Yeni Üyelik
6.
Bölüm

4. Bölüm

@selinayeda_x

 

SIR

 

Gözlerimi yavaş yavaş aralayarak açtığımda tanımadığım bir odada tanımadığım bir yataktaydım. Yavaşça yataktan doğrulmaya çalışırken başıma saplanan ağrı ile kalakaldım.

Dün gece ne olmuştu!? Hiçbir fikrim yoktu ama şu an tüm anılarım bendeydi! Tabii gerçekse. Ama gerçek olmasaydı burada ne işim…

Dur bir dakika!

Hayır!

Düşündüğüm şey gerçekleşmiş olamaz!

Üstümdeki yorganı fırlatıp attıktan sonra dün geceden kalma kıyafetleri gördüğümde rahatladım.

Malum durum sorunu yaşamamıştım bu iyi haberdi.

Ama evimde de uyanmamıştım.

Yani dün gece gerçekleşmişti.

Önceki partide olanlar da öyle…

İşte bu da kötü haberdi.

Tamamen berbat bir haber!

Ve o an yatağın önünde belirmişti.

‘’Sen!’’ Bir hışımda yanıma geldiğinde sırtımı yatak başlığına dayayabilmek için doğruldum. O ise beni umursamamışça bambaşka bir şey söylemişti.

‘’Daha iyi misin? Dün gece… Kendinde değildin ben de bu yüzden seni evime getirmek zorunda kaldım.’’

Eli çeneme sürterken başımı hızlıca çevirip elinden kurtuldum.

‘’Kimsin sen!?’’ Dün gece olup biten her şey film şeridi gibi geçip giderken anılarım da geri gelmişti.

Çatlayan başımın ağrısıyla kendisine sığındığımda elleri belimi sarmış sonrasında da beni sertçe kucağına çekerek buraya getirmişti.

O gözler… O kanlar… Ölü bedenler… Her şeyin sebebi kendisiydi. Ve şimdi o kanlı elleri bana dokunuyordu.

Bir canavarın evindeydim.

Bir canavarın kolları arasındaydım.

Beni öldürmeyen ve koruyup kurtaran bir canavarın!

‘’Daha doğrusu nesin sen!?’’ Elleri tekrardan çeneme sürttükten sonra sertçe çenemi tutup gözlerine bakmam için yüzümü kendisine çevirdiğinde gülümsedi.

‘’Wilhelm Donovan. Vampirim.’’

Vampir…

Şu an da üstündeki bir vampir rahatlığı mıydı?

Gözlerim açık öylece suratına bakakalmıştım.

Vampir ha?

Kan emiciler. Canavarlar. Canavarların insana benzeyen hallerine verilen ad ‘’Vampir’’.

Vampirdi demek. O kan çanağı gözler, sivri dişler ve soğuk bedenler… Vampirlere aitti.

Parçalayan ve öldüren.

Tüm bütün bunları zevk için yapan.

‘’Artık biliyorsun işte.’’ Çok normalmiş gibi… Bir de gülerek söylüyordu. Ve tek sorun bu da değildi. Kendisini daha önce hiç görmediğim, ilk defa şimdi tanıştığım bir adamdı kendisi ve gayet de rahattı. Rahat tavırlar, rahat hareketler ve söylemler. Vampir olmak bunu mu gerektiriyordu gerçekten?

‘’Vampirlerin sırrına hoş geldin. Artık sen de bir sırdaşsın. Ve bunu canın pahasına koruman gerektiğini benim sana söylemem gerekmiyor değil mi? Elimde olsa tek bir anda unuttururdum her şeyi ama bil istedim. Telkin edilemeyecek kadar güçlü bir iraden var ve bu da seni kurban yapar. Hiçbir şey bilmiyormuş taklitlerine geri dön ve hayatta kal. Beni anlıyor musun, anlıyorsun değil mi?’’ İster istemez tüm bu upuzun konuşmasının ardından başımı sallamıştım. Eli çenemden ayrıldığında gözlerimi hızlıca kaçırdım.

‘’Birazcık dinlen istersen.’’ Sonrasında yataktan kalkıp beni tekrardan rahat ve nefes alabilir kıldığında derin bir nefes alarak gözlerimi tavana diktim.

Gerçekten dinlenmem gerekiyordu. Tüm bu dün gece olanlardan sonra hem de.

‘’Konuşmamıza sonra devam ederiz.’’ Ardındansa odadan çekip gittiğinde tamamen yapayalnız kalmıştım. Gözlerimi kapattığımdaysa aradığım yalnızlık beni uykuya daldırdığında güzel bir uyku çekip nihayet yorgunluğumu atmıştım.

İçime yayılan bir ürperti ile gözlerimi bir anda açtığımda beni izleyen bir çift göz ile karşı karşıya kaldığımda yorganı tekrardan üstümden atarak doğruldum.

‘’Günaydın!’’ Neydi bu gevşek tavırlar!? Neydi bu içimi yiyip bitiren ürpertiler!?

‘’Konuşmayacaksın tamam… En azından ismini bahşedebilirsin, benim gibi.’’ Oflayarak bakışlarımı daha fazla kaçırmadan gözlerime diktim.

‘’Adelia’’ Ama o ise adeta benimle dalga geçiyordu.

‘’Adelie.’’ Bıkkınlıkla nefesimi vererek tekrarladığımda bir hata daha yapmıştı, bilerek!

‘’Adeliade!’’ Dayanamayıp ismimi bir kez daha haykırdığımda cevap değişmemişti.

‘’Adelya!’’ En azından okunuşuna en yakın haliydi.

İç çekerek nefesimi verdiğimde sırıttı.

‘’Adelya… Güzel isim.’’ Bir hışımda yanıma geldiğinde korkarak geriye çekilmiştim ki yatağın ucuna geldiğimi fark etmemle Wilhelm’in üzerine yine Wilhelm tarafından çekilmem bir olmuştu.

‘’Yakaladım işte seni.’’ Gülümsemesi insanmışçasına yüzünde büyürken bakışlarımı delip geçici bakışlarından kurtarmak için kaçırdım. O ise beni halen daha serbest bırakmamıştı.

Dudaklarını yalayarak tekrar konuştu.

‘’ Bir daha da bırakmaya niyetim yok. Dün geceden sonra! Artık buradayım çevrende, yanında, burnunun ucunda… Seninleyim ve seni koruyacağım. Yanımda güvendesin, hiç olmadığın kadar!’’ Odada küçük bir sessizlik oluştuğunda bir anda konuyu değiştirip farklı bir konu açmıştı. Tabii vampirlerden hiç de uzak olmayan.

‘’Vampir avcılarını duymuş muydun hiç?’’ Şaşkınlıkla yüzüne bakmaya başlamışken saçlarımın uçlarıyla oynamış sonrasında da tekrar gülümsemişti.

‘’İşte onlar bizim en büyük düşmanımız. Bizi avlarlar, daha doğrusu sadece çabalarlar ama asla başarılı olamazlar. Yine de senin için bir tehdit oluşturabilirler. Sana ulaşmalarına asla izin vermem Adelya ama bil istedim.’’ Sanki… Sevgiliymişiz gibi. Sanki çok tanıdık çok yakın iki kişiyiz gibi. Samimi iki insan gibi… Nereden geliyordu bu yakınlık? Neyine güveniyordu!?

Hipnoz edilemeyeceğimi söylemişti. Peki ya bu hissettiklerim neydi?

Büyüsüne kapılıp gidiyor muydum yoksa?

Öyle olmalıydı çünkü bu hissettiklerim hiç mi hiç normal değildi!

‘’Gitmek istiyorum.’’ Yüzümde gezinen elini ittirerek kolları arasından çıktım ve sonrasında da yatağı terk ettim. İşte o an ne kadar perişan olduğumun farkındaydım.

Wilhelm… Vampir Wilhelm’in bakışları vücudumda gezinirken ellerimi göğsüme bağladım.

‘’Gidebilir miyim artık!?’’ Bakışları gözlerimi bulduğunda tekrardan yanıma gelmişti.

‘’Elbette…’’ Gözlerimden çok boynuma bakarken sonrasında derin bir nefes alarak ellerimden tutmuştu.

‘’Ayağının yerden kesilmesine hazır mısın? Hazır değilsen de artık hazır olmalısın, gidiyoruz!’’ Çığlıklarım rüzgârı kesip delip geçerken kendimi bir anda yurdun önünde bulmuştum.

Vampirler ve vampirlerin inanılmaz hızları!

İşte yine ve yine yurdun önündeydim ve yine yalnız başımaydım. Beni bırakır bırakmaz ortadan kayboluvermişti anında.

Arkasından öylece bakakalıp sonrasında da etrafa, sağıma ve soluma baktıktan sonra hızlıca yurda girerek odamın bulunduğu kata asansör ile çıktım.

"Kızım nerelerdesin sen ya!? Az daha gelmesen polise gidecektim!" Yurttaki odamıza girer girmez Emery'in bu kulak tırmalayan sesini duyduğumda hafif bir tebessüm etmiştim. Her zamanki Emery'di işte.

"Abartıyorsun." Diyerek içeriye geçtiğimde gözleri üstümdeydi.

"Çantan, nerede; sen neredeydin?" Emery'in aklı karışık bir şekilde sorduğu bu sorular beni de meraklandırmıştı aslında, gerçekten de benim çantam neredeydi?

Wilhelm Donovan, saf kan vampirin elleri arasında kalmış olmalıydı. Tabii parti evinden gittiğimizde elimdeymiş ise.

"Bilmiyorum, mekânda kaldı herhalde." Söylediğim sözlerin ardından Emery'in dudağı kıvrılmıştı.

"Ne oldu alkolü fazla kaçırıp biraz hızlı mı gittim yoksa ha?" Emery kendi söylediği sözlere gülmeye başladığında bende gözlerimi devirerek yatağın üstüne oturdum.

Haklıydı tabii kız. Başka hangi şartlar altında mekânı böyle terk edebilirdim ki değil mi? En azından onun düşündüğü kapasitede bu tam olarak böyle olmalıydı.

Saldırıya uğradığını ve bir kan emici tarafından kurtarıldığımı nasıl söyleyebilirdim ki!? Hele de daha yeni vampir sırrına ortak olmuş iken. Ya öl ya da yaşa. Sırrı taşırsam yaşardım. Sırrı taşımaya devam edersem Wilhelm beni korurdu.

Daha yeni tanıştığım bu adama olan güvenim nereden geliyordu bilmiyorum ama güveniyordum işte.

Ve Emery'e de gece hakkında hiçbir şey söylememe üzerinde de kararlıydım.

Emery'e dün gece hakkında hiçbir şey söylemedim.

Sır güvendeydi.

Bende ve güvende.

Birden fazla kişini bildiği şey sır olmamasına rağmen...

Vampir ırkının sırları bendeydi, bir insanda!

...

Yeni bir okul günü sabahı odamda öylece oturmaktaydım. Dün geceki partiden kalma bir şekilde. Herkes gibi, Emery gibi…

Sorun şuydu ki bugünkü dersler de fazlasıyla gerekli, gelinmesi; gidilmesi gereken derslerdi.

O yüzden kolları sıvama ihtiyacı duymuştuk.

İnşaatçılar gibi, aynen öyle.

Aceleyle oturduğum yerden kalktım.

‘’Derse bir buçuk saat var hadi!’’ Anlaşılan bugün de kahvaltı yoktu. Duş, giyinme ve süslenme derken yolu da ekleyince zaten tam dakikasında okulda olacaktık.

O yüzden biraz acele etmemiz gerekiyordu. O da derse geç kalmamak içindi.

Biliyorsunuz ki akademisyenden sonra dersliğe giriş yapamıyorduk. Akademisyen iyi bir ruh halinde değilse yani.

Ve şu ilk dersimizin okutanı ise neredeyse hiç havasında olmazdı.

O ders için asla ama asla geç kalınmamalıydı, kalmamalıydık!

Yani… Moleküler biyoloji dersine!

‘’Hadi ama Emery şimdi de sen çok yavaşsın!’’ Sözlerime karşın Emery saçlarını yoklayıp ayna da küpesini takmaktaydı. Hiç de keyfini bozmayarak benim ardımdan ekledi, söylene söylene!

‘’Bekle biraz küpemi takıyorum, hem sen kendine bak daha makyajın duruyor!’’ Emery’in bu sözlerine göz devirdikten sonra yanına ilerlemiştim.

‘’Tek bir makyaj masası olduğundan olabilir mi acaba!? Ve sen karşısında sadece küpe takmak için duruyorsun Emery!’’ Emery ayna üzerinden bana bir bakış attıktan sonra sırıtmıştı.

‘’Haklısın.’’ Sonrasında da eşyalarını aldığı gibi yatağına ilerledi. Gardıroptaki boy aynasında küpe takma işlemine devam ederken ben de sonunda basit tonlu bir makyaj yapmak adına makyaj masasına oturabilmiştim.

Bugünkü kıyafetlerim gerçekten basitti. Dün giymek için bir şey seçmemiş bugün ise eve zaten sabah girmiştim. Yani… Aslında elime ilk geçenleri giyivermiş gibi olmuştum. Uzun bol paça yüksek bel açık mavi kot pantolon ve üstüne basic beyaz yazı baskılı kısa kollu bir tişört.

Saçlarımı yanlardan tel toka ile tutturmuş ve taramıştım. Makyajımı ise aynen şu şekil yaptım.

Yüze renk gelmesi açısından ve güneşten her daim korunmak adına serumlar, yüz güneş kremi, fondöten, kontür, kapatıcı, aydınlatıcı, allık.

Ve sırada ise makyaj aşamaları.

Turuncu bir göz farı, Maskara, parlak yine turuncu bir lipgloss. Allığım ise hafif pembelik saçmaktaydı yanaklarıma.

Ve işte hazırdım.

Emery ile hızlı bir hazırlık sürecinden (!) sonra doğruca yurttaki odamızdan çıkarak okulun yolunu her zamanki otobüs seferi ile tuttuk.

Okula varır varmaz derse on beş dakika kalmıştı.

Laboratuvara bir an önce ulaşmamız gerekiyordu.

Ve biz de…

Biraz koşmak zorunda kalarak güzelim parfümleri ve tertemiz kıyafetleri mahvetmiş, yıpratmıştık. O kadar maşalı saçlarımız da bozulacaktı haliyle.

Ama moleküler biyoloji için değerdi, değmesi gerekirdi.

Değmişti de. Öğretmenden bir dakika kala derse girmenin ardından yoğun bir ders temposu bizleri karşılamıştı. Sonrasında da her zamanki gibi kendimizi öğle arası vaktinde kantinde ödüllendirecektik.

 

Onar dakikalık üç saatlik uzun soluklu bir dersin ardından nihayet kantindeydik.

Nihayet!

‘’İkinci sınıf bir bitsin başka hiçbir şey istemiyorum!’’ Kahvemi yudumlarken Emery’in sözlerine başımı salladım. Gerçekten öyleydi bu ikinci sınıf biter bitmez rahattık. Yaz tatili geliyordu, seneye eve çıkıyorduk ve sonrasında okulumuzun bitmesine sadece iki yıl kalıyordu.

Zaten son sene de staj olduğundan pek de bir okula gitme zorunluluğumuz bulunmayacak gibi bir hisse kapılmaktaydım. Bu da şuna işaretti:

Sadece bir yıl!

Bir yıl daha okumak…

Ve sonrasında mesleğimize atanabilecek kapasiteye gelebilirdik!

‘’Hey nereye dalıp gittin, ne düşünüyorsun?’’ Emery’in sözleriyle kantin ortamına geri döndüğümde gülümsedim.

‘’Kesinlikle senin düşündüğün şeyleri! Bu okulun bitmesi…’’ Emery beni başıyla onayladığında kahvelerimizi içmeye kaldığımız yerden devam ettik sonrasında ise Emery tekrar söze girmişti.

‘’Bir tane daha?’’ Kahveden bahsediyordu tabii ki.

Başımla Emery’i onayladıktan sonra ayaklandım.

‘’Bu sefer ben alırım.’’ Az önceki kahveleri Emery getirmişti. Şimdiki kahve sırası da bendeydi.

Masadan ayaklanıp kahve makinesinin yolunu tuttuktan sonra Emery de masada kalmıştı.

Kahveleri alıp masaya geri dönecektim ki arkama döndüğüm gibi kuyruktaki bir öğrencinin bana sertçe çarpmasıyla kahvelerin üstüme boca olması bir olmuştu.

‘’Hay aksi!’’ Öğrenci kollarımdan tutmuş beni süzerken elleri arasından kurtuldum.

‘’Çok özür dilerim, size bir kahve borçlandım, hatta iki! Kusura bakmayın.’’ Öğrenciyi başımla onayladıktan sonra hızlıca tuvaletlerin yolunu tuttum.

‘’Tamam sorun değil, bir ara… Hallederiz! Off üstümde bembeyazdı mahvoldu!’’

Tuvalette hızlıca üstümü çıkarıp tişörtü lavabo içinde sabunla yıkamaya başladıktan sonra artık suyu sıktıktan sonra hızlıca lekeye tekrar baktım. Çıkmamıştı.

Ah berbat durumdaydım!

Aslında tişört bol olduğu için sorun teşkil etmemişti. İçimdeki askılı atlette bir şey gözükmüyordu. Sanırım bir süre böyle gezmem gerekecekti.

Aynada son kez kendime baktığımda el kurutma makinesi ile tişörtümü kuruttuktan sonra dışarı çıktım. Saate baktığımdaysa bir sonraki derse kırk beş dakika vardı. Yurda gidip tişört alma düşüncesi aklımda uçuşurken yurt ve okul arası otobüs mesafesini tekrardan göz gezdirdim. On beşer dakikalık yolu git gel yapıp yurttan bir tişört alıp yetişebilir miydim ki derse?

Bütün bunları düşünürken koridorun sonunda Wilhelm’e çok benzeyen birisini gördüğümde acele ile peşine düştüm.

Burada olabilir miydi, buradaysa bu beni takip ettiğine mi işaretti?

Bütün bunları öğrenmek için onun peşine düştüm. Koridoru döndüğümde bir el belimi sarıp kendine çektiğinde ürkerek duraksamıştım.

‘’Beni mi arıyordun?’’ Soğuk nefesi ve yumuşak sesi kulağımı yalayıp havaya karıştığında ellerini belimden ittirip dönmüş ve yüz yüze bakmaya başlamıştım.

Tabii ki de Wilhelm’in ta kendisiydi.

‘’Peki ya sen!? Beni mi takip ediyorsun?’’ Omuz silkmişti sadece.

‘’Geçiyordum, bir uğrayayım dedim.’’ Kahkaha atmak üzereydim.

‘’Burası okul Wilhelm!’’ Yüzünde bir tebessüm oluşarak donduğunda sözleri de hemen ardından dökülmüştü ağzından.

‘’Bende onu diyorum ya işte. Burası okul. Peki ya neden buradasın güzelim, okul insanlar içindir?’’ Sözlerine kahkaha atmamak elde değildi.

‘’Peki ya ben neyim Wilhelm!?’’ Wilhelm gözlerini gözlerime dikip bir adım atarak bana yaklaştığında göz bebeklerinin içindeki ufak parıltıyı fark etmiştim.

‘’ Sen farklısın. Diğerlerinden farklı ve bence çok daha güzel.’’ Elini yüzüme sürttüğünde zorlukla nefes alıp vermiştim. Sonrasında hızlıca kendime gelerek başımı yana çevirdim. Avcunun içindeki yüzümü kurtardığımda da söze girdim.

‘’ Ah evet telkin edilemeyen insan. Burada insan dolu okulda yeterince güvendeyim.’’ Vampirler… Gerçekten acayipti. İki yıl sonra DNA’larını incelemek için mezun olmayı zevkle bekleyeceğim.

‘’Pek de insan dolu olduğuna inanma.’’ Ne!? Şaşkınlıkla yüzüne baka kalmamak için yutkundum ve aceleyle sordum.

‘’Vampirler… Vampir avcıları… Buradalar mı!?’’ Gülümsemişti. Dalga mı geçiyordu benimle!?

‘’Burada vampir avcısı yok. Ama evet birkaç tanıdık arkadaşlarım burada. Merak etme iyi çocuklar.’’ Gözlerimi devirerek iç çektikten sonra bakışlarımı gözlerine doğru kaldırarak sordum.

‘’Gerçekten ne yapıyorsun burada? Niye geldin, amacın ne?’’ Kollarını göğsünde bir süre birleştirdikten sonra nefesini tekrardan vererek kollarını bağladığı göğsünden çekti ve gülümsedi.

‘’ Okuldaki insanları izliyordum sadece. İnsanların ilgimi çekmesi zor değil sonuçta. Senin gibi güzel birinin olması ise işleri tamamen kâbusa çeviriyor.’’ Bu da doksanlardan kalma flört taktiklerinden birisi miydi yoksa? Ama söyleyeyim etkilenmemek elde değil o bakışlara ve temaslara…

‘’Ve bunun için birkaç kişiyle geldin?’’ Fısıltıyla çıkan sesime karşın normal bir ses tonunda sorumu cevapladı.

‘’Sadece biz Vampirler var güzelim, endişelenme. Seninle biraz daha vakit geçirirsem çok eğleneceğimizi düşünüyorum.’’ Vampir kelimesini vurgulamıştı. Üstüne bastıra bastıra söylemişti. Sanki… Sürekli ağzımda gezmesi gereken bir kelimeydi. Utanmadan söylemem gereken, alışmam gereken bir şey…

Wilhelm daha da yaklaşarak beni yakından incelemeye devam ettiğinde önüme düşen saçlarımı arkaya atarak ilk defa fısıltıya yakın bir ses tonuyla konuşmuştu.

‘’Bu yüzün çok güzel. Altın oranla mı tasarlandı hanımefendi?’’ Gülerek başımı çevirdiğimde hızlıca söze girdim.

‘’Konuyu dağıtıyorsun şu an!’’ Yanağımı elleri arasına aldığında artık bakışlarımı da kaçıramamıştım.

‘’Hangi konu?’’ Gözlerimi zorlukla devirip sonrasında göz bebeklerinin içine dik dik bakmaya başladığında gülümsedi, pes etmişçesine.

‘’Anladım… Buradayım, buradayız çünkü seni koruyorum, koruyacağım. Öyle işte bu kadar. Kafana takma, buralardayım.’’ Wilhelm söylediği bu sözlerden sonra ellerini yanağımdan çekip beni incelemeye başladığında güldü.

‘’İstersen o çocuğu bir şekilde halledebilirim.’’ Wilhelm neyden bahsediyordu böyle!? Hiç anlamamışken sordum.

‘’Hangi çocuk!?’’ Gülmesi daha da artmıştı. Ama mutluluktan mıydı yoksa başka bir şeyden mi hiç mi hiç bilmiyordum işte.

‘’Üstüne kahve bocalayan şu çocuk hani.’’ Ağzım açık kalmıştı adeta. Gerçekten ne zamandır izliyordu bu beni? Kahve dökülmesini gördüğüne göre sabahtan beri buradaydı ama ben onu daha şimdi görmüş ve burada olduğunun farkına varmıştım.

Kafamı iki yana salladıktan sonra üstüme bir bakış daha attım. İç çekerek tekrar Wilhelm’e döndüğümde şu an sırf onunla laf dalaşına girdiğim için vakit kaybetmekteydim ve her kaybedilen vakit benim üstümü değiştirmemi imkânsız kılıyordu. Sanırım zaman geçtikçe daha da imkansızdı.

Tamamen imkânsız!

‘’ Yardım edebilirim.’’ Wilhelm bunu söyleyerek elimden tuttuğu gibi ardından sürüklemeye başladığında direnmeye çalışarak bağırdım.

‘’Ne yardımı, nereye götürüyorsun beni!? Wilhelm sana diyorum!’’ Yüzünde büyüyen sırıtması taa arkasından bile görünüyorken sesimi yükselterek sorduğum bu soruyu da cevaplamıştı.

‘’Odana. Giysi yenilemen için. Ve sonra da… Okuluna. İnsan gibi derslerine girip sonra da ders bitimi yurduna geri dönebilmen için.’’

Gözlerimi devirerek peşinden gitmeye devam ettiğimde bahçeye çıkmıştık.

‘’Bunu bir daha yapma! Midemi bulandırıyor…’’ Her hızla yaptığı hareketi midemi bulandırıyor. Ve buradan yurda kadar gitmek… Yine beni kötü etkileyecekti. Bu kaçıncı ışınlanmam olacaktı bilmiyorum ama gerçekten de bir türlü alışamamıştım.

Alışabileceğimi de pek sanmıyordum. Akıl almaz bu varlık türüne karşın bir de akıl almaz yetenekler…

Ve ben sadece ikinci sınıf bir üniversite öğrencisiydim!

Tek artım biyoloji okumaktı. Ve de vampir sırrına sahip olmak.

İşte bu kadar.

İşte bütün mesele bu.

Tam olarak bütün mesele bundan ibaretti.

 

Loading...
0%