Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2. Bölüm

@selinayeda_x

 

 

PARTİ PARANOYASI

Kapımızın önünde bir davetiye belirmeden önce tabii ki Emery tepkisi gecikmemişti.

Bilgisayar ekranındaki davetiyeye gülümseyerek bir anda havalara uçarcasına zıplayarak bağırdı.

''Davet edildim işte wuhu!'' Emery tüm odada sekerken kapı tıklatılmıştı. Kapıyı açmaya gittiğimde ise eşikte bir zarf ile bakıştım.

Zarfı alıp etrafa bir göz attıktan sonra içeriye girdiğimdeyse Emery hala etrafta zıplayıp gülmeye devam ediyordu. Zarfın üstünde okul binası işlenmiş bir pul vardı. Sakince ama bir o kadarda merakımdan hızlı hızlı açarken en sonunda ana kâğıda ulaşmıştım.

''Emery Lawrance...'' Kâğıdı tekrar açtığımda da bir ay sembolü üstünde de bir kokteyl bardağı baskılı bir davetiye süsü vardı. Yani aslında kapı girişinde toplanacak davetiyelerden Emery'e ait olanıydı bu işte.

Emery'e dönüp zarfı eline verdiğimde sevinci iki kat artıyordu.

''Kesinlikle bunu saklayacağım!'' Tabii o da kapıda geri verirlerse.

Emery adına sevinirken Emery odasına koşup gardırobuyla ilgilenmeye başlamıştı çoktan.

O bu gece davetiyeyi almanın huzuruyla yumuşak bir uyku çekerken bir yandan da heyecanı onu sürekli uyandırıyordu. Gece onun yüzünden zar zor uyumuş iken en sonunda sabah da bir şekikde olmuş ve yeni güne merhaba dercesine uyanıvermiştik.

Bugün dersler yoğundu kampüste dörde kadar dersimiz vardı sonrasında ise saat altı buçuk da davet başlıyordu.

Evet Emery davetiyeyi alan belki de son kişiydi ve şimdi o davete sadece saatler kalmıştı.

İlk derse girişimizin kolayca çıkışı olduğunda bugünün hızlı ve yoğun geçeceğini o ilk izlenimden anlamıştık.

Okuldaki tempolu yoğun bir günün ardından öğle arasına giriş yaptığımızda Emery’in düşündüğü tek şey giyeceği şey olmuştu. Ve de makyajı. Ben ise onun tüm bu heyecanından sıkılmıştım artık. Ama yine de iyi bir dost olarak fikir vermeden de edemedim. Onun koyu kestane saçlarına doğal uzun kirpiklerine ve de uzun boyuna gidebilecek güzel ve ateşli tek giyim tarzı mini dar göğüs dekolteli siyah bir elbise ya da birkaç santim diz üstü dar, baldıra kadar yırtmacı bulunan büzgülü bir kırmızı elbise. Ve yahut crop etek tarzı da deneyebilirdi. Sadece tek görmem gereken üstünde duruşuydu. Ve o zaman en yakışan tarzı onun için seçebilirdim.

Tüm öğle arasının bu sohbet ile geçip gitmesinin ardından nihayet öğle arası bittiğindeyse de derse girmiştik hızlı bir şekilde dersliğe doğru yönelip vardıktan ve de derslikten içeri girdikten hemen sonra.

Ders sonu, akşam okul dönüşü Emery kendini bir anda banyoya atmıştı. Bugün büyük gündü tabii. Ben yurt odamda kös kös otururken o partileyecekti. Hem de öyle basitinden de bir parti değildi bu. Çok az kişinin davet edildiği gizli düzlenen bir partiydi. Okulla bir bağı var mıydı orası bile tartışılırdı hatta.

Emery duştan çıkıp saçlarını kurutmaya ve saçlarını yapmaya başladığında bende yatağın üstünde yüz üstü yatıyor ve telefonla uğraşıyordum. Beni makyaj aynasından süzdükten hemen sonra ise boğazını temizleyerek dikkatimi çekti. Başımı tamamen ondan tarafa kaldırdığımda da söze girdi.

‘’Keşke sen de davet edilseydin, eğlenirdik…’’

Emery’in sözlerine sadece göz devirerek uzandığım yerden kalktım ve arkasına ilerledim. Hala bornozuylaydı. Tarağı ve maşayı aldıktan sonra saçlarını yapmaya başlamıştım. Dolabındaki kıyafetlere göz gezdirdiğimizde Emery’e gidecek en iyi elbisenin artık dar olmadığı konusunda hem fikir olmuştuk.

Emery’e pileli bir beyaz tenis eteği ve üstüne de açık mavi crop top uydurduktan sonra Emery sade ve de gösterişli bir şekilde artık hazırdı. Bu sonuçta bir balo değildi, sadece üniversite partisiydi. Alkol ve eğlence olan. Ve de kimse tuvaletle gelmeyecekti herhalde.

Emery giyinip geri döndüğünde sırada makyaj işi vardı. Saçlarına birkaç ışıklı pul taktıktan sonra makyajına geçtim. Besbelli pembe bir allık, mavi simli göz farı, koyu kirpikler ve bordo bir ruj. Yanak üstüne tam da elmacığına birkaç pul ekledikten sonra artık hazırdı. Işıl ışıl ve pırıl pırıl.

Emery mutlu mutlu bana sarıldıktan sonra altın sarı zincirli beyaz minik çantasını aldığı gibi odadan fırlayıvermişti. Taksiyle gidecekti ve taksi beklemeyi sevmezdi. Ama şu an iki dakikadır Emery’i aşağı inmesi için beklemedeydi.

Emery gittiğinde rahat bir nefes vererek kendimi yatağa atmıştım ki bu sadece saniyeler sürmüştü. Kısa süre içerisinde hatırladım ki…

Buraların temizlenmeye ihtiyacı vardı.

Oflayarak tekrar yerimden kalkıp makyaj masasına yöneldiğimde masanın üstünde makyaj eşyalarını çantaya kaldırıp masayı sildikten sonra maşaları da çekmeceye kaldırdım. Yatağın üstündeki Emery’e ait kıyafetleri de dolaba yerleştirmek için kaldırmıştım ki davetiyeyi fark etmem bir olmuştu.

Ah Emery davetiyeyi almadan gitmiş!

Davetiyeyle bakışırken gözlerim aynaya kayıvermişti. Beyaz incecik şortum ve üstümde beyaz fitilli yarı atletimle şu an bir davetiye tutmaktaydım ve bu davetiyenin acilen Emery’e ulaşması lazımdı.

Ve benim daha bu pijama benzeri ev halimden bir an önce çıkmam gerekiyordu.

Saçlarımı toplayarak işe koyuldum. Önümden çıkan tutamlar gözüme kaçıp işimi bozsa da gardırobu açıp bakmaya başladım. Belki de partinin önüne kadar gitmem gerekecekti. Saçma kıyafetlerle rezil olmak istemezdim, istemiyordum da.

Siyah mini keten şort etek üstüne crop ince askılı saten beyaz bir bluz giyerek ayaklarıma basitinden spor ayakkabı geçirip davetiyeyi de aldığım gibi yola koyuldum. Saçım öylece bozuk at kuyruğu şeklinde kala kalmıştı.

Önümden geçen ilk taksiye zoraki bir şekilde kendimi attıktan sonra parti alanının yerini tuttum. Gerçekten kendimi zoraki atmıştım çünkü bu ayki harcanacak para limitim biraz sınırlıydı. Umarım geri dönerken bir otobüs bulabilirdim kendime!

Trafikle birlikte yirmi yedi dakikalık bir yolculuğun ardından nihayet davetiyede yazan yere varmıştım. Taksiden inip parayı ödedikten sonra yola koyuldum. İnsanların içeriye davetiyelerle akın ettiği ve kapıda davetiyelere bakan gardiyanların bulunduğu yere doğru giderken bir yandan da telefonumu çantamdan çıkarmakla uğraşıyordum.

Emery’e nerede olduğunu sorup sonra da buluşup davetiyesini verdikten sonra yurda geri dönecektim. Aynen böyle olması gerekiyordu.

Ama işler asla ama asla istediğim gibi gitmemişti.

Zaten ne zaman gitmişti ki!?

Çantamı karıştırmaya devam ederken birisi sertçe koluma çarpmıştı. O an ileri doğru sertçe bir adım attığımda zarf da ellerimden kayıp gitmiş ve gardiyanın önünde duruvermişti. Gardiyan bir zarfa bir de bana bakarken yerden alarak incelemeye başlamıştı. İşte bu hiç iyi değildi!

‘’Şey… Aslında…’’ Hiçbir şey söyleyemeden gardiyan bir anda zarfta yazan ismi tekrarlardı.

‘’Emery Lawrance.’’ Başımı onaylarca sallayarak cevapladım.

‘’Evet.’’ Gardiyan zarfı diğerlerinin yanına koymak için kutuya uzanırken şok içinde kalarak söylenmeye başladım.

‘’ Arkadaşım! Emery arkadaşım…’’ Ama hiçbir şey açıklayamadan kendimi davetsiz olduğum davette buluvermiştim.

‘’Sırayı boş yere bekletme! Sıradaki!’’ İkinci adam kolumdan sürükleyip içeriye fırlatırca atarken kendimi gürültülü bir müziğin ortasında buluvermiştim.

Minili kızlar, dekolteli kızlar, makyajlı kızlar arasında bu halde kalakalmıştım işte!

Koluma birinin dokunmasıyla irkilerek döndüğümde geçen günkü kızı gördüm. Yanında ise sevgilisi olduğunu düşündüğüm bir çocuk vardı. Öpüşmüşlerdi. Ardındansa bana dönüp selam vermişti kız.

‘’Hey sensin demek o şanslı kız! Emery olur sanıyordum ama sen de iyi bir seçim olmalısın ki buradasın!’’ Şaşkınlıkla kızı dinlerken kız gülümsedi.

‘’Bu arada ben Jenna! Memnun oldum.’’ Kız gülümseyerek elini uzattığında elini tutarak sıktım.

‘’Adelia.’’ Kız gülümsemeye devam ederek elini çektiğinde yanındaki arkadaşı söze karışmıştı, sevgilisi.

‘’Güzel isimmiş. Bende Rich.’’ Çocuğa dönüp başımı salladığımda Jenna omzuna vurarak güldü.

‘’Richard!’’ Ve o da Jenna’ya aynı şekilde karşılık vermişti, gülümseyerek.

‘’Ah evet sadece biriciğim bu isimle hitap ediyor doğru ya! Kesinlikle adım Richard!’’ Duyduğu bu sözler sonrasında Jenna mutlu bir şekilde kendini Richard’ın kollarına attıktan sonra bir kez daha dudaklarına yapıştığında bakışlarımı çevirdim. Sonrasında ise Jenna masadan bir bardak alıp elime tutuşturmuştu.

‘’Hadi bakalım kutlama vakti!’’ diyerek kendisininkini yudumladı.

Elindeki bardağı alsam da içmeye hiç mi hiç niyetim yoktu.

‘’Ben almayayım!’’ Ama inatla elimdeki bardağı ağzıma götürüyordu.

‘’Hadi ama oyun bozanlık yapma!’’ Jenna’nın ağzıma kadar soktuğu bardaktan boğulmamak için iki yudum aldığımda Jenna gülerek bardağı elime tutturdu.

‘’İç bakalım.’’ Sonrasında da masadaki diğer iki bardağı da alarak sevgilisiyle içmeye başlamıştı. Beni rahat bırakmayacaklarını anladıktan sona tadını hiç mi hiç beğenmediğim bu şeyi içmeye devam edip en sonunda da bitirdim.

Ardındansa gitme vaktiydi!

Boş, sessiz bir koridora, Emery ile konuşabileceğim bir yere.

Çünkü gerçekten de onunla konuşmam gerekiyordu ve telefonla konuşabilecek sessiz bir yere ihtiyacım vardı.

Emery ile konuşmalık sakin bir yer arayışına girişerek partinin asıl gerçekleştiği büyük ana salondan çıktığımda etrafıma bakındım.

Burası tuvaletliklerin koridoruydu ve fazlaca yiyişen çift vardı.

Onları hızlıca es geçip koridor boyunca ilerledikten sonra nihayet başarmıştım.

Müzik sesinden uzak, sakin bir yer!

Loş ışıklı dar ve bir o kadarda uzun, upuzun koridorun girişinde bir yan tamamen ıssız ve sessiz bir diğer yan tarafım ise gürültülü bir müzikle sallanırken koridor boyunca ilerlemeye devam ederek telefonumu çıkardığım gibi Emery’i aradım.

Bu koridor yatak odalarına, tuvaletlere belki de balkona açılırdı. Yakında öğrenirdim ya.

Uzun çalışlar sonunda Emery en sonunda telefona cevap verdiğinde ben de hızlıca söze girdim.

‘’Emery! Nerelerdesin sen, çok kötü bir şey oldu!’’ Şu son sözüm var ya! Heh işte onu aynı anda söylemiştik.

‘’Ne!? Benimkinden daha kötü ne olabilir!?’’ Emery bağırarak söze atıldığında derin bir iç çektim. Aynı sorunla karşı karşıyaydık, aynı dereceden vasat bir sorunla!

‘’Ben… Davetiyeni getirmiştim.’’

‘’Ne!?’’ Tek cevabı olmuştu daha sonra birkaç saniye boyunca ses gelmeyince devam etmeye karar vermiştim bende.

‘’Sonra… Bir şey oldu.’’ Bu sefer sessizlik sırası bana geçmiş olduğunda Emery hızlıca söze atıldı.

‘’Ne oldu!? Onu kayıp mı ettin!? Geldim evde yoksun, kıyafetlerimi değiştirmiş davetiyeyi almış gitmişsin!’’ Emery’in bu söylemleri bildiğin beni suçlamaktı. Yapmadığım bir şey için.

Gerçi… Yapmış da sayılabilirdim. Sonuçta şuan partide olan kişi tam olarak bendim!

‘’Bak çok haklısın!’’ diyerek söze girdim. Ama Emery beni dinlememekte kararlıydı.

‘’Sorun bu değil tamam mı!? Dosttuk hani, arkamdan bıçakladın beni! Eğleniyor musun orada? Havalar nasıl peki!?’’ İç çekerek Emery’in sakinleşmesini bekledikten sonra söze girdim.

‘’Özür dilerim haklısın. Arkandan çıkıp parti mekanına geldim. Davetiyeyi vermek için seni arıyordum. Görünürde olmayınca telefonunu çaldırayım dedim ama sonra birisi geldi. O bana çarpınca… Ah kim inanır buna!? Kapıdaki güvenliğin önüne kadar davetiye ellerimin arasından kayıp uçtu. Sonrasında da kendimi içeride buldum işte. Tamamen aptalca geliyor evet…’’ Sözlerimin devamını getirecek bir cümle ya da tamamlayacak bir kelime bulamadan sustum. Nasıl devam ettirebilirdim ki? Bariz yalan söylüyormuşum gibi şuan telefon başında kıvranıyordum adeta.

Emery’in iç çekişi telefon hoparlöründen yankılandığında ben de nefesimi vererek söyleyeceklerini bekledim. Emery ise en sonunda konuşmuştu benimle, uzun bir sessizliğin ardından.

‘’Tamam… Pekala. Bunu sonra konuşalım. Bir an önce gel ve… Konuşalım!’’ En sonunda Emery’den iyi bir cevap!

Bu benim için güzel bir ilerlemeydi.

‘’Hemen geliyorum!’’ Hızlıca telefonu kapatıp geri dönecektim ki koridor boyunca ilerlediğimi şimdi fark etmiştim. Sonrasında da koridor sonunda bir çığlık sesi duyduğumda olduğum yerde kalakaldım.

O şey… O ses de neydi öyle!?

Bakışlarımı bir yerde odaklayıp yavaş adımlarla ilerlemeye başladığımda önce iki tane silüet gördüm. Sonrasındaysa bir bardak kırılma sesi adeta çığlık misali boş koridorda yankılandı. İrkilerek bir adım gerilediğimdeyse artık her şeyin çok geç olduğunun farkına yeni varabilmiştim.

Artık her şey çok ama çok geçti.

Ölmüştüm ben bitmiştim.

Sivri dişler!

Kan kırmızısı gözler!

Soğuk bembeyaz ten!

Şimdiyse o kırmızı gözler bana bakıyordu!

Ölü bir bedenin yere yığılma sesinin ardından arkamı hızlıca döndüm.

Ne yapabilirdim ki bu durum karşısında!?

Kaçmam gerekiyordu, hem de bir an önce kaçmam!

Ama daha adım dahi atamamışken dönmemle boğazımdan tutulmam bir olmuştu.

Ne ara!? Ne ara beni yakalayıp önüme geçebilmişti ki!?

Bu süper hız!? Nereden geliyordu!?

O canavar beni boğazımdan yakalayıp boğazımı olabildiğince sıktığında tüm nefeslerim gırtlağımda düğümlenivermişti. Hiçbir nebze nefes alamazken o kan kırmızısı gözleri daha da ölümcül olup siyaha bürünmüş ve ardındansa beni duvara fırlatıp hızlıca üzerime yürümüştü, tamamen ışık hızındaydı her şey.

Düştüğüm yer tam da bardak kırıklarının yanı olduğunda önce avuç içim yara almıştı.

Avucumun içinden akan kanlar o canavarı daha da kışkırtıp tahrik ederken siyah gözlü vahşet benim irislerimde kesiştiğinde sivri dişlerinin arasından pislikçe gülüşünü izledim.

‘’Şimdi beyaza kan bulaşacak!’’

Yerde durağan haldeki cam kırıklarından birini şah damarıma yakın bir noktada saplandığını hissettiğimde bu sefer koridoru inleten şey benim çığlık sesim olmuştu.

Canavarın fevri hareketi saniyesinde boynuma bir cam parçası saplarken boynum bir tarafa yatmış ve bir elim de boyun hizamda öylece yere sürtünmeye başlamıştı.

Nefes alış verişlerim kesik kesik inip çıkarken korku tüm bedenimi ele geçirmişti. Adrenalin, dopamin ne varsa! Hepsi aynı anda salgılanmaya geçmiş ve şuan sadece Savaş ya da Kaç sistemim süreğen bir devire girmiş iken vücudum yavaş yavaş titremeye, ayaklarımsa kıvranmaya başlamıştı.

Şuan sudan çıkmış nefes alamayan bir balık misali çırpınırken canavar sivri dişlerini daha da belli ederek kafasını geriye yatırmış ardındansa eli boynuma batırdığı cam parçasına gittiğinde gözlerimi sımsıkı yummuştum.

Ölüm…

Nasıl bu kadar yakın olabilirdi!?

Bir saniye!

Bir saniye çok kısa bir zaman gibi gelebilir ama en çok da yarışmada olanlara sormak lazım. Bir saniye ile neler kaçırıp neler kaybettiklerini.

Tabii en çok da ölümle burun buruna olanlara sorun. Bir saniye ile nasıl hayat kurtulduğunu ve yok olduğunu!

Benim hayatım ise…

Tam olarak…

Tam tamına bir saniye ile kurtulmuştu.

Siyah gözlü sivri dişli canavarın üstümden fırlayıp karşı duvara çarpması tam olarak ölüme kalan bir saniyede gerçekleşmişti. Başka bir canavar… Ona benzeyen ama asla onun gibi olmayan başka birisi tarafından… Ölüme bir saniye kala kurtarılmıştım.

Ya da sadece ben bunun böyle olduğunu sanıyordum.

Kurtarıcım canavarın üstüne bana attığı saniyelik bakışın ardından atladıktan hemen sonra boynunu tek hamlede kırıp atmış ölü cesedi de tıpkı benim gibi kurban olan insanın ölü bedeni gibi yere fırlatıp atmıştı.

Artık savaş ya da kaç yoktu. Hayatta kalmıştım.

Kırmızı gözler sivri dişler bembeyaz ten… Tekrar üstümde belirdiğinde duvara iyice sindim.

‘’Korkma…’’ Korkma diyebilmişti sadece. Ardındansa eli cam parçasına gitti, boynumda saplı kalan.

Ve o an hızlıca ayağa kalkıp derin bir nefes aldı.

‘’Buralar bende. Şu ikisini halledin!’’ O an başkalarının da olduğunu fark etmiştim. Ölen canavar gibi olanlardan.

Ama bunlar… Bunlara da mı bir canavar demeliydim?

Hiçbiri… Hiçbiri insan değildi bunların. Ama az önce beni öldürmek isteyen o canavara da asla benzemiyorlardı.

Ne diyeceğim ne yapacağım ve ne hissedeceğim konusunda tamamen kafam karışmıştı.

Bu kafa karışıklığından ise yine bir saniye içinde kurtulmuştum. Boynuma saplı olan camın dışarıya çıkması ve boynumdan kanların süzüle süzüle her yerimi ele geçirmesi ile. Yoğun acı ve kan eşliğinde kafa karışıklığım tamamen uçup gitmişti.

Ve yine mücadele başlamıştı.

Hayatta kalma mücadelesi.

‘’Dayan… Benimle kal!’’

İki sıkı el belimi sardığında kendimi anında ayaklarımın üstüne basar vaziyette buldum. Sonrasında ise bir odanın içinde bulunmamız saniyemizi almıştı.

Işınlanmış mıydık? Hayır o koridorun ve kapının halüsinasyonlarını, ışık hızında geçişini görmüştüm. Sanki araba camından evlerin çatısının ışık hızında geçtiği ana çok benziyordu. Ama bu daha hızlıydı. Sanki Ferrari etkisi olabilirdi.

Evet bir Ferrari kadar hızlıydı!

Titreyen bitkin bedenim yumuşacık yatağı hissettiğinde boynum yine aynı şekli almıştı. Kırmızı gözler önce bordoya dönerken yutkundum.

Koridorda ölememiştim ama şuan… Hayatta kalma konusunda pek de ümitli değildim.

‘’Özür dilerim.’’ İşte bu bir katilin fısıltısıydı tam olarak. Boynuma verdiği soğuk nefesin ardından sivri dişler yara izinde yerini aldığını gözlerimi yumdum. Bir acı bekliyordum ama onun yerini ilk batmada ağzımdan çıkan bir inilti almıştı. Acıtmamıştı, acıtmıyordu.

Peki ya o özür. Peki ya bulunduğum bu durum?

Ne oluyordu tam olarak!?

Kanım bedenimden kayıp giderken… Sanki ruhum beni terk edip gidecekmiş gibi hissettirirken yavaş yavaş daha da kendimi baygın hissederken bir anda boşluğa düşmüştüm.

Soğuk nefesinin boynumu tekrar işgal edişinin ardından tamamen boşluğa!..

Gözlerim kapanıp açılırken kan kokusu burnumun deliklerinden içeriye girerek beni tekrar kendine getirdiğinde kanın kesinlikle bana ait olmayışının kokusunu almıştım.

Canavarın kolu dudaklarımın arasındaydı.

Canavar kanı ağzıma dolarken tükürmek, kusmak istemiştim.

Ama yapamadım. Birkaç yudumu boğazımdan aşağıya aktığında ağzımdaki benzersiz kan yoğunluğu gitti.

Bedenim yavaş yavaş gömülmek istediği karanlıktan çıkmak için tekrar bir çabaya girmiş iken şimdi de gözleri gözlerimin üzerindeydi. Bordo gözlerine karşın gözlerim…

‘’Burada yaşadıklarını unutacaksın. Bunlar hiç gerçekleşmedi.’’ Söylediklerinden sonra iğrenerek başımı çevirip olumsuzca kafa salladım.

Canavar şaşkın gözüküyordu.

Ne olmuştu ki? Yoksa o cezbedici büyüsü beni etkisi altına alamamış mıydı?

‘’Nasıl olur!?’’ O sırada kapı bir anda ardına kadar açılmış ve odaya bir başkası girmişti.

‘’Ne istiyorsun?’’ Eli belimden yavaş yavaş kayarken kapıdaki şahsiyet boğazını temizleyerek konuya giriş yapmıştı.

‘’Davetli değilmiş. Emery Lawrance… Arkadaşının davetiyesini kullanarak içeriye giriş yapmış. Araştırdık ve doğruladık.’’

Canavarın koyu ruhsuz bakışı tekrar gözlerimi bulduğunda gözlerimi kaçıramadan eli çenemde bir gezintiye çıkmış ardındansa bakışlarımızı birbirimize bağlamıştı.

‘’Sen çıkabilirsin!’’ Odada tekrar baş başa kaldığımızda ise canavarın yüzünde bir mimik oluştu. Ardındansa bir iç çekiş.

‘’Saf ve temiz… Tıpkı benim gibi. O kadar narinsin ki ölemezsin. Çok güçlüsün telkinime bile boyun eğmeyecek kadar. Ve kanın… O kadar leziz o kadar büyüleyici ki… Sanırım seni öldüremeyeceğim. Ama bu olanlar… Bilmemen gereken çok şey var. Ya da… Hatırlamaman gereken.’’ Sonra bir koku… Havayı kokladığında bir koku almış olacak ki yüzü yavaş yavaş normale dönerken sırıttı.

‘’Alkol aldın tabii ki! Harikasın tatlım, şimdi bu olanları güzelce unut…’’

Unut…

Gözlerim yavaşça kapanıp ardındansa tamamen karanlığa gömüldüğünde ölmüş olabileceğim hissi yoğun şekilde beni kontrol etmişti.

Ama sonrasında öyle bir şey olmuştu ki…

Tüm hisler bir anda yok olmuştu.

Tekrar uyandığımda!

Ne olmuştu bana!?

Ne olmuştu dün gece!?

Adam akıllı hatırladığım hiçbir şey yoktu!

Tek bildiğim gece boyu be

ni takip eden o saçma halüsinasyonlardı!

Artık iyice paranoya olmuştum ben.

Tamamen paranoya!

Loading...
0%