Yeni Üyelik
49.
Bölüm
@selinayeda_x

 

ÜÇ BENZEMEZ

Ağlanırken birilerine yakalanmak mı?

Sanırım en kötüsü de buydu işte!

...

"Sorun ne!?" Diyerek araya girdiğinde Melez arkama yaslandım. Gözümü yaşlı görünce hemen yanıma gelip önümde diz çöktü. İşte o zaman Thomas geri çekilmişti. Ayağa bile kalkmıştı. Melez bacaklarıma dokunduğunda doğruldum.

"Yok bir şey!" Diyerek bir hışımda kalktıktan sonra ardımdan o da doğrulmuştu.

"Dediklerime mi kırıldın?" Olumsuzca başımı salladığımda iç çekti.

"Ne oldu öyleyse?" O evden gideli en az bir saat olmuştu. Nasıl dediklerime kırılıp da şimdi ağlıyor olabilirdim ki?

Belki de Melez zamanın farkında bile değildi.

"Farkında mısın bilmem ama sözlerinin ardından bir saat geçti!" dediğimde başını salladı.

"Ne oldu öyleyse?" Diye soru yönelttiğinde ise gözlerimi kaçırdım.

"Seni ilgilendirmiyor." Ve ardından odamın yolunu tutmuştum ki Melez şaşırtıcı bir şekilde beni durdurmamıştı. Şaşırtıcı ama iti bir şey. Çünkü şu an saat daha öğlen idi. Odamın yolunu tutmuştum. Yorgundum biraz. Üstüme rahat bir şeyler giyip kendimi yatağa atmıştım. Uyuya kalıp ardından da uyandığımda ise saatin üç olduğunu fark ettim. Üç saat kadar daha uyumuştum ve şu an biraz daha iyiydim ve biraz daha kendimi dinç hissediyordum. Yataktan kalkıp çalışmak için masaya oturduğumda yoktan yere esnedim.

Tabii bu esneme beni yıldıramamıştı. Akşam yemeği saatine kadar olabildiğince çalışmıştım. Yarınki son sınavlara da hazırken akşam yemeğinin geliş saatiyle ayna karşısına geçtim. Lekelense sorun olur mu diye üstümü kolaçan ederken gözlerimi devirdim. Şimdi bir de bu vardı!

Zamanım çok yetiyormuş gibi şimdi de yeni bir aktivite olarak her öğün başı her bir yere gitmeden önce yiyeceğim yemeklerde üstümü kontrol edecektim. Thomas ve sakarlıklarına karşın!

Daha Melez gelmeden öncesinde bir konuşmamız vardı bizim Thomas’la. Ve o tamamen yarım kalmıştı. Melez'in gelişi sebebiyle. Ben Thomas'ın babasının nasıl öldüğünü Thomas'tan dinleyememiştim. Kan ritüelinin babasına da sıçrayıp sıçramadığını öğrenememiştim.

Üstüme başıma bakınıp ardından nihayetlerimi onayladıktan sonra aşağıya indim. Fitilli antrasit pijamalı ve ince hırkalı pijama takımı vardı üstümde. Tek renk. Ve desensiz.

Antrasit fitilli koyu grimsi bir ince askılı atlet üst ve altına yine aynı renk ve modelde kısa bir rahat şort. Atletin üstünde de yine aynı renk model bağlayabilmek için önünde kuşağı olan ince bir ipi bulunan hırka.

Ayağımda da basit pembe ev babetleri.

Çok uyumlulardı değil mi üstümle?

Akşam yemeğinde ilk defa tavuk verdi. Güzel soslu bir göğüs. Yanında ise yeşillik salatası vardı. Ve tavuklu salata da vardı. Güzel bir tavuk menüsü iken sevinmiştim. Tavuk severim. Tavuğu etten de çok severim. Ayriyeten kızartılmış tavuktan yapılmış tavuk burgerlere de bayılırım!

Yine şefin spesiyaliydi. Melez'in.

Masada bana ayrılmış yere oturduğumda sükûnet hâkim oldu yeniden.

Tavuklu salatadan ve yeşillikler den yedikten sonra tavuk göğsünden birkaç parça aldım. Günün tatlısı ise espriden midir bilmem tavukgöğsü olmuştu.

Brad tatlıyı şaşkınca incelerken sırıtmadan edemiyordum.

"Ne yani bunun içinde şimdi yediğimiz tavuğun göğsü mü var!?" Melez başını salladığında Brad ise göz devirmişti. Ben onun buna inanmadığını düşünürken o tam aksisini gösterdi bana.

"Buna hiç edeceğine tavuğu porsiyonları büyük tutsaydın ya!"

Hepimiz aynı anda, Melez de dahil olmak üzere, kahkahaları bastığımızda Brad şaşırarak olduğu yerde kaldı.

"Ne var!?" Onun bu tepkisine daha da gülerken en sonunda açıklama gereği duymuştuk.

Bu işi de tabii alfası olarak Thomas üstlenmişti.

"Dilinin lezzeti de mi yok Brad!?" Brad anlamamışca alfasına bakarken Thomas bir kez daha açıklama gereği duydu.

"Bu tatlıda tavuk ne arasın!?" Brad'in ağzından bir "he?" Sesi çıkarken güldüm. O sırada Melez öksürmüştü.

"Aslında olur. Ama... Bir tatlıda tavuk tercih etmeyeceğinizi düşünerek yalancısını yaptım diyebiliriz."

Başımı salladığımda Melez'in bakışları bana dönmüştü. Onu es geçip Brad'e baktığında tatlısını bitirdikten ve tabakları lavaboya bıraktıktan sonra mutfaktan bahçe kapısından doğru çıkıp, çekip gitmişti.

Melez, ben ve de Thomas sadece üçümüz kalmış iken bakışlarım Thomas'a kaydı. Onunla hâlâ biraz daha kalıp sohbet etmek istiyordum. Melez'in ise gidip bizi yalnız başımıza bırakacağına karşı biraz şüpheliydim. Neyse ki şüphelerim tutmamıştı. Melez kendine kahve aldı ve arka bahçenin yolunu tuttu. Herkes farklı bir yerdeydi şu an. Thomas ile ben ise mutfakta. Thomas bana döndüğünde mutfak kapısını işaret etti, salona çıkan koridora açılan.

"Bu akşam sıra bende."

Başımı olumsuzca sallamıştım.

Sıranın senin olduğuna gerçekten memnundum ama... Seninle konuşacak daha iyi bir fırsat bulamayacağımdan korkuyordum. Şu an iyi bir fırsattı ve ne kadar zaman geçerse merakım o kadar çok sönerdi. Şimdi konuşması her açıdan en mantıklısı ve sağlıklı olandı.

Tabakları alıp tezgâha bıraktığımda Thomas'a döndüm.

"Sohbet yarım kaldı." Dedim. Başını sallayıp beni onaylamıştı. Bulaşık makinesinin kapağını açınca boğazını temizledi.

"Babamın nasıl öldüğünü anlatacaktım sana."

Bardakları üst rafa dizerken ben de ona başımı sallamıştım, evet anlamında.

"Vakti gelmişti diyebiliriz. Vampirler kadar genç de kalamıyoruz. Sürü yeni mevsim için keşfe çıktığında yeni dönüşmüş güçlü vampirlerin saldırısına uğramış. Ben de kaşiflerin lideriydim. Yurdumuza döndüğümüzde onun da ölü bedeniyle karşılaştık. Şafağa karşı ayinle uğurladıktan sonra törenle yeni alfaları oldum. İtiraz eden de olmayınca kolay bir geçiş töreni olmuştu."

Başımı salladım. Zamanının geldiğini düşünmüştü. Kan ayininden ziyade zamanlı bir ölüm.

Makineye bulaşık yerleştirme işi bittiğinde masayı sildim. Mutfaktaki işimiz bittiğinde buzdolabını açıp bakmıştım. İki bira kapıp uzattım.

Kutulardan birini elimden aldıktan sonra mutfaktan bahçe kapısı tarafından çıkıp masaya oturduk.

Sohbetimize, dertleşmemize devam edecektik.

Biralarımızı yudumlarken her şey saniyeler içinde değişmişti tabii.

Biz tam olarak üç benzemez olarak üç kişiye yükselmiştik.

Melez’in gelişiyle ikimiz de sustuk.

Melez, Thomas ve ben… Biz gerçek manada tam bir üç benzemezdik!

Ve Melez konuşmamıza çomak soktuğundan daha fazla devam etmemiştik. Tabii Melez’in argümanına göre biz de onun işine çomak soktuğumuzdan bu ona göre fazla adil olmuş olmalıydı!

Sandalyeme yaslanıp bacak bacak üstüne attıktan sonra kutudaki birayı yudumlamaya devam ettim. Ortamda sessizlik hakimken Melez’in bıkmış bir soluğu ortama ses olmuştu.

‘’Sıkıcısınız!’’

Ah biz mi!?

Sen gelene kadar çok eğleniyorduk oysa ki!

Melez derin bir iç çekmiş ve nefesini tekrardan geri vererek masaya iyice yaklaşmıştı.

‘’Siz ikinizin ne konuştuğunu ve ne hakkında sohbetler ettiğinin gayet farkındayım.’’

İşte şimdi ilginçleşiyordu ortam!

Dikkatlice Melez’i incelerken önce bana sonra da Thomas’a bakmıştı. Ardındansa sürdürdü konuşmasını.

‘’Bana kalırsa Adel babanın ölümündeki asıl gizemi merak ediyor!’’

Şaşkınlıkla Melez’e bakarken Thomas’ın öfkesinin arttığını görmüştüm.

‘’O olaya gireyim bile deme!’’ Thomas’ın dişleri arasından çıkardığı bu öfke dolu sesin ardından Melez’e baktım.

Melez başını salladı.

‘’Kabul etmek istemiyorsun sadece.’’ Dediğinde Thomas’a karşı Thomas ayaklanıp masadan kalkmıştı.

‘’Kabul edip de sana düşman kesilmemi mi istiyordun? Açık açık söyle de bileyim!’’ Melez sırıtırken asıl kozunu Thomas oynamıştı.

‘’Çünkü ritüel parçaları arasında Juliet’in bir notu daha vardı. Ritüeli nerede gerçekleştirdiğine dair olan. Hani şu senin ölümsüzlüğüne son verebilecek bir ağaç parçasından yapılma kazıklar! Anlayabiliyorsun değil mi!?’’

Melez, ben ve Thomas! Ortamdaki üç patlayıcı gerilim hattı ve üç benzemez!

Thomas’ın attığı golle Melez’in yavaş yavaş yüzü solarken sırıtma sırası Thomas’a geçmişti.

‘’Bende öyle düşünüyordum.’’ Dedikten hemen sonra yanımızdan ayrılıp gitmişti.

Ve anlamıştım ki…

Thomas hem Melez’i öldürebilecek bir aracın varlığına sahipti ve hem de babasının ölümünün kan ritüeli yüzünden daha erken sebeplerle gerçekleştiğini biliyordu.

Thomas sadece duygularını çok iyi gizlemekle kalmıyor adımlarını ayriyeten de soğukkanlılıkla, akıl ve mantık çerçevesinde atıyordu.

Melez’le bakışlarımız Thomas’ın gidişiyle kesiştiğinde Melez ilk defa gözlerin kaçırıp ileriye doğru baktı beni kale bile almıyormuş gibi.

Thomas’ın ardından bende kalktım masadan. Ağzımı açmamla öfkeni bana kusmayacağının teminatını kim verebilirdi ki bana? O yüzden bir şey söylememeye karar verdim. Thomas’ın ardından mutfak kapısından içeriye girecekken Melez bileğimden kavradı, gitmemi engelledi.

‘’Konuşalım.’’ Dedi ardından. Konuşacak neyimiz kalmıştı ki diye düşünmeden edemezken.

Evet vardı bir şeyler.

Akuamarin Taşı yan etkileri, hayatıma hayat katan kız derken ki amaç ve de kralın varlığı. Bu bahsettikleri kral!

Kral kimdi!?

‘’Ne konuşacağız?’’ diye sorup bileğimi elinden kurtardıktan sonra tekrardan oturdum aynı yere.

‘’Öncelikle.’’ Diyerek söze girdi ve boğazını temizledi.

‘’Aksi tavırlarım için kusura bakma. İçgüdüyle alakalı vampirlik ve kan arzusu içgüdüsü.’’ Başımı olumluca salladığında sözlerini sürdürdü.

‘’Duyduğun gibi Thomas ile dostluğumuz çok uzun zamanlara dayanıyor. Babam ritüel parçalarını alfaya teslim ederken annem delilikle koymuştu o mektubu içine. Yedi yaşındaydım o zaman. Ağacın türü ve yetişme yerleri her şey yazıyordu. Alfa bunu görse de umursamadı. Varlığımın iyi olabileceğini düşündükten sonra ritüel kağıtlarıyla ölümlülüğümü de tarihe gömmüştü. Ölümleriyle de ölümsüzlüğüm taçlanmıştı aslında…’’ Göz devirdim. Ölüm bu kadar basit miydi onun için?

‘’Şansına küs öyleyse.’’ Dedim. Ve ekledim. ‘’Thomas da biliyormuş.’’ Gülümsedi. ‘’Onunla birlikte büyüdük sayılır. Ve Thomas babasına karşı çok saygılı bir çocuktu. Onun değerlerini çiğneyip de beni öldürmeye ant içmeyecek.’’

Başımı salladım onu onaylarca sonrasında da söze girdim.

‘’Thomas bana gayet açıktı. Peki ya sen öyle misin Melez!?’’ Bakışları değiştiğinde sözümü kesti.

‘’Bunu sana düşündüren ne?’’ Hemen söyleyeyim!

‘’Aklımı kurcalayan sorular tabii ki de!’’ diye sesimi yükselttiğimde elini cömertçe açtı.

‘’Sor o zaman!’’ Madem öyle!

‘’Akuamarin taşının yan etkileri!’’

Başını salladı. ‘’Taş doğal gerçek bir taştı. Ve hafızayı, unutkanlığı temsil eder. Bileklik vampir avcısına aitti. Taşa dokundun ve unuttuğu tek anı olan o geceye gittin. Aynı yerde ve aynı saatte gerçekleşen!’’ Ona karşı anlamışça başımı salladıktan sonra bir kez daha söze girdim.

‘’Hayatıma hayat katan anlamlı kadın!’’

Gözlerini devirdi bıkkınlıkla nefesini verdi. Bir hışımda hiç düşünmeden ve düşüncelerini tartmadan konuştu.

‘’Hayatıma yeni bir anlam kattığı için! Beslenmek dışında başka hiçbir şekilde telkini kullanmamam. Kullananlara da engel oluşum.’’ Aslında gayet mantıklı bir açıklamaydı.

Şimdiyse de asıl sorun gün yüzüne çıkacaktı umarım.

‘’Kral dediğiniz kişi kim?’’ Sırıttı. Anlamamışça ona bakmıştım.

‘’Anlamadın bunca zamana kadar yani?’’ diye sorduğunda başımı salladım.

Daha da sırıtmıştı ardındansa şipşak! Şimşekler çakmıştı çoktan!

Tabii ya daha güçlüsü mü vardı. Leon, asıl alfa da öldüğüne göre, Thomas da Kral olmadığına göre…

Geriye kim kalabilirdi ki?

Aptalsın Adelia!

‘’Sensin!’’ Başını hiç efor sarf etmeden yukarı aşağı yavaş hareketlerle salladığında arkama yaslandım vay be!

Kralınıza biat edin!

‘’Taçsız kral!’’ Kıkırdamaya başladığımda aksi aksi bana bakmıştı.

‘’Yalan mı?’’ dedim. Ve ardından ekledim. ‘’Vampirleri dize getiremedin hala.’’ Sırıtmıştı, ukalalıkla!

‘’Seni de getiremedim ufaklık.’’ Yutkunmuştum. Ve boğazımdaki yumru yutkunsam da geçmemişti. O derece büyük bir lokma yutmuştum, yüreğimi!

Biradan dolayı hıçkırık tuttuğunda oturduğum yerden kalktım.

Arkamdan Melez kahkaha atmaya başlamıştı çoktan.

Mutfağa koşup bir bardak su içtikten sonra derince bir nefes alıp verdim.

Duvar saatine baktığımda saat sekiz buçuktu. Sanırım artık ayrılık vakti.

Vakit kaybetmedim Melez’e dönüp baktım. Bunu yaparken ki esnada bir anda dibimde bittiğinde yerimde hoplamıştım.

‘’Şimdi geçmiş olmalı.’’ Diye sırıtmaya başladığında afalladım.

‘’Ne?’’

‘’Hıçkırığın.’’ Bir kez daha gülmeye başladığında ağzım anlamlıca açılmıştı, evet şimdi anlamıştım.

Kendimi şöyle bir yokladıktan sonra anladım ki hıçkırığım gerçekten de geçmişti. Su etkisiyle mi Melez etkisiyle mi bilinmez.

Başımı salladıktan sonra kapıyı işaret ettim. ‘’Gidiyorum.’’ Giderken bir kez daha yakalamıştı beni. Belimden tutup beni kendisine çektikten sonra döndürerek yüzüne baktırttı.

‘’Nereye?’’ Pardon!? İç çektim.

‘’Odama gidebilir miyim Kral hazretleri!’’ Sırıttı.

‘’Dur bir düşüneyim…’’ Biraz bekledim. Melez’den ses çıkmayınca ben konuşmuştum artık. Sebebi de ellerinin hala belimde geziniyor oluşuydu!

‘’Düşünebildin mi?’’ Ağzını şaklattı.

‘’Hayır!’’ Gözlerimi devirdiğimde belimdeki ellerini yavaşça tuttum.

‘’Yine de gidiyorum!’’

Gözlerinin içine baktığımda başını sallamıştı. Ellerini hızla belimden çekti ve bir adım geriledi.

‘’Bence de, git. Yarın iki sınavın daha var sonuçta!’’ Başımı evet manasında ağır ağır salladıktan sonra mutfak çıkışına yürüdüm. Mutfaktan çıkar çıkmaz hızlıca merdivenlere yönelip üçer beşer demeden hıphızlı bir şekilde tırmanmıştım.

Kendimi odama atıp hızlıca kapıyı kapattım. Ter bastı ulan!

Kapıyı da kilitlememin ardından camı ardına kadar açtım. Masanın üstünde duran kulaklığımı da bir hışımda kafama taktım. Şu an anca bu sakinleştirirdi.

Çalan müzik eşliğinde rahatlarken saat dokuz oldu ve sonra dokuz buçuk ve sonra bir baktım ki uyumuşum. Müzik kulakta çalarken uyumak da biraz sorunluydu. Gece ikiye doğru uyandığımda -ki bunu da duvar saati sayesinde fark etmiştim.- buz kesmiş gibi hissettim. Cam açık kalmış hem telefonun hem kulaklığın şarjı bitmiş ve ben uyuyakalmışım. İç çekip kulaklıklarımı çıkardıktan sonra doğruldum. Telefonu şarja taktıktan sonra camı hızlıca kapatmıştım. Geceleri baya bir serin oluyormuş hava uyuyakaldığımda anlamıştım. Yorganı açıp yatağa kendimi attığımda bir kez daha yatakta gözlerimi yumdum. Ve tekrar gözlerimi açtığımda ise saat altı sularıydı. İşte erken uyumanın zararları diyorduk biz de buna.

Üstüme hırkamı alıp ayaklarıma pembe babetimi giydiğim gibi banyonun yolunu tuttum. Elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra odamdan çıkarak mutfağın yolunu tutmuştum. Şu an kimse uyanık değildi. Ya da odalarından çıkmaya henüz davranmamışlardı. Onlardan önce ben mutfağa girdiğimde önce bir bardak su içtim. Ardındansa kahve makinesine biraz kahve koyup makineyi açtım.

Vaov! Bu evde kahve makinesi!

Demek Melez de kahveden etkilenmeyenler arasındaydı. Brad ve Thomas’a nazaran Melez kahveyi gayet rahatça içiyordu!

Kahve makinesinde kahve olurken bende buzdolabının kapağını açtım. Yumurta, süt… Aklımda bir şeyler canlanırken buzluğa bakındım. Ve bingo!

Dondurulmuş yaban mersini ve çileği alarak tezgaha yerleştirdim. Onların donunu kısa sürede suya tutmakla beraber çözdükten hemen sonra sütü ve yumurtayı da çıkardım. Pancake yapacaktım!

İki yumurtayı karıştırma kabına kırıp üstüne biraz şeker ve yumurta kokusunu engellesin diye vanilin ekleyip çırptıktan sonra birazcık da yağ ve bir buçuk su bardağı kadar da süt ekledim. İstediğim kıvama gelebilmesi için ne kadar gerekiyorsa o kadar un eklemeden önce biraz unun içine bir de kabartma tozunu kattım. Biraz da tuz ekledikten sonra artık kıvam için ununu ölçme vaktiydi.

Harç hazır olduğunda tavayı yağlayıp altını yaktım. Küçük küçük bezeleri tavaya döküp onları pişirdikten sonra dolapları karıştırdım. Bal ve çikolatayı yine ve yine buzdolabının dip köşelerinde bulduktan sonra tezgaha çıkardım.

Ya Melez çok yemek sevdalısı olduğundan evine her şeyi bulunduruyordu ya da Melez direk tek bir alışverişte tüm marketi satın alıp evine yığmıştı.

Acaba hangisi?

Kim bilir!?

Pişen pancakeleri üst üste aralarına çikolata sürüp dizdikten sonra her iki üç katta bir çilek ve yaban mersini ile taçlandırdım. Balı da en üstünden çikolata şelalesi gibi akıttıktan sonra ilk porsiyon hazırdı.

Aslında benim!

Sadece benim için.

En azından aklımda bu vardı.

Tabii aklımdaki hiçbir zaman olmadı, gerçekleşemedi bir kez daha.

Loading...
0%