AFFEDİŞ
Geceler uzun sürer, ama sabahlar daha da uzundur. Zihnindeki sesleri susturamadığında, bir başka günün başlangıcı sadece bir yüktür. Bazı sabahlara uyanmak bir ölüm gibiydi özellikle de hiç uyuyamayıp uykumu da alamadığın bir gecenin sabahına!
Tüm gece, saatlerce, uyuyana; belki de bayılana kadar…
Sabah nasıl olmuştu farkına bile varamamıştım.
Halbuki güneş gibi olmalıydım.
Bakın güneşe…
Ne batmaktan korkuyor ne de doğmaktan yılıyordu.
Ben ise oturup kara bahtıma yanıp durup sadece ağlayacak mıydım?
Yapmamam lazımdı, yapmamalıydım! Yapamazdım!
…
Hızlıca yataktan kendimi attım.
Güneş daha yeni doğmuştu.
Sabahın ilk ışıklarında işte tam olarak uyanıktım ve ayaktaydım.
İnce askılı beyaz bir body üstüne de bir bolero giydim. Sonrasında altına da koyu kahverengi bol paçalı bir pantolon giydim.
Sonrasında da kahvaltı için mutfağın yolunu tuttum hızlıca.
Önce kendime bir kahve yaptım, ayılmam gerekiyordu.
Kahveyi içtikten sonra kendime de güzel bir kahvaltı hazırladım.
Kahvaltının ardından saate baktığımda bir saat kaldığını fark ettim. Bir saat içinde çıkıp derse gitmek zorundaydım!
Saç ve makyaj için makyaj masasına oturduktan sonra hazırlanmaya başladım.
Kahve tonlarda ruj ve açık kahverengi turuncu ve ten rengine yakın bir far sürdüm.
Her şey artık tamamen hazır olduğunda ise doğruca okulun yolunu tuttum.
…
Okula geldiğimde hiçbir yere uğramadan doğruca sınıfa girmiş ve bir yere oturmuştum. Bir cam kenarıydı ve cam kenarına doğru yüzümü dönmüş öylece camdan dışarısını seyretmekteydim. Bir elim de başıma yaslıydı. Dirseğim ise her zamanki gibi masadaydı.
İsmimin söylendiğini işittiğimde bu zorlukla anlatabildiğim pozisyondan çıkmam ise sadece bir saniyemi almıştı.
Hızlıca dönüp baktığımda Thomas’ı fark etmem bir olmuştu. Gelip yanıma oturup selam verdiğinde artık tamamen ona dönmüştüm.
‘’Günaydın,’’ diyerek ona karşılık verdim.
Thomas yanıma oturduğunda gülümsemişti. Ben gözlerimi kaçırdığımda ise diğer kızların ona baktığını fark edivermişti.
Daha yeni gelmişti ve tüm kızların gönlünü de yine o fethetmişti.
‘’Hey! İyi görünmüyorsun bir şey mi oldu?’’ Thomas’ın sözlerine şaşkınca kaldığımda o sadece benden bir cevap beklercesine yüzüme bakıyordu.
Bende o an zorlukla gülümseyerek ona cevap verme amacıyla ağzımı açtım.
‘’Şey… Evet biraz kötüyüm. Baş ağrısı falan…’’ Thomas sözlerime karşılık iç çekerek adeta gözlerini devirdi.
Sonrasında da tekrardan gözlerime bakmıştı.
‘’Ağladığını anlamadım mı sandın yoksa?’’ Gerçekten… Anlamış mıydı!? Halbuki morlukları o kadar kapatmışken.
‘’Gözlerin kıpkırmızı.’’ Dedi.
‘’Uykudandır.’’ Dedim. Çok basit bir şeymiş gibi.
Sonrasında gülümsedi bana.
‘’Eminim öyledir.’’ Gülümsemesi bir kez daha büyümüştü yüzünde. Sonrasında da sözlerini sürdürdü.
‘’Okuldaki ilk arkadaşımsın diyebilirim. Ve eğer özel bir şey değilse ya da dertleşecek birine ihtiyacın varsa… Seni dinleyebilirim.’’ Bu sefer sıra bendeydi.
Ona içtenlikle gülümsedim.
‘’Teşekkür ederim.’’ Teşekkürüme tebessümle cevap verdiğinde tekrardan yüzümü düşürmüştü hatırladıklarım. Sonrasında derince iç çekerek anlattım.
‘’En yakın arkadaşımın abisi siz geldiğiniz gün öldü. Öyle işte… Onun etkisi diyelim.’’ Anlayışla başını sallamıştı. Sonra da içtenlikle gülümsedi.
‘’Ben de çok kez kaybettim yakınlarımı. Ama geçiyor merak etme. Kabuk da bağlıyor acısı. Bazen intikam ateşi söndürüyor acıyı. Geçecek diyelim.’’ Ona başımı salladığımda bir kez daha gülümsedi ve sırtıma dokundu. Sonrasında ise öğretmenin içeriye girmesi ile konuşmamızı sonlandırmanın vakti gelmişti.
…
Öğle arası nihayet geldiğinde bu yorucu dersler de bitmişti.
Thomas Jeremy ve Brad hep birlikte kantine gitmiştik. Kantindeki ufak sıraya geçip beklemeye başladıktan bir süre sonra sıra nihayet bize gelebilmişti. Ben bu sefer iki köfteli bir hamburger almışken kendime Jeremy üçerden üç tabak tam dokuz dilim farlı farklı çeşit çeşit pizzaları doldurmuştu.
Thomas da ne alabileceğine dair bakınırken Brad’i izlemeye karar vererek ikisi de Jeremy’in izinden giderek pizza dilimlerini kapmışlardı.
Hatta diğer öğrencilere şu an pizza bile kalmamış olabilirdi aslında.
…
Jeremy ‘’Maalesef kaşarları çiğ bırakmışlar,’’ diyerekten yakınmaya başladığında Brad sırıttı.
‘’Fark eder mi ki sana?’’ Thomas onlara gülerken Jeremy de Brad’a tip tip bakmaya başlamıştı. Ben ise onların bu arkadaş muhabbetine hiç gömülmeden burgerime odaklanmıştım.
‘’Ya öyle!’’ diyerekten bir sitem geldiğinde Jeremy’den Brad kendini düzeltme kararı almıştı.
"Fark eder mi ki derken az pişmiş mi seviyorsun Jeremy?"
Jeremy onun bu sözüne kısaca cevap verdi. Aslında sanki… Sanki tüm açıklamaları sadece bana yapıyor gibiydiler.
‘’Ah tabii, ben çok kızarmış yiyemem bana yağlı geliyor.’’
Onların bu saçmalık saçan konuşmasının ardından üçlünün arasında bir bakışma yaşanmıştı ama ben yine de neden olduğunu anlayamamıştım. Tüm bu olanlar garip gelirken ve onları çözümlemeye çalışırken hepsi yemeğini bitirmiş ardından içeceklerimizi de alarak okulun bahçesinde kısa bir turlamaya çıkmıştık. Derslere halen daha yirmi dakika vardı.
" Okula alışabildiniz mi," diyerek hızlıca konuya derinlemesine bir giriş yaptım.
Bu sohbet bizi on dakika boyunca alıp götürür diye hissetmiştim.
Brad sadece tek bir kelime ile cevap vermişti.
‘’Sayılır.’’
Onun bu tavrına ise Thomas karşılık verircesine kendi okul hakkındaki görüşlerini ortaya attı.
‘’Hala anlayamadığımız bazı şeyler olsa da idare ediyoruz diyelim. Zamanla o pürüzleri halledeceğiz, değil mi çocuklar!?’’
Hepsi birden önce birbirlerine sonra da bana baktıklarında kafalarını sallamışlardı.
Bu anladıklarına işaretti değil mi, öyle olmalıydı.
..
Öğle arası bittiğinde diğerlerinden ayrılarak Thomas ile kendi bölümümüzün dersliğine geçmiştik. Yolda Thomas bu mesleği neden seçtiğimi sormuştu. Aynı soru tabii onun için de geçerliydi.
Thomas’a kalırsa o havalı diye seçmişti. Puanı veyahut parası da tuttuğundan okumak istemiş.
Güzel bir tercih diyelim…
Ben ise birazcık ilgiliydim.
İşte bu yüzden seçmiştim. Tabii biraz da aile meseleleri vardı ama oraya şu an gerçekten hiç ama hiç girmek istemiyordum.
…
Yoğun bir ders olmuştu bizim için. Ardındansa derslerimizin bitmesi ve bir okul gününün sonlanması da bir olmuştu.
Kendimi hızlıca derslikten atıp okul bahçesine çıktığımda Thomas kendi arkadaşlarına takılmak için benden ayrılmıştı. Ve ben de yoluma tek devam etmiştim. Otobüs durağına yöneldiğimde birinin arkamdan gelişi ile duraksadım.
Wilhelm!
‘’Yanındaki kimdi!?’’ Wilhelm yine şaşırtmıyordu!
Anında konuya girivermişti!
‘’Beni mi takip ediyorsun?’’ Cevabı hızı kadar hızlıydı, ışık hızında!
‘’Evet! Belli olmuyor mu!?’’ Biraz fazla sinirli duruyordu. Gereğinden fazla!
‘’Oluyor.’’ Diyerek kestirip attığımda tekrardan konuya balıklama daldı.
‘’Ondan uzak dur Adelya!’’ Ne yani vampir diye bana emir falan verebileceğini mi sanıyordu bu!?
Kiminle takılacağıma karışma hakkını kendinde nasıl bulabilirdi?
Tamam anladık vampir kıskançlığı var üstünde ama… Bu kadarı kabul edilemez! Ben bu kadarıyla baş edemem. Etmem bile!
‘’Asıl sen benden uzak dur!’’ Ve kendimi gelen otobüse atıp oradan uzaklaşmam bir olmuştu. Wilhelm hala arkamdan bana büyük bir şaşkınlıkla özellikle de derinlerde ufak öfke kırıntıları belirirken bakakalmıştı.
…
Yoğun bir günün ardından işte yine odamdaydım. Kendimi huzursuz bir şekilde yatağa bıraktım.
Aklımda Emery vardı, onu aramam gerekiyordu.
Hızlıca telefona sarılıp numarasını bulmaya rehbere girdiğimde bir anda kapım çaldı.
Açtığımda karşımda Wilhelm'i görmüştüm. Elinde beyaz orkide ve küçük bir kutu vardı.
"Adelya, konuşabilir miyiz," dedi gözlerinde derin bir üzüntüyle. Bir an tereddüt ettim ama sonra başımı sallayarak onu içeri aldım.
Daha geçen günlerde izin bile istemeden içeriye dalan adam şimdi benden bir davet almadan içeriye girmemişti.
Ve bir de… Her zamanki gibi söylediği şekliyle hitap etmişti bana yine, Adelya…
Wilhelm elindeki orkideyi uzattığında şaşırmıştım.
Gerçekten beklemiyordum.
Bir vampirden orkide alacağımı hiç tahmin dahi edemedim!
‘’Bunlar senin için. Orkideler, masumiyetin ve güzelliğin simgesi, senin gibi."
Gözlerim doldu, orkideyi alıp kokladım.
Aslında bir vampir… İstese romantik olabiliyormuş!
Bütün düşüncelerim tekrardan uçup gitmişti. Onun bu nezaketi, düşünceli tavrı tekrardan kalbimi ısıtmıştı.
"Teşekkür ederim, Wilhelm," dedim, sesim titreyerek.
Wilhelm, küçük kutuyu açtı ve içinden zarif bir kolye çıkardı. İçinde tıpkı boynumdan çekip aldığı mine çiçekli kolyedeki gibi bir çiçek vardı. Belki de gerçek bir hayat ağacı simgeli bir kolyeydi bilemezdim. Ama gerçekten o kadar zarifti ki sorarak kabalık etmek dahi istemedim.
"Bu da senin için,’’ dedi ve sonrasında da sözlerini sürdürdü.
‘’Hiç çıkarma olur mu, ne olursa olsun? Ne kadar küssek, kavga etsek bile… Kalbim hep seninle, işte bu kolye gibi.’’
Ardındansa kolyeyi boynuma taktığında kollarımı boynuna doladım. İhtiyacım olan o sıkıca kucaklaşmaya nihayet kavuştuğumda Wilhelm saçlarımı okşamıştı. Dudakları kulağıma gömülürken fısıltıyla sordu.
‘’Barıştık mı?’’ Gülümseyerek kafamı salladım. O her ne kadar gülümsememi görmemiş olsa da başımı sallamamdan anlamıştı.
‘’Barıştık.’’
Evet barışmıştık işte, bir kez daha.
‘’Senin için her şeyi yaparım,’’ dedi bana bir kez daha.
Tekrar başımı salladım sonra.
‘’Jonathan benim için bir şey ifade etmese de… Emery’in o hali beni mahvetti. Tüm o kontrolsüz çıkışmalarımın sebebi bu yüzdendi.’’ Başını onaylarcasına salladı. Sonrasında dudaklarını yanağıma sürttü.
‘’Artık bir önemi yok,’’ dedi.
Barıştık ya… Artık hiçbir şeyin, hiçbir önemi yoktu.
Her şey pürüzsüzleşmiş gibi geliyordu.
Tek bir tanesi dışında.
Kıskançlık problemi.
Ve o an soramamıştım da. Unutmuştum o an. Gerçekten beni alıp bulutların üstüne çıkartması sadece saniyelerini alıyordu Wilhelm’in.
Ve durumda böyle olduğunda benim aklım sürekli uçup gidiyordu böyle!
...
Sabah olduğunda siyah beyaz şeritli bir pantolon ve üstüne kalın askılı düz beyaz renk bir bluz giymiştim. Wilhelm’in bana bir sürprizi vardı. Hemen tam da ders saatimden önce.
Derse geç kalmamam gerekiyordu.
Ama neyse ki bunun teminatını Wilhelm bana vermişti.
Ve ben ise…
Her zamanki gibi ona güveniyordum.
Yanına vardığımda, arkasında duran parlak, yeni bir araba dikkatimi çekti.
"Wilhelm, bu da ne," dedim, gözlerim kocaman açılmıştı. "Yeni bir araba mı?" Sırıttı ve arabayı işaret etti.
‘’ Güzel değil mi!?’’ Sonrasında ise kendi kendini düzeltmişti. ‘’Tabii senin kadar olmasa da.’’
Gülümseyerek yanına gittim.
‘’Nereden çıktı bu araba şimdi durduk yere?’’ Tekrardan sırıtmıştı.
Bu araba, yapabileceğimiz insansı aktivitelerin ilk adımı. Seni okula bırakma işi, bunun başlangıcı," dedi. Ah gerçek genç aşıklar gibi beni okuluma bırakacaktı.
On bir on iki yaşlarımda hayal etiğim gibi bir sahne olacaktı hatta.
Biliyorum ki bu her genç kızın bir hayaliydi.
Ve benimki ise birazdan gerçekleşecekti.
Hayatımı birleştirdiğim, hayatımı adadığım adamı okula belirtme, sahiplenme. Ben ilişki kadınıyım bana bulaşmayın demenin güzel bir yöntemiydi bu araba ile okula bırakma işi.
Wilhelm’in güçlü kolları beni sardığında, içimde derin bir huzur hissettim.
Wilhelm, beni arabaya doğru yönlendirdi.
"Hadi, bir tur atalım. Seni okula bırakmak istiyorum,” Onun gülümseyerek söylediği bu sözlerden sonra arabaya binmiştik.
Arabaya bindiğimizde, motorun sesi yumuşak bir şekilde çalıştı. Wilhelm, arabayı dikkatle sürerken, ben de yan koltukta oturup etrafı izledim. Bu an, ikimizin de hayatında yeni bir başlangıcın işaretiydi.
Fakülte kapısının önünde araba durduğunda yavaşça kapıyı açıp arabadan indim ve Wilhelm’e baktım. Gelmiştim sonunda, dersin başlamasına tam da beş dakika kala.
"Bu gerçekten çok güzel bir hediye Wilhelm. ‘’ Başını sallayarak gülümsedi. Ve ben de onun için arabasının kapısını nazikçe kapattım. Sonrasında ise hızlıca dersliğin yolunu tutmuştum.
Wilhelm bahçeye adımımı attıktan bir süre sonra uzaklaşmış ve gözden kaybolmuştu. Bina kapısına vardığımda ise tam içeriye girecekken arkamdan seslenildi.
Thomas’a aitti bu ses.
‘’Hey! Adelia.’’ Dönüp ona baktığımda yanıma kadar yürüyüp karşımda durmuştu.
‘’Yanlış anlamazsan…’’ diyerek söze girdiğinde kaşlarımı çatarak kollarımı göğsümde birleştirmem bir olmuştu.
‘’Evet?’’ diye bir soru yönelttim sonra. Thomas ise elini başına atarak etrafına bakınmaya başladı.
‘’İndiğin araba… Gözetlediğimi sanma ama kimdi o?’’ Sınıf arkadaşıydık, normal arkadaşlık yolunda ilerleyen iki kişiydik. Yani söylenmeyecek bir şey yoktu ortada.
Ve ben de söyledim uzatmadan.
‘’Sevgilim!’’ İlk defa söyleyebilmiştim birisine karşı.
Wilhelm… Gerçekten benim sevgilimdi.
Benim vampir sevgilim!
‘’Ne kadardır tanıyorsun onu,’’ diyerek neredeyse bana hesap sorarcasına sözler ettiğinde kaşlarım daha da çatıldı.
Ona neydi ayrıca neden bu kadar üstelemişti ki? Kendime hakim olarak mı kalmalıydım yoksa haddini bildirmeli miydim? Bu iki seçenek arasında ikilemde kalmışken sanırım bir seçime de varabilmiştim en sonunda.
Kendime hâkim olma konusunda ufak sorunlar yaşamış sayılırdım.
‘’Seni ne ilgilendiriyor!? Ayrıca… Seni ne kadardır tanıyorum ki?’’ Thomas bu sözlerimle birlikte başımı sallamıştı.
‘’Haklısın. Kusura bakma.’’ En azından hatasını anlayan birisiydi.
Umarım hatasını bile bile tekrarlayan insanlardan olmazdı, birileri gibi!
Onu arkamda bırakıp sınıfın yolunu tuttuğumda Thomas peşim sıra geldi ve sınıfta da direk yanıma oturdu. Bir şey söylememiştim, karşı da gelmemiştim. Oturabilirdi, sınıf benim malım değildi sonuçta ya. İzin vermemek de şımarıklığa girerdi.
Ders bitimi olduğunda Thomas hızlıca bana döndü.
‘’Gerçekten ya. Ben biraz fazla koruyucuyum tutamıyorum kendimi. Yanlışlıkla oldu. Beni ilgilendirmezdi ama yine de burnumu soktum. Bir telafisi olmalı, değil mi?’’
Thomas bu gönül alma işlerini gerçekten de başarıyordu. Siyah fırtına ya! Tam şu ilişki koruyan erkek tiplerindendi bu.
Ve biz böyle kişilere genelde şunu diyorduk:
Seni alan yaşadı!
…
Ders bitimi on beş dakikalık bir boşluğa girmiştik sonra ise bir sonraki ders başlayacaktı.
Thomas ise kendini affettirmede kararlıydı. Ve bende gülümseyerek bunu yapabileceğini söyledim.
Onları harika bir restorana götürecektim. Belki o zaman Thomas kendini affettirebilirdi.
Bir tatlısını yerdim artık!
…
İkinci dersin sonunda tam öğle arası olduğunda telefonum çalıvermişti.
Ekrana baktığımda ise Wilhelm yazısıyla karşılaşmıştım. Telefonu hızla açarak konuşmaya başladım.
"Merhaba, Wilhelm!" dedim, sesimde biraz heyecanla.
"Merhaba, Adalia. Öğle arası için bir planın var mı? Seni yemeğe davet etmek istiyorum," dedi Wilhelm, her zamanki nazik sesiyle.
Bir an için duraksadım. Wilhelm ile öğle yemeği fikri harika olsa da diğer arkadaşlarıma söz vermiştim. "Wilhelm, gerçekten çok isterdim ama bugün diğer arkadaşlarıma sözüm var," dedim, hafifçe üzülerek.
Wilhelm, kısa bir sessizlikten sonra, "Anlıyorum. Belki başka bir zaman," dedi, sesi biraz kırılmış gibi geldi.
Tam o sırada, Thomas yanımdan geçerken, "Gidiyor muyuz," diye sordu.
Telefonu hızla kapatmam gerektiğini anladım. "Evet, Thomas. Geliyorum," dedim.
Ve o an dememem gereken şeyi dediğim için adeta kendime lanet okumuştum!
Az önce bir vampiri kıskandırmıştım ben!
Geliyorum Thomas ne demekti ya!?
Thomas Jeremy ve Brad okulu çok bilmediğinden -en azından bahaneleri oydu- onlara öğle yemeğinde bir mekâna götürmemi istemişlerdi. Bende bu Thomas’ın kendini affettirme çabalarını fırsat bilerek bugün götürmeye karar vermiştim.
Şimdiyse artık gitme vaktiydi.
Yol kısa sürmüştü. Yani yürüyerek bir yirmi dakika kadar kısa!
Ama Wilhelm ile biz bu mesafeyi sadece dört saniyede aşıyorduk halbuki…
‘’Amma da yakınmış,’’ diyerek Brad triplendi. Yüzünde hafif bir sabırsızlık belirmişken gözlerimi devirdim. Alt tarafı yedi sokak öteye gitmiştik!
‘’Açız o yüzen öyle huysuz kendisi,’’ Diyerek Jeremy atılmıştı sonrasında.
Evet anlayabiliyordum, neyse ki anlayış kıtı değildim. Bu güzel bir tanrı vergisi özellikti. Thomas yol boyu bir şey dememişti. Jeremy ve Brad ise fazlaca konuşmuşlar susacak vakit bulamamışlardı.
En sonunda restorana vardığımızda kapıdaki yetkili bizleri karşıladı. Bizi bir masaya yönlendirdikten sonra yine her zamanki gibi iki menüyü de uzatıp gitmişti.
Brad hızlıca elimden menüyü kaptı. Diğer menü de zaten Jeremy’de idi. Thomas Brad’e tip tip bakarken Brad ve Jeremy’in kendilerini savunacak her daim bir kelimeleri vardı açıkçası.
Brad; ‘’Baya açım.’’ Dedi. ‘’Kimsenin keyfini bekleyemem.’’
Biraz atarlıydı. Aslında fazlaca. İsmi kadar sertti sanki.
Brad deyince ben aslında karşımda yumuşak bir erkek beklemezdim.
Brad ise fena halde sağlam göstermekteydi.
Jeremy ise ‘’En pahalısından alacağım,’’ Diyerek atlamıştı.
Sanırsın iki gündür yemek yemiyorlardı.
Brad menüyü elinden bırakıp el hareketi ile garsonu çağırdığında Thomas’a baktım.
Aynı şekilde o da bana bakıyordu.
Thomas menüyü işaret ederek almamı söyledi.
Ben de aynı şeyi ona yapmıştım hatta adeta. Thomas gözlerini devirip menüyü aldığı gibi elime tutuşturduğunda menüye bakmam ve bir şey seçmem gerektiğinin farkına vardım.
" Karar verebildiniz mi," diye sorduğunda Thomas karşıda oturan Brad ve Jeremy ' e baktı. Daha sonra da bana ...
‘’Karar vermekte iyi değilim,’’ diyerek söze girdim Thomas’a karşılık verircesine. ‘’Ama sanırım tavuk yiyeceğim. Özel soslu.’’ Thomas söylediklerimin ardından arkadaşlarına döndü.
Brad ‘’Neden karar verme işini şefe bırakmıyoruz ki? Ben şefin spesiyalinden istiyorum,’’ diyerek söze girdi.
Jeremy ise en pahalı menüyü istemişti. Dokuz mezeli, koca bir tabak dolusu az pişmiş bonfile!
Garson yanımıza geldiğinde siparişlerimizi de teker teker not almıştı.
Brad şefin spesiyalini sorduğunda aslında tam da Jeremy’in söylediği en pahalı menü olduğu anlaşıldı. Eh o ikisi et ve en pahalıdan yiyecekti. Farklı çözüm aşamalarıyla aynı çözüme ulaşılmış bir matematik problemiydi yaşanılanlar adeta!
Sıra Thomas 'a geldiğinde o hala kararsız duruyordu. Sonrasında ise bana döndü ve gülümsedi.
‘’Ben de bir özel soslu tavuğa hayır demem.’’ Ben gülümsesem de arkadaşları ona tip tip bakmıştı.
Garson ise siparişleri yazıp çoktan ortadan kaybolmuştu.
Siparişlerimiz geldiğinde yemeye koyulmadan önce milleti sözümle şaşırtmam da tabii bir olmuştu. Gerçekten neden böyle bir şey söylemiştim ki!
‘’Kurt gibi açım!’’
Bunu dememle Jeremy öksürük krizine girmişti. Sanırım yediği bir şey dokunmuştu. Brad ise ona yardım etmeye çalışırken çocuğun o sert vuruşlarıyla adeta sırtını deliyordu.
Thomas tepkisizce onları izlerken son saniye göz devirdiğine fena halde şahit olmuştum.
Sırıtarak yemeğime döndüğümde ve yemeye devam ettiğimde aklımda tek bir şey vardı.
Çok değişik bir öğle yemeği seansı olmuştu benim için.
Yemekleri yedikten sonra okulun yolunu tutmuştuk tekrardan. Bu dönem derslerde bir değişiklik vardı. O da artık hafta sonu tatilimi üç gün oluşuydu. Yarın benim için ve aynı zamanda da Thomas için bu da tatil başlıyordu demek!
…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.77k Okunma |
15.4k Oy |
0 Takip |
135 Bölümlü Kitap |