-Düzenlenmiştir
BEBEK ODASI TADİLATI
Bir hafta boyunca Tyler ve benim için yaşam, kendi akışında, huzurlu ve sıcak bir rutin içinde devam etti. Her sabah gözlerimi açtığımda, yanımda Tyler’ın güven verici varlığını hissetmek, içinde bulunduğumuz zorlu dünyada bir nevi limandı. Bir sabah daha, gözlerimi hafifçe aralayıp yanı başımda uyuyan Tyler’a baktım. Saçları hafifçe alnına dökülmüştü, dudaklarında her zamanki o rahat gülümsemesiyle derin bir uykudaydı. Gözlerimle yüzünün her bir detayını izlerken, kalbimde hissettiğim dinginlik bir kez daha içimi sardı.
O sabah, Tyler’ı rahatsız etmemek için usulca yataktan kalktım ve mutfağa doğru yöneldim. Sabahları kahvaltıyı genelde o hazırlardı.
Kan ihtiyacımızı karşılamak için dolapta her zaman taze bir stok bulunurdu, ama Tyler’la geçirdiğimiz zamanlarda bu anların, sadece beslenme değil, aynı zamanda birbirimize bağlanma fırsatları olduğunu bilirdim. Yavaşça mutfakta kan torbalarını çıkarıp hazırlamaya başladım. Tyler her zamanki gibi fazla kan içmeyi sevmezdi; ihtiyacını karşılayacak kadar içip, geri kalanını saklardı. Ben ise daha açgözlüydüm, ama hamileliğimin getirisiydi ne yapabilirim ki?
Tam kanları servis ederken Tyler arkamdan belirdi. "Bir kahve kokusu eksik sanki," dedi şakayla karışık. Ardından bana doğru eğilip yanağımdan öperek, "Günaydın," diye fısıldadı.
Gülümsedim. "Kahve yok, ama taze kan var. Sanırım bunu kabul edersin, değil mi?"
Tyler, hafif bir kahkaha attı ve bir torbayı eline aldı. "Mecburuz, sevgilim. Ama her sabah seninle başlamak, dünyanın en lezzetli kahvaltısı zaten."
Kahvaltı seanslarımız hep böyle şakalaşmalarla geçerdi. Kan torbalarımızı yavaşça yudumlarken, dışarıdan gelen sabah ışığı mutfağı yumuşak bir şekilde aydınlatıyordu. Damien’la karnımdaki bağı her geçen gün daha fazla hissetmeye başlıyordum. Sabahları özellikle Damien’in daha aktif olduğunu fark etmiştim. Kısa bir süre sonra, Tyler gözlerini karnıma doğru indirip hafif bir tebessümle, "Bugün Damien ne diyor bakalım?" diye sordu.
Elimi karnıma koyup küçük bir baskı hissettiğimde, gülümsedim. "Sanırım o da sabah kanından gayet memnun."
Tyler gözlerini parıltıyla bana çevirdi. "Onun da damak tadı bizden farklı olmayacak gibi görünüyor."
Tyler’a gülümserken her şey doğal akışında ilerliyordu.
‘’Otur bakalım tatlım, kahvaltı benden!’’
Ve şimdi de kurdumuzu beslemek için sağlıklı besinle alma vaktiydi.
Tyler’ın hazırladığı kahvaltıdan afiyetle yedikten sonra günün başlangıcına ve yeni aktivitesine komple, tamamıyla hazırdım!
Günün aktivitelerin yanı sıra bugün beni şaşırtan şey uyku öncesi yaşanılanlar olmuştu.
Akşam üzeri Damien daha fazla hareketlenmişti. Karnımda onun varlığını hissetmek, hem sevinç hem de garip bir heyecan veriyordu. Tyler’la akşam kanımızı hazırlarken, ona döndüm ve küçük bir gülümseme ile, "Bugün Damien gerçekten enerjik. Sanırım onun biraz dinlenmeye ihtiyacı var," dedim.
Tyler bana yaklaşıp karnıma elini koydu. "Belki de bu akşam ona biraz rahatlatıcı bir hikaye anlatmalıyız. Ne dersin?"
Gözlerimden yansıyan minnettarlık, Tyler’ın beni ne kadar önemsediğinin bir başka göstergesiydi. "Bence de. Sanırım, ikimiz de biraz huzura ihtiyacımız var."
Kan torbamızı bitirdikten sonra, Tyler yavaşça beni koltuğa doğru yönlendirdi ve Damien’e bir masal okumaya başladı. Onun derin, sakin sesi odayı doldururken, gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Kendimi Tyler’ın yanına bırakırken, Damien’in de sakinleştiğini hissettim. Tyler’ın masal anlatışındaki o yumuşak tını, hem beni hem de Damien’i huzura erdiriyordu.
Bir sonraki günümüzün sabahı kahvaltının hemen ardından seradaydık.
erada çiçeklerle ilgilenirken Tyler yanıma geldi. Elinde bir sulama kabı vardı, ama bakışlarındaki o muzır ifade, başka bir şeyler planladığını gösteriyordu.
"Suya ihtiyacın var mı?" diye sordu, ama sorusunun altındaki imayı anlamıştım. Daha cevap vermeden, suyun üzerime doğru dökülmesiyle irkildim.
"Tyler!" diye bağırdım, ama çoktan kahkahalarla gülmeye başlamıştı.
Hemen bir su kabını elime alıp ona doğru koştum. "Bunu sen istedin!" dedim, ve su savaşımız başlamış oldu. Seranın içinde kahkahalar, şımarıkça atılan adımlar ve sulama kabından çıkan sularla bir süre kovalamaca oynadık. Karnımda Damien da bu anın keyfini çıkarıyor gibiydi, çünkü hafif tekmeler atıyordu.
Tyler sonunda durdu ve nefes nefese kalarak gülümseyip bana baktı. "Bir ara verebiliriz, sanırım."
"Su savaşında yenilgiyi kabul ediyorsun demek?" dedim, ona meydan okuyarak.
"Görünüşe göre," dedi ve yanıma gelerek beni kollarıyla sardı. "Ama en azından her zaman kazanıyorum çünkü yanımda sen varsın."
Böyle küçük anlar, dünyada ne kadar zor şeyler olursa olsun, birbirimize olan sevgimizi pekiştiriyordu.
Seradaki aksiyonlu hava eve geçip kanepeye yerleşmemiz ile son bulmuştu, sinema vakti!
Tyler’ın kucağına yaslanmış, televizyon izliyorduk. Tyler, her zamanki gibi kumandayı ele geçirmiş, rastgele bir film seçiyordu. "Ne izleyelim bugün?" diye sordu.
"Ne dersin? Bir aksiyon filmi mi?" diye sordum, ama onun gözlerindeki yaramazlığı görmüştüm bile.
Tyler, alaycı bir şekilde gülümseyerek bir komedi filmi açtı. "Komedi ruh halimize iyi gelir," dedi, bana meydan okuyan bir bakışla.
Gözlerimi ona devirdim, ama içten içe gülümsüyordum. "Biliyorsun, bunu sadece bana karşı yapıyorsun, değil mi?"
"Olamaz mı? Eğleniyoruz işte," diyerek bana hafifçe sokuldu. Onun bu şapşal tavrını sevsem de, bazen sadece şakalaşarak dalga geçmesi beni çileden çıkarıyordu.
Film başladığında bir süre sessiz kaldım, ama daha sonra yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Göz kapaklarım ağırlaştıkça, Tyler’ın beni kucağında daha rahat bir pozisyona çektiğini hissettim. Başım onun göğsüne yaslandığında, kalp atışları beni sakinleştirdi. Uykuya dalmadan hemen önce, onun saçlarımı usulca okşadığını hissettim. "Dinlen, güzelim," diye fısıldadı kulağıma.
Ben en çok da onun kollarında bu kadar güzel dinlenirdim…
…
Sabah yine her zamanki gibi başlamıştı. Gözlerimi açtığımda, yanımda Tyler’ı bulmak rahatlatıcıydı, ama bu sabah her zamankinden daha hızlı bir şekilde kalkmış, mutfağa gitmişti. Üzerimde hafif bir yorgunluk vardı; Damien, sabaha kadar içimde ufak ufak kıpırdamış, gecemi bölmüştü. Yavaşça yataktan kalkıp mutfağa doğru ilerlediğimde, kahvaltı masasının hazırlanmış olduğunu gördüm. Kan torbaları, narin cam bardaklara özenle boşaltılmıştı. Tyler her şeyi hazırlamış ve bir köşeye geçmişti. Gözlerini kısarak bir şeyler okuyordu.
"Sabahın erken saati ve sen yine neyin peşindesin?" diye sordum, masaya otururken.
Başını kaldırıp bana bakmadan hafifçe gülümsedi. "Birkaç iş var, onları hallediyorum. Kahvaltın hazır, sevgilim."
Monoton bir kahvaltıydı. Damien de sabahın erken saatlerinde pek hareket etmiyordu, sanırım o da uykulu. Kan torbamı yavaşça yudumlarken, Tyler’ın dikkati hala elindeki not defterindeydi. Normalde sabahları biraz daha şakalaşır, konuşurduk, ama bu sabah sessizlik bizi sarmıştı.
Kahvaltı bitince, kendimi salona attım. Oda aydınlıktı; pencereden gelen güneş ışıkları yere vuruyor, ortamı sıcak bir hale getiriyordu. Kanepeye oturdum, ellerim otomatik olarak karnıma doğru gitti. Damien’in varlığını hissediyordum, yavaşça elimi gezdirdim.
"Merhaba, küçük adam," dedim sessizce, gözlerim dışarıya doğru dalarken. "Bugün nasılsın bakalım? Baban yine bir şeylerle meşgul, ama seni ihmal etmeyeceğiz."
Bir süre sessizce oturdum, karnımdaki hafif titreşimleri hissettim. Damien, bazen hafif hafif hareket ederdi, sanki söylediklerimi duyuyormuş gibi. "Biliyor musun," diye devam ettim, "dışarıda güneş var bugün. Belki ilerleyen saatlerde biraz dolaşırız. Kim bilir, belki babanı da ikna ederiz."
Tyler’ın uğraştığı şeyler neydi bilmiyordum, ama bu durum günlerdir böyleydi. Birkaç gün önce başlayan bir meşguliyet, onu benden biraz daha uzaklaştırmıştı, ama yine de her an yanımda olduğunu biliyordum. Damien ise bu süreçte benimle daha fazla vakit geçirir olmuştu; onunla konuşmak, ona hissettiklerimi anlatmak, içimdeki bu yeni hayata karşı olan heyecanımı biraz olsun hafifletiyordu.
O günün ilerleyen saatlerinde seraya gittim. Çiçekler arasında zaman geçirmek bana her zaman iyi gelirdi. Tyler, işlerine gömülmüşken benim de bir uğraş bulmam gerekiyordu. Seranın içinde dolaşırken çiçeklere hafifçe dokundum, onların taze kokuları havaya karışıyordu. Serin bir hava vardı içeride, nemli ve ferahlatıcı.
"Bu çiçekleri seviyor musun, Damien?" diye fısıldadım. "Bir gün sen de burada dolaşırsın belki. Babana yardım edersin, birlikte bitkilerle ilgilenirsiniz."
Damien, hafif bir tekme attı. Gülümsedim. Onun her hareketi bana bir tür karşılık gibi geliyordu, sanki benimle iletişim kurmaya çalışıyormuş gibi.
Seranın içinde birkaç saat geçirdim. Tyler, gün boyunca görünmedi. Onun meşguliyeti beni yalnız bırakmıştı, ama yalnızlıkla baş etmeyi öğrenmiştim. Damien ile sessizce konuşmak, bana bir tür teselli veriyordu. Çiçekleri sularken, bir yandan Damien’le hayaller kuruyordum. Onun gelecekte nasıl biri olacağını, dünyayı nasıl göreceğini düşünüyordum.
Akşam olduğunda, Tyler nihayet yanımda belirdi. Yorgun görünüyordu ama her zamanki gibi sakin. "Serada mıydın bütün gün?" diye sordu.
"Senin nerede olduğunu bilmiyordum, biraz huzur aradım," dedim hafif bir buruklukla.
Tyler, yanıma gelip elini omzuma koydu. "Biliyorum, sevgilim. Bu işleri halletmem gerekiyor, ama seni yalnız bırakmak istemezdim."
Onun bu sözleri biraz içimi rahatlatmıştı, ama yine de günün yalnızlığı içimde bir yerlerde yankılanıyordu.
‘’Tadilata ufak dokunuşlarla yardım ettim diyelim ve şimdi de seninleyim.’’ Tyler bana göz kırptığında onun kollarındaki yerimi sakinlikle almıştım.
Birlikte evin yolunu tuttuğumuzda yaptığımız ilk şey üst kat merdivenlerini tırmanıp odamıza varmak oldu.
Aslında bu günlerin keyfini çıkarmalıydık çünkü yanında Damien aramızda olunca uykusuz geceler bizi bekleyecekti.
…
Ertesi günün sabahı kahvaltıda yine sessizdik. Tyler, bana bakmadan bir şeyler içiyor, düşüncelere dalmış gibiydi. "Bugün ne yapacaksın?" diye sordum.
Tyler’ın bakışları önce bana sonrada karnıma kaymıştı.
‘’Tadilatta yardım lazım ama dün o işi hallettim. Gerçek ustalar görevlendirdim. Böylece tüm gün seninle olabilirim, yarın da ve de ertesi gün.’’
Tyler kalkıp yanıma oturduğunda yanağıma tatlı bir öpücük bırakmıştı. Ona büyümüş karnımla zorlukla sarılırken dudakları boynuma gömüldü. Boynuma ufak bir buse kondurduktan sonra tekrar geri çekildi. Damien’ın tepkileri heyecanımla birlikte katlanarak artmaya devam ediyordu ve Tyler da bunu hissediyor gibi elini karnıma koydu.
‘’Uslu dur Damien, anneye eziyet çektirmenin zamanı değil. Merak etme çok az kaldı kavuşmamıza.’’
O sabahın havası daha farklıydı. Tyler’ın yanımda olması, hem de bütün gün, benim için bir rahatlama gibiydi. Son günlerdeki meşguliyetinin yarattığı mesafeyi aramızdan kaldırmak için bir fırsattı. Onun sıcaklığı, bana olan ilgisi ve Damien’e olan sevgisi kalbimde yankı buluyordu.
Tyler’ın elini karnımda hissettiğimde, Damien’in tepkileri daha da güçlenmişti. İçimdeki bu küçük varlığın hareketleri her gün daha da belirginleşiyor, onun varlığını her an daha çok hissediyordum.
Tyler, karnımın üzerinde elini gezdirirken, gözlerinde bir hayranlık ve sevgi vardı. "Sana daha fazla eziyet etmesine izin vermeyeceğim," dedi yumuşak bir sesle. "Yakında buraya gelecek ve her şey değişecek."
Gülümsedim. "Biliyorum. Ama onun hareketlerini hissetmek bana bir tür güven veriyor. Sanki Damien’la her an bağlantıdaymışım gibi."
Tyler, nazikçe başını salladı. "O da seni hissediyor, biliyorum. Bazen seni düşündüğünde, sanki onunla aynı anda tepki veriyor gibi."
Elini daha sıkı bir şekilde karnıma bastırdı. "Damien, yakında seni göreceğiz. Hazır mısın küçük adam?" diye fısıldadı. İçimdeki bu küçük canlının ani bir kıpırtısı, bu soruya yanıt gibiydi. Tyler hafifçe güldü. "Bak, sana cevap veriyor!"
Kahvaltı masasının etrafındaki sessizlik yerini tatlı bir sıcaklığa bırakmıştı. Tyler ile bu anları paylaşmak, aramızdaki bağın daha da güçlendiğini hissettirdi bana. Onun bakışları, benimle ve oğlumuzla olan bağlantısının ne kadar derin olduğunu gösteriyordu.
"Bugün ne yapmak istersin?" diye sordu Tyler, karnımdan elini çekmeden.
Bir süre düşündüm. "Aslında, bir süredir dışarı çıkmadık. Belki biraz bahçeye çıkarız. Damien’ın da temiz havayı sevdiğini düşünüyorum."
"Harika bir fikir," dedi Tyler. "Ama önce biraz daha dinlenmelisin. Senin fazla yorulmanı istemem. Bahçeye çıkmadan önce biraz kan alman da iyi olabilir."
Ona baktım, Tyler her zamanki gibi benim sağlığım konusunda endişeliydi. Ve haklıydı; son zamanlarda kan ihtiyacım artmıştı. Bebekle birlikte bu ihtiyaç daha da zorlayıcı hale geliyordu. Hafifçe başımı salladım ve bardağıma uzandım. Soğuk kanın damla damla vücuduma yayıldığını hissettiğimde, içimdeki yorgunluğun bir kısmı yerini tazelenmiş bir enerjiye bırakıyordu. Damien da sanki buna tepki veriyordu; karnımda hafif bir huzur dalgası hissettim.
Tyler, beni bir süre izledi, ardından gözlerimde endişeli bir bakış belirdiğini fark edince, yüzüne o tanıdık güven veren gülümsemesini yerleştirdi. "İyisin, değil mi?" diye sordu, bakışları endişeyle doluydu.
"İyiyim," dedim, onu rahatlatmak için. "Damien de iyi. Her şey yolunda."
Tyler rahatladı ve elimi tuttu. "Hadi, bahçeye çıkalım. Bugün biraz temiz hava hepimize iyi gelecek."
Tyler ile bahçeye çıktığımızda, havanın serinliği yüzüme vurdu. Hafif bir esinti, ağaçların yapraklarını hışırdatıyor, kuşların cıvıltıları havaya karışıyordu. Güneş, bulutların arkasında saklanmıştı ama ışıkları yine de her yeri aydınlatıyordu.
Tyler, bir köşede duran eski bir salıncakta oturmamı işaret etti. "Otur, ben de biraz seraya bakacağım. Seninle olacağım, ama aynı zamanda birkaç işimi halletmem lazım."
Ona gülümsedim. "Beni yalnız bırakmazsan memnun olurum." Gerçekten de, seraya olan ilgisi bu süreçte daha da artmıştı, ama onun varlığı, içimdeki güvensizlikleri hafifletiyordu.
Salıncağa oturup kendimi biraz rahatlatmaya çalıştım. Karnımı kollarımla sardım, Damien içeride hafifçe kıpırdanıyordu. Gözlerimi kapatıp onun varlığını derinden hissetmeye çalıştım. Sanki her an daha da yaklaşıyorduk. "Küçük adam, hazır mısın?" diye fısıldadım. "Yakında seninle yüz yüze olacağız."
Damien, bu fısıltıma hafif bir tekmeyle yanıt verdi. Gülümsedim. Onun bu küçük hareketleri bana her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyordu. Tyler seraya doğru ilerlerken, gözlerim onun arkasından gitti. O anda fark ettim ki, onunla birlikte bu bahçede, bu hayatın içinde olmanın ne kadar büyük bir lütuf olduğunu hissetmekteydim.
Bir süre sonra Tyler, elinde bir demet çiçekle geri döndü. Çiçekleri kucağıma bıraktı, gözlerinde yumuşak bir ifade vardı. "Senin için," dedi sessizce.
Çiçeklerin kokusu burnuma vurdu. "Çok güzeller," dedim, Tyler’a bakarak.
‘’İşin bu muydu gerçekten?’’
Omuz silkip gülümsedi.
‘’Olamaz mı?’’
Ve onunla birlikte ben de gülümsemiştim.
O gün, bahçede saatlerce oturduk. Tyler, yanımda sessizce duruyor, arada bir Damien’la konuşuyor, bazen de gözleri dalıp gidiyordu.
Akşamüstü, güneş batmaya başladığında, bahçedeki sessizlik biraz daha derinleşmişti. Tyler, kolunu omzuma dolamış, beni kendine çekmişti. Başımı onun omzuna yasladım, içimdeki huzur hissi daha da yoğunlaştı.
"Bu anları çok özleyeceğiz, biliyor musun?" dedim sessizce. "Damien doğduğunda her şey değişecek."
"Bu değişiklikler güzel olacak," dedi Tyler. "Belki daha yoğun, daha zorlu bir hayatımız olacak, ama bu bizim hayatımız olacak."
Damien’in karnımda yine hafif bir hareketi oldu. Tyler, elini karnıma koydu ve usulca fısıldadı, "Biraz daha sabret, oğlum. Çok yakında kavuşacağız."
Gün batarken, ikimiz de sessizce oturduk. Birbirimize daha yakın, daha güçlü hissediyorduk. Bu bekleyişin her anı, bizi birbirimize ve Damien’e daha fazla bağlamıştı.
O gece, eve dönerken Tyler, bana sımsıkı sarıldı. "Seni seviyorum," dedi yavaşça. "Her şey için teşekkür ederim. Bu yolculukta yanımda olduğun için."
"Ben de seni seviyorum," diye cevap verdim, gözlerim dolarken. "Ve Damien’ı. Biz artık bir aileyiz."
O gece, Tyler’ın kollarında uykuya dalarken, içimde huzurun ve sevginin derin bir dalgası vardı.
Ertesi sabah, her zamankinden biraz daha erken uyandım. Gözlerim yavaşça açılırken odadaki loş ışık dikkatimi çekti. Güneş henüz tam doğmamıştı, ama pencerenin kenarından hafif bir aydınlık süzülüyordu. Yanımda Tyler’ın varlığı her zamanki gibi güven vericiydi. O, derin bir uykuda gibi görünüyordu, yüzü sakin, nefesi düzenliydi. Bir süre onu izledim. Yüzündeki huzurlu ifade, bana da bir rahatlama getiriyordu.
Karnıma elimi koyduğumda Damien’in hafif bir kıpırtısı vardı. O sabah her zamankinden daha hareketli gibiydi. "Merhaba küçük adam," diye fısıldadım, gülümseyerek. "Bugün farklı bir gün olacak, hissediyorum."
Yavaşça yataktan kalkıp pencerenin önüne yürüdüm. Bahçeye baktığımda, çimenlerin üzerindeki sabah çiğleri hafifçe parlıyordu. Hava henüz serin ve duruydu; kuşların cıvıltısı ise günün habercisiydi. Bir an gözlerimi kapattım ve içime derin bir nefes çektim. Bugünün havasında bir şeyler vardı; belki yeni bir başlangıç ya da sadece bir huzur… Ama içimde farklı bir heyecan hissediyordum.
Tyler da bir süre sonra uyanmıştı. Yanıma yaklaşıp arkamdan sarıldı, yüzünü boynumun üzerine yerleştirip derin bir nefes aldı. "İyi uyuyabildin mi?" diye fısıldadı.
Başımı hafifçe ona doğru çevirdim. "Evet, senin yanında her şey daha kolay," dedim gülümseyerek. Tyler’ın kokusu, sabahın serinliğiyle birleştiğinde bana tarifsiz bir rahatlama veriyordu.
"Bugün ne yapmak istersin?" diye sordu, gözleri hâlâ uykunun tatlı ağırlığını taşıyordu.
Bir süre düşündüm. Bu sabah sanki başka bir şeyler yapmaya ihtiyacımız var gibiydi. "Bütün gün evde kalmayalım," dedim. "Belki dışarı çıkarız? Biraz değişiklik hepimize iyi gelir."
Tyler, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. "Harika bir fikir. Nereye gitmek istersin?"
‘’Denizin huzur verici kokusu iyi olabilirdi. Bir sahil kenarına gidebiliriz.’’ Dedim düşünceli bir şekilde. "Ya da belki ormanda. Bilmiyorum, sadece biraz dışarıda olmak istiyorum.
Tyler başını salladı. "Deniz kenarı güzel bir fikir. Hadi hazırlanalım, seni ve Damien’ı biraz temiz havaya çıkaralım."
Tyler, kahvaltıyı hazırlarken ben de hazırlanmaya başladım. Aynada karnıma baktım; Damien iyice büyümüştü. Artık her gün biraz daha yaklaştığımızı hissediyordum. "Bugün dışarıda olacağız, küçük adam," dedim, elimi karnımın üzerinde gezdirerek. "Bakalım, deniz havası seni sakinleştirecek mi?"
Kahvaltı yine sakin ve huzurluydu. Tyler’ın hazırladığı taze meyveler ve soğuk kan, sabahın enerjisini artırdı. Aramızdaki sessizlik bu sabah hiç rahatsız edici değildi, tam aksine, huzur vericiydi.
Biraz hazırlıktan sonra, arabaya atlayıp sahil kasabasına doğru yola çıktık. Yol boyunca Tyler, bir elini direksiyonda tutarken diğer elini karnımın üzerinde tutuyordu. "Damien hâlâ hareketli mi?" diye sordu, gözlerini kısa bir an bana çevirerek.
"Oldukça," diye gülümsedim. "Sanırım dışarı çıkma fikrini sevdi."
Yol boyunca Tyler’la konuşmalarımız, denizin tuzlu kokusunu hissetmeye başladığımızda yerini sessiz bir heyecana bıraktı. Deniz kenarına yaklaşırken, arabadan inip serin rüzgarı yüzümüzde hissettik. O an, dünyanın ne kadar büyük olduğunu, ama bizim küçük ailemizin içinde her şeyin ne kadar sade ve güzel olduğunu fark ettim. Deniz hafif dalgalıydı, kumlar ıslaktı ve ayaklarımızın altında serin bir his bırakıyordu.
"Gel, biraz yürüyelim," dedi Tyler, elimi tutarak. Beraber kumsalda yürürken denizin ritmik sesi, içimdeki tüm endişeleri alıp götürüyordu. Damien, deniz havasını hissetmiş olmalıydı ki, karnımda daha sakin bir haldeydi. Tyler, sık sık karnıma elini koyup onun hareketlerini hissetmeye çalışıyordu. "Sanki gerçekten sakinleşti," dedi bir süre sonra, gözlerinde yumuşak bir bakışla.
"Sahilin sihri olmalı," dedim gülerek. "Deniz, her şeyi daha huzurlu kılıyor."
Bir süre sonra, Tyler karnıma doğru eğildi ve Damien’la konuşmaya başladı. "Merhaba, küçük adam. Baban ve annen bugün seninle deniz kenarında. Umarım sen de bizim kadar keyif alıyorsundur."
O an, Tyler’ın gözlerinde bir baba sevgisi gördüm; hem benimle hem de henüz dünyaya gelmemiş oğlumuzla arasında güçlü bir bağ oluşuyordu. Onun bu hali, bana ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. "Onunla konuştuğunda hep sakinleşiyor," dedim gülümseyerek. "Sanırım seni şimdiden tanıyor."
Tyler, karnıma hafif bir öpücük kondurdu. "Damien, yakında seni burada, gerçek dünyada göreceğimiz için sabırsızlanıyorum!’’
diye fısıldadı. Damien, karnımın içinde hafifçe kıpırdadı, sanki Tyler’a cevap veriyormuş gibi.
Deniz kenarında geçirdiğimiz zaman, bir tür meditasyon gibiydi. Kumlara oturup ufka bakarken, Tyler bana sımsıkı sarıldı. Başımı onun omzuna yasladım, birlikte sessizce denizi izledik. Ufukta kaybolan güneşin ışıkları suyun yüzeyine yansıyor, bizi bir anlığına dünyanın geri kalanından koparıyordu.
"Bu anlar ne kadar değerli," dedim sessizce. "Burada, seninle ve Damien’la. Her şey o kadar basit ve güzel ki."
"Her zaman böyle olacak," dedi Tyler. "Biz hep bir arada olacağız. Ailemiz daha da büyüdüğünde, bu anları daha çok takdir edeceğiz."
Deniz kenarında uzun bir yürüyüşün ardından, küçük bir sahil kasabasındaki şirin bir restorana gittik. Tyler, elimden tutarak beni içeriye buyur etti. Restoranın loş ışıkları ve ahşap dekoru, ortamı sıcak ve samimi kılıyordu. Küçük pencerelerden görülen deniz manzarası, yavaşça kaybolan gün ışığıyla birleşince, huzur dolu bir atmosfer yaratıyordu.
Bir köşeye oturduk. Tyler, menüdeki birkaç basit yiyeceği seçti, ama her zamanki gibi benim için de özel bir şeyler ayarlamıştı. "Senin kan ihtiyacını unutmadık," diye gülümseyerek söyledi.
Yemek boyunca, Tyler’la geleceğimiz hakkında konuşmaya devam ettik. Damien doğduktan sonra nasıl bir hayatımız olacağını, ona nasıl bir gelecek sunacağımızı hayal ettik. Sohbetimiz hem hafif hem de derinleşiyordu; geleceğe dair planlar yaparken aramızdaki bağın her geçen gün daha da güçlendiğini hissettim.
Yemekten sonra arabaya tekrar bindiğimizde, deniz kenarında geçirdiğimiz günün hafif yorgunluğu üzerimize çökmüştü, ama bu yorgunluk tatlı bir huzurla birleşiyordu. Tyler, direksiyon başında sessizce şehre doğru yola koyulurken, elini yine karnımın üzerine koydu. Damien sessizce uyuyor gibiydi.
Yol boyunca sessizdik ama bu sessizlik, ikimiz arasında konuşmadan anlaştığımız bir dil gibiydi. Gözlerimi kapatıp başımı koltuğa yasladım, içimdeki huzurla dolup taşarken, Tyler’ın yanımda olduğunu, Damien’in karnımda güvende olduğunu bilmek bana her şeyin doğru yolda olduğunu hissettirdi.
O akşam eve döndüğümüzde, Tyler beni yavaşça kollarına alıp yatağa bıraktı. "Bugün harikaydı," dedi, gözlerimin içine bakarak. "Bunu daha sık yapmalıyız."
"Kesinlikle," dedim. "Bu anlar, hepimizin ihtiyacı olan şey."
Tyler, yanımda uzandı ve ellerimizi birleştirip gözlerimizi kapattık.
…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.89k Okunma |
15.4k Oy |
0 Takip |
135 Bölümlü Kitap |