.-Düzenlenmiştir
BOKS MAÇI
Brad, elinde kuruyemiş tabaklarıyla aniden yanımda belirip televizyonun karşısındaki koltuğa çöktüğünde, bu akşamın sıradan bir sohbetle değil, kan ve ter kokan bir boks maçının heyecanıyla geçeceğini anlamıştım.
Salonda oyalanırken ve televizyon seyrederken ziyaretime elinde kuruyemiş tabakları ile Brad gelerek hemen önümde, bir çim gibi bitiverdi.
"Dövüş maçım başlamak üzere on beşinci kanalı açsana." Tip tip oka bakarken hala aynı kanalda durunca televizyon o da bana döndü.
"Neyi bekliyorsun!? Dövüş diyorum, ring diyorum, boks maçı diyorum. Hadi!" Sabır!
Sabır çeke çeke on beşinci kanalı kumandadan tuşladıktan sonra televizyon kumandasını çay sehpasına bıraktım. Daha başlamamıştı. Sadece fragman gösteriyordu. Ve tek bir fragman ile Brad'in dövüş yeteneklerinin nereden geldiğini anladım. Hem kurt adam yetenekleri hem de izlediği şeylerin etkisi.
Ön gösterimde kel saçlı, siyah kırmızı kuru kafa detaylı bir atlet ile rahat siyah bir futbolcu şortuna benzer bir şort giyen adamın suratına sertçe rakipten gelen yumruğu yemesiyle etrafa kan sıçradı. Gözlerim ardına kadar açılırken koltuğun ucuna indim. Yok gerçekten de bu dövüş işleri benlik değildi!
Tam ayağa kalkmış gidecektim ki Brad tarafından durduruldum.
Düşünün Brad beni durdurdu!
Kuruyemiş tabaklarından birini önüme doğru uzatınca şaşırdım. Bu kurt arkadaş yemeğini de mi paylaşırmış?
O ise beni şaşırtan şu sözleri kurdu:
"Gitme boşuna, sende izleyeceksin benimle. Hem sana da eğitimin ön izlemesi olur."
Ahh! Ön izleme buysa fragmanı ve koskoca filmi hiç merak etmiyordum doğrusu!
Beni alıp tek bir kucaklayışta yere fırlatmazdı değil mi, fırlatmayacaktı?
Öyle olsa hem bir anlamı kalmaz ki.
Hem dövüş bilmeyen kişilerle dövüş bile edilmez. Bir de karşında dövüş bilmeyen bir kadın varsa... İşte o zaman hiç edilmez!
Umarım sadece eğitimle kalır ve bana birkaç yumruk sallama eğitimi verirdi. İşler tersine giderse ortalığın kızışacağına emindim çünkü.
İç çekerek az önceki olduğum koltuğa geri döndüğümde sunucunun gür sesi duyuldu televizyonun içinden.
Ve program da başlamıştı. Sunucunun kısaca konuşmasının ardından ve seyircileri göstermesinin ardından bölüm içinde tüm yarışacak elemanları sahneye çağırmıştı. Sahne dediğim de ringin içiydi!
On iki cüsseli adam ringe çıktığında bu bölüm altı kişinin yarışacağını anlamıştım ki yanımdan kopan alkışla irkilerek döndüm.
"Yürü be! İşte bu."
Sonrasında bana döndüğünde ufak bir mahcubiyet hissedercesine kendini anlatma gereği duydu. "Hep beş takım olurdu da... Altıyı da eklemişler."
Demek ki izleyenler kaçmış ki az reyting olsun diye adamları çoğaltıyorlar!
Hepsi birbirleriyle yumruk tokuşturunca kura da gerçekleşti. Birbirlerine çıkan isimler! Düşmanlar birbirini tanıdığında suratları öfke saçmaya başladı. Az önce yumruklaştıkları adamlar birbirine düşman olduğunda ringden ilk iki yarışmacı hariç hepsi birbirlerinin omuzlarına büyük darbelerle çarparak ringden indi.
Carlos ve Kafa ezen. İşte ilk dövüşün sahipleriydi. Dişlikler takıldığında, gardlar alındığında hakem ortaya geçerek durdu. Maç başlıyordu ve Brad'in heyecanı giderek artıyordu.
Ekranda gözüken devasa arenada, seyircilerin çılgınca bağırışları yankılanıyor, tıka basa dolu tribünler, adrenalin dolu anlar için sabırsızca bekleyen taraftarlarla kaynıyordu. Televizyon ekranı hafif titriyor gibi hissettirirken kameralar sahneye odaklanmış durumdaydı. Bir yanda Carlos, diğer yanda ise Kafa Ezen!
Carlos, atletik yapısıyla dikkat çeken, hızlı ve çevik bir dövüşçü. Kırmızı ve siyah renklerin hâkim olduğu boks şortunu giymiş, bantlarla sarılı yumruklarıyla ringin ortasında zıplıyordu. Güçlü ve odaklı gözleri rakibine kilitlenmiş, her an saldırmaya hazır gibiydi. Kısa kesilmiş saçları, ekranlara yansıyan mavi boncuk gözleri... Dövüşçü kişiliği yok diyorsun ama maç başladığında öyle olmadığını çok net anlıyordun!
Antrenörü tarafından sırtına vuruluyor ve birkaç kelimeyle cesaretlendiriliyordu. Carlos'un tarafında işler böyleydi.
Carlos'un tarafında işler böyle iken, öte yanda, Kafa Ezen lakabıyla bilinen devasa bir adam vardı. İsminin hakkını veren, iri yapılı, güçlü bir dövüşçü. Kas yığını gibi duran kolları, vücudunu neredeyse iki katı daha geniş gösteriyordu Üzerinde siyah ve sarı renklerin karışımından oluşan şortuyla, Carlos’tan gözlerini ayırmadan yerinde sabit duruyor, koca yumrukları birer balyoz gibi adeta rakibini devirmek için sabırsızlanıyor ve buna hazırlanıyordu.
Seyirciler, Kafa Ezen'in adını bağırıyordu. Onun her maçta rakiplerine ne kadar acımasızca saldırdığını ve lakabı gereği bazı şeyler yaptığımı herkes biliyordu. Ben hariç!
Ben ise bunu tam olarak az önce maç başlar başlamaz anlayıvermiştim tabii.
Hakem ortada durup ellerini kaldırdığında "Hadi dövüş başlasın!" Diye bağırdığında beklenen an da gelmişti tabii. Programın ilk düellosu, ilk raunt başlamıştı.
Carlos hızlı bir şekilde yanlara doğru hareket ediyor, Kafa Ezen ise sağlam ve güçlü adımlarla ona doğru ilerliyordu Carlos’un stratejisi açık: Hızını kullanarak Kafa Ezen’i yormak ve onun ağır yumruklarından kaçmak!
Olaylar böyle gelişirken Carlos aniden bir anda sağ kroşe vurmayı deniyordu fakat Kafa Ezen bu saldırıyı beklediğinden ve dev yumruğuyla karşılayarak Carlos’u birkaç adım geri itmişti. Kafa Ezen'i yenmek Carlos tarafından zor olacaktı.
Carlos hemen toparlansa da Kafa Ezen arayı kapatarak ona doğru bir sol direk savurdu. Carlos eğilerek yumruktan kaçarken yumruk kafasının üzerinden geçmişti, ama hemen ardından gelen sağ kroşe Carlos’un omzuna sertçe çarptı. Carlos biraz sendeleyerek geri çekildiğinde gardının indiğini düşünmüştüm fakat o hızlıca kısa süre içerisinde tekrar saldırıya geçmişti Kafa Ezen'e karşı.
Kafa Ezen tam bir canavar gibi Carlos’u köşeye sıkıştırmaya çalışırken Sağlı sollu kroşelerle Carlos’u savunma yapmaya zorlamaya başlamıştı.
Carlos, hızlı ayak oyunlarıyla kendini kurtarıp yeniden orta alana doğru ilerlediğinde Kafa Ezen'in de hayalleri suya düşerek onu takip etti. Tam bu sırada Carlos bu kez ani bir sol direkle rakibinin çenesine vurduğunda oturduğum yerden geriye doğru sıçrarken aynı hamle Kafa Ezen' için de geçerliydi. Başı bir anlık geriye savrulmuş ardındansa hızlıca toparlanmıştı.
Raundun sonlarına doğru Carlos’un stratejisi işe yaramaya başladı. Savaş ve kaç! Rakibi yor ve saldır.
Kafa Ezen’in nefesi giderek ağırlaşırken ve ter içinde kalmış iken hala uslanmadan saldırılara devam etmişti. Birkaç dakikaya tükenip gidecekken yine de hamle yapmayı başardı.
Carlos bir kez daha köşeye sıkışırken Kafa Ezen bir sağ kroşe daha indirerek seyirciyi coşturdu. Carlos’un başı yana savrulurken gözlerimi kaçırdım. Carlos'un ağzından ringe sıçrayan kanlar midemi bir anda bulandırırken oturduğum koltuğa iyice sindim.
Bu kez Carlos darbeyi tam anlamıyla yerken dengesini kaybedip yere düşmüştü. Seyirciler gür sesleriyle ayağa fırladılar. Herkes bu anı bekliyor gibiydi Kafa Ezen son darbeyi vurmak için hazırlanıyordu ve Carlos ise köşeye sıkışmış durumdaydı.
Bir ara bende gerçekten Carlos'un kazanabileceğini düşünmüştüm ama Kafa Ezen gerçekten güçlü, ciddili ve de yapılı bir rakip çıkmıştı. Durum böyle olunca Carlos ne kadar denese de denesin kaybetmeye meyilliydi, kaybetmek kaderiydi.
"Bak şimdi Carlos nasıl kazanıyor!" Diye gür sesiyle Brad bağırdığında titreyerek ona döndüm. Sesi baya bir korkutmuştu beni. İzlemeye o kadar dalmıştım ki Brad'in varlığını dahi unutmuştum.
Hatırladığımda ise, daha doğrusu kendini belli ettiğinde ise dediklerini uyguladım ve izlemeye devam ettim.
Carlos’un kararlı yapısı, kararlılığı; bitmek ve yılmak bilmeyen azmi tam burada devreye girdiğinde!.. Son bir çabayla, Kafa Ezen’in saldırısını savuşturdu.
Carlos sol kroşesiyle onun -Kafa Ezen'in- karnına güçlü bir darbe indirdiğinde. Koca adam yoğun bir şekilde afalladı. Nefesi kesilmişti. Kafa Ezen bir an için durup nefesini tuttuğunda yüzündeki acı kameralarda yakın çekimden alındı. Kafa Ezen olduğu yerde kalakalırken ardından Carlos’un bir sağ kroşesi daha!
Kafa Ezen’in yüzüne sertçe çarpan sağ kroşenin etkisiyle Kafa Ezen’in başı geriye doğru gidiyor ve ardından dengesini kaybederek yere yığılıyor...
Bir bilinç kaybı yaşadığını buradan anlamışken hakem hemen araya girip saymaya başlamıştı.
Hakem adam pert pert. Kalkamaz boşa dil döküyorsun.
Derken seyirciler çıldırmış ve herkes nefesini tutmuş durumda iken Carlos’un zafer anını izliyordu. Hakem, onuncu sayıyı bitirdiğinde Kafa Ezen hâlâ yerde kaldığında Carlos ellerini büyük bir gururla havaya kaldırdı. Hiç olma dediğim, yaşanmaz dediğim şey bir kez daha yaşanmışken Brad "Ben demiştim!" Diye atıldı. Tıpkı Carlos'un antrenörünün ringe atılıp sevinç kutlaması yaparaktan dövüşçüsüne sarıldığı gibi.
Televizyon ekranı Carlos’un zaferini gösteriyordu. Kafa Ezen’in yenilgi dolu ifadesi bilincinin saniyeler içinde geri gelişiyle gözler önünde.
Maçın galibi, gücü ve çevikliğiyle Carlos olmuştu. İnanılmaz! Ekran yavaşça karardığında, seyirciler deli doymaz coşku karanlığın arkasında da halen daha devam ettiğinde eski oyuncular sahadan çıkmış yerine gelecekler ise büyük bir hazırlığa koyulmuştu.
"On dakika mola!" Diye bağırdı Brad. Ardından ekranlar bir kez daha açıldı. Neredeyse tüm yarışmalara ait kan dondurucu görüntüler fragman niteliğinde ana ekrana verildiğinde dikkat kesildim. Kesilmemeliydim.
Diskalifiye olan bir yarışmacı.
Çenesi kırılıp dövüşlere ara veren başka bir yarışmacı.
Bir çıtırtı sesi ve göz kararış. Omuriliği kırılan bir yarışmacı!
Tek bir yumruk ve boynu kopan bir yarışmacı.
Yerimden fırlayıp dehşetle ayaklandığımda bir kayaya toslar gibi bir bedene tosladım. Sessizce bizi ve de maçı dikkatle izleyen.
"Ne izliyorsun kızın yanında dikkat etsene!?" Bakışlarım havalandığında dünkü sahiplendi tutuşu bir kez daha hissettim.
"Gerçekler!" Demişti Brad.
Elim mideme gitmişken Melez sert tavrını ortaya koydu.
"Sana kendini korumayı bilsin diye bir şeyler öğret diyoruz sen kemik nasıl kırılır bunu gösteriyorsun kıza."
Sırıttı. "Zaten vampirlerde öyle yapar. Boyun kırar, kaburga kırar, genelde kalp de kırar." Bakışlarımı Brad'den kaçırdığım gibi Melez'i de ittirip yavaş adımlarla salondan çıktım.
Brad kafa dengi mi kafa yorucu mu bilemiyorken kendimi mutfağa atıp soğuk bir su içtim. Salonda tartışma sesleri yükseliyordu. Thomas bahçe kapısından girip "Ne oluyor?" Diye bağırdığında "Brad ve kırık kemik sevdası." Diyerekten kestirip attım.
"Sana da mı izletti?" Thomas bu sefer sırıtmaya başladığında az önceki yüz ifadesi tamamen değişmişti. Başımı salladığımda "Hangi en kötüyü gördün?" Diye sordu. Hangisi en kötüydü peki!?
"Kesinlikle omurilikten kırılan. Ortadan ikiye!" kaşları çatılmıştı sonra bir kahkaha attı.
"Abartma! Olmamıştır öyle bir şey." Dedi. Omuz silktim.
"Git izle o zaman!" Başıyla beni onayladığında Thomas da salonun yolunu tutmuştu.
Bense... Bense direk odama çekildim. Gördüğüm görüntülerden sonra unutmak için başımı yastığa koydum. Kafamın dağılışının ardındansa yarınki sınavın tekrarını yapacaktım. Erkekleri de aşağıda birbirlerine bıraktım.
Akşam yemeğine kadar odamda takıldığımda yemek kokularının yükselmesiyle ne kadar aç olduğumun farkına vardım. Hemen defteri kalemi bırakıp alt kata indiğimde yemekler Melez önderliğinde kurt adamlara yaptırılmıştı. Beni görünce gülüp sırıttı ve o ikisini -Thomas ve Brad'i- gösterdi. "Aşçılarım nasıl, temiz çalışıyorlar mı; elleri lezzetli mi?" Bende sırıttığımda Thomas ile Brad bana dönmüşlerdi. Birinin bakışları Melez'e birininkiler de bana dönerek tip tip bakmaya başlamışlardı. Brad her zamanki gibi bana tip tip bakarken Thomas Melez'in sözlerine göz devirmeye karar vermişti.
Sonuç olarak her türlü lezzetli bir yemek yiyecektim. Ne diyebilirdim ki? Kimin yaptığı önemli değil, lezzetli olsun da!
Lezzetli olmazsa işte o zaman diyecek çok şey bulurdum kendilerine!
...
Akşam yemeğinin ardından iki yaramaz kurdun kaçışı sonucu masa sorunu bana kalmıştı. Yine de son masayı toplarken başıma gelenleri düşününce pek de toplayasım gelmiyordu açıkçası.
Aslında böyle düşünce Melez'in de buna izin vermemesi gerekiyordu.
Işık olunca tabii, koskoca ışık haliyle yapmıştım tabii. Ardından da iki şişko kurt gibi keyif yapmaktansa odamın yolunu tutmaya karar verdim.
Yarın tek sınavlık bir sınav günüm, çarşamba günü iken saatin ilerlemesiyle yatağın içine girdim. Uykunun tutmayacağını biliyordum. Saat daha sekiz!
Tam üç saat yatma saatine kadar bir şeylerle meşgul olmam gerekiyordu. Son üç sınavımın hazırlıklarını yapmaya karar verdim. Örnek sorular çözüp örnek soru videoları izledim. Notlarıma göz gezdirdikten sonra da esneyerek arkama yaslandım masa başındayken. Ders kitaplarında altını çizip not aldığım yerlere de baktıktan sonra her şeyi kapatıp çantamı hazırladım. Mor rengi şortlu, dantel askılı geceliğimi giydikten sonra ışığı da kapattığım gibi yatağa girdim. Yatağın yanındaki komodinin üstünde bir bardak su bulundurmaktaydım. Onu elime alıp birkaç yudum yudumladıktan sonra yerine koyarak yorganın içine girdim. İşte şimdi uykum vardı!
Dersler yormuştu, uyku vakti gelmişti.
Hal bu olunca da... Yatağa girmemle kolay sürede uykuya dalmam bir oldu.
...
Yeni bir sabahın ilk ışıklarıyla esneyerek tavana bakmaya başladım. Doğmuştu güneş. Komodindeki telefona uzanarak saate baktığımda saatin yedi olduğunu fark ettim. Artık kalkmak lazımdı. Nefesimi vererek yorganı üstümden attığım gibi yataktan doğruldum. Bugün için uzun kollu beyaz gömlek ve altına mini kalem kot etek giydikten sonra hazırdım.
Elimi yüzümü banyoda güzelce yıkadıktan sonra saçımı spreyledim. Düzleştiriciyle düzleştirdikten sonra da altın sarısı süslemeli tacımı takarak makyaja giriştim. Simli altın sarısı göz farı ve bordo rujun ardından tamamdım artık.
Yine beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdikten sonra odamdan çıktım, merdivenin yoluna koyuldum. Merdivenlerden ağır ağır indikten sonra çantamı unuttuğumu fark ederek bir kez daha odama geri dönmüştüm. Kadife açık mavi altın sarısı zincirli askılı çantamı aldıktan sonra tekrardan merdiven basamaklarından teker teker aşağıya indim, mutfağın yolunu tuttum.
Mutfaktan omlet kokuları yükselirken kokan bu kokuya gülümseyerek mutfaktan içeriye girdim.
Sadece Thomas!
"Günaydın." Diyerek yanına gittiğimde bir başka omleti çırpmaktaydı. Başını salladı ve günaydınımı cevapladı.
Ona yardım etmek için çantamı masaya koyup yanına gittiğimdeyse tam olarak bana dönmüştü.
Baştan aşağı beni süzmüşken elindeki çiğ omlet harcını hala çırpmaktaydı. Bir anda ağzı açık bir şekilde kaldığında bir tarafı havada tuttuğu ve içinde omlet harcı çırptığı kabı tezgâhın yükseltisine çarptırmıştı. Kabı dengede tutacağım derken içerisinden kaptan daha büyük olan devasa çırpıcının kuyruğuna basılmış kedi gibi havalanmasıyla gözlerimi kapadım.
İşte bu facia tam bir şaka olmalıydı!
"Ben özür dilerim pardon!" Thomas kapı zorlukla tezgâha bırakıp bana döndüğünde bir adım burnumdan solurken geriledim. İki elimi de havaya kaldırmıştım.
Şu an gömleğimde güzel bir leke vardı. Ve eteğimin uç kısmında da lekeden kalan artıklar!
Sadece gömlek değil eteğimde lekelenmişken çığlığı basmamak elde değildi. O kadar hazırlık o kadar şey... Bir omlet için miydi!?
Tüm bu hazırlığım tek bir kahvaltı lekesiyle mahvolmuştu!
Bir üstümdeki lekelere bir de Thomas’a baktım.
Gözlerim seğirdi ve haliyle gözlerimi kapattım. Şakaklarım atar damar gibi atarken sinirden burnumdan hızlıca nefes verdim bu halimle adet bir bufaloyu andırmaktaydım.
"Thomas!.." diyerek dişlerimi sıktım. Elini bana uzatırken eline vurmuştum.
O sırada bir yanık kokusu tüm mutfağı vardığında kendimi yere bırakacak hale gelmiştim artık. Bir de pişirdiği omleti yakmıştı!
"Thomas!" Diye bağırdım bu sefer.
Çığlığım o kadar kuvvetliydi ki hem Melez'i hem de Brad'i toplamıştı çoktan başımıza!
"Ne oluyor be!?" Brad'in uykulu haline göz devirirken bakışlarım Melez'e kaymıştı. Beni bir çırpıda süzdükten sonra sırıttı.
"Tek kıyafet zaafı olan ben değilmişim demek ki!" Melez bir kez daha yaptığı bu un savaşında kendini haklı çıkarırken göz devirmiştim.
"Sen ne diye dikkat etmezsin ki!?" Diye Thomas'la çıkışırken tavaya yapışan omleti kazımaktaydı.
Bana bir hışımda döndüğünde elindeki bulaşık telini bırakmadan şu sözleri sarf etti.
"Gelinir mi öyle!? Aklımı başımdan alınca ne yapmamı bekliyordun?" Aklını başından almak?
"Sana bakıyorum diye oldu hep bunlar. Ne yapayım sen de okulda giyeceğin kıyafetleri artık kahvaltıdan sonra giyersin şu lekelenme sorununa karşın "
Bana bakıyorum diye olmuşmuşmuş da muşmuşmuş!
Neymiş efendim kahvaltı bitimi giyin!
Kurt adam olmasa şu an varya... Neler yapardım var ya! Neler neler... Saymak bitmez!
"Hem suçlu hem güçlü!" dedim. Fevri bir şekilde arkamı döndüm ve masadaki çantamı da alarak omzuma taktığım gibi mutfak çıkışına yöneldim. Kapının ağzındaki Brad'i güçlü bir şekilde kapıya doğru ittirip yolumdan çektikten sonra merdiven basamaklarını bir bir tırmanmış ve tekrar odama varmıştım.
Üstümdeki ceketi tek bir çırpıda çıkarıp attım.
Giyecek bir şeyler ararken siyah dantel detay askılı bluzu alıp üstüme geçirdim. Altıma da siyah kot uç kısımları kıvrımlı şortumu giydikten sonra yine hazırdım işte. Ama bu sefer boyumun ölçüsünü almıştım. Kahvaltı falan etmeyeceğim!
Merdivenlerden inerken aklım Brad'e gitmişti. Onu nasıl itebilmem de. Sonrasında ise kolayca anladım. Uykuluydu, karşı koymamıştı. En önemlisi de zaten uyguladığım kuvvetle birlikte kendi isteği ile çekilmişti. Ay yoksa o güç bende ne arar!?
Her ne kadar üç insanüstü bireyle yaşasam da... Sadece onların davranışlarına bağışık oluyordum. Onun dışında onlardan kaptığım hiçbir güç ölçüsü yoktu. Ben... Yine aynı ben... Kollar yine aynı güçte!
Mutfaktan içeriye girdiğimde başka bir tavayla hazırlanmış olan omleti baş köşede oturmuş bir şekilde Brad'in yiyor olduğunu fark ettim. Gözlerim istemsizce devrilmişti. Mutfak önlüklü önlüğün içinde siyah bir tişört giymiş olan Thomas'a döndüğümde bakışları üstümdeydi.
"Çok baktın arabanı çek!" Thomas şaşkınca gözleri açılmış bir şekilde kalırken saniyeler içinde kendini düzeltmişti. Başını iki yana salladıktan sonra bir kez daha söze girdi, bir kez daha özür diledi benden.
"Özür dilerim pardon. Şey... Yer misin?"
"Yemem!" Dedim bir hışımda. Sonra da Brad'e bir bakış attım.
"Mümkünse okula gidip sınava girip geri gelmek istiyorum!" Thomas başını olumluca sallarken Brad kafasını kaldırıp nihayetinde bana bakmıştı. O da iç çekerek masadan kalktığında zafer kazanmışçasına kapıya yöneldim. Kapıdan çıkıp arabaya binerken de aklımda başka bir şey canlanmıştı.
Thomas üstünde güzel bir hakimiyetin vardı doğrusu
Thomas benden iki defa özür dilemişti, içten. Nezaketen değil, içten!
O bakışları, o göz kaçırmaları, elinin ayağına dolaşması...
Hayır düşünmek bile istemiyorum şu an devamını!
Sonra Adelia, sonra!
Demiştim ya bir anda önce sınavına girip çıkmak istiyorum diye ...
İşte onu nihayet başarabilmiştim.
...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.77k Okunma |
15.4k Oy |
0 Takip |
135 Bölümlü Kitap |