Yeni Üyelik
29.
Bölüm
@selinayeda_x

 

MELEZ İLE BAŞ BAŞA

Melez ile baş başa bir gece.

Nasıl olurdu bilmiyorum ama yol bitimine sadece dakikalar kalmıştı. Bugün güç yoktu bugün sadece araba yolculuğu vardı. Eve vardığımızda önce etrafa bakmadan edemedim. İki katlı bahçeli bir evdi. Modern ve bir o kadar da korunaklı eski dönem hatıralarını barındıran bir ev.

‘’Burası…’’ diyerek söze girdi Melez.

‘’Ailemin burada yaşarken ki konakladığı ev. Kanada da yaşardık genelde.’’

Melez hakkında yeni yeni şeyler öğreniyor ve bunu yaparken hiç efor sarf etmiyordum.

Ve bu evde… Kendisine dair belki de daha fazla şey öğrenebilirdim.

Evden içeriye girdiğimizde bana bir oda vermişti hızlıca. Krem rengi süslemeli duvar kâğıdı, kendisine ait banyosu, bir gardırop bir çalışma masası ve de iki kişilik geniş bir yatak bulunduran bir odayı!
Benim için fazlaca büyük ama bir o kadar da konforlu olan bir odayı!

Yerleştikten sonra üstüme siyah bir gecelik giydim ve onun üstüne de ince bir hırka benzeri bir şey aldım. Artık ay tam tepede ve dolunaydı.

Kurt uluma sesleri büyürken aslında bu seslerin bizimkilere ait olduğunu bilme hissi bir değişik hissettiriyordu.

İkinci katın ortak balkonunda Melez’i gördüğümde yavaş adımlarla yanına gitmiştim. O ne kadar etkileniyordu acaba dolunaydan. Kurt adamlar ve vampirler… Onlar hakkında belli başlı bir bilgi içeriğine sahip olsam da melez için işler sadece onun bilmemizi istediği kadarla sınırlıydı tıpkı adı gibi.

Balkona çıktığımda yüzü bana döndü. O an fark etmiştim. İki eli de doluydu. Birinde yarı yarıya dolu bir viski bardağı. Öbüründe ise dörtte biri tüketilmiş bir viski şişesi.

Yavaş adımlarla yanına ilerlediğimde gözleri baştan aşağıya bendeydi.

‘’Uyumadın mı?’’ sorduğu bu soruya sadece gülmüştüm. Ardından da ‘’Belli değil mi?’’ diyerek karşılık verdim. Sonrasında Melez de olumsuzca başını iki yana salladıktan sonra devam etmişti, içkisinden bir yudum aldıktan sonra.

‘’Belli.’’

Melez’in yanına gidip ellerimi korkuluğa yasladığımda ona döndüm. Şimdi aramızda mesafe dahi kalmamıştı. Yan yana öylece durmuş dolunayı seyrederken dönüp Melez’e baktım. İçmeye devam etmekteydi.

Özellikle de kendisini etkilemediğini bildiği halde.

Çünkü doğaüstüler alkolden etkilenip sarhoş olmazdı, hem de hiçbiri!

Ama ben… Ben olabilirdim kesinlikle.

Bardağı yenide doldurup şişeyi ellerim arasına bıraktığında şaşırsam da yudumladım. Ve bu da ilk viski deneyimim olmuştu. Tadından ve sertliğinden yüzüm buruşurken birkaç yudum daha aldım ve ardından birkaç tane daha.

Bir iki tane hıçkırık ve sonuç olarak yeniden kaçınılmaz olan bir sarhoşluk!

Gerçekten ne var da içiyordum ki ben!? Asla özenilesi olmayan bu şeyi hangi akla hizmet alışıp da içmeyi sürdürmüştüm ki ben?

‘’Adın ne?’’

Bir anda ağzımdan kaçmış olan soruyla Melez’e bakakaldım. Cevap verip vermeyeceğini fena halde merak etmişken olumsuzca başını salladı.

‘’Daha o kadar yakınımda değilsin, şansına küs.’’

Daha ne kadar yakınında olabilirdim ki!?

Onu kendime çevirip aramızdaki mesafeyi kapadım.

‘’Bence gayet de yakınımdasın!’’ Melez sırıtıp şişeyi arkasındaki bir yere koyduğunda tekrardan bana döndü.

‘’O anlamda dememiştim.’’

Ve ben de sırıttım.

‘’O halde istek ve arzularınızı net bir şekilde belirtmeliydiniz’’ dedim. ‘’Daha o kadar yakınımda değilsin dedin şimdiyse bir soluk nefes kadar yakınındayım! Söylesene hadi, adın ne? Kimseye söylemem.’’ Evet gerçekten zil zurna sarhoş gibiydim.

Bu söylemlerimden ve hareketlerimden anca bu izlenime kapıla bilinirdi.

Melez adını söylememede ısrar ederken iki elimi de korkuluktan çekmiştim.

Ellerim havada sallanıp dururken dengede durmak da fazlasıyla zorlaşıyordu giderek.

Omzumdaki yara sızlarken üfleyerek ellerimi Melez’in boynuna attım ve mırıldandım.

‘’Uff başımı döndürüyorsun!’’ Melezin sırıtmaları giderek artarken elleri de belimi ilk kez sarmıştı sıkıca.

‘’Ben mi?’’ İç çekerek ona daha da sıkı sarıldıktan sonra mırıldanmaya devam ettim.

‘’Ne diye içirdin ki bana?’’ Somurturken Melez’in kısa ve net yanıtı gecikmemişti.

‘’Ne diye içtin ki bile bile?’’ Doğru ne diye içmiştim ki?

Bir kere daha ofladım. Ve bir kere daha melez kahkahası kulaklarıma vurdu.

Melezin elleri belimi iyice sararken sesi bir kez daha kulaklarıma vurdu.

‘’Hadi gidelim…’’ Onun yönetmesi ile adımlarken elimi boynuna attım.

‘’Nereye?’’ Cevap yine kısa ve net ve bir o kadar da hızlıydı.

‘’Uyku vakti.’’ Dudaklarımı büzerek üflememin ardından başımı Melez’in göğsüne yasladığımda artık istemsizce gidiyordum odama.

Daha balkondan çıkmadan bağırdım sonra.

‘’Dur!’’ Melez olduğu yerde kaldığında başımı kaldırdım ve gözlerine bakmaya çalıştım. Tabii dönüyorlardı sürekli.

‘’Bana hala söylemedin.’’ Adını kastetmiyordum ama o öyle düşünmüştü. Ve de ben kendimi tam olarak ifade edememiştim.

‘’Söylemeyeceğim.’’ Ona olumsuzca baş salladıktan sonra devam etti.

‘’Adını değil!’’ diye konuya girdikten sonra birkaç saniyeliğine nefes aldım ve ardından tekrar devam ettim.

‘’Dolunaydan. Seni nasıl etkilediğinden, kurtları nasıl etkilediğinden.’’ Bu sorumla birlikte sırıtmaya başlamıştı. Ardından beni odama götürmeye devam etti. Koridoru geçerken ise şu sözleri sarf etmişti.

‘’Anlatsam da anlamazsın ve bu bilgi içerikli sohbet sen şu an bu halde iken yapılmaz.’’ Oflayarak ona iyice yapışıp durdurmaya çalışsam da boş. Çoktan odamın kapısına gelmiştik bile.

‘’Sadece sen.’’ Dedim. ‘’Seni nasıl etkiliyor biraz bahset.’’ Melez kapıyı açarken bir yandan da sırıttı.

‘’Masal anlat diyorsun?’’ Ardından bir saniye bile beni bırakmadan yatağa kadar eşlik ettikten sonra beni yavaşça yatağa bıraktı. Omzumdaki yara biraz daha sızlarken yüzümü buruşturdum. Yatağa yerleştiğimde üstümü de örtmüştü ki çekip giderken tesadüfi olarak elini bir anda hızlıca kavradım.

‘’Dur.’’ Şaşkınlıkla bana bakarken mırıldanmaya devam ettim.

‘’İstemiyorum.’’ Melez ise o an sadece şunu yapmıştı:

Eğilerek alnıma usulca ufak bir öpücük kondurduktan sonra daha da eğilerek kulağıma yöneldi ve fısıldadı.

‘’İyi uykular Prenses! Ve de tatlı rüyalar…’’

Melez geri çekilirken kapanıp açılan gözlerimin ardından gülümsemiştim.

‘’Prenses mi!?’’

Melez başını sallayarak onayladıktan sonra tekrardan usul usul konuştu. ‘’Evet hatırlamadın mı?’’ Başımı ona karşın olumsuzca sallamaya başlarken gözlerim dalıp gidiyordu sürekli.

Yatağın yumuşak hissiyatı beni daha fazla içine çekerken son sözlerimi de sarf ettim.

‘’Anlat, hani masal anlatacaktın?’’ Başını bir kez daha olumsuzca salladıktan sonra elimi karnımın üstüne bırakmıştı. Gidişini duymasam da kendi gidişimi çok net anlamıştım.

Gözlerimin tamamen kapanışı ile o an öylece dalıp gitmiştim.

‘’Hadi uyu artık, yarın okula gideceksin.’’ De son duyduğum sözlerin oluşuydu.

Yarın yeni bir gün, büyük bir gün!

Artık okulluydum!

Dur biraz kaçıncı senemdi bu benim? Kaç yıldır okuyordum ben?

Her şey tamamen karman çorman kafa karıştırıcı bir şey!

Ve ben hala Melez’in Masallarını dinleyememiştim!

Gözlerimi patlamak üzere olan başımın ağrısıyla araladığımda dünden kalma anılar film şeridi gibi aktarılmıştı zihnime bir bir.

Balkonda onunla uğraşmam, dolunay için bilgi arayışı, en çok da ismini sormam.

Sanırım hatırlamadığım hiçbir şey yoktu. Çünkü her şeyi unutacak kadar içmemiştim.

Sadece başımın ağrıyacağı kadar içmişim!

Oflayarak yorganı üstümden atarken elimle hala başımı tutuyordum. Gözlerimin üstü de kaşlarımın arasından doğru zonklayıp duruyor sıcak basmış gibi hissettiriyordu.

Şu an berbat bir haldeyken bir de okula gidecektim, oldu!

Daha kendime gelmem için en az iki saate ihtiyacım vardı ve iki saat içinde ilk dersim çoktan başlardı.

Yataktan doğrulurken başıma ağrılar girmeye devam ediyordu. Etrafıma bakınırken yataktan kalktım. Bavulumdan yeni kıyafetler çıkarıp banyoya girip sıcağa çalan ılık su eşliğinde rahatlarsam her şey hallolacak gibiydi.

Bavulumun yanına çöktükten sonra kıyafetlerimi çıkarmaya başlarken kapı çalınma gereği bile duyulmadan ardına kadar açılmıştı.

Şaşkınlıkla kapıya bakarken içeriye giren Melez’i fark ettiğimde ayaklandım.

‘’Yalnız kapılar pat diye açılmak için yok!’’ diye terleme girişimine girerken bir adımda burnumun ucuna kadar gelmişti. Burnumun ucuna kadar gelen şey aslında göğsüydü.

‘’Bize ellerimle kahvaltı hazırladım dersem pek de bir sorun olmaz gibi.’’ Ne yani? Melez… Kahvaltı mı hazırlamış? Bize!

‘’Senin işin mi o?’’ diye karşı çıkarken omuz silkti. ‘’Bir yanımın kurt olduğunu unutma prenses. Kurtlar her daim açtır ve yemek yerler, kan değil… Yemek!’’ Başımı anlamışça havaya kaldırdıktan sonra ağzımın arasında bir uzantılı ‘’He.’’ Sesi çıktığında başımla onu onayladım.

Evet melezler ve kurtlar yemek yiyebilirlerdi doğru.

İyi madem. Önce kahvaltı ve sonra bakım.

Melez’in çağrısından hoşnut olsam da üstüme bir bakındım.

Dünden kalma geceliğimle duruyordum karşısında.

Dün ne rahattım yanında halbuki.

Şimdiyse sabahın ilk ışıklarında utançtan yerin dibine girecek gibiydim.

‘’Önce giyinmem lazım!’’ dedim. Hemen bavulumun yanına çömdüğüm gibi. Ardındansa başımı tekrar kaldırıp tavuk kışkışlar gibi bir el hareketiyle Melez’i gitmesi için harekete geçirdim.

‘’Hadi hadi, geliyorum ben!’’ Melez’in tuzla buz olması, odanın içinden kaybolması bir saniye alırken kapıdan tarafa baktığımda kapıyı kapatarak gittiğini fark ettim.

İyi, en azından kapıyla ilgili bir sıkıntıları yokmuş!

Üstüme çiçek desenli uzun kollu body bluz altına da siyah bol paça rahat bir pantolon giyerek hızlıca alt kattaki mutfağın yolunu tuttum.

Mutfağa vardığımda Melez’in üstündeki mutfak önlüğünü görmemle kahkahalara boğulmam bir olmuştu.

Kapının önünde gülmekten içeriye bile gelemezken Melez bana döndü.

‘’Ne oluyor?’’ bilmiyor tabii kendisine güldüğümü.

Gülmemi düzene sokmaya çalışırken bir yandan da anlatmaya çalışıyordum.

Önlük hiç mi hiç yapışmamıştı o tipine.

İşaretimle önlüğü fark ettiğinde yüzünü buruşturarak çıkartıp bir tarafa rastgele attı.

‘’Kızartma yapıyorduk herhalde! Gömleğime yağ mı bulaşsın?’’ Gülmeye devam ederken bir adımla içeriye girdim. Artık üstünde önlük yokken gülmem kısa sürmüştü.

Susmayı başardığımdaysa Melez masayı işaret etti.

‘’Otur!’’ Yoksa bu bir emir miydi?

Sırıtarak oturduğumda söze girdi.

‘’Hakkımda bilmen gereken şeylerden bir tanesi de gömleklerime olan sevgidir.’’

Başımı anlamışça sallayıp dudaklarımı birleştirdiğimde önüme bembeyaz bir tabak gelmişti.

‘’İstediklerinden al tabağına.’’ Diyerek maşayı, çatalı ve de bıçağı verdiğinde masadakilere bir göz gezdirdim. Ardındansa hatırlayarak ayaklanmıştım.

‘’Ellerimi yıkamadım. Hemen geliyorum, başla sen.’’ Diyerek banyonun yolunu tuttuğumda Melez de mutfakta son rötuşlarla meşguldü.

Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra tekrar mutfağın yolunu tuttum. İçeri geçip tekrardan sandalyeye oturduğumda Melez de tam karşıma oturmuştu. Tabağı ise dopdoluydu. Yanında da bir kadeh içinde kırmızı bir içecek vardı. Kırmızı şarap mıydı?

Gözlerimin kadehinde olduğunu fark ettiğinde hızlıca tekrar ayağa kalkmıştı.

‘’Doğru, sormayı unuttum ne içersin?’’ Bakışlarım tekrar kadehine gittiğinde sordum:

‘’Senin içtiğin ne?’’ Sırıtmıştı.

‘’Neye benziyor?’’ Dudak büzdüğümde kadehe daha dikkatli bakmıştım. Melez kadehi sallamaya başladığında daha yoğun kıvamlı bir şeyle karşılaşmıştım ki anlamam da sadece saniyelerimi almıştı.

‘’Kan!’’

‘’Doğru bildin.’’ Diyerek bir yudum aldığında ‘’İster misin?’’ diye sordu.

Kusacak gibi sessizce öğürürken sırıtmıştı.

‘’Limon ve vişne aromalı portakal suyun zaten hazır sormadım say.’’ Derken!?

Limon, vişne ve portakal üçlümü, fav içeceğimi nereden bilirdi ki bu Melez!?

‘’Sen nereden biliyorsun ki bunu sevdiğimi benim!?’’ diye neredeyse ayaklanmıştım ki başını içecek sürahisine çevirdi.

Ardından da sırıttı.

‘’Nereden bilebilirim, ne bulduysam sıktım.’’ Başımı olumluca salladıktan sonra sürahiden bir bardak doldurduğunda önüme koydu.

Bir yudum aldığımda bütün oranların mükemmelce ayarlandığını hissetmek daha da bir şaşırtsa da edecek bir laf bulamamıştım. Gerçekten yani Melez nereden bilebilirdi bu sevdiğim içeceği. Zihin okuyamazdı ya! Okusa bile zaten bu içeceği neden düşüneyim ki ben!?

Tabağıma birkaç parça bir şey koyduktan sonra yemeye başladığımda Melez de benim gibi yaparak önce yiyecekleri yedi. Ardındansa kadehi bir dikişte içti.

Kadehten kan içmek de yeni modernlik olsa gerek.

Melez geleneği belki de?

Kahvaltı bitimi hızlıca ayaklandığımda Melez’in bakışlarını üzerimde hissettim.

Bana bir şey söylemem için dümdüz bakıp dururken sandalyemi masaya doğru iteklerken gülümsedim.

‘’İşim var. Daha doğrusu rahatlamam gereken bazı mevzular var! Dün beni içirdin içirdin benim başımın ağrısı durmak bilmedi!’’ Melez gülüp benimle birlikte kalktığında bir yandan da şunları söylemişti:

‘’Sen içmeyi kendin istedin bu bir. İkincisi de pekâlâ gidebilirsin.’’ Başımı ona karşı olumluca salladıktan sonra mutfağı terk edip önce odamın sonrasında da odamın banyosunun yolunu tuttum. Tam da ihtiyacım olan bir küvet banyomda bulunurken hızlıca suyu içine doldurup hazırladıktan sonra soyunarak içine girdim ve ardındansa da rahatlama işlemlerine başladım. Suyun içinde durmak bile öyle bir yetiyordu ki. İşin içine köpük girdiğinde daha da efektif oluyordu.

Yaklaşık bir saat. Bir saattir köpüklü suyun içerisindeydim.

Hazır girmişken saçımı da şampuanladıktan sonra duş jeliyle vücudumu ovdum.

Nihayet suyun içinden çıkıp giyindikten sonra rahatlamıştım. Başımın da ağrısı eskisi kadar kuvvetli değildi. Hatta neredeyse geçmiş gitmişti bile.

Banyodan tertemiz yeni bir ben olarak çıktığımda aşağıdan sesler gelmekteydi.

Thomas ve Brad…

Saçlarımı yana doğru örüp topladıktan sonra odamdan çıkarak merdivenlerden yavaş yavaş indim. Konuşmalarını da duymak istiyordum bir yandan. Ama biliyordum ki beni duydukları anda önemli bir şey konuşuyorlarsa da susacaklardı.

Yavaş yavaş merdivenlerden indiğimde ve merdivenin sonuna vardığımda sesleri bir nebze de olsa geldi.

‘’Okula birlikte gitmeye devam edin. Hem vampirleri gözlem altında tutar hem de Adel’i korursunuz.’’ Melez’in sesini işittiğimde olduğum yerde durdum.

Thomas Melez’i onaylasa da Brad aksiydi.

‘’Beni o kızla aynı ortama sokmayın.’’ Brad’in bu sözlerinin ardından Melez karşısına dikilmişti.

‘’Alfa sensin galiba!?’’ Brad bozulsa da sözlerini sürdürdü.

‘’O kıza ısınamadım!’’ Melez kahkaha atmıştı.

‘’Neyse ki ısınmana gerek dahi yok!’’ Brad de Melez’in bu sözlerine ‘’O halde okula da sen git!’’ diye bağırdığında işler kavgaya dönüşmüştü.

‘’Melez ortaya çıkarsa felaketler durmaz! Arkasında sorun getirir. Sakinliği bozar! Basit bir şey için okulda gezecek değilim! Gölgem yeterli olacaktır zaten! Yüzümü görecek kadar önemli değiller.’’ Brad öfkeyle solurken Thomas onu tutarak oturtmuştu. Her şeyi merdivenlerin önüne yansıyan gölgelerinden görmüştüm.

Artık içeri girip girmeme arasında kararsız kalmışken en sonunda nefesimi vererek içeriye yöneldim.

‘’O halde sorun çözülmüştür.’’ Diyerek Melez konuyu kapattığında içeriye girdim. Hepsinin gözleri beni bulmuştu. Brad şaşırmış Melez ve Thomas ise zaten hissetmiş olacak ki sakin durmuşlardı. Brad ise bu kavga esnasında beni hiç fark edememişti bile.

Melez adımlayarak yanıma geldiğinde Thomas ve Brad de karşıma dikilmişlerdi.

‘’Brad ve Thomas sen her okula gittiğinde sana eşlik edecekler.’’ Melez’in sözlerine başımı salladığımda Brad göz devirmişti. Hala bana bozuktu. Kolyeyi suçluyordu, kolye ise Wilhelm’in işiydi!

Gözlerim Brad’e kaydığında hemen söze girdim. Artık bu işi çözme vaktiydi. Melez de burada yanımdayken Brad istediği kadar öfke kusabilirdi çünkü Melez beni korurdu.

‘’O kurtboğanlı kolye Wilhelm’in işi. İçinde sizi zehirleyen bir şey olduğunu bile bilmiyordum. Sen beni duvara fırlatmasan ayrıca kolye de kırılmazdı!’’

Brad ileri bir adım atacakken Melez elini önüme koyup bir adım ileri çıktı. Beni arkasına aldığında Brad daha fazla yaklaşamamıştı bile.

‘’İntikamını o Gecenin Prensi denen Wilhelm’den alacaksın. Adel’in suçu yok!’’ Melez’in sözlerine arkasından doğru başımı salladıktan sonra Brad bir Melez’e bir de bana baktı. Ardından iç çekerek gözlerini kaçırdı ve ellerini saçlarına doğru geçirdi.

Dolunay etkisi çoktan bitmişti. Brad’in bitmek tükenmek bilmeyen öfkesi de dinmişti çoktan. O yüzden de bu patlaması kısa sürmüştü. Nihayet aklı öfkesinin önüne geçtiğinde başını salladı.

‘’Tamam… Adel kusura bakma...’’ Brad sözlerini sürdürecekken Thomas araya girmişti. Melez dudaklarını aralamışken.

‘’Adelia.’’ Adel değil, Adelia.

Brad Thomas’ı başıyla onaylayıp sözlerine devam etti.

‘’Adelia… Senin suçun yok biliyorum. Öfkemi üstüne alınma, suçlunun Wilhelm olduğunu biliyorum.’’

Brad’e başımı sallayınca Melez de önümden çekilmişti. Brad birkaç adımla yanıma gelip elini uzattığında elimi uzattım. Artık el sıkışma ve ateşkes vaktiydi. Öyle de olmuştu. Elini tuttuğumda ve sıktığımda ateşkes de gerçekleşmişti.

O günden sonra Thomas ve Brad burada temelli kalmaya başlamışlar Lilith ve diğer kurtlar ise kurt evinde, ormanın içindeki evde kalmışlardı. Melez ise tek başına yaşamını sürdürdüğü bu yeni evinde üç kişiye, üç deli boğaza daha bakıyordu. Ben kurt gibi onlar ise direk kurt olarak... Fazla yemek yerdik işte.

Ve bakalım kaç gün gidecektim okula. Çünkü vukuatsız pek günüm geçmiyordu. Neyse artık sadece haftada dört gün. Ve dört gün de tatil. Pek de bir sorun çıkacağını sanmam. Derslerde hep Thomas’layken öğle arası ve okul çıkışlarında direk Brad ve Thomas'la birlikte olacaktım.

Bir sonraki gün ise okulda yeni bir güne başlıyordum.

Yine Emery'siz ama onun yerine Thomas geçmiş bir gün daha ve daha da dahası...

Jonathan öldüğünde Emery'in gelmesi ve birlikte okula gitmek için gün sayıyordum. Şimdiyse Emery gelmiş ama onunla okula gidemiyorum. Çünkü onu daha gün koymuştuk toprağın altına cansız bedenini. Acı yok olsa da hissediyordum. Umutsuzluğu ve mutsuzluğu.

 

 

 

Loading...
0%