Yeni Üyelik
62.
Bölüm
@selinayeda_x

ACININ IZTIRABI

Brad’in soğuk zeminde verdiği soğuk tek bir nefes…

Urganlar bedenini işgal ederken mine çiçeği düşüncelerini zehirliyor ve kurtboğan ise vücudunu yakıyordu.

İşte bu onun iyileşme süreciydi.

Bu durum, onu daha da delirten bir etki yarattı. İçindeki tüm öfke, zehrin etkisiyle birleşerek, onun düşüncelerini ve hislerini daha da karmaşık hale getirdi.

Tyler ve diğerleri bodrumu terk ederken, bu karmaşık ve tehlikeli süreçten kaçma fırsatını yakaladılar. Tyler, Brad’in iyileşme sürecinin ilk adımlarını atmak üzere titizlikle hazırlanan bir planı uygulamıştı; ancak Brad’in öfkesi, henüz tam anlamıyla yatıştırılmış görünmüyordu.

Lilith, Tyler ve diğerlerinin bodrumu terk etmelerinin ardından Brad’in yanına yavaşça çöktü. Yüzündeki ifadesi, hem üzüntü hem de kararlılıkla doluydu. Karanlık odada, sadece loşça yanan bir ampulüm titrek ışığı Lilith’in yüzünü aydınlatıyordu. Bu ışık, Lilith’in özverisini ve Brad’e olan bağlılığını vurgulayan bir simge gibi görünüyordu. Brad’in öfkesi, Lilith’in kalbini sıkıştırsa da, onu umursamayan bir tavırla yaklaşmak, bu sürecin bir parçasıydı.

Lilith, derin bir nefes aldı ve Brad’in yanına oturdu. Onun öfkesini ve sıkıntısını yavaşça yatıştırmak için elini Brad’in omzuna koydu. “Brad,” dedi Lilith, sesi yumuşak ama kararlıydı, “Seni iyileştirmek için buradayım. Biliyorum, şu anda öfken var ve canın çok yanıyor. Ama bu sürecin sonu geldiğinde, daha iyi hissedeceksin.”

Brad, Lilith’in yaklaşımına karşı sert bir şekilde hırlayarak, vücudunda biriken enerjiyi boşaltmaya çalıştı. Lilith’in sabırlı ve sakin yaklaşımı, onun içindeki öfkeyi bir nebze de olsa azaltmayı başardı. Lilith, Brad’in öfkesine karşı koyarken, ona karşı nazik bir şekilde yaklaşarak, iyileşme sürecini desteklemek üzere elinden geleni yapıyordu.

Lilith’in dokunuşları, Brad’in kasvetli ruh haline bir nebze olsun rahatlama getirmeye başladı. Onun sevgisi ve sabrı, Brad’in öfkesini yatıştıran bir etki yaratıyordu. Lilith, Brad’in yanında kalmaya devam ederken, onun bu zor dönemi atlatabilmesi için gerekli olan tüm destek ve şefkati sundu.

Lilith, Brad’in ellerini dikkatle tuttu ve onun acısını hafifletmek için yumuşakça konuştu. “Her şey yoluna girecek,” dedi Lilith, “Seninle birlikteyim ve seni iyileştirmek için buradayım. Bu süreç zorlu olabilir, ama birlikte atlatacağız.”

Brad’in gözleri, Lilith’in sözleriyle biraz olsun yumuşadı. İçindeki öfke, yavaşça kontrol altına alınmaya başladı. Lilith’in sıcak ve nazik dokunuşları, onun yavaşça iyileşmesini sağlayacak bir temel oluşturuyordu. Lilith, Brad’in yanında kalmaya devam ederken, onun duygusal ve fiziksel olarak iyileşmesi için gereken tüm desteği sundu.

Bodrumda, karanlık ve soğuk ortamda, Lilith’in bu özverili yaklaşımı, Brad’in iyileşme sürecinin en önemli parçalarından birini oluşturuyordu. Lilith’in sabırlı ve sevgi dolu yaklaşımı, Brad’in içsel çatışmalarını ve öfkesini yatıştırmada önemli bir rol oynadı. Brad’in iyileşme süreci, Lilith’in desteğiyle birlikte, hem zorlu hem de umut dolu bir yolculuk olmaya devam ediyordu.

Başım ağır bir baş dönmesiyle ağrıyordu. Başımın arkasında yoğun bir ağrı vardı. Gözlerimi yavaşça araladığımda, karanlık bir boşluğun içinde olduğumu fark ettim.

Gözlerim neredeyse kapalı gibi hissediyordu ve bu karanlık içindeki en küçük ışık bile beni irkilten bir yoğunlukta parlıyordu. Çevremdeki sesler ve hareketler, sanki çok uzaklardan gelen bir yankı gibi, net bir şekilde algılanamıyordu. Kafamı hafifçe sola yatırdığımda, ince bir ağrının kafamın arka tarafına yayıldığını hissettim.

Yavaşça ve titrek bir şekilde gözlerimi daha geniş açmaya çalışırken, yanımda bir kişinin varlığını fark ettim. Gözlerim, yavaşça ve yorulmuş bir şekilde odanın köşesine, karanlık bir gölgeye odaklandı. O gölge, bir insan silueti oluşturuyordu ve o siluetin üzerinde derin bir endişe, merak ve koruma duygusu hissediliyordu.

Elim, yavaşça ama zorla havaya kalktı ve sağ tarafımdaki yaranın acısını hissettim. Bu yara, bir acı kaynağıydı; ama daha da kötüsü, her hareketimde kanımın akması, bu acıyı daha da yoğunlaştırıyordu. Yaramın acısı, gövdemin her yerinde yankılanıyordu. O an, bir elin parmaklarıyla avuçlarımı sıktığını fark ettim. Elleri, benden gelen acı sinyallerini hissedebilen, güven veren bir eldi.

Başımı biraz daha sağa çevirdiğimde, elin sahibini tanımak için gözlerimi zorladım. O elin Tyler’a ait olduğunu fark ettim. Tyler, dikkatle ve özenle elimi kavramıştı. Onun ellerindeki sıkı kavrayış, bana hem bir tür rahatlama hem de kendimi güvende hissetme duygusu veriyordu. Ama hissettiğim acı, hala yerli yerindeydi ve canım inanılmaz derecede yanıyordu.

Tyler, elimi titreyerek ve dikkatlice tutarken, acı hala bedenimi sarhoş ediyordu. "Adel..." dedi Tyler, sesinde bir miktar hüzün vardı.

“Tyler...” diye fısıldadım, sesim sanki boğazımda sıkışmış gibi titrek ve zor duyuluyordu. Kelimeler ağzımdan dökülürken, Tyler’ın elleri bana daha sıkı sarıldı. Ellerinin sıcaklığı, acımın biraz olsun hafiflemesine yardımcı oluyordu.

“Adel...” dedi Tyler, sesi yumuşak ama bir o kadar da kararlıydı. “Beni duyabiliyor musun? Her şey yolunda mı?” Sorusu, acının sızdığı her bir noktayı tarayıp araştırıyormuş gibi geldi. Onun sesi, biraz olsun bana huzur veriyordu; ama aynı zamanda, içimdeki acının ne kadar derin olduğunu da hatırlatıyordu.

Başımı hafifçe çevirirken, Tyler’ın yüzünü yakından görebildim. Gözleri, içinde büyük bir endişe taşıyordu. Her zamanki sakin ve kararlı tavrının aksine, bu kez yüzünde bir tür korku ve endişe vardı. Bu, içindeki derin duyguları anlamamı sağlıyordu. Onun gözleri, beni korumak için savaşan bir adamın gözleri gibiydi.

“Acıyor.” dedim, sesimdeki titremeyi engelleyemediğim bir gerçeklik vardı. "Çok acıyor, cayır cayır yakıyor."

Tyler’ın parmakları, elimi kavrayışını sıkılaştırırken, gözleri dikkatle gözlerime odaklanmıştı. “Sana yardım edeceğim. Her şey düzelecek. Sakin ol, tamam mı? Bu geçecek,” dedi. Onun sesindeki güven, bana biraz olsun teselli verdi; ama acının yoğunluğu, bu teselliyi boğuyordu.

Yavaşça gözlerimi kapattım, acının her an beni kapladığını hissettim. Tyler’ın elleri, benim ellerimle temas ettikçe, hissettiğim acı bir nebze olsun hafifliyordu. Ama bu, geçici bir rahatlamaydı; çünkü başımın arkasında ve boynumdaki yaralar, hala beni eziyordu.

Açık pencereden içeri giren hafif bir rüzgar, odadaki havayı tazeletiyordu. Bu hafif esinti, acıyı bir an olsun unutmama yardımcı oluyordu, ama Tyler’ın ellerinin sıcaklığı ve bu sıradaki gerginliği, tüm dikkatimizi bu durumun üzerine çekiyordu.

Tyler’ın gözleri, ellerimle göz göze geldiğinde, yüzümdeki endişeyi ve acıyı daha iyi anlamış gibi görünüyordu. Ellerindeki kavrayışı daha da sıkılaştırarak, derin bir nefes aldı. “Seni yalnız bırakmayacağım prenses merak etme."

Başımı yavaşça tekrar çevirdim ve gözlerim kapandı. Tyler’ın ellerinin güvenli sıkılığı, bana biraz olsun huzur verdi. Ama acının geçmesini beklemek, zorlu bir süreçti ve bu süreç boyunca Tyler’ın varlığı, bana en büyük teselli kaynağıydı.

Odada sessizlik hakimken, acının getirdiği karanlık bir sessizlik vardı. Bu sessizlik, Tyler’ın sakin ama kararlı sesinin yankılarıyla bölünüyordu. “Adel.” diye fısıldadı tekrar, “Her şey yoluna girecek."

Bu sözler, karanlık içindeki bir ışık hüzmesi gibi hissettirdi. Tyler’ın ellerinin sıcaklığı, acımı bir nebze olsun hafifletmeye yetiyordu. Ama acının geçmesini beklerken, zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyordum. Tyler’ın yanında olmak, en azından bu acının bir kısmını unutmama yardımcı oluyordu.

...

Başımın arkasında yoğun bir ağrı vardı, gözlerimi bir kez daha araladığımda odanın hafif karanlık ve loş ışığında Tyler’ı net bir şekilde görebiliyordum. Gözlerim yavaşça açıldığında, Tyler’ın yüzündeki karışık ifadeyi fark ettim.

Tyler, elimi titreyerek ve dikkatlice tutarken, acı hala bedenimi sarhoş ediyordu. "Adel." dedi Tyler, ve ardından ekledi. "Hızla iyileşmen gerekiyor. Bu senin için, hepimiz için önemli."

Kafamı çevirmeye çalışırken, gözlerim Tyler’ın ellerine odaklandı. Ellerindeki sıkıca kavrayış...

Gözlerinin üzerimde hissettirdiği yoğunluğuyla elini elimden çekmeden diğer elini havaya kaldırdı. Ardından, bir hareketle bileğini ısırmış ve kanının ince damlacıkları parmak uçlarından sızarak yere düşmüştü.

Kanının o kırmızı, taze rengi, gözlerimden uzaklaşırken Tyler iyileşme sürecini hesaplayarak hareket etti.

"Bu, senin iyileşmeni hızlandıracak," dedi Tyler, konuşurken sesinde kararlı bir ton vardı.

Tyler, elini dikkatlice benim üzerime uzattı. Kanının damladığı her bir parça, parmaklarımdan vücuduma doğru aktı. Kanın soğuk ve hafif metalik tadı, dilimde ve boğazımda bir acı hissi bırakıyordu. Ancak bu acı, iyileşmenin ilk adımı olarak kabul ediliyordu.

Tyler’ın kanı, belki de bu acıyı dindirecek ve iyileşmemi hızlandıracaktı.

Tyler’ın yüzündeki kararlılık ve endişe, bana güven veriyordu. "Bu, iyileşmeni hızlandıracak. Sadece sabırlı olmalısın. Kanım, melez olduğum için güçlü bir iyileşme etkisi sağlar, bunun sende biliyorsun." Başımı sallamaya çalışırken boynuma giren sancı bir kez daha beni durdurmuştu.

"Dursana. Boynun basit bir vampir ısırığı değil!" İç çekerek durmaya başladığımda gözlerindeki ani değişim fark edilir olmuştu. Sesi öncekinden daha zayıf ve merhametli çıktığında bir fısıltı gibi odaya karışmıştı.

Senin için en iyisini istiyorum."

Onun varlığı, bu anların bir nebze de olsa hafiflemesine yardımcı oluyordu.

Kafamda beliren karışıklık ve korku, Tyler’ın dikkatli ve nazik hareketleriyle bir nebze olsun yatışıyordu. Tyler’ın kanı, vücuduma nüfuz ederken, acının daha hafif bir seviyeye çekileceğini biliyor bu yüzden de sadece bekliyordum.

İçimdeki ağrı, Tyler’ın kanının sağladığı iyileşme etkisiyle yerini hafif bir rahatlama duygusuna bıraktığımda yavaş yavaş daha da sakinleşiyordum. Bünyem kendini kapatıp vücudu tekrar uykuya yatırmak isterken içimdeki bu huzur, Tyler’ın varlığı ve verdiği destekle birleştiğinde, Tyler’ın güven verici sözleri ve nazik hareketleri ile en sonunda yavaşça uykuya süzülmüştüm.

...

Tyler’ın kanı vücuduma girdiğinde, ilk başta hiçbir şey hissetmedim. Sadece yavaşça derin bir rahatlama hissetmeye başladım, tıpkı derin bir uykunun başlangıcı gibi. Kafamın içindeki bulanıklık giderek dağılırken, acının keskin hatları biraz olsun belirsizleşmeye başladı. Tyler’ın elleri, yavaşça yarama dokunuyor ve iyileşme sürecini başlatıyordu. İçimden geçmekte olan kan, yaralarımdan sızarak vücuduma nüfuz ediyordu.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Her nefes alışımda, Tyler’ın kanı vücudumda daha da derinleşiyordu. Bu süreç, bir tür karmaşık bir dönüşüm gibi hissediliyordu; bedenim, her hücresinde bir yenilenme geçiriyordu. Bir tür sıcaklık, vücudumda dolaşırken, soğuk ve karanlık odanın içinde bir nebze olsun rahatlama buldum.

Tyler’ın kanı etkisini göstermeye başladıkça, bedenimdeki acı yavaşça geride kalmaya başladı. İlk başta, kanın etkisi yavaş yavaş yayılırken, acı, belirsiz bir şekilde azalmaya başladı. Fakat, iyileşme süreci her an farklı bir haliyle ortaya çıkıyordu; vücudumun her köşesinde bir sızı, bir çekişme hissetmeye devam ediyordum.

O an içsel bir huzur ve rahatsızlık arasında gidip geliyordum. Tyler’ın kanı, yaralarıma derinlemesine nüfuz ederken, bedenim bir yandan iyileşiyor diğer yandan da bu sürecin zorluklarını yaşıyordu. İçimdeki bu iki zıt duygu, birbiriyle savaş halindeydi. Ancak, Tyler’ın yakınlığı, iyileşme sürecini daha katlanılabilir kılıyordu.

Tyler’ın elleri, vücudumdaki acıyı azaltırken, bir yandan da iyileşme sürecini hızlandırıyordu. Ellerinin sıcaklığı, soğuk ve karanlık odanın içinde tek bir teselli kaynağıydı.

Tyler’ın kanı, vücudumdaki yaraların iyileşmesini sağlarken, aynı zamanda bedenimde yine bir enerji kaynağı yaratıyordu. Her an, iyileşmenin getirdiği rahatlama ile acının keskinliği arasında gidip geliyordum. Bu süreç, hem fiziksel hem de duygusal olarak bir yeniden doğuş anlamına geliyordu.

Gözlerimi açıp Tyler’a baktığımda, onun rahatlatıcı ifadesi beni derinden etkiledi. “Nasıl hissediyorsun?” diye sorduğunda sesindeki rahatlatıcı tonlama bana da iyi gelmişti.

“Biraz daha iyi,” dedim, sesim titreyerek. Bu da boynundaki ağrının etkisiyleydi.

Tyler, başını hafifçe eğdi ve yüzündeki endişeyi gizlemeye çalıştı. “İyileşmen için elimden geleni yapacağım,” dedi. Ellerini dikkatlice boynumdaki yaranın etrafında gezdirdi. Her hareket, biraz daha acı veriyordu ama Tyler’ın nazik dokunuşları, rahatlama sağlıyordu.

Ve iki gün içinde her şeyi atlatmıştık.

Hem Brad hem de ben!..

...

Dokuz Nisan Pazar. Yeni bir dönüm noktası olmuş iken On Bir Nisan Salı bir başkalaşım günüydü.

Sabah uyandığımda yataktan rahat bir şekilde doğrulmuştum. Acıdan nihayet kurtulmuştum. Baloya iki gün varken takvimlere göre aynı zamanda da dolunay vardı bu akşam.

Yataktan doğrulup üstümdeki örtüyü attığımda kendimi iyi hissettim. Artık daha iyiydim. Bir kez daha iyileşmiş, bir kez daha kalkmıştım işte dimdik ayağa.

Kimisi bana saf gözüyle bakardı. Kimisi beni güçsüz görürdü.

Ama ben her zaman her yara aldıktan hemen sonra tekrar ayaklanır eskisi gibi dinç bir şekilde ayaklanırdım.

...

Sabahın ilk ışıklarında kalkıp odada gezmeye başladığında kendimi iyi hissetmiştim. Hazır kendimi de iyi hissetmişken hızlıca gardırobuma yöneldim.

Üstüme rahat bir şeyler giymek istiyordum ama boynuma zarar gelsin de istemedim.

Üstümdeki tişörtü yavaşça sıyırıp aldım. Ardından askılı fuşya rengi fitilli bir crop ile altıma da beyaz renk bir şort giydim.

Kapıya yöneldiğimde kapının yavaşça açılmasıyla gözlerimi o tarafa diktim. İçeri giren kişi Thomas olmuştu.

Kapının aralık kısmından içeri girip yanıma geldiğinde tam önümde durmuştu. Gözleri parıltı saçarken gülümsedi.

"Nasıl oldun?" Başımı onaylarca salladım ona karşı.

"İyiyim."

Başını salladığında kolunu uzatmıştı.

"Madem iyisin... Gel kahvaltıyı birlikte yapalım." Thomas'a karşı başımı onaylayarak salladığımda koluna girdim ve yavaşça aşağıya merdivenlerden doğru ağır ağır inmiştik.

Mutfaktan içeriye girdiğimizde bakışlar bize kaydı bütün masaca.

Lilith yoktu. Elliot da öyle. Ve de Brad.

Masaya oturduğumda hepsinin gergin bakışları yerini zoraki gülümsemeye bıraktığında birkaç şey atıştırmaya başladım. Maya ve Lucas da masadan kalkıp gittiğinde Thomas, Tyler ve ben masada kalan üç kişiydik. Ve ikiside benimle olabildiğince ilgilenmişti. Biri ağzıma reçelli ekmek tıkıştırırken diğeri de boğazımda kalmaması için uğraşıyor vişne suyu uzatıyordu. İkisi iki tarafımda beni kraliçeler gibi ağırlarken neden prenses diye anıldığımın da şimdi farkına varmıştım.

Hepsinin kırılgan noktası bendim. Herkesin ilgi odağı.

Onların manevi prensesi, gözbebekleri. Krala ya da prense ait olan kraliçe ve prensesler değil. Kendi başlı başınca bir uygarlık olan kraliçeler ve prensesler!

...

Kahvaltı sonrası istirahate çekildiğimde Lilith odama gelerek sargıyı çözüp yaramı inceledi.

"Bu son pansumanım." Diyerek işlemlere başladığında gülümsemiştim.

Bu yaranın iyileşmiş olduğunu göstermekteydi.

...

Vakit öğleni bulduğunda bir kez daha odamdaydım. Odada camın önünde öylece ormanın serin havasını içime çekercesine otururken kapım tıklandı. Şaşırmıştım. Tıklatıldığına göre doğuştan melezimiz Tyler değildi bu gelen.

"Girebilirsin." Diye kendisine seslendiğimde kapı açıldı. Açılan aralıktan Thomas'ı görmüştüm bir kez daha.

Elinde bir kutu ile odama girmesi ile şaşırmıştım.

"Bu ne?" Diye sorduğumda. Gülümsedi.

"Açınca görürsün."

Hediye... Hediye miydi??

Thomas'ın bana özür dilemek için bir hediye alması, tam anlamıyla sürpriz olmuştu.

Thomas, her zamanki gibi ciddi bir ifade ile yanıma geldi. Elinde dikkatlice paketlenmiş, zarif bir kutu vardı. Kutunun üstünde, şeffaf bir kurdeleyle bağlanmış ve açıldığında içindeki şeyin ne olduğunu merak ettiren bir ambalajla korunmuştu. Thomas, kutuyu uzatırken gülümsemeden önce derin bir nefes aldı.

“Adelia,” dedi Thomas, sesi bir parça heyecan ve biraz da mahcubiyet taşıyor gibiydi. “Bu, sana olan bir özür hediyem.”

Ellerim biraz titreyerek kutuyu aldım ve şaşkın bir şekilde salladım. İçinde ne olduğunu bilmiyordum, ama Thomas’ın yüzündeki ifadeye bakılırsa bu hediye, kesinlikle dikkatli düşünülmüş bir seçimdi. Thomas’ın bana olan bu özrü, geçirdiğimiz o tatsız olayın üzerine bir nebze olsun iyileştirici bir dokunuş getirmişti.

Hediyeyi açarken, paketin içinden şık bir kıyafet çıktı. Şaşkınlıkla ve biraz da merakla elbiseyi dikkatlice çıkardım. Bu, koyu mavi renkte, zarif bir kesime sahip bir elbiseydi. Üzerindeki ince dantel detayları ve hafif parıltılar, elbiseye zarif bir hava katıyordu. Kumaşı, dokunduğumda yumuşak ve hafif bir his veriyordu.

Loading...
0%