yemek için başka bir yere gideceğim...’’ Emery şaşırarak olduğu yerde kaldığında bir süre öylece durmuştu. Sonrasında ise konuştuklarımızı hatırlayarak güldü.

‘’Doğru ya! Şu mühendis çocuk. Onunla bir buluşman var! Peki öyleyse ben seni beklemedeyim ama artık daha fazla anlatmazsan peşine düşer ve yedi yirmi dört seni gözetlerim ona göre!’’ Emery’in söylediklerini başımla onaylayıp sonra da gülümsedikten sonra Emery’den küçük, kısa bir veda ile ayrıldım ve doğruca bahçenin yolunu tuttum.

Bahçeye çıkar çıkmaz beni Wilhelm karşılamıştı.

‘’Ee ne yiyoruz ya da hangi konu hakkında konuşacağız? Artık özgür olduğuna göre ve bana kalırsa…’’ Wilhelm apar topar söylediği bu sözlerin ardından bir anda üzerime yürüyerek beni duvarla arasına aldığında sırıtarak sözlerini sürdürdü.

‘’Yani bana kalırsa önce şu işi halledelim diyorum.’’ Wilhelm gülümseyerek önüme düşen saçları arkaya atıp yüzümü daha da belirgin kıldıktan sonra yüzünü daha da yüzüme yaklaştırmış ve gülümsemeye devam etmişti.

‘’Ben… Yani bu vampir çocuk… Karşımdaki… Bu insan hanıma… Büyük ihtimalle… Deliler gibi… Hastayım! Ah pardon… Aşığım! Aşkına hasta…’’ Wilhelm yanaklarımı elleri arasına aldıktan sonra duvara iyice sinmiştim.

Dudakları dudaklarıma şehvetle yaklaşırken bir anda izin verircesine gözlerimi kapayıvermiştim. Dudakları dudaklarımla buluştuktan hemen bir saniye sonra beni sertçe ittiğinde ağzımdan çıkan bir inilti dudaklarıma daha da sertçe baskı uygulamasını sağlamıştı. Alt dudağımda ani bir acı hissettiğimde ağzıma bir demir tadı gelmişti. Kendi kanımın tadı!

Wilhelm bir yanda beni öperken ve bir diğer yandan da dudağımdan akan kanları sonuna kadar sömürürken en sonunda nefesimin tükenmesiyle kendisinden ayrılmıştım. Nefes nefese kalakalmışken alınlarımız birbirine değmekteydi.

‘’Şimdi…’’ diye söze girdiğinde ve nefesi yüzüme çarptığında Wilhelm sözlerine devam etti. ‘’Artık senin için yiyecek bir şeyler bulmaya gidebiliriz.’’ Nasıl yani tüm bunlar kan için miydi yine!?

‘’Tabii seni okula bıraktıktan sonra da sıra bana gelecek… Benimde yemeğe ihtiyacım var, bir şeyler. Aslında tek bir şey. Herhangi birinden… Ama senden asla değil!’’ Wilhelm’in bu sözleriyle birlikte içim rahatlamıştı adeta. İstemsizce dudaklarım kıvrılmış ve yüzümde bir gülümseme şekli oluştuğunda Wilhelm’in bana uzattığı elini tuttum.

‘’Hadi gidelim öyleyse!’’ Gülümseyerek söylediğim bu söze karşılık Wilhelm de bana gülümseyerek bedenimi duvardan ayırdığında artık yemek için herhangi bir restoranın yolunu tutma vakti gelmişti.

İnsanların az olduğu bir yere gidene kadar elimi eli arasına alıp sıkıca kavradıktan sonra diğer elini de omzuma atarak yürümeye başlamıştı.

Biz buna genelde sahiplenici erkek tutuşu derdik ama ben buna direk sahiplenici bir vampir tutuşu diyecektim.

" Vampirlerin çok bir alternatifi yoktur sanıyordum? " Neredeyse lüksler içinde gezen bir restoranın içine girdiğimizde Wilhelm gülümseyerek bu sorumu cevapladı.

-Ah, tabii ki biz siz insanlar gibi çeşit çeşit şey yiyebiliyoruz ancak tek tadını aldığımız ve hoşumuza giden şey kan.’’ Demek insan yemeği de yiyebiliyorlardı. Aslında bu iyi bir şeydi. İnsanlar içinde kendilerini daha rahat gizleyebilmeleri açısından tabii.

" Yani insan yemeği yiyebiliyorsun ama tadını alamıyor musun? Çok acı olmalı!" Sözlerim adeta iğneleyiciydi ve o da bunun gayet de farkındaydı.

‘’Benimle dalga geçmesen iyi edersin yoksa karnımı seninle doyurmak zorunda kalırım.’’ Ah bu hiç de komik değildi tabii!

" Komik olmadığını biliyorsundur umarım." Wilhelm gülümseyip ağzına insani bir davranışlar fermuar çektikten sonra içeriye doğru elini uzatıp bana yolu gösterircesine bir beyefendilik taslayarak geri çekilmişti.

‘’Tamam, susuyorum. Ama sende şunu anla: Sana zarar vermek isteseydim bunca zaman beklemezdim.’’ Onun önüne geçip restorana girdiğimizde bizi kapıda bir garson karşılayarak masamıza kadar eşlik etti. Ardındansa menüleri bırakarak bizi baş başa bırakmıştı.

Bu masadaki ışıklar ve restoranın hoş müziği o anı o kadar romantikleştiriyordu ki. Hatta çiftler özellikle bu mekânı tercih edip baş başa vakit geçiriyorlardı. Tabii benim gibi yemek aşığı insanlar ise burayı tabii ki de öğrenci menüsü ile keşfetmişti. Ancak bugün öğrenci menüsü yerine kendime güzel ve pahalı bir şeyler sipariş edecektim. Bugünün özelliği ne diye sorarsanız aslında pek bir önemi yoktu benim için ama yine de... İçimden en güzel şeyleri yemek geçiyordu bu öğlen.

‘’Hazır mısın sipariş vermeye?’’ Wilhelm’in sorusuna başımı salladığımda Wilhelm tek bir el hareketi ile garsonu çağırdığında bende garson geldiği gibi siparişimi verdim. Garson tekrar siparişleri getirmek üzere gittiğindeyse Wilhelm’e döndüm. Etrafa normal bir insan gibi bakışlar atmaktaydı. Yüz hatlarında hiçbir kötü ifade yoktu. Hatta burayı sevmiş gibi de bir hali vardı.

‘’Mekânı sevmiş gibisin?’’ Wilhelm etrafta gezdirdiği bakışlarını bana çevirdiğinde hemencecik gülümsemişti.

‘’Tabii de öte yandan mekânı gözümde güzelleştiren şeylerin sadece bunlar olmadığını da söyleyebilirim sana.’’ Bazen kendisini bir canavar değil de bir insanmış gibi hayal ediyordum. Her şey o zaman ne kadar güzel olurdu değil mi? Normal bir hayat, normal bir sevgililik…

Wilhelm 'in derin bakışları ardından bakışlarımı hızlıca kaçırdım.

Gerçekten şu an biraz utanmış olabilirdim.

‘’Utanma. Benden sakın çekinme. Özellikle… Bu daha hiçbir şey biliyorsun değil mi?’’ Yerde sürünen bakışlarımı Wilhelm’e çevirip tekrardan gülümsediğimde garson da nihayet siparişlerimizi getirmişti. Ben de böylelikle Wilhelm’in sözlerine cevap vermek yerine bir kaçınma hareketi olarak önüme gelen yemekleri yemeye başlamıştım. Wilhelm ise sesini çıkarmamıştı aksine derinlemesine bakışlarla beni izlemekteydi. Bir süreliğine bakışlarımız kesiştiğinde elimdeki çatala bırakarak tekrar kendisine dönmüştüm.

‘’Ne oldu, neden beni izliyorsun?’’ Bu soruma Wilhelm sadece gülmüştü. Sonrasında da önümdeki tabağı işaret etti.

‘’Seni izlemesi daha zevkli. Sonuçta önümdeki tabaktan hiçbir lezzet alamıyorum.’’ Ve ben de Wilhelm’e kahkaha atmıştım.

‘’Öyleyse az pişmiş kanlı bir dana bonfile ye!’’ Sözlerime Wilhelm de kahkaha attığında başıyla da beni onaylamıştı.

‘’İyi fikirmiş aslında.’’ Gülümsedim ve ardından kısık bir ses tonunda söylenmeye devam ettim.

‘’İyi fikirdir tabii.’’ Gülümseyerek yemeğime geri döndüğümde tüm bu yemek yeme dönemi boyunca Wilhelm beni izlemişti. Ardındansa kendi tabağına bir bakış atıp yavaş yavaş yemeye başladı. Ağzında çiğnedikçe sanki daha da büyüyordu yedikleri ve sonrasında yüzün buruşturarak suratıma bakmaya başlamıştı.

‘’Saman yiyor gibi hissediyorum kendimi. Ve bu tavuğun hiçbir iyi tarafı yok. Kuru ve sert berbatmış! Sanırım ilk defa yemek kusacağım!’’ Wilhelm’in bu tepkisine kahkaha atarken peçetelikten bir peçete alarak kendisine uzattım.

‘’Al buna tükür.’’ Wilhelm elimdeki peçeteyi alıp ağzındaki parçacıkları hızlıca tükürüp peçeteyi de katlayıp masanın üstündeki görünmeyen bir köşeye bıraktıktan sonra tekrardan bana döndü.

‘’Vazgeçtim. Bunlar tamamen berbat! Zevkine değil, hevesine değil, isteğine bile değil bunu ben anca ceza niyetine kemiririm!’’ Kahkahalarım daha da arttığında Wilhelm sadece surat asmıştı.

‘’Bunu bir daha asla yapmayacağım.’’ Wilhelm söylenmeye devam ederken sadece gülerek yemeğimi yemeye devam etmiştim.

Benim de yemeğim bittikten sonra sanırım sırada tatlılar vardı. Kendime küçük bir köstebek pasta siparişi verip büyük bir iştahla yedikten sonra yemek işi artık tamamen bitmişti.

‘’Yemeğini bitirdiğine göre… Affedersin ama şu çöplükten çıkabilir miyiz artık!?’’ Wilhelm’in bu ani ruh ve yüz değişimi beni mahvetmişti. Hesabı isteyip ödedikten hemen sonra ben kahkaha atarak Wilhelm ise surat asarak mekânı terk ettiğimizde sonrasında doğruca okulun yolunu tutmuştuk. Dersin başlamasına on beş dakika varken daha yeni restorandan çıkmıştık.

Ve benim daha konuşacak meselelerim varken sadece on beş dakikamızın kalması moralimi fazlaca bozmuştu.

Neyse artık…

Bende okul çıkışı bu konuşma işini bir şekilde halledecektim.

Loading...
0%