Yeni Üyelik
14.
Bölüm

12. AİLE EVİ

@selinayeda_x

 

 

 

AİLE EVİ

İçimde hafif bir korku belirmeye başladı. "Burada tek başıma ne yapacağım?" diye düşündüm. Telefonumu çıkardım ama burada sinyal yoktu.

 

Soğuk yavaş yavaş bedenime işlemeye başlamıştı. Daha fazla hareket edemezdim, bu yüzden bir ağacın altına sığınıp beklemeye karar verdim. Karların içine oturup, üzerimdeki kıyafetlerle kendimi sıcak tutmaya çalıştım. Emery ve Aidan’ın beni merak edeceklerini biliyordum, umarım beni bulmaları uzun sürmezdi.

Beklerken zaman çok yavaş geçiyordu. Karların içinde, doğanın sessizliğinde, tek başıma kalmak hem ürkütücü hem de düşündürücüydü. Emery’nin gülen yüzü, Aidan’ın yönlendirmeleri ve birlikte geçirdiğimiz keyifli anlar aklıma geldi. Buradan kurtulmak zorundaydım.

Buradan bir şekilde kurtulmam lazımdı!

Zonklayıp duran ve hareketi kesen acılı bilek ağrısına rağmen kalkıp bir nebze de olsun yürümeli etrafıma bakınmalıydım!

Belki de yardım yakındı, sadece kendimi belli etmeliydim.

Çünkü ben buradaydım, burada… Bu düştüğüm yerde, karların altında!

O feci kazanın ardından, ormanın içinde, karların arasında çaresizce beklerken içimdeki umutsuzluk gittikçe artıyordu. Rüzgarın soğukluğu, karların sertliği ve bileğimdeki acı birleşince, hayatımın en zor anlarından birini yaşıyordum. Güneş yavaş yavaş batarken, bir mucizeye ihtiyacım vardı. Ve o mucize tekrardan gerçekleşmişti.

 

Tam karanlık çökmeye başladığında, uzaktan bir ses duydum. Önce rüzgarın uğultusu sandım ama ses gittikçe yaklaştı. "Yardım edin!" diye bağırdım, en azından çalıştım. Sesim titremişti ve fazla da çıkmamıştı zaten.

Bir süre sonra, beyaz kar örtüsünün üzerinde bir siluet belirdi. Yaklaştıkça, onun güçlü ve emin adımlarla bana doğru geldiğini gördüm.

Karanlık çöktüğünden yüzünü göremiyordum.

Taa ki gelip yanıma diz çökene kadar!

‘’Wilhelm!?’’

"Adalia!" dedi, sesi endişeyle doluydu. Gözlerimi yavaşça kapayarak seri bir şekilde nefes alıp vermeye başladığımda o beni karların içinden kucakladı.

‘’İyisin, buradayım ben.’’ Wilhelm beni göğsüne daha da bastırdığında ona sarıldım.

Titriyordum, üşüyordum. Ağzımdan bir kelime bile dökemiyordum, konuşamıyordum; sadece titriyordum.

‘’Ah seni nasıl ısıtacağım ben!?’’ Wilhelm’in de bedeni bir buz kütlesi kadar soğuktu. O da çareyi üstündeki ceketi üzerime örtmekte buldu. Her ne kadar işe yaramasa da.

Wilhelm beni kollarında taşıyarak bizi hızla ormanın dışına çıkardı. Wilhelm’in olağanüstü hızı ve gücü sayesinde, kısa sürede bu dağlık alandan kurtulmuştum. Teleferiğin civarına geldiğimizde tam da karşımızda Emery ve Aidan vardı. Emery endişeli, Aidan ise arama kurtarma ekibine bağırmaktaydı. Bizi gördüklerinde ise hızlıca yanımıza koşmuşlardı.

Emery endişeli bir şekilde ismimi haykırdığında gözlerim yavaş yavaş kapanmış ardındansa kendimi uykunun kollarına bırakmıştım, ne zaman uyanacağımı bilmeksizin.

 

Uyandığımda etraf sıcacıktı. Şömine ateşinin başında mışıl mışıl uyurken bulmuştum kendimi.

Gözlerimi açar açmaz gördüğüm ilk kişi ise Emery olmuştu.

Emery, bana doğru koşarak sarıldı.

"Adalia, seni merak ettik," Aidan da yanındaydı ve o da dahil oldu.

"Buralar tehlikeli olabilir, iyi misin?" diye bir soru yönelttiğinde başımı olumluca salladım. Sonrasında ise Bileğimi göstererek sözlerimi sürdürmeye devam ettim.

"Sanırım bileğimi burktum, ama iyiyim," Zaten bileğimde bir sargı bulunmaktaydı. Aidan başıyla beni onaylayarak devam etti.

‘’Evet bileğini sardık. Zamanla daha iyi hissedeceksin.’’ Aidan’a bir kez daha kafa salladığımda o an aklıma Wilhelm gelmişti.

‘’Wilhelm!?’’ Emery ve Aidan bu tepkime şaşırırken ben sözlerime devam ettim.

‘’O nerede?’’

Sorduğum bu soru karşısında Emery fazlasıyla şaşırmıştı. Aidan ise o an söze girdi.

‘’Ha seni kurtaran şu kayakçı mı? Adı Wilhelm’miymiş?’’ Aidan’ın bu sözlerinden sonra Emery hızlıca aramıza girmişti.

‘’Hayır ondan bahsettiğini sanmıyorum.’’ Bıkkın bir nefes vererek üstümdeki örtüyü atıp kalktım.

‘’Emery. Beni Wilhelm kurtardı ya? Hani okulda tanıştırdığım…’’ Daha fazla devam edememiştim. Sonrasında da Emery söze girmişti gülümseyerek.

‘’Tatlım o an kendinde değildin, rüya görmüş olmalısın. O burada değil, hiç olmadı da. Seni başkası kurtardı. Anonim bir kahraman. Seni bize teslim edince kendi yoluna gitmişti, ismini de söylemedi.’’ Şaşkınlığım giderek artarken ağzım açık bakakalmıştım.

Ne yani?..

Wilhelm burada değil miydi!?

Ve hiçbir zaman da olmamış mıydı!?

Peki ya beni gerçekten kurtaran kişi kimdi!?

Bana ceketini veren…

Wilhelm değilse kimdi?

Bir anda kalkarak etrafa bakınmaya başlamıştım. O an Emery hızlıca yanıma geldi.

‘’Hey dikkat et dinlenmen gerek, ayağın burkuk unuttun mu!?’’ Emery’e olumsuzca başımı salladım.

‘’İyiyim ben. Ceket… Nerede?’’ Emery şaşkındı. Neden bahsettiğimi anlamamıştı anlaşılan.

‘’Anonim kurtarıcının!’’ Emery gülümsedi ve koltuk üstündeki ceketi gösterdi.

‘’İşte orada!’’

Emery’i es geçerek hızlıca ceketi aldım. Ve koklamaya başladım. İnanamamıştım çünkü.

Gördüklerime inanırdım, işittiklerime değil.

Wilhelm buradaydı, burada olmalıydı!

Aidan ve Emery bana ben delirmişim gibi bakarken ceketi koklamaya başladım.

Hiçbir koku alamamıştım.

Wilhelm’in o içime dolan kokusu uçup gitmişti bir anda.

Ne yani?..

Gerçekten…

Wilhelm burada değil miydi?

Ve hiç de olmamış mıydı!?

Bunun başka bir açıklaması yok muydu?

Ceket Wilhelm kokmuyordu. Tamamen yabancıydı. Bu da demek oluyordu ki…

İyice kafayı sıyırmıştım!

Ya da sadece başımı çarpmış ve o an Wilhelm’i görmek istemiştim.

Ah Adelia…

Wilhelm’den fazlasıyla etkilenmiştin.

Peki ya şimdi ne olacaktı?

Etki bozulabilir miydi?

Etki sürerken bu hayat böyle sürer miydi?

Her şeyi yaşadıkça öğrenecektim.

İşte tatilimizi erken bitiren sorun bu olmuştu.

Biz de bu ufak kazadan sonra Emery ile birlikte bambaşka bir tatil yolculuğuna çıkmıştık. Yüz dolarlarımız geri iade olduğunda biz de bu parayı Emery’in aile evine gitmekle değerlendirdik. Ben sadece birkaç gün duracaktım. Tatil bitimine aldığım uçak biletinin günü gelene kadar. Yani sadece birkaç gün.

Kazadan sonra, bileğim sargıya alındığında, Emery ile tatili erken bitirmeye karar verdik. Emery’in ailesi de Kanada’da yaşıyordu ve otele arabayla sadece bir buçuk saat uzaklıktaydılar. Bu nedenle, geri kalan tatilimizi Emery’in aile evinde geçirmeye karar verdik.

 

Ertesi sabah, otelden ayrılırken içimde biraz burukluk vardı. Ancak, Emery’in ailesini görmek ve evlerinde biraz dinlenmek fikri de beni rahatlatıyordu. Aidan ve otel ekibiyle vedalaştık ve arabayla yola çıktık.

Yolculuk oldukça keyifliydi. Dışarıda kar yağışı devam ediyordu ve yollar karla kaplıydı. Arabanın içinde, radyoda çalan hafif müzik eşliğinde, pencereden dışarıdaki manzarayı izliyordum.

Emery, “Eminim ailem seni görünce çok sevinecek,” diyerek söze girdiğinde gülümsedim.

Biz en yakın arkadaştık. Ve en yakın arkadaşlar… Kardeş sayılırdı. Onun ailesi de benim ailem sayılırdı. Şimdiyse ikinci ailemle tanışmaya gidiyordum, Emery’in aile evine!

Bir buçuk saatlik yolculuk sonunda, Emery’in aile evine vardık. Ev, , büyük bir bahçeye sahip, iki katlı sıcak ve davetkar bir görüntüye sahipti. Ormana yakın olsa da bu sokaktaki tek ev Emerylerin değildi tabii. Birçok komşuya ev sahipliği yapmaktaydı bu Orman Sokak!

Kapıya yaklaştığımızda, Emery’in annesi ve babası kapıda belirdiler. Emery’in annesi, kollarını açarak bize doğru koştu.

“Hoş geldiniz! Adalia, seni görmek ne büyük mutluluk,” Ve sarılıp beni içeri davet etti.

İçeri adım attığımda, evin içindeki sıcaklık ve mis gibi kurabiye kokusu beni karşıladı. Emery’in babası ile göz göze geldiğimde gülümsemişti.

“Burası senin de evin, rahat ol,” Emery’in küçük kardeşi de merakla yanımıza gelip bacağıma sarıldığında kıkırdadım. “Ablamın arkadaşı, hoş geldin,” Sözlerine gülümserken oturma odasında, şöminenin yanında yerimizi aldık. Emery’in annesi, sıcak çikolata ve taze kurabiyeler getirerek bize ikram etti. Sohbet ederken, kazadan ve tatilimizden bahsettik. Emery’in ailesi, bana geçmiş olsun dileklerinde bulundular ve her türlü yardıma hazır olduklarını söylediler.

Emery’nin babası ise gülerek söze girmişti hiçbir vakit kaybetmeyerek.

“Bu gece güzel bir aile yemeği hazırlıyoruz. Dinlenin ve keyfinize bakın,” Bu samimi karşılama, içimde büyük bir rahatlama ve mutluluk hissettirmişti.

Gün boyunca, Emery ile birlikte evin etrafında dolaştık. Bahçedeki karla kaplı ağaçlar ve sessiz ortam, beni huzura kavuşturdu. Emery’in ailesiyle geçirdiğimiz vakit, hem eğlenceli hem de çok keyifliydi. Akşam yemeğinde, büyük bir sofrada toplandık ve ev yapımı yemeklerin tadını çıkardık. Emery’in annesi harika yemekler yapmıştı ve sohbetlerimizle masa daha da şenlenmişti.

Gece, Emery’in odasında geç saatlere kadar sohbet ettik. Yaşadıklarımızı, gelecekteki tatil planlarımızı, yani kısacası tüm bu olup bitenleri, dostluğumuzu konuşmuştuk. Bu tatil, her ne kadar beklenmedik bir şekilde sona erse de güzel anılar biriktirmiştik.

Emery’in ailesiyle geçirdiğimiz bu zaman, benim için çok değerli ve özel bir anı olarak kalacaktı. Emery’in ailesi, bana kendi evimdeymişim gibi hissettirmişlerdi ve bu, dostluğumuzun ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi.

Emery’nin ailesiyle geçirdiğimiz birkaç gün son derece keyifliydi. Onların misafirperverliği, bana gerçekten kendi evimdeymişim gibi hissettirdi. Ancak, bir gün Emery bana sürpriz yapma kararı aldı.

Şaşkındım.

"Adalia, seni biriyle tanıştırmak istiyorum," Emery’in bu sözlerinden sonra daha da meraklanmıştım ve bu yüzden ben de merakla onun peşine takıldım sonrasında ise evin arka bahçesindeki küçük kamelya alana doğru yürüdük.

İçeri girdiğimizde bizden sadece birkaç yaş büyük görünen bir çocuk bizi karşılamıştı.

Saçları Emery ile aynı renkti.

Ben karşımdaki kişiyi süzerken Emery vakit kaybetmeden söze girdi. "Bu da Jonathan, abim,"

Jonathan, uzun boylu, atletik yapılı ve gözlerinde sıcak bir ışıltı olan biri olarak karşımda duruyordu. Jonathan ile ilk tanışmamızda, birbirimize çekingen bir şekilde selam verdik. Sonrasında ise kamelyaya oturmuştuk. Evden gelen bir haykırış sonucu Emery tekrardan ayağa kalktığında anlamıştım ki Jonathan ile baş başa kalacaktım.

‘’Sizi biraz yalnız bırakayım, sohbet edin ben de bir anneme bakıp geleyim, Lily gene sorun çıkarıyor anlaşılan!”

“Seni görmek güzel, Adalia. Emery senden çok bahsetti,” İçtenlikle gülümseyerek söylemişti bunları bana Jonathan.

“Evet, ben de seni duymuştum. Emery harika biri,” diyerek yanıt verdim ben de kendisine.

İlk başta biraz gergindim, ama Jonathan’ın rahat tavırları beni de rahatlattı. Kahvelerimizi yudumlarken, havadan sudan sohbet etmeye başladık. Jonathan, Kanada’daki yaşamından, işinden ve hobilerinden bahsetti. Ben de ona kendi hayatımı ve tatil maceralarımızı anlattım. Sohbet ilerledikçe, aramızdaki gerginlik yerini samimi bir dostluğa bıraktı.

Kamelya ortamı, sıcak ışıklarla ve rahat koltuklarla doluydu. Pencereden dışarıdaki kar manzarasını izlerken, Jonathan ile konuşmak gerçekten keyif vericiydi. Buraya ben bahçe içindeki gizli bahçe, oda da diyebilirdim. Harika bir tasarımı vardı çünkü, tek başına bir kafe gibiydi.

Ben ortamın şahaneliğine göz gezdirirken bir ara, Jonathan bana döndü.

“Kayak yaparken başına gelen kazayı duydum. Gerçekten korkutucu olmalı,” Ben de gülümseyerek ona cevap verdim.

“Evet, biraz öyleydi. Ama burada olmak ve seninle tanışmak, tüm o stresi unutturdu,” Jonathan, gözlerinde anlayışlı bir ifadeyle karşılık vermişti bana.

“Bu bizi mutlu eder,”

Bir süre sonra, sohbetimiz daha derin konulara kaydı. Jonathan’ın hayata bakış açısı ve deneyimleri beni gerçekten etkiledi. O, sadece iyi bir dinleyici değil, aynı zamanda ilginç hikayeler ve görüşler paylaşan biriydi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan saatlerce sohbet ettik.

Emery, bir süre sonra yanımıza tekrardan gelmişti.

Nihayet!

“Nasıl gidiyor?” Jonathan, gülümseyerek Emery’in bu sorusunu kısa süre içerisinde yanıtladı.

“Harika gidiyor. Adalia gerçekten harika biri,” Emery de aynı şekilde gülümserken aldığım bu iltifat konusunda adeta kalakalmış ve birazcık da kızarmıştım. Ben söyleyecek bir şey bulamazken benim sıramı da çoktan Emery almıştı bile.

“Biliyordum ki, siz iyi anlaşacaksınız,”

O gün, Jonathan ile olan sohbetimiz beni gerçekten mutlu etti. Onunla tanışmak, bu tatilin beklenmedik ve güzel bir sürprizi olmuştu. Emery’in ailesiyle geçirdiğimiz her an, daha da özel hale gelmişti. Jonathan’ın samimiyeti ve dostça tavırları, aramızda güzel bir bağ oluşturmuştu.

Ertesi gün, Jonathan bana şehirde güzel bir kafeye gitmeyi teklif etti. Emery, “Kendi kamelyamızdan sonra bu şehirdeki favori yerimiz,” dedi.

Jonathan ile dışarı çıktık ve şehre doğru yola koyulduk. Kafede otururken, sohbetimiz kaldığı yerden devam etti. Jonathan’ın samimiyeti ve sıcaklığı, kendimi gerçekten özel hissetmemi sağladı. O gün, Jonathan ile geçirdiğim zaman, tatilimin en güzel anılarından biri oldu.

Jonathan ile olan bu samimi anlar, Kanada’daki tatilimin unutulmaz bir parçası oldu. Emery ve ailesi, bana sadece misafirperverlik değil, aynı zamanda gerçek dostluk ve sıcaklık sundular. Bu tatil, beklenmedik sürprizlerle dolu, harika bir deneyim olmuştu benim için.

Ve sonrasında ise artık bıraktığım yere geri dönmeli ve kaldığım yerden devam etmeliydim.

Yurda gitmeliydim. Beş gün sonra ise okul tekrardan başlayacaktı.

Kanada'daki o harika tatilden ve Emery'in ailesiyle geçirdiğimiz o keyifli günlerden sonra, yavaş yavaş okula dönme zamanı gelmişti.

Ve öyle de yapmıştım.

Kendimi Kanada’daki aile kucaklaşmasından sonra hızlıca yurda attım.

Ve en az benim kadar hızlı davranan birisi dava vardı.

Wilhelm!

‘’Geldin sonunda!’’ Wilhelm pencerenin yanındaki gölgeden aydınlığa çıktığında ona zar zor dönmüştüm. Beni hızlıca kucakladığında boynuna sarıldım.

‘’Özledim, bu sefer gerçekten çok hem de!’’ Wilhelm bu sözlerinden sonra yanağıma bir öpücük bırakıp dudaklarını yanağıma sürtmüştü.

‘’Buradasın.’’ Diyebildim sadece.

O halde geçekten de o an beni kurtarırken gördüğüm Wilhelm gerçek değildi.

‘’Buradayım.’’ Dedi sonrasında da burunlarımızı sürttü.

Onun boynuna daha da sıkıca sarıldığında çoktan dudaklarıma yapışmıştı bile.

Arkamdaki duvara sırtım sertçe çarptığında hala Wilhelm’in kucağındaydım.

Ayaklarımla belini daha da sıkıca sardığında öpüşleri daha da seri halini almış ve durmaksızın beni öpmeyi sürdürmüştü.

Dudaklarımdan bir süre sonra ayrılıp boynuma yöneldiğinde fısıldadım.

‘’Dur…’’ Beni iyice duvara bastırıp inletişinin ardından ve de sadece boynuma minik öpücükler bırakmasının ardından lafımı çok kısa sürede geri almıştım.

Boynumu öpmüş gerdanımı öpmüş ardındansa çeneme çıkıp tekrardan alt dudağıma kendi dudakları arasına alarak öpmeye devam etmişti.

Bu sefer ise ağzımdan çıkan kelime de şu olmuştu:

‘’Durma.’’

İşin daha ne kadar ileri gideceği belli iken ve bunun için ona tamamıyla izin vermişken gözlerimi kıstım. Bugün burada, bu yurt odasında…

Onunla birlikte olmak isterken kapının bir anda sertçe kalması bir olmuştu.

Wilhelm beni kucağından indirip uzaklaştığında şaşkınca kapıya bakakaldım. Sert sert çalan kapıyı açtığımdaysa yan odadaki kızları görmüştüm karşımda.

‘’Biraz sessiz olun istersen!? Sesiniz bize kadar geliyor!’’ Bu Lilith idi. Ve bu bunları söyledikten sonra başını içeriye uzatıp etrafı dikizlemekteydi.

Ben onun önüne geçip görüşünü engellediğimde tekrardan bana döndü.

‘’Ya sessiz olun ya da sevgilini alıp buradan biraz uzaklara gidin, sizi dinleyecek değiliz!’’ Bu son sözlerini de ettiği gibi kendi odasına dönmüştü.

Haklıydı.

Tamamen kendimi Wilhelm’e kaptırmıştım. Ve az kalsın yanlış kararlar alacaktım.

Bu Lilith resmen bana gökten düşen ışık olmuştu.

Yol gösterici, aydınlatıcı bir ışık.

Tekrardan Wilhelm’e döndüğümde alt dudağını dişlemekteydi.

Sonrasında yavaşça bana gelerek gülümsedi. Yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra aynısını dudağım için de yaptı. Ve ardındansa kulağıma eğilerek fısıldadı. Kulağın arkasındaki bölgeyi öperken.

‘’Sonra görüşürüz öyleyse.’’

Ve ardından rüzgar odada havalanmış, tozlar kalkmış ve ben ise odada tekrardan tek başıma kalmıştım.

Kendimi hızlıca yatağa attığımda telefonumla oynamaya başladım.

Günüm böyle geçmişti. Bir sonraki gün ise Wilhelm ortalarda yoktu. Kendisine ulaşmaya da çalışmamıştım çünkü etrafta olduğu zamanlar ben her zaman kendimi ona kaptırıyordum.

Günler geçmiş ve okul açılmasına sadece iki gün yani sadece bir hafta sonu kalmıştı.

Emery ise ortalarda yoktu.

Onu aramak için telefonuma yeltendiğimde ise o benden önce davranmıştı.

Şu an telefonum çalıyordu ve arayan kişi ise Emery’di.

Nihayet aramıştı kaçak!

Gülümseyerek telefonumu açtığımda hızlıca selam verdim ona.

‘’Heyy! Kaçak neler oluyor neredesin, iki gündür arayıp da sormadın. Gelirsin sanıyordum?’’ Benim bu söylediklerimi umursamamış gibiydi. Ya da aklında bambaşka bir şey vardı ki ben o şeyi bilmiyordum.

İç çekişi kulaklarımın içine dolduğunda dikkatlice onu dinlemeye başladım.

Bir şeyler anlatacağı besbelliydi.

Ve de bir şeyler olduğu kesindi.

İşte bu da besbelliydi.

Telefonda ufak bir sessizlik oluştuğunda sakince nefes vererek sordum.

‘’İyi misin? Neler oluyor.’’ Sessizlik artmaya başladığında sözlerimi sürdürdüm.

‘’Bana anlatabilirsin Emery.’’ Ve o an telefonun ardından gelen hıçkırık sesiyle dondum kaldım.

Anlattıklarından sonra da tıpkı onun gibi, onun kadar kahrolmuştum!

‘’Abim… Jonathan. Hastanede, durumu da çok ağır!’’

Loading...
0%