34. Bölüm

32: GEÇMİŞİN İZLERİ

Eda
selinayeda_x

-Düzenlenmiştir

 

 

GEÇMİŞİN İZLERİ

 

Geçmiş; bitmiş ve rafa kaldırılmış bir meseleydi sen kapağını tekrardan açıp sayfalarını çevirene kadar.

Ne yani tüm tespitler yalan mıydı?

Melez'in aşk acısı çektiğine dair tespitler, kızın kurt oluşu, Wilhelm ile düşmanlık... Hepsi mi!?

Anlamamış gözlerle bakarken Melez tekrardan devam etti.

"İmkansızlar imkansızdır. Tek duyduğum şey pişmanlıktı. Karşısına çıkıp onu bu hale soktuğum, kendimi bu hale getirdiğim konusunda. Geçmiş biraz karışık. On sekiz, yirmi yaşlarımdaykendi. Vampirler üreyemez. Belli bir ayin gerekir, kan takası. Annem bunu gerçekleştirdi. Kanından kan, canından can istedi. Ritüel gerçekleşti ve zorlu süreçlerin ardından imkansızlara rağmen hamile kaldı. Bir bedel yaşayacağını bile bile yaptı bunu. Sonrasında yıllar geçti. Avcılar çıktı. Avcıların avı olacak iken daha küçük bir çocuğun annesi iken başka bir avcı tarafından kurtulmuştu. İşte o zaman lanet onlara da bulaştı.’’ Yutkundu ve tekrar devam etti.

‘’Kendi türüne ihanet eden bir avcı olmuştu adam. Ama bunun sebebi kendisinin de çok küçük bir çocuğu oluşuydu. Öyleymiş yani. Yıllar geçtikten sonra biz şehre geri döndük. Vampirlerin hükümeti ve avcıları karanlık devri süreğen iken annemin vampir hisleri ağır bastı. Az daha avlanacakken onu bir kez kurtarmış olan avcı yeniden çıkagelmiş ve hayatını bir kez daha bağışlamıştı. Kan borcu demiştik değil mi? Bir Melez için tam dört kişinin kanı dökülmüştü yıllar sonra. Benim on sekiz yaşıma girmemle gerçekleşti. Önce annem babam iki farklı ırka ait olduklarından delirip birbirlerine saldırdı. İkisinin arasına girememiştim. Aynı anda birbirlerinin kalplerine kazıklar saplandığında tamamen bir başıma kaldım. Şehirde beni isteyen hiçbir şey yoktu artık. İki yıl kadar Kanada da durdum. Bir kurt sürüsüyle. Alfası Leon idi. Sen sormadan söyleyeyim Thomas'ın babası. İki yıl boyunca onlarla kurtluğumu geliştirdim. Ve yirmi yıl sonra dayanamadım buraya şehre döndüm.’’ Bu şehir… Bu şehir herkesin belası olmuştu. Belalı şehrin kaçamaklarını ağırlayan Kanada. İki insanüstü ırkın birleşim noktası. Şehrin bunaltıcılığından sıkılıp Kanada’ya kaçma meselesi… İşte bu herkes, tüm bu farklı ırklar için tek ortak nokta olarak tarihe geçmişti çoktan.

‘’Annemin hayatını iki kere bağışlayan vampir avcısına gidecektim. Gitmiştim de. Ama oraya da bela getireceğimi bilemezdim tabii.’’ Derince bir iç çekişinin hemen ardından sözlerine devam etti.

Tüm bu süreç boyunca hiçbir şey saklamıyordu. Her zaman açık ve dürüsttü.

‘’Yirmi yaşındaydım. Avcıyla karşı karşıya geldiğimde tanıdık bir sima gördüm. Kızları vardı. Çok sağlam eğitilmiş, donanımlı. Soğukkanlı, güçlü. Tam bir avcı. Avcılık kanında vardı. Avcılık özel bir şeydi. İşte bu yüzden... O da insanüstü diye nitelendirilirdi bizim kitabımızda. O insanüstü kız fotoğraftaki kız. Bir anısına eriştiğin kız. O gece beni duyan vampir avcılarının saldırısında babasının verdiği kesin bir talimatla... Beni savunmasız bıraktıklarında bana sıkmak yerine lideri hedef aldı. Avcıların lideri. Büyük bir çatışma çıktığında kendime gelip iyileştim. O çevik, ciddi duruşlu kızdan beni babasını ziyaret ederken kısa sürede yakalayıp boynuma kazığı yerleştirdiğinde etkilendim. Bir Melez'e kafa tutmak zaten sadece onun hamuruyla yoğurulmuş birinin harcıydı. Kanımın ihalesi. Ritüelin vurgunu. Avcının kızı o geceki çatışmada ölümsüz olduğumu bile bile ve kendinin ölümlü olduğunu bile bile gümüş silahın önüne atladı. Neyse ki göğüs değil de karnına isabet etmişti o kurşun. Tam yirmi yıl önce gerçekleşen ayin imkânsız bir değil iki koca ailenin hayatını taşımaktaydı artık. Kader bağları birbirine kenetlenmişi çoktan. Kanım neyse ki onu iyileştirdi. Neyse ki iyileşti. Ama en büyük sorun elinden onu en sağlam yapan, en güçlü yapan benliğinin gidişi olmuştu. Savunmasız kaldı, bir daha kendi olamadı. Duygusal saf bir kıza dönüştü. Onun benliğini kendi tek bir gözlerimle, tek bir telkinimle sırf babası istediği için silmiştim, silip attım vampir avcılığına dair anılarını, öğrendiği bilgi ve becerileri.’’

Gözlerindeki acıyı biliyordum. Geçmişe duyulan acı, geçmişin izlerine duyulan vicdan azabı!

‘’Artık tamamen savunmasız bir kıza dönüştüğünde liderle de anlaşma yapılmıştı. Tabii öyle sanılıyordu. İki yol sonra kızın hayatını karartan olay yaşandı ve vampir avcılarının lideri vampir avcısı olan karı kocayı katlederek savunmasız kızı tamamen ortada bırakıp daha da savunmasızlaştırdı. Aşık değilim, pişmanım. Her şeyin başı ve beş hayatın da sonu olduğum için. Dört ölüm çıkmış ve bir kızın da benliğini silip atmıştım. Kız hayat mücadelesinde yalnız kaldı. Bu da beş ölüm ederdi benim için. Ve inanıyordum ki bu da sonuncusuydu. Artık daha fazla kan borcu kabul edemem. Bir zaman sonra ağır geliyor... Melez olmanın getirisi, en güçlü olmanın getirisi, doğaya karşı gelmenin getirisi işte tam olarak buydu. Ben hayatlara dokunuyordum, dokunuşum yaşamlarını ellerinden alıp yok ediyordu. Ailem ne olacağını biliyordu. Ama o vampir avcısı aile doğanın bir cilvesi olarak yoktan yere suçsuzken katledilmişti işte. Bu da bünyede büyük bir etki bıraktı. Neyse ki aynı etki beni daha da güçlendiren şey olmuştu. Gittim. Tam dört yıl oldu. Dört yıl oldu geri gelmedim. Taa ki bir şeyler duyana kadar. Kurt ve vampirler arasında kavga. Isıtılan bir vampir. Ve öğrendim ki kurtlar bana yardım eden, kurt kısmımı geliştiren sürüydü. Leon'dan sonra başa Thomas geçmişti. Her daim kurtlardandım. Vampirlere karşı bir düşmanlığım yoktu. Taa ki nefret ettiğim bu hipnoz özelliğinin bir kişinin hayatını altüst ettiğini görene kadar. Kurallarımdan en büyüğünü çiğneyen bir vampirin varlığını kendi gözlerimle görüp kulaklarımla bizzat işitene kadar. ‘’

Şimdi de bu yoğun öfkesi gözlerinin irislerinden belli olurken yine bölmedim kendisini. Sakince bekledim. Bekledim ve o da ardından hemen hızlıca bir şekilde devam etmişti sözlerine, geçmişin izlerine ve hikayesine!

‘’Wilhelm işte bu yüzden benim için bir sorun. Her ne kadar aynı kan borcuyla doğmuş olsa da... Sadece saf kan bir vampir olduğundan vampir özellikleri ağır basmış kendisini kaybetmişti. O gençti. Her ne kadar lider ve güçlü olsa da kan arzulamaktan başka bir şey yapmıyordu. Kanın şehirde az bulunan ve vampirler tarafından lezzetli kabul edilen bir kategoride olunca bulduğu şeyi bir daha kaybetmek istemedi. Zamanla kanını ala ala daha da arzuladı. En sonunda bir gün öldürecekti bu kan arzusu. Ve bu gerçekleşmeden önce telkini bozdum. Kendi ellerinle kendini zayıf bir yırtıcıya teslim etmeni istemedim. Zekiydin. Kanımı verdiğimde hayata tutunabilmek için sen de içtin. Yetişmeseydim... Bir ihtimal ölüp dirilir ve yoğun bir dönüşüm sürecine girip melez olurdun tıpkı benim gibi. Ya da tüm kanın vücudundan akıp gittiği için bedenin temelli ölümü kabullenecek ve bir daha daha güçlü haliyle doğmayacaktı. Bu en riskli dönüşüm evresidir. Tüm kanın tükenmesi sonucu dönüşüm. Sadece ihtimaller konuşur. Seni yaşatmak için çok uğraştım Adel. İki hafta sürdü ama buna değdi. Ve madem gerçekleri konuşuyoruz ve madem birbirimizi biraz daha fazla tanımaya başlıyoruz... Şunu da bilmem gerektiğini düşünüyorum. Seni sen olduğun için koruyorum. Bazen davranışlarım her ne kadar aksini iddia etse de. Wilhelm'e karşı koz değil. Melez'in bir isteği olduğu için."

Bu upuzun hikâye nasıl yarıda kesilir nasıl bölünürdü ki!? Ağzımı en az üç kez açıp kapamış ve sonucu beklemiştim. Melez en sonunda sözlerini bitirince iç çektim. Ne söyleyebilirdim ki?..

Hangi bölümüne ne söyleyecektim ki?

Aradığım cevaplara ulaşmıştım. Ben sormadan Melez tahmin ederek anlatmıştı hatta.

Âşık olmadığını söylemişti kıza. Fotoğrafı neden vardı peki? Neden aşk itirafı gibi hayatıma hayat katan anlamlı kadın diyordu? O bağlamı her ne kadar çözemesem de... Bir şeyler söylemek istemiyordum. Daha fazla üstelemek de istemiyordum. Yüzündeki ifade açıkça belliydi. Söylediklerinin hepsi gerçekti. En azından anlamlı bakışları vardı. Wilhelm de bunlar bile yokken nasıl oldu da kanabilmiştim ona!? Doğru ya! Melez'in kınadığı hipnoz!

...

Bakışlarım Melez’in üstünde gezinirken ayağa kalktım. Ayağa kalkmam ile yoğun bakışları beni buldu. Ardından istemsizce kendi de ayağa kalkmıştı. Daha saat erkendi ve açıkçası bu yüzleşmenin bu kadar kısa süreceğini düşünmemiştim. Melez tabii öngörüsüyle her şeyi önceden görerek hareket etmeseydi ve ben ondan bilgi almak adına birçok soru sorsaydım, kelimeleri ağzından cımbızla çekseydim en az iki buçuk saatimi alırdı.

Şimdi ise sadece bir buçuk saat sürmüştü. O da hikâyenin uzun oluşundan kaynaklanmıştı. O kadar yılın, o kadar geçmiş izinin birkaç cümleye sığdırılmasını kim bekleyebilirdi ki?

Burada edebiyat yapmıyorduk, gerçekleri konuşuyorduk ve özetlenebileceği kadar uzunlukta olmalıydı ne ayrıntılı ne de ayrıntısız!

‘’Bir şey söylemeyecek misin?’’ diye söze girdi Melez. Beni bu düşüncelerimden çekip çıkaran şey de sözleri olmuştu zaten.

Bakışlarım bir kez daha gözlerine kayarken boğazımı temizledim.

‘’Ne dememi bekliyorsun ki?’’ Tüm bu sözleri bana ağır gelmişti zaten, bu ona yetmez miydi?

Melez omuz silkti ve devam etti. ‘’Birkaç şey söylersin diyordum.’’ Başımı olumsuzca salladım ve salonun çıkışına yöneldim.

‘’Sanırım buna içeceğim!’’ diyerek mutfağın yolunu tuttum. Her daim buzdolabında bir şeyler olurdu. İster yüzyıllık kadehler ister bir gecelik biralar. Ama yine de illaki bir şey olurdu.

Melez hızını dahi kullanmaya tenezzül etmeden arkamdan geldiğinde mutfağa girdik. Sonrasında da dolaba yönelmiştim. Kapağını açıp ne var ne yok diye bakınmaya başladığımda tezgâhın üstündeki boyumun pek yetmediği raftan kadehleri de Melez almıştı.

‘’Hangisi daha iyi gider ki? Gurme sensin.’’ Diyerek iki şişe çıkardığımda dikkatle baktı.

‘’Kırmızı şarap. Viski daha iyi gitse de… Senin tek birkaç yuduma sarhoş olduğunu da ele alırsak şarap daha zayıf kalır yanında.’’ Başımla onaylayıp kırmızı şarabı alıp viskiyi dolaba geri koyduktan sonra dolabın kapağını kapattım. Tek bir bardak içecektim. O da Melez’e eşlik etmek için olacaktı. Çünkü bu anlarda en iyi giden şey duygu yoğunluğunu değiştirici etkiye sahip içkileri yudumlamak olurdu. Kadehlerin yanına tepsiye şişeyi de koyduğumda Melez alt tezgâh dolabını açıp bir paket kuru yemiş çıkardı. İki kâseye bölüştürdükten sonra hazırdı her şey.

Bahçeye çıktık, verandaya karşılıklı oturduk. Melez kadehleri doldurdu bende kuru yemişleri iştahla yedim. Hele ki ceviz! Yarınki sınavımda sağlam bir zekâ sağlayacaktı bana!

Melez’in dediği gibi yaptım tam da.

Yavaş yudumlar ve yavaş sindirim. Bu da alkolün yavaş etki edişini sağlardı. Az içersem de hiçbir sorun çıkmadan sarhoş olmadan geceyi atlatabilirdim.

Kadehleri tokuşturduk Melez ile ve içmeye başladım.

Buna içilirdi ama gerçekten!

İkimiz de sessizdik. Her şeye sessiz kalmıştık. Tüm bu süre boyunca sessizce sanki yıldızları seyreder gibi göğe bakıyorduk.

Bir şey söylemek isterdim ve konuşmayı devam ettirmek. Burada kalmamalıydı hiçbir şey, yarıda kalmayı hak etmezdi sözler.

Bir kadehi bitirince boş kadehi masaya bırakıp kuruyemiş tabağımı önüme çektim. Sandalyede bağdaş kurup otururken sandalye sırtıma iyice batmaya başlamıştı. Rahatsız olup ayaklarımı yere doğru sallandırdığımda Melez kendisini üçüncü kadehle şahlandırırken başıyla bir noktayı işaret etti.

‘’Arka bahçede mangal alanı var ve bir salıncak. Küçük de bir havuz.’’ Dedi.

Ah tam da şu an bana ihtiyacım olan bir şeydi salıncak. Hani şu hamak gibi olan ayağını uzatarak aheste aheste dinlenirken salındığın!

Esneyerek ayağa kalktım. Saat dokuzu birkaç dakika ile geçmişti. Kuruyemiş tabağımı elimden bırakmadan arka tarafın yolunu tuttum. İşte görmüştüm salıncağı.

Ve daha mevsimi gelmediği için bomboş olan ve hiç de küçük olmayan havuzu.

Melez havuzdan tarafta yanımdan yanımdan yürümeye başladığında alana ilerledik. Salıncağa vardığımızdaysa kendimi hızlıca üstüne bıraktım. Ah bir sandalyeden oldukça daha konforlu ve rahat!

Huzuru bulmuşken Melez yanıma oturmuştu. Şimdi karşımızda yıldızlar daha netti. Hatta takım yıldızları bile denebilirdi. Takım yıldızı denebilecek kadar sıralı ve belli bir şekle sahip olan görünüşleri vardı.

‘’Orion takım yıldızı.’’ diye söze girdi Melez. Şaşkınca ona bakarken işaret etti. ‘’O bu ayda en parlak olan takım yıldızıdır.’’

Orion takım yıldızı…

Aslında takım yıldızını burçlarla sınırlı sanırdım. Ama hiç de öyle olmadığını şimdi öğrendim, bu gece. İnsan bir şeye ilgi duymayınca yaşının hiçbir önemi olmuyordu bilgisizliğinde.

‘’Bak şu en parlak olan Rigel.’’ Dedi. Uzaktaki minik yıldızı görmeye çalışırken Melez’in işaret parmağına yüzümü iyice yaklaştırdım.

‘’Nereyi gösteriyorsun? Benim gözlerim seninki kadar keskin değil.’’ Bu sözümle kahkahayı bastıramamıştı. Güldü.

Onu güldürmek beni biraz mutlu etmişti açıkçası.

‘’Göremesen de söyleyeyim.’’ Diyerek söze girdi. ‘’Gökyüzündeki en parlak altıncı yıldız.’’

‘’Peki ya en parlağı ne!?’’ diyerek hızlıca doğrulduğum gibi başımı kaldırdım. Çocuk heyecanı gibi sorduğum bu sorudan sonra Melez’in nefesinin ulaştığı yere kadar yanaştığımı fark ettim. Melez’in bakışları gözlerimden gökyüzüne kadar uzanırken düşüncelere daldığını fark ettim.

En parlak yıldızı mı düşünüyordu?

Sonrasında ‘’Güneş.’’ Dedi basitçe. Göz devirmiştim. ‘’Devasa olmayan gerçek küçük yıldızlardan bahsetmiştim, Rigel gibi…’’ Bu yakınmamdan sonra başını sallayıp gülümseyince cevabını beklemeye başladım ama o ise omuz silkmişti. ‘’Venüs o zaman.’’ Ah hadi ama!

İç çekerek bir kez daha yakındım. ‘’Ama o da bir gezegen!’’ Tekrar omuz silktiğinde kadehle yetinmeyip şişeyi kafasına dikmişti. ‘’Babam anlatmıştı… Daha ergenlik çağlarındaydım. Leon’la da pekiştirdim bu da altı sene falan önceydi. Hafızam iyidir hatırlayacağıma eminim.’’ Dedikten sonra bir kez daha gökyüzüne baktı ve saymaya başladı.

‘’Büyük köpek takım yıldızının bir yıldızı. En parlak yıldız. A Canis Majoris.’’ Aksanına şaşıp kalırken sadece devam etti. ‘’Ra’nın güneşi. Sirius. Akyıldız. İşte en parlak yıldız bu. En büyük cilvesi de bahar ayında görülebilir oluşu.’’

Ve şimdi neredeydi acaba?

Gökyüzünde bakışlarım gezinirken umutsuzca iç çektim.

‘’Beni aşar. Teleskop olsa bile anlayabileceğim şeyler değil.’’

O ise gülmüştü ve şu soruyu sordu bana.

‘’Ra ne demek sormayacak mısın bunu bana?’’ Ah tamamen kaçırmıştım orayı! Ben de sırıttım ve başımı salladım.

‘’Sormalıyım değil mi?’’ Beni başıyla onayladığında tekrar gülümsedim.

‘’Ra’nın güneşi derken neyi kastediyor?’’ Bu sorumla bir profesör mizacına bürünmüştü. Sonrasında boğazını temizleyip bakışlarını bakışlarıma dikti.

‘’Mısırın güneş tanrıçası. Ra. Sirius’a da güneşin güneşi derler. Bir yıldızdan daha fazlası olarak farklı kültürlerin temsilcisi niteliğinde. Orion’un köpeği, Ra’nın güneşi, Kurt ve dahası…’’

Bu kadar bilgi gerçekten başımı şişirmişti. Başımı arkaya yasladıktan sonra yıldızları seyretmeye başladım. Bir kez daha esneğimde ise yorgunluğumu fazlaca belli etmiştim. Saat kaçtı ya? Şu an telefonum ulaşacak yerde değildi ve yıldızlara bakarak saatin kaç olduğunu anlayamıyordum tabii ki.

Tüm bu yıldızlar ve Melez’in bilgi birikimi… Nereden hangi konunun tartışması üzerinden buralara kadar gelmiştik biz? Mısır tanrıçası Ra ve Melez’in geçmişi. Gerçekten birbirine bağlantılı iki süper konuydu.

Gülümseyerek kuruyemişlerden ağzıma atmaya devam ederken bağdaşımı bir kez daha kurdum. Anlık esen rüzgarla üstümdeki ince hırkayı vücuduma sarıp sarmalarken esintinin ardı arkası kesilmez bir şekilde devam etmişti rüzgâr.

‘’Üşüdün mü?’’ diye sordu Melez. Başımı kaldırıp ona dönmüştüm.

‘’Üşüdüm ama gerek yok rüzgâr çarpmadan içeri gireceğim zaten.’’ Yine de başını olumsuzca sallamıştı. Kolunu omzuma doğru uzattı. Eli kolumu ovarken sıcaklığı giderek artmıştı. Kurt adamlara ait olan sıcaklık özelliğini kullanıyordu. Melez’in kendi vücudu insan vücudu derecesinde iken isterse bir vampir kadar soğuk ve isterse bir kurt adam kadar sıcak olabilirdi. Zamana yere ve duruma göre değişebilen bir tür özellik.

Kuruyemişleri kucağımdan aldığında ayağa kalktım. Evin yolunu tutmuştuk. Üstünde bana verecek bir şeyi olmasa da bir nebze ısıtan elleri vardı. Tekrar ön tarafın yolunu tutarken havuz tarafından kalmıştım ki Melez elini kolumdan kalçama indirdiği gibi sağına almıştı beni. Bu sefer sağ elini omzuma attığında sıcaklık bu sefer sağ tarafımdan gelmeye başladı. Sol tarafım bedenine değiyorken vücudunun sıcaklığı da sol tarafıma dolmaktaydı. Bir de o uzun boyuyla rüzgârın önünü kestiğinde rüzgârdan da etkilenmemiştim eve girene kadar. Eve girdiğimizde Melez bardakları bahane ederek mutfağın yolunu tuttuğunda peşi sıra bir bardak su içmek için mutfağa gittim.

Bir bardak suyu içtikten sonra evin sıcaklığı kısa sürede ruhuma işlemişti. Ve o an dışarıda hissetmesem de ne kadar çok üşüdüğümü fark ettim. Tabii şarabın etkisi de vardı biraz. O da engellemiş olabilirdi bu üşüme hissiyatını, bilemeyeceğim.

Neyse ki yarın sarhoşluk veya baş ağrısı çekmeyecektim. Bu gibi sorunların hepsinin çoktan önüne geçmiştim. Şimdi geriye kalan ise yatıp uyumak ve yarınki sınava olabildiğince dinç uyanmaktı.

Vize haftamın ikinci günü, üçüncü ve dördüncü sınavların gerçekleşeceği gün. Geriye kalan ise sadece üç sınav. Onu da çarşamba ve perşembe olarak ikiye ayırıp çarşambaya bir ve perşembeye iki sınav şeklinde bölmüşlerdi. Perşembe günü yine her zamanki gibi bu sefer de sınav haftam biterken anlamıştım ki hafta sonunu en azından cumartesi ve pazarı Brad ile değerlendirebilirdim.

Sabahın yedisinde siyah kemerli rahat palazzo pantolonumu ve beyaz kalın askılı bluzumu giymiş üstüme de siyah deri ceket almıştım. Ufak ufak makyajı da hallettikten sonra saçımı at kuyruğu topladım. Hazırdım. Kahvaltı dahi etmedim ve yandaşlarımla yola koyuldum.

Art arda geçen iki sınavın daha ardından yine ve yine evdeydim.

Neyse ki yarın rahattım. Neyse ki eğitim fakültesi kadar yoğun ve çoklu derslere sahip değildim.

Altıma çiçekli mor ince bir pijamaya benzer eşofman geçirdikten sonra üstümü aynı modelin bluz olmayan haliyle değiştirdim. Rahat bir ev haline bürünmemin ardından kendimi alt kata doğruca salona atmıştım.

Yirmi Sekiz Mart Salı günüydü bugün. Martın bitimi ve nisanın gelişiyle anılar bir kez daha depresifleşmeye başladı.

Sahi… Bir Nisan şaka günü hangi güne denk geliyordu? Kaç gün kalmıştı?

Tabii ki de cumartesi gününe denk gelmekteydi.

Ve tam tamına… Sadece üç gün kalmıştı.

Bölüm : 10.09.2024 16:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Eda / VAMPİRİSTİK Serisi / 32: GEÇMİŞİN İZLERİ
Eda
VAMPİRİSTİK Serisi

80.77k Okunma

15.4k Oy

0 Takip
135
Bölümlü Kitap
VAMPİRİSTİK01: HER ŞEYİN BAŞLANGICI02: GİZLİ PARTİ GECESİNDEN BİR ÇİFT DİŞ03: PARANOYA SONRASI GERÇEKLİK04: BİR VAMPİRİN SIRRI05: KAÇAMAK06: RUH VE BEDEN07: YÜZLEŞME08. AV VE AVCI09. TATLI BİR BİRLİKTELİK10. WİLHELM SORUNU11.OTELİN KEYFİ12. AİLE EVİ13. KAYIP14. AFFEDİŞ15. WİNCHESTERLER16. ORMANIN HÜKÜMDARLARI17. MELEZ1.SEZON FİNALİ2. SEZON TANITIM19: YENİDEN DOĞUŞ20: İYİLEŞME21: DOĞUM GÜNÜ22: KURT EVİNDE DOLUNAY ETKİSİ23: MELEZ İLE BAŞ BAŞA BİR GECE24: BİR PANSUMAN MESELESİ25: MELEZ EVİNDE MELEZ İMTİHANI26: KARANLIKTA SAKLANAN GÖLGE27: İNSANÜSTÜLERLE İMTİHANDA28: ANTRENMAN29: MELEZİN ÖZELİ30: AKUAMARİN TAŞI31: BİR MELEZ SORUNSALI32: GEÇMİŞİN İZLERİ33: BOKS MAÇI34: MELEZ DE BİR VAMPİR35: ÜÇ BENZEMEZ2. SEZON FİNALİ3.SEZON TANITIM37: YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA BİR YERDE38: SON STRATEJİ BÜKÜCÜ39: DOĞUŞUN SAATİ40: TYLER SALVADORE41: DÖNÜŞÜM42: KANDAŞ SAVAŞI43: MELEZLİK SORUNLARI44: ACININ IZTIRABI45: DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ46: MELEZLERİN DANSI47: SAĞLIKÇI İLE ALFA48: BEBEK MARTİNA49: GELİŞİM VE BÜYÜME50: ADELİTO VE SKYİTO51: KAOSUN GETİRİSİ52: GEÇMİŞE DÖNÜŞ53: BALO3. SEZON FİNALİ4. SEZON TANITIM55: BİR YILDIZIN SON PARLAKLIĞI56: AV VE AVCININ İŞBİRLİĞİ57: GEÇMİŞİN İZLERİ58: ZÜMRÜDÜANKA59: ANILARIN YÜKÜ60: YENİDEN DOĞUŞUN ÇAĞRISI61: GEÇMİŞLE YÜZLEŞME62: SÜRÜ SORUNLARI63: KONSEY64: GEÇMİŞTEN BİR HEDİYE65: İÇİNDEKİ VAMPİRİ KONTROL ET66: AVCI İÇGÜDÜSÜ67: BİR CİLVE MESELESİ68: KAYIPLAR VE YARALAR69: MELEZ GÜÇLER70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ71: GEÇMİŞTEN BİR ARKADAŞLA YÜZLEŞME72: VEDA ARDINDAKİ SIR73: MONTANA YOLCULUĞU74: KANLI SAVAŞ75: GÜÇ ARZUSU76: BİR DÜŞMANIN SONU4. SEZON FİNALİ5.SEZON TANITIM78: YENİ BAŞLANGIÇLARA79: KANADA SÜRÜSÜNDE YAŞAMA AİDİYET80: BİR BUNGALOV SORUNU81: SÜRÜDE İLK ANTRENMANLAR82: ŞEHRİ KAZANMANIN YOLU83: TAÇSIZ KRAL VE KRALİÇE84: CASUS85: EVE DÖNÜŞ86: HİPNOZ ADIMLARI87: FESTİVAL88: KORUMA İÇGÜDÜSÜ89: MELEZLİK 10190: GÜCÜN İRADESİ91: HUZURLU KOLLAR92: ŞELALE YÜKSELİRKEN93: HUZURUN MANZARASI94: DUYUMLAR VE FİLİZLER95: TERAPÖTİK BİR ANTRENMAN96: EVLİLİK ADIMLARI97: SON DÖVÜŞ İLK KAN98: ÇİÇEĞİ BURNUNDA GELİN99: KURT ADAMIN DÜĞÜNÜ5. SEZON FİNALİ101: BİR BEBEK MESELESİ102: İDDİA ÜZERİNE103: AÇ KURT104: AŞERME MÜCADELESİ105: SÜRÜYE İTİRAF106: KAN ÇEKİMİ107: YENİDEN VEDALAR108: NINA WAYNE'NİN YIKIMI109: TUTULMA110: GÜÇ OYUNLARI111: PLAN PLANA6.SEZON FİNALİ7. SEZON TANITIM113: KANLI MÜCADELE114: SAVAŞIN GÖLGESİNDE115: WINCHESTER MİRASI116: SANCILAR VE HORMONLAR117: ELİAS VE DAMİEN118: BEBEK ODASI TADİLATI119: VAMPİRLERİN KONTROLÜ120: BİR DÜĞÜN MESELESİ121: YENİDEN MERHABA HAYAT122: DAMIENLİ SABAHLAR123: İYİ Kİ DOĞDUN MARTİNA124: KABUSLARIN BAŞLANGICI125: MAĞARAYA YOLCULUK126: KAYIPLAR VE KAÇIŞLAR ÜZERİNE127: SONUN BAŞLANGICIFİNALSON SÖZ
Hikayeyi Paylaş
Loading...