Yeni Üyelik
50.
Bölüm

S2B19 **SEZON FİNALİ**

@selinayeda_x

Bir çatal bıçak alıp yaptığım pancake’nin tadına afiyetle bakmaya yeltenirken bir ses duydum.

Daha doğrusu birisine ait bir ses.

‘’Vay vay vay!’’

Başımı çevirip arkama baktığımda kapı kirişine yaslanmış olan Melez’i fark ettim.

‘’Erkencisin.’’ Dedi bana. Sonrasında da buzluktan bir paket almıştı kendine. Kan paketi.

‘’O güzel kokular demek ki bundan geliyordu.’’ Diyerek yanıma geldiğinde kan paketini ağzıyla açıp tıpasını bir tarafa fırlattı. Kan paketini ağzına götürüp içerken tamamen ona döndüm. Bir yandan kan paketini içerken bir yandan da bana bakmaya devam etmişti. Bedenim tezgaha yaslanmışken Melez bir kez daha adımladı. Ardından eli tezgaha uzanmıştı. Şaşkınca ona bakarken bitmiş torbayı ağzından çekip alıp çöpe fırlatıp attı. Eli ise tam olarak hemen bitişimde kalmıştı. Gözlerim gözlerinde takılı kalmış iken Melez direk yaptığım pancake tabağını tezgahtan almıştı. Bunu fark eder fark etmez uzanırken diğer eli göğsümü ittirdi. Tezgahtan vücudumu ayıramıyorken Melez tabağı biraz uzak köşeye yerleştirip çatalla kenarından bir parça kesti. Eli hala göğsümde sabitliydi ki belki güç uygulamayı bırakmıştır diyerekten tekrar doğrulmaya çalıştım ki başarısız oldum.

‘’Hey!’’ dedim. O ise sadece pancake ile ilgiliydi.

‘’Dur bir saniye alt tarafı şunu tadına bakacağım!’’ Gözlerimi devirirken Melez ilk lokmayı ağzına attı. Birkaç çiğnemeden sonra gözleri tatminlikle parlarken başı geriye yattı. Yutkunduktan sonra alt dudağını emdiğinde bana döndü.

‘’Güzel olmuş.’’ İç çektim ve göğsümdeki elinin üstüme elini koydum.

‘’Sevindim. Ve neyse ki bak hala harç kalmış!’’ Gözleri gözlerimden harca kayarken sırıttı.

‘’Ne güzel!’’

Ben de elini sıkarak başımı sallamıştım. ‘’Kendine de yapabilirsin yani.’’ Dediğimde başını rastgele olumlu bir şekilde salladı.

‘’Evet kesinlikle öyle.’’ Melez elini göğsümden çekip tavanın altını açtığında hemen tabağımı kaçırıp geriye çekilmiştim. Sonraki durağım ise direk mutfaktan bahçeye açılan kapı olmuştu.

Melez’i mutfakta bıraktığımda bahçedeki masaya oturup yemeğe devam ettim. Sadece dakikalar içinde Melez üç tabak çıkarıp yanıma geri dönmüştü.

Yetmezmiş gibi makinede unuttuğum kahveyi de iki fincana koyduğu gibi getirmişti.

‘’İşte afiyet olsun bize.’’

Afiyet olsun afiyet olsun da… Neden yani? Tadına bakma sebebi neden?

Pancake’imi parçalara böldükten sonra lokma lokma yemeye başladım. Bir yandan da kahvemi yudumladım. Çikolata ve kahve bana göre harika bir ikiliydi.

Kahvaltımın bitimine doğru Thomas ve Brad geldiğinde Thomas ve Melez bir süre bakışmıştı.

Kahvaltım diğerlerine nazaran erkenden bitince kendimi odama attım. Artık hazırlanmam gerekiyordu. Bugün ne giysem diye düşünürken bulmuştum bile. Halter yaka, yakasında altın renkli zincir bulunan beyaz kumaş bir bluz ve altına ise siyah deri bir etek kombinlemiştim. Makyajım ve saçım için banyonun yolunu tuttuğumda bu iş de tam olarak kırk dakika kadar sürmüştü. Gitmemiz için geriye sadece on beş dakika kalmışken çantamı toparladım ve merdivenlerden aşağıya indim. Ayağıma ayakkabı olarak da siyah parlak bir önü açık dört santim topuklu bir sandalet giydim.

Artık gitme vaktiydi.

Evden Brad ve Thomas eşliğinde çıktıktan sonra doğruca fakültenin yolunu son sınavlarım için tuttum.

Her zamanki gibi ben ve iki koruyucum düşmüştük yollara!

Fakülteye varıp arabayı park ettikten sonra bina girişine doğru yürüdük. Kapıda Brad ile ayrıldıktan sonra aynı dersliğin yolunu tutmuştuk. İşte son sınavlar!

Sınav sınıfına girip yerimizi aldığımızda görevlinin gelip sınav kağıtlarını dağıtmasını bekledik. Bu yaklaşık yarım saat sonra gerçekleştiğinde kitap defter ne varsa hepsini masadan kaldırıp masada sadece kalemlik bıraktıktan sonra sınav kağıtlarının dağıtılmasını bekledim. Sınav kağıtları görevli tarafından dağıtıldıktan bir süre sonra dersin öğretmeni içeri girip bir duyuru yapmıştı.

‘’Haftaya olan dersimize hepinizi bekliyorum. Tatili de okulun son haftası için planladım. Yoklama alınacak ve önemli bir konuya gireceğiz. Sınavınızda iyi başarılar dilerim.’’

Öğretim üyesi derslikten çıktıktan sonra yirmi beş dakika boyunca önümdeki sınav kağıdına gömüldüm. Baya bir uğraşmam gerekmişti. Berbat bir sınavdı. Berbat sorular!

Her bir soru için beş dakika düşünürken zaten sürem bitecekti ama neredeyse her soru beş dakikamı alıyordu.

Derin bir of çekerek kağıda gömüldüm. Yarısı test yarısı klasik olan kırk beş soruluk bu sorunun ilk klasik sorularından başlamıştım ki daha ilk soruda canımı dişime takmıştım. İlk soru on dakikamı almışken bu süre hem düşünmemle hem de yazmamla geçmişti. Diğer ikinci soruda tıkanıp kalmışken iç çektim. Bu ne biçim bir soruydu böyle!?

Soruyu algılamak bir dakika. Cevabı düşünmek dört dakika. Cevabı yazarken silmekle harcanan bir beş dakika. Tekrardan yeni bir cevap düşünme iki dakika derken… On yedi dakikamı da bu soruya ayırdıktan sonra son klasik soruya yöneldim. Hakkında hiçbir fikrim olmayan bu soruya düşünürken on dakika geçmişti bile.

Hadi Adelia yapabilirsin!

Bu soru tamamen asla gitmediğim derslerin konusuydu ve hiçbir fikrim yoktu ne olduğuna dair. Sadece ders kitabında yazdığı kadar biliyordum ki bu da çok yetersiz kalmıştı. Sadece kısa ve öz üç cümle yazarken çoktan yirmi dakikam daha toz olup gitmişti.

Ve sırada kırk iki test sorusu!

Kalan zamanım ise… Kırk beş dakika!

Eyvah!

Eyvah ki ne eyvah!

Yandım ben, bittim. Ateşlere düştüm!

Hayır pes etmek yok. Devam!

Optiğe numaramı ve ismimi yazdıktan sonra şubemi tuşladım. İlk beş soru sadece üç dakikamı almışken altıncı soruyu iki dakikada çözdüm. Yedinci sorudan on ikinci soruya kadar olan kısmı da üç dakika da hallettikten sonra sayfanın sağ tarafına geçtim. Oradaki bütün soruları yedi dakikada çözdükten sonra en arka sayfadaki optiği işaretlemeye başladım. Yirmi üç dakikada yirmi beş soru! İşaretlemelerim bittiğinde önce zamana baktım.

Şimdi ise geriye on sekiz soru kalmıştı. Optik işaretleme vakti de beş dakikamı aldığına göre… Kalmış zamanım ise tam olarak on yedi dakika!

Optik işaretlemesini de düşününce… Bazı sorulara bir dakikadan az zaman harcamam gerekiyordu.

Yirmi altı, yirmi yedi ve yirmi sekizinci sorular aşırı zorlarken ve her birine ikişer dakika ayırmışken paniğe kapıldım.

Sakin ol. Olmadı sallarsın!

Optiğe üç şıkkı da işaretledikten sonra çözmeye devam etmiştim ki basit soruların dördünü arka arkaya koymuş olduğunu fark ettim. Bunlar sadece bir dakikamı almıştı. Kalan sorulara devam ettim. Otuz üçüncü soru bir dakika sürmüşken otuz üç ve otuz beş ikisi bir dakika sürdü. Kalan sorular için ise tam olarak sekiz dakika vaktim kalmıştı. Ve de yedi sorum!

Evet hadi! Başardım sayılır.

Optik işaretlemem bitince sorulara devam ettim. Tam bitiriş talimatı geldiğinde terler içinde optik işaretlenin hepsini bitirmiştim.

Kağıtların toplanmasıyla koridora çıktığımda istemsizce ellerim ve ayaklarım titriyordu. Thomas sınav esnasında ne kadar ecel teri dökmüş olduğumun farkındaydı. Yanıma gelip omzuna dokunduğunda ona döndüm.

‘’İyi misin?’’ Başımı salladığında o da başını salladı olumluca.

‘’Yetiştirebildim.’’ Dediğimde gülümsemişti.

‘’Gel kantine gidelim bir su alalım. Soğuk bir şeyler falan içelim.’’ Haklıydı. Çok iyi olabilirdi. Onu başımla onayladığımda kantinin yolunu tuttuk. Yeni sınava daha kırk beş dakika vardı. Kantine bir süre oyalanıp bir şeyler içtikten sonra notlarıma hızlı bir göz attım. Son sınav ve son çaba.

Her şey tek bir şeyin bitimi ile son bulacaktı işte, son sınavın son ağrısı!

Yarım saatlik bir bekleyişin ardından nihayet!

Nihayet vakit gelmişti bir kez daha!

Sınav sınıfına Thomas ile birlikte döndüğümüzde ufak çaplı bir heyecan yaptım. Hep az önceki sınav yüzüne olmuştu bunlar.

Sakin ol Adelia! Sen yaparsın. Hep bunun için çalışmıştın zaten.

Derin bir nefes alıp verdim. Ardından son hap bilgileri okudum.

Ve artık son sınava giriş vaktiydi. On beş dakika içinde nöbetçi öğretmenin gelişi ile son sınav bir kez daha başladı.

Otuz iki soruluk bir test sorusu ve bir yazılı soru vardı. Soruda ‘’Neden?’’ yazıyordu.

Nedenleriyle açıklamak!

Açıklayalım o zaman!

Altın değerinde bir soruydu benim için. En çok puanı kazanabileceğim bir soru.

Onu yirmi dakika içerisinde bitirdikten sonra kalan yarım saatimi test sorularını çözüp optik işaretlemekle geçirdim. Sınav bitimine yedi dakika kala da kağıdımı verip dışarıya çıkmıştım.

Kurtuldum işte.

Bir sınav haftası daha bitmiş ve bir vizeden daha kurtulmuştum. Artık biraz kafa dinleme vaktiydi. Kendimi koridora bıraktığımda çantamı açıp telefonumu içerisinden aldım. Bu sırada da Thomas’ı beklemiştim tabii. Bir süre sonra ardımdan derslikten çıktığında birlikte arabanın yolunu tuttuk. Brad ile arabada buluştuktan sonra yapılacak belliydi, evin yolunu tutmak!

Artık tatil vaktiydi, kendime gelme vakti. Eve geldiğimde de aynen bunu uygulamıştım. Odama çekilip yatağa uzanarak kendime bir kafa tatili verdiğimde öğleni geçmişti saat.

Ve okul işi de bittiğine göre şimdi önümüzde bambaşka bir konu vardı!

Dört kelime!

Balo!

Ah tabii önce dövüş dersleri vardı!

Brad ile dövüş dersi!

Öğlenin ilerleyen saatinde odamdan sıkıldığımda yataktan kalkarak gardıroba yöneldim.

Üstümdekileri çıkarıp yerine rahat kıyafetler giyecektim. Siyah beyaz çizgili kalın askılı bir atlet ile altına siyah jogger eşofman giydikten sonra odadan çıkıp doğruca alt kata indim.

Herkes salondaydı, ilk defa.

İçeriye adımımı attığımda hepsinin bakışları bana çevrildi. Melez dikleşip sırıttığında gözlerim onda takılı kalmıştı.

‘’Ee sınavlar nasıldı?’’ Başımı ‘’İyiydi.’’ Manasında salladıktan sonra Thomas’ın yanına geçerek oturdum. Tekli koltukların birini Melez kapmış iken diğer koltuğa da Brad boylu boyunca uzanmıştı. Ben de ya tekli koltuğa geçecektim Melez’in diğer yanına, ya da Thomas’ın yanına oturacaktım direk koltuğa. Ve ben de seçimimi Thomas’tan yana kullandım. Zaten tekli koltuktan ziyade kanepelerde daha rahat ederdim.

Herkes sessizdi. Televizyonda ise bir aksiyon filmi açıktı. Aksiyon sanmıştım yani. Ama korku olduğunu çok kısa sürede çıkan bir jumpscare ile anlamıştım çoktan.

İçim giderken ve ruhum teslim olurken sessizce kalıp titredim. Neyse ki çığlık atmamıştım. Bu üç insanüstü korkusuz varlığın yanında basit bir film için çığlık atmanın acizlik olacağını biliyordum.

Kendimi sıkarken ve kasarken gelecek sahnelere hazırlıklı olmaya çalışıyordum. Gözlerim kısık, kanepede iki büklüm olmuş bir şekilde izlemeye devam ederken kanalın değişmesi ile içten bir oh çektim.

Sonunda!

Kimdi bu pelerinsiz kahraman?

Arkamı dönüp kumandanın sahibine baktığımda Melez ile göz göze gelmiştim. Tabii!

Tabii kendini o kadar kasarsan böyle yaparlardı sana!

Çığlık atmasan bile korktuğunu çok iyi belli etmiştin Adelia, aferin sana!

Akşama kadar varsın telefonda varsın televizyonu izlerken vakit geçirirken bu sefer bir değişiklik yapmıştık. Saatin beş oluşuyla zilin çalışı ile bunu anladım.

Pizza gelmişti.

Günün yemeği, akşam yemeği bugünlük Pizza idi.

Severiz, yeriz hem de afiyetle!

Salondaki orta sehpaya her şeyi yerleştirip içeceklerle bardaklarını da hallettikten sonra yere oturup yemeye başladık. Gerçekten değişik ama güzel bir değişim olmuştu. Pizzaların bitimiyle ve karnımızın doyuşuyla artık bulaşık yıkama derdi de yoktu. Paketleri çöpe atmış ve bardakları da basit bir şekilde bulaşık makinesine yerleştirmiştik.

Ve yine bir değişiklik yapmıştık.

Erkenden kurt evine giderek!

Bir saat on beş dakika yol sürecekti en az. Yarım saatte hazırlandım ve çıktık. Akşam yediyi geçmiş iken artık ormanın içindeki eve varmıştık.

Lilith bizi sevinçle karşıladığında bana sarıldı. Sanırım Maya ile kafaları uyuşmuyordu. Yoksa neden sımsıkı sarılsın ki?

Eve geçip odama çıkıp yerleştikten sonra bahçeye indim. Herkes bahçedeydi. Kurt adam sürüsü, alfa, Kral ve ben!

Yeni kurt adamlar Elliot, Lucas ve Maya’nın saygısı Melez’e baya bir fazlaydı. Krallığını kabul etmiş olacaklardı ki bu denli samimi duruyorlardı.

Gecemiz bu şekilde geçmişti, iç içe. Yarın sabah ise… Zulmüm başlıyordu işte.

Sık dövüş dersleri!

Yorgunluk.

Bitkinlik ve dahası!

Beni bekle yeni bir gün!

Adelia geliyor!..

Sabahın ilk ışıklarında odamda duyduğum düdük sesiyle irkilerek yataktan fırladım.

‘’Hadi uykucu neyi bekliyorsun daha!?’’ Brad!

Yeter ama ya!

Bari uykuda rahat verin insana!

İnsanım ben insan!

Ne melez, ne vampir ne avcı ne de kurt adam. Normal bir insan!

Rahat bırakın şu insanı artık!

Brad ile dövüş antrenmanı yapma zamanı anlaşılan gelmişti. İç çekerek hızlıca yataktan kaktığımda Brad odadan dışarıya bir şey söylemeden çıktı. Kapının girişinde ise ‘’Seni bahçede bekliyorum!’’ diye bağırarak merdivenlere yönelmişti.

Oldu paşam! Aç aç senin ve vereceğin eğitimlerle uğraşırdım ben!

Önce giyindim sonra mutfağa indim. Ardından on beş dakika boyunca bir şeyler atıştırdıktan sonra kalkıp bahçeye çıktım. Brad beni görünce gözlerini devirip yanıma gelmişti.

‘’Sonunda!’’

Sırıttım.

‘’Aynen anca hazırlandım.’’ İçten içe gülerken Brad başını sallamıştı.

Hadi artık eğitimler ve dövüşler başlasın!

Kurt Evi'nin geniş, ormana açılan düzlük bahçesinde, güçlü ve kaslı yapısıyla Brad karşımda duruyordu. Soğukkanlı ve ciddi tüm bu duruşuyla, dövüşün başlayacağı anı bekliyordu. O an, içimde bir heyecan ve biraz da endişe hissettim. Ancak, Thomas'ın önceki eğitimlerinden aldığım güvenle, bu dövüşün benim için yeni bir meydan okuma olduğunu hatırlamıştım. Kollarımı sıvadım ve gardımı Brad gibi aldım. Tam bu sırada kahkahayı basıp ellerini dizlerine koyarak gülmeye başlamıştı.

‘’Ne oldu ne var!?’’ Tepkime verebileceği tek cevabı vermişti o an.

‘’Daha gard almayı bilmiyorsun!’’ Tüh ya gerçekten mi hiç bilmiyordum!?

Gözlerimi devirip bıkkınlıkla nefes verdiğimde Brad yanıma geldi.

‘’Böyle duracaksın.’’ Diyerek bir ayağını geri attığında aynısını yaptım. Ellerini yan yana yumruk yaptığında yine aynı hareketi yaptım. Başını olumsuzca sallayarak cıkcıkladı. Ne yanlıştı işte!?

Yüzüme bir yumruk savurduğunda geriye sıçramıştım. Brad ise gözlerini devirdi.

‘’Gardını aldın mı sence şimdi!?’’ Başımı olumsuzca salladığımda Brad yumruk olan ellerimi tutup sıktı ve yönlendirdi. Tam olarak duruşumu anladığımda ve bana gösterdiği aynadan bunu yan profilden gördüğümde bu duruşu zihnime kazıdım. Geçen bir saat boyunca sadece yumruk savurma ve kroşe atma üzerine dersler almıştım arada devreye tekmeler girmişken bir saat geçmişti tam tamına.

‘’İyi gidiyorsun.’’ Dediğinde şaşırmıştım. Bu şaka olmalıydı. Ama hayır hiç şaka yapıyor bir tipi de yoktu. Bu yüzden mutlu olmuştum işte.

Antrenmanlara on dakika arayla devam ettiğimizde boşluğa attığım yumruk, tekmeyi dirsek ve kroşeleri Brad üstünde denemeye başladım bu sefer de. O benim ciddili boks torbamdı. Koluna çalıştığım yumruklarıma karşın sabit bir şekilde durdu. Becerebiliyor muydum ya?

Brad üfleyip yumruk atarken bileğimden tuttuğunda bağırdı.

‘’Sert vursana kızım ya!’’ Bağırışından aldığım refleks ile bir anda suratına sol elimle bir yumruk attığımda Brad’in başı yana yattı. Bileğimi o sırada serbest bırakırken elimi sallaya sallaya dizlerimin üstüne çökmüştüm.

‘’Aaah!’’

Sanırım parmaklarımı kırmıştım. Bunun bu kadar acıması hiç de normal değildi.

Brad ‘’Nihayet!’’ derken evde dışarıya Melez ile Thomas aynı anda fırlamıştı.

Arkalarından Lilith ve diğerleri ev kapısının önüne dizildiğinde başımı salladım.

Elimi sallaya sallaya üflerken iki yanım da sarılmıştı. Sol tarafım Melez ve sağ tarafım da Thomas tarafından!

‘’İyi misin?’’ diye sorarken Thomas, Melez elimi tutup kendisine yavaşça çekti.

‘’Hay ben böyle işin!’’ diyerek dişlerimi sıkarken Melez parmaklarımın üstünde yavaşça elini gezdirdi.

Thomas tip tip Brad’e bakarken benimle Melez’in ilgilenmesini fırsat bilip ayağa kalktı.

‘’Sana ders ver, kızı çalıştır, güçlendir dövüş öğret diyoruz! Daha bir saat olmuş şu olana bak.’’

Melez’in desteğiyle ayağa kalktığımda yanında sargılarla Lilith geldi. Elim on saniyede sarıldığında Thomas’a döndüm.

‘’Yok bir şey. İyiyim ben.’’ Sözlerini Melez onaylamıştı.

‘’Evet bir şeyi yok.’’ Brad bu sözlerden sonra Thomas’a döndü.

‘’Sence kurt güçlerim aktif olsa bu kadar acı mı çekerdi?’’ Thomas iç çekip Brad’in omzuna iki defa dokundu ve Lilith’i de alarak yanımızdan gitmişti. Melez yanımızda kalırken biraz geriye çekildi. İzlemek istediğini açıkça belli etmişti. Peki bir soru…

Melez buradayken odaklı bir antrenman yapabilir miydim?

Akşama kadar süren bir dizi antrenman. Melez ve Brad tarafından gerçekleştirilen dövüş dersleri.

Melez bir yandan dirseğimi düzeltirken bir yandan da Brad elimi ayarlamaya çalışıyordu.

Yaklaşık iki saatlik düzeltilmeli yumruk atma çabaları sonucu nihayet yavaş yavaş bir şeylere başlıyordum ki mola vakti geldi.

Aslında geçen her dakika boyunca süper daha iyi hissediyor ve bazı şeyleri aklımda canlandırıyordum.

Yarım saatlik bir dinlenme sonrası aklıma gelen her şeyi uygulayacaktım.

Yarım saat geçmenin ardından bahçeye yöneldik ve minderin üstüne çıktık. Yerler çim olsa da her zaman güvenliği elden bırakmamak gerekiyordu. Brad ellerime bir boks eldiveni verdiğinde gülümsedi.

‘’Bunlar da kırık çıkığı engellemek için.’’ Başımla onu onayladığımda eldivenleri taktım.

Haydi başlayalım!

Karşılıklı gardlarımızı aldıktan sonra Brad beni onayladı. Ardından ilk yumruğu salladım. İlk yumruğa izin verdikten sonra ikici yumruğumu savurmuştu. Tıpkı izlediğimiz boks maçları gibi dönüp durduğumuzda bir kere daha yumruk salladım. Bir kurt adama karşı hiçbir şansım yokken neden hala deneme çabasındaydım ki? Düşüncelere dalmışken Brad’in yumruğu suratıma sallamasıyla kendime geldim.

‘’Dalıp gitmek yerine biraz dövüşe odaklan.’’

Gözlerim Brad’e kaydığında onu onayladım.

‘’Hadi devam!’’ diyerek tekrardan odaklandığımda Brad’in yüzüme savurduğu yumruğunu savuşturdum. İkinci eli karnıma giderken dizimle engelledim. Diğer eliyle tekrar yüzüme yumruk sallarken diğer eli daha seri bir şekilde karnıma ilerlemişti ki elimle yumruğunu iki taraflıca ittirdim. Brad etkilenmeye başlarken karnına yumruk savurmuştum. Ve saldırmak için yumruğunu havaya kaldırdığı için kolayca onun gardsızlığını yakalamıştım.

Brad’e sırıtırken yüzündeki şaşırtıcı saniyeler içinde geçti. Hava kararıncaya kadar böyle devam etmişken daha da iyileşmişti dövüşteki beceriksizliğim.

‘’Bugünlük yeter diyelim mi?’’ Başımı Brad’e olumsuzca salladım. Sevmiştim dövüşmeyi.

‘’Biraz daha dayanabilirim.’’ Havanın serin esen rüzgarıyla gardlarımızı tekrar aldıktan sonra dövüşe başladık.

‘’Şimdi seni birazcık zorlayalım.’’ Dedi Brad. Ardından da sırıttı.

‘’Bana bir kere herhangi bir yerime vurabilirsen kazanırsın.’’

Hadi bakalım!

İlk yumruğu attım. Savuşturarak karnıma yumuşak bir yumruk atmıştı. Bir iki adım gerilerken beklemeye başladım. En iyi saldırı savunmadır.

Brad sırıtıp yumruğunu salladığında elimle dirseğini ittirip omzuna yumruk salladım. Omzumu elinle ittirip savurmuştu beni geriye doğru.

Üstüne beklemeden atladığımda sadece havada yakalamıştı. Herhalde birazdan da bale yapacaktık!

Elleri belimde beni havada tutarken ellerine dirseğimi geçirdim. Geri serbest kaldığımda yüzüne çalışmıştım. Ama yumruğumu bir kez daha savuşturdu.

‘’O kadar kolay değil!’’

Öyle mi!?

Karnına doğru bir tekme savurduğumda havada yakalamıştı. Bir kez daha sırıttığında güçlü kollarından destek alıp havaya zıpladım. Boşta kalan ayağımla yüzüne bedenimi döndürüp tekme savurduğumda Brad ile birlikte mindere yığılmıştık.

Bu yaptığım hareket beni aşırı şaşırtırken Brad’in de benden kalır yanı yoktu. Bir alkış sesi yükseldiğinde dönüp ikimiz de aynı tarafa baktık.

Melez!

Yüzünde gururlanmış bir ifade varken emekleyerek Brad’den uzaklaşıp ayağa kalktım.

‘’İşte bu kadar!’’ deyip ellerimi birbirine sürtüp tozu temizledikten sonra üstümü silkeledim. Brad de benim arkamdan yerden kalkınca elini uzatmıştı. Elini sıktığımda gülümseyerek beni tebrik etti.

‘’Harikaydı! Bir günde iyi bir ilerleme kat ettin.’’

Brad’e başımı salladığımda artık dinlenme vaktim gelmişti.

Gerçekten aşırı şekilde, feci bir yorgunluk hissettim.

Esneyerek ellerimi salladıktan sonra minderden indim. Ellerimdeki boks eldivenlerini çıkarıp yere attıktan sonra Melez’e doğru birkaç adım attım.

‘’İyi işti.’’ Diyerek elini sırtıma koyduğunda ona yaslandım.

‘’Yorulmuşuz?’’ diye sorduğunda başımı salladım.

‘’Ah hadi yatıralım prensesimizi!’’ Daha sonra saniyeler içinde kendimi kucağında bulmuştum.

‘’Hey!’’ Çığlığıma sadece gülümserken evden içeri girmiştik bile.

‘’İndirsene beni!’’ diye omzunu sıktığımda gülümsedi.

‘’Sadece uslu olup Kralına hizmet et.’’ Şaşkın bakışlarım üstündeyken merdivenleri tırmandık birer birer. Odamdan içeriye girdiğimizdeyse doğruca yatağa ilerlemişti.

‘’Yorganı aç!’’ diye bir emir verdiğinde yorganın köşesini kıvırarak açtım. Melez beni yavaşça yatağa bıraktığında ellerini de sırtımdan çekmişti.

‘’Rahat mı?’’ diye sorduğunda sadece onu başımı sallayarak onayladım. Gülümsemiş ve geri çekilmişti. Ardından ‘’İyi geceler o zaman prenses!’’ diyerek üstümü örtüp ardından saniyeler içinde kaybolmuştu. Beni büyük bir düşünce seli içerisinde bir başıma bırakarak!

Zorluklarla tüm yorgunluğuma rağmen uykuma dalmamdan sonra yine sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi açtım aydınlığa.

Hayret! Bu sefer Brad başıma dikilip düdükle beni rahatsız etmemişti. Doğru tabii dün yediği dayak yetmiş olmalı.

Yataktan kalkıp lacivert crop bir tişört ve yine aynı renk bir şort giyerek spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğim gibi alt kata indim. Bugünkü kahvaltı Maya’dandı.

Mutfağa yönelirken salondan yükselen seslerle o tarafa yöneldim. Yükselen sesler tanıdıktı çünkü.

Brad ve Thomas!

Ne olduğunu anlamayarak kapının girişinde durduğumda sesleri artık daha net işitiyordum.

Brad’in yüzündeki gerilim belirgin bir şekilde artıyordu. Normalde her zaman soğukkanlı olan Brad, bugün farklıydı. Gözlerinde belirgin bir öfke vardı. Sessizlik aniden Brad’in sözleriyle bozuldu.

‘’Senden artık çok sıkıldım Thomas!’’ Brad’in sesi salonda yankılanırken sessizce olduğum yerde durdum.

‘’Alt tarafı ufak bir dövüş için dediğin laflara bak! Ne o bir kız için sürünü mü hiç ediyorsun sen!? İzin vermem! Doğuştan alfa demem!’’

Thomas kahkaha attı.

‘’Daha düne kadar gözlerin önümde çimenleri izliyordu nereden geldi bu cesaret!?’’

Thomas’ın sözleri Brad’i daha da öfkelendirirken derin bir nefes aldım.

‘’Gel görelim asıl cesaret kimdeymiş!’’ Brad Thomas’ın yakasına yapışıp birlikte bahçenin yolunu kurt adam hızlarıyla tutmuşlar ve dövüşü bahçeye taşımışlardı.

‘’Önce seni sonra da sürünü heba ettiğin şeyi öldüreceğim!’’ Brad’in cebinden gümüş bir kazık çıktığında korkuyla dışarı fırlamıştım ama sesim dahi çıkmamıştı. Sadece saatler içerisinde… Nasıl olabilmişti bu kadar hızlı bir düşmanlık!?

Thomas ve Brad gözlerimin önünde bir düelloya tutulduğunda etrafıma bakmaya başladım.

Brad’in yüzündeki ifade değişti. Alay yerini ciddiyete bıraktı. "Belki de haklısın," dedi. "Ama bugün her şey değişecek. Artık senin liderliğini kabul etmiyorum. Şimdi hesaplaşma vakti."

O an gerilim doruk noktasına ulaştı. İkisi de birer kurt adam olarak en güçlü formlarını kullanmaya hazırdılar. Thomas’ın gözleri altın sarısına dönmeye başladı. Brad’in kasları gerildi, dişleri ortaya çıktı. Bunu durdurmaya çalışmanın imkânsız olduğunu fark etmiştim. Birkaç saniye içinde, birbirlerine saldırdılar. Bahçede büyük bir dövüş başlamıştı.

Thomas ve Brad arasında geçen bu kavga, sıradan bir dövüş değildi. İkisinin de güçleri tam anlamıyla ortaya çıkmıştı. Yere vuruşları, ağaçların titremesine neden oluyordu. Pençeleri havada keskin çizgiler bırakırken, birbirlerini yere savurup tekrar tekrar ayaklandılar. Her darbe, bir diğerini daha da kızdırıyor gibiydi.

Brad, Thomas’ın üzerine atlayıp onu yere fırlattı. Yerden hızla kalkarken gözlerinde parlayan bir öfke vardı. "Bu sefer seni bitireceğim, Thomas!" diye hırladı Brad. Thomas, pençelerini havada savurup Brad’i uzaklaştırmaya çalıştı ama Brad bir fırsat yakalayıp, Thomas’ın göğsüne bir darbe indirdi. Thomas’ın acı dolu iniltisini duydum ve o an içimde korku yükseldi.

Etrafımızdaki diğer kurt adamlar – Lilith, Maya, Elliot ve Lucas – kavgayı çevrelemiş, olan biteni sessizce izliyorlardı. Bu bir alfalık mücadelesiydi, ve liderliği kimin alacağı bu kavgayla belli olacaktı.

Brad, son darbeyi vurduğunda bir sessizlik çöktü.

Thomas yerdeyken Brad kazığı bir kez daha elinde çevirdi ve o kazık anında Thomas’ın kalbine saplanmıştı.

Nefes nefese kalbimi tutarken olduğum yerde kalakaldım. Başım cayır cayır yanarken nefes almakta zorlanıyordum.

Thomas’ın yerde hareketsiz yattığını görmek, kalbimin sıkışmasına neden oldu. "Artık bu sürünün lideri benim!" diye haykırdı Brad, sesi bir zafer ilanı gibi yankılandı. Diğer kurt adamlar başlarını öne eğdiler ve Brad’e doğru saygıyla yaklaşmaya başladılar.

Brad… Bunu nasıl kazanabilmişti?

Thomas nasıl yenilmişti!?

Thomas… Gerçekten ölmüş müydü?

Bayılacak gibi olurken Brad’in gözleri bana döndü. Korkuyla yutkunduğumda bahsettiği şeyin ben olduğumu anlamak pek de uzun sürmemişti.

Tüm bedenim buz kesti.

"Brad, ne yapıyorsun?" diye sormak istedim ama kelimeler ağzımdan çıkmadı. Brad, kararlı adımlarla bana yaklaşmaya başladı. Bir adım geri attım, ama arkamdaki ağaca yaslandım. O an Melez’i fark ettim. Sadece izliyordu, gözlerinde bir şeyler planlar gibi bir ifade vardı. Ne olacaktı? Karışmayacak mıydı!?

Brad’in yüzü tamamen bir canavara dönüşmüştü. ‘’Artık sıra sende!

Loading...
0%