122. Bölüm

116: SANCILAR VE HORMONLAR

Eda
selinayeda_x

-Düzenlenmiştir

SANCILAR VE HORMONLAR

İkinci gün daha hazırlıklı gittim. Emery’nin sevdiği müziği getirdim. Onun favori şarkılarını çaldım, sesimi hafifçe yükselterek şarkılara eşlik ettim. Gözlerinde en ufak bir kıpırtı olup olmadığını görmek için gözlemledim, ama o hâlâ aynıydı.

Bu sefer ona karnımdaki bebeğimden bahsettim. "Bir bebeğim olacak, Emery," dedim yumuşak bir sesle. "Senin de bu çocuğun hayatında olmanı istiyorum. Onun teyzesi olarak yanında olmanı."

Bu sözler bir nebze olsun gözlerinde bir titreşim yaratır mı diye bekledim, ama sonuç yine aynıydı. İçimden geçen duyguların ağırlığı beni ezse de, her gün olduğu gibi pes etmeden devam ettim.

Üçüncü gün, ona sevgiyle yaklaştım. Belki de ona olan bağlılığım, ona hissettirdiğim güven, zamanla bir fark yaratırdı. Yanına oturdum, elini nazikçe tuttum ve ona fısıldamaya başladım. "Seni hep sevdik Emery, beni ve aileni hatırla. Biz senin aileniz. Wilhelm ve Nina seni kullandı, seni yanlarına çekip bizden kopardılar. Ama biz, senin gerçek ailen, seni geri istiyoruz."

Emery’nin yüzüne yaklaştım ve ona sevgi dolu sözcükler fısıldamaya başladım. Ona eski dostluğumuzdan, birlikte gülüp eğlendiğimiz zamanlardan, birbirimize verdiğimiz sözlerden bahsettim. Sevginin ve bağlılığın gücünü kullanarak onu çekmeye çalışıyordum. Onun içindeki o eski Emery’e ulaşabilmek için her şeyi deniyordum. Sesimdeki yumuşaklık, ona olan sevgimi gösteriyordu.

Günler geçtikçe sabrım daha da zorlanıyordu. Fakat her gün daha fazla zaman geçiriyor, daha fazla konuşuyor, onun içindeki o ışığı yeniden yakabilmek için çabalıyordum. Dördüncü gün, Wilhelm ve Nina’nın onu nasıl manipüle ettiğini, ona nasıl yalanlar söylediklerini daha derinlemesine anlattım. Bu iki kişinin onun hayatını kararttığını, onları geride bırakmasının ne kadar önemli olduğunu söyledim. "Sen onların oyuncağı değilsin, Emery. Biz seni seviyoruz ve seni geri istiyoruz."

Beşinci gün, ona hayatımdaki en değerli şeylerden bahsettim: karnımdaki bebekten, Tyler’dan, kurduğumuz yeni aileden. Ona, hayatımızda onun da bir yeri olduğunu hissettirmeye çalıştım. "Senin bir yerin var, Emery. Bizim hayatımızda senin de bir yerin var. Bu bebek seni tanısın istiyorum."

Her seferinde yüzünde en ufak bir ifade değişikliği arıyordum. Gözlerindeki donukluğu, hareketsizliğini çözmeye çalışıyordum. Ama yine de o eski Emery’nin izleri hâlâ uzak görünüyordu.

Sonunda altıncı gün geldiğinde, sabahın erken saatlerinde yanına gittim. Ona bu kez daha doğrudan yaklaştım. "Beni duyuyorsun, değil mi Emery?" dedim, gözlerinin içine bakarak. "Beni duyuyorsun ve içindeki savaşı veriyorsun. Wilhelm ve Nina sana yalan söylediler, seni manipüle ettiler. Ama sen onlardan daha güçlüsün. Seni seviyorum, Emery. Hepimiz seni seviyoruz. Lütfen geri dön."

Bir an, gözlerinde bir kıpırtı gördüm. O an içimde bir umut ışığı yandı. Belki de onu geri getirmeye yaklaşıyordum. Ellerini tuttum, biraz daha sıkı bir şekilde. "Bizi bırakma. Senin için buradayım, hep buradaydım. Seni kaybetmeyeceğim."

Ve o an, Emery’nin gözlerinde bir şeyler değişti. Bir anlığına da olsa, o eski tanıdık bakış gözlerine geri döndü. Dudakları hafifçe titredi, gözlerinde bir şeyler kırılıyordu. "Adelia…" diye fısıldadı, sesi zayıf ve boğuk olsa da, sonunda bana döndü. "Ben… ne oldu bana?"

Gözlerimden yaşlar dökülürken, ona sarıldım. "Seni geri getirdim," diye fısıldadım, kalbim sevinçle dolup taşarken. ‘’Geri döndün!’’

Emery’i geri getirme süreci beklediğimden çok daha zorlu geçmişti, ama sonunda başarmıştım. Günler boyunca ona anlattığım şeyler, ona fısıldadığım sevgi sözcükleri, hatırlattığım anılar... Hepsi bir araya gelerek onu eski hâline döndürmeye yetmişti. O artık bizimleydi.

Emery'nin gözlerinde o eski tanıdık bakışları gördüğümde, içimde bir şey kırıldı, aynı anda ise o kırıklığın yerini tarifsiz bir sevinç aldı. Onu geri getirmeyi başarmıştım. "Emery," diye fısıldadım, gözlerimden yaşlar dökülerek. O an dünyanın en güzel mucizesini yaşamış gibiydim. Ellerimi bıraktığında ise Tyler yanıma yaklaştı. İkimizin göz göze gelmesiyle birlikte kalbimde bir başka karışık duygu belirdi. Emery’nin odasında başardıklarımın mutluluğu içimde yankılanıyordu ama Tyler’ın orada oluşu başka bir karmaşaya işaret ediyordu.

Tyler’ın eli omzuma hafifçe dokundu. "Adelia, gel, dinlenmelisin," dedi. Sesindeki yumuşaklık ve sabır, içimdeki yorgunluğun farkında olduğunu hissettiriyordu. Emery’nin yanında geçirdiğim saatler, günler… Artık bedenim pes etmek üzereydi ama ruhum zaferin tatlı hissiyle dinlenmek yerine savaşmaya devam etmeye hazır gibiydi.

Tyler, koluma daha sıkı bir şekilde dokundu ve beni yavaşça odadan dışarı çıkardı. Yorgun bacaklarım Tyler’ın desteğiyle adım atarken, içimdeki karmaşık duygular bir araya gelip kaynayan bir kazana dönüyordu. O an hissettiğim şey, sadece zaferin sarhoşluğu değildi. Tyler’a karşı hissettiğim karmaşık bir kırgınlık da vardı, ki bu kırgınlık onun omzuna yaslandığımda beni aniden durdurdu.

Ona sarıldım, kollarım bedenine sıkıca sarıldı. İçimde sevgi vardı, ona duyduğum o tanıdık hisler... Ama aynı zamanda derin bir hayal kırıklığı. Onu geri ittiğimde, yüzünde beliren şaşkınlık ve üzüntü, beni neredeyse tekrar ona geri çekilmek zorunda bırakıyordu. Fakat hayır. Bir şeyler söylenmeliydi. Sormam gereken sorular vardı.

"Tyler," dedim, gözlerim onun yüzünde gezindi. "Bana söylemen gereken şeyler var, değil mi? Artık her şeyi bilmek istiyorum."

Tyler’ın yüzü karardı, omuzları düşerken bir an iç çekti. Onun ne kadar pişman olduğunu görebiliyordum ama bunun üstesinden gelmek zorundaydım. Bizim için, bebeğimiz için. Tyler’ın adımları yavaşladı ve beni odamın kapısına kadar götürdü. O an, konuşmaların artık başlaması gerektiğini biliyordum.

"Adelia," diye başladı, sesi derinden bir sızı ile yankılandı. "Sana her şeyi anlatacağım. Artık saklayacak bir şey kalmadı."

Odaya girdik, ben yatağa oturdum, Tyler ise karşımda ayakta durdu. Gözleri, benim gözlerimden kaçıyordu sanki. Anlatmakta zorlandığını hissedebiliyordum. İçimde bir huzursuzluk vardı ama aynı zamanda cesaretimi toplamıştım. Gerçekleri bilmeliydim, ne olursa olsun.

Sır yok dediği her an başka bir sır çıkıyordu ama şimdi eminim ki bu bir daha yaşanmayacaktı!

"Lewis," dedi, adını zorla ağzından çıkarırken. "O, başından beri hep bir tehdit oldu. Başta düşündüğüm kadar güçlü olduğunu sanmıyordum ama yanılmışım. Hem seni, hem de bizim geleceğimizi tehdit etti." Gözleri bana döndü, içindeki acıyı ve suçluluğu görebiliyordum. "Onun varlığı, seni korumak için bazı şeyleri gizlememizi gerektirdi.’’

"Bu sadece Lewis ile mi ilgiliydi, Tyler? Yoksa daha fazlası mı var?" Sesim titredi, ama kararlılığım gözlerimden okunuyordu. "Beni korumak için sakladığınız şeyler tam olarak neydi? Beni neden gerçeklerden uzak tuttunuz?"

Tyler, derin bir nefes aldı ve yere baktı.

Onun söyledikleri içimde bir şeyleri kırıyordu ama aynı zamanda, hissettiğim hayal kırıklığı yerini anlamaya bırakıyordu. Her şeyi saklamışlardı çünkü beni korumaya çalışıyorlardı. Fakat bu koruma beni daha çok uzaklaştırmış, yalnız hissettirmişti.

yler’ın göğsünden derin bir iç çekiş daha duyuldu. "Aileni bulmak istedim, Adelia. Onlara yardım etmek, yanlarında olmak istedim ama…" Bir an duraksadı, kelimeleri toparlamaya çalıştı. "Şehirden sürgün edildim. Geri dönemem, o dönemde hiçbir şey yapamadım. Bu yüzden ailenle ilgili durumlar konusunda hiçbir şey yapamadım, seni yalnız bıraktım. Ama geri dönebilseydim…"

"Yani," diye araya girdim, sözlerini zorla sindirerek. "Sen aslında… geri dönemedin, doğru mu?"

"Doğru," dedi Tyler, gözlerinde derin bir suçlulukla. "Hipnozlar sonrası sürgün yedim. Düşün insanlar tarafından sürgün yedim! Ve ben bunu yutarak kabul ettim. İyiliğiniz, sağlığınız ve yaşamınız için. Nasıl düşünebilirdim ki bu kadar kirli oynayacağını!? Amacı en başından beri aynıymış yaptığımız anlaşma anlaşma eğilmiş, hepimizi kukla gibi oynatmış! O hipnozu yaparken tek düşündüğüm sendin. Ailenle birlikteyken zorlukların üstesinden gelirsiniz diye düşündüm ama aileni senden koparacaklarını asla."

Tyler’ın gözlerindeki pişmanlığı ve kederi gördüğümde, kalbim biraz yumuşadı. Fakat hâlâ içimdeki kırgınlık tam anlamıyla dağılmamıştı..

Tam bu ağır havayı yumuşatacak bir şey söylemek üzereydim ki kapı birden çaldı. Sky, içeri girdiğinde yüzünde hafif bir gülümsemeyle bize baktı.

"Her şey hazır," dedi. "Artık evine dönebilirsin, Adelia. Sera ve evin seni bekliyor."

Sky’ın sözleri, havadaki gerilimi bir an için dağıttı. Evin… Benim evim. İçimde bir rahatlama dalgası yayıldı. Tyler’a baktım ve yavaşça ayağa kalktım.

"Gitmek istiyorum," dedim, sesim titremeden.

Tyler da bana baktı, gözlerinde derin bir anlayış vardı.

"Tamam," dedi. "Seninle birlikte olacağım."

Artık yuvama dönme vakti gelmişti. Ama arkamda bıraktığım bu kırgınlıkların üstesinden gelmek de en az yuvaya dönmek kadar zordu.

Tyler’ın yanında, Sky’ın da desteğiyle arabaya yerleştirilirken derin bir nefes aldım. Yorgunluğuma rağmen içimdeki kararlılık gitgide büyüyordu. Evet, eve dönüyordum. Ama bu, yalnızca bir dönüş değil, aynı zamanda geçmişle yüzleşmek, köklerimi bulmak ve geleceğimi şekillendirmek demekti.

Sky, beni nazikçe arabanın arka koltuğuna yerleştirirken gözlerinde hafif bir endişe vardı. "Her şey yoluna girecek," dedi fısıltıyla, beni rahatlatmaya çalışarak. Tyler ise sessizce direksiyona geçti, gözleri önümdeki yola sabitlenmişti. Sessizlik bizi sararken, yavaşça yola koyulduk.

Yol boyunca pencereden dışarıyı izledim. Şehrin dışına doğru ilerlerken manzara gitgide değişti; beton binalar yerini geniş ormanlara, çayırlara ve kıvrımlı patikalara bıraktı. Bir zamanlar ait olduğum topraklara geri dönüyordum ama hatıralarımda bu yerler çok uzaktaydı. Evim, çocukluğum… Aslında ben burayı hiç tanımıyordum.

"Adelia, bu ev senin," dedi Tyler yumuşakça. "Dedenin ve babaannenin mülküydü. Winchster'ların gizli bir yeri."

O sözleri duyduğumda, kalbimde bir kıpırtı oldu. Winchster'lar. Ailemle ilgili her şeyi bilmiyordum ama bu isim her zaman kulağımda yankılanmıştı. Onların bir avcı ailesi olduğunu biliyordum, ama evlerini, bu efsanevi mülkü hiç görmemiştim.

Yaklaşık yarım saatlik yolculuğun ardından, Tyler yavaşça arabayı eski bir taş evin önüne park etti. Burası… garip bir şekilde tanıdık geliyordu. Arabadan inerken ayaklarım yere basar basmaz, derin bir nefes aldım. Hava tertemizdi, ormanın o yoğun kokusu burnuma dolarken, bu yerin sessizliği içimde bir huzur bıraktı.

"Eve hoş geldin," dedi Sky, gözleriyle evi işaret ederek.

Gözlerim yavaşça evin büyük, taş duvarlarına, eski çatıya ve sarmaşıkların sardığı ön cepheye kaydı. Ev, bir zamanlar içinde hayat barındırmış, şimdi ise sessizce yeniden canlanmayı bekleyen bir yapı gibiydi. Belki de çocukluğum burada geçmişti, belki de buradaki her şey, hatırlamadığım o yıllara dair izler taşıyordu.

İlk adımımı attığımda taş merdivenler hafifçe gıcırdadı. Kapıyı Tyler açtı, ve içeriye adım attığımda bir an için duraksadım. Burası… sanki bir zamanlar dolu dolu yaşanmış, ama şimdi terk edilmiş bir yerdi. Koridordaki eski halı, duvarlardaki solgun tablolar, köşedeki vitrin dolabı… Hepsi bana yabancı, ama bir o kadar da tanıdık geliyordu.

"Bu ev senin kanından olanların eviydi," dedi Tyler arkamdan. "Babaannen ve dedenin, avcı Winchester ailesinin."

Duvarlardaki fotoğraflara baktım. Eski, siyah beyaz karelerde genç bir çift, muhtemelen dedem ve babaannem. Biraz daha dikkatlice baktığımda, onların yanındaki küçük bir kız çocuğunu gördüm. O kız ben miydim? Bir an için hatıralarımın derinliklerinde kayboldum ama hiçbir şey net değildi. Her şey sisli ve belirsizdi.

Yavaşça evin içinde ilerledim. Zemin tahta döşemelerle kaplıydı ve her adımımda hafifçe gıcırdıyordu. Salon genişti, büyük bir şömine, yanındaki eski koltuklar, tavandan sarkan bir avize… Eski bir ihtişamın izlerini taşıyan ama zamanın yıprattığı her şey. İçimi bir hüzün kapladı. Burada bir zamanlar kahkahalar, sohbetler, belki de avcı hikayeleri yankılanmış olmalıydı.

"Adelia, bodrumu da görmelisin," dedi Tyler.

Başımı ona çevirdim. Bodrum? Orası bir şeylerin saklandığı yer miydi? Winchester ailesinin sırları mı oradaydı?

Merdivenleri yavaşça inerken, bodrumun havası daha serindi. Duvarlar taş, tavan alçaktı. Tyler bir lambayı yaktı ve ışık bodrumun karanlık köşelerine yayıldığında, gözlerim büyük bir dolaba takıldı. Dolabın kapakları, eski avcılık ekipmanlarıyla doluydu. Oklar, yaylar, çeşitli silahlar… Dedemin ve babaannemin avcılık eşyaları olmalıydı.

Ama asıl ilginç olan, duvarda asılı büyük bir haritaydı. Eski, sararmış bir kağıda çizilmiş olan bu harita, şehrin dışındaki kırsal alanları gösteriyordu. Haritada birkaç işaretleme vardı. Çember içine alınmış bazı bölgeler dikkatimi çekti.

"Bu harita, ailenin eski mülklerine ve avcıların gizli bölgelerine işaret ediyor olabilir," dedi Tyler.

Daha fazla incelemek için biraz eğildim. Harita, babamın avcılık alanlarını mı gösteriyordu? Yoksa ailemin sakladığı sırları mı?

Tyler'ın sesi beni düşüncelerimden çıkardı. "Bir de serayı görmelisin."

Sera… Bu yerin bir diğer gizemi. Tyler'la birlikte evin arka tarafına çıktık. Geniş bir bahçenin sonunda, eski ama sağlam görünen bir sera vardı. Camdan yapılmış duvarları ve yeşil metal çerçevesiyle ışıl ışıl parlıyordu. Adımlarım hızlandı, sanki orada beni bekleyen bir şeyler vardı.

Seraya girdiğimde, burnuma yayılan bitki kokuları ve çiçeklerin renk cümbüşü beni şaşırttı. İçeride her köşeye yayılmış bitkiler, saksılarda büyüyen şifalı otlar vardı. Kurtboğan, mine çiçeği ve daha birçok nadir bitki… Babamın, belki de büyükannemin yetiştirdiği bu bitkiler, avcıların işine yarayan şifalı bitkiler olmalıydı.

"Bu bitkiler özel," dedi Tyler, etrafı inceleyerek. "Kurt adamlara ve vampirlere karşı kullanılabilecek bazı bitkiler bunlar. Winchester ailesi, sadece avcılıkta değil, bitki biliminde de oldukça başarılıydı."

Elleriyle bir bitkinin yaprağını nazikçe okşadı. Serada bir köşeye ilerleyerek küçük tohumların olduğu bir kutuyu açtım. İçinde, farklı etiketlerle ayrılmış tohumlar vardı. Bazıları tanıdık, bazıları ise gizemliydi. Belki de bunlar, Winchester'ların koruduğu sırların bir parçasıydı.

Burası… sadece bir ev değil, aynı zamanda bir mirastı. Kendime ait bir geçmişi, bir geleceği bulduğum yer.

Tyler boğazını temizledi ve devam etti.

‘’Bir de bu var.’’

Elinde çelikten bir kutu tutuyordu.

Yanına gidip kutunun kapağını kaldırdığımda bir not fark ettim.

‘’Doğuştan insanüstülerin mirası, kan ritüelinin gizemleri, ölümcül kazığın hammaddesi!’’

Tyler sözlerime başını onaylarken bakışlarım Tyler’a kaydı.

‘’Winchesterler en büyük vampir avcısı ailesiydi ve herkesten, her şeyden önce çoktan doğuştan vampir doğanların öldürüleceği kazığın bilgisine ve yerine de sahip!’’

Tyler bir kez daha başını salladı Sky da ona eşlik etti.

‘’Doğuştan vampir avcısı olarak doğsak da Adelia bizden de bir şey saklandı. En büyük avcı ailesi ve yardımcısı olmanın onurunu, en yaşlı vampir avcılarının soyundan geldiğimiz gerçeği. Her ne kadar avcı olarak büyüsek de bunlardan uzaktık işte. Herhangi bir saklanan sır değildi ayrıca bu ailemizin mirasıydı. Her zaman sırrın işinde bir yaşam bulmuşken kendimize şimdi büyüdük ve bazı şeyleri öğrenmenin vakti de geldi.’’ Bakışlarım Sky’a kayarken şaşkındım.

‘’Bunu ne zamandır biliyordun?’’ diye sorduğumda omzunu silkti.

‘’Şehre geri dönüşümün sebeplerinden birisiydi. Duyduğum şeyi tamamen öğrenmem gerekliydi. Ve artık öğrendim, seninle birlikte!’’

Sky’ın bu itirafı, içimde büyük bir fırtına koparmıştı. Her şey çok hızlı ilerliyor, üzerimize düşen miras gitgide ağırlaşıyordu. Tyler’a doğru başımı çevirdiğimde, onun gözlerinde de aynı sorumluluğu ve ciddiyeti görebiliyordum.

‘’Burada kalacağım Tyler ama bana sürü bölgesinde kalan eşyalarım lazım.’’ Sözlerime karşın Tyler sadece olumsuzca başını salladı.

Ardındansa devam etti.

‘’Şimdi gidemeyiz, eşyalar sürüyle birlikte sürü evine dönerken getirilir. Bu süreçte sana yeni eşyalar alabilir ve dolabını düzebilirim. İstediğin her şey burada olacak, Adel.’’

Onun bu sakin ve kararlı sözleriyle bir süre dirensem de, sonunda kabul ettim. Kanada’ya geri dönmek ve kıyafetlerimi almak bu kaosun içinde kendimi düşünmek olurdu, özellikle sürüden bir sürü kayıp çıkmış iken!

Tyler’ın haklı olduğunu kabul ettim ve başımı salladım. Yeni bir başlangıç… belki de gerçekten ihtiyacım olan şey buydu.

O günden itibaren, Tyler, Sky ve ben evimizi düzenlemeye başladık. İlk iş olarak, eşyaları ve ihtiyacımız olan her şeyi almak için şehirdeki mağazaları gezdik. Birçok yeni eşya ve mobilya aldık. Her bir parçayı dikkatle seçtik; bu yeni evin sadece bir mekan değil, aynı zamanda bizi yansıtan bir yer olmasını istiyordum.

Tyler, benim yanımda sürekli destek oldu. Klasik tarzdaki mobilyaları sevdiğimi bildiğinden, her şeyin eskiyle modernin birleştiği bir tarzda olmasını sağladı. Kocaman bir yemek masası, geniş, rahat bir koltuk takımı ve duvarlara asmak için farklı tablolar seçtik. Ev, yavaş yavaş sıcak ve yaşanmışlık dolu bir yuvaya dönüşüyordu.

Her alışverişten döndüğümüzde evi adım adım yerleştiriyorduk. İlk gün salonu, sonra yatak odalarını ve çalışma odasını düzenledik. Eski fotoğraflar, babamdan kalan eşyalar ve avcılık araçları bodrumda saklıydı, ama onları da yavaş yavaş yukarı çıkararak evin bir parçası haline getirdim.

Her geçen gün karnım daha da büyürken bu miniğimizin evdeki ilk gülücüklerini ve bu evdeki ilk adımlarını hayal ettim.

Bir zamanlar Tyler ile kurduğum hayaller şimdi Tyler’sız mı gerçekleşiyordu?

O benim oğlumun babasıydı, parmağımda taktığım yüzüğün bağlı olduğu adam! Her şeyi silip atmak o kadar kolay değildi.

Ne Tyler’ı ne de geçmişi!

Ve ne de Lewis’e duyduğum öfkeyi!

Lewis’e öfkeliydim işte.

Onu öldüremediğim için de öfkeliydim!

Ve bu öfke sadece Tyler ile olan ilişkimize hasar veriyordu.

Tyler beni seviyordu.

Ve bense onu.

Ve de bir ay sonra bebeğimiz dünyaya gelecekti.

Sorun neydi o halde?

Sorun tam olarak neydi?

Tüm bu hafta böyle geçmişti.

Geceleri yorgunluktan uyuklayarak, öğlen de kalkıp işe koyularak sera ile evi düzenleyip düzelterek.

Serayı baştan aşağı yenilemeye karar verdik. Eski, yıpranmış camlar değiştirildi, içindeki raflar ve saksılar yenilendi. İçerideki bitkileri düzenledik, yeni tohumlar ektik. Kurtboğan, mine çiçeği ve diğer şifalı otlar için ayrı bölümler yaptık. Tyler, seranın içinde bana yardım ederken, bitkilerin avcılar için ne kadar önemli olduğunu anlatıyordu.

Bu süreçte her geçen gün, içimdeki güç yeniden filizleniyordu. Geçmişimden kopmuş gibi hissetsem de, bu yeni hayat bana yeni umutlar ve yeni bir anlam kazandırıyordu. Tyler ve Sky, bana sürekli destek oldular. Serayı her gün biraz daha güzelleştirdik. Tohumlar filizlenmeye başladığında, bahçede dolaşırken içimde bir huzur buldum. Bu bitkiler, sadece avcılar için değil, benim için de bir hayat sembolüydü. Hem geçmişimle, hem geleceğimle bağ kurmamı sağlıyordu.

Her şey yerli yerine otururken, ev ve sera artık birer yuvaya dönüşmüştü. Yavaş yavaş bu yeni başlangıca alışıyor, kendimi yeniden inşa ediyordum. Tyler’ın dediği gibi, bu gerçekten bir yeniden doğuştu.

Sonunda, geceler boyu süren çabalar ve emeklerimizin karşılığını almıştık. Ev artık tam anlamıyla benimdi. Sadece duvarları değil, içindeki her şey de bana aitti. Ve bu yeni başlangıçla, geçmişte bıraktığım her şeyi geride bırakmaya hazırdım.

Son aşama olarak gardırobuma yeni kıyafetler için alışveriş yaptığımızda evim, yuvam, yaşam alanım tamamen hazırdı.

Tozlu mülk yerini huzur dolu bir nefese bıraktığında rahatlayarak yeni alınan rahat kanepeye oturdum.

Burası benim evimdi, benim mülküm, geçmişimin izi ve geleceğe ise yatırımım!

Evin içinde huzur dolu bir nefes alırken, gözlerim yeni düzenlenmiş odaya kaydı. Tozlar çoktan silinmiş, mobilyalar yerleşmiş ve yuvam dediğim bu yer gerçekten benim olmuştu. Kalbim, içimde büyüyen minicik bebekle birlikte dolup taşıyordu.

Sky ise yanımda her zaman bir kardeş gibi duruyordu. O da benimle birlikte serada günlerce çalıştı. Sky ile çocukluğumuzdan kalan hatıraları yâd ettiğimiz gecelerde, her zaman birlikteyken güvende hissettiğim o eski zamanlara dönerdik. Bir akşam yemeğinde, eski günleri anarken Sky’a döndüm ve gülümseyerek sordum:

"Hatırlıyor musun, küçükken bahçede oynadığımız günleri? Annem bizi sık sık uyarırdı, ama biz yine de gizlice avcılık oynardık."

Sky, gözlerinde hınzır bir parıltıyla başını salladı. "Elbette hatırlıyorum. Bir seferinde o kadar derinlere gitmiştik ki, kaybolduğumuzu sanmıştık."

Güldüm. "O zamanlar hayat ne kadar basitti değil mi? Şimdi ise… her şey çok daha karmaşık."

Sky, derin bir nefes alarak omzumu sıvazladı. "Evet, ama seninle birlikte olduğumuz sürece, her şeyin üstesinden geliriz."

Bu sözler, içimde biraz olsun bir huzur bırakıyordu. Sky'ın varlığı, bu zor zamanlarda bana dayanma gücü veriyordu. Ama yine de her şeyin tam olarak düzelmediğini biliyordum

Tyler, evi ve serayı tamamen halletmemizin ardından gitmişti. Ondan istediğim zamanı bana şimdi bu yeni evimde mi veriyordu?

Tyler’ın yokluğu ve aramızdaki mesafe, her geçen gün daha fazla hissediliyordu.

Yoğun geçen sera günleri ve eğlenceli akşam yemeklerinin ardından bir sabah yine ve yine kahvaltı sonrası seradaydık.

Sera işleri beklemez!

Sky ve ben, serada günlerdir hummalı bir şekilde çalışıyorduk. Yıpranmış raflar söküldü, yerine sağlam ve yeni raflar yerleştirildi. Eski toprakları temizleyip, yerine taze ve verimli topraklar koyduk. Elimizdeki kurtboğan, mine çiçeği ve diğer şifalı bitkilerin tohumlarını dikkatlice ekiyorduk. Sky her zaman olduğu gibi disiplinli ve kararlıydı. O, bir şey yaparken tam anlamıyla odaklanırdı ve her detayın mükemmel olmasını sağlardı.

Seranın camlarını parlatırken Sky, "Bitkiler sadece avcılar için değil," diye bir açıklamada bulundu. "Bu bitkiler senin için de bir yaşam kaynağı olacak. Sadece avcıların hayatını kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda seni de iyileştirecek."

Onun sözlerini dinlerken, içimdeki gücün yavaş yavaş geri geldiğini hissettim. Evet, bu bitkiler benim de bir parçam olmuştu. Ama içimde başka bir güç daha büyüyordu; karnımın içindeki bebek, her geçen gün daha belirginleşen varlığıyla bana hem huzur hem de sorumluluk getiriyordu.

Sky bitkilerle ilgili bazı teknik detaylar anlatırken, birden midemde bir sancı hissettim. Acı dalgası hızla yayıldı. Karnıma sarıldım, nefesim bir an kesildi. Sky hemen fark etti.

"Adelia, iyi misin?" diye sordu, sesi telaşlıydı.

Bir an konuşamadım, sancının şiddeti gözlerimi yaşartmıştı. Sky, hızla yanıma geldi ve beni dikkatlice bir sandalyeye oturttu. "Derin nefes al, bu sadece bir sancı olabilir," dedi sakinleştirici bir tonda.

Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım, ama sancı geçmiyordu. Ellerim karnımda, içimde bir şeylerin daha da sıkıştığını hissettim. Gözlerim kapanmaya başlarken, seranın içine bir gölge düştü. O an hissettim… Tyler.

Gözlerimi açtığımda, gerçekten de Tyler oradaydı. Sanki gölgelerden çıkmış gibi, ansızın yanımızda belirmişti. Gözleri bir an Sky ile buluştu, sonra hızla bana yöneldi. Gözlerinde yoğun bir endişe vardı.

"Adel." dedi, sesi titrek ama kontrollüydü. "Buradayım."

Tyler her zaman böyleydi, gölgelerin içinde bir koruyucu gibi dolanır, bana bir şey olursa anında yanıma gelirdi. Her ne kadar mesafeli gibi dursa da, aslında hiç yanımdan ayrılmamıştı. Bu düşünce, içimde hem bir güven duygusu hem de karmaşık bir his yaratıyordu. Neden şimdi, neden bu şekilde?

Tyler’ın sıcak elleri, karnımdaki sancıları biraz olsun dindirmek istercesine karnıma dokundu. "Nefes al, Adel. Her şey yoluna girecek," dedi, sesi artık daha yumuşak ve sakinleştiriciydi. Sky da bir adım geri çekilerek Tyler’a yol verdi.

Sky’ın sesini uzaktan duyar gibi oldum. "Sadece biraz yorgunluk olabilir, ama dikkatli olmalıyız. Sadece dinlenmesi gerekiyor."

Tyler, beni kucaklar gibi destekledi ve nazikçe ayağa kaldırdı. "Seni odana götüreceğim," dedi, gözlerinde kararlılık vardı. Her zaman olduğu gibi, kontrol Tyler’daydı. İçimde bir şeyler hala karışık olsa da ona güveniyordum. Tyler’ın hep gölgelerde beni izleyip, tehlike anında ortaya çıkması… Bu düşünce beni rahatlatmıştı. Her zaman yanımdaydı, aramızdaki kırgınlıklara rağmen. Yanımdaydı ve de değildi. İstediğim mesafeyi bana verse de kontrollü bir mesafe idi bu.

Ve artık o şu an yanımda iken başka yapacak hiçbir şeyim yoktu.

Yavaş adımlarla seradan çıkarken, Tyler’ın varlığı hem bir güven hem de bir ağırlık gibiydi. Sky arkamızdan sessizce yürüyordu, ama bakışları sürekli benim üzerimdeydi. Eve vardığımızda, Tyler beni dikkatlice yatağa yatırdı. Gözlerimdeki endişeyi görmüştü, ama ne diyeceğimi bilemiyordum.

Bir süre sessizlik içinde kaldık. Tyler beni izlerken, içimde büyüyen karışıklık yüzünden bakışlarımı ondan kaçırdım. O benim oğlumun babasıydı, beni her zaman korumuştu.

Tyler’ın gözlerinde bir anlık acı belirdi. "Adelia… seni korumak için ne gerekiyorsa yaptım," dedi yavaşça. "Ama bunu tek başıma yapamam. Sana ihtiyacım var."

Bir an ona bakakaldım, ama sözleri boğazımda düğümlendi. Sky, bu sessizliği bozmak için hafif bir öksürükle yanımıza geldi. "Adelia dinlenmeli, Tyler. Bu gece onun yanında olmalısın."

Tyler başını salladı ve bana daha yakın oturdu. Ellerini yine karnımın üzerine koydu, bu sefer içimdeki sancıdan daha fazlası vardı. Sanki her şeyin ötesinde bir bağ oluşuyordu. O an, onun gerçekten hep yanımda olduğunu ve asla vazgeçmediğini fark ettim. Ama yine de içimdeki korku ve öfke… Lewis yüzünden her şey altüst olmuştu. Bu öfke, Tyler ile aramızdaki mesafeyi artırıyordu, bunu da biliyordum.

Sky, sessizce odadan çıkarken bana son bir bakış attı. "Dinlen, Adelia. Yarın daha iyi hissedeceksin."

Tyler ise yanımda oturmaya devam etti. Ellerimi avuçlarına aldı ve beni izledi. "Seni asla bırakmayacağım," diye fısıldadı. "Ne olursa olsun…"

O gece uzun sürdü, ama en sonunda, içimdeki karışıklık ve sancı hafifledi. Tyler yanımda olduğu sürece, bir şekilde her şeyin düzeleceğini hissediyordum.

 

 

Bölüm : 27.11.2024 16:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Eda / VAMPİRİSTİK Serisi / 116: SANCILAR VE HORMONLAR
Eda
VAMPİRİSTİK Serisi

80.89k Okunma

15.4k Oy

0 Takip
135
Bölümlü Kitap
VAMPİRİSTİK01: HER ŞEYİN BAŞLANGICI02: GİZLİ PARTİ GECESİNDEN BİR ÇİFT DİŞ03: PARANOYA SONRASI GERÇEKLİK04: BİR VAMPİRİN SIRRI05: KAÇAMAK06: RUH VE BEDEN07: YÜZLEŞME08. AV VE AVCI09. TATLI BİR BİRLİKTELİK10. WİLHELM SORUNU11.OTELİN KEYFİ12. AİLE EVİ13. KAYIP14. AFFEDİŞ15. WİNCHESTERLER16. ORMANIN HÜKÜMDARLARI17. MELEZ1.SEZON FİNALİ2. SEZON TANITIM19: YENİDEN DOĞUŞ20: İYİLEŞME21: DOĞUM GÜNÜ22: KURT EVİNDE DOLUNAY ETKİSİ23: MELEZ İLE BAŞ BAŞA BİR GECE24: BİR PANSUMAN MESELESİ25: MELEZ EVİNDE MELEZ İMTİHANI26: KARANLIKTA SAKLANAN GÖLGE27: İNSANÜSTÜLERLE İMTİHANDA28: ANTRENMAN29: MELEZİN ÖZELİ30: AKUAMARİN TAŞI31: BİR MELEZ SORUNSALI32: GEÇMİŞİN İZLERİ33: BOKS MAÇI34: MELEZ DE BİR VAMPİR35: ÜÇ BENZEMEZ2. SEZON FİNALİ3.SEZON TANITIM37: YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA BİR YERDE38: SON STRATEJİ BÜKÜCÜ39: DOĞUŞUN SAATİ40: TYLER SALVADORE41: DÖNÜŞÜM42: KANDAŞ SAVAŞI43: MELEZLİK SORUNLARI44: ACININ IZTIRABI45: DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ46: MELEZLERİN DANSI47: SAĞLIKÇI İLE ALFA48: BEBEK MARTİNA49: GELİŞİM VE BÜYÜME50: ADELİTO VE SKYİTO51: KAOSUN GETİRİSİ52: GEÇMİŞE DÖNÜŞ53: BALO3. SEZON FİNALİ4. SEZON TANITIM55: BİR YILDIZIN SON PARLAKLIĞI56: AV VE AVCININ İŞBİRLİĞİ57: GEÇMİŞİN İZLERİ58: ZÜMRÜDÜANKA59: ANILARIN YÜKÜ60: YENİDEN DOĞUŞUN ÇAĞRISI61: GEÇMİŞLE YÜZLEŞME62: SÜRÜ SORUNLARI63: KONSEY64: GEÇMİŞTEN BİR HEDİYE65: İÇİNDEKİ VAMPİRİ KONTROL ET66: AVCI İÇGÜDÜSÜ67: BİR CİLVE MESELESİ68: KAYIPLAR VE YARALAR69: MELEZ GÜÇLER70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ71: GEÇMİŞTEN BİR ARKADAŞLA YÜZLEŞME72: VEDA ARDINDAKİ SIR73: MONTANA YOLCULUĞU74: KANLI SAVAŞ75: GÜÇ ARZUSU76: BİR DÜŞMANIN SONU4. SEZON FİNALİ5.SEZON TANITIM78: YENİ BAŞLANGIÇLARA79: KANADA SÜRÜSÜNDE YAŞAMA AİDİYET80: BİR BUNGALOV SORUNU81: SÜRÜDE İLK ANTRENMANLAR82: ŞEHRİ KAZANMANIN YOLU83: TAÇSIZ KRAL VE KRALİÇE84: CASUS85: EVE DÖNÜŞ86: HİPNOZ ADIMLARI87: FESTİVAL88: KORUMA İÇGÜDÜSÜ89: MELEZLİK 10190: GÜCÜN İRADESİ91: HUZURLU KOLLAR92: ŞELALE YÜKSELİRKEN93: HUZURUN MANZARASI94: DUYUMLAR VE FİLİZLER95: TERAPÖTİK BİR ANTRENMAN96: EVLİLİK ADIMLARI97: SON DÖVÜŞ İLK KAN98: ÇİÇEĞİ BURNUNDA GELİN99: KURT ADAMIN DÜĞÜNÜ5. SEZON FİNALİ101: BİR BEBEK MESELESİ102: İDDİA ÜZERİNE103: AÇ KURT104: AŞERME MÜCADELESİ105: SÜRÜYE İTİRAF106: KAN ÇEKİMİ107: YENİDEN VEDALAR108: NINA WAYNE'NİN YIKIMI109: TUTULMA110: GÜÇ OYUNLARI111: PLAN PLANA6.SEZON FİNALİ7. SEZON TANITIM113: KANLI MÜCADELE114: SAVAŞIN GÖLGESİNDE115: WINCHESTER MİRASI116: SANCILAR VE HORMONLAR117: ELİAS VE DAMİEN118: BEBEK ODASI TADİLATI119: VAMPİRLERİN KONTROLÜ120: BİR DÜĞÜN MESELESİ121: YENİDEN MERHABA HAYAT122: DAMIENLİ SABAHLAR123: İYİ Kİ DOĞDUN MARTİNA124: KABUSLARIN BAŞLANGICI125: MAĞARAYA YOLCULUK126: KAYIPLAR VE KAÇIŞLAR ÜZERİNE127: SONUN BAŞLANGICIFİNALSON SÖZ
Hikayeyi Paylaş
Loading...