Yeni Üyelik
11.
Bölüm

09. TATLI BİR BİRLİKTELİK

@selinayeda_x

 

 

 

 

Her gün yeni bölüm! Bin okunma için de ayriyeten teşekkür ederim💖.

 

 

 

 

TATLI BİR BİRLİKTELİK

Evindeydik tekrardan.

Ve yine kollarında sabah olmuştu.

Sabahın ilk ışıkları ilk benim yüzüme vurmuş ve beni uykumdan kaldırmıştı. Dönüp Wilhelm’e baktığımda yanımda mışıl mışıl uyumaktaydı. Bir vampirin uykusu demek ki böyle görünüyordu.

Yanına sokularak göğsüne yattığımda eli hızlıca belimi kavradı.

‘’Günaydın güzellik.’’ Saçlarım arasına bir öpücük kondurduğunda kıkırdayarak kafamı kaldırdım.

‘’Uyanık mıydın?’’ Gülümsedi.

‘’Biz her zaman uyanığız.’’ Derken? Şaşırmıştım gerçekten.

‘’Bana bundan hiç bahsedilmemişti?’’ Tekrardan sırıttı ve ardındansa benim bu şaşkınlığıma bir cevapla karşılık verdi.

‘’Uyuyoruz ama o kadar ince ki tek bir hışırtı bizi uyandırır. Yani aslında buna tetikte beklemek de denebilir.’’ Bunu söyleyerek burnuma bir öpücük bıraktığında gülümsedim.

‘’Seni seviyorum.’’ Ona söylediğim ikinci bir senİ seviyorum idi bu.

Gülümseyerek alnıma bir öpücük kondurduğunda mırıldandı.

‘’Ve ben de öyle…’’ Onun bu sözüyle tekrardan gözlerimi kapadığımda zamanın nasıl geçtiğini ne ara uyuya kaldığımı anlayamamıştım. Gözlerimi tekrar açtığımda Wilhelm yanımda yoktu. Yataktan doğrulup etrafa göz gezdirdiğimde onu odada da görememiştim. Şaşkınca ayaklanıp odadan çıktıktan sonra aşağı kattan gelen birtakım sesler eşliğinde bazı kokular burnumun derinliklerine doğru ilişirken gülümsedim.

Vampir erkek arkadaşım bana kahvaltı hazırlıyordu!

Hızlıca merdivenlerden inip kokunun geldiği odaya fırladığımda Wilhelm ile karşılaştım. Masa neredeyse hazırdı. Sadece vişne suyu koymaktaydı masaya. Bir tanesi daha sıvı ve bir tanesi daha koyu iki tane kadeh!

Benimki gerçekten vişne suyu, onunkisi ise… Çok büyük ihtimalle kandı.

‘’Uyandın demek…’’ Hızıyla yanıma gelip boynumu öpücükle ödüllendirdiğinde sırıttım.

‘’Kahvaltı hazırladın demek bana!’’ Sırıtmıştı, benimkinden farklı bir şey için.

‘’Aslında… Orası biraz karışık. Bir kadın çağırdım kahvaltı hazırlaması için sonra telkin ettim ve yolladım derken bari bir işe yarayayım dedim masayı ben kurdum falan sonra da aklıma içecek bir şeyler ekleme fikri geldi ve bir baktım ki…’’ Daha fazla bu işkenceye katlanamamış ve Wilhelm’i susturmuştum. Parmak ucuma çıkıp dudaklarına bir öpücük kondurarak.

‘’Anladım. Sus artık!’’ İsyanıma öyle bir kahkaha atmıştı ki beni bile güldürmüştü. Birlikte mutfaktaki yemek masasına oturduktan sonra ben kahvaltı etmeye o ise kadehindeki yemeğini yavaş yavaş yudumlamaya başlamıştı, her saniye başı beni izlerken.

‘’Ah okula geç kalıyorum!’’ Telefonumdaki saate bakmamla zamanın nasıl geçtiğini fark edememişken beklentiyle Wilhelm’e bakmaya başladım.

Wilhelm ise yüzü düşmüş bir şekilde bana karşılık vermişti.

‘’Bir kereliğine as öyleyse.’’ Wilhelm yaklaşıp ellerimden tuttuğunda sözlerini de sürdürmüştü.

‘’Hem daha mine çiçeğini bekliyoruz. Önce seni tamamıyla iyileştirmem gerek. Ve sonra… Eğer istemezsen, herhangi istediğin bir yere gidebilirsin tamam mı?’’ Bu vampir gerçekten de çok ikna ediciydi, telkin etmeden bile!

‘’Çok ikna oldum şu an.’’ Benim söylediğim bu sözden sonra sırıtmıştı.

‘’Çok memnunum öyleyse!’’ Wilhelm’e tekrar güldüm. Madem Wilhelm ile buradaydım…

Üstüme başıma bakındıktan sonra fena kötü bir durumda olduğumu fark etmiştim.

Dün gece eve geldiğimiz gibi kendimizi yatakta bulmuştuk. Bu da temizlenecek vaktin olmadığını açıkça gösteriyordu.

Yani ben tamamen pislik içindeydim.

Hatta şöyleydim:

Kan ter içinde!

Wilhelm’e ani bir bakış attığımda kahkaha atmıştı.

‘’Ne? Ne oldu!?’’ gözlerimi devirerek üstümü gösterdim.

‘’Mahvolmuş haldeyim. Bir duşa girsem diyorum, iznin var mı?’’ Bu sorumdan sonra bir adımda dibime kadar girmişti.

‘’İzin derken? Ne izni, bunun izni mi kalmış artık şu saatten sonra? Evde her istediğini yapabilirsin.’’ Wilhelm’den de onay aldığıma göre artık temizlenme vaktiydi.

Ama dur biraz!

Bir sorunumuz vardı!

Hatta büyük çaplı bir sorun!

Ah tamamen kıyafet sorunum vardı!

‘’Üstüm?’’ Anlamamışca beni süzerken iç çekerek devam ettim.

‘’Yedeğim yok, bu yakılası şeyleri tekrar giymek istemiyorum.’’ Sözlerimden sonra nihayet anlamıştı. Sonrasında da gülerek karşılık verdi.

‘’Dert etme. Benden giyinebilirsin. Kokunu bütün tişörtlerime bulaştır, tüm evde gezinip kokunu bırak hiç sorun değil. İyilik bile olur bana, hiç değilse gittiğinde özlemem.’’ Gerçekten de yalan söylemiyordu. Vampirlerin duyguları bizlerin iki katıydı adeta. Bunu az önce söylediklerinden gayet net bir şekilde çıkarabilmiştim.

Gülümsedim ve ardından başımı salladım.

‘’Tamam öyleyse, banyo ne tarafta?’’ Sırıtarak elimi tuttu. Sonraki an ise çoktan banyodaydık. Başım artık daha az dönüyor hatta mesafe ne kadar kısa ise o kadar az dönüyor veya hiç dönmüyordu.

Alışıyordum. Gerçekten de alışmıştım!

‘’Havlu, bornoz ihtiyaçlarını getireceğim şimdi, sen de keyfine bak.’’ Wilhelm’e başımı salladıktan sonra o banyoyu terk etmiş ben ise küveti suyla doldurmaya başlamıştım. Bir soğuk bir sıcak yaparak ılık bir su hazırlamış ve de ardından köpürtmüştüm. Jakuzi gibi bir kıvam aldığında küvetim kendimi içine atmak için sabırsızlanıyordum.

Havlu ve bornoz da geldiğine göre artık temizlenmek, rahatlamak ve bir süre düşünmek için vakit gelmişti.

Sonunda!

Kırk, kırk beş dakikalık bir maratonun artından uyuşuk bedenimi zorla küvetten kaldırdığımda artık kendimi daha da iyi hissediyordum. Kendimi bornoza sardıktan sonra saçlarımı havluyla kuruladım. Şimdiyse geriye kurulanmak ve giyinmek kalmıştı.

Banyodan çıktığımda beni Wilhelm karşılamıştı. Elinde birkaç kıyafet tutarak.

Ne kadardır bekliyordu acaba düşünürken o benim sorumu çoktan ben ona sormadan cevaplamıştı.

‘’Çıktığını duyunca geldim. Al bakalım. En oluru olan kıyafetler. Dene bakalım. Olmazsa da artık mağazaya başvururuz.’’ Başımı sallayarak ellerindeki kıyafetleri aldıktan sonra tekrardan banyonun yolunu tutmuştum ki Wilhelm koluma yapışmıştı.

‘’Burada giyin, çıkıyorum ben.’’ Wilhelm sözlerinin ardından hemen odayı terk ettiğinde koca yatak odasında tektim. Hızlıca kurulanıp giyindikten sonra aynada bir kendime baktım.

Hangi vampir kareli bir pijama giyerdi ki!? Hem de kırmızı!

Üstümde de siyah bir tişört vardı.

Saçlarımı da kuruladıktan sonra havluları bir kenara asıp odadan çıkmıştım.

Gerçekten de doğal mis kokum birazdan evin her yerine yayılacaktı tam da Wilhelm’in de istediği gibi.

Günün ortalarıydı. Minenin vücuttan atılımına az bir zaman kalmışken Wilhelm ile kendimi salona atmıştım. Tüm gece boyunca Wilhelm benimle uyumuştu. Tüm bu mine çiçeği sorununa rağmen. Etkisiz miydi onun için yoksa etki ettiği halde mi yanımda kalmıştı hiçbir şey bilmeden!

Yaklaşık iki buçuk saatlik bir film keyfi yapmıştık birlikte. Kimi yerde sıkılıp birbirimizi izledikten sonra en sonunda film bitmiş biz de huzura ermiştik.

Ve zaman da gelmişti.

Mine çiçeğinin süresi dolmuştu.

Artık bedenimde değildi.

Ve şimdi bedenime ait olacak şey vampirin kanıydı, Wilhelm’in kanı!

Mine Çiçeğinin etkisi geçtikten sonra Wilhelm yanıma gelip bileğini ısırmış ve uzatmıştı. Bir onunla bir de kan damlayan bileğiyle bakışırken konuştu.

‘’Acele et yaralarım çabuk iyileşir.’’ Bunu deyince daha da panik olmuştum.

‘’Sadece emeceksin.’’ Ama biraz iğrenmiştim. Yani… Kan sonuçta!

‘’Hadi ama…’’ Wilhelm bana beklentiyle bakmaya başladığında bir süre bileğinden akan kana baktım. Ardındansa Wilhelm yanıma daha da yaklaşmış sonrasında da kapanan yarayı tekrar ısırıp başımı da yatırdığı gibi kolunu tekrardan dudaklarıma bastırmıştı. Tıpkı onu ilk gördüğüm geceki gibi.

Tek fark şu an kendimde oluşumdu. Ve şartlar tamamıyla farklıydı!

Vampir kanı dudaklarımdan ağzıma dolarken birkaç damladan sonra Wilhelm kolunu geri almış ben ise başımı aşağıya doğru çevirerek ağzıma dolan kanı zorlukla da olsa yutmuştum. Yutar yutmaz kendimi daha da iyi hissederken bakışlarım Wilhelm’e kaymıştı. Wilhelm bana gülümseyerek bakarken her şeyi unutabilirdim!

Ama unutmamam gereken bir şey vardı.

Ve o da artık yurda geri dönmem gerektiğinin ta kendisiydi.

Yurda dönme vakti gelip de geçmişti bile. Emery ise benden fazlasıyla bir süre haber alamamıştı. Ve Wilhelm ile olduğumu da bilmemesi ayrı bir sorundu başlı başına. Wilhelm ile olduğumu bilseydi bu kadar panik olmazdım. Hiçbir şeyden değil deli gibi gidip polise haber vermesinden korkuyordum sadece, Emery’di işte ne yapabilirdim ki!?

‘’Artık gitsem iyi olur.’’ Wilhelm dudaklarını büzdüğünde omzumu silkerek iç çektim.

‘’Oda arkadaşım meraklanır. Ve yarın da okulu asamam. Ama yine de… Bir öğle yemeği yiyebiliriz ne dersin tavuğu beğenmiştin sanki?’’ Bu söylediklerimden sonra dayanamayıp kahkahayı bastığımda Wilhelm yüzünü daha da asmış ve somurtmaya başlamıştı.

‘’Ne demezsin!’’ Tavuk hakkındaki bu yorumunun ardından hemen ekledi.

‘’Burada kalsan olmaz mı? Yani yurdu boş verip. Okula buradan gidip gelirsin. Burada daha rahat ederiz hem?’’ Gerçekten teklif ne kadar güzel olsa da…

Asla kabul edemeyeceğim bir teklifte başka bir şey değildi.

Ha bir de… Wilhelm’in duyguları gerçekten fazla yoğundu.

‘’Olmaz, üzgünüm. Hem ben rahatım yurtta merak etme.’’ Masanın üstündeki telefonumu aldıktan sonra kapıya yönelmiştim.

Tabii ki de yurda taksiyle gitmeyi planlıyordum.

Tabii Wilhelm izin vermiş olsaydı.

Wilhelm!

Evet… Her zamanki gibi o götürmüştü beni, kucaklayarak!

Haftanın bitmesine birkaç gün kalmıştı. Derslerin bitmesine ve sınav haftasının gelişine de. Günlerden perşembeydi. Takvimde tam olarak öyle göstermekteydi. Son okul dersimiz yarın iken hafta sonu tek tatil zamanımızdı. Sonraki hafta ise yoğun bir sınav maratonu bizi beklemekteydi, ben ve Emery’i, biz Biyolojistleri!

Hızlıca yataktan kalkıp banyonun yolunu tutmuştum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra Wilhelm’in kıyafetlerini üstümden attığım gibi kendi kıyafetlerimi giyinmek adına gardırobu karıştırmaya başlamıştım.

Altıma siyah kot bir şort ve üstüne de kırmızı düz renk kalın askılı bir bluz giymiştim. Sadeydi ama güzeldi. Ve zaten artık zamanı geldiğine göre… Kendime değil sınavlarıma ve dersime odaklanmam gerekiyordu.

Bileğime birkaç bileklik takıp sonrasında da yüzüme serum uyguladıktan sonra hemencecik mutfağın yolunu tutmuştum. Buzdolabında birkaç gündür durmasına rağmen yiyemediğimiz kruvasanları alarak hızlıca mikrodalgaya koymuş ve ısıtmaya başlamıştım. Bir de dolaptaki portakal suyunu da alıp bardaklara doldurduktan sonra kahvaltımız hazırdı. Ufak bir kruvasan ve meyve suyu molası!

Ama Emery aksini iddia edercesine kahve makinesine el atmıştı, uykulu uykulu.

Emery benim onu uyandırmamı beklemeden ilk defa kalkmış sayılırdı bu günlerde.

Şimdiyse de kahve içmek adına makineyi kullanıyordu. Gün gece onun ne yaptığını hiç bilmiyordum, aynı şekilde o da benim ne yaptığımı.

‘’Günaydın.’’ Kruvasanları mikrodalgadan çıkarıp tabaklara koyduktan ve tabakları da masaya yerleştirdikten sonra bardaklara doldurmuşum meyve sularına uzandım.

Emery de kahve makinesini çalıştırıp bana dönmüştü.

‘’Günaydın.’’ Birlikte kahve olurken masaya oturmuş ve kahvaltımızı yapmaya başlamıştık. On dakika sonrasında da kahvemizi tükettik.

Her şey bittiğinde ise ben mutfağı toparlamıştım, o da kendisini.

Ve sonrasında yaklaşık yarım saatin ardından evden çıkabilecek hazırlığımızı da bitirmiştik.

Saçlarımı yanlardan ayırıp arkada topuz yapmıştım kalan kısmını da serbest bırakmıştım. Ben buna yarım topuz adını vermekteydim. Sonrasında da makyaj adına basit bir güneş kremi, fondöten, kontür, kapatıcı, kırmızı allık derken gözüme sadece ten rengine yakın bir far sürüp maskarayla kirpiklerimi daha da belirginleştirdiğimde mat çok renk vermeyen kırmızı bir ruj sürerek üstüne de parlatıcı bir lipgloss sürerek bıraktım. Artık hazırdım.

Hazır olduğuma göre, Emery’in de hazır olduğuna göre…

Artık yurttan çıkabilir ve okulun yolunu tutabilirdik.

Okula vardığımızda telefonumun çalmasıyla yavaşladım.

Emery’e ‘’Sen git geliyorum.’’ Diyerek çantamdaki telefonu çıkarmak için çantama uzandığımda yürümeye devam etmiştim Bir duvar dibine geçtiğimde telefonu en sonunda bulabilmiştim ki önce ekrandaki yazıyı gördüğümde sonrasında da o ekranda yazın şahsın bir anda karşımda belirmesi ise şaşkına uğramıştım. İnsan içinde, korkusuzca!

‘’Sobe!’’ Omuzlarımdan ittirip beni duvara bastırdıktan hemen sonra dudaklarını dudaklarımın üstüne kapatmış ve beni öpmeye başlamıştı.

Kokumu derince bir içine çektikten sonra da sırıttı.

‘’Ah özlemişim! Hele ki o mine çiçeği probleminden sonra.’’ Wilhelm bunu söyleyerek boynuma gömüldüğümde başımı yana yatırdım.

Wilhelm sonrasında hızlıca kendini boynumdan uzaklaştırdığında bende kendime gelerek başımı tekrardan kaldırdım.

‘’Sen ben bugün öğle yemeğine tamam mı?’’ İstemsizce sorduğu bu soruyu saniyesinde onayladığımda gülümsemiş ve yanağımdan makas aldığı gibi tekrardan ortalıktan kaybolmuştu. Telefonuma gelen bildirimle kendime gelip telefona baktığımdaysa bildirim ekranında aynen şu yazıyordu:

‘’Seni öğlen buradan alırım.’’

Wilhelm ile günaydınlaşmamızın ardından hızlıca dersliğimin yolunu tutmuştum. Ders başlangıcına sadece iki dakika kalmıştı ve ben öğretmenden sadece bir süre önce girebilmiştim dersliğe. Benim girmemin ardından öğretmen de gelip kapıyı kapattığı gibi hızlıca derse başladığında kendimi öğle arası için zaman sayarken bulmuştum.

Ve neyse ki en sonunda o çok beklenen öğle arası zamanı da gelmişti. Saat tam olarak öğleni göstermekteydi.

Az önceki yere Emery’den ayrılıp gittikten sonra beklemeye başlamıştım.

Bekliyordum ki rüzgârın ayaklanıp vücut buluşu ile beklemem kesilivermişti.

Sabahki gibi yine bir anda önümde bittiğinde Wilhelm şaşıp kalmıştım.

Sonrasında ise tam olarak şunu teklif etmişti:

‘’Nereye gidiyoruz biliyor musun?’’ Başımı olumsuzca salladıktan sonra sordum.

‘’Nereye gidiyoruz?’’ Sırıtarak hızlıca cevap vermişti.

‘’Tavukçuya ne dersin? Sen tavuğu yersin ve ben de seni.’’ Göz kırpıp sırıttığında gülümsemiştim. Ne kadar ciddiydi bilmesem de kabul etmiştim ve ardındansa Wilhelm ile tavukçuya gitmiştik. Eskisi gibi yine aynı masaya oturduğumuzdaysa garson tekrardan yanımızda damlamıştı. Özel soslu Special bir tavuk söyledikten sonra Wilhelm’e ağzının tadına layık az pişmiş kanlı bir et söylemiştim.

Siparişleri beklerken Wilhelm’in gözleri tamamen bendeydi. Gelen yemeklere hızlıca gömüldüğümde Wilhelm tedirgin bir şekilde temkinlince çatalı ete takmış ve ağzına götürmüştü. Bir süre eti ağzına atıp öylece beklettikten sonra zoraki bir şekilde tuttu. Onun bu haline gülmemek elde değildi ama ben gülmedim.

Hatta aksine kötü bile hissetmiştim. Hele ki geçen söylediği laflardan sonra.

Yemek yemek ona işkence gibiydi.

Ve beni her yemeğe götürdüğünde bir şeyler yemek için kendini zorlamaktaydı.

Tekrardan ete çatal takacağı esnada elini tutup onu durdurdum.

‘’Yeter artık dur!’’ Bana manasızca bakarken ayağa kalktım ve peşimden de onu sürükledim. Yeterince yemiş ve doymuştum. Sırada ise Wilhelm vardı.

Wilhelm’i kimsenin olmadığı boş bir sokağa çıkarttığımda bileğimi gösterdim.

‘’Ben doydum, sıra sende.’’ Bir süre bana ve bileğime baktıktan sonra elimi tutarak beni kendisine çekmişti. Sonrasında da kulağıma fısıldadı.

‘’Bundan emin misin?’’ Ve ben başımı olumluca salladığımda elimi es geçerek doğruca boynuma yönelmiş ve sivri dişleri tenime battığında benden beslenmeye başlamıştı bile.

Üçüncüydü bu ve bu sefer ilk defa kendi isteğimle olan bir şeydi.

Wilhelm’in bedeni bedenimden ayrıldığında az önce ısırdığı yeri şimdi de öperek taçlandırmıştı. Sonrasında da saçlarımla boynumu kapayarak elimden tuttu. Hiçbir şey söylemeden beni bir yere doğru çekmeye başladığında itaat edercesine onu izlemiştim. Bir dükkâna girdiğimizdeyse kapıda bizi fularlarla dolu bir raf karşılamıştı. Wilhelm zevkine göre beğendiği bir tanesini boynuma dolayıp kasanın yolunu tuttuğunda sadece gülümseyerek onu takip etmiştim. Fuların parası ödendiğine ve ikimiz de yemeğimizi yediğimize göre… Artık sanırım okula dönme zamanıydı.

Wilhelm beni okula bıraktığında ondan ayrılıp Emery’in yanına sınıfa geçmiştim. Sınıfa girdiğimde Emery’in gözleri hızlıca beni bulmuştu ki bende yanına giderek oturdum.

Emery’in ise ilk dikkatini çeken şey ise boynumdaki fular olmuştu.

‘’Hey o da ne?’’ gülümsedim.

‘’Hediye diyelim…’’ Emery’e göz kırptığımda o da kıkırdamıştı.

‘’Anlıyorum.’’ Sonrasında ise bambaşka bir konu açtı ve biz uzunca bir süre onu konuşmuştuk.

‘’Şu sınavlardan sonra diyorum ki bir kayak tatiline gidelim.’’ Gözlerimin gözbebekleri değişmişti resmen. Şaşırmıştım ve de olması için çok istekliydim.

‘’Nasıl olacak o iş?’’ Kahkaha atmıştı ve sonrasında telefonunu açarak gösterdi.

‘’İki haftalığı bin dolar ama bu kız indirim kazandı! Her şey içinde sadece sekiz yüz! Bir oda, açık büfe, her şey para içine dahil olduğundan bedava. Kızak teleferik, otel atıştırmalıkları, akşam yemeği, sıcak çikolata, spa… Her şey var!’’ Emery bunları anlatınca fazlasıyla ihtiyacım olduğunu hissetmiştim. Yani kişi başı dört yüze gelmekteydi. Gayet uygundu.

‘’Kişi başı dört yüz üstüne sadece yüz elli dolar alacaklar. Fark parası. Kişi başı sekiz yüze gelen tatil yine bize ucuz olarak beş yüz elliye gelecek. İki hafta sonra da ben son haftamı aile yanında geçirmeyi düşünüyorum. Sende gelebilirsin hatta istersen ne diyorsun yapalım mı bir tatil?’’ Gülerek Emery’i onayladığımda sevinerek bana sarılmış sonrasında da telefonuna gömülmüştü.

‘’O halde Kanada yolcusu kalmasın!’’

Emery telefonla tatil başvurusunu yaptığında iki yüz elli dolarlık ön ödeme yapmıştık. Tatil tam da Dokuz gün sonra başlayacaktı.

On dört günlük bu kafa tatili biz çok iyi gelecekti buna da adım kadar emindim.

Ve biz tatil günlerini sayarken daha önümüzde kocaman bir sınav haftası vardı.

Biz bu acı gerçeği de biliyor ve bekliyorduk!

Loading...
0%