Yeni Üyelik
47.
Bölüm
@selinayeda_x

.

BOKS MAÇI

...

"Bak şimdi Carlos nasıl kazanıyor!" Diye gür sesiyle Brad bağırdığında titreyerek ona döndüm. Sesi baya bir korkutmuştu beni. İzlemeye o kadar dalmıştım ki Brad'in varlığını dahi unutmuştum.

Hatırladığımda ise, daha doğrusu kendini belli ettiğinde ise dediklerini uyguladım ve izlemeye devam ettim.

Carlos’un kararlı yapısı, kararlılığı; bitmek ve yılmak bilmeyen azmi tam burada devreye girdiğinde!.. Son bir çabayla, Kafa Ezen’in saldırısını savuşturdu.

Carlos sol kroşesiyle onun -Kafa Ezen'in- karnına güçlü bir darbe indirdiğinde. Koca adam yoğun bir şekilde afalladı. Nefesi kesilmişti. Kafa Ezen bir an için durup nefesini tuttuğunda yüzündeki acı kameralarda yakın çekimden alındı. Kafa Ezen olduğu yerde kalakalırken ardından Carlos’un bir sağ kroşesi daha!

Kafa Ezen’in yüzüne sertçe çarpan sağ kroşenin etkisiyle Kafa Ezen’in başı geriye doğru gidiyor ve ardından dengesini kaybederek yere yığılıyor...

Bir bilinç kaybı yaşadığını buradan anlamışken hakem hemen araya girip saymaya başlamıştı.

Hakem adam pert pert. Kalkamaz boşa dil döküyorsun.

Derken seyirciler çıldırmış ve herkes nefesini tutmuş durumda iken Carlos’un zafer anını izliyordu. Hakem, onuncu sayıyı bitirdiğinde Kafa Ezen hâlâ yerde kaldığında Carlos ellerini büyük bir gururla havaya kaldırdı. Hiç olma dediğim, yaşanmaz dediğim şey bir kez daha yaşanmışken Brad "Ben demiştim!" Diye atıldı. Tıpkı Carlos'un antrenörünün ringe atılıp sevinç kutlaması yaparaktan dövüşçüsüne sarıldığı gibi.

Televizyon ekranı Carlos’un zaferini gösteriyordu. Kafa Ezen’in yenilgi dolu ifadesi bilincinin saniyeler içinde geri gelişiyle gözler önünde.

Maçın galibi, gücü ve çevikliğiyle Carlos olmuştu. İnanılmaz! Ekran yavaşça karardığında, seyirciler deli doymaz coşku karanlığın arkasında da halen daha devam ettiğinde eski oyuncular sahadan çıkmış yerine gelecekler ise büyük bir hazırlığa koyulmuştu.

"On dakika mola!" Diye bağırdı Brad. Ardından ekranlar bir kez daha açıldı. Neredeyse tüm yarışmalara ait kan dondurucu görüntüler fragman niteliğinde ana ekrana verildiğinde dikkat kesildim. Kesilmemeliydim.

Diskalifiye olan bir yarışmacı.

Çenesi kırılıp dövüşlere ara veren başka bir yarışmacı.

Bir çıtırtı sesi ve göz kararış. Omuriliği kırılan bir yarışmacı!

Tek bir yumruk ve boynu kopan bir yarışmacı.

Yerimden fırlayıp dehşetle ayaklandığımda bir kayaya toslar gibi bir bedene tosladım. Sessizce bizi ve de maçı dikkatle izleyen.

"Ne izliyorsun kızın yanında dikkat etsene!?" Bakışlarım havalandığında dünkü sahiplendi tutuşu bir kez daha hissettim.

"Gerçekler!" Demişti Brad.

Elim mideme gitmişken Melez sert tavrını ortaya koydu.

"Sana kendini korumayı bilsin diye bir şeyler öğret diyoruz sen kemik nasıl kırılır bunu gösteriyorsun kıza."

Sırıttı. "Zaten vampirlerde öyle yapar. Boyun kırar, kaburga kırar, genelde kalp de kırar." Bakışlarımı Brad'den kaçırdığım gibi Melez'i de ittirip yavaş adımlarla salondan çıktım.

Brad kafa dengi mi kafa yorucu mu bilemiyorken kendimi mutfağa atıp soğuk bir su içtim. Salonda tartışma sesleri yükseliyordu. Thomas bahçe kapısından girip "Ne oluyor?" Diye bağırdığında "Brad ve kırık kemik sevdası." Diyerekten kestirip attım.

"Sana da mı izletti?" Thomas bu sefer sırıtmaya başladığında az önceki yüz ifadesi tamamen değişmişti. Başımı salladığımda "Hangi en kötüyü gördün?" Diye sordu. Hangisi en kötüydü peki!?

"Kesinlikle omurilikten kırılan. Ortadan ikiye!" kaşları çatılmıştı sonra bir kahkaha attı.

"Abartma! Olmamıştır öyle bir şey." Dedi. Omuz silktim.

"Git izle o zaman!" Başıyla beni onayladığında Thomas da salonun yolunu tutmuştu.

Bense... Bense direk odama çekildim. Gördüğüm görüntülerden sonra unutmak için başımı yastığa koydum. Kafamın dağılışının ardındansa yarınki sınavın tekrarını yapacaktım. Erkekleri de aşağıda birbirlerine bıraktım.

Akşam yemeğine kadar odamda takıldığımda yemek kokularının yükselmesiyle ne kadar aç olduğumun farkına vardım. Hemen defteri kalemi bırakıp alt kata indiğimde yemekler Melez önderliğinde kurt adamlara yaptırılmıştı. Beni görünce gülüp sırıttı ve o ikisini -Thomas ve Brad'i- gösterdi. "Aşçılarım nasıl, temiz çalışıyorlar mı; elleri lezzetli mi?" Bende sırıttığımda Thomas ile Brad bana dönmüşlerdi. Birinin bakışları Melez'e birininkiler de bana dönerek tip tip bakmaya başlamışlardı. Brad her zamanki gibi bana tip tip bakarken Thomas Melez'in sözlerine göz devirmeye karar vermişti.

Sonuç olarak her türlü lezzetli bir yemek yiyecektim. Ne diyebilirdim ki? Kimin yaptığı önemli değil, lezzetli olsun da!

Lezzetli olmazsa işte o zaman diyecek çok şey bulurdum kendilerine!

...

Akşam yemeğinin ardından iki yaramaz kurdun kaçışı sonucu masa sorunu bana kalmıştı. Yine de son masayı toplarken başıma gelenleri düşününce pek de toplayasım gelmiyordu açıkçası.

Aslında böyle düşünce Melez'in de buna izin vermemesi gerekiyordu.

Işık olunca tabii, koskoca ışık haliyle yapmıştım tabii. Ardından da iki şişko kurt gibi keyif yapmaktansa odamın yolunu tutmaya karar verdim.

Yarın tek sınavlık bir sınav günüm, çarşamba günü iken saatin ilerlemesiyle yatağın içine girdim. Uykunun tutmayacağını biliyordum. Saat daha sekiz!

Tam üç saat yatma saatine kadar bir şeylerle meşgul olmam gerekiyordu. Son üç sınavımın hazırlıklarını yapmaya karar verdim. Örnek sorular çözüp örnek soru videoları izledim. Notlarıma göz gezdirdikten sonra da esneyerek arkama yaslandım masa başındayken. Ders kitaplarında altını çizip not aldığım yerlere de baktıktan sonra her şeyi kapatıp çantamı hazırladım. Mor rengi şortlu, dantel askılı geceliğimi giydikten sonra ışığı da kapattığım gibi yatağa girdim. Yatağın yanındaki komodinin üstünde bir bardak su bulundurmaktaydım. Onu elime alıp birkaç yudum yudumladıktan sonra yerine koyarak yorganın içine girdim. İşte şimdi uykum vardı!

Dersler yormuştu, uyku vakti gelmişti.

Hal bu olunca da... Yatağa girmemle kolay sürede uykuya dalmam bir oldu.

...

Yeni bir sabahın ilk ışıklarıyla esneyerek tavana bakmaya başladım. Doğmuştu güneş. Komodindeki telefona uzanarak saate baktığımda saatin yedi olduğunu fark ettim. Artık kalkmak lazımdı. Nefesimi vererek yorganı üstümden attığım gibi yataktan doğruldum. Bugün için uzun kollu beyaz gömlek ve altına mini kalem kot etek giydikten sonra hazırdım.

Elimi yüzümü banyoda güzelce yıkadıktan sonra saçımı spreyledim. Düzleştiriciyle düzleştirdikten sonra da altın sarısı süslemeli tacımı takarak makyaja giriştim. Simli altın sarısı göz farı ve bordo rujun ardından tamamdım artık.

Yine beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdikten sonra odamdan çıktım, merdivenin yoluna koyuldum. Merdivenlerden ağır ağır indikten sonra çantamı unuttuğumu fark ederek bir kez daha odama geri dönmüştüm. Kadife açık mavi altın sarısı zincirli askılı çantamı aldıktan sonra tekrardan merdiven basamaklarından teker teker aşağıya indim, mutfağın yolunu tuttum.

Mutfaktan omlet kokuları yükselirken kokan bu kokuya gülümseyerek mutfaktan içeriye girdim.

Sadece Thomas!

"Günaydın." Diyerek yanına gittiğimde bir başka omleti çırpmaktaydı. Başını salladı ve günaydınımı cevapladı.

Ona yardım etmek için çantamı masaya koyup yanına gittiğimdeyse tam olarak bana dönmüştü.

Baştan aşağı beni süzmüşken elindeki çiğ omlet harcını hala çırpmaktaydı. Bir anda ağzı açık bir şekilde kaldığında bir tarafı havada tuttuğu ve içinde omlet harcı çırptığı kabı tezgâhın yükseltisine çarptırmıştı. Kabı dengede tutacağım derken içerisinden kaptan daha büyük olan devasa çırpıcının kuyruğuna basılmış kedi gibi havalanmasıyla gözlerimi kapadım.

İşte bu facia tam bir şaka olmalıydı!

"Ben özür dilerim pardon!" Thomas kapı zorlukla tezgâha bırakıp bana döndüğünde bir adım burnumdan solurken geriledim. İki elimi de havaya kaldırmıştım.

Şu an gömleğimde güzel bir leke vardı. Ve eteğimin uç kısmında da lekeden kalan artıklar!

Sadece gömlek değil eteğimde lekelenmişken çığlığı basmamak elde değildi. O kadar hazırlık o kadar şey... Bir omlet için miydi!?

Tüm bu hazırlığım tek bir kahvaltı lekesiyle mahvolmuştu!

Bir üstümdeki lekelere bir de Thomas’a baktım.

Gözlerim seğirdi ve haliyle gözlerimi kapattım. Şakaklarım atar damar gibi atarken sinirden burnumdan hızlıca nefes verdim bu halimle adet bir bufaloyu andırmaktaydım.

"Thomas!.." diyerek dişlerimi sıktım. Elini bana uzatırken eline vurmuştum.

O sırada bir yanık kokusu tüm mutfağı vardığında kendimi yere bırakacak hale gelmiştim artık. Bir de pişirdiği omleti yakmıştı!

"Thomas!" Diye bağırdım bu sefer.

Çığlığım o kadar kuvvetliydi ki hem Melez'i hem de Brad'i toplamıştı çoktan başımıza!

"Ne oluyor be!?" Brad'in uykulu haline göz devirirken bakışlarım Melez'e kaymıştı. Beni bir çırpıda süzdükten sonra sırıttı.

"Tek kıyafet zaafı olan ben değilmişim demek ki!" Melez bir kez daha yaptığı bu un savaşında kendini haklı çıkarırken göz devirmiştim.

"Sen ne diye dikkat etmezsin ki!?" Diye Thomas'la çıkışırken tavaya yapışan omleti kazınmaktaydı.

Bana bir hışımda döndüğünde elindeki bulaşık telini bırakmadan şu sözleri sarf etti.

"Gelinir mi öyle!? Aklımı başımdan alınca ne yapmamı bekliyordun?" Aklını başından almak?

"Sana bakıyorum diye oldu hep bunlar. Ne yapayım sen de okulda giyeceğin kıyafetleri artık kahvaltıdan sonra giyersin şu lekelenmelere karşın "

Bana bakıyorum diye olmuşmuşmuş da muşmuşmuş!

Neymiş efendim kahvaltı bitimi giyin!

Kurt adam olmasa şu an varya. Neler yapardım var ya!

"Hem suçlu hem güçlü!" Fevri bir şekilde arkamı döndüm ve masadaki çantamı da alarak omuzuma taktığım gibi mutfak çıkışına yöneldim. Kapının ağzındaki Brad'i güçlü bir şekilde kapıya doğru ittirip yolumdan çektikten sonra merdiven basamaklarını bir bir tırmanmış ve tekrar odama varmıştım.

Üstümdeki ceketi tek bir çırpıda çıkarıp attım.

Giyecek bir şeyler ararken siyah dantel detay askılı bluzu alıp üstüme geçirdim. Altıma da siyah kot uç kısımları kıvrımlı şortumu giydikten sonra yine hazırdım işte. Ama bu sefer boyumun ölçüsünü almıştım. Kahvaltı falan etmeyeceğim!

Merdivenlerden inerken aklım Brad'e gitmişti. Onu nasıl itebilmem de. Sonrasında ise kolayca anladım. Uykuluydu, karşı koymamıştı. En önemlisi de zaten uyguladığım kuvvetle birlikte kendi isteği ile çekilmişti. Ay yoksa o güç bende ne arar!?

Her ne kadar üç insanüstü bireyle yaşasam da... Sadece onların davranışlarına bağışık oluyordum. Onun dışında onlardan kaptığım hiçbir güç ölçüsü yoktu. Ben... Yine aynı ben... Kollar yine aynı güçte!

...

Mutfaktan içeriye girdiğimde başka bir tavayla hazırlanmış olan omleti baş köşede oturmuş bir şekilde Brad'in yiyor olduğunu fark ettim. Gözlerim istemsizce devrilmişti. Mutfak önlüklü önlüğün içinde siyah bir tişört giymiş olan Thomas'a döndüğümde bakışları üstümdeydi.

"Çok baktın arabanı çek!" Thomas şaşkınca gözleri açılmış bir şekilde kalırken saniyeler içinde kendini düzeltmişti. Başını iki yana salladıktan sonra bir kez daha söze girdi, bir kez daha özür diledi benden.

"Özür dilerim pardon. Şey... Yer misin?"

"Yemem!" Dedim bir hışımda. Sonra da Brad'e bir bakış attım.

"Mümkünse okula gidip sınava girip geri gelmek istiyorum!" Thomas başını olumluca sallarken Brad kafasını kaldırıp nihayetinde bana bakmıştı. O da iç çekerek masadan kalktığında zafer kazanmışçasına kapıya yöneldim. Kapıdan çıkıp arabaya binerken de aklımda başka bir şey canlanmıştı.

Thomas üstünde güzel bir hakimiyetin vardı doğrusu

Thomas benden iki defa özür dilemişti, içten. Nezaketen değil, içten!

O bakışları, o göz kaçırmaları, elinin ayağına dolaşması...

Hayır düşünmek bile istemiyorum şu an devamını!

Sonra Adelia, sonra!

...

Demiştim ya bir anda önce sınavına girip çıkmak istiyorum diye ...

İşte onu nihayet başarabilmiştim.

Thomas ile aynı derslikte arada bir sıra boşlukla Yan yana oturarak girdiğimiz sınavdan ilk on beş dakikada çıktım. Ardımdan hızlı bir şekilde Thomas çıkıp koridorda bana yetiştiğinde hızımı düşürmeden yoluma devam ettim. Thomas yanımdan yanımdan yürürken gözleri de sürekli üstümdeydi.

"Hey! Küs müyüz?" Ona anlamsızca bakmaya başladığımda eliyle saçını karıştırdı.

"Bak ne diyeceğim. Kahvaltı da etmedin, sayemde! Acaba kantinden bir şeyler hediye etsem?"

Hediye!?

Gülmüştüm.

"Ismarlamak denir ona!" Diyerek kendisini düzelttikten sonra koluna girdim.

"Sorun yok. Hala arkadaşız. Tabii... Yenisini aldıktan sonra. Şu mahvettiklerin var ya!" Bana durum vahim gibi bir bakış atarken sırıtmaya devam etmiştim.

Başıyla beni sonrasında zorlukla onayladığında kantinin yolunu tutmuştuk.

İki etli devasa bir burger alışımın ardından yanına makineden doldurduğum gazlı içeceği yudumladım. Thomas karşımda bomboş oturup beni izlerken hamburgerimi zorlukla ısırabildim.

"Niye?.. Niye öyle bakıp duruyorsun?" Bakışları daha yeni anlam kazanmışçasına renklendiğinde elini anlamsızca salladı.

"Düşünüyordum sadece..." Diye söze girerken Brad'in aramıza dalıp ortamıza oturduktan sonra patates kızartmalarımı bir bir yemesi ile her şeyi bozuluvermişti saniyeler içerisinde.

"Brad!" diye ikazda bulunduğunda Thomas Brad onu umursamadan ağzına bir patates daha atmıştı ki Thomas'ın sert bakışlarıyla karşılaşan kadardı o da!

"Her ne kadar sağ kolum olsanda!.." diye söze girdi Thomas. Ve ardından sözlerini sürdürmeye devam etti.

"Son sözü ben söylerim. Yani lider ikaz eder. Diğerleri uyar. Şımardın galiba insanlarla takla takıla!" Brad Thomas'a gözlerini devirip sandalyesini biraz masadan uzağa kaydırdığında ikisi arasında gerçekleşen soğukluğu fark ederek tüm patates kızartması paketini Brad'e uzattım.

"Tamam gerilmeyin! Hamburger bile fazla şu an bana. Doydum çoktan. Paylaşın, bölüşün bir şeyler yapın ama boş yere kavga çıkarmayın!"

Brad Thomas'a "Gördün mü bak!" Havalı bakışlarını atıp patates kızartması kutusunu kucağına çekerek almasıyla içeceğimi yudumladım. Thomas ise sırıtmıştı

"Acaba gerçekten onu bırakman konusunda ciddi olsam... Ne yapabilirsin!?"

Yok artık!

İnsan içinde!

Ufak bir patates kızartması için!

Bu ikisinin birbirine girme ihtimalleri yoktu değil mi!?

Hemen ayağa fırladım.

"Tamam kesin şunu gidiyorum ben. Yerince yedim!"

Bir alfaya emir veremezdim. O yüzden "Gidiyoruz!" Yerine gidiyorum dedim. Eğer canları isterse peşimden gelirlerdi.

Gelmezlerse de... Büyük ihtimal vampirlere karşın açık bir yem olurdum.

Tam da tahmin ettiğin gibi ikisi de ayaklandığında Brad bir eline patates kızartmasının kutusunu bir diğer eline de kalan burgerimi almıştı.

Mide de mide yani!

Ağzımdan iğrenmemek güç isterdi.

Hem de rujlu ağzımdan!

Neyse ki dışarıya çıkıp arabanın yolunu tuttuğumu esnada hamburgeri bir taşın üstüne bırakmıştı. Saniyeler içinde bir köpek geldiğinde Brad onun başını sevmeye başladı.

Neyse ki!

İyi ki!

Yemediği için mutluydum.

Ben yapmasam bile... O benim bir şeyimi afiyetle yeseydi eğer... Şimdi şuraya bırakabilirdim doğrusu!

Belki de bu kişiden kişiye göre de değişirdi.

Sevdiğin, çok sevdiğin birisi olduğunda sorun olmayan şey normal bir arkadaş ya da tanıdık için büyük bir sorun teşkil ediyordu.

Brad ile de böyle olmuştu, böyle hissetmiştim.

Ama Emery olsa... Umurumda dahi olmazdı çünkü hastalığımızla sağlığımızla hep bir odada iki yıla yakın yaşamıştık. Kalmıştık bir arada!..

...

Arabaya binip evin yolunu tuttuğumuzda kalan tek bir sınav günü ve girilecek iki sınavın varlığını bilmekle mutlu olmuştum.

Bir haftalığına özgürdüm, sonunda!

...

Araba bir kez daha bahçeye giriş kapısından girip bahçede durduğunda arka kapıdan doğru arabadan inerek evin yolunu tuttum. Bugün güzel bir gündü. Çünkü sınavlar bitiyor ve ben de bir hafta da olsa kafa tatiline çıkıyordum.

Yarınki son iki sınavı da hallettikten hemen sonra da hafta sonu sorunsalım gelmişti aklıma. Ve düşündüm. Belki de tatil olmazdı...

Umarım böyle bir şey yaşanmazdı. Umarım o dinlenmeyi yaşardım.

Evden içeri anahtarı çevirerek girdiğimizde değişik bir şeyler hissettim, farklı. Etrafa bir göz atarken peşimden çoktan içeriye Thomas ve Brad girmişti bile.

İleriye doğru bir adım atacakken Thomas bileğimden doğru tuttu. Onlar genelde benden bir sıfır öndeydi ve ne olduğunu anlamışlardı çoktan.

"Melez besleniyor." Dedi. İlk başta anlamamıştım.

"Ne olmuş yani?" Diye kolumu eli arasından kaydırıp almıştım. Her zaman yaptığı normal bir şeydi. Tabii salonun kapısının önüne varıp da içerisini görene kadar!

Yok artık!

Loading...
0%