KAÇAMAK
Bir vampir bir şey arzuladığında o arzuladığını mutlaka alırdı. Bu, vampir doğasının işte ta kendisiydi. Vampir bir şeyi ister ve sonrasında çok geçmeden de ona sahip olurdu. Ve vampir Wilhelm Donovan... Sanırım beni istiyordu!
“Hiçbir sorun çıkmayacak, tatlım.” dedi Wilhelm sakince. Ve ardından sözlerini sürdürmeye devam etti. “Gözlerini kapa, sakin nefesler alıp ver. Gözün açık olduğu için miden bulanıyor büyük ihtimal. Ama eminim ki alışacaksın, alışmalısın hatta. Çünkü bu ne ilkimiz ne de sonuncumuz olacak.” Wilhelm'in sözleri kendini zihnimde hissettirirken elleri vücudumu sarmalamış ve sırtımdan tutup kendine çekmişti bedenimi. Başım göğsüne yaslandığında bir eli saçlarıma gitti ve o an kendisi saçlarımı okşamaya başlamıştı. Ardından olan şeyler ise kaçınılmazdı; gözlerimi kapatmamı emrettiğinde gözlerimi kapattım. Bir eli saçlarımda gezinirken bir eli de sırtımı okşamaya devam ediyordu. Sonrasındaysa havanın saçlarıma dolması ve gözlerimi açtığımda kendimi odamda bulmam bir olmuştu. Ve biz buna... vampir hızı diyorduk; vampirlerin ihtişamlı özelliklerinden sadece bir tanesi!..
Wilhelm, yurdun önüne değil, yurtta kaldığımız yerde bana ait olan odaya kadar getirmişti.
“Nasıl anladın?” diye sormuştum ona merakla bakarken. Bu soruma basitçe bir cevabı vardı tabii onun. Yüzündeki mizacıyla beni nazikçe pek de üstüne düşünmeden cevapladı.
“Buram buram sen kokuyor burası, diğer odaların aksine.” Sözlerine istemsizce gülümsediğimde benden ayrıldı ve ardından da düşüncesizce gardırobuma, izin almak gibi bir derdi olmadan yönelmişti. Şaşkınca onu gözlerimle takip ederken gardırobumun kapaklarını açmış, ardındansa karıştırmaya başlamıştı bile.
Vampirlerin bir diğer özelliği de sanırım patavatsız ve laubali olmalarıydı anlaşılan!
“Ne yapıyorsun?” diye sordum aceleyle. Şaşkınlıkla sorduğum bu soruya bir bluz çıkararak karşılık verdiğinde yanına gitme hissiyatı doğmuştu içimde.
“Bu bluza ne dersin?” dedi elinde tuttuğu bluza bakarken. Wilhelm elindeki bluza iyice odaklandığında iyice yaklaştım yanına.
“Bu yakışacaktır.” dedi ardından tek bir nefeste ve bluzu tüm ayrıntılarına kadar detaylıca incelerken. “Bluz senin güzel figürünü saracak, arkadan bağlamalı şekli pürüzsüz sırtını gözler önüne serecek. Derin V yaka dekoltesi, göğsünün kıvrımını mükemmel bir şekilde gösterecektir. Ne dersin? Deneyelim mi?” Söylediklerine karşılık sadece ağzım açık kalakalmışken bluzu elime tutuşturdu.
Wilhelm... vampir Wilhelm Donovan, şu an odamda ve bana bir bluz uzatmaktaydı. Ve ben... bu bluzu genelde sahil kenarlarında giyen ben, şimdiyse okul için mi giyecektim, sadece iki saatlik bir ders için mi? Özellikle de hiçbir şey giymeden sadece bu bluzu giyerek dışarıya çıkacaktım öyle mi?
“İmkânı yok!” dedim. Wilhelm sırıtarak bir adım daha yaklaşıp kulağıma fısıldadığında elimdeki bluzu sıkmıştım, gözlerim kapalı bir şekilde.
“İmkânı var, bluzu giy ve bana mükemmelliğini göster. Yoksa… giymeye cesaretin mi yok? Bu güzelliğe ve mükemmel oran vücuda daha fazla işkence etme, güzelim.” İç çekerek Wilhelm’i ittirdikten sonra yan odanın yolunu tuttum.
“Tamam, sen kazandın, bekle burada! Giyinip geleceğim. Ve sen de beni korkak itham ettiğin sözlerini geri alacaksın!” Wilhelm teslim olurcasına iki elini de yukarı kaldırdıktan sonra sırıtmış ve sonrasında da bir eliyle bana kapıyı göstermişti.
“Bekleyeceğim,” dedi ardından. Ve ben de Wilhelm’i odamda bırakıp Emery’in odasına geçtikten sonra hızlıca üstümdekileri çıkarıp bluzu giydim. Ayna karşısında kendime bakındıktan sonra bu renkli, arkadan boyundan bağlama detaylı, göğüs ve sırt dekolteli bluzun aslında giydiğim bol paça açık mavi renk kot pantolonla nasıl yakıştığını daha bugün öğrenmiştim.
Gerçekten yakışmıştı. Mükemmeldi. Tek sorun bağlama detayının iplerinin gevşemesi ve bozuluşuydu. Kaç ay öncesinden kalma yamuk yumuk bir bağlama stiliydi bu? En son ne zaman giymiştim bu bluzu, hiç hatırlamıyordum bile. Büyük ihtimal bir akşam sahile inerken giymiş ve rastgele bağlamıştım.
Oflayarak ayna karşısında bağcığı çözüp tekrardan bağlamaya çalıştığımda kaç dakika geçtiğinin bile farkına varamamıştım.
Bir türlü olmamıştı, başaramamıştım. Bana yardım edecek bir Emery de yoktu çevremde.
Tek… bir tek Wilhelm vardı yardım edebilecek.
Sadece Wilhelm…
Daha bluzu bana nasıl giydirdiğini bile anlayamadığım adamdan şimdi de arkasını bağlamak konusunda yardım isteyecektim. Yardım edeceğine ise emindim. Bunu bana giydiren şahsiyet, benimle oynarcasına bluzun bağlanma noktalarıyla da oynayacak ve ardından da onları bağlayacaktı.
Ama içimde birikmiş tek bir sorun vardı, önemli bir soru!
Vampir Wilhelm Donovan, telkin edilemez bu kızı nasıl bu kadar hızlı okul için uygunsuz olan bluzu giymede ikna edebilmişti?
Ben bu bluzu güneşlenirken veya sahil yürüyüşlerimde giyerken okul için giyecektim, peki ya neden?
Vampir Wilhelm Donovan'ın isteği üzerine mi yoksa bunu gerçekten beğendiğim ve onun sayesinde kombinlemesini yapabildiğim için miydi?
Çünkü aynaya baktığımda gördüğüm tek şey, ne kadar güzel oluşum ve bluzun üstüme ne kadar güzel oturduğuydu!
Odanın kapısını açıp yan odaya doğru ilerlemeye başladığımda biraz buruktum. Arkamdaki bağcıklar sırtıma vura vura içeri girerken Wilhelm beni baştan aşağıya süzmüştü adeta. Sonrasında ise bir anda yanıma ışınlanırcasına tek bir adımında geldiğimde tüylerim ürpererek kalakalmıştım olduğum yerde.
Wilhelm’in elleri bir anda saçlarıma gidip ittirdiğinde daha ben söze bile girmeden boynumdaki bağcığı bağlamak için harekete geçmişti çoktan.
“Ne kadar güzel ve narinsin sen böyle...” dedi, adeta mırıldanıyordu.
“Geç… derse geç kalacağım.” diyerek söze girmeye çalıştım, sesim sadece mırıltıyla çıkmışken onun mırıltıları da kulaklarıma dolmaktaydı. Eli başımı yukarı doğru kaldırdığında “Kalamazsın…” dedi kendinden emin bir ses tonu ile. Saçlarımın kokusunu buram buram aldığı derin nefeslerle içine çekerken kesik kesik aldığım nefesler onun bu davranışlarına eşlik etmekteydi.
“Yapma…” Yapma diyebildim sadece.
“Neyi?” O ise sadece tek bir kelime ile cevap vermişti bana.
“Bunu işte…” Ve ardındansa devam ettim.
“Beni etkilemeyi bırak…” diyerek bağırırcasına sitem ettim. Kahkahası kulaklarıma dolduğunda kulağıma eğilerek fısıldadı.
“Elimde değil… Kapıldım sana gidiyorum. Elinden geliyorsa… sen durdur beni. Aksi takdirde… bu iş şu karşında gördüğün yere kadar gidebilir.” Söylediği şeylerle birlikte gözlerimi açtığımda tam karşımda duran yatağı görmüştüm, yatağımı.
Wilhelm’in bu sözlerinden sonra nefesimi bir hışımda verircesine ortama bıraktım ve onu kendimden dirseğimle karnına vurup ittirerek uzaklaştırdım.
Vampirdi işte.
Benden çok damarlarımda akan kanıma yükselirdi.
O yüzden… O bana kapılsa dahi… Wilhelm’e kapılıp gidemezdim; bu asla gerçekleşmemeliydi! Ve asla da gerçekleşmeyecekti!
‘’O halde… Gidelim mi?’’ diye sordu, sesleri hâlâ kulaklarımda dağılıp giderken. Büyüleyici sesi bütün vücudumu adeta etkisi altına alırken!
Wilhelm tekrar eğilip kulağıma fısıldadığında onu başımla onayladım. Elleri hızla belimi sarmıştı. Bir sonraki hamlesi ise hızı ile beni okul bahçesine götürmek olmuştu. Her şey gözlerimin önünden kayıp giderken, çok kısa sürede kendimi okul bahçesine varmış bir konumda buldum. Ve bu sefer ne baş dönmesi ne de mide bulanması vardı üzerimde. Hiçbir şey yaşamamıştım. Çünkü aklımdaki karmaşa ve anlık odak problemim her şeyi geciktirmişti. Çünkü tek düşündüğüm bu hıza uyum sağlamak değildi.
Ve hayır, bu alışma da değildi!
Sadece kafamı kurcalayan şeyler beni, şu anki halimi düşünmemi engellemiş; haliyle de midemi bulandırmamıştı. Işık hızında okul bahçesine varmıştık. Sapasağlam, baş ağrısı ve mide bulantısı çekmeden.
‘’Teşekkür ederim.’’ dedim; içtenlikten uzak mıydı bu teşekkürüm, bilmiyordum, bunun bilgisine henüz sahip değildim.
Wilhelm’e teşekkür ederek onun kolları arasından çıktıktan hemen sonra yüzümü ona döndüm. Gözleri kapalıydı ama ben ondan tarafa döndüğüm an gözlerini açıvermişti. Gülümseyerek saçlarımın uçlarına dokundu. Sonrasında da tekrar gözlerime bir bakış atarak sırıttı.
‘’Lafı bile olmaz, her zaman.’’ Wilhelm’i başımla onayladıktan sonra gülümseyerek geriye doğru bir adım attım ve cebimdeki telefonu çıkarıp saate baktım. On beş dakika kalmıştı ders başlangıcına. Hızlıca dersliğin yolunu tuttuğunda Emery beni orada beklemekteydi. Wilhelm’i görür görmez tamamıyla unuttuğum şu en yakın arkadaşım olan Emery!
‘’Hey! Kahve almaya gidip nereye kayboldun böyle!? İki gündür beni ektiğinin farkında mısın!? Ayrıca… Bu üstündeki… Dur bir dakika, yurda mı gittin!?’’ Emery’in ardı ardına sorduğu bu sorular karşısında sadece yanına oturup çantamdaki defterle kalem kutumu çıkardım.
‘’Kahve sırasında çocuğun teki üstüme kahve dökünce doğrudan yurdun yolunu tuttum, kusura bakma, haber de veremedim.’’ Emery hızlıca olumlu bir şekilde başını salladı.
‘’Evet, haber vermedin!’’ İç çekerek bakışlarımı cama kaydırdığımda bahçede Wilhelm’i görmüştüm. Yanında sarışın bir kızla.
Jenna’yla!
Ne oluyordu!?
Nereden tanışıyorlardı!?
Ne konuşuyorlardı!?
En önemlisi de bu neden benim umurumdaydı!?
‘’Hey, beni dinliyor musun sen!?’’ Emery’in sözlerine aldırış etmeden camı izlemeye devam ederken Jenna sert bir biçimde Wilhelm’i ittirmiş, ardındansa bağırmaya devam etmişti. Sonrasında Wilhelm ise sadece bakışlarını başka bir tarafa yöneltip kontrolsüzce sırıtmıştı. Çevirdiği başını biraz daha yukarıya taşıdığında gözleri de beni bulduğunda kendisine öylece bakakalmıştım.
Hissetmiş miydi?
Nasıl hissetmişti?
Hissedebilir miydi?
Vampir özelliklerine bu da mı dâhildi!?
Bakışlarımı Jenna da bu tarafa dönmeden önce Emery’e çevirdiğimde artık bahçede ne olup bittiğini bilmiyordum. Zaten bilmiyordum ama görmekle yetiniyordum. Şimdi ise artık görmeyi de tercih etmiyordum.
‘’Kim o çocuk?’’ Hı? Cevap tek bir kelime olsa işte tam olarak bu olurdu.
‘’Hangi çocuk?’’ Emery’in sorusuna soruyla karşılık vermemin hemen ardından beni fena halde şaşırtan şu sözleri sarf etmesi bir olmuştu.
‘’Seni bu hale getiren.’’ Emery’in söylediklerinden gerçekten bir gram dahi bir şey anlamıyordum.
‘’Ne? Anlamıyorum Emery!’’ Emery bu tepkime kahkahayı patlattığında sadece bir cevap vermesi için beklemekteydim, şaşkınca.
‘’Kızım, sen besbelli âşık olmuşsun! Dün geceki partide buldun birini, değil mi!? Sabah da onun evinden gelmiştin? O bırakmıştır kesin, ah keşke camda bekleseydim! Görürdüm şu arkadaşımı salak eden çocuğu!’’ Emery’in sözlerine olumsuzca baş sallarken o sadece gülmeye devam etmekteydi.
Bilmiyordu ki başımda büyük bir derdin, büyük bir yükün olduğunu; ortada koskoca bir sırrın var olduğunu!
Aslında bilmek de istemezdi kimse böyle bir şeyi.
Ama ben…
Ben bir şekilde, aptalca öğrenmiştim koca dev sırrı.
Wilhelm, vampirler ve avcılar…
Başım bir gün gerçekten büyük bir belaya girecekti, hissedebiliyordum.
Hisselerime her zaman güvenebileceğimi de biliyordum.
İçime doğan gerçekleşirdi. Sadece zamanını tam olarak kestiremiyordum işte.
...
Yeni bir gün.
Yeni bir başlangıç.
Yeni bir gün işte, tam olarak yeni bir başlangıç, yeni bir olaylar irdelemesiydi.
Bugün günlerden her zamanki gibi okul!
Yeni bir okul gününde beni ne bekliyordu, bilmeden tekrardan kalkmıştım bu yanaktan. Ve canımı sıkan o okulun, üniversitenin tekrar yolunu tutmak üzereydim.
Tam olarak bir saat içinde!
Ve evet! Bugün de kahvaltı yoktu, anlaşılan.
‘’Emery, hadi ama uyan! Bir saat kaldı, hazırlanıp gitmemiz gerek.’’ Emery uykulu gözleriyle gözlerini ovuşturarak yataktan doğrulduğunda, ben de gardırobu açarak içinde araştırma yapmaya başlamıştım.
Askıdaki beyaz yanları şerit modelli şortlu tenis eteğine benzer bir kloş eteği alıp yatağa bıraktıktan sonra üstüme bir şeyler seçmek adına ikinci keşfime çıkmıştım ki Emery’in hâlâ daha uyanmadığını fark ettiğimde hızlıca onun odasına hızlı bir geçiş yaparak üstüne atladım.
‘’Şaka mısın, kızım sen! Hadisene ama!’’ Emery’in üstündeki yorganı atıp hızlıca kollarından tutup onu kaldırdığımda en sonunda gülerek gözlerini açmıştı.
‘’Bak seni burada bırakıyor ve hazırlamaya geçiyorum sakın bir daha uyuma!’’ Emery’i bu sözleri söyledikten sonra odasında tekrar yalnız başına bıraktıktan hemen sonra odama geçerek giyinmeye başladım. Siyah bir beyaz baskılı bir tişört geçirip altına da eteğimi giydiğimde ayna karşısına geçmiştim.
‘’Çok mu sade olmuştu?’’
O an aklımda bütün düşünceler uçuşmaya başlamıştı bile.
‘’Bu güzelliğe ve mükemmel oran vücuda daha fazla işkence etme güzelim.’’
‘’Sen farklısın!’’
Sen farklısın derken neyi ima ettiği, vücudum hakkında söyledikleri… Her şey, her söyledikleri aklımı kurcalarken Emery’in odama dalmasıyla düşüncelerimden ayrılmam bir olmuştu.
‘’Maşanı alıyorum.’’ Emery makyaj masasının üstündeki maşayı alıp banyonun yolunu tuttuğunda bende aynada kendime bir bakış daha attım. Emery siyah mini çan etek üstüne beyaz bir büstiyer giymişti. Saçlarını da dalgalı bir saç yapacağına emindim. Ben ise… Tişört etek uyumsuzluğumla aynaya bakınıyordum.
Hızlıca gardırobuma ilerleyerek tişörtü üstümden çıkarıp attım ve askıları birer birer gözden geçirdim. Mor ince bir askılı bluz bulduğumda hızlıca onu üstüme geçirdikten sonra başka mor bir uzun kollu önden bağlayabileceğim bir bluz kadar incecik hırka alarak üstüme aldıktan sonra makyaj masama oturdum. Bu modele dümdüz saç güzel giderdi. Saçlarımı düzleştirip arkamda salık bıraktıktan hemen sonra da makyajımı yapardım. Ama unuttuğum bir şey vardı tabii. Ki o da maşanın Emery’de oluşuydu.
Artık bende işe makyajla başlayacaktım. Hızlıca başlangıcı yaptıktan hemen sonra gözlerime lila bir göz farını göz kapaklarıma sürdükten sonra daha koyu tonlarda bir göz kalemi ile eyeliner çekerek maskaraya geçtim.
Maskaramı da hallettikten sonra dudak kenarlarıma mor bir dudak kalemi sürdüm. Sonrasında da koyu bir tondaki rujumla dudak kalemimi yedirdikten ve dudaklarıma renk kattıktan sonra lipglossla üstünden geçtim. Artık dudaklarım da gözlerim de parlamaktaydı. Şimdiyse son bir rötuş vardı. Allık! Hafif renk vermesi için toz allığı fırçaya yedirdikten sonra yanaklarıma da fırçadaki boyayı yedirdim. Aslında şakaklarıma ve elmacık kemiklerimin üstüne aydınlatıcı taşlar da yapıştırabilirdim. İki tane lila rengi ve altın rengi taşları arka arkaya yapıştırdıktan sonra tamamen hazırdım. Sırada ise saç yapma vaktiydi.
…
Emery en sonunda banyodan çıktığında rahat bir nefes vermiştim. Emery yanıma kadar gelip maşayı elime verdiğinde gözleri üstümdeydi. Baştan aşağı beni süzdükten sonra gülümsedi. Ben onun bu bakışlarına anlam veremesem de çok kısa sürmüştü bu sorun.
‘’Her zaman bana laf söylersin ama bugün benden bir farkın yok, şaşırdım doğrusu. Kim bu şanslı kişi ne zaman öğreneceğim?’’ Sorduğu bu soruyla tükürüğüm bir anda boğazıma kaçtığında ve öksürmeye başladığımda Emery hızlıca mutfaktan bir su alarak yanıma geldi.
‘’Al iç şunu, iyi misin?’’ Olumluca başımı sallayıp elindeki suyu alıp içtikten sonra hemencecik kendimi açıklamaya çabaladım. Ama pek de bir başarılı olduğum da söylenemezdi.
" Ne, biri olmasına gerek mi var? Sadece çok sade gelmişti. Değiştirdim. Hepsi bu. " Sözlerimden sonra Emery kafasını salladı.
‘’Anladım bugün havandasın demek. Güzel o zaman birkaç eksikliği tamamlamama izin ver Adelia.’’ Emery bu sözlerini söyledikten hemen sonra beni sırtımdan ittirip makyaj masasına oturttuktan sonra maşa ile saçlarıma şekil vermeye başlamış sonrasında da çekmeceyi açarak bir kutuyu önüme çıkardı.
‘’İşte! Bir kolye, küpe ve birkaç tane de yüzük. Seç beğen al.’’ Kutunun içindeki şeylere bakarken gözlerimi aynaya çevirdim. Oradan doğru Emery’in bakışlarını yakaladıktan sonra söze girmiştim.
‘’Ne gerek vardı bunlara Emery?" Emery hızlıca kutudan bir şeyler çıkararak gülümsemişti.
‘’Lütfen, stilistin benim. Bugün seni en güzel şekilde okula yollamak bana düşer! ‘’ Emery sanki bugünü bekliyormuş gibi bir de boynuma bir kolye taktığında aynada şu an ki halime bir göz attım.
Altın sarısı ay şeklinde kolye ucu bulunan bir kolyeydi. Gülümseyerek Emery’e döndüğümde o beş tane yüzük uzatmıştı avuçlarının içinde.
Gülümseyerek iki eklem yüzüğünü parmaklarıma taktıktan sonra kutudan son olarak bir altın sarısı halka küpe alıp taktıktan sonra artık tam olarak tamamen hazırdım.
Okul vakti gelip çatmıştı ve artık gitmeliydik.
Emery de son olarak makyajını bitirdiğinde üniversitenin yolunu da tutabilmiştik sonunda.
Okula geldiğimizde herkes dersliklere yönelmekteydi. Bizde Emery ile aynı şekilde ben de kendi dersimize gitmiştik. Yine sıkıcı mı sıkıcı bir ders bizi bekliyordu. Ders bittikten sonra da her zamanki gibi kendimizi kantine atmayı ve bir şeyler yemeyi düşünüyorduk. Ardındansa tekrar bir ders bizi bekliyordu. Sonrasında ise boştaydık, doğruca yurdun yolunu tutacaktık.
Yoğun bir ders saatinin ardından kantine doğru inmek için sınıftan Emery ile birlikte çıktığımda koridorda tanıdık bir silüetle karşılaşmıştım, tekrar! Emery’i kantine yollayıp ben de silüetin peşinden gidecektim ki o an düşüncemden farklı bir durum gelişmişti.
Emery gitmiş ve ben de silüetin tam peşinden gidecektim ki arkamda beliren Wilhelm’e ait olan soğuk bir nefesle bir anda irkildim. Ani reflekslerle korktuğumu çok belli etmiş olmalıydım ki Wilhelm 'in dudakları alttan alttan kıvrılmıştı. O bana gülerken ben ise sadece göz devirmekle yetinebilmiştim.
"Şunu yapmayı ne zaman keseceksin!" Bunalmış tavrımla sorduğum bu soruya Wilhelm sırıtarak cevap vermişti.
‘’Bakıyorum da birileri sözlerimi ciddiye alıyor.’’ Bu istediğim cevaptan tamamen farklı bir cevaptı. Bambaşka bir konuya aitti. Benim ve kıyafetlerimle ilgiliydi!
Gözleriyle beni yiyecek gibi süzdükten sonra eliyle boynuma sürtündü. Oradaki saçlarımı omzumun arkasına attıktan sonra boynumu okşamaya başlamıştı.
" Şunu yapmayı da cidden kesmelisin." dedim. Bu sözlerim onu sadece güldürmüştü.
‘’Neden?’’ Neden diye sormuştu mu gerçekten? Ve sonrasında da kendi kendini cevaplamıştı şu sözleri sarf ederek: ‘’ Ah doğru, cevabını vermiştin. Etkiliyormuşum seni.’’
Gözlerim açılabilecek en uç noktaya kadar geldiğinde Wilhelm sadece sırıttı.
Şaşkınlıkla sadece karşısında durmakla yetinebilmişken hızlıca etkisinden çıkarak boğazımı temizledim ve boynumda okşamalarına devam eden elini ittirdim.
O an ne yapsam diye düşünürken bana yakın hatta dibime kadar girmiş olan Wilhelm'i tekrardan ittirdim.
‘’Şunu yapmayı keser misin? Dönüp etrafına bir baksana!’’ Çevremizde bulunan üçlü bir kız arkadaş grubunun dedikodu malzemesi idik. Bize dik dik bakıyorlar ve kendi aralarında fısıldıyorlardı. Wilhelm de benim baktığım yöne dönüp kızlara bir süre dik dik bakmaya başladıktan sonra tekrardan geri bana dönmüş ve o bırakmadığı sırıtmasını tekrardan yapmıştı.
‘’Rahatsız olduğunu bilsem daha önce davranırdım. Ne diyorsun, gidelim mi? Işık hızında hem de!’’ Wilhelm’in bu sözleri bana ilk defa düzgü bir şey olarak gelmişti ve onun bu teklifini kabul etmiştim.
" Çok konuşmayıp yapman gerekeni yapsan iyi edersin." dedim değişen ses tonumla. Ben ilk defa ışık hızında gitme isteği içerisine bürünmüştüm. Wilhelm ise ilk defa bu yeteneğini kullanmamıştı.
İnsanlar vardı etrafta ve ilk defa bu Wilhelm’in umurunda olacaktı ki bahçeye gidene kadar hazırda bekletmişti güçlerini. Elimi eli arasına alıp bina çıkış kapısına doğru beni yönlendirdiğinde sadece peşinden gitmekteydim. Ne itiraz edebilmiştim ne de fiziksel açıdan karşı koyabilmiştim.
... bunu da detaylıca yazım ve noktalama kurallarını dikkate alarak düzelt tdkye göre olsun
Metni TDK yazım ve noktalama kurallarına göre düzeltilmiş haliyle aşağıda bulabilirsiniz:
‘’Şaka mısın, kızım sen! Hadisene ama!’’ Emery’in üstündeki yorganı atıp hızlıca kollarından tutup onu kaldırdığımda, en sonunda gülerek gözlerini açmıştı.
‘’Bak, seni burada bırakıyor ve hazırlamaya geçiyorum. Sakın bir daha uyuma!’’ Emery’i bu sözleri söyledikten sonra odasında tekrar yalnız başına bıraktıktan hemen sonra odama geçerek giyinmeye başladım. Siyah, beyaz baskılı bir tişört geçirip altına da eteğimi giydiğimde, ayna karşısına geçmiştim.
‘’Çok mu sade olmuştu?’’
O an aklımda bütün düşünceler uçuşmaya başlamıştı bile.
‘’Bu güzelliğe ve mükemmel orana vücuda daha fazla işkence etme, güzelim.’’
‘’Sen farklısın!’’
Sen farklısın derken neyi ima ettiği, vücudum hakkında söyledikleri… Her şey, her söyledikleri aklımı kurcalarken, Emery’in odama dalmasıyla düşüncelerimden ayrılmam bir olmuştu.
‘’Maşanı alıyorum.’’ Emery, makyaj masasının üstündeki maşayı alıp banyonun yolunu tuttuğunda, ben de aynada kendime bir bakış daha attım. Emery, siyah mini çan etek üstüne beyaz bir büstiyer giymişti. Saçlarını da dalgalı bir saç yapacağına emindim. Ben ise… Tişört-etek uyumsuzluğumla aynaya bakınıyordum.
Hızlıca gardırobuma ilerleyerek tişörtü üstümden çıkarıp attım ve askıları birer birer gözden geçirdim. Mor ince bir askılı bluz bulduğumda, hızlıca onu üstüme geçirdikten sonra başka mor bir uzun kollu, önden bağlayabileceğim bir bluz kadar incecik hırka alarak üstüme aldım ve makyaj masama oturdum. Bu modele dümdüz saç güzel giderdi. Saçlarımı düzleştirip arkamda salık bıraktıktan hemen sonra da makyajımı yapardım. Ama unuttuğum bir şey vardı tabii ki o da maşanın Emery’de oluşuydu.
Artık ben de işe makyajla başlayacaktım. Hızlıca başlangıcı yaptıktan hemen sonra gözlerime lila bir göz farını göz kapaklarıma sürdükten sonra daha koyu tonlarda bir göz kalemi ile eyeliner çekerek maskaraya geçtim.
Maskaramı da hallettikten sonra dudak kenarlarıma mor bir dudak kalemi sürdüm. Sonrasında da koyu bir tondaki rujumla dudak kalemimi yedirdikten ve dudaklarıma renk kattıktan sonra lipglossla üstünden geçtim. Artık dudaklarım da gözlerim de parlamaktaydı. Şimdiyse son bir rötuş vardı: Allık! Hafif renk vermesi için toz allığı fırçaya yedirdikten sonra yanaklarıma da fırçadaki boyayı yedirdim. Aslında şakaklarıma ve elmacık kemiklerimin üstüne aydınlatıcı taşlar da yapıştırabilirdim. İki tane lila rengi ve altın rengi taşları arka arkaya yapıştırdıktan sonra tamamen hazırdım. Sırada ise saç yapma vaktiydi.
…
Emery en sonunda banyodan çıktığında rahat bir nefes vermiştim. Emery yanıma kadar gelip maşayı elime verdiğinde gözleri üstümdeydi. Baştan aşağı beni süzdükten sonra gülümsedi. Ben onun bu bakışlarına anlam veremesem de, bu sorun çok kısa sürmüştü.
‘’Her zaman bana laf söylersin ama bugün benden bir farkın yok, şaşırdım doğrusu. Kim bu şanslı kişi, ne zaman öğreneceğim?’’ Sorduğu bu soruyla tükürüğüm bir anda boğazıma kaçtığında ve öksürmeye başladığımda, Emery hızlıca mutfaktan bir su alarak yanıma geldi.
‘’Al, iç şunu. İyi misin?’’ Olumlu bir şekilde başımı sallayıp elindeki suyu alıp içtikten sonra hemencecik kendimi açıklamaya çabaladım. Ama pek de başarılı olduğum söylenemezdi.
"Ne, biri olmasına gerek mi var? Sadece çok sade gelmişti. Değiştirdim. Hepsi bu." Sözlerimden sonra Emery kafasını salladı.
‘’Anladım, bugün havandasın demek. Güzel, o zaman birkaç eksikliği tamamlamama izin ver, Adelia.’’ Emery bu sözlerini söyledikten hemen sonra beni sırtımdan ittirip makyaj masasına oturttuktan sonra maşa ile saçlarıma şekil vermeye başlamış, sonrasında da çekmeceyi açarak bir kutuyu önüme çıkardı.
‘’İşte! Bir kolye, küpe ve birkaç tane de yüzük. Seç, beğen, al.’’ Kutunun içindeki şeylere bakarken gözlerimi aynaya çevirdim. Oradan doğru Emery’in bakışlarını yakaladıktan sonra söze girmiştim.
‘’Ne gerek vardı bunlara, Emery?" Emery hızlıca kutudan bir şeyler çıkararak gülümsemişti.
‘’Lütfen, stilistin benim. Bugün seni en güzel şekilde okula yollamak bana düşer!’’ Emery, sanki bugünü bekliyormuş gibi bir de boynuma bir kolye taktığında, aynada şu anki halime bir göz attım.
Altın sarısı ay şeklinde kolye ucu bulunan bir kolyeydi. Gülümseyerek Emery’e döndüğümde, o beş tane yüzük uzatmıştı avuçlarının içinde.
Gülümseyerek iki eklem yüzüğünü parmaklarıma taktıktan sonra kutudan son olarak bir altın sarısı halka küpe alıp taktıktan sonra artık tam olarak tamamen hazırdım.
Okul vakti gelip çatmıştı ve artık gitmeliydik.
Emery de son olarak makyajını bitirdiğinde, üniversitenin yolunu da tutabilmiştik sonunda.
Okula geldiğimizde herkes dersliklere yönelmekteydi. Biz de Emery ile aynı şekilde ben de kendi dersimize gitmiştik. Yine sıkıcı mı sıkıcı bir ders bizi bekliyordu. Ders bittikten sonra da her zamanki gibi kendimizi kantine atmayı ve bir şeyler yemeyi düşünüyorduk. Ardındansa tekrar bir ders bizi bekliyordu. Sonrasında ise boştaydık, doğruca yurdun yolunu tutacaktık.
Yoğun bir ders saatinin ardından kantine doğru inmek için sınıftan Emery ile birlikte çıktığımda, koridorda tanıdık bir silüetle karşılaşmıştım, tekrar! Emery’i kantine yollayıp ben de silüetin peşinden gidecektim ki o an düşüncemden farklı bir durum gelişmişti.
Emery gitmiş ve ben de silüetin tam peşinden gidecektim ki arkamda beliren Wilhelm’e ait olan soğuk bir nefesle bir anda irkildim. Ani reflekslerle korktuğumu çok belli etmiş olmalıydım ki Wilhelm'in dudakları alttan alttan kıvrılmıştı. O bana gülerken, ben ise sadece göz devirmekle yetinebilmiştim.
"Şunu yapmayı ne zaman keseceksin!" Bunalmış tavrımla sorduğum bu soruya Wilhelm sırıtarak cevap vermişti.
‘’Bakıyorum da birileri sözlerimi ciddiye alıyor.’’ Bu istediğim cevaptan tamamen farklı bir cevaptı. Bambaşka bir konuya aitti. Benim ve kıyafetlerimle ilgiliydi!
Gözleriyle beni yiyecek gibi süzdükten sonra eliyle boynuma sürtündü. Oradaki saçlarımı omzumun arkasına attıktan sonra boynumu okşamaya başlamıştı.
"Şunu yapmayı da cidden kesmelisin." dedim. Bu sözlerim onu sadece güldürmüştü.
‘’Neden?’’ Neden diye sormuştu mu gerçekten? Ve sonrasında da kendi kendini cevaplamıştı şu sözleri sarf ederek: ‘’Ah doğru, cevabını vermiştin. Etkiliyormuşum seni.’’
Gözlerim açılabilecek en uç noktaya kadar geldiğinde, Wilhelm sadece sırıttı.
Şaşkınlıkla sadece karşısında durmakla yetinebilmişken, hızlıca etkisinden çıkarak boğazımı temizledim ve boynumda okşamalarına devam eden elini ittirdim.
O an ne yapsam diye düşünürken, bana yakın, hatta dibime kadar girmiş olan Wilhelm'i tekrardan ittirdim.
“Şunu yapmayı keser misin? Dönüp etrafına bir baksana!” Çevremizde bulunan üçlü bir kız arkadaş grubunun dedikodu malzemesi idik. Bize dik dik bakıyorlar ve kendi aralarında fısıldıyorlardı. Wilhelm de benim baktığım yöne dönüp kızlara bir süre dik dik bakmaya başladıktan sonra, tekrardan geri bana dönmüş ve o bırakmadığı sırıtmasını tekrardan yapmıştı.
“Rahatsız olduğunu bilsem daha önce davranırdım. Ne diyorsun, gidelim mi? Işık hızında hem de!” Wilhelm’in bu sözleri bana ilk defa düzgün bir şey olarak gelmişti ve onun bu teklifini kabul etmiştim.
“Çok konuşmayıp, yapman gerekeni yapsan iyi edersin.” dedim değişen ses tonumla. Ben ilk defa ışık hızında gitme isteği içerisine bürünmüştüm. Wilhelm ise ilk defa bu yeteneğini kullanmamıştı.
İnsanlar vardı etrafta ve ilk defa bu, Wilhelm’in umurunda olacaktı ki bahçeye gidene kadar hazırda bekletmişti güçlerini. Elimi, eli arasına alıp bina çıkış kapısına doğru beni yönlendirdiğinde, sadece peşinden gitmekteydim. Ne itiraz edebilmiştim ne de fiziksel açıdan karşı koyabilmiştim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.02k Okunma |
15.4k Oy |
0 Takip |
135 Bölümlü Kitap |